35
T
ürkiye ve AB arasında yürütülen üyelik müzake-
releri sürmektedir. Ancak iki yıldır herhangi bir
yeni başlık açılmamıştır. Elbette bu durumbirçok
etkene bağlı olarak bu noktaya gelmiştir. Dönem
başkanı olan ülkelerle ilişkiler ve bu ülkelerin Türkiye’nin
üyeliği konusuna nasıl baktığı önem arz etmektedir.
Bu açıdan, 1 Ocak 2013 tarihinde AB Dönem Başkan-
lığı koltuğuna İrlanda’nın oturması, Türkiye kanadında bir
beklenti belirmesini sağlamıştır. Ankara bu süreçte yeni bir
canlılıkla hareket edeceği ve bu konuda İrlanda’dan beklen-
ti içinde olacağını belli etmiştir. İrlanda ise resmi kanallardan
“
Bizi aşan faktörler var
” gibi söylemlerle salt bir isteğin veya
niyetliliğin yeterli olmayacağını dile getirmeye çalışıyor.
Türkiye-AB ilişkileri klasiğinde dikkat çeken faktör ni-
telikten ziyade siyasi düşünmelerin etken olduğu gerçeğidir.
Bu bağlamda siyasi faktörler ve dünyanın şu anda içinde bu-
lunduğu siyasi iklim etkilerini gösterecektir.
AB ile ekonomik hacmi yıllık 120 milyar avro düzeyin-
de bir ticari ilişkimiz mevcuttur. Bu, Türkiye açısından önem-
li olduğu kadar, elbette AB açısından da önem arz etmekte-
dir. Ancak, özellikle serbest dolaşımın tam olarak sağlana-
maması ve Birlik dışı ülkelerle yapılan çeşitli ticari anlaşma-
larda,Türkiye’nin masada olmaması gibi iş insanlarımızı inci-
tici uygulamalar, ticari yollarını batı dışında diğer tüm yönler
üzerine de kurmuş Türk iş dünyasının, AB ısrarcılığı ve karar-
lılığından gittikçe uzaklaşmasına sebep olmaktadır.
Türk iş dünyası için AB, artık mutlak bir gereklilik de-
ğildir. AB, bu açıdan ilişkileri tekrar ısıtacak adımları atarsa ki
bu en başta vize konusunda olacaktır, ilişkiler 2005 dönemi
canlılığına tekrar erişecektir.
AB, çeşitli resmi kanallarla 2013 yılı içinde Türkiye-AB
ilişkilerinde, özellikle vizelerin kaldırılması açısından olum-
lu gelişmeler yaşanabileceği şeklindeki mesajlarıyla ilişkile-
ri toparlamaya ve ısıtmaya gayret ediyor. Çünkü dünya siyasi
iklimiTürkiye’yi Orta Doğu bölgesinde önemli bir aktör duru-
muna getirmiştir. Türkiye, bu mevcut konumuyla kaybedil-
memesi gereken bir ortak durumunda bulunmaktadır.
Türkiye, üyelik müzakereleri sürecinde, gerçekten
önemli atılımlar gerçekleştirdi. Bu süreçte gerçekleştirilen
iyileştirici faktörler AB’nin talepleri olmasından ziyade, ülke-
mizde bir yenilik, bir reform hareketleri olarak algılandı ve
gerçek bir kararlılıkla desteklendi. Birçok uygulama bu şekil-
de değerlendirildi.
Dolayısıyla, bunları Türkiye’nin kazanç hanesine
yazmak gerekir. Bu aynı zamanda şunu gösterdi: Stratejik
olarak düşünürsek, elbette üyelik bir gereklilik olabilir
ama Türkiye, AB olsun olmasın birçok konuda ivmesini
kazanmış ve ilerlemektedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde,
AB’nin elbet tüm siyasi hamleleri bir kenara atıp, kendi
fayda düzleminden hareketle, üyelik zeminini kolaylaştırıcı
adımları atması konusunda zamanın çok da uzak olmadığını
düşünüyorum.