Page 4 - İktisadi Kalkınma Vakfı Dergisi - Temmuz - Ağustos 2012

Bir tarafta yaz rehavetinin kendini iyiden
iyiye hissettirdiği Türkiye-AB ilişkileri; diğer tarafta
23
Haziran 2012 tarihinde, iki pilotumuzun şehit
olmasına neden olan, Türk Hava Kuvvetleri’ne
ait F-4 tipi savaş uçağının Suriye tarafından düşürüldüğü iddiaları ile baş
döndüren diplomasi trafiğine ve artan terör saldıralarına şahit olduğumuz
Türkiye gündemi… AB, 2008 yılı sonundan bugüne, artık kronikleşen borç
krizi ile mücadele etmeye devam ederken, Türkiye, artan terör olayları ve
Türkiye-Suriye arasındaki gerginlikle olağandışı bir yaz geçiriyor. Her ne
kadar 27 Temmuz-12 Ağustos 2012 tarihleri arasında İngiltere’nin başkenti
Londra’da düzenlenen Yaz Olimpiyatları Avrupa gündeminde iyimser bir
havanın esmesine neden olmuşsa da, krizle mücadele eden Avrupa’da,
başta İspanya olmak üzere birçok AB ülkesi bir yandan daha kapsamlı kemer
sıkma politikalarına yönelirken, diğer yandan söz konusu politikaların
körüklediği artan işsizlikle baş etme mücadelesini yoğunlaştırıyor. Görünen
o ki, Olimpiyatların sona ermesiyle birlikte, Avrupalı liderler kriz mesailerine
kaldıkları yerden devam edecekler. Avro krizinin simgesi haline gelen
Yunanistan’ın durumu da Eylül ayıyla birlikte tekrar ele alınacak ve öngörülen
tasarruf tedbirlerinin uygulamaya geçirilmesi süreci hızlanacak.
Türkiye-AB ilişkileri açısından bakıldığında en önemli gelişmeler
Güney Kıbrıs RumYönetimi’nin Temmuz ayı itibarıyla AB Bakanlar Konseyi
Dönem Başkanlığı’nı üstlenmesi, bunun yanında Pozitif Gündem’in işlemeye
başlaması ve vize diyaloğunda ilk adımın atılması oldu. İlk gelişme zaten bir
süredir soğuk olan ilişkilerde yeni bir soğumaya yol açtı. Ancak görünen o ki,
öngörülen olumsuz etki oldukça kısıtlı oldu. Bilindiği üzere Lizbon Antlaşması
sonrasında, AB’nin temel siyasi karar alıcı organı olan AB Konseyi başkanlığı
yeni oluşturulan bir makam ile idare ediliyor. Bu görevi 2009’dan beri eski
Belçika Başbakanı Herman van Rompuy yerine getiriyor. Üye Devletlerin
rotasyon ile altı aylık dönemlerde başkanlık etmeye devam ettikleri kurum
ise
Council of the European Union”
denen AB Bakanlar Konseyi yani yasama görevini
Avrupa Parlamentosu ile yürütme görevini de Avrupa Komisyonu ile paylaşan
kurum. Türkiye’nin AB katılım süreci hâlihazırda sekiz başlığın açılmama kararı,
hiçbir balığın geçici olarak kapatılmaması kararı ve Fransa ve Güney Kıbrıs
RumYönetimi’nin tek taraflı vetoları ile tıkanmış durumda. Bu sebeple de
Bakanlar Konseyi oldukça önemli bir kurum olmasına rağmen, Güney Kıbrıs
RumYönetimi’nin dönem başkanlığının daha da olumsuz bir etki yapması
pek mümkün gözükmüyor. Türkiye süreci Avrupa Komisyonu ve Avrupa
Parlamentosu ile devam ettiriyor. Mayıs ayında başlatılan Pozitif Gündem ve
vize diyaloğu ilişkilere bir canlılık getirmişti. Önümüzdeki dönemde de Avro
krizinin gölgesinin genel olarak AB’nin genişleme sürecine ve özel olarak
Türkiye’nin katılım sürecine yansımaya devam edeceği ve sürecin Pozitif
Gündem ve vize diyaloğu üzerinden yürüyeceği öngörülebilir. Güney Kıbrıs
RumYönetimi’nden sonra Ocak 2013 itibarıyla başlayacak olan İrlanda’nın
AB Dönem Başkanlığı, ilişkilere tekrar soluk aldıracak ve Bakanlar Konseyi ile
ilişkiler de kaldığı yerden devam edecek.
Önümüzdeki sonbaharda AB’yi etkileyecek olaylardan biri de
Almanya’daki Federal Parlamento (Bundestag) seçimleri olacak. Mayıs ayında
yapılan eyalet seçimlerinde Sosyal Demokrat Parti’nin başarılı sonuçlar alması,
Hıristiyan Demokrat Parti (CDU) iktidarı ve Angela Merkel’in başbakanlığının
ciddi biçimde bir meydan okuma ile karşılaşacağını gösteriyor. Öte yandan
kamuoyu araştırmaları halen CDU’nun önde gittiğine işaret ediyor. Seçimlerin
sonuçları Türkiye’nin AB süreci açısından da büyük önem taşıyor. Almanya’da
iktidarın değişmesi kısa vadede olmasa da orta vadede AB’nin Türkiye’ye
bakışında paradigmatik bir değişime yol açabilir.