

İKTİSADİ KALKINMA VAKFI DERGİSİ
7
liği’nin kapsamının tarım, hizmetler
ve kamu alımlarına genişletilmesidir.
Bu, taraflar arasındaki ticari ilişkilerin
daha da güçlenmesini sağlarken, uyum
sağlamamız gereken mevzuatı da bera-
berinde getirecek. Dolayısıyla, bundan
sonra bizim öncelikli gündemimiz tüm
fasıllarda kapanış kriterlerini yerine
getirmek üzere çalışmak olmalı.
Bu noktada, iş dünyasının kararlı
desteği ve lokomotif işlevi, 2016 yılında
da devam edecek. TOBB olarak iş dünya-
sı öngörüsüyle yaklaşık 15 yıldan beri,
hem kendi bünyemizde hem de odaları-
mız ve borsalarımız bünyesinde kapasite
oluşturma çabası içerisindeyiz. Bu konu-
da önemli bir yol kat ettik. AB sürecinin
fazla siyasallaşması ve yavaşlamasıyla
umutsuzluğa kapılarak bu çabalarımıza
nokta koymadık.
“Sadece merhamet temelli
değil, hak temelli bir mülteci
politikası esastır”
Diğer yandan, 2016 yılında diğer
önemli bir gündemmaddemiz ise, mül-
teci krizi ve AB’ye uyumun kesiştiği
noktada vize serbestliği diyaloğu. Mül-
teci krizine Türkiye ve AB’nin işbirliği
içinde çözüm getirme çabası çerçe-
vesinde önemi artan bu konu, esasen
bizim için yeni bir gündem maddesi
değil. TOBB olarak, İKV ile işbirliğin-
de vatandaşlarımızın Schengen vize-
si almada yaşadığı sorunları yıllarca
gündemde tuttuk ve çözüm getirmeye
çalıştık. Bu yıl içerisinde Türkiye, Geri
Kabul Anlaşması’ndan doğan yüküm-
lülüklerini yerine getirmeye çalışacak.
Kısacası 2016 yılı, iş dünyası olarak
pek çok alandaki çabamızın ve iyimser
tutumumuzun daha somut meyveleri-
ni almayı umduğumuz bir yıl olacak.
Bu kapsamda, Avrupa Odalar Birliği
(EUROCHAMBRES) Başkan Vekili ve
Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi
(Türkiye-AB KİK) Eş-Başkanı olarak
AB’deki muhataplarımızla yakın çalış-
malarımız bu yıl da devam edecek.
Vurgulamak istediğim diğer önemli
bir konu ise, müktesebat uyumunun
bugüne kadar ağırlıkla teknik bir süreç
olarak yürütülmüş olması. Avrupa Ko-
misyonu Başkanı Jean-Claude Juncker,
Komisyon’un artık teknokratik değil,
politik olacağına ilişkin bir açıklama
yaptı. Bu, AB uyum sürecinin sadece
bir takım yasal mevzuatın iç hukuka
aktarılması değil, aynı zamanda Avrupa
değerlerine yaklaşma olduğu şeklinde
yorumlanabilir. Diğer yandan, sürecin
yeniden fazla siyasallaşamaya açık ola-
cağı gibi bir sinyal de verebilir. Her iki
yorum da, müktesebat uyumunun zorlu
ve yoğun bir süreç olacağına işaret. Biz
de iş dünyası olarak üzerimize düşenleri
yapmaya devam edeceğiz.
Son olarak, mülteci krizi siyasi gün-
demimize yön vermekle birlikte, gittikçe
daha çok ekonomik gündemimize de
yön veriyor. “Biz kilit ülkeyiz, herkes
bize bakıyor, bizsiz çözüm olmayaca-
ğını anladılar” söylemi doğru olmakla
birlikte, göçmenlerin ve onları konuk
eden kentlerin barınma, iş yaratma, eği-
tim, sağlık, güvenlik vb. sorunlarına tek
başına çözüm bulmuyor. Diğer yandan,
savaşın ve düzensiz göçün olumsuz et-
kilerini ortadan kaldırmak açısından
insani yardımların gereği yadsınamaz.
Ancak, sadece merhamet temelli değil,
hak temelli bir mülteci politikası esastır;
daha insanidir, uzun vadeli ve sürdürüle-
bilirdir. Bu nedenle de Suriyeli göçmen-
lerin sosyo-ekonomik entegrasyonu için
somut adımlar atmak, 2016 yılının diğer
bir önemli gündem maddesi. Ekonomik
hayata katılım da esasen bir haktır. Biz
de TOBB olarak 2016 yılında bunu ön-
celikli gündemimize aldık. AB tarafından
sağlanan AB Güven Fonu’ndan (EU Trust
Fund) faydalanmak ve kendimiz de eş
finansman sağlamak suretiyle, Suriyeli
göçmenlerin Türkiye iş gücü piyasasına
entegrasyonunda aktif ve somut biçimde
rol alacağız.
Özetle, Türkiye’nin 2016 yılı gün-
demi çok yoğun ve AB odaklı olacaktır.
Bu çerçevede, gerekli reformları ger-
çekleştirecek siyasi iradeye güven ve
desteğimiz bugüne kadar olduğu gibi
devam edecektir.
■
kendi başına ağırlığı ve aralarındaki sıkı
bağlantı, 2016’nın yoğun ve AB odaklı
bir yıl olacağına işaret. Dahası, her bi-
rinde mesafe alınmasında iş dünyasının
aktif rolü ve tutumu belirleyici olacak.
Bahsettiğim ilk konuya ilişkin ola-
rak öncelikle, Batı’da ve ülkemizde son
zamanlarda dillendirilen, Türkiye-AB
ilişkilerini tamamen çıkar temelli bir
pazarlık olarak gören ve böyle olmakla
eleştiren bir takım görüşlere değinmek
isterim. Bu görüşlere katılıp katılmamak
bir yana, kulak vermek gerek. Ancak
burada referans noktamız, Osmanlı İm-
paratorluğu’ndan günümüze, Türk tarihi
ve kimliğinin, Avrupa ile birbirinden ay-
rılamaz şekilde bağlı olduğu gerçeğidir.
Savaş, diplomasi, ticaret ve sanat gibi
alanlardaki karşılıklı bağımlılığımız bu-
gün barışçıl bir biçime evrilmiş olmakla
birlikte; göç, enerji, iklim değişikliği gibi
konuları da kapsar hale geldi. Dolayı-
sıyla göç meselesi ortak gündemimiz-
de konjönktürel olarak en önemli sayfa
olsa da, Avrupa ile ilişkilerimiz bundan
çok daha derin ve geniş. Önümüzdeki
dönemde bu farkındalıkla, karşımız-
dakine de bunu hissettirterek hareket
etmemiz gerektiğine inanıyorum. Bu
farkındalığın, AB’ye uyum sürecini içsel-
leştirmemizi de sağlayacağını öngörmek
mümkün. Öte yandan kamuoyundaki
Türkiye imajı da unutulmamalı. Sadece
para pazarlığı yapan, oportünist bir ülke
değiliz ve bunu iyi anlatmalıyız. Dünyada
en fazla mülteci bulunduran ve bunu
olabildiğince konukseverlikle yapan bir
ülke konumundayız.
“Öncelikli gündemimiz tüm
fasıllarda kapanış kriterlerini
yerine getirmek olmalı”
ABmüktesebatına uyum süreci 2016
yılında hızlanacak. Fransa Cumhur-
başkanı François Hollande’ın iktidara
gelmesiyle belirli fasıllardaki blokajın
kalkması, böylece Ekonomik ve Parasal
Politikalar faslınınmüzakerelere açılma-
sı, memnuniyet verici. Elbette bu alanda
çok daha fazlasının yapılması mümkün.
Diğer bir olumlu gelişme Gümrük Bir-