

B R Ü K S E L ’ D E N B A K I N C A
116
Geçen yılın Aralık yazısında hesap özetimiz, tek cümleyle
ifade edersek, şöyleymiş: “
Türkiye - Avrupa Birliği ilişkilerini bu
gözle değerlendirince, bu yılın muhasebesinin geçtiğimiz iki yıla
göre çok daha olumlu olduğunu söyleyebiliriz
”.
Yani, bu yıla nispeten olumlu bir zemin üzerinde başlamış-
tık. Gerçekten de, 2014 yılında; özellikle de son aylarında, Sa-
yınVolkan Bozkır’ın AB Bakanlığı’nı üstlenmesinden sonra hem
üslupta bir düzelme, hem de diyalog seviyesinde bir yükselme
yaşandı; ilişkilere ciddi bir hareketlilik geldi. Hayli dengeli bir
Komisyon İlerleme Raporu, teşvik edici bir Vize Serbestliğine
ilişkin Yol Haritası (ilk) Değerlenme Raporu ve Aralık ayının
ikinci haftasında gerçekleştirilen üst düzey AB heyetinin ziya-
reti esnasında teati edilen olumlu mesajlar, yılın sonuna yak-
laşırken çok olumlu bir atmosfer yaratmıştı. Yeni fasılların açı-
lacağından söz ediliyor; tekrar aile resmine dâhil edilmemizin
detayları konuşuluyordu. Ancak, hemen akabinde, Türkiye’de
başlayan medya bağlantılı bir darbe iddiası soruşturmasına
AB’den ve bazı AB ülkelerinin yetkililerinden gelen aşırı sert ve
koordineli algısı yaratan tepkiler ve hükümetimizden gelen çok
sert karşı tepkiler bu kazanımlardan geriye düşmemize yol açtı.
AB Genel İşler Konseyi’nin yıl sonu toplantısında aldığı
karar da ne yazık ki Türkiye’nin tam üyeliği hakkında güçlü bir
siyasi irade beyan etmekten çok uzaktı. Metin diplomatik dilin
cilası kazınıp da okununca bu gerçek çok net olarak görülüyor.
Yazılarımızda birkaç yıldır belirttiğimiz gibi, müzakere
sürecinin, neredeyse kibir denecek ölçüde üstten bakan, öğ-
retmenin öğrencisine yaptığı gibi “ben emredeyim, sen yap”
edasıyla yürümesi, Türkiye’nin bunu kabul etmesi mümkün
değildi. Nihayet beklenen oldu ve düşünceler açıkca ve sert bir
üslupla dile getirildi.
Böylelikle, yılın son günlerinde ilişkilerimize yeniden
gergin bir siyasi havanın ve soru işaretlerinin hâkim olduğuna
üzülerek şahit olduk. Önümüzdeki yılın ilk yarısında genel se-
çim olacağını da bu denkleme eklersek, ilişkilerde kısa vadede
özlü bir düzelme beklemek pek mümkün değil.
Peki, ilişkiler bazılarının söylediği gibi kopma noktasında
mı? Asla! Türkiye–AB ilişkileri bu sarsıntıyı da atlatacak kadar
sağlam ve derindir. Tüm siyasi üslup sorunlarına rağmen, hem
ikili bazda, hem de küresel sorunlarla baş etme konusunda,
taraflar birbirlerinden vazgeçemeyecek derecede karşılıklı
bağlılık ilişkisi içindedir. Yine de şunu söylemeden edemiyor
insan: Fena başlamamıştık, iyi gidiyorduk, keşke 2015’e daha
olumlu bir atmosferde girseydik.
Geçen yıl AB’de de işler çok mükemmel gitmedi. Siyasi
alanda, Rusya–Ukrayna çatışması bir süre sonra Rusya–Batı
çatışmasına dönüştü. Son 65 yılı, art arda gelen, Soğuk
Savaş; dehşet dengesine dayalı gergin barış süreçleri ve
nihayet Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra da gerçek
barış umuduyla geçiren Avrupa, bir anda tekrar sınırlarında
sıcak savaş tehdidini hissetmeye başladı. Şimdilik “soğuk
barış” olarak adlandırılan bir denge sağlandı ama enerji
güvenliğinden, ekonomik önlemlerin sektörlerde yarattığı
sarsıntıya dek bir dizi yeni sıkıntı ortaya çıktı. 2008’den bu
yana devam eden ekonomik krizden zaten bunalmış olan
AB vatandaşlarının üzerinde bir de bu yükler eklendi. Aşırı
akımlar, ayrılıkçı hareketler ve AB karşıtlarının güçlenmesine
yol açan iklim yine düzelmedi. AB üyeleri içinde, Brüksel ile
ilişkilerini yeni bir zemine oturtmak; bunu müzakere etmek
isteyenler var; hem de en hayati ve AB’nin özünü oluşturan
merkezi konularda.
Ekonomik alanda ise, iyi başlayan yılda düzelme beklen-
diği gibi hızlanarak devam etmedi; büyüme tahminleri, yılın
son çeyreğinde geriye doğru revize edildi. Yatırım açığını en
büyük sorun olarak görerek yeni görevine başlayan Juncker
Komisyonu, 15 milyar avroluk, kamu kaynaklı bir çekirdek
yatırım fonuyla 315 milyar avroluk özel yatırım cezbetmeyi
öngören bir plan ortaya koydu ama henüz ne üye ülkeler ne
de özel kesim bu plana beklenen ilgiyi göstermiş değil. Her
kafadan bir ses çıkıyor. Üye ülkeler “
harcamasında söz sahibi
olmazsam para vermem
”; özel sektör“
hele bir görelim
”; Junc-
ker ise “
bana nasihat değil, para verin
” diyor. Sonuç olarak,
şimdilik ortada somut bir parasal destek yok. Yani, sadece
ilişkilerimizin değil, AB’nin kendi iç muhasebesi de pek par-
lak değil. Türkiye’de de, yılın son günlerinde, dünyada hızla
düşen petrol fiyatlarına rağmen, döviz kurlarında yükselme
şeklinde başlayan sıkıntılar ortaya çıkmaya başladı.
Uzun vadeli korelasyon eğrilerine bakınca, Türkiye–AB
ilişkilerinin, iki tarafta da ekonomik ve siyasi durumun “iyi”
olduğu dönemlerde daha hızlı geliştiğini görüyoruz. Yukarı-
daki hesap özetlerimiz ise bize, iki tarafta da, şu an için du-
rumun hiç de “iyi” olarak tanımlanamayacağını gösteriyor.
Yani, Türkiye–AB ilişkilerinde özlediğimiz ilerlemeyi görmek
için biraz daha beklememiz gerekecek. Olsun, bekleriz. Başta
da hikâyelediğimgibi, biz bir vakıfız ve bizi vakfedenler bunu
daha başta öngörmüştü.
Mutlu bir yıl dileğiyle.
19
65