65
ları ile karıştı, egemenliğin kullanım hakkının millete ait ol-
duğu kabul edildi, kavram toplumların gözünde adeta kutsal
bir yere koyuldu. AB türü uluslarüstü yapılar ise
“egemenliğin
devri”
kavramını ortaya çıkardı. Bu yapılarda milli egemenlik
hakları, o “milli” devletin de kullanımında “ortak olarak” söz
sahibi olduğu bir üst düzeye transfer ediliyordu. Bu devir sü-
reci pek de kolay olmadı, büyük dirençlerle karşılaşıldı ama
AB örneğinde, her şeye rağmen belli bir yol alındı. Tüm kar-
şı çıkışlara rağmen, Birleşik Avrupa idealini kuranların istedi-
ği düzeyde olmasa da, milli devletler geleneksel egemenlik
haklarını ortak yapılara devretmeye devam ettiler.
İlginç bir not: Egemenlik haklarının devrinin kriz dö-
nemlerinde arttığını görüyoruz. AB, olağanüstü koşullardan
hep daha fazla yetki kazanarak çıktı. Hep daha fazla yetki AB
düzeyine transfer edildi ama buna karşı çıkanlar da hep var
oldu.
Süreç bu şekilde devam ederken, yeni bir olgu gözden
kaçıyordu. Milli devletler egemenliğin geri dönülmez biçim-
de devredilmesini tartışır, müzakere eder, buna direnir veya
kabul ederken küreselleşmenin getirdiği yepyeni bir teh-
dit kapılarına dayandı: Egemenlik hakkının piyasalara (ya da
“modern yeni dünyaya”) karşı geri dönülmez biçimde
kaybe-
dilmesi
1
. Burada, devirden farklı olarak, hiç kimse size danış-
mıyor; müzakere yok, uzlaşma yok, halka sormak yok, hatta
çoğu zaman halkın -ve bazen yetkililerin dahi- durumdan ha-
berleri bile yok. Yetkilerini Brüksel’e devrederken dahi tered-
düt eden AB üyesi devletler, bakalım bu yeni gerçekle nasıl
yüzleşecekler. Mantıken, bu gerçeğin anlaşılıp benimsendiği
ölçüde AB’de egemenlik devrinin hızlanarak artması gerekir.
Geçtiğimiz Eylül ayının ikinci yarısında bu tartışmalar
somut bir belge etrafında biçimlendi ve yoğunlaştı: Alman
Anayasa Mahkemesi’nin 12 Eylül’de açıkladığı “Almanya’nın
Avrupa İstikrar Mekanizmasını finanse etmesinin Alman Ana-
yasası ile çelişmediği”şeklinde özetlenebilecek kararı…Böy-
lelikle, bir anlamda AB üyesi bir ülkenin, bir diğer AB üyesi ül-
kenin borcundan sorumlu olmasının yolu açıldı.
Karar, hem ekonomik etkileri hem de egemenlik dev-
ri açısından enine boyuna tartışıldı ve her iki açıdan da olum-
lu bulundu. Kararın ekonomik etkileri medyamızda kendisi-
ne bir hayli yer buldu, zaten piyasalar da olumlu tepki gös-
tererek kararı beğendiklerini gösterdiler. Siyasi açıdan olum-
lu bulunmasının sebebi ise kararın“Avrupa entegrasyonunun
önüne yeni engeller getirmemiş olması” diye açıklandı. Ko-
nuya şu şekilde bakılıyor: AB’de her ülkenin anayasa mahke-
mesi var, eğer her mahkeme yetkilerin uygulanması konu-
sunda yeni koşullar getirirse AB paralize olur, hiç bir şey ya-
pamaz hale gelir.
Anayasa Mahkemesi kararını bu yönüyle beğenen Av-
rupa Parlamentosu, kararın “genel olarak demokrasi eksikli-
ği ve özellikle de Avrupa Parlamentosu’nun meşruiyetinin ol-
madığı”yönündeki eleştirilerindense haliyle hiç memnun ol-
madı. Avrupa Parlamentosu Liberal Grup lideri, eski Belçika
Başbakanı Guy Verhofstadt, bakın Alman Anayasa Mahkeme-
si kararının bu hükmünü nasıl cevaplıyor:
T
ürkiye, uzun bir seçim(ler) sürecini yaşamaya
başladı bile. Siyasi aktörler tüm plan ve strate-
jilerini orta vadeli hedefleri çerçevesinde oluş-
turup hayata geçirme çabalarına çoktan başla-
dı. Sıradan seçmenler olarak bu süreçte en çok işiteceğimiz
konulardan biri “Türkiye 2023” olacak; iç ve dış dinamikler,
dünyadaki herkes gibi bizi de değişime zorluyor. “Değişecek
miyiz yoksa değişmeyecek miyiz” çoktan bir soru olmaktan
çıktı. Değişimi yönetebilecek miyiz; sonunda bugünkünden
çok daha ileri bir noktada olmayı başarabilecek miyiz soru-
ları önem kazandı.
Bu süreçte AB sıcak gündemde kendine ne kadar yer
bulacak bilemiyorum ancak en azından, eğer bir yer bula-
bilecekse dahi bunun üst sıralarda olmayacağı kesin. Yine
de, olaylara Brüksel’den bakıyorsanız, her konuda, Türkiye
ile AB’de olanlar arasında bağlantılar, benzerlikler, paralel-
likler kurmak; geleceğe dönük öngörü, tahmin ve hayalle-
rinde“ortak noktalar”aramak kaçınılmaz oluyor.
Biz yeni birTürkiye’yi tartışırken, AB de yeni bir AB tar-
tışmasını hararetle sürdürüyor. Tartışma, özünde bizimkin-
den pek farklı değil. Milli devletlerin, önümüzdeki yılların
önlerine çıkaracağı sorunları tek başlarına aşamayacakla-
rı kabulünden hareketle, yeni bir entegrasyon modeli ve bu
modelin işlemesini sağlayacak kurumlar tartışmaların mer-
kezine oturtuluyor. Bu tartışmalarda öne çıkan bazı hususla-
rı aşağıda teker teker ele almaya çalışacağım. Kim bilir? Belki
de bunların bazılarını kendi tartışmamızda örnek alırız.
DAHA FAZLA AVRUPA
Yeni AB’nin daha güçlü olması gerektiği konusunda
-“daha güçlü”nün küresel bir aktör olarak AB’nin dış dünyayı
etkileme gücü anlaşıldığı ölçüde- sağdan sola, siyasi yelpa-
zenin tümü mutabık. İş, bunun nasıl sağlanacağı noktasına
gelince, ayrışma da başlıyor. Yelpazenin nispeten sağ kanadı
“daha az Avrupa”seçeneğini savunurken, diğerleri“daha faz-
la Avrupa” diyor. Tabii bu kesimlerde de tam bir homojenlik
yok. Daha az Avrupa diyenler argümanlarını “ama daha iyi
Avrupa” diyerek güçlendiriyor, buna karşılık siyasi entegras-
yonun güçlendirilmesini “Avro diktatörlüğün yükselişi” ola-
rak adlandıran Avrupa Parlamentosu üyeleri de var.
Daha fazla Avrupa denilince“daha derin ekonomik en-
tegrasyon”anlayanların sayısı daha fazla, ancak ekonominin
yanına -aslında kaçınılmaz olarak- “daha fazla siyasi enteg-
rasyon” konulunca, bu kesimde de tereddütler başlıyor. Bu
tereddütlerin çeşitli sebepleri var ama tartışmaların en fazla
yoğunlaştığı alan,
egemenliğin devri.
EGEMENLİK HAKLARI TARTIŞMASINDA
YENİ BİR BOYUT
Eski günlerde egemenlik hakkı “birinin, iradesini bel-
li bir toprak parçası üzerinde empoze etme yeteneği” ola-
rak tanımlanabilirdi. Milli devletlerin küresel sorunlarla başa
çıkmakta yeterli olduğu -çok da eski olmayan- günlerde ise
bu kavram “millet”, “milli devlet” ve “milliyetçilik” kavram-
1
Egemenliğin geri dönülmez
biçimde kaybedilmesi olgusu ile
ilgili olarak GuyVerhosftadt’ın,
Alman Anayasa Mahkemesi’nin
Avrupa İstikrar Mekanizması
hakkındaki kararına ilişkin
olarak, 18 Eylül 2012 tarihinde
Hannover’de yaptığı konuşmadan
ilham aldım. Anayasa mahkemesi
kararının AB Parlamentosu’nun
meşruiyeti üzerinde yol açtığı
tartışmalardaki örnekleri de
aynı konuşmanın dördüncü
sayfasından aldım.
1...,55,56,57,58,59,60,61,62,63,64 66,67,68