Previous Page  79 / 84 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 79 / 84 Next Page
Page Background

İKTİSADİ KALKINMA VAKFI DERGİSİ

77

soru biçimleri aslında ilişkilerin grafiği-

ni de bire bir yansıtıyor. Örneğin 1995-

1999 yılları arasında ve 2004-2008 yıl-

ları arasında üye olup olamayacağımızı

değil, hangi tarihte üye olacağımızı bir-

birimize soruyorduk. Ama her şey o ka-

dar çabuk değişiyor ki; 10 yıl önce üyelik

tarihini konuşurken bugün neredeyse

katılım sürecinin hangi tarihte kopaca-

ğını konuşur duruma geldik.

Biliyorsunuz, olaylar böyle olumsuz

seyredince hemen bir sorumlu, bir suçlu,

bir günah keçisi aranır. Bizde de öyle

oluyor. Tarafların ikisi de işlerin bozul-

masındaki sorumluluğun karşı tarafta

olduğunu iddia ediyor ve üstelik argü-

manlarını dinleyince Nasreddin Hoca’nın

harika fıkrasında olduğu gibi iki tarafa

da hak veresiniz geliyor. Eliniz taşın al-

tında değilse, seçmeninize hesap verme-

yecekseniz, kararlarınızın sonuçlarına

siyaseten katlanan siz olmayacaksanız

dilediğinizce ahkâm kesebilirsiniz. Ken-

dinizce o haklı, bu haksız diye tarafları

etiketleyebilirsiniz. Ben öyle yapmaya-

cağım. İki tarafın da yeterince kabahati

olduğunu söyleyip gözden kaçan birkaç

başka hususa dikkat çekeceğim.

Türkiye-AB İlişkileri Kopar mı?

Birincisi, konuştuğum hemen her-

kese hâkim olan bir görüş. Aslında gö-

rüşten ziyade, uzun yıllardır kendini

tekrar eden olaylar dizisinin yarattığı

bir otomatik refleks demek daha doğru.

Bu görüşü(!) kısaca şöyle ifade edeyim:

“Taraflar -kendileri pek bilincinde olma-

sa dahi- öyle güçlü bağlarla birbirlerine

bağlı ve yine taraflar bu ilişkiye o kadar

fazla siyasi, sosyal ve ekonomik yatırım

yaptı ki kopmasına müsaade etmezler.”

Oysa değil dünya siyaset tarihine Av-

rupa’nın yakın tarihine kısaca bir göz

atmak dahi, bazı dönemlerde toplumu

etkisi altına alan bu tür genel kabullerin

ne kadar kolay yıkılıp boşa çıktığını bize

gösteriverir. Şunu altını çizerek tekrar

etmek istiyorum: Eğer işleri düzelt-

mek için gayret göstermez, kollarımızı

kavuşturup beklersek önümüzdeki yıl

AB’ye üyelik hayal ve hedefimizin or-

tadan kalktığının resmen tescil edildiği

yıl olabilir. Bu tehlike hiç olmadığı kadar

yakın ve gerçek.

AB Nereye Gidiyor?

İkinci olarak dikkate getirmek iste-

diğim husus AB’nin kendi geleceği ile

ilgili. Bazıları, ilişkiler koparsa kopsun

zaten yakında ortada AB diye bir şey

kalmayacak diye düşünüyor olabilir.

AB’nin giderek zayıfladığı, Birleşik Kral-

lık’ın çıkışı (Brexit) sonrası durumunun

daha da kötüye gideceği ve biz tam üye-

lik noktasına galince AB’nin -en azından

bugün bildiğimiz haliyle- ortada olma-

yacağını öngören görüşlerin pek doğru

olmadığı giderek daha iyi anlaşılıyor.

AB’nin Brexit’i hatalarını yüzüne vuran

bir ayna, çıkış sürecini de bu hatalarını

düzeltmek için bir fırsat penceresi ola-

rak gördüğü aşikâr. Gerçi yakın vadede

bir ortak Avrupa kimliği ve bir Avrupa

Birleşik Devletleri oluşturulamayacağı

doğru; ancak AB’nin dünyadaki ikincil

güçlerin sıkı bir birlikteliği şeklinde de

olsa varlığını sürdüreceği kesin. Gücü-

nün büyüklüğü ve uluslararası arena-

daki etkinliği ise yapacağı hatalar ile

ters orantılı olacak. Birliktelikten birliğe

doğru yöneldikçe etki alanı ve etkileme

gücü de artacaktır.