

İKTİSADİ KALKINMA VAKFI DERGİSİ
17
yıllardır herkesin “bu kez çözülecek”
gözüyle baktığı ancak çözümü zor bir
mesele. Ancak eğer ki bu sorun çözü-
lürse GKRY’nin bize bloke edeceğini
açıkladığı fasılları ve AB’nin GKRY’yi
tanımadığımız için açmayacağını be-
yan ettiği fasılları açtırmak için önü-
müze önemli bir fırsat doğar.
“Lobi faaliyetleri yapılmalı
temaslar sıklaştırılmalı”
Kapanması gereken 35 fasıldan
henüz sadece en kolay fasıl olarak gö-
rülen “Bilim ve Araştırma” faslı kapa-
tılabildi. Üstelik birçok faslın bloke
edildiğini de unutmamalıyız. Kısaca
önümüzdeki birkaç yıl içerisinde bu
süreci hızlandırmak zor. Zaten bizim
AB ile ilişkimiz, “şartların belirlen-
mesi, yerine getirilmesi ve yine yeni
şartlar deklare edilmesi” şeklinde sü-
regiden kısır bir döngü niteliğinde. Bu
garip döngünün bize en büyük faydası,
yapısal reformları gerçekleştirmemize
yardımcı olmasıdır.
Bu nedenle en son noktadan ziyade
önümüzdeki adımı hedeflememizin
faydalı olacağını düşünüyorum. Ör-
neğin, her şeyden evvel sürecin ivme
kazanması için blokajların kalkması
yönünde lobi faaliyetleri yapmalıyız,
diplomatik temasları sıklaştırmalı ve
müzakereye açık fasıllarda kararlı bir
şekilde ilerleme kaydetmeye çalışma-
lıyız.
■
etkisiz eleman olması. Yani AB ülke-
leriyle ikili ticaret anlaşması yapmış
herhangi bir ülke Gümrük Birliği kap-
samında Türkiye pazarına girebiliyor.
Oysa biz, o ülke pazarına aynı anlaşma
kapsamında ulaşamıyoruz. Gümrük
Birliği kapsamına tarımın dâhil edil-
diğini düşünün… Bu durumda tam bir
facia yaşarız. Herhangi bir AB ülkesiyle
ikili anlaşma yapmış, herhangi bir ülke
gelip istediği tarım ürününü Türkiye
pazarına sunacak. Ülkemiz için en stra-
tejik sektörün çöküşü demektir bu…
Ayrıca Türk kamyon ve tırlarına
yönelik uygulanan kotaların kaldırıl-
ması ele alınması gereken bir mesele.
Ancak öncelik, dediğim gibi gıda ve
tarım meselesinde. Bu yıl bu konuya
odaklanmalı ve çok dikkatli olmalıyız.
“Yeni bulunan enerji kaynak-
ları çözümü güçleştirecek”
Öncelikle şunu belirtmekte fayda
var: Kıbrıs yüzyıllardır bir Türk ada-
sıdır. Nüfusunun çok önemli bir kısmı
Türk’tür. İkinci olarak Türkiye Kıbrıs’ın
garantör ülkelerinden biridir. Türkiye,
İngiltere ve Yunanistan, 1959’da im-
zalanan anlaşmayla garantördürler.
Kıbrıs sorunu, 20’inci yüzyılın “kang-
ren” diplomatik sorunlardan biridir...
Bu nedenle çözümü için tarih vermek
kolay değil. Özellikle Ada açıklarında
bulunan yeni enerji kaynakları çözümü
daha da güçleştirecek nitelikte… Bu,
çözümü yolunda uzun bir mücadele
yaşandı. Sonunda Türkiye, 16 Aralık
2013’te yasa dışı göçmen denetimini
öngören ve 2017’de yürürlüğe gire-
cek Geri Kabul Anlaşması’nı imzaladı.
Türkiye ile Schengen Alanı’na yönelik
vize serbestliği için yol haritası belgesi
de zaten kabul edilmişti.
AB ile Türkiye arasındaki ilişkile-
rin durgun bir döneminde başlayan
göçmen sorunu AB’nin panikleyerek
eski uygulamaları yeniymiş gibi pa-
zarlık malzemesi yapmasına yol açtı.
Türk vatandaşlarının AB sınırları
içinde vizesiz yolculuk yapabilmesi
için, ilgili anlaşmalarca belirlenmiş
ve tamamlamamız gereken birtakım
kıstaslar var. Türkiye olarak biz, pasa-
port ve kimlik belgelerinin güvenliği,
sınır kontrollerinin yasa dışı geçişleri
engelleyecek şekilde güçlendirilmesi
ve AB standartlarına uygun bir göç
yönetimi gibi çalışmaları tamamlayıp
2017 yılında uygulamaya geçersek
üzerimize düşeni yapmış olacağız. Ben
bu adımların atılacağına inanıyorum.
Ama tüm bu adımların atılmasından
sonra serbest dolaşım hakkını elde
edebilir miyiz derseniz, “belki” derim.
Çünkü daha önce de yapıldığı gibi, yeni
şartlar öne sürülebilir. Ayrıca, vize
serbestisi öncesinde yine de AB’ye üye
ülkelerin onayının gerektiği konuşul-
makta ki bu da o dönemin siyasi den-
gelerine bağlı. “Göçmen sorunu” yakıcı
olmaktan çıkarsa ne olur? Gümrük
Birliği revizyonunda sorunlar yaşar-
sak ne tepki verirler? Tüm bu sorula-
rın muhtemel cevapları konuyu belir-
sizleştiriyor. Belki de en iyisi, öncelikle
işadamları için bir serbest dolaşım
hakkının elde edilmesini zorlamaktır.
“İkili anlaşmalarda
Türkiye etkisiz eleman”
Bilindiği üzere Türkiye, AB’nin
üçüncü ülkelerle yürüttüğü ticaret
anlaşmaları müzakere sürecinde yer
almıyor. Bu meselenin kati suretle hal-
ledilmesi gerekmektedir. En önemli
sorun, ikili anlaşmalarda Türkiye’nin