

Türkiye, AB ve ikili ilişkileri açısından son derece
yoğun, önemli gelişmelerin yaşandığı bir Ekim
ayını geride bıraktı. Aday ve potansiyel aday ülkeler için adeta bir karne ayı
olan Ekim’de, Avrupa Komisyonu adet olduğu üzere İlerleme Raporları ile
2014-2015 Genişleme Stratejisi’nden oluşan 2014 Yılı Genişleme Paketi’ni
yayımladı. Türkiye açısından bakıldığında 8 Ekim 2014 tarihli 17’nci İlerleme
Raporu’nda, 22’nci faslın açılması, Geri Kabul Anlaşması’nın imzalanması, 62’nci
Hükümet’in yeni AB Stratejisi’ni açıklaması, çözüm sürecine yönelik atılan adımlar,
Demokratikleşme Paketi’nin kabul edilmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
ihlallerinin önlenmesine ilişkin Eylem Planı’nın oluşturulması olumlu gelişmeler
olarak değerlendirilirken; Türkiye’de demokrasi, yargı bağımsızlığı ve temel
haklar konusunda yaşanan sorunlar, Komisyon tarafından “endişe” kaynağı olarak
nitelendirildi.
Türkiye’nin raporla ilgili resmi tepkisi, AB Bakanı ve Başmüzakereci Büyükelçi
Volkan Bozkır’ın aynı gün düzenlediği basın toplantısında ortaya koyuldu. Raporu
esas itibariyle dengeli ve objektif olarak nitelendiren Bozkır, her yıl olduğu
gibi bu yıl da Raporun içerisinden makul ve yapıcı eleştirilerin dikkatle not
edileceğini belirterek, Raporun Türkiye’nin AB sürecinde gerçekleştireceği reform
çalışmalarında yapıcı bir unsur olarak kullanılacağını dile getirdi.
2014 Genişleme Paketi’ni önemli kılan bir diğer unsur, İkinci Dönem Barroso
Komisyonu tarafından kabul edilen son genişleme paketi olma özelliğini taşıması.
Dolayısıyla 1 Kasım itibariyle görevi devralacak olan ve görev süresi boyunca
genişleme olmayacağını belirten Jean-Claude Juncker başkanlığındaki Komisyon
için önemli bir referans niteliğindeki Genişleme Paketi’nde “önce temel konuların
ele alınması” (
fundamentals first
) yaklaşımı teyit edilirken, bu kapsamda hukukun
üstünlüğü, ekonomik yönetişim ve kamu yönetimi reformu öne çıktı. Komisyon
tarafından yapılan açıklamada, hukukun üstünlüğünün genişleme sürecinin
merkezinde yer aldığı vurgulanırken, genişleme politikası kapsamındaki ülkelerin
yargı reformu, yolsuzlukla ve örgütlü suçlarla mücadele konularını katılım
sürecinin ilk safhalarında ele alarak, sürdürülebilir sonuçlar ortaya koyan temiz bir
sicil oluşturmaları gerektiği belirtildi.
AB gündeminin Ekim ayı içerisindeki en önemli maddesi hiç kuşkusuz yeni
Avrupa Komisyonu’nun, 22 Ekim 2014 tarihinde Avrupa Parlamentosu (AP)
Genel Kurulu’nun onayına sunulmasıydı. Ancak oylama öncesi son dönemeçler
Juncker için oldukça zorlayıcı oldu. Öncelikle Slovenya’nın ilk adayı Alenka
Bratušek, AP komitesi tarafından reddedilince adaylığını geri çekti, yerine aday
gösterilen Violeta Bulc’a ise Bratušek’ten farklı olarak ulaştırma dosyası verildi.
Ulaştırma dosyasının daha önce verildiği Slovakyalı aday Maroš Šefčovič de Enerji
Politikasından Sorumlu Başkan Yardımcılığına getirildi. Her iki adayın da ilgili AP
komitelerindeki onay oturumlarında (
hearing
) değerlendirilmesinin ardından, 699
parlamenterin katıldığı AP Genel Kurul’da yapılan oylamada 423 parlamenter
Juncker ve ekibi için “evet” derken, 209’u hayır oyu kullandı ve 67 parlamenter
çekimser kaldı. Görüldüğü gibi AP’deki en büyük iki grup olan Avrupa Halk Partisi
(EPP) ile Sosyalistler ve Demokratlar’ın (S&D) çoğunluğu sağlaması ve daha