

21
ler, 2004 yılında Türkiye ile katılım hedefine yönelik mü-
zakereleri başlatma kararını almıştır. Ancak müzakerelerin
başlamasını takiben, gerek Kıbrıs sorunu, gerekse Alman-
ya ve Fransa’nın Merkel ve Sarkozy idaresinde Türkiye’nin
tam üyeliğine karşı politika benimsemeleri bu uzlaşmayı
aşındırmıştır.
Komisyon Başkanı Juncker, mensup olduğu parti gru-
bunun yaklaşımını yansıtmakta ve AB’nin genişlemesine
olduğu gibi, Türkiye’nin üyeliğine de olumsuz yaklaşmak-
tadır. Bunun yanında, AB’nin genişlemesine getirdiği kı-
sıtlama; özellikle bazı Batı Avrupa ülkelerinde yankı bulan
AB’nin genişleme yorgunluğunu da yansıtmaktadır. Gerek
kendi parti grubu ve Almanya gibi lider ülkeler, gerekse
geniş kamuoylarının genişlemeye temkinli yaklaşmasının
ve AB serbest dolaşım alanına yeni Üye Devlet vatandaşla-
rının girmesinden duyulan endişelerin sonucunda, Junc-
ker AB’nin en başarılı dış politika aracı olarak nitelendirilen
genişleme politikasına ket vurabilmektedir.
TÜRKİYE NE YAPMALI?
Türkiye, AB üyelik müzakereleri sürecinde bugüne
kadar Kıbrıs sorununa ilişkin blokajlar, Almanya gibi li-
der bir ülkenin isteksizliği ve Fransa gibi diğer bir lider
ülkenin engellemeleri ile karşı karşıya kaldı. Bugün de
genişlemeyi ve Türkiye’nin üyelik perspektifini destekle-
meyen bir Komisyon Başkanı görevde. Türkiye’nin 2019
yılına kadar üye olamayacağı, bugünden bakılınca kolay-
lıkla tahmin edilebiliyor. Ancak bunun tüm aday ülkeler
için açık bir şekilde söylenmesi, AB içindeki genişleme
yorgunu kamuoylarını rahatlatırken, AB’nin kapısında
bekleyen ülkeler ve halkları için şevk kırıcı bir mesaj olma
özelliği taşıyor.
Komisyon Başkanı düzeyinde verilen bu şevk kırıcı
olarak nitelendirdiğimiz mesaj, Türkiye’yi üyelik yolun-
dan saptırmamalı. Türkiye’nin AB ile ilişkileri bugüne
kadar hep zorlu ve engellerle dolu bir seyir halinde iler-
lemiştir. Juncker’in seslendirdiği görüşün aksine, Türki-
ye’nin AB’nin geleceği için vazgeçilmez olduğunu düşü-
nen çevreler ve liderler de var. Sosyal Demokratlar gibi,
İsveç’in Dışişleri eski Bakanı Carl Bildt gibi.
Juncker ve
Avrupa Halklar Partisi Grubu tek başlarına Türkiye’nin AB
yolculuğunu sonlandırmak ya da nihai limana varmasını
engellemek gibi bir güce sahip değildir.
Türkiye’nin bu dönemde yapması gereken:
•
AB üyesi devletlerle diplomatik ilişkilere ağırlık ver-
mek;
•
Demokrasi, insan hakları, temel özgürlükler, sosyal ve
çevre standartlarında ilerici adımlar atarak, Türkiye’ye
yönelik eleştirileri bertaraf etmek ve Türkiye’ye destek
verenlerin elini güçlendirmek;
•
Türkiye’nin kültür, sanat ve spor gibi alanlarıyla başka
bir aynadan görülmesini sağlayarak, Avrupa sahnesi-
ne çıkmasına destek olmak;
•
Güçlü bir kamuoyu stratejisi ile Türkiye’nin AB kamu-
oylarında yalnız kötü değil, iyi özellikleri ile tanıtıl-
masını mümkün kılıp, Türkiye’yi Avrupa’nın dışında
ve ötekisi olarak sunan görüşleri sorgulayarak, ortak
yönlerimizle birlikte Avrupa’ya yaptığımız ve üye ola-
rak yapabileceğimiz katkıları ön plana çıkarmaktır.