

89
Gördüğünüz gibi, ilişkilerimizin hukuki statüsü ba-
kımından yıllar içinde giderek yükselen bir eğriyle karşı
karşıyayız. Ama grafiğimize daha yakından, daha detaylı
bakınca işlerin hiç de burada görüldüğü gibi pürüzsüz
olmadığını görüyoruz. Zaman içinde giderek uzaklaşan,
hareketli bir hedef söz konusu.
Öte yandan, tüm iniş çıkışlara, heba olan toplumsal
enerjiye, kül olan hayallere rağmen, hukuki statü sürekli
yükselmiş ve ortaklık, Gümrük Birliği derken 2005 yılında
müzakere eden, tam üye adayı bir ülke durumuna gelmişiz.
Peki aradan neredeyse on yıl geçtikten sonra bugün nere-
deyiz?
TEKNİK VE HUKUKİ OLARAK HÂLÂ MÜZAKERE
EDEN ÜLKEYİZ; AMA SİYASİ VE TOPLUM
PSİKOLOJİSİ AÇISINDAN, SORU İŞARETLERİNİN
ARTTIĞI ÇOK FARKLI BİR NOKTADAYIZ. SÜRECE
BELİRSİZLİK HAKİM...
Belirsizlik, bu tür süreçlerin bir parçasıdır. Hatta zaman
zaman ilişkiye dinamizm de getirebilir; ama asla sürece
hakim olmamalıdır. Yolun sonuna varabilmek için HEDEF’e,
PUSULA’ya ve üzerine basıp soluklanabileceğimiz, güç
toplayıp yeni bir sıçrama yapabileceğimiz sağlam zemin-
lere, yani SIÇRAMA TAŞLARI’na ihtiyacımız vardır. Yukarı-
daki şekle bakın: 2005 yılından sonra böyle atlama taşları
(mavi noktalar) göremiyoruz. Zaten bunlar kendiliğinden
oluşmaz. Birlikte inşa etmeliyiz. İşte burada eksiğimiz var.
Uzun süredir, üzerinden sıçrayabileceğimiz somut, sağlam
bir yapı inşa edemedik.
Müzakere süreci iyi yürümüyor. Hedef (kırmızı nokta)
hâlâ orada ama pusula iyi çalışmıyor. Sıçramayı 2005 yılında
yaptık ama zaman uzadıkça işler güçleşiyor; havada kalmak
zorlaşıyor. Gördüğüm kadarıyla, kısa vadede, üzerinde sağ-
lam bir zemin inşa edebileceğimiz iki alan var. Birincisi vize
serbestisidir. Gerçekten de vizelerin kalkması ilişkilerimize
hem niteliksel hem de niceliksel bir sıçrama yaptıracak
önemdedir. İkinci alan ise Transatlantik Ticaret ve Yatırım
Ortaklığı’dır (TTIP).
Bazıları üçüncü bir alandan söz ediyor. İlişkimiz süresin-
ce ortada bir de stratejik önem lafı ve bu önemi bir ortak
zemin olarak kullanma beklentisi var. Ona da kısaca değine-
yim. Stratejik önemimiz, büyük ölçüde, kriz içindeki ülkelere
ve bölgelere yakınlığımızdan kaynaklanıyor. Ben bu kavra-
mı hep riskli bulurum. Çünkü olumsuzluklara ve sorunlara
yaslanır; onlardan kaynaklanır; beslenir. Keşke derim, barış
ve refah içinde bir bölgede olsaydık da stratejik önemimiz
daha az olsaydı. Çünkü, stratejik ortaklık, stratejik olarak
aynı hizada olmayı gerektirir ve bu da her zaman kolay
değildir. Örneğin, son zamanlarda dış politika alanında AB
ile ortak pozisyonlarımızın yüzde 19’a kadar gerilediğini
görüyoruz. Yani AB’nin saptadığı ortak pozisyonların sadece
beşte birini benimsemiş ve altına imzamızı atmışız. Bu mu
aynı hizada olmak? Dolayısıyla bu kavram, hep orada olma-
sına rağmen ve –ülkemizi bir başka coğrafyaya taşıyamaya-
cağımızdan- olmaya devam edeceğine göre, bence stratejik
önem üzerine bir atlama taşı inşa edemeyiz. Sadece strate-
jik öneme dayanarak AB’ye üye olamayız.
Doğu ile batı arasında“köprü olmak”kavramını da sev-
miyorum. Çünkü köprü olunca iki tarafın da banliyösünde,
kıyısında, periferisinde kalıyorsun. Oysa en fazla yararla-
nanlar hep merkezdekiler oluyor.
TTIP
Bu köşede, TTIP konusunda birçok yazı yer aldı. Yine
de kısaca anlatayım. AB ve ABD; hem kendilerini birbirle-
ri açısından daha cazip bir ticaret ve yatırım ortağı haline
getirmek (ve dolayısıyla aralarındaki ticaret ve yatırım
akımlarını büyütmek) hem de uluslararası ticaret sistemini
kendi istekleri doğrultusunda biçimlendirmek için, çok ge-
lişmiş bir yeni nesil serbest ticaret anlaşmasını tamamla-
mak üzereler. Bu anlaşma kısaca TTIP olarak adlandırılıyor.
Biliyorsunuz, AB’nin inşasında Atlantik’in iki yaka-
sı arasında var olan ve yıllar içinde birbirini besleyerek
güçlenen bağlar önemli bir rol oynamıştır. ABD ve Avru-
pa adeta birbirinin uzantısı gibidir. Avrupa bütünleşme
sürecinin temel felsefesi olan, gönüllü iradesiyle birlikte
Şekil 1:
Türkiye-AB İlişkilerinin Hukuki Düzeyi
1959
İlişkinin Düzeyi
ÜYELİK
MÜZAKERE
GB
KP
AA
1963
1973
1996
2005
?
Zaman