İKV, “ANKARA ANLAŞMASI’NIN 60’INCI YILINDA TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ VE ORTAKLIĞIN GELECEĞİNE DAİR BEKLENTİLER” ADLI TOPLANTI DÜZENLEDİ
İKV, 26 Eylül 2023 tarihinde, TEPAV iş birliği ile “Ankara Anlaşması’nın 60’ıncı Yılında Türkiye-AB İlişkileri ve Ortaklığın Geleceğine Dair Beklentiler” adlı bir toplantı gerçekleştirdi.
12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan ve Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin hukuki zeminini oluşturan Ankara Anlaşması’nın 60’ıncı yılı nedeniyle düzenlenen toplantı serisinin ikincisinde, açış konuşmaları İKV Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu ve Dışişleri Bakanlığı AB Başkanlığı AB ile İlişkiler Genel Müdürü Elif Kurşunlu tarafından yapılırken, toplantı moderatörlüğünü İKV Genel Sekreter Yardımcısı M. Gökhan Kilit üstlendi.
İKV Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu konuşmasına, Ankara Anlaşması’nın önemini ve değerini vurgulayarak başladı. Şu anki ilişkilerin temelini oluşturan Ankara Anlaşması’nın müzakere edildiği ve imzalandığı dönemi çok iyi anlamak gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Kabaalioğlu, hem Türkiye’nin hem de AB’nin, anlaşmanın imzalandığı dönemdeki gibi olmadığını belirtti. Ankara Anlaşması’nın, her türlü ve her kapsamda genişletilebilecek süresiz bir anlaşma olmasından kaynaklı olarak Türkiye ve AB’nin bu anlaşma modelini akıllıca kullanması gerektiğine dikkat çekti. Günümüzde Türkiye-AB arasında mevcut olan vize serbestisi ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesi gibi sorunların, Ankara Anlaşması’nın hükümleri ve kurumları altında, çözülebileceğini ifade etti. AB’nin mevzuatıyla uyumlaşmanın dışında şu an AB’deki mevcut değişiklikleri ve dönüşümleri yakından takip etmenin Türkiye-AB ilişkileri için hayati olduğunun altını çizen Prof. Dr. Kabaalioğlu, her iki tarafın da karşılıklı hassasiyetlerini anlamadan Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin ve geliştirilmesinin bile çok zor olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Kabaalioğlu ayrıca Türkiye-AB ilişkilerinin ilerleyebilmesi için demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı ve denge denetim mekanizmaları konularında ilerleme kaydedilmesi gerektiğini belirtti.
Dışişleri Bakanlığı AB Başkanlığı AB ile İlişkiler Genel Müdürü Elif Kurşunlu, yaptığı açış konuşmasına, hâlâ yaşayan bir anlaşma olan Ankara Anlaşması’nı yaşatan herkese teşekkür ederek başladı. Çoğunlukla ortaklığın geleceğiyle güncel gelişmelerle ilgili değerlendirmelerde bulunan Kurşunlu, iki husus üzerinde durdu. İlk husus, AB’ye aşamalı katılım (stage accesion) tartışmalarından yola çıkarak Ankara Anlaşması’nın da nihai hedefinin tam üyelik olduğu ile ilgiliydi. İkinci husus ise Ankara Anlaşması’nın can damarı olan Ortaklık Konseyi’nin 2007’den beri karar almadığına dikkat çeken Kurşunlu, Birlik hukukunun yaşayan bir parçası olarak, yeniden işler olması gerektiğini vurguladı. Özellikle AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in Haziran 2023’te hazırlanmasını istenilen Türkiye ile ilgili “stratejik ve ileriye yönelik” raporunun ilişkilerin geleceğine yön vereceğini de ekledi.
Moderatörlüğünü İKV Genel Sekreter Yardımcısı M. Gökhan Kilit’in yaptığı panellerin ilkini “Hukuki Boyut: Ortaklık İlişkisinin Hukuki Temelleri, Sorunlar ve Olasılıklar” başlığı oluşturdu. Panelin ilk konuşmacısı, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sanem Baykal, Türkiye-AB ilişkilerinin temelini oluşturan ve bir çerçeve anlaşması olan Ankara Anlaşması’nın, aslında çeşitli Ortaklık Konseyi Kararları, ek protokoller ve ek anlaşmalar yoluyla mevcuttaki sorunlara çözüm zemini oluşturabileceğini ve Anlaşma kapsamında ortaklık ilişkisine yeni boyutlar eklenebileceğini ifade etti. Ankara Anlaşması’nın yeniden müzakere edilmesine kesinlikle karşı çıktığının altını çizen Baykal, Anlaşma’nın eksikliklerinin veya bugünün şartları uyarınca gözden geçirilebilecek hususlarının olduğunu kabul etti ancak AB ile yeni bir ilişki modelinin eskisinin yerini dolduramayabileceğini vurguladı. Baykal ayrıca AB’nin de Ankara Anlaşması’nın belirli yönlerinden memnun olmadığını ve yeni bir müzakere sürecinde taleplerinin olacağını ifade etti.
Panelin ikinci konuşmacısı Maltepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yıldıray Sak ise devletler arası ilişkilerde iyi niyet ilkesinin oldukça önemli olduğunun ancak Türkiye-AB ilişkilerinde bu ilkeye uyulmadığının altını çizdi ve konuya ilişkin bazı örnekler verdi. Bu doğrultuda Ankara Anlaşması’nın Türkiye’nin AB bütünleşmesinde üç safha öngördüğünü ifade eden Sak, aynı dönemlerde Birleşik Krallık, Danimarka ve İrlanda ile yapılan müzakerelerde böyle bir yaklaşımın olmadığını ve bu müzakerelerin hızlıca sonuçlandırıldığını ifade etti. Yıldıray ayrıca 1999 Helsinki Zirvesi’nde AB’nin sınır anlaşmazlığı olan devletlerin üyeliğine sıcak bakmadığını belirttiği halde GKRY’yi Birliğe kabul ettiğini söyledi. Türkiye’nin de bu ilkeye riayet etmediğini vurgulayan Sak, Türkiye’nin AP Kararlarının bağlayıcı olmadığına dair açıklamalarda bulunmasını buna bir örnek olarak gösterdi. Sak, ortaklık anlaşmasının modernize edilmesi ve eşitler arası bir ilişkinin geliştirilmesinin, iyi niyet ilkesinin bu denli sorunlu olduğu bir ilişki modelinin çözümü olabileceğini belirtti.
“Siyasi Boyut: AB’nin Dış İlişkilerindeki Çeşitlenmeler, Türkiye ile Ortaklığın Yeri ve Potansiyeli” başlıklı ikinci panelin ilk konuşmacısı TEPAV AB Çalışmaları Merkezi Direktörü Nilgün Arısan Eralp, AB’nin sivil ve bölgesel bir güç olma amacıyla genişleme ve komşuluk politikasını kullandığını ancak Birliğin gerçek bir savunma politikasının ve Üye Devletlerin dış politikaların birbiriyle her zaman uyumlu olmamasından dolayı bu amacına ulaşamadığını ifade etti. Eralp, şu anda AB’nin yumuşak güçten askeri güce geçiş arayışında olduğunu ve Rusya-Ukrayna savaşı ile askerî açıdan bağımlı olduğu ABD’de Donald Trump gibi bir liderin yeniden seçilme ihtimalinin bunun başlıca nedenleri olduğunu vurguladı. Böyle bir süreçte Türkiye’yi gayri resmi dışişleri bakanları toplantısına bile çağırmayan AB’nin stratejik bir körlük içerisinde olduğunu vurgulayan Eralp, Türkiye olmadan AB’nin bölgesel bir güç olamayacağını ifade etti.
Panelin ikinci konuşmacısı MEF Üniversitesi Jean Monnet Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Beken Saatçioğlu, Türkiye-AB ilişkilerinin üç ana eksende ilerlediğini; ilk ekseni taraflar arasında ortaklık ilişkisini oluşturan ve bir Gümrük Birliği’nin tesis edilmesini içeren Ankara Anlaşması’nın; ikinci ekseni 1999’da Türkiye’nin aday ülke statüsü almasının ardından yaşanan gelişmelerin ve son ekseni 18 Mart Mutabakatı’nın ardından artan biçimde görmekte olduğumuz stratejik partnerlik ilişkisinin oluşturduğunu ifade etti. İlişkilerin ilk ekseninde yer alan Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin zaruri olduğunun altını çizen Beken, güncelleme tartışmalarının yoğun olduğu bir dönemde konuşulmayan meselelerin son yıllarda Türkiye’nin önüne getirilmeye başlandığını ve bunun da güvensizlik yarattığını söyledi. Türkiye-AB ilişkilerinin ikinci ekseninde yer alan üyelik sürecinde, artık hazmetme kapasitesi ve kimlik meselelerinin gündeme gelmediğinin altını çizen Beken, bunun nedenini üyelik müzakerelerinin fiilen durmuş olmasına bağladı. Son olarak Türkiye-AB ilişkilerinin üçüncü eksenine değinen Beken, 18 Mart Mutabakatı sonrasında demokratik koşulluluk ilkelerinin artık ilişkilerin merkezinde olmadığını, bunun yerine göç yönetimi konusunda iş birliğinde görüldüğü gibi, ilişkilerde artık çıkarlar etrafında devam eden bir perakendeci yaklaşımın hâkim olduğunu ifade etti.
Panelin son konuşmacısı Türk-Alman Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ebru Turhan ise geçmişte katılım müzakerelerinde çıkmaza giren Türkiye-AB ilişkilerinin bugün işlemsel (transactional) bir boyuta evrildiğini söyledi. Türkiye-AB arasındaki bu işlemsel ilişkilerin 18 Mart Mutabakatı ile beraber önemli bir zemin ve resmiyet kazandığını belirten Turhan, mutabakat sonrasında, ilişkilerin üyelik sürecinin dışında çıkar temelli bazı koşullara bağlandığını ifade etti. Turhan’ın işlemsel ilişkiler hususunda verdiği bir diğer örnek, Doğu Akdeniz meselesiydi. Turhan, AB’nin sunduğu pozitif gündemi Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de daha yapıcı bir dış politika uygulaması şartına bağladığının altını çizdi. Bahsi geçen işlemsel ilişki modelinin geçici ve kolay unutulur bir ilişki biçimi olduğunu vurgulayan Turhan, yakın gelecekte bu işlemsellikten kurtulmanın kolay gözükmediğini, ancak en azından bu biçime kural temelli ilkelerin eklemlenmesi gerektiğini ifade etti. Turhan ayrıca işlemsellik konusunda yeterince akademik çalışma yapılmadığını ve bu konudaki boşluğun doldurması gerekli olduğunu söyledi.
Toplantının son paneli “Ekonomik Boyut: Ortaklığın Ekonomik Yönü ve Güncelleme Çabaları” başlığı altında gerçekleştirildi. Panelin ilk konuşmacısı Marmara Üniversitesi AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkileri Ana Bilim Dalı Başkanı Yonca Özer, Ankara Anlaşması’nın, Türkiye için tedrici bir tam entegrasyon amaçladığını, Gümrük Birliği’nin de bunun için en önemli araç olduğuna dikkat çekti. Mallar, hizmetler, kişiler ve sermayenin dolaşımını ifade eden dört özgürlüğü barındıran Gümrük Birliği’nin de şu anki mevcut ilişkilerde bir amaç gibi göründüğünü ifade etti. Türkiye-AB için işlemselliğin bir kısır döngüde olduğunu söyleyen Özer, bu kısır döngüden çıkmak için değer ve kural temelli ve ilkeli bir işlemselliği kapsayan tek seçeneğin de Gümrük Birliği olduğunu belirtti. AB’nin özellikle 2006’dan sonra değişen ekonomi ve ticaret politikasının ardından üçüncü ülkelerle imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarının, Türkiye’nin AB ile olan Gümrük Birliği’ni bazı alanlarda işlemsiz kıldığını ve Türkiye’ye zarar verdiğini ifade eden Özer, Gümrük Birliği’nin konjonktüre ve geleceğe yönelik güncellenmesi gerektiğini vurguladı.
Panelin ve toplantının son konuşmacısı İKV Genel Sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas ise Türkiye-AB ekonomik ilişkilerini iki boyutta inceledi. İlk boyutta, ortaklığın niteliğinin ticari ve ekonomik ilişkiler üzerinden ilerleyebileceğini ancak bunun da yine AB için siyasi koşullukla gerçekleşeceğini belirtti. Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ve önümüzdeki aylarda kabul edilecek olan Özel Yükümlülük Yasası ile AB’nin ticari ve ekonomik ilişkilerini de AB kural, değer ve normlarına uyma koşulluluk altında sürdüreceğini ifade etti. İkinci boyutta da yeni uluslararası sistemde yeniden hizalanmaya çalışan AB’nin muazzam bir dönüşüm yaşadığı ve mevzuatını da değiştirdiğini, Türkiye’nin de bu hizalanmada bir pozisyon alması gerektiğini vurguladı. Yapay zekâ gibi ileri teknolojilerin sunduğu rekabet avantajından yararlanmak isteyen AB’nin, ekonomisi için yeni stratejiler belirlediğini söyleyen Nas, Türkiye’nin hem AB’deki gelişmeleri takip etmesi gerektiğinin altını çizdi.
Panellerin ardından toplantı, soru-cevap ve genel tartışma bölümüne geçti. Katılımcıların sorularının yanıtlanması ve tartışma bölümünün ardından İKV Genel Sekreter Yardımcısı Gökhan Kilit, bir kez daha Ankara Anlaşması’nın önemine ve değerine vurgu yapmasının ardından toplantıyı sonlandırdı.
HAKKIMIZDA
ARAŞTIRMA MERKEZİ
PROJELER
İLETİŞİM
Designed By: OrBiT