

İKTİSADİ KALKINMA VAKFI DERGİSİ
19
ların Suriyeli sığınmacılar sorunundan
kaynaklandığını görmek elbette dü-
şündürücüdür ve ülkelerindeki iç sa-
vaştan kaçarak Türkiye üzerinden AB
kapılarına dayanan yüz binlerce Suri-
yeli olmasaydı Avrupalı dostlarımızın
yıllar sonra bizimle tekrar tokalaşmak
isteyip istemeyecekleri sorusunu akla
getirmektedir.
“İş çevreleri duygusal değil
akılcı tutum sergilemeli”
Kanımızca bu dönemde özellikle
Türk iş çevreleri olarak yapacağımız
en doğru şey, bu tür sorulara duygusal
yaklaşımlar içinde cevap aramaktan
çok, akılcı tutum ve davranışlar ser-
gileyerek durum değerlendirmesinde
bulunmak ve oradan doğru davranış
biçimleri çıkarmak olabilir.
Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinin
yeniden canlandırılması konusuna
gelince; bu konuda Türkiye-AB Zir-
vesi Sonuç Bildirgesi’ne göre, taraflar
bu amaçla yılda iki kez düzenli zirve
toplantıları gerçekleştirilecek. Zirve
toplantıları ilişkilerin geliştirilmesi
yönünde atılan adımların değerlendi-
rilmesi ve uluslararası konuların ele
alınması için bir platform oluştura-
cak. Bu toplantılar yanında, Ortaklık
Konseyi toplantılarına ek olarak üst
düzey düzenli politika toplantıları da
yapılacak.
Tüm bu çabaların bizi AB üyeliğine
makul sürelerde taşıyıp taşımayacağı
konusunda şu anda kesin bir şey söy-
lemek hiç de kolay görünmüyor. Hem
AB’nin, hemde ülkemizin karşı karşıya
bulunduğu sorunlar iyimser tahminler
yapmayı gerçekten zorlaştırıyor. Türk
işveren camiası olarak bizimdileğimiz,
uzun yıllardır hep savunduğumuz gibi,
Türkiye’nin AB çıpasına bağlı kalması
ve üyelik hedefimiz doğrultusunda
çabalarını aksatmadan sürdürmesidir.
Bunun türbülanslarla dolu, günümüz
dünyasında ülkemizin ve halkımızın
siyasi, ekonomik ve sosyal çıkarlarına
en uygun yol olduğuna inanmaya de-
vam edeceğiz.
■
da imzalanmasından bu yana geçen
53 yıla ve 2005 yılında başlayan tam
üyelik müzakerelerinin bu yıl 11 yaşını
dolduracak olmasına karşın, bugün
geldiğimiz noktayı neredeyse eskilerin
sık kullandığı “bir arpa boyu ilerle-
me” ölçüsüyle ifade edebileceğimiz
Türkiye-AB ilişkilerinde 2015 sonla-
rına doğru bir “kıpırdanma” yaşandığı
doğrudur.
Aslında bu tür kıpırdanmalara
geçtiğimiz yıllarda da daha çok Tür-
kiye’nin inisiyatifi sonucu tanık olduk.
Fakat ne yazık ki, bunlardan ne yıl-
lardır tıkanmış olan müzakere süre-
cinin canlandırılması, ne de 20 yılını
tamamlayan Gümrük Birliği’nin yeni-
lenip genişletilmesi yönünde somut
sonuçlar çıktı.
Tüm bu durgunluk döneminde biz
tam üyelik hedefimizden vazgeçme-
dik, ancak AB’nin istek ve eleştirile-
rimizi yeterince dikkate almasını da
sağlayamadık. 25 Kasım 2015 tarihin-
de TBMM’ye sunulan 64’üncü Hükü-
met Programı’nda yer alan şu ifadeler
de bu durumun son örneği sayılabilir:
“AB’ye tam üyeliğimiz stratejik he-
deflerimiz arasında yer almaktadır.
Hükümet olarak AB müktesebatına
uyum sürecini hızlandıracağız. Ancak
Hükümetimizin göstermiş olduğu sa-
mimi yaklaşıma AB kurumlarının ve
üye ülkelerin de gerekli karşılığı ver-
mesi gerekmektedir. AB müktesebatı-
na yüksek oranda uyum sağladığımız
halde, belirli fasılların siyasi mülaha-
zalarla açılmaması AB’nin temel ilke-
leriyle bağdaşmamaktadır. AB süre-
cine ve bu süreçte yaşanan değişime,
dönüşüme inanan Hükümetimiz AB
üyeliği konusunda kararlı ve istikrarlı
politikasını sürdürecektir. Sürecin tüm
zorluklarına rağmen, bizim için AB ile
yürütülen müzakerelerin amacı tam
üyeliktir. Hedefimiz, Cumhuriyetimi-
zin 100’üncü yıl dönümünü AB üyeliği
ile taçlandırmaktır.”
Bu açık ve net ifadeye ve irade
beyanına rağmen, bugün Türkiye-AB
ilişkilerinde gözlediğimiz kıpırdanma-
cak ve henüz kaynağı kesinleşmeyen
3 milyar avroluk yardımın yetersiz
kalacağı ve düzensiz göçü engelleye-
meyeceği ortadadır.
“Gümrük Birliği’nin derinleş-
tirilmesi önemli bir konu”
Gümrük Birliği’nin güncellenmesi
konusunda Türkiye - AB Zirvesi Sonuç
Bildirgesi’nde tarafların hazırlık ça-
lışmalarını tamamlamalarının ardın-
dan, 2016 sonlarına doğru bu konuda
resmi müzakerelerin başlayabileceği
ifadesi de yer aldı. Öyle görünüyor ki,
önümüzdeki dönemde 20 yılı geride
bırakmış ve günümüz koşullarında
içerik itibariyle hayli eskimiş Türki-
ye-AB Gümrük Birliği’nin tarım, hiz-
metler sektörlerini ve kamu alımları
piyasalarını da içine alacak, uyuşmaz-
lıkların çözümü, AB’nin üçüncü ülke-
lerle imzalayacağı serbest ticaret an-
laşmalarına Türkiye’nin dâhil edilmesi
konularında yeni mekanizmalar içere-
cek şekilde yenilenip derinleştirilmesi
çabaları önemli ve hiç kuşkusuz arzu
edilir gündem maddeleri olacaktır.
“Kıbrıs’ta çözüm olmadan sü-
reçte ciddi bir ilerleme olmaz”
Türkiye-AB Zirvesi Sonuç Bildir-
gesi’nde değinilen 17 numaralı “Eko-
nomik ve Parasal Politika” faslının
açılmasına 14 Aralık 2015 tarihinde
toplanan Hükümetlerarası Konfe-
rans’ta karar verildi. Ayrıca Avrupa
Komisyonu’nun bu yılın ilk çeyreğinde
5 yeni faslın daha müzakereye açıl-
ması için çalışma yapacağı belirtildi.
Fakat bu fasılların açılması üzerinde
Fransa ve GKRY blokajları bulunuyor.
Bu konuda özellikle GKRY’nin kararın-
da direnmesi yüzünden, halen Ada’da
iki taraf arasında yürütülen müzake-
relerin olumlu sonuçlanması ve dola-
yısıyla Kıbrıs sorunu çözümlenip bu
çerçevede Türk liman ve havaalanları-
nın GKRY’ye açılması gerçekleşmeden
katılım sürecinde ciddi bir ilerleme
beklemek pek gerçekçi olmayacaktır.
Ankara Anlaşması’nın 1963 yılın-