51
Fransa’nın Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Batı Akdeniz ül-
keleriyle tarihi ilişkileri bilinen bir gerçektir. Ancak özellikle
“Arap Baharı”rüzgârından sonra, hızlı gelişen ve büyüyen bir
ülke olarak Türkiye de bu bölgelerde ekonomik, ticari ve dip-
lomatik etkinliğini ciddi olarak artırmıştır. Bu bölgelerdeki iş
birliği rekabet değil, tamamlayıcı ve sinerjik bir iş birliği ka-
rakteri göstermektedir.
Bu aşamada, Türkiye’nin son on yıldaki başarılı ekono-
mi politikalarını hatırlarsak, bu iş birliğinin neden sinerjik ol-
duğunu daha iyi ortaya koyabiliriz.
Türkiye 1996’da Gümrük Birliği’ne girdiği zaman kişi
başına düşen milli gelir AB ortalamasının üçte biriy-
di. 2005’te tam üyelik müzakereleri başladığı zaman-
sa 2020’de bu oranın yüzde 50’ye ulaşacağı öngörülü-
yordu. Oysa 2012 itibariyle bu seviyeye ulaşılmış du-
rumda. Bu performansın son on yıldaki politik istik-
rar sayesinde elde edilen tek haneli enflasyon ve yüz-
de 4,5-5 seviyelerindeki GSMH büyümesi sayesinde
olduğu açıktır.
Türkiye’nin dış ticaret hacmi 10 yıl önce 30 milyar do-
lar idi. Bu rakam bu yıl 375 milyar dolara ulaştı ve bu-
nun 154 milyar doları ihracat olarak gerçekleşti. Aynı
şekilde TCMB döviz rezervleri de 27 milyar dolardan
120 milyar dolara ulaşmıştır.
AB’ye olan ihracatımızın payı yüzde 55’lerden yüzde
40’lara düşerken, Orta Doğu ve Afrika pazarlarına açı-
lım bunu dengelenmiştir. Ancak AB’nin Türk sanayi ve
ihracatı için çıpa özelliği devam etmektedir.
Doğrudan Yabancı Sermaye girişi konusunda kritik
eşik aşılmış ve yılda 1 milyar dolar gibi marjinal giriş-
ler geride kalmış, yılda 10-15 milyar dolarlara ulaşıl-
mıştır. Bunların yüzde 70-75’i AB kaynaklıdır. Fransa
menşeli, 400’ü küresel oyuncu olan 2.400 şirket ülke-
mizde faaliyet göstermektedir. Daha da önemlisi, bu
Fransız yatırımları bankacılık, sigorta, otomotiv, ula-
şım, savunma, enerji, çimento, ilaç, gıda ve peraken-
de gibi stratejik sektörlerdedir.
2012 yılında ülkenin “
yatırım yapılabilir
” derecesine
yükseltilmesi, bu alanda başarının sürdürülebilirliği-
ne önemli bir katkı sağlayacaktır.
Tüm bu tespitler göstermektedir ki, Türkiye ve
Fransa’nın önünde ciddi fırsatlar oluşmuştur. Üç yeni
alan değer ve sinerji yaratmaya aday görünmektedir.
Bunlar üçüncü ülkelerle iş birliği, Ar-Ge dâhil teknolo-
ji ve KOBİ sektörleridir.
İki ülke arasındaki istikrarlı dayanışma ve iş birliği sa-
dece kendi çıkarları açısından değil, onların küresel
sorumlulukları açısından da önem arz etmektedir.
Türkiye, laik, demokratik ve Müslüman bir ülke olarak
G-20’ye üye olan tek ülkedir. Fransa da G-20 üyesidir.
Dolayısıyla küresel dengelerin yeniden oluşturulması
için her iki ülkenin ortak sorumluluğu ve rolü vardır.
Bu rol ve sorumluklar, kısa vadeli ikili ilişkilerdeki so-
runlara feda edilmemelidir.
SONUÇ
Buraya kadar Fransa ve Türkiye arasındaki iş birliğinin
yeni platforma taşınması olanakları, gereği ve faydaları hak-
kında birtakım tespitler yapılmaya çalışılmıştır.
Gelin, köprülerin yakılmasına izin vermeyelim; “Yapı-
lamayacaklar”listesi yerine“Yapılabilecekler”listesine odak-
lanalım. Avrupa ve AB, Türkiye için daima bir çıpa olagelmiş-
tir. Bugün AB, kendisi bir çıpaya gerek duymaktadır. “
Yeni
Türkiye
”, bu çıpanın bir parçası olmaya gönüllü bir adaydır.
Fransa bu konuda girişimde bulunarak, AB içinde ek-
sikliği hissedilen liderlik imajını da güçlendirme şansı elde
edebilir. Bunun bir“Kazan-Kazan”stratejisi olduğu açıktır.
1...,41,42,43,44,45,46,47,48,49,50 52,53,54,55,56,57,58,59,60,61,...76