Previous Page  85 / 88 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 85 / 88 Next Page
Page Background

İKTİSADİ KALKINMA VAKFI DERGİSİ

83

AB’nin cevabı çabuk geldi: Brexit’e

rağmen AB bütünleşmesini Ortak Sa-

vunma Politikası ekseninde daha da güç-

lendirmek. Ya da daha az diplomatik bir

deyişle; AB’nin savunma harcamalarını

artırmak suretiyle ona sadece krizlere

müdahale kapasitesinin ötesinde, kla-

sik jeopolitik yaklaşımının dışında bir

global harekât kapasitesi kazandırmak.

Peki acaba bu karar sadece Trump’ın ya-

rattığı hayal kırıklığı ile mi alındı? İkinci

Dünya Savaşı sonrasında askerî açıdan

adeta iğdiş edilmiş olan Almanya’nın

ulaştığı muazzam ekonomik gücü başka

alanlarda da kullanma arzusunun hiç

rolü olmadı mı? Bence bu arzu bir süre-

dir derin Almanya’nın bağrında kıpırda-

yıp duruyordu, bu vesileyle açığa çıktı.

Görüldüğü üzere her düşünce bir başka

düşünceye yol açıyor, onların sentezi de

zinciri devam ettiriyor.

Katıldığım “21’inci Yüzyılda Güç Kul-

lanma Tekeli” başlıklı bir diğer toplan-

tıda 21’inci yüzyılda yeni barış ve gü-

venlik kurallarına ihtiyaç olup olmadığı

tartışıldı. Toplantıyı düzenleyenler, son

zamanlarda sıkça kullanılan bir formatla

bu yeni sisteme “Güç Kullanma Tekeli

2.0” adını uygun görmüşler. Modern milli

devletlerin temel sütunlarından birisi

olan güç kullanma hakkı ve yetkisi de

böylelikle tartışmaya açılmış oldu. Milli

devlet kavramının bizzat kendisinin tar-

tışıldığı bir dönemde onun sütunlarının

tartışma dışı kalması düşünülemezdi

zaten. Hem tek tek bireylerin hem de

uluslararası düzenin tehdit altında ol-

duğu belirsizlik ortamında bu konuda

da değişik odaklarca yeni kurallar oluş-

turulmaya çalışılıyor. Burada önemli

sorular şunlar: Yeni kuralları kim koya-

cak ve yeni kurallara küresel düzlemde

uyulması nasıl sağlanacak?

Dünya Düzeni ve

21’inci Yüzyıl Konuları

Halen içinde yaşadığımız ve sarsılı-

yor dediğimiz “uluslararası düzen” nasıl

bir şey? Bu düzenin merkezinde ABD’nin

olduğu tartışma götürmez. Birinci ve

olması, birbirlerinden gelecek tehdidi

yok etmiş olmaları onların hiçbir po-

tansiyel güvenlik sorunu yaşamadıkları

anlamına gelmiyor. Terör içeriden; “kim

daha çılgın” yarışına çıkmış iki liderin

iki dudağı arasındaki global bir savaş

olasılığı dışarıdan tehdit yaratıyor. Bu

koşullarda, yukarıdaki olumlu değer-

lendirmeler sanki biraz geçmişte kalmış

gibi. AB’nin daha yeni aldığı silahlanma

harcamalarına daha fazla kaynak ayırma

kararı acaba yeni bir dönemin işaret

fişeği mi? Yine de bugün itibarıyla bile

AB halklarının Orta Doğu ülkelerinin

halklarına göre güvenlik açısından çok

ama çok rahat oldukları su götürmez

bir gerçek. Ama gerçek soru şu: Peki ya

gelecekte? İşte bu noktada AB de merak

ve endişe içinde.

Son katıldığım toplantının adı gü-

nümüzde AB’nin bakış açısı konusunda

sizlere bir fikir verebilir: “Dünyanın

Düzeni Bozuldu – AB Yeterince Hazır

mı?”

1

Toplantının çıkış noktası şuy-

du:

“Başkalarına tamamen güvenebi-

leceğimiz günler sona erdi. Kaderimizi

kendi ellerimize almanın zamanı geldi”

.

Bu anlayışın ortaya çıkmasını Donald

Trump’ın ABD Başkanı seçilmesiyle

başlatanlar çoğunlukta. Daha seçildiği

ilk andan itibaren “Batı” dünyasının te-

mel taşıyıcı ekseni olan Almanya-ABD

ilişkilerinin çatırdadığına şahit olduk.

İllaki belli bir tarih belirlemek gereki-

yorsa belki bu seçim sembolik olarak

doğrudur ama tabii ki tarih aslında

böyle çalışmıyor. Her dönemsel deği-

şikliğin tohumları ve izleri bir önceki

dönemin içinde filizleniyor, yatıyor, uy-

gun anı bekliyor. Bu defa da öyle oldu.

Yoksa çok uzun zamandır dünyanın

her yerinde küçük şahsi menfaatlerin

küresel dayanışmaya galebe çaldığını

görüyorduk. Örneğin Birleşik Krallık’ın

AB’den çıkış kararı sadece göçmen akı-

nı ile mi ilgili sanıyorsunuz? Trump’ın

seçilmesi sadece gözümüzün önünde

cereyan etmekte olan olayları bir başka

gözle ve birbirleri ile irtibatlandırarak

görmemizi sağladı.

İkinci Dünya Savaşları ile yıkılan Avru-

pa’nın yerini alan ABD hem devasa bir

ekonomik hem de olağanüstü bir askeri

güç yaratarak uluslararası sistemin mer-

kezi haline geldi. Halen ABD hem Kuzey

Atlantik’i hem de Pasifik’i kontrol etme

kapasitesiyle dünya ticaret sistemini de-

netim altında tutabilmekte, bir yandan

da dünya enerji kaynaklarını kontrol

etmektedir. İki okyanusa birden egemen

olmasını sağlayan şey ise çok yüksek

maliyetli donanması. Bu haliyle ABD

açısından “güvenlik” kendisine rakip ola-

bilecek herhangi bir oluşumun meydana

gelmesini engellemek anlamına geliyor.

20’nci yüzyılın ikinci yarısını ve bu yüz-

yılın ilk yıllarını işte bu sistemle yaşadık.

Diğer yandan, ABD’ye bu gücü sağ-

layan teknolojik gelişme aynı zamanda

onu yıkacak unsurun da yaratıcısı olabi-

lir. Bir örnekle izah edeyim: Geçtiğimiz

günlerde, hem de doğrudan orayı hedef

almayan bir virüsün tesadüfen bilgisayar

sistemlerini etkilemesi sonucunda Rot-

terdam limanı felç olmadı mı? Üstelik,

manuel yedekleme sistemleri olmadığı

için sistem düzelene kadar hiçbir şey ya-

pılamadı. Yıllar önce Ekonomi ve Ticaret

Müşaviri iken Rotterdam limanını ziyaret

etmiştim. Ziyaretin sonunda rehberimiz

bize “limanda bir şeyin eksikliğine dikkat

ettiniz mi?” diye sormuş ve biz bilemeyin-

ce kendisi cevaplamıştı: İnsan. Gerçekten

de liman tamamen otomatik sistemlerle

yaratılmıştı. Konteynerlerin yerleştiril-

mesi ve boşaltılması, vinçlerin hareket-

leri ve hatta gümrükleme işlemleri dahi

insansız yapılıyordu. Enerji nakil hatları,

ulaştırma sistemleri, boru hatları… Ge-

lecekte her şey insansız çalışacak ve çok

daha kırılgan olacak. Bu durumda ABD’ye

dünya egemenliğini sağlayan donanma-

ları da belki de 15 yaşında bir çocuğun

yaratacağı birkaç dolarlık bir yazılımla

işlevsiz hale getirilebilir.

Öyle bir eşikteyiz ki, bundan sonraki

değişim çevrimini şekillendirecek un-

surlar hiç beklenmedik, çalışmadığımız

yerlerden gelecek. Güvenlik anlayışımız

da buna göre yeniden yapılandırılacak.