65
bugüne dek, İKV’ye emeği geçmiş olanların hepsini saygıy-
la, aramızdan ayrılanları da rahmetle yâd etmiş oluruz.
İKV’nin (
Economic Development Foundation
) resmen
kurulduğu 26 Kasım 1965 tarihinde adının İktisadi Kalkın-
ma Tesisi (
Economic Development Establishment
) olduğu
pek bilinmez. İKV, şu anki adını 1969 yılında almıştır. Bu
noktada, Vakfın “mevcut, iyi çalışan, resmi ya da özel ku-
rumların işlerini asla kopya etmeyeceği” yani bir anlamda
öncü rolü üstleneceği de kurucularımız tarafından karar al-
tına alınmıştır. Ben de, Brüksel’de kurumumuzu tanıtırken,
muhataplarımıza, bu ilkemize hâlâ sadık olduğumuzu gu-
rurla söylüyorum.
Yine hatırlayalım, o dönemde özel sektör kurumları
arasında şöyle bir iş birliği öngörülmüştü: İKV, AB işleriyle;
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) işçi me-
seleleriyle; Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve İstanbul Sa-
nayi Odası ise ekonomik konularla ilgilenecekti. Bugün iti-
barıyla, özel sektörümüzün gelişmişliği ve çeşitliliği kurum-
sal temsil alanına da yansımış, haliyle bu iş birliği şeması
da değişmiş bulunmaktadır. Bugün artık AB konusu, sayı-
ları gittikçe artan özel sektör temsil kuruluşlarının hemen
hepsinin hem ilgi alanlarında, hem de örgütlenme şema-
larında yer almaktadır. Brüksel’deki Türk iş dünyası temsilci-
liklerinin sayısı da bu gelişmeye paralel olarak artmaktadır.
Yine o yıllarda İKV’nin karşı karşıya olduğu sorunlar-
dan biri de özel sektör ve işverenlerin AB’ye olumsuz yaklaş-
maları, şüpheyle bakmaları veya tamamen ilgisiz kalmala-
rıydı. Mesela 1970 yılında önde gelen 300 sanayi şirketine
gönderilen önemli bir anket mektubumuza sadece 25 ce-
vap geldiğini arşivlerimizde görüyoruz. Gerçi o dönemde
sadece işverenler değil çalışanlar kesiminde de AB’ye kar-
şı duruşun daha ağır bastığını söyleyebiliriz. Zaman içinde
bazı dalgalanmalar olduysa bile bugün itibarıyla bu eğili-
min tersine döndüğünü söylemek mümkün. Son bir kaç
yıldır ortaya çıkan tüm olumsuzluklara rağmen, iş dünya-
sı bir bütün olarak, AB üyeliği hedefini uzun süredir destek-
lemektedir. Bunda İKV’nin muhakkak ki bir rolü olmuştur.
İKV’nin 1983 yılında yapılan genel kurulunda, kuru-
cumuz Behçet Osmanağaoğlu’nun konuşmasında kullandı-
ğı şu ifade, İKV’yi yaratan zihinlerin konuya nasıl baktığının
bir göstergesi gibidir: “Rönesans’ı kaçırdık, bari AB’nin seyir-
cisi olmayalım!” AB’yi neredeyse Rönesans ile aynı değer-
de bir aydınlanma ve toplum projesi olarak algılayabilmek,
hem de o yıllarda... İşte, İKV’nin özel sektörümüze benim-
setmek istediği tahayyül ve ilham dolu bakış açısı ve hedef
buydu. Ve maya tuttu… Bu bağlamda, İKV’yi sadece ra-
por yazan, toplantı düzenleyen bir bürokratik ya da akade-
mik mekanizma olarak düşünenler yanılırlar: İKV, esas ola-
rak, yukarıda en veciz şekilde ifadesini bulan o ruhun adıdır;
onun cisme bürünmüş halidir.
Kıbrıs Türk Ticaret Odası’nın, 1973 yılında, o zamanki
adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu Ticaret ve Sanayi Odala-
rı Daimi Konferansı’na, Yunanistan’ın ve Rum tarafının tüm
karşı çabalarına rağmen, ortak üye olarak katılımının sağ-
lanması; yine o yıllarda, ziraat odalarımızın, AB ülkelerinin
tarım kuruluşlarının organizasyonu olan COPA’ya kabulü
hep İKV’nin girişimleri ile gerçekleşmiş önemli hizmetlerdir.
Türkiye-AB ilişkilerinin dibe vurduğu 12 Eylül askeri
darbesi sonrası dönemde, İKV Brüksel Temsilciliği’nin açıl-
mış olması da, iş dünyamızın Avrupa idealine bağlılığının
bir göstergesi değil midir? Türk iş dünyasının AB nezdinde-
ki ilk (ve uzun yıllar boyunca tek) temsilciliği olan bu ofis,
1984 yılından bu yana AB’nin kalbinde çalışmalarını sür-
dürmektedir.
Seksenli yıllardan, pek fazla sözü edilmeyen bir anı
daha aktarayım: Türkiye, 1987 yılında AB’ye üyelik başvu-
rusu yapmaya karar verince, ilk temaslar o zamanki AB Dö-
nem Başkanı Belçika’nın Dışişleri Bakanı nezdinde başlatıl-
dı ve hemen görüldü ki Almanya umulmadık, beklenme-
dik şekilde direniyor. O noktada, başta İKV olmak üzere özel
sektörümüzün (şu an tek tek sayamayacağım) önde gelen
isimlerinin hepsi, adeta bir seferberlik atmosferinde, tüm
ilişki ağlarını ve etkilerini kullanarak Almanya’nın direnci-
nin kırılmasında önemli roller oynamıştır. Eğer bu direnç
kırılamasaydı, üyelik başvurusu teşebbüsü daha en başta
akim kalabilirdi.
Avrupa Parlamentosu’nun Strasburg’da gerçekleştiri-
len 6 Mart 1995 tarihli oturumunda yapılan Gümrük Birli-
ği oylamasının olumlu sonucunun, toplantının bittiği daki-
ka, o zamanlar bugünkü gibi yaygın olmayan cep telefonu
ile dönemin İKV Başkanı tarafından dönemin Başbakanı’na
(haliyle, muhtemelen o an odalarındaki telefona ulaşmak
için koridorlarda koşmakta olan resmi görevlilerden önce)
bizzat bildirilmiş olması da, yıllar içinde benim şahit oldu-
ğum çok sayıda küçük ama hatırlanmaya değer anekdottan
biridir. Oylama öncesi, hem işçi, hemde işveren kuruluşları-
mızın ve İKV’nin, hep birlikte, AB ülkelerindeki muhatapları
nezdinde gerçekleştirdikleri girişimlerin, oylamadaki “evet”
oylarının ezici üstünlüğünün sağlanmasındaki rolünün de
altını çizmek gerekir.
2002 seçimlerinden sonra AB’den müzakere için ta-
rih alma görevi bu defa yeni kurulan Adalet ve Kalkınma
Partisi hükümetinin omuzlarına bindi. Bu noktada, İKV,
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Birliğin Yönetim Ku-
rulu Başkanı Sayın M. Rifat Hisarcıklıoğlu’nun güçlü deste-
ği ile 300’ü aşkın sivil toplum kuruluşu ve çok sayıda kana-
at önderini bir araya getiren Türkiye Platformu toplantıları-
nı Brüksel’e taşıdı. 27 Kasım 2002 ve 10 Aralık 2002 tarih-
lerinde Brüksel’de, Türkiye Platformu bünyesinde yer alan
kuruluşlarımızın AB ülkelerindeki muhataplarının da katı-
lımı ile yapılan toplantılar, hemTürk toplumunun AB üyeli-
ği konusundaki kararlılığının, hem de AB sivil toplumunun
Türkiye’ye verdiği desteğin sergilenmesine vesile oldu. Sa-
londaki müthiş kalabalığın, bugün bile gözümün önündeki
coşkusunun ve Türkiye’de paralel toplantılar düzenlemekte
olan üniversite öğrencilerimizin canlı bağlantılarla salona
taşınan samimi heyecanının, panel kürsüsündeki Komiser
ve Avrupa Parlamentosu Başkanı düzeyindeki konuşmacı-