İktisadi Kalkınma Vakfı Dergisi // Ağustos 2018

96 İKTİSADİ KALKINMA VAKFI DERGİSİ Türkiye’nin ticari ilişkilerdeki dönüşümlere adapte olabilmek için üretimini yeniden planlaması ve STA’larını yenilemesi gerekiyor. mal ticareti içindeki payı o ülkenin (veya bölgenin) küresel değer zinciri sistemine ne ölçüde dâhil olduğunun bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Asya için bu oran 2000 yılında yüzde 14 iken 2016 yılında yüzde 50’yi aştı. Küresel değer zinciri sisteminin ge- lişmesi dünya ticaret haritasını da değiş- tirdi. Bölgeler ve ticaret blokları artan bir hızla birbirlerine bağlanıyor. Aşağıdaki grafiklerde göreceğiniz gibi adeta bir örümcek ağı örgüsüne benzeyen küresel değer zinciri sisteminin üç ana santrali var: ABD, Almanya ve Çin. Yine gördüğü- nüz gibi, sistem giderek genişliyor, kapsa- ma alanı ve karmaşıklığı artıyor. ABD’nin başlatmaya çalıştığı ticaret savaşları işte böyle kompleks bir örgünün içine atılmış bir bomba gibi algılanıyor. Asya Ülkelerinin Kendi Aralarındaki Tercihli Ticaret Anlaşmaları Hızla Artıyor ⦁ Bölge ülkelerinin 2000 yılında 40 olan toplan ikili ve bölgesel ticaret anlaş- ması sayısı 2014 yılında 157’ye yükseldi. Halen Asya Pasifik bölgesi ülkelerinin ta- raf olduğu ticaret anlaşmaları toplamın yüzde 50’sini aşmış durumda. Üstelik bunların arasında mega anlaşmalar da bulunuyor. ⦁ Avrupa ve Kuzey Amerika’dan farklı olarak Asya anlaşmaları kurumsal itmey- le değil piyasaların itmesiyle gerçekleş- meye başladı. Daha fazla entegrasyon, örneğin EFTA, AET gibi kurumsal yapılar çerçevesinde değil, karşılıklı bağımlılığın artmasından fayda bekleyen ekonomik aktörlerin talepleri doğrultusunda gün- deme geldi. ⦁ Bölge açısından geleceğe dönük en önemli girişim, Avrasya’da 6 lojistik koridor oluşturmayı hedefleyen Bir Ku- şak Bir Yol projesidir ( One Belt One Road – OBOR). Gerçi OBOR’ın resmi bir harita- sı yayımlanmış değil; ama şu ana kadar yapılanlara bakınca altı koridor açıkça görülebiliyor. Dış ticaretinin yüzde 90’ını -ABD’nin kontrolü altındaki- deniz yoluy- la gerçekleştirmekte olan Çin’in başını (ve finansman yükünü) çektiği OBOR’ın arka- sındaki stratejik mantık, Çin’in AB tara- fından kontrol edilen bu darboğazlardan kurtulma arzusunu ifade ediyor. Hint Okyanusu, Çin Denizi ve Doğu Çin Denizi dünya ekonomisi için hayati rotaları içeriyor. Dünyanın en yoğun 10 konteynır limanının sekizi bu bölgededir. Dünya petrol taşımacılığının üçte ikisi Pasifik’e giderken Hint Okyanusu’ndan geçer; dünya deniz yolu ticaretinin yüzde 30’u Güney Çin Denizi’nden geçer ve aynı şekilde ham petrol ve doğal gaz transit geçişlerinin üçte ikisi de. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Hem GDZ’ler içindeki paylaşımhemde yeni ne- sil ticaret anlaşmaları yoluyla Asya içinde doğal bir ekonomik entegrasyon gerçek- leşiyor. Birbirleriyle karşılıklı bağımlılık- ları hızla artıyor. Çin fazlasıyla göz önün- de; ama etrafındaki bazı ülkeler Çin’den bile daha iyi performans gösteriyor. Yakın bir zamanda Asya’nın doğusu dünyanın en fazla üreten, en fazla satan ve en faz- la alan bölgesi olacak ve bu alışverişlerin büyük bölümü de bölge ülkelerinin kendi aralarında gerçekleşecek. AB’nin Asya’ya Yönelik Ticaret Stratejisi BölgeAB içinönemli birpazardır; ama aynı zamanda ara malları ve nihai mallar için önemli bir tedarikçidir de. Dolayısıy- la Asya’nın, AB’nin büyüme performansı üzerinde çok ciddi bir etkisi bulunmak- tadır. Yani salt ticari ve ekonomik açıdan bakılınca AB’nin şu anki yaklaşımına hak vermemek mümkün değil. Pasifik bölge- sinin önemi arttıkça AB de daha özel bir ticaret stratejisi geliştirmek zorunda kalı- yor. Bunun için elindeki en önemli araç- lardan birisi de gölge ülkeleriyle yapılan serbest ticaret anlaşmaları. Türkiye olarak, işte bu karmaşık dün- yaya üretimimizi yeniden planlayarak, serbest ticaret anlaşmalarımızı yenileye- rek, ortak aklımızı kullanarak hazırlan- maktan başka çaremiz yok. BRÜKSEL’DEN BAKINCA

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=