İktisadi Kalkınma Vakfı Dergisi // Mayıs 2018

80 İKTİSADİ KALKINMA VAKFI DERGİSİ piyasalarındaki işlem hacminin yüzde 83’ü ABD doları cinsindenmiş, 2016 yı- lında bu oran yüzde 88’e yükselmiş. Yani ABD doları dünya para piyasalarına hâ- kim ve bu hâkimiyeti de (arada AB’nin or- tak para birimi avro bir alternatif olarak ortaya çıkmasına rağmen) giderek pekiş- mekte. İşlem yerlerine bakınca başka bir ilginç durumla karşı karşıya kalıyoruz: Hâkim para birimi ABD’nin ama alışverişlerin yarıya yakını bir başka ülkede gerçekleşiyor. 1995 yılında dünya para piyasasındaki işlemlerin yüzde 40,5’i Londra’da gerçekleşmiş; 2016 yılında bu oranyüzde47,5’eçıkmış.Şurasıçokaçıkki dünyanın finans merkezi Londra. Doların sahibi olan ABD’nin New York kentinin payı yüzde 26 civarında. Londra ve New York para hareketlerinin dörtte üçünü doğrudan kontrol ediyor. Brexit’ten sonra Londra’nın bu hâkimiyeti devam eder mi ya da ileride bir gün bir başka para birimi piyasalara hâkim olursa Londra hâlâ dolaşım kontrol merkezi olsun diye mi Birleşik Krallık AB’den çıkmak istiyor gibi soruları teorik düzeyde tartışması hoş; ama henüz cevapları yok. Küresel Bir Aktör Olarak AB Şu ana kadar büyük oyunun baş oyun- cuları arasında AB’yi saymadım; çünkü AB küresel düzeyde önemli bir ekonomik güç. Ayrıca, olgunluk çağındaki bir kıtanın tedbirli reflekslerine sahip olduğu için dış siyasette nispeten az hata yapıyor; ama yine aynı sebeple atılım yapmakta da güçlük geçiyor. ABD ve Kanada ile birlikte (hatta Japonya’yı da bu gruba ekleyebili- riz), NATO’nun askeri şemsiyesi altındaki “Batı”nın önemli bir parçası,küresel düz- lemde önde gelen bir oyuncu ama “Batı” kavramının dışına çıkıp tek başına ele alınca bir süper güç, bir başrol oyuncusu değil. Üstelik uluslararası pozisyonu da inişte. Biz dışarıdan bakınca bunu görüyo- ruz da AB görmüyor mu? Tabii ki görüyor. Avrupa’nın Geleceği Üzerine Düşünce Grubu’nun 2010 yılında AB Konseyi’ne sunduğu raporda yer alan “eğer AB değerlerini kendi dışına yayamazsa Asya kıtasının giderek önemsizleşen bir yarı- madası haline gelebilir ” sözlerinde ifade- sini bulan uluslararası sahnede marjinal- leşme riski AB’yi yönetenler tarafından ciddiye alınmış ki AB’ninküresel bir oyun- cu olarak rolünün yeniden tanımlanması için stratejiler geliştirilmiş. AB’nin küresel rolünü yeniden tanım- larken mutlaka göz önünde bulundurul- ması gereken bazı gerçekler var: • AB, 60 yıllık geçmişinde -en olumsuz durumlarda dahi- gemisini kurtarma- ya muvaffak oldu. Birçok kişi, birçok kez AB’nin dağılacağı öngörüsünde bulun- muş; ancak AB çok büyük bir uzlaşı, es- neklik ve uyum kapasitesine sahip oldu- ğunu gösterdi, ayakta kaldı ve ilerledi. • AB, içeride her zaman uzlaşma ile ortak çözümler bulmaya muvaffak oldu. Bu durum biraz da uzlaşma ve iş birliği kavramlarının kıtanın genlerine işlemiş olmasından kaynaklanıyor. Avrupa, her zaman ekonomik alanda yeryüzünde en fazla karşılıklı bağımlılığa muhtaç kıta oldu. Yani, çok duygusal ve idealist olduk- ları için değil başka türlüsü olamayacağı için iş birliği yapıyorlar. Avrupa toplum- ları uzlaşmayı ve iş birliğini zor yoldan öğrendi. • AB bu sayede kıtadaki 500 milyon insanı küreselleşmenin olumsuz etkile- rinden korumaya ve standartlarını geliş- tirmeye muvaffak oldu. AB, tarihte birçok kez denenen “Avrupa’yı birleştirmek” hülyasına barışçıl yoldan ve yumuşak gü- cüyle ulaştı. 60 yıldır milli devletler, kendi mevzuatlarından, milli paralarından, mil- li egemenlik haklarından gönüllü olarak vazgeçmekte, ortak kuralları gönüllü ola- rak benimsemekte. • Şimdi, içeride gösterdiği bu gücü dışarıya da yansıtmasının, o alanda da uygulamasının zamanı geldi; ama bunu yaparken artık içeride “gemisini kurtar- mak” kâfi gelmeyecek.Çok daha fazlası- nı yapması gerekecek. Öncelikle AB’nin ekonomik ağırlığını siyasi gücedönüştür- meyi öğrenmesi gerekiyor. Aksi takdirde gelecekte başrol değil karakter rolleri ile yetinmek durumunda kalacak. Peki bunu yapma arzusu ve iradesi var mı derseniz şu an için cevabım kesinlikle hayır olur. AB uzlaşmaya o kadar alışmış ki çatışmayı göze alamıyor. Öte yandan, küresel lider değil; ama bir küresel güçlü oyuncu olmak için heves, irade ve planlar yapıldığı da muhakkak. Bunun ilk şartı da sadece ticaret için değil başka alanlarda da dışa dönmek. Dışa Dönme Zamanı Geldi Geçiyor AB, odaklanma ve hedef saptama ko- nularında uzun yıllar ciddi çelişkiler yaşa- dı ve bu ikilemde son yıllara dek içe dönük bakış açıları hep galip geldi. Sonra, 2010 yılının son ayında, bir nevi Dışişleri Ba- kanlığı diyebileceğimiz Dış Eylem Servisi kuruldu ve en azından diplomasi alanında “tek bir AB” görüntüsü verildi. Küresel tek kimlik yaratmanın ilk adımı atılmış oldu. Ve bu adımın hemen ardından AB dış politikası, değerlerle çıkarların nasıl den- geleneceği sorunsalı ile yüz yüze geldi ve şu kısa dönemde bile reel politika ve pragmatizmin öne çıktığını gördük. Yine bu kısa süreçte AB, onu AB yapan ve onu güçlü kılan temel avantajının (yani uzlaşı kapasitesinin) nasıl önüne bir engel olarak çıkabildiğini de yaşadı. 21’inci yüzyılda uluslararası arenada hız ve atiklik önem- liydi. Oysa AB’nin devasa uzlaşı makinası onu yavaşlatıyor, nihai kararı sulandırıyor- du. Bunun üzerine 25Mart 2017’de Roma Antlaşması’nın 60’ıncı yılı vesilesiyle 27 AB ülkesinin imzaladığı Deklarasyon’da yer alan geleceğe dönük ortak vizyona “AB’nin küresel bir oyuncu olarak rolü” de eklendi. Deklarasyonun bu bölümünde şu hususların altı çizildi: • Mevcut ortaklıkları daha da gelişti- ren bir Birlik; • Yenilerini inşa eden ve doğu ve güne- yindeki yakın komşularında istikrar ve re- fahı destekleyen ve bunları Orta Doğu’da, tüm Afrika’da ve küresel boyutta savunan bir Birlik. Sizce aradan geçen 14 ay ve 14 günde AB, kendi tanımladığı bu yolda kaç adım ilerledi dersiniz?

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=