

İKTİSADİ KALKINMA VAKFI DERGİSİ
77
Juncker. Güncel AB siyasetinde Komisyon
Başkanı Juncker’e yöneltilen yoğun eleş-
tirilerin yanında, Juncker’in konumunun
ve bulunduğu makama uygunluğunun
sorgulanmaması biraz da AB tarihinin
her dönemine tanık olmasından, her dö-
nem çorbada tuzunun bulunmasından
kaynaklanıyor.
Şehire ve Türkiye-AB ilişkileri açı-
sından önemine değinmeden önce, 1993
yılında yürürlüğe giren bu Antlaşma ile
Avrupa entegrasyon projesinde ne ge-
lişmeler yaşandığına kısaca değinmekte
fayda var. Antlaşma, AB’nin sosyal, ekono-
mik ve siyasi bütünleşmesinin temel taşı
kabul ediliyor. Bir yandan ekonomik ve
parasal birliğin kurulması, yani tek para
birimi ve ortak merkez bankası fikrinin
vücut bulmuş olması benzersiz bir atılım
olarak kabul edilirken, ortak dış politika
ve savunma politikasına dayalı bir siyasi
birlik; iç güvenliğin sağlanmasına yönelik
hukuk ve içişleri entegrasyonu günde-
me gelmişti. Teknik detayları bir kenara
bırakacak olursak, Antlaşma ile birlik-
te devletlerin, çok geniş perspektifteki
çeşitli alanlarda (vize politikalarından
tüketici haklarına, sanayi politikalarına
kadar), AB çapında müdahale gerektiren
durumlarda ulusal egemenliğin AB’ye
devri (yetki ikamesi) gibi görülmemiş bir
durumu kabul etmiş olmasının altını çiz-
mek gerekir. Bir yandan böyle bir iradeye
geçiş sağlanırken, diğer yandan imzacı
ülke vatandaşlarına yaşadıkları diğer bir
imzacı ülkenin belediyelerinde seçme ve
seçilme hakkı tanındı, Avrupa vatandaş-
lığı kavramı vücut buldu. Bu fikirlerin
ortaya atılması ve uygulamaya koyulmuş
olması bile AB fikrinin ne kadar yaratıcı
ve radikal temellere dayandığını, demok-
rasinin yönetim sistemlerinde ne kadar
geniş ve değerli kullanım alanlarına sahip
olduğunu gösteriyor.
AB’yi kuran bu Antlaşma ile AB’nin
‘”üç temel sütunu” oluşturuldu, bu üç sü-
tun İKV internet sitesinde çok net şekilde
özet haliyle bulunuyor: “Birinci sütun,
Roma Antlaşması ile oluşturulan AET ve
EURATOM ile Paris Antlaşması’yla kuru-
lan AKÇT’denmeydana geliyor. Ekonomik
ve Parasal Birlik ve daha önce bahsedilen
yetkiler de bu sütuna dâhil. İkinci sü-
tun, Ortak Dışişleri Güvenlik Politikası’nı
(ODGP) içeriyor ve Avrupa çapında bir
savunma politikasını başlatmayı hedefli-
yor. Üçüncü sütun ise, Adalet ve İçişlerini
kapsıyor.” Brüksel’e ve Almanya’ya neredeyse
yürüme mesafesinde konumlanan bu
Avrupa hazinesi şehrin Maastricht Ant-
laşması’ndan da mirasla, en değerli sem-
bollerinden biri özellikle AB hukukunun,
siyasetinin ve ekonomisinin konusunu
oluşturan alanlarda fazlasıyla prestijli ka-
bul edilenMaastrich Üniversitesi. Üniver-
sitenin etkisi ve kolay ulaşılabilirliği, şeh-
re benzersiz bir Avrupa çok kültürlülüğü
sağlamış durumda. Böyle bir atmosferde,
Rotterdam’da ve Amsterdam’daki yankı-
larını basından yakından takip ettiğimiz
Türkiye-Hollanda diplomatik krizi, şehre
pek de uğramamış gibi görünüyor.
Yakın geçmişte Maastricht’i, Türk si-
yasetinde ve basınında aslında bir övünç
kaynağı ile bağlantılı şekilde duymaya
alışmıştık. Bizler Türkiye’nin AB’ye üyeli-
ğinde hangi aşamada olduğunu değerlen-
dirirken çoğunlukla siyasi ve temel hak,
özgürlüklere ilişkin uyumu öne süren
Kopenhag Siyasi Kriterlerini gündeme
getiriyoruz. NitekimMaastrich Kriterleri
olarak bilinen ekonomik parametrelere
uyum, bir aday ülkenin AB’ye üye ola-
bilmesi ve Avro Alanı’nın parçası haline
gelebilmesi için temel koşulu oluşturu-
yor. Türk ekonomisinin yükselişe geçtiği
2000’li yıllarda Türk siyasilerin sıklıkla
Maastrich Kriterleri’ne uyum konusunda
övündüğünü hatta Türkiye’nin bu kriter-
lere uyumda çoğu AB ülkesinden daha
iyi bir noktada olduğunu vurguladığını
hatırlıyoruz. Neticede Maastrich gibi pek
çok sembol şehir, AB entegrasyon proje-
sinde devinim noktası olarak öne çıkıyor.
Burada vurgulanması gereken en kritik
boyutlardan biri şüphesiz Türkiye’nin de
bu Avrupa mirasının önemli bir parçası
olduğu ve modern Türkiye’nin bu sütun-
lar üzerinde şekillenmeye devamettiğidir
herhalde.
■