31
T
ürkiye’nin AB ile tam üyelik için söz kesme-
sinin üzerinden neredeyse yarım asır geç-
ti. Bu ülkenin, idealleri peşinde nasıl konsant-
re olabildiğini zaman bir kez daha göster-
di. Maastricht Kriterleri, Kopenhag Kriterleri derken, bu-
gün ekonomide pek çok göstergede AB’den daha iyi du-
rumdayız. Durum neredeyse, baş müzakerecimiz Sa-
yın Egemen Bağış’ın “
Dayan Avrupa, Türkiye seni kurtar-
maya geliyor
” sözleriyle karikatürize ettiği kadar değişti.
Bugün belki de Türkiye’nin AB’ye hazırlanmasından
çok, Avrupa’nın Türkiye dersini çalışmasının zamanı. Çünkü
Avrupa’dan ne yazık ki uzun bir süredir ekonomik ya da siya-
si, olumlu haberler gelmiyor. Türkiye-AB tam üyelik müza-
kereleri, karşı tarafta neredeyse birkaç bürokrat dışında hiç
kimsenin ilgilenmediği, rutin bir işe dönüştü. Birlik, ekono-
mide küresel krizin tetiklediği bir büyük sarmala girmiş du-
rumda. Almanya dışında sallanmayan Avrupa ülkesi yok. Kri-
zin vurduğu ülkelerde iktidarlar değişiyor.
Avrupa, Birliğin ortaklık ruhunun sembolü olan tek
para sistemi avronun geleceğini tartışıyor. Birlik içindeki
ayrışmalar ve yönetim zafiyeti ayyuka çıkmış vaziyette. Hal
böyleyken, AB’den hâlâ Türkiye’nin tam üyelik sürecini son-
suza kadar mevcut haliyle sürdürmeye dönük adımlar geli-
yor. İflas etmiş ekonomisiyle Dönem Başkanlığı yapmaya ça-
lışan Güney Kıbrıs tarafının, Akdeniz’de petrol arama çalış-
maları başlatması konusunda AB’nin aldığı pozisyon, tam da
bunun kanıtı.
Türkiye’yi özgürlüklere saygı konusunda eleştiren son
Türkiye İlerleme Raporu da, iki tarafın üyelik görüşmelerini
canlandırmaktan çok uzak bir noktada olduğunu gösteriyor.
Türk vatandaşları vize kuyruklarında uzun süreler beklemeye
devam ederken AB, Ermenistan ile vize kolaylığı konusunda
görüşme başlatma kararı alabiliyor. Fransa, iç siyasi hesaplar
yüzünden, Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin yasal düzenle-
melerin peşinde koşarken, Türkiye ile birlikte yaşama kültü-
ründen ne kadar uzak olduğunu ortaya koydu. Bütün bu ge-
lişmeler,Türk halkını, duygusal olarak AB’den uzaklaştırmak-
tan başka bir işe yaramıyor.
Bundan 5 yıl önce yüzde 80’lerde olan AB’ye tam üye-
liği destekleyen Türklerin oranı, bugünlerde ne yazık ki kritik
seviyeye inmiş vaziyette. Bazı anketlerde AB’ye üye olacağı-
mıza inananların oranı yüzde 17’ye kadar inmiş görünüyor.
Özetle, Avrupalı dostlarımız, Türkiye konusunda tam bir akıl
tutulması yaşıyor. GKRY’nin AB Dönem Başkanlığı sırasında,
Türkiye-AB ilişkileri tam anlamıyla buzdolabına kaldırıldı.
İçinde bulunduğu ağır şartlar dikkate alındığında,
AB’nin, dünyanın büyüme rekortmenlerinden biri haline ge-
len Türkiye’yi göz ardı etme lüksü olmadığına inanıyoruz.
Türkiye, performansıyla Avrupa’nın altıncı büyük ekonomisi
haline geldi. Maastricht Kriterlerine uyumda pek çok AB ül-
kesinden çok daha iyi durumdayız. İşsizlik oranımız tek ha-
neye inerek AB işsizliğini geride bıraktı. Bu şartlarda AB’ye
yük olmak için değil, yük almak için girme niyetinde oldu-
ğumuz çok aşikâr. Hükümet, bir iyi niyet göstergesi olarak
programında AB’ye katılımı “temel bir stratejik hedef” ola-
rak tanımladı.
Türkiye’yi AB üyeliğine hazırlamak amacıyla kurulan
AB Genel Sekreterliği’nin tam teşekküllü bir AB Bakanlığı-
na dönüşmesi de, ülkemizin AB üyeliği konusundaki karar-
lılığının bir teyidi. Ancak hiçbir karşılıksız aşkın sonsuza ka-
dar sürmeyeceğini Avrupalı dostlarımızın da anlaması gerek.
Bugün Türkiye ile AB arasındaki müzakere dosyalarının yarı-
sı siyasi nedenlerle kapatılmış durumda. Aslında üyelik pa-
zarlığı fiilen ortadan kalkmış görünüyor. Ancak ne Türk ta-
rafının, ne de AB’nin tam üyelik müzakerelerini resmen bi-
tirme cesareti yok. Çünkü bu, çok ciddi sonuçlar yaratabile-
cek bir karar.
Ne Avrupa’da yaşayan 4 milyon Türk, ne de Türkiye’nin
en büyük ticari ortağının AB olması, ilişkilerde yeteri kadar
güçlü bir motivasyon sağlamıyor. Gelinen noktada ilişkile-
rin yeniden canlandırılması için yeni ve güçlü bir motivasyo-
na ihtiyaç duyulduğu çok açık. Bu konuda Arap Baharı’ndan,
İran meselesine kadar pek çok vesile var. Türkiye ile AB’nin
siyasi anlamda ne zaman gerçek bir ortak olacağını zaman
gösterecek. Ancak genişlemeyi ve eşgüdümü beceremeyen,
ekonomideki gücünü kaybederek küresel rekabette geri çe-
kilen bir AB’nin dünyada söz sahibi olma pozisyonunu son-
suza kadar koruyamayacağı aşikâr. Bu nedenle AB-Türkiye
ilişkilerinde iyi niyet adımlarını atması gereken taraf, ağır-
lıklı olarak AB tarafıdır.
Türk iş dünyası olarak AB üyeliğini, her alanda evren-
sel standartlara ulaşma ideali olarak görüyoruz. Türkiye, so-
runlarını halledip daha demokratik bir ülke haline geldiğin-
de;Türk insanı AB vatandaşlarından daha zengin olduğunda;
çocuklarımız Avrupalı çocuklardan daha kaliteli eğitim aldı-
ğında; girişimcilerimiz Avrupalı rakipleriyle eşit şartlarda ya-
rışır hale geldiğinde; ülkemiz Avrupa’nın en iyisinden daha
düşük maliyetle borçlanabildiğinde; adalet sistemimiz daha
hızlı ve daha adil çalıştığında; vatandaşlarımız vize garabe-
tinden kurtulup Avrupa’da serbestçe dolaşabildiğinde, bizim
için mesele kapanmıştır.
1...,21,22,23,24,25,26,27,28,29,30 32,33,34,35,36,37,38,39,40,41,...76