23
T
ürkiye-AB ilişkilerini değerlendirdiğimizde, or-
taklık için başvurduğumuz 1959 yılı ve anlaşma-
yı imzaladığımız 1963 yılını dikkate aldığımızda,
sürecin çok uzun olduğunu kabul etmemiz gere-
kiyor. Sürecin uzamasının çok değişik sebepleri olduğu mu-
hakkaktır. Fakat Türkiye hiçbir dönemde AB üyeliği hedefin-
den tamamen kopmamış, bu hedef her zaman hükümetle-
rin ve halkın gündeminde kalmıştır.
Geçirdiğimiz bu uzun dönem içinde çok kritik ve önemli
kararlar, aşamalar bulunmaktadır. Bunlar arasında en önem-
lileri, 1999 yılında tanınan adaylık statüsü, daha sonra da
2004 yılında katılım müzakerelerine başlanması kararları-
dır. Türkiye, söz konusu kararın alınmasından bu yana AB’ye
tam üyelik hedefi doğrultusunda katılım müzakereleri süre-
cini yaşamaktadır.
Geçmiş dönemlerde yaşanan zorluklar halen devam et-
mektedir. Zorluklar sadece Türkiye tarafından değil, AB tara-
fından da kaynaklanmaktadır. Buna rağmen“uzun ince”diye
tanımladığımız AB’ye üyelik yolunda, artık yolun kısaldığını
da düşünerek, azimle yürümeye devam ediyoruz. Moral bo-
zucu bazı konular kimi zaman gündeme gelse de, “yola de-
vam”diyoruz. Aslında“imtiyazlı ortaklık”,“ucu açık bir müza-
kere süreci”,“hazmetme kapasitesi veya entegrasyon kapasi-
tesi”gibi yaklaşımlar Türkiye’nin ve Türk halkının tabii ki mo-
ralini bozmaktadır. Türkiye’yle ilgili olarak hâlâ imtiyazlı or-
taklık gibi konuların tartışmaya açılması, kabul edilebilir bir
durum değildir.
Sürekli reform yapmak durumunda olan bir ülke için bu
konuların gündeme getirilmesi, maalesef teşvik edici olma-
maktadır. Bu yüzden ülkemizde, düne göre bugün, AB üyeli-
ğini destekleyenlerin oranı giderek azalmaktadır.
Son dönemde, müzakere sürecinde yavaşlama olduğu
şeklinde görüş ve değerlendirmeler ortaya çıkmaya başla-
mıştır. AB’nin mevcut koşullarını da dikkate alarak Türkiye’yi
teşvik etmesi, destekleyerek daha fazla cesaretlendirmesi
gerekmektedir.
Artık müzakereleri hızlandırmamız için yeni bir ham-
leye ihtiyaç vardır. Bu hamlenin gerçekleşmesi için AB’nin
Türkiye’ye moral verecek kararlar alması gerekmektedir. Re-
form sürecindeki yavaşlamayla ilgili sorumluluk sadece Türk
tarafında değildir.
Türkiye yükümlülüklerini yerine getirirken, AB de bu
konuyla ilgili yaklaşımını gözden geçirmeli, üyelik için
Türkiye’ye artık daha net bir perspektif sunmalıdır. Genişle-
me sonucu artan büyümeden tüm üyelerin faydalanıyor ol-
duğu gerçeği hakkında toplumların bilgilendirilmesine ihti-
yaç bulunmaktadır. Sivil toplum kuruluşları olarak, hem AB
ülkelerinde hem de ülkemizde bu yönde bilgilendirme so-
rumluluğumuz olmalıdır.
Türkiye-AB müzakere sürecinde; hem katılım öncesi dö-
nemde hem de üyelik sonrası dönemde, son yıllarda AB’ye
üye bazı ülkelerde yaşanan ekonomik ve sosyal sorunları da
göz önüne alarak, ülkemizi nelerin beklediğini ve sürecin et-
kin bir şekilde sürdürülmesi için nelerin yapılması gerektiği-
ni iyi irdelemeliyiz.
AB ile müzakerelerde ve uyumda en kapsamlı olan ve
en fazla güçlükle karşılaşılacak başlıklar arasında tarım sek-
törünün geldiği bilinmektedir. AB mevzuatının yarısı tarıma
ait olup, Türk tarımının bu mevzuata uyumu zaman alacak-
tır. Türkiye’nin tarımsal yapısı AB’den çok farklı olduğu için
uyumda en büyük zorluk ve etkilenme “Tarım ve Kırsal Kal-
kınma”ile“Balıkçılık”başlıklarında olacaktır.
Tarımdaki yapısal sorunların asgariye indirilmesi ve ta-
rımın AB’ye entegrasyonu için sosyal politikalarla birlikte ve-
rimli bir üretimi ve rekabetçi bir tarım sektörünü hedefleyen
politikaların geliştirilmesi gerekmektedir.
1...,13,14,15,16,17,18,19,20,21,22 24,25,26,27,28,29,30,31,32,33,...80