

İKTİSADİ KALKINMA VAKFI DERGİSİ
80
BRÜKSEL’DEN BAKINCA
cak yeni bir AB vizyonu oluşturmaktan
geçiyor. Toplumun tüm kesimlerinin
katılımıyla oluşturulacak böylesine bir
vizyonu herkes can-ı gönülden destek-
leyecektir. AB de destekleyecektir. Bu
tablodaki algılamaları değiştirmek için
-günün moda tabiriyle- algı operasyon-
ları, propaganda kampanyaları falan
düzenlemeye de gerek yok. Doğrusunu
yapınca zaten algılar da kendiliğinden
değişiyor. Unutmayalım ki tablonun orta
sütunundaki olumlu manzarayı yaratan
da bizdik. Daha önce yaptık, tekrar ya-
pabiliriz.
■
kim olduğunu gördüğüm görüşü nak-
letmem o görüşe hak verdiğim anla-
mına gelmez ama var olanı görmezden
gelmek de o sorunun çözümüne yardım
etmez. Uzun vadede Türkiye-AB ilişkileri-
nin önündeki en büyük engel yukarıdaki
tablo olacak gibi görünüyor. Üstelik bu
tablonun AB ile sınırlı kalmadığını, AB
başta olmak üzere Batı’nın tüm aktör-
lerine yayılacağını da unutmamalıyız.
Ama bu tablo her şeyin sonu anlamına
da gelmez. Çıkış vardır, çare vardır. Bu
tablonun gösterdiği umutsuzluk ve kaygı
ortamından çıkmanın çaresi geleceğe
yönelik umut duygusu verecek, hepimi-
ze; yönetime, iş dünyasına, sivil topluma,
sokaktaki adama, gencimize, yaşlımıza
uzun vadeli perspektif ve hedef suna-
2008’de başlayan, çok
uzun süren ve gelişmiş
dünyada en fazla AB’yi
vuran bu son kriz
olmasaydı, Türkiye-AB
ilişkileri de bugün çok
farklı, çok daha iyi bir
noktada olabilirdi diye
düşünüyorum.
1
Diğer iki ön koşul iseTürkiye’de AB hedefini içselleştirerek, sonuçlarını
ve maliyetini hesaplayarak arzu eden bir yönetimin, AB’de ise liberal,
dışa açılmacı güçlerin iş başında olmasıdır.