

İKTİSADİ KALKINMA VAKFI DERGİSİ
82
BRÜKSEL’DEN BAKINCA
ni kabul etmiş ve başarıyla uygulamakta
olan tek İslam ülkesi, geleceğin ilişki mo-
delini yaratacağı umuduyla Batı’nın tüm
desteğini arkasına almıştı. O zamandan
bu yana, istikrar sağlama, güney doğu-
muzdaki savaştan kaynaklanan güvenlik,
terörle mücadele ve nihayet 15 Temmuz
2016 darbe girişiminin sorumlularını
devletten temizleme gerekçeleri ile ola-
ğanüstü hâl koşulları altında yapılan bir
dizi iç uygulama Batı’daki bu algılamayı
adeta tersine çevirdi. Yapılanlar demok-
ratik değerlere ve uygulamalara aykırı
olarak nitelendirildi. Cumhurbaşkanlı-
ğı yönetim biçimi getiren son Anayasa
değişikliği de aynı şekilde otoriter bir
yönetime doğru gidiş olarak algılandı,
tanımlandı ve uluslararası medya tara-
fından kamuoyuna bu şekilde takdim
edildi. Evet, bu hususta Avrupa kamuo-
yunu ikna etmek Türkiye açısından
aşılması gereken bir sorundur ama
aşılabilir bir sorundur. Türk siyaseti
yeniden reform sürecine döner, baş-
layacağı reformları kararlı biçimde
sürdürür, AB siyaseti de kamuoylarının
rüzgârına kapılmak yerine ona yön ve-
recek cesareti gösterirse aşılabilecek
bir sorundur bu.
AB liderlerinin nisan ayı sonunda
verdikleri karar bu şansı getirmekte-
dir. Anayasa değişikliklerinin yasalara
ve iç mevzuatımıza geçirilmesi için
öngörülen sürenin bu şekilde kulla-
nılması halinde sonbahara Türkiye-AB
ilişkileri eğrisinin yeniden yükseli-
şe geçtiğini görerek girebiliriz. Öte
yandan, bu zahiri, kısa vadeli sorunu
çözebiliriz ama toplumsal hafızaları-
nın derinlerinde yatan kadim soruna
çözüm bulmak o kadar kolay değil.
Ama imkânsız da değil.
Uzun vadeli sorunu bu kısa yazı
kapsamında değil açıklamak tanımla-
mak dahi çok zor. Yine de, aşırı kısalt-
manın getireceği sakıncaları da göze
alarak deneyeceğim.
Uygarlıklar Çatışıyor! Hâlâ mı?
Bugün “Batı” olarak adlandırdığı-
mız uygarlık Avrupa coğrafyasında,
iki bin yılda belli bir kültürel, düşün-
sel gelişme çizgisi sonucunda ortak
kurumlar, toplumsal yapılar, siyasi
sistemler, teknoloji, değerler ve çıkar-
lar biçiminde ortaya çıkmıştır. Büyük
ölçüde Hristiyanlıktan ve Musevilikten
hareketle ortaya çıkmış olsa da zaman
içinde Rönesans, Reform, din savaşları,
aydınlanma, Fransız Devrimi gibi sayı-
sız pratiğin etkisiyle şekil değiştirmiş-
tir. Bu gelişmelerin sonucunda bugün
ortaya çıkmış olan sentezi “hâkim kül-
tür
1
” olarak da adlandırabiliriz. Hâkim
kültürün hüküm sürdüğü coğrafyada
yaşayan herkesin bunu kabullenmesi
ve saygı duyması gerektiği savunulur.
Bugün karşımızda olan “Avrupa”,
on dokuzuncu yüzyılın sonlarından
başlayarak benimsenen laiklik ve de-
mokrasi kavramlarını öne çıkarmak-
tadır. İnsan hakları, ifade özgürlüğü,
AB vatandaşlarının
ve siyasi elitinin
çoğunluğu
Türkiye’ye hayır
demeyi sürdürdükçe
tam üyeliğimiz
gerçekleşemez.