Page 68 - İktisadi Kalkınma Vakfı Dergisi - Mayıs - Haziran 2012

Basic HTML Version

66
19
65
B R Ü K S E L ’ D E N B A K I N C A
ları ve salonda bulunan iki yüzü aşkın yabancı misafirimizi
de benzer şekilde etkilememiş olması düşünülemez.
Müzakereler başladıktan sonra İKV, bu defa da Türk
kamuoyunun AB konularında bilgilendirilmesi amacıy-
la, “Edirne’den Kars’a” sloganıyla, tüm illerimizi kapsayan
“AB Seminerleri” projesini başlattı. Yerel odalar, üniversite-
ler, sivil toplum kuruluşları ve yerel medya ile işbirliği için-
de yürütülen bu faaliyeti hatırlayanlar olacaktır. O dönem-
de AB’ye verilen destek yüzde 70’lerin üzerindeydi. Bu re-
kor kamuoyu desteğinde, İKV’nin faaliyetlerinin küçük de
olsa bir payı vardır diye düşünüyorum.
Bir nevi kronolojik sıra içinde aktarmaya çalıştığım
bu anılar demeti, bizi yavaş yavaş günümüze getirdi. Bu
noktada biraz da bugünün gerçeklerinden ve yarına ilişkin
tasavvurlarımızdan bahsedebiliriz. “Kurumsal tarih bilinci”
ve buna dayalı bir “kurumsal kimlik” benim hep sözünü et-
tiğim ve savunduğum kavramlar ama bu kavramları kulla-
nırken çok dikkatli olmak gerek. Tarih, ona takılıp kalmak,
onunla gurur duymak veya ondan utanmak için değil, on-
dan ders çıkartmak için kullanılırsa yararlı. Tarihten çıkardı-
ğımız derse“tecrübe”diyoruz; İKV’de de bundan bolca mev-
cut. Ancak, bir başka açıdan bakarsak, tecrübenin yaşlan-
ma pahasına kazanıldığı, bunun da eskimek ve refleksle-
rinin yavaşlaması anlamına geldiği söylenebilir. Bu değer-
lendirme bireyler için bir ölçüde doğru kabul edilebilir; in-
san bedeni yenilenemiyor ama kurumlar daha şanslı. Geç-
mişten çıkarılan dersler ve birikim tecrübeye; tecrübe de
yenilikçi projelere ve eylemlere dönüştürülebilirse kurum-
lar genç kalıp, ileri gidebiliyor.
İKV kurumsal olarak yenilenmeye açık. Bir “vakıf”ol-
masına karşın, bilinen anlamıyla ona “vakfedilmiş” sürek-
li ve garantili gelir kaynaklarının olmaması; gelir sağlamak
için her yıl çok geniş bir üye tabanına hesap verip, helal-
lik almak zorunda olması, yarım asra yaklaşan kurumumu-
zun yaratıcı dinamizmini sağlayan yapısal unsurların başın-
da geliyor.
İKV’nin mutlaka altını çizmemiz gereken bir diğer
özelliği ise “esas gücünü” temsil ettiği kitleden almasıdır.
İKV’nin sözünü değerli kılan, iş dünyasını firmaya en ya-
kın seviyede, yani en demokratik düzeyde temsil eden TOBB
başta olmak üzere, İKV’yi yaratan ve yaşatan, çok geniş bir
kitlenin yıllardır eksilmeden devam eden kararlı desteği-
dir. Bu destek, temsil açısından sağlam bir zemin teşkil et-
mektedir. Doğru mesajı, doğru zamanda, doğru hedefe (ye-
rine göre AB kurumlarına, AB kamuoyuna, AB siyasetçileri-
ne, Türk siyasetçilerine, Türk kamuoyuna, Türk bürokrasisi-
ne vs.) vermek ve bunu sürekli yapabilmek yeteneği, bizim
gibi kurumların saygınlık kazanmasının ve kabul görmesinin
yegâne yoludur.
“Doğru şeyi söylemek”diye yola çıkınca, uzmanlık ala-
nı hakkında mükemmel bilgiye sahip olmak, AB’yi iyi tanı-
mak hele de bunu yerel bilgi ile mezcetmek elbette çok
önemlidir ama bunun yanı sıra ülkesinin ve kurumunun ek-
siklikleri ile ilgili olarak da gerçekçi ve hakkaniyetli değerlen-
dirmeler yapmak gerekir. Gerçi, gerçekçi de olsa bazen ha-
taları söylemek kamuoyu ve kurum nezdinde ilk anda risk-
li olabiliyor. Öte yandan, bu risk göze alınmadıkça da, uzun
vadede “var olmak” mümkün olamıyor. Kendini doğru ola-
rak tanımlamak, değerlendirmek, eleştirmek ve değiştirmek
kurumlar için uzun yaşamın sırları. İKV de, yukarıda açıkla-
nan kurumsal yapısının getirdiği canlılıkla, Türkiye-AB or-
taklık ilişkilerinin değişen parametrelerine uyum sağlamak-
ta güçlük çekmemiştir; ileride de çekmeyecektir.
Bir değişim ve yenilikler çağındayız. Biz hızla değiştik,
değişmeyi de sürdürüyoruz derken AB de değişiyor. Kuruluş
aşamasında, savaşla ve yıkımla geçen uzun yılların anıları
daha tazeyken, “geçmiş korkusu” üzerine inşa edilmeye baş-
lanan AB bugün, bu defa “gelecek korkusu” zemininde yeni-
lenmeye çalışıyor. Ekonomik krizin yanı sıra liderlik boşluğu,
yönetimde demokrasi açığı ve halktan uzaklaşma, küresel
düzende pozisyon kaybetme gibi bir dizi zorlu sorunla kar-
şı karşıya olan AB’de her alanda reform ihtiyacı hissediliyor.
Nasıl biz bugün beş ya da on yıl öncenin Türkiye’si de-
ğilsek, beş, on yıl sonra da karşımızda bugünün AB’si olmaya-
cak. Tüm unsurları hızla değişen bir denklemin sonucunu bu-
günden kestirmek zor ama eğer Türkiye ile AB’nin kader çizgi-
leri bir gün tam üyelik noktasında kesişecekse İKV o gün mut-
laka orada olmalıdır; olacaktır da…