BASIN DUYURULARI

  • EYLÜL 2024: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU “ALMANYA’NIN SINIR KONTROLLERİNİ BAŞLATMASI NE ANLAMA GELİYOR?”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu Federal Almanya’nın iç sınır kontrollerini başlatması konusunda bir açıklama yaptı. Başkan Zeytinoğlu, konunun Türkiye’de de gündeme geldiğini ve bazı doğru bilinen yanlışlara yol açtığını belirtti. Konuya açıklık getirmenin önemine değinen Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Almanya geçtiğimiz haziran ayında Polonya, Çek Cumhuriyeti ve İsviçre ile sınırlarında tekrar sınır kontrollerini başlatacağını açıklamış ve Schengen sistemindeki istisna uygulamasından faydalanmıştı. Şimdi de 16 Eylül 2024 tarihi itibariyle diğer sınır komşuları olan Belçika, Hollanda, Fransa, Lüksemburg ve Danimarka sınırlarında kontrolleri başlatıyor. Bilindiği gibi Schengen Alanı iç sınır kontrollerinin kaldırıldığı bir serbest dolaşım bölgesi oluşturuyor. Schengen sistemine göre iç sınır kontrollerinin tekrar başlatılması için bazı mücbir sebepler olması gerekiyor. Bunlar iç güvenliğe veya kamu politikalarına yönelik ciddi bir tehdittin varlığı sebebiyle olabilir. İstisnai durumlarda ve son çare olarak uygulanmalıdır. Alınan önlem orantılı olmalı ve süresi de sınırlı olmalıdır. Şimdilik 16 Eylül 2024’te başlayan kontrollerin altı ay devam etmesi öngörülüyor. Haziranda başlatılan kontrollerin süresi de aralık sonunda bitiyor ancak uzatılabilir. Almanya’nın gerekçelerine gelince bunlar da şu şekilde sıralanıyor: Düzensiz göç ile ilişkili güvenlik riskleri, kaçakçılık, AB’nin dış sınırlarında yasadışı girişlerin artıyor olması, mülteciler için barınma imkanlarının giderek azalması, iltica sistemi üzerindeki baskı, Orta Doğu’da terörist gruplardan kaynaklanan güvenlik sorunları. Almanya’da aşırı sağ AfD’nin hem haziran ayındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, hem de ülkenin doğusundaki eyalet seçimlerinde oy oranını ciddi biçimde artırması, ayrıca yeni kurulan popülist sol BSW partisinin de ciddi oy alması koalisyon ortaklarını özellikle düzensiz göç ve iltica konularında daha katı önlemler olmaya yöneltmiş oldu. Sınır kontrollerin tekrar getirilmesi Schengen Alanı’nın sonu değildir. Ancak göç ve iltica konusunda ciddi sorunlara işaret ediyor.”

    Başkan Zeytinoğlu, Türk vatandaşları için sorun olan vize konusuna da vurgu yaptı:

    “Almanya’nın getirdiği düzenleme tüm sınır geçişlerinde pasaport ve kimlik kontrolü yapması anlamına geliyor. Türk vatandaşlarına özel bir durum değil. Ancak kontrol yapan görevlilerin vize olsa dahi girişi reddetme hakkı bulunuyor. Almanya'nın Ankara Büyükelçiliği, kontrollerin Türkiye için vize verme sürecini etkilemeyeceğini açıkladı. Ancak vize sürecindeki uzun beklemeler ve artan ret oranları da Almanya ve diğer Schengen Alanı ülkelerine giden Türk vatandaşları ve özellikle iş insanları için ciddi bir sorun oluşturuyor. Rakamlara göre 2023’te yasadışı sınır geçişleri % 33 oranında artmış ve üst sırada da Suriye ve Afganistan ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları geliyor. Bu durum zaten yasadışı göçe karşı yaklaşımın sertleştiği Almanya’da Türkiye’den yapılan başvurulara güvenlik endişeleri ile yaklaşılması sonucunu doğuruyor. Ancak bu yaklaşım Almanya’ya öğrenim, konferans, iş, ticaret gibi amaçlarla gidecek olan vatandaşların da önünü kesmiş oluyor. İlişkileri de olumsuz etkiliyor. Türkiye olarak öncelikle AB ile başlatılmış olan vize serbestliği sürecindeki kalan kriterleri tamamlamamız ve AB ile Üye Devletler nezdinde bu konuyu dile getirmemiz önem taşıyor.”

    AĞUSTOS 2024: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU: “DIŞİŞLERİ BAKANIMIZIN AB DIŞİŞLERİ BAKANLARI TOPLANTISINA KATILIMINI ÖNEMSİYOR VE YENİ ADIMLAR BEKLİYORUZ”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın 29 Ağustos 2024 tarihinde yapılacak olan AB Dışişleri Bakanları Gayriresmi Toplantısına katılımı hakkında açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu, 5 yıllık bir aradan sonra Gymnich adı verilen Dışişleri Bakanları toplantısına Bakan Fidan’ın katılmasının Türkiye ve AB arasında güvenlik ve bölgesel konulardaki istişare mekanizmalarının işleyişi açısından önemine dikkat çekti.

     

    Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

     

    “Dışişleri Bakanımız beş yıllık bir aradan sonra ilk kez AB Dışişleri Bakanlarının Gayriresmi olarak toplanarak istişarelerde bulundukları Gymnich toplantılarına katılımına önem verdiğimizi ve devamında yeni adımlar atılması beklentisinde olduğumuzu belirtmek isteriz. AB ve Türkiye’nin bölgesel olarak ilgili oldukları ve Avrupa güvenliğini doğrudan etkileyen konularda görüş alışverişinde bulunulması son derecede önemli. 2023’te yayımlanan AB Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği ile Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan raporda da Dışişleri Bakanı’nın Gymnich toplantılarına katılımı öneriliyordu. Macaristan Dönem Başkanlığı programında da bundan önceki dönem başkanlıklarından farklı olarak Türkiye ile ilişkilere özel bir bölüm ayrılmıştı. Türkiye ile stratejik iş birliğinin geliştirilmesi ve Türkiye’nin aday ülke statüsü de dikkate alınarak siyasi diyaloğun geliştirilmesi üzerinde durulmuştu. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin itirazlarını aşarak, buna yönelik bir adım atılması olumlu bir gelişme. Yine raporun önerileri arasında yer alan Yüksek Düzeyli Ticaret diyaloğu da temmuz ayında başlatılmıştı. Bu şekilde atılacak adımlarla Türkiye-AB ilişkilerinin canlanmasına yönelik bir ivme başladı. Ancak hala önemli konularda mesafe alınamadı. Örneğin gümrük birliğinin güncellenmesi ve modernizasyonu süreci 2016’dan bu yana başlatılamadı. Siyasi engeller ve Kıbrıs meselesine takıldı. Bunun yanısıra Schengen vizesindeki sorunlar, vize serbestliği süreci, göç ve mülteci konusu gibi alanlarda da çözümlere ihtiyaç var. Dışişleri Bakanlarının Gayriresmi toplantısında bu konulara da değinilmesini bekliyoruz. Jeopolitik gerilimlerin arttığı ve çatışmaların yaygınlaşma eğilimi gösterdiği bir dönemde karşılıklı bilgi ve görüş alışverişi, iş birliği ve güvenlik ve bölgesel konularda eşgüdüm sağlanması Türkiye ve AB arasında güven artırıcı bir ortam oluşturarak ilişkilerin gelişmesine de fayda sağlayacaktır.”

    AĞUSTOS 2024: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU: “AB YAPAY ZEKÂ YASASI YÜRÜRLÜĞE GİRDİ”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, AB’nin Yapay Zekâ ile ilgili düzenlemenin yürürlüğe girmesi hakkında açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “AB Yapay Zekâ düzenlemesi 1 Ağustos 2024 itibarıyla yürürlüğe girdi. Bunun en önemli yanı, AB’nin Dünyada ilk kez yapay zekâ ile ilgili bağlayıcı kurallar koyan aktör olmasında yatıyor. AB’nin yapay zekâ düzenlemesi yapay zekâ kullanımına ilişkin riskleri ve fırsatları analiz ediyor. Özellikle bireysel haklar ile kullanıcıların sağlık ve güvenliğine ilişkin önlemler getiriyor. Buna göre AB’de yapay zekâ kullanımı riskine göre farklı kategoriler altında inceleniyor. Sosyal puanlama yapan yapay zekâ uygulamaları, insan davranışını manipüle eden sistemler, duygu tanıma sistemleri, biyometrik veriyi uzaktan tanıyarak önleyici polislik gibi bazı uygulamalar temel haklara aykırı olduğu gerekçesi ile yasaklanırken, sağlıkta, işe alımda veya kredi başvurularının değerlendirilmesinde kullanılan bazı sistemlere de sıkı kurallar getiriliyor. Yüksek riskli olarak adlandırılan bu tür uygulamalarda, risk önleyici sistemler, yüksek kaliteli veri setleri, kullanıcı bilgisi, insan denetimi, siber güvenliğe ilişkin kurallar gibi şartlar getiriliyor. Chatbot’lar gibi örneğin çevrim içi alışverişte karşımıza çıkan yapay zekâ uygulamalarında ise, kullanıcıların mutlaka bir makineyle iletişimde oldukları hakkında uyarılmaları gerekiyor. ‘Deep fake’ teknolojisi ile video, fotoğraf veya sesle oynandığında bunun mutlaka bildirilmesi, biyometrik veriye dayalı sınıflandırma veya duygu tanıma ve algılama sistemleri kullanıldığında da kullanıcılara bilgi verilmesi şart. Spam filtreleri veya video oyunlar gibi bazı uygulamalar ise düşük riskli olarak görülerek herhangi bir koşul getirilmiyor.

     

    Yapay zekâ yasası aynı zamanda genel amaçlı yapay zekâ modelleri için de kurallar getiriyor. Üye Devletler 2 Ağustos 2025’e kadar yapay zekâ kurallarının uygulanmasından sorumlu olacak ve piyasa denetim mekanizmalarını uygulayacak ulusal makamları belirleyecek. AB düzeyinde ise sorumlu Avrupa Komisyonunun Yapay Zekâ Ofisi olacak. Avrupa Yapay Zekâ Kurulu ise yapay zekâ yasasının tüm Üye Devletlerde yeknesak uygulanmasından sorumlu olacak. Yüksek riskli yapay zekâ uygulamaları ile ilgili kuralları ihlal edenlere küresel yıllık cirolarının %7’sine kadar çıkabilecek cezalar uygulanabilecek. Kabul edilemez riski olan yapay zekâ ile ilgili yasanın hükümleri altı ay içinde uygulamaya girecek. Genel amaçlı yapay zekâ modelleri için kurallar 12 ay sonrasında diğer hükümler ise en geç 2 Ağustos 2026’ya kadar uygulamaya girecek. Avrupa Komisyonu genel amaçlı yapay zekâ modelleri sağlayıcılarına yönelik uygulama esasları oluşturulması için çalışmalara başladı. Bununla ilgili tüm STK’ların, şirketlerin, uzmanların görüşlerini bildirerek katılabileceği bir danışma süreci başlatıldı. Nisan 2025’e kadar uygulama esaslarının belirlenmesi hedefleniyor.”

     

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, AB dijital gündemi ile yakından ilişkili olan yapay zekâ uygulamaları ile ilgili yasanın önemli yükümlülükler doğurduğunu belirtti ve Türkiye-AB ilişkileri açısından AB Tek Pazarı’nın yapısı, norm ve kurallarının yeniden yazıldığı bir süreçte Türkiye-AB ilişkilerinin güncellenmesi ve üyelik perspektifinin yeniden canlandırılmasının önemine dikkat çekti. Başkan Zeytinoğlu sözlerini şöyle tamamladı:

    “Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’yi yüksek teknoloji yatırımlarının odağı haline getirecek HIT-30 Yüksek Teknoloji Yatırım Programı’nı tanıttı. Bu kapsamda yüksek teknoloji yatırımlarını artırma ve ihracatımızda yüksek teknolojili ürünlerin oranını yukarıya çekmek amaçlanıyor. Bu hedeflerin teşvik edilmesi çok önemli. Aynı zamanda Türkiye’nin AB süreci ile ilişkisi unutulmamalı. Yüksek teknoloji yatırımları için bir merkez olmak dijitalleşme ve yapay zekâ dahil olmak üzere en güncel norm ve standartlara uyumu gerektiriyor”.

     

    - İKV’nin AB Yapay Zekâ Ofisi’ne ilişkin bilgi notuna buradan ulaşılabilirsiniz.
    - AB’nin Dijital İttifakları konulu değerlendirme yazısına buradan ulaşabilirsiniz.

    TEMMUZ 2024: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU: “AB İLK DİJİTAL TİCARET ANLAŞMASI’NI SİNGAPUR İLE İMZALIYOR”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, AB’nin ilk dijital ticaret anlaşması olan Singapur ile müzakereleri tamamlanan anlaşmanın önemine dikkat çeken bir açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

     

    “AB ile Singapur arasında müzakerelerin tamamlanması ile AB ilk dijital ticaret anlaşmasını Singapur ile akdetmiş oluyor. Küresel ticaretin yönü açısından önemli bir gelişme olup, AB dijital gündeminin de gidişatını ortaya koyuyor. Küresel veriler bize dijital hizmet ticaretinin 2005-2022 arasında dört kat artarak 3,3 trilyon doları aştığını gösteriyor. Kısa süre içinde gelişen bu alan dünya ticaretinin %12’sini oluşturuyor ve mal ticaretinden daha hızlı artıyor. Hizmet ticaretinin de %54’ünü oluşturuyor. Dijital ticaretten kastımız şu: dijital olarak sipariş verilen ve/veya dijital olarak teslim edilen tüm uluslararası ticareti kapsıyor. Dijital bağlantıları öne çıkarmasının yanında özellikle kobiler ve küçük üreticiler için de yeni imkanlar sunuyor. Dijital ticaretin önemli bir alanı da dijital veri alışverişinin kurallarında yatıyor. Bugüne kadar bu konuyu regüle eden küresel bir kurallar bütün olmadığı için, bu kurallar ikili ya da bölgesel ticaret anlaşmaları kapsamında ele alındı. 2022 sonunda dijital ticarete dair hükümleri olan 116 ticaret anlaşması varken, tüm anlaşmaların yaklaşık %44’ünün dijital ticaret veya e-ticaret ile ilgili bir bölümü veya maddesi bulunuyor. Singapur ile müzakereleri tamamlanan anlaşma da 2019 tarihli STA’yı tamamlayıcı olacak. Bundan sonra imza ve onay prosedürüne geçilecek. Amaç iki ekonomiyi daha iyi bağlantılı hale getirmek, işletmelere yeni imkanlar sunmak, tüketiciyi koruyacak, öngörülebilirlik ve hukuki kesinlik sağlayacak kurallar koymak. Bu şekilde dijital ticaretin önünün açılması, daha da güvenli hale gelmesi ve gereksiz engellerin ortadan kalkması bekleniyor. AB küresel partnerleri ile anlaşmalarında dijital ticaretin entegre edilmesine önem veriyor. İlk dijital anlaşmanın yanı sıra, Birleşik Krallık, Şili ve Yeni Zelanda ile STA’larda dijital ticaret bölümleri bulunuyor. Ayrıca Japonya ile de sınır aşan veri akışı anlaşması söz konusu. AB dünyanın en büyük dijital olarak iletilen hizmet alıcısı ve ihracatçısı konumunda. 2022 verilerine göre, AB’nin hizmet ticaretinin %55’i dijital olarak yapılmış. Bu AB ticareti içinde 1,3 trilyon avroluk bir değer yaratmış. AB ve Singapur arasındaki ticaretin yarısından fazlası dijital olarak gerçekleşiyor”.

     

    Başkan Zeytinoğlu konunun Türkiye açısından önemine dikkat çekerek şunları söyledi:

     

    “Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği’nin güncellenmesi her geçen gün daha da acil bir konu haline geliyor. Dijital ticaret de şu andaki ticari ilişkimizde düzenlenmeyen bir konu. Türkiye AB’nin kişisel verilerin korunması yönetmeliğine vize serbestliği sürecinde uyum sağlasa da AB’deki kurallar değiştikçe yeniden reforme etme ihtiyacı baş gösterdi. 17 Şubat 2024 itibarıyla AB’de dijital hizmetleri regüle eden Dijital Hizmetler Yasası yürürlüğe girdi. Türkiye AB ilişkileri bu gibi gelişmelerin gerisinde kaldı. Başta ticaretten başlamak üzere mevzuat uyumunu da içerecek şekilde ilişkilerin güncellenmesi gerekiyor. Gümrük birliğinin modernizasyonu sürecini 2014’ten beri konuşuyoruz ancak siyasi engeller sebebiyle hala başlatılamadı. Yeni bir gümrük birliğinin yanı sıra ticari ilişkinin yeşil ve dijital ittifaklar oluşturarak, anlaşmaya dijital hizmet ticareti ile ilgili bölümler eklenmesi ya da Singapur örneğinde olduğu gibi ayrı bir anlaşma ya da Ortaklık Konseyi kararı ile desteklenmesi söz konusu olmalı. Aksi takdirde Türkiye-AB ilişkileri güncellenmedikçe, uluslararası ticaretteki gelişmelerin gerisinde kalan çağdışı bir gümrük birliği olacak”.

    TEMMUZ 2024: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU: “URSULA VON DER LEYEN İKİNCİ KEZ AVRUPA KOMİSYON BAŞKANI”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Ursula von der Leyen’in ikinci defa Avrupa Komisyonu Başkanlığına seçilmesi hakkında açıklamalarda bulundu. Başkan Zeytinoğlu, von der Leyen’in yeni dönemde üzerinde duracağı konuları yorumladı ve Türkiye açısından önemine dikkat çekti:

     

    “Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, AP’de yapılan seçimlerde 401 oy alarak ikinci kez Komisyon Başkanı olarak seçildi. Başkan von der Leyen COVID-19 döneminde AB’nin aktif bir tutum benimsemesi, Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın hayata geçirilmesi ile yeni göç ve iltica paktının kabul edilmesi gibi konularda önemli rol oynamıştı. Bu açıdan Avrupa Halklar Partisi’nin adayı olarak merkez grupların da desteğini alarak ikinci bir dönem için seçilmesi özellikle yeşil mutabakatın devamı açısından anlamlı. Von der Leyen görevinin ilk 100 gününde “Temiz Sanayi Anlaşması”nı önereceğini belirtti. Sanayinin karbonsuzlaşma gündemi yönünde dönüşmesi için yatırımlara ağırlık verilecek. Bunun yanında iç pazarın reformu, rekabet gücü, savunma üzerinde durulacak konular arasında yer alıyor. Von der Leyen AP’deki konuşmasında Ukrayna’ya desteğini yinelerken, Gazze'de ateşkes çağrısı ve iki devletli çözüm vurgusu yaptı. Bu açıdan İsrail’e açık çek veren tutumundan daha dengeli bir duruşa geçtiğini görüyoruz. Türkiye açısından önemli bir gelişme von der Leyen’in ayrıca Akdeniz Bölgesi’nden sorumlu olacak bir Komisyon Üyesi görevlendirmesi olacak. Türkiye’nin stratejik önceliklerinin bulunduğu bir bölgede AB’nin daha aktif olması hasebiyle yakından izlenmesi gereken bir dönem olacak. Tarım ve gıda sektörü için AB stratejisi, daha güvenli sınırlar, demokrasinin korunması ve hukukun üstünlüğü de von der Leyen’in üzerinden durduğu konular arasında yer alıyor. Genişleme ile ilgili olarak Batı Balkanlar, Ukrayna, Moldova ve Gürcistan'ın özgürlüğü tercih ederek seçimini yaptığı ve genişlemenin liyakate dayalı olarak ele alınacağını belirti. Türkiye-AB ilişkileri açısından AB iç pazarı, yeşil mutabakat, temiz sanayi, tarım politikası ve savunma alanındaki gelişmeler yeni iş birliği alanları oluşturuyor. Ancak von der Leyen'in aday ülkelerden söz ederken Türkiye'den söz etmemesi Türkiye'ye mesafeli yaklaşımını ortaya koyuyor. Diplomatik çabalar ve reformlar ile Türkiye'nin AB gündeminde yer almasını sağlamak önem taşıyor. Yine geçtiğimiz gün Birleşik Krallık’ta dördüncüsü düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi gibi platformlarda mümkün olduğunca yer almak gerekiyor”.

    TEMMUZ 2024: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU: “YÜKSEK DÜZEYLİ TİCARET DİYALOĞU OLUMLU ADIM”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 8 Temmuz 2024 tarihinde, Brüksel’de yapılan Türkiye-AB Yüksek Düzeyli Ticaret Diyaloğu toplantısının önemine değinirken, Türkiye-AB ilişkilerinin gelişimi açısından olumlu bir adım olarak değerlendirdi. İKV Başkanı Zeytinoğlu şunları söyledi:

     

    “Türkiye ile AB arasında ticaret konulu yüksek düzeyli diyalog toplantısı ilk defa yapılıyor. Geçtiğimiz yıl Türkiye-AB ilişkilerinin canlandırılmasını öneren rapordaki tavsiyelerden birinin bu şekilde hayata geçirilmesini olumlu bir adım olarak değerlendiriyoruz. Ticaret Bakanımız Ömer Bolat ve Avrupa Komisyonunun Ticaretten Sorumlu Üyesi Valdis Dombrovkis arasındaki diyalog toplantısı öncesinde iş dünyası temsilcilerinin yer aldığı yuvarlak masa toplantısına da İKV olarak katıldık. Ticaret konulu diyaloğun mutlaka iş dünyası örgütleri ile ilerlemesi önemli. Türkiye-AB ticari ilişkilerinin geliştirilmesi ve gümrük birliğinin güncellenmesi, Türkiye ve AB iş dünyası temsilci örgütleri tarafından da destekleniyor. Ancak bugüne kadar gümrük birliğindeki sorunların çözülmesi ve yeni alanların eklenmesini içeren görüşmelere siyasi engeller nedeniyle başlanamadı. İlk olarak yapılan Yüksek Düzeyli Ticaret Diyaloğu’nun bu süreci hızlandıracağını ümit ediyoruz. AB pazarındaki son dönem gelişmeler ve değişimler gümrük birliğinin de bunlara uyum sağlamasını gerektiriyor. Özellikle Avrupa Yeşil Mutabakatı ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ürün standartlarına uyum, karbonsuzlaşma ve yenilenebilir enerjilere geçiş konularında gündemi belirliyor. Bunun yanında gümrük birliğinin iyi işlemesini zorlaştıran konuların da çözümünü bekliyoruz. Özellikle Üye Devletlerin TIR geçişlerine uyguladığı kotalar, AB’nin imzaladığı STA’lara uyum gibi konuların da ele alınacağı bir müzakere sürecinin başlamasını ümit ediyoruz. Ayrıca Türkiye’nin ihracatının yaklaşık %41’inin gittiği AB ile ticaretin hizmetler ve tarım ürünleri alanlarında geliştirilmesi ve dijitalleşmenin getirdiği gelişmelere uyum sağlanması da bu süreç içinde önem taşıyan konu başlıkları olacak. AB’nin özellikle ticarette ilk sırada gelen Çin’e alternatif ticaret ağları geliştirme ve tedarik zincirlerini çeşitlendirerek risk azaltım stratejilerinde Türkiye’nin rolü önem taşıyor. Güvenilir bir partner olarak Türkiye ile ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi iki taraf için de kazan kazan formülü olacak”.

    MAYIS 2024:“TÜRKİYE SCHENGEN VİZE BAŞVURULARINDA İKİNCİ ÜLKE OLDU; VATANDAŞLAR TARAFINDAN SADECE BAŞVURU İÇİN 85 MİLYON AVRO ÖDENDİ”

    Schengen vize başvuruları önemli bir sorun olmaya devam ediyor. Vize başvuru sürecindeki gecikme ve bekleme süresinin giderek artması, geçerli olmayan gerekçelerle redler, seyahat tarihi geçtikten çok sonra gelen vizeler, vize süreçlerinde yaşanan sorunlar, seyahat süresi ile sınırlı olan vizeler Türkiye-AB ilişkilerinin halklar arası temas boyutunda önemli engeller yaratıyor. İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu yeni açıklanan 2023 Schengen istatistikleri üzerinden konuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.

     

    “İKV olarak Türkiye-AB ilişkilerinin sancılı bir alanı olan Schengen vize sürecini yakından izliyoruz. Vatandaşlarımız tarafından yaşanan sıkıntıları AB nezdinde dile getirerek çözüm bulunması için taleplerimizi iletiyoruz. Bunun yanında Türkiye’nin vize serbestliği sürecinde kalan altı kriterin de bir an önce tamamlanması çağrısında bulunuyoruz. 2023 Schengen istatistiklerine göre, Türkiye Çin’in ardından, 1 milyon 55 bin 885 ile en fazla Schengen vizesi başvurusu yapılan ikinci ülke oldu. Başvurular sonucunda 612,841 kişiye çok girişli uniform Schengen vizesi verilirken, red oranı ise % 21,7 oldu. Ortalama red oranı 2022’de % 15,7 iken, 6 puan birden yükseldi. Türkiye’den yapılan başvurularda % 36,5 artış görüldü.

     

    Sadece başvuru ücreti olarak verilen 80 avroyu dikkate aldığımızda, Türk vatandaşları olarak 2023 yılında Schengen vizesi başvurusu için yaklaşık 85 milyon avro ödedik ki buna vize başvurusu ücreti dışındaki banka, tercüme, noter gibi harcamaları ve hızlandırma için alınan ek ücretleri de eklediğimizde toplam fatura 120 milyon ila 150 milyon avro arasında değişiyor. Bir aday ülke ve gümrük birliği ortağı olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına yönelik bu uygulama, tarife dışı bir engel oluşturuyor.”

     

    -2023’te en fazla Schengen Vize başvurusu Yunanistan, Almanya, Fransa ve İtalya’ya yapıldı.
    -Red oranı 6 puan artarak %21,7 oldu.
    -En fazla red veren ülkeler Estonya, Danimarka, Finlandiya ve Belçika oldu.
    -En az red verenler ise Slovakya, İtalya, Slovenya ve Portekiz oldu.

     

    Ülke bazında başvuru ve red oranları ile ilgili detaylar ise şöyle: Schengen ülkeleri arasında en fazla vize başvurusu yapılan ülkeler sırasıyla Yunanistan, Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, İspanya, İsveç, Portekiz, Macaristan ve Avusturya olarak sıralanıyor. Yunanistan’a toplam 254.377 başvuru yapılmış. Bu başvuruların en fazla İstanbul, Edirne, İzmir ve sonra Ankara’daki temsilciliklere yapıldığı görülüyor. En az red oranı ise Edirne (%2,3) ve İzmir’den (%7,2) yapılan başvurularda kaydedildi. Almanya için toplam 253.472 başvuru yapılmış. Ankara’dan yapılan başvurularda red oranı %27,1 iken, İstanbul’dan yapılan başvurularda %21,5 ve İzmir’den yapılan başvurularda %13,1 olmuş. Toplamda en fazla red oranına sahip olan ülke ise %42,5 ile Estonya; ardından %39,4 Danimarka, %31,3 ile Finlandiya, %27,5 ile Belçika, %22 ile Almanya, %21 ile Hırvatistan, %20,8 ile İspanya, %20,6 ile Çekya geliyor. Red oranı en az olan ülkeler ise %6,6 ile Slovakya, %8,7 ile İtalya, %10,92 ile Slovenya, %11,94 ile Portekiz, %14,6 ile Yunanistan ve Fransa, %14,9 ile Macaristan ve %19,22 İsveç.  Hollanda, Norveç ve Polonya gibi bazı ülkeler için henüz 2023 red oranları açıklanmadı.

    NİSAN 2024: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU: “YEREL SEÇİMLER SONRASI REFORMLARA ÖNCELİK VERİLMELİ”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 31 Mart 2024 Pazar günü yapılan seçimler sonrasında bir açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu, seçimlerin yerel demokrasi açısından önemine dikkat çekti ve seçim sonrası dönemde reformların önemini vurguladı. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

     

    “Yerel seçimler sonrasında yeni bir döneme girdik. Seçimler son derece canlı geçti ve özellikle kadın adayların başarısı Türkiye’nin geleceği açısından ümit verdi. Demokratik bir mücadele veren tüm siyasi parti ve adayları tebrik ediyor, kazanan yeni belediye başkanları ve meclis üyelerini de kutluyoruz. Şimdi önümüzdeki dönemde Türkiye’nin ekonomik ve siyasal reformlara hız vermesi büyük önem taşıyor. Hızla büyüyen ve gelişen bir ülke olarak ülkemizin enflasyonla mücadele ve ihracata destek politikalarını devam ettirmesi gerekiyor. Türkiye-AB Gümrük Birliği’nin modernizasyonu sürecinin başlatılması Türkiye’ye daha fazla nitelikli dış yatırım gelmesi, yeşil ve dijital dönüşümlere uyum sağlanması açısından son derece kritik. İstikrar ve refahın artması için gerekli olan bu hususların yanı sıra, Türkiye’nin AB sürecinin de tekrar canlandırılması uluslararası konumunun güçlendirilmesine katkıda bulunacaktır. AB üyelik hedefi doğrultusunda Türkiye’nin AB genişleme sürecinin dışına itilmesi yeni Avrupa yapılanmasından dışlanmasını getirecektir. Hem bu açıdan hem de AB üyelik hedefi doğrultusunda çabaların artırılması önem taşıyor. Öncelikle Türkiye AB ilişkilerinde en öncelikli gündem maddelerinden olan vize serbestliği yol haritasında henüz tamamlanmayan 6 kriterin yerine getirilmesi ile başlayabiliriz”.  

    MART 2024: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU’DAN DÜNYA KADINLAR GÜNÜ MESAJI

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle bir açıklama yaptı. Başkan Zeytinoğlu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün kadınların durumu ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularını ele almak için önemli bir fırsat oluşturduğunu söyledi. Başkan Zeytinoğlu özellikle kadın istihdamı ve ücret eşitsizliği konularına dikkat çekerken şunları söyledi:

     

    “8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlarken, kadınların toplumsal yaşama, ekonomiye ve siyasete katılımının özgürlük, eşitlik ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için büyük önem taşıdığını bir kez daha hatırlıyoruz. Kadınların eğitimi, istihdamı ve yönetime katılımının eksik olduğu toplumlar geri kalmaya mahkumdur. Ekonomiye katılım açısından baktığımızda, Türkiye’de kadın istihdam oranının hala AB ortalamasının çok altında olduğunu görüyoruz. Türkiye’de bu oran %30,4 oranında iken, AB ortalaması ise bunun iki katının üzerinde %67,7 olarak gerçekleşmiş. Kadınlarımızın işgücüne katılımı, kayıt dışı istihdamın önlenmesi ve kadınların kendi yeteneklerini keşfederek hayat hedeflerini gerçekleştirmesi için büyük önem taşıyor. Diğer bir önemli sorun da çalışan kadınlar için erkekler ile ücret farkı olması. Bu oran yüksek öğretim mezunlarında %17,1’den, ilkokul mezunlarında %14,5’e, lise mezunlarında ise %19,6’ya kadar değişebiliyor. AB ortalamasının da %12,7 olduğunu görüyoruz. Kadınlara yönelik bu ayrımcılığın giderilmesi eşitlik ve verimlilik açısından büyük önem taşıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin tüm politikalarda ana akım bir ilke olması ve bunun sağlanması için kapsamlı bir stratejinin uygulanması gerekiyor. AB’nin toplumsal cinsiyet eşitliği stratejisi bu açıdan önemli bir model olabilir. Bu strateji kapsamında, 2025 yılına kadar eşitliğin sağlandığı bir Avrupa hedefleniyor. Strateji cinsiyete dayalı şiddetin önlenmesi, cinsiyete dayalı stereotipler ile mücadele edilmesi, emek piyasasındaki cinsiyet açığının kapatılması, ücret eşitsizliğinin giderilmesi, karar alma süreçlerinde ve siyasette toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması gibi hedefleri içeriyor. Türkiye olarak bu konuları önemsemeli ve kadın-erkek eşitliğine yönelik hedefleri öncelik haline getirmeliyiz. Bugün Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün özlü sözünü bir kez daha anımsıyoruz. "Kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir. Kadınlar toplum yaşamında erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.”

    OCAK 2024: “BATILI ULUSLARIN FİLİSTİN’E YARDIMI KESME KARARI GERİ ALINMALI”

    Aralarında ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya, Almanya, İtalya, Fransa, Hollanda, İsviçre ve Finlandiya’nın olduğu bazı Batılı ülkeler BM Yakın Doğu’daki Filistinli Mülteciler için Yardım ve Bayındırlık Ajansı UNRWA’ya verdikleri fonları kesme kararı aldı. Bu kararın gerekçesi ise Ajansın 12 personelinin Hamas’ın 7 Ekim’de gerçekleştirdiği saldırıya katıldıkları şüphesi idi. Söz konusu saldırıya katılmakla suçlanan 12 personel hızla soruşturulmalı ve suçlarının sabit görülmesi halinde uygun hukuki prosedürlere göre yargılanarak cezalandırılmalıdır. BM personelinin böyle bir eylemde yer almasının kabul edilemeyeceği gibi bunun Ajansa verilen tüm yardımların durdurulmasına yol açması da kabul edilemez. Fonların kesilmesi özellikle Gazze’deki sivil halkın durumunu daha da kötüleştirecektir. Tüm ilgili devletlere derhal ateşkes ilan edilmesi için harekete geçmeleri ve Gazze’deki sivil halkın yaşadığı krizi durdurmaya yönelik adım atmaları çağrısında bulunuyoruz.

    OCAK 2024: “İSVEÇ'İN NATO ÜYELİĞİ’NİN TBMM TARAFINDAN ONAYLANMASI, AVRUPA GÜVENLİĞİ AÇISINDAN KRİTİK BİR ADIM”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, İsveç'in NATO üyeliği ile ilgili protokolün TBMM'de onaylanması ile ilgili olarak bir açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu, Mayıs 2022'den beri devam eden sürecin önündeki engellerin aşılmasının hem ikili ilişkiler açısından hem de Avrupa güvenliği açısından önemine değindi. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    "İsveç'in NATO üyeliği ile ilgili Türkiye'nin haklı çekinceleri vardı. Özellikle terörle mücadele konusunda Türkiye'nin güvenlik endişeleri ve haklı taleplerinin İsveç tarafından anlaşılması ve bu yönde adım atılması önemliydi. Bunun yanında ABD ile görüşmelerde de İsveç'in NATO üyeliği ön plana çıkmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan NATO Zirvesi’nde İsveç'in NATO üyeliği konusunda sürpriz bir kararla yeşil ışık yakmıştı. Sonrasında da İsveç'in NATO üyeliğine onay verilmesi zamana kalmış bir olay haline gelmişti. Bu süreçte konuyu daha fazla sürüncemede bırakmamak, uluslararası ilişkilerin ciddiyetine yakışan bir durum oldu. Hem NATO'nun caydırıcılığı açısından hem de Rusya'nın oluşturduğu tehdittin giderilmesi açısından önemliydi. İsveç kuşkusuz ki askeri anlamda büyük bir güce sahip değil. Ancak modern bir ordusu olması ve Baltıklar’daki stratejik konumu sebebiyle Avrupa güvenliği açısından öneme haiz bir partner. Türkiye ile de Demirbaş Şarl'a kadar giden sıcak ilişkileri olan ve AB içinde de özellikle 2000'li yıllarda Türkiye'nin üyeliğine sıcak bakan bir ülke. İkili ilişkilerin NATO engelini aşarak siyasi, kültürel ve ekonomik alanda hızlanması arzu edilen bir durum olacaktır".

    OCAK 2024: “BAŞBAKAN MELONİ’NİN ZİYARETİ SONRASINDA TÜRKİYE-İTALYA İLİŞKİLERİ AVRUPA’NIN GÜVENLİĞİ AÇISINDAN ÖNEM TAŞIYOR”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ziyareti sonrasında önemli açıklamalarda bulundu. Başkan Zeytinoğlu, ziyareti değerlendirirken, Türkiye-İtalya ilişkilerinin önemine dikkat çekti ve göç, güvenlik, enerji gibi konulardaki iş birliğinin yanında kültürel alandaki etkileşimin önemini vurguladı.

    Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “İtalya Başbakanı Meloni’nin Türkiye ziyareti kritik bir yıla girdiğimiz bugünlerde oldukça önem taşıyor. İtalya, AB’nin Ukrayna Savaşı’nda oynadığı rol açısından önemli bir aktör. Rusya’ya karşı Ukrayna’ya desteğin devamı için de İtalya’nın AB karar alma sürecindeki rolü kritik. Bu sene Avrupa Parlamentosu seçimleri olacak. Yeni AP’nin göreve başlamasının ardından da Avrupa Komisyonu ve AB Konseyi gibi iki önemli kurumun Başkanları belirlenecek. Daha sonra 2024 Kasım’da yapılacak olan ABD seçimleri son derece belirleyici olacak. Trump’ın seçilmesi halinde ABD-Avrupa ilişkisinde ciddi sorunlar baş gösterebilir. AP seçimlerinde aşırı sağ grupların güçlü bir şekilde Parlamento’da yer alması ise Avrupa siyaseti açısından son derece tehlikeli bir gelişme olur. AB’nin karar alma ve yasama süreçlerini ciddi biçimde zora sokar.  AB ve Türkiye’nin yakın çevresindeki iki büyük çatışmanın sona ermesi Türkiye ve İtalya’nın ortak yararına. İsrail’in Gazze saldırısının durması için de bu seneki G7 Dönem Başkanı olarak İtalya’nın destek vermesi Türkiye’nin pozisyonu ile paralellik taşıyor. İtalya bölgeye barış gücü gönderebileceğini de açıkladı. Özellikle Ortadoğu’da yayılma sürecine giren savaşın bitirilmesi açısından İtalya ve Türkiye’nin birlikte çalışması gerekiyor”.

    İtalya, Türkiye İçin Önde Gelen Bir Ekonomik Partner

    “12 milyar doların üzerinde ihracat ile İtalya Ocak-Aralık 2023 döneminde en fazla ihracat yapılan ülkeler arasında %4,8 ile 5. sırada geliyor. Ülkemizde 1500’ün üzerinde İtalyan sermayeli firma bulunuyor. Ayrıca yatırımlar açısından gerek İtalyan şirketlerinin Türkiye’deki yatırımları gerekse Türk şirketlerin İtalya’daki yatırımları ikili iş birliği açısından önemli bir katma değer yaratıyor. Yenilenebilir enerji, döngüsel ekonomi, sürdürülebilir tekstil, gıda, otomotiv gibi sektörel iş birlikleri Türkiye’nin Avrupa Yeşil Mutabakatı ve dijital İç Pazar stratejilerine uyumunda önemli bir fark yaratabilir. Türkiye ve AB arasındaki Gümrük Birliği’nin güncellenme süreci halen gündemimizde. Geçtiğimiz sene AB Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Avrupa Komisyonu’nun Komşuluk Politikası ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi Oliver Varhelyi’nin hazırladığı rapor bazı şartlara bağlı olarak gümrük birliği güncellenme sürecinin başlatılmasını öneriyordu. Bu süreçte de İtalya ile iş birliği sürecinin hızlandırılmasında fayda olacak. Son olarak, Türk vatandaşlarının muzdarip olduğu Schengen vize sürecinin kolaylaştırılmasında da İtalya’nın desteğini talep ediyoruz. İtalya başvuru ret oranlarına baktığımızda, AB ülkeleri arasında nispeten daha olumlu sonuçlar görüyoruz. Geçtiğimiz senelerde toplam başvuruların %93’üne vize verilmiş. Ancak randevu süreçlerinin hızlandırılması ve uzun süreli vize verilmesi özellikle iş insanları, öğrenci, akademisyen ve sivil toplum örgütü mensupları için gerekiyor. Kültürel temasların sıklaştırılması iki ülke arasındaki ilişkilerin ve Avrupa’nın geleceği açısından da son derece faydalı olacaktır”.

  • KASIM 2023: AVRUPA KOMİSYONU VE YÜKSEK TEMSİLCİ'NİN TÜRKİYE RAPORU DETAYLI ÖNERİLER SUNSA DA, BAZI STRATEJİK KONULARDA ENGELLER DEVAM EDİYOR

    Avrupa Komisyonunun Genişleme ve Komşuluktan Sorumlu Üyesi Olivér Várhelyi ile Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından hazırlanan Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğine dair rapor Brüksel’de bugün açıklandı. Rapor, Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetleri ile ilgili olarak AB’nin Türkiye’ye karşı 2019 yılında getirdiği yaptırımların büyük ölçüde geriye alınması olarak değerlendirilebilir. Bunun yanında karşılıklı faydaya dayalı alanlarda aşamalı, orantılı ve geriye döndürülebilir iş birliği önerileri sunuluyor.

     

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu rapora ilişkin şunları söyledi:

     

    “Bugün yayımlanan rapordan ilişkilerin geliştirilmesi ve canlandırılmasına yönelik somut öneriler bekliyorduk. Öyle de oldu. Oldukça detaylı öneriler var. Bunların özellikle dört alanda odaklandığını gördük: “Ticaret, Dış Politika, Göç ve Hareketlilik”. Raporda AB’nin Türkiye’yi önemli bir bölgesel aktör ve iddialı bir dış politika oyuncusu olarak gördüğü anlaşılıyor. Buradaki yaklaşım Türkiye’nin AB dış politikasına uyumunun artırılması ve AB misyon ve operasyonlarına daha fazla katkıda bulunmasının sağlanması. Özellikle Rusya’ya yönelik önlemlere Türkiye’nin katılmaması ve bazı kritik malların Rusya’ya ihracatının önlenmesi yine üzerinde önemle durulan hususları oluşturuyor. Bunun yanı sıra, 2019’da askıya alınmış olan ekonomik, siyasi, enerji ve ulaştırma konularındaki yüksek düzeyli diyalogların başlatılması, Ortaklık Konseyi’nin yeniden toplanması ve Türk Dışişleri Bakanının gayrı resmi dışişleri bakanları toplantılarına davet edilmesi gibi öneriler de ümit verici. Vize serbestliği içinse hala altı kriterin karşılanmamış olduğu belirtiliyor ve belirli kategoriler için vize kolaylaştırma öneriliyor. Bu da hızla hayata geçirilebilirse en azından vize sürecindeki sorunların azaltılması açısından olumlu bir öneri olarak değerlendirilebilir. Önerilerin en kapsamlı alanını tabi gümrük birliği modernizasyon sürecinin başlatılması oluşturuyor. Raporda bu sürecin başlatılmasına yönelik istekliliğin arttığını görsek de yine Kıbrıs meselesi ile ilişkilendirildiği ve mevcut ticari engellerin çözümlenmesine endekslendiği görülüyor. Raporun görüşüleceği aralık ayındaki AB Liderler Zirvesi’nde bu yönde daha güçlü bir iradenin ortaya çıkması ve Kıbrıs meselesinin engel olarak önümüze çıkarılmaması beklentimiz hala devam ediyor”. 

     

    KASIM 2023: “İLERLEME OLMAMASI ÜZÜCÜ; SORUNLAR DEVAM EDERKEN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ KOMİSYON RAPORUNDA YER ALMIYOR”

    Avrupa Komisyonu 2023 Genişleme Stratejisini ve aday ülkeler için yıllık raporlarını yayımladı. Bu kapsamda Ukrayna, Moldova ve Bosna için bazı koşulların yerine getirilmesine bağlı olarak AB katılım müzakerelerinin başlatılmasını önerirken, Gürcistan’a da adaylık statüsü verilmesi teklifini sundu. Nihai karar AB Konseyi tarafından alınacak. Türkiye için hazırlanan rapor siyasi, ekonomik ve müktesebata uyum alanlarında önemli geriye gidişlere dikkat çekiyor. Kıbrıs konusuna da değinilen rapor, dış politikada Türkiye’nin AB ile uyumunun yüzde 10 düzeyinde olduğunu belirtiyor. Şirketler hukuku, ulaştırma ve vergilendirme gibi alanlarda uyumun iyi durumda olduğu vurgulanan raporda, Kopenhag kriterlerinde ise önemli sorunlara dikkat çekiliyor.

     

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu konuyla ilgili bir açıklama yaparak şunları söyledi:

     

    “2023 genişleme stratejisi kapsamında Ukrayna, Moldova ve Bosna-Hersek ile katılım müzakerelerinin açılması ve Gürcistan’a adaylık statüsü verilmesinin önerilmesi AB genişleme sürecinin yeniden canlanması açısından ümit verici. Ancak Türkiye’nin AB katılım sürecinde herhangi bir canlanma olmaması ve Türkiye ile ilişkilerin Kıbrıs sorununa endekslenmesi son derece düşündürücü. AB’nin Türkiye’ye yönelik yaklaşımının dışlayıcı olduğu ve göç ile mülteci konusu dışında Türkiye ile ilişkileri ilerletmeye yönelik bir perspektif sunmadığı görülüyor. Türkiye’deki sorunlara dikkat çeken rapor, ülkemizin katılım sürecinde Kıbrıs meselesi sebebiyle yaşanan engelleri, bazı üye devletlerin yol açtığı sorunları ve AB’den kaynaklanan eksiklikleri dile getirmiyor. Bu çerçevede Türkiye’nin yapması gereken en önemli atılımlardan birisi özellikle hukuk, yargı, temel hak ve özgürlükler alanında ciddi adımlar atmak, reform sürecini yeniden canlandırmaktır. AB’nin aday ülkelerden beklediği kriterler evrensel değerler ile örtüşür. O açıdan bu yönde ilerleme sağlanması Türkiye’nin demokratikleşmesi, ekonominin gelişmesi, yaşam standartlarının yükseltilmesi ve ülkenin güçlenmesi açısından olumlu sonuçlar doğuracaktır”.

     

    Türkiye ve AB Arasında Yeşil ve Dijital Gündem Önerisi

     

    Başkan Zeytinoğlu, Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğine yönelik öneriler barındırması beklenen ayrı bir raporun da hazırlanmakta olduğunu belirtti ve önümüzdeki aylarda Avrupa Komisyonu ile AB Dış ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi tarafından hazırlanacak olan bu raporun açıklanacağını vurguladı. Başkan Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

     

    “Bu sene AB Konseyi’nin talimatı üzerine Avrupa Komisyonu ile AB Dış ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi, Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğine yönelik ayrı bir rapor daha hazırlayacak. Bu raporda olumlu önerilerin olacağını ümit ediyoruz. İKV olarak AB tam üyelik hedefine olan bağlılığımız devam ediyor. Türkiye’nin AB sürecinde tam üyelik hedefinin yerini alacak bir alternatif düşünülemez. Ancak bu hedefe giden sürecin tekrar canlanması için koşulların değişmesi gerekiyor. İKV olarak Türkiye-AB ilişkilerin daha da gerilemesini önlemek için “Yeşil ve Dijital Gündem” başlığı altında bir önerimiz olmuştu. Bu öneri Türkiye’nin, AB’nin en öncelikli alanları olan ve iç pazar ile AB ekonomisinde ciddi değişimler yaratan Avrupa Yeşil Mutabakatı ve dijitalleşme süreçlerinde değişen müktesebat, norm ve standartlara uyum sağlaması ve iş birliğinin artırılmasını hedefliyor. Tüm dünyada da öncelikle ele alınan bu iki alanda Türkiye ve AB’nin birlikte çalışabilmesi büyük önem taşıyor. Türkiye-AB yeşil ve dijital gündemi, ilişkilerin geleceği açısından da kurtarıcı olabilir”.

    EKİM 2023: “TÜM OLUMSUZLUKLARA RAĞMEN KAMUOYUNDA AB DESTEĞİNİN DEVAM ETTİĞİNİ GÖZLEMLİYORUZ”

    İktisadi Kalkınma Vakfı tarafından TİM’in desteğiyle Metropoll araştırma şirketine yaptırılan “Kamuoyunda AB Desteği ve Avrupa Algısı Araştırması 2023”ün sonuçları, TOBB İstanbul Hizmet Binası konferans salonunda kamuoyu ile paylaşıldı. Kamuoyunda AB algısını ve AB üyeliğine destek düzeyini ölçen bu anket Eylül 2023 ayında, Türkiye genelinde 23 şehirde, 18 yaş ve üstü nüfusunu temsil eden toplam 2102 katılımcıyla, İstanbul, Ankara, İzmir, Konya, Kocaeli, Manisa, Eskişehir, Bursa, Trabzon, Antalya, Mersin, Ağrı, Aydın, Çanakkale, Erzurum, Kırıkkale, Mardin, Samsun, Tekirdağ, Van, Kastamonu, Kayseri ve Zonguldak olmak üzere toplam 22 ilde yüz yüze görüşme metoduyla yapıldı.

     

    Kamuoyunun AB Üyeliğine Destek Oranı %66

     

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu konuşmasında, Türkiye için AB ile ilişkilerin önemine dikkat çekerek, Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olduğunu, Avrupa Konseyi, NATO, OECD, AGİT gibi kurumlardaki üyeliğinin yanı sıra AB üyeliği hedefinin devam ettiğini söyledi.

    Başkan Zeytinoğlu araştırmanın sonuçlarını şöyle özetledi:

     

    “AB sürecinde yaşadığımız tüm sorunlara rağmen kamuoyunda AB desteğinin devam ettiğini gözlemliyoruz. Bu kapsamda bu yıl TİM’in desteği ile Metropoll araştırma şirketine yaptırdığımız kamuoyu araştırması ülke genelinde 23 şehirde 2102 kişi ile yüz yüze mülakatlar ile yapıldı. Türkiye’nin AB üyeliğine destek oranı %66 oldu. 2019’da yapılan araştırmamıza göre burada 5 puanlık bir artış görüyoruz. Araştırmaya katılanların %45’i Türkiye’nin gelecekte AB üyesi olabileceğini düşünürken, %69,1’i için AB üyeliğini destekleme nedeni ekonomik, %47’si ise demokrasi ve insan haklarında ilerleme için AB üyeliğini destekliyor. %44’ün beklentisi ise AB’de seyahat ve oturma hakkı alabilmek.

    Türkiye’nin AB üyeliğinin önündeki engellere gelince araştırmaya katılanların %44’ü bunun sebebini önyargılardan oluştuğunu düşünüyor. %41’i sorunu Türkiye’nin ekonomik gelişmişlik düzeyi ve ekonomik durumunda bulurken, %34’ü demokrasi ve insan hakları alanındaki performansını sorumlu görüyor. Araştırmaya katılanların %56’sı Türkiye’nin AB üyesi olmak için gerekli insan kaynağına ve idari kapasiteye sahip olduğunu düşünürken, %45’i gümrük birliğinin AB ve Türkiye için yararlı olduğunu belirtmiş. %48’i ise gümrük birliğinin modernizasyonunun AB ve Türkiye için yararlı olacağını düşünüyor. Araştırmada Avrupa Yeşil Mutabakatı hakkında bilgi sahibi olanların oranı ise %36 ve bunların %61’i Türkiye’nin Avrupa Yeşil Mutabakatına uyum sağlaması gerektiğini düşünürken, %65’i ise Türkiye için faydalı olacağına inanıyor. AB’nin öncelikli hedeflerinden olan yeşil dönüşüm ve yeşil mutabakat konularında kamuoyunun daha fazla bilgilendirilmesine ihtiyaç olduğu görülüyor.

    Halkımızın AB üyeliği ve gümrük birliğinin güncellenmesine olan desteğinin devamı ümit verici. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında vatandaşlarımızın Avrupa’ya olan yöneliminin devam ettiğini ve refah, demokrasi ve çağdaş yaşam standartları arayışının önemini koruduğunu gözlemliyoruz”.

    EYLÜL 2023: “AVRUPA PARLAMENTOSU TASLAK RAPORU TÜRKİYE’NİN AB SÜRECİNE KATKI SAĞLAMIYOR”

    İktisadi Kalkınma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 13 Eylül 2023 Çarşamba günü Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda kabul edilen Türkiye Raporu hakkında bir açıklamada bulundu. Zeytinoğlu, raporun Türkiye’nin AB sürecine katkıda bulunma amacını karşılamadığını ve eleştiride cömert ama ilişkilere olumlu yön verme açısından zayıf bir belge olduğunu belirtti. Başkan Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

    “AP Raportörü Nacho Sanchez Amor tarafından hazırlanan raporda, aday ülke ve AB açısından önemli bir partner olduğunun belirtilmesine rağmen, Türkiye ile katılım sürecinin devam edemeyeceği ve bunun yerine “paralel ve gerçekçi” yeni bir çerçevenin bulunması gerektiği vurgulanıyor. İlişkilerde önerilen yeni model aslında uzunca bir süredir Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olan çevrelerce gündeme getirilen imtiyazlı ortaklık veya stratejik ortaklık olarak ifade edilen önerilere benziyor. İlk olarak 2004’te Almanya’da Hıristiyan demokratların hazırladığı raporda gündeme gelen imtiyazlı ortaklık o günden bugüne içi doldurulamayan ve tam üyeliğe alternatif olamayan bir model. Bu önerilerin ısıtılarak tekrar önümüze getirilmesi ilişkilere fayda sağlamıyor. Türkiye-AB ilişkilerini bulunduğu durumdan ileriye taşıyacak tek model üyelik sürecidir. Bunun canlandırılabilmesi için iki tarafa da iş düşüyor. Türkiye için AB reformlarının yeniden canlandırılması en önemli şart. Ancak AB tarafı bu yönde iradesini ortaya koymadıkça inandırıcı bir sürecin yeniden başlaması zor gözüküyor. AP ilişkilerin bu yönde ilerlemesi ve canlanması için daha proaktif bir rol üstlenebilirdi. Ancak bunun yerine ilişkilerde yine mülteci konusunu merkeze almayı, bu yönde Türkiye’nin rolünü överken dış politikadaki uyumsuzluğu öne çıkarmayı tercih etti. AB üyelik süreci farklı yollarla baltalanmış olan bir ülkenin AB dış politikasına uyum sağlamasını beklemek bir çelişki oluşturuyor. AB ve Türkiye arasında gerçek bir iş birliği ve bütünleşme için bütüncül bir yaklaşım gerekir. Onu da sadece üyelik hedefi doğrultusunda ilerleyecek bir katılım süreci sağlayabilir.”

    TEMMUZ 2023: SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİK HEDEFİNİ DESTEKLEYEN BİR MEKTUBU AB YETKİLİLERİNE İLETTİ

    Brüksel’de 29-30 Haziran 2023 tarihlerinde toplanan AB liderleri Türkiye ile ilişkilerin geleceği hakkında “stratejik ve ileriye dönük” bir rapor hazırlanması için Avrupa Komisyonu’na ve AB Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisine görev vermişti. Bu doğrultuda bir araya gelen sivil toplum ve iş dünyası kuruluşları Türkiye’nin AB üyelik hedefini destekleyen bir mektubu ilgili makamlara iletti.

    Avrupa Komisyonunun Komşuluk ve Genişleme Politikası’ndan Sorumlu Üyesi Olivér Várhelyi ve Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’e iletilen mektupta şu hususlar vurgulandı:

    Türkiye-AB ilişkilerinin tam üyelik hedefi vizyonu doğrultusunda ilerlemesi büyük önem taşıyor. Son dönemde COVID-19 salgını, Ukrayna’daki savaş gibi olaylar ile süregiden yeşil ve dijital dönüşüm ile enerji güvenliği, düzensiz göçün kontrolü ve tedarik zincirlerinin sürdürülebilirliği gibi sınamalar Türkiye ve AB’nin daha yakın iş birliği içinde olması ve katılım sürecinin canlandırılmasını daha da elzem hale getirdi. AB genişleme sürecinin yeniden canlanma sürecinde olduğu dikkate alınırsa, bu kapsamda Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin de hızlandırılması konusu aciliyet arz ediyor.

    İlişkilerin geleceğine yönelik olarak böyle vizyoner bir yaklaşımın benimsenmesi aynı zamanda Türkiye’nin reform gündemine geri dönmesi ve katılım sürecinin yeniden işlemeye başlamasına etki edecektir. AB katılım perspektifinin güçlü olduğu 1999-2006 döneminde olduğu gibi Kopenhag ve Maastricht kriterlerine uyum süreci tekrar hızlandırılabilir. Katılım hedefinin devamı ve bir AB adayı ülke olarak Türkiye’ye adil davranılması bu sürecin en önemli teşvik edici unsuru olacaktır.

    Temmuz 2019’da AB Konseyi tarafından alınan kararlar sonrasında ekonomi, enerji ve ulaştırma gibi kritik alanlarda diyalog eksikliği ve taraflar arasında yaşanan uzaklaşma ilişkilerde gerileme ve aşınmayı daha da artırmıştır. Taraflar arasında güvensizliği çoğaltırken, aynı zamanda bölgesel ve küresel tehditler karşısında Türkiye ve AB arasındaki ekonomik potansiyelin hayata geçirilebilmesini engellemiştir. Schengen vize sürecinin daha da zor ve kısıtlayıcı hale gelmesi halklar arası ve iş çevreleri arasındaki temasları zorlaştırmıştır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için vize serbestliği süreci tamamlanana kadar vize süreçlerinin basitleştirilmesi ve hızlandırılmasının önemli olduğunu düşünüyoruz.

    Farklı kuruluşlarca yapılan kamuoyu araştırmaları Türk halkının %58 ile %79 arasında değişen bir oranla AB üyelik hedefini desteklediğini ortaya koymaktadır. Türk iş dünyası da buna ek olarak Türkiye’nin AB müktesebatı ile uyumunu ve ekonomik entegrasyonu desteklemiştir. AB Türkiye için birinci, Türkiye ise AB için altıncı önemli ticaret ortağıdır. 2022’de toplam ticaret 196,4 milyar ABD dolarına ulaşmıştır.

    Bu doğrultuda 20 Temmuz 2023 tarihinde Genel İşler Konseyi’nde ve sonrasında AB Konseyi’nde yapılacak olan görüşmeler, Türkiye ile yeni bir angajman sürecinin yolunu açacaktır. Katılım sürecinin yeniden canlanması ile Türkiye’de AB reformlarının hızlandırılması ve AB ile daha yüksek düzeyde uyum ve yakınlaşmanın sağlanması mümkün olacaktır.

    Ortak Avrupa gündemimiz güveni tekrar inşa etme ve entegrasyonu yeniden aktive etmek için gerekli temeli oluşturmaktadır. İlişkilerin geleceği için akılcı bir çerçeve şekillendirilmesi, yöntemlerin, takvimin ve hedeflerin belirlenmesi AB ve Türkiye’de tüm paydaşların angaje olmasını ve sürece somut ve aktif olarak katkıda bulunmasını sağlayacaktır. Türkiye’den sivil toplum kuruluşları, iş dünyası örgütleri, Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi üyeleri ve Sivil Toplum Diyaloğu Türkiye ağı üyeleri olarak Türkiye’nin AB perspektifini, AB müktesebatına yakınlaşmasını, AB ile entegrasyonunu ve AB Türkiye iş birliğinin derinleştirilmesini desteklemeye devam edeceğiz.

    Türkiye ile AB arasındaki ekonomi, ulaştırma ve enerji konulu yüksek düzeyli diyaloglarının canlandırılması ve yeşil ve dijital gündemi içerecek şekilde Türkiye-AB Gümrük Birliği’nin modenizasyonuna başlanması tüm Avrupa’nın yararına olacaktır.

    Türkiye-AB ilişkilerinin katılım perspektifi doğrultusunda geliştirilmesine yönelik olarak gerçekleşeceğini umduğumuz görüşmelerinizin sonucunu sabırsızlıkla bekliyoruz.

    Mektubu imzalayan kuruluşlar ise şu şekilde sıralanıyor: Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), Türkiye Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD), İstanbul Sanayi Odası (İSO), İstanbul Ticaret Odası (İTO), İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV), Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER), Sektörel Dernekler Federasyonu (SEDEFED), Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), İstanbul Politikalar Merkezi (İPM), Türkiye Avrupa Vakfı (TAV), Sivil Toplum Geliştirme Merkezi (STGM), Türkiye-AB Derneği (TURABDER).

    MAYIS 2023: “YENİ DÖNEMDE AB İLE BEYAZ SAYFA AÇILMALI”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçim sonuçlarının kesinleşmesi üzerine bir açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Cumhurbaşkanlığına yeniden seçilen Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı kutluyoruz. Yeni dönemin hayırlı olmasını diliyoruz. Bu yeni dönemde AB ile ilişkilerin canlandırılması büyük önem taşıyor. Türkiye’nin adayı olduğu ve gümrük birliği içinde bulunduğu AB ile beyaz bir sayfa açmalıyız. AB en önemli ihracat pazarımız olmaya devam ediyor. AB ekonomisindeki yeşil ve dijital dönüşüm Türkiye’nin AB ile ilişkisinin de güncellenmesini gerektiriyor. Bu sebeple gümrük birliğinin modernizasyonunun başlatılması ve AB ile yeşil ve dijital bir gündemin oluşturulması büyük önem taşıyor. Aksi takdirde AB pazarındaki rekabet gücümüzü kaybetme tehlikesi doğabilir. Başta ekonomi olmak üzere Türkiye’nin önemli sorunlarının çözümü AB sürecinin yeniden canlandırılması ile mümkün olabilir. Bu yeni dönemde AB’de yeşil mutabakat ve dijital gündem kapsamındaki önemli değişime uyum sağlanması ve AB ile ilişkilerdeki sorunların giderilmesi bu beyaz sayfanın en önemli unsurlarını oluşturacak.”

    MAYIS 2023: “SEÇİMLERDEN SONRA AB İLE YENİ SAYFA AÇILMALI”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu 9 Mayıs Avrupa Günü vesilesiyle bir açıklama yaptı. Başkan Zeytinoğlu açıklamada şunları söyledi:

    “Bu sene 9 Mayıs Avrupa Günü’nü Türkiye’deki kritik seçimlerin beş gün öncesinde kutluyoruz. Bu tesadüf aslında son derecede kritik bir gündemi de beraberinde getiriyor. Türkiye’de 14 Mayıs seçimleri sonrasında nasıl bir siyasi tablo ortaya çıkarsa çıksın, AB sürecinin canlandırılması gerekli. Türkiye’nin AB ile ilişkileri 2016 sonrasında bir durgunluğa girdi. Ardından COVID-19 pandemisi ve Ukrayna Savaşı gibi gelişmeler Avrupa gündemini ciddi biçimde etkiledi. AB bu gelişmelerin yarattığı zor koşullar altında yeşil mutabakat ve dijitalleşme hedeflerini hayata geçirmek için gerekli adımlara atmaya öncelik verdi. Krizlerle birlikte aslında tüm dünya büyük bir dönüşümün içinden geçiyor. Ekonomik süreçler, üretim ve tüketim kalıpları, iş yapma biçimleri değişirken, bu dönüşüme eşlik eden yasalar ve mevzuat da yenileniyor.

    Bu süreçte AB’nin özellikle 2019 sonrasında Avrupa Yeşil Mutabakatı ve dijital gündem kapsamında stratejik adımlar attığını ve çok sayıda yeni yasal düzenlemeyi uygulamaya sokmakta olduğunu görüyoruz. Hammaddelerde stratejik özerklikten, çip üretiminin desteklenmesine, siber güvenlikten sınırda karbon düzenleme mekanizmasına kadar farklı boyutları ile Avrupa ekonomisinin ve politikalarının hızla yenilenmekte olduğunu görüyoruz. Türkiye’nin adayı olduğu, gümrük birliği ilişkisi içinde bulunduğu ve en büyük ihracat pazarı ve dış yatırım kaynağını oluşturan AB’deki bu değişim ve dönüşüme uyum sağlaması kritik önem taşıyor. Bu sene de 9 Mayıs’ı kutlarken, Avrupa’nın nereye doğru gittiğini ve Türkiye’nin bu değişimdeki konumunu çok doğru değerlendirmeliyiz.

    Önümüzdeki kritik seçimler sonrasında Türkiye’yi gelecek 5 yıl için yönetecek iktidar ve Meclis belirlenmiş olacak. Bu yeni dönemde kurulacak hükümetin en önemli önceliklerinden biri AB ile ilişkiler olmalı. Tam üyelik hedefini koruyarak, aynı zamanda ilişkilerin gümrük birliğinin güncellenmesi, vize serbestliğinin sağlanması, Avrupa Yeşil Mutabakatı’na uyum, yenilenebilir enerjide iş birliği, küresel geçit girişimi, ulaştırma ağları, tedarik zincirlerinin dirençliliği ve dijital altyapı gibi alanlarda hızla geliştirilmesi hedeflenmeli. Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizden çıkması, deprem sonrası bölgenin toparlanması, ihracatın katma değeri yoğun ve yüksek teknoloji ürünlerine yönelme suretiyle geliştirmesi, uluslararası yatırım çekmeye devam etmesi açısından da AB sürecinin canlandırılması önemli bir etki sağlayacak.

    Küresel sistem değişirken, AB de Avrupa’nın temel örgütü olarak yeni sınamalara cevap vermeye ve kendini yenilemeye uğraşıyor. 21’inci Yüzyılın gereklerini yerine getirmeyi ve küresel rekabette ön almayı hedefliyor. Türkiye’nin bu süreçte AB’deki gelişmelere ve değişime hazırlanması ve uyum sağlaması bir aday ülke, gümrük birliği partneri ve ticaret ve yatırım ortağı olarak en başta gelen öncelik olmalı”.

    MART 2023: “TOPLUMLARIN DİRENÇLİ OLMASI KADINLAR İLE MÜMKÜN”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesi ile bir açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu, Dünya Kadınlar Günü’nün toplumda kadınların konumunu ilerletmek ve her alanda eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için hep birlikte düşünmemiz gereken bir gün olduğunu söyledi. Başkan Zeytinoğlu, deprem gibi afetler ve krizlerde kadınların ekonomide aktif olarak yer aldığı, siyasette temsil edildiği ve görev aldığı, eşit birer vatandaş olarak ayrımcılığa uğramadığı toplumların bu tür dönemleri çok daha rahatlıkla atlatabildiğini ifade etti. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü toplumların yapı taşları olan kadınların konumunu ve eşitlik konusunu düşünmek için önemli bir fırsat sunuyor. Tabi ki bu konu 365 gün gündemimizde olmalı. Türkiye’nin bir parçası olmayı hedeflediği ve yakın ilişki içinde olduğu AB ortalaması ile karşılaştırdığımızda kadın istihdam oranı hala çok düşük. AB ortalaması %66 civarında iken, Türkiye’de bu oran TÜİK verilerine göre %28 gibi son derece düşük bir oranda gerçekleşmiş. Kadınların saat başı aldıkları brüt ücretlerde de erkeklere oranla %14 ile 15 civarında daha az ücret aldıkları görülüyor. Bu oran Türkiye’de de %15 ila 20 arasında değişiyor. ILO verilerine göre kadınların iş hayatında kalma süresi de daha düşük. Erkeklerde bu 39 yıl iken kadınlarda 19 yıla düşüyor. Kayıt dışı istihdamda ise kadınların oranı daha yüksek. Tarım dışı kayıt dışılık oranı erkeklerde %19,5 iken, kadınlarda bu oran %30 olarak kaydediliyor. Ev işi, çocuk ve yaşlı bakımı, tarımda ve aile işletmelerinde ücretsiz çalışan kadınların emeği görünmeyen emek olarak ekonomide yer alırken, kadınların refahları ve özgürlükleri için bir araca dönüşemiyor. Kadınların siyasette temsili de çok düşük. TBMM’de kadın milletvekili oranı %17,1 ile 188 ülke arasında 129’uncu sırada. Kadınların yönetim kurullarındaki oranı da oldukça düşük ve %16,7 olarak tespit edilmiş. Bu tablonun hızla daha iyiye doğru değişmesi sadece kadınlar için değil, tüm toplumun refahı ve ilerlemesi için büyük önem taşıyor. Kadınların güçlü ve kendine yeterli olması, toplum hayatında, ekonomide ve siyasette aktif yer alması, kriz dönemlerinde de dirençli bir toplumun anahtarıdır. 6 Şubat depremi sonrasında içinden geçtiğimiz zorlu dönemde gerek depremden etkilenen bölgelerdeki kadınların dayanıklılığı gerekse yardım ve destek faaliyetlerinde yer alan kadınların özverili çalışmaları böyle dönemleri atlatmak için en büyük artı değeri oluşturuyor”.

    ŞUBAT 2023: “DEPREMDEN DOLAYI SON DERECE ÜZÜNTÜLÜYÜZ, TÜM DÜNYADAN VE AB’DEN GELEN DESTEĞE TEŞEKKÜR EDİYORUZ”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu Kahramanmaraş merkezli olarak meydana gelen ve 10 ilimizi etkileyerek son açıklamalara göre 18 binin üzerinde can kaybına ve 70 binin üzerinde yaralanmaya yol açan deprem felaketi ile ilgili bir açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu deprem sonrasındaki arama ve kurtarma ve yardım faaliyetlerini değerlendirdi ve “halkımız örnek bir dayanışma ile deprem bölgesine yardım gönderdi, gönüllüler arama kurtarma faaliyetlerine destek olmaya gitti. Bu dayanışma ve kötü günde birbirinin yaralarını sarma duygusu tüm dünyayı etkiledi” dedi.

    Başkan Zeytinoğlu, deprem sonrasında farklı ülkelerden ve AB’den gelen destek mesajları ve arama kurtarma ekiplerine de teşekkür etti ve şunları söyledi:

    “Milletimizi üzüntüye boğan deprem felaketi, şehirlerini, yerleşimlerini ve her türlü altyapıyı deprem gerçeğine göre tasarlaması gereken bir ülke olduğumuzu bir kez daha acı bir biçimde hatırlattı. Bu büyük felaket sonrasında halkımızın gösterdiği dayanışma son derece duygulandırıcı ve takdir edilmesi gereken bir hasleti gözler önüne seriyor. Çeşitli ülkelerden ve AB’den gelen destek de çok önemli. İkili sorunlar yaşadığımız Yunanistan’dan gelen arama kurtarma ekipleri ve Başbakan Miçotakis’in destek açıklamaları gerçekten suyun iki yakasındaki halkların aslında birbirlerine ne kadar dost olabileceğini gösterdi. Bunun gibi Hollanda’dan Azerbaycan’a, Hindistan’dan Japonya’ya, Gürcistan’dan Tayvan’a, İspanya’dan Arjantin’e kadar dünyanın dört bir tarafından gelen destek ve ekipler bizleri duygulandırdı. Arama kurtarma ekipleri göçük altında kalan insanlarımızın kurtarılmasında çok önemli görev yaptılar”.

    Başkan Zeytinoğlu AB çerçevesindeki destek için de teşekkür ederken, sözlerine şöyle tamamladı:

    “AB Sivil Koruma Mekanizması kapsamında 23 ülke toplam 31 arama ve kurtarma ekibi ve 5 sağlık ekibi ile katkıda bulundu. Toplam 1500 arama kurtarma görevlisi, 100 arama kurtarma köpeği ve sağlık ekipleri bölgeye gelerek çalışmalara destek oldu. Depremden etkilenen Türkiye ve Suriye’ye 6,5 milyon avro acil insani yardım gönderme, ülkede deprem sonrası çalışmalara destek olmak üzere 3 milyon avro ek acil yardım gönderme kararı açıklandı. Avrupa Komisyonunun Kriz Yönetiminden Sorumlu Üyesi Janez Lenarcic bölgeye gelerek, arama kurtarma çalışmaları hakkında bilgi aldı. Bunun yanında, dün gerçekleşen AB Konseyi Liderler Zirvesi’nde, depremden ötürü yaşamlarını kaybedenler anısına saygı duruşunda bulundu ve taziyelerini belirten bir bildiri açıklandı. Mart ayında depremden zarar gören bölgelere yardım için bir bağışçılar konferansı toplanması önerildi. Bu kapsamlı destek önem taşıyor. Uzun soluklu olmasını diliyor, AB’ye ve Avrupalı dostlarımıza teşekkür ediyoruz.”

  • ARALIK 2022: “TÜRKİYE, GENİŞ ÇAPLI BİR DİJİTAL POLİTİKA PROGRAMI BAŞLATARAK DİJİTAL EGEMENLİĞİNİ TESİS ETMELİDİR”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Türkiye’nin dijital geleceğiyle ilgili detaylı bir değerlendirmede bulundu. Başkan Zeytinoğlu, Türkiye’nin yeni bir jeopolitik rekabet meydanı hâline gelen dijital alanda stratejik politika hedefleri belirleyerek, dijital egemenliğini tesis etmesi gerektiğine dikkat çekti.  Başkan Zeytinoğlu özellikle Türkiye’nin adayı olduğu ve gümrük birliği ortağı olduğu AB’nin, son 12 yılda bu alanda çok ciddi ve kapsamlı adımlar attığını belirterek, AB’nin ileriye taşıdığı dijital gündemin Türkiye’nin başarı odaklı bir dijital dönüşüm stratejisi oluşturması için önemli bir kılavuz olacağını vurguladı.  

    İKV Başkanı Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Dünyanın dört bir yanındaki devlet ve şirketler, yüzyılımızın yeni ufuk açıcı keşfi olarak gördükleri dijitalleşme ve dijital dönüşümü başarılı bir şekilde gerçekleştirme ve dijital geleceklerini şekillendirme yolunda kısa, orta ve uzun vadeli dijital dönüşüm politika hedefleri belirlemek için harekete geçmiş durumda. Türkiye’nin de dijitalleşme ve dijital dönüşümün toplumsal refah, sürdürülebilir ekonomik büyüme ve çevre için sağladığı fayda ve avantajlardan yararlanabilmesi ve aktörlerin her geçen gün çeşitlendiği dijital alanda egemenliğini tesis edebilmesi için kapsayıcı ve hızlı bir dijital politika programı başlatması gerekiyor. Hâlihazırda hem AB adaylığı sürecinden kaynaklı olarak hem de AB ile yoğun ticari ilişkileri bulunan Türkiye’nin, AB’de yaşanan gelişmeleri takip etmesi ve kendi mevzuatına göre uyumlaştırması lehine olacaktır. Özellikle AB’nin, son 12 yılda şekillendirmiş olduğu ve şekillendirmeye devam ettiği dijital strateji ve politikalarını incelemek, Türkiye’nin başarı odaklı bir dijital dönüşüm stratejisi oluşturması için önemli bir kılavuz olacaktır”.

    Başkan Zeytinoğlu, AB’nin; 2010’da yayımladığı Avrupa 2020 Stratejisi kapsamındaki Dijital Gündem, 2016 yılındaki başlattığı Dijital Ekonomi ve Toplum Endeksi, 2018’de oluşturulan Dijital Avrupa Programı ve bu tarihte yürürlüğe giren Genel Veri Koruma Tüzüğü, 2020’deki Dijital Avrupa Stratejisi, 2021’deki 2030 için Dijital Pusula Stratejisi, 2022’deki Siber Dayanıklılık Yasası ve Yapay Zeka Sorumluluk Yönergesi ve “insanı merkeze alan bir dijital dönüşüm” için “Avrupa Dijital Haklar ve İlkeler Bildirisi’’ gibi girişimler ile dijital geleceğini şekillendirdiğini belirtti.  AB’nin, son derece kritik adımları atarken, aynı zamanda küresel gündeme de yön verdiğine değinen Başkan Zeytinoğlu, dijital dünyanın anayasası ve kuralları oluşurken ve bu minvalde teknolojik altyapı güçlendirilirken, Türkiye’nin de bu sürecin içinde yer almasının önemine dikkat çekerek, sözlerine şöyle devam etti:

    “AB’deki tüm bu gelişmeler değerlendirildiğinde, AB’nin yelpazesi oldukça geniş ve hemen hemen her alanı kapsayan strateji ve politikalar belirlediğini görüyoruz.  Ayrıca, ABD ile oluşturduğu Ticaret ve Teknoloji Konseyi çatısı altında ve dijital dönüşüm konusunda kendisiyle benzer düşünen ortaklarıyla iş birliği alanlarını genişlettiğini biliyoruz. Dahası, 2023 yılının “Avrupa Beceri Yılı” olarak ilan edilmesiyle birlikte her alanda herkesin dijital beceri kazanması ve nihayetinde de AB’nin rekabet gücünün katlanması için önemli adımlar atılacağına şahit olacağız. 

    Ülkemize baktığımızda, Türkiye’nin, vatandaşları ve iş dünyasını kapsayan bütüncül bir dijital dönüşümü sağlayabilecek büyük bir potansiyele sahip olduğunu görüyoruz. Ülkemiz, 2008 yılında hizmete geçirdiği e-devlet uygulamasıyla, kamu hizmetlerinin dijital dönüşümü konusunda örnek ve lider ülkelerden birisi olduğunu COVID-19 salgınında tüm dünyaya göstermişti. 

    2019 yılında yayımlanan “Millî Teknoloji Hamlesi ve Dijital Türkiye” ve “2021-2025 yıllarını kapsayan Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi” ile Türkiye’nin dijital dönüşüm yol haritasının oluşturulduğunu görüyoruz. Yine de AB ile karşılaştırıldığında hem politika kapsamı hem de dijital dönüşümün finansmanı noktasında, Türkiye’nin bazı eksikliklerinin olduğu anlaşılıyor.  Dijital alanın ve teknolojinin her geçen gün büyüdüğü ve genişlediği göz önüne alındığında, kapsayıcı dijital strateji ve politika önerileri konusunda, Türkiye’nin yapması gereken listenin uzadığı sonucuna varıyoruz.

    AB’nin günümüze kadar sunduğu strateji, politika programı ve yasa girişimlerini rehber olarak görmek, Türkiye’nin, teknolojik ve dijital egemenliği tesis edecek girişimleri hayata geçirebilmesi, ileri teknoloji üreten ve ihraç eden ülke konumuna gelebilmesi ve küresel alanda dijital liderlerle rekabet edebilmesi için fayda sağlayacaktır.

    Son olarak, 2022 yılında, Türkiye ile AB arasındaki yüksek düzeyli diyalog platformlarının canlandığına şahit olduk. Birbirini tamamlayan son derece güçlü bir pozitif gündem zinciri olarak dijital dönüşüm ve yeşil ekonomi üzerinde Türkiye ve AB’nin iş birliğini artırması ve yüksek düzeyli diyalog yürütmesi, her iki tarafın da lehine olacağı açık bir gerçektir. Bu nedenle, dijital alanda güçlü, genişletilmiş ve derinleştirilmiş Türkiye-AB ilişkilerine şahit olmak istiyoruz”.

    KASIM 2022: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU, COP27 HAKKINDA DEĞERLENDİRMEDE BULUNDU

    27’nci BM İklim Zirvesi Taraflar Konferansı (Conference of the Parties - COP27) 6 Kasım 2022 tarihinde Mısır’ın Şarm El Şeyh kentinde başladı. İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 18 Kasım’a kadar sürecek zirveyle ilgili yaptığı açıklamada, kuraklık, sel ve kasırga gibi iklime bağlı felaketlerin sayısının artmasıyla iklim krizinin artık bir gerçekliğe dönüştüğünü ve geçen sene Glasgow'dan bu yana verilen taahhütlerin bir an önce eyleme dönüştürülmesi gerektiğini belirtti.

    İKV Başkanı Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (Intergovernmental Panel on Climate Change - IPCC), küresel sıcaklığın şimdiye kadar yaklaşık 1,1°C arttığını ve 1,5°C’ye yaklaşmaya başladığını açıkladı. Bu durum, bize 1,5°C hedefine bağlı kalmanın önemini tekrar hatırlatıyor. Çünkü bu kritik eşiğin üstündeki sıcaklıkların, dünya nüfusunun yarısının yaşamını tehdit eden ısı ile neme ve bununla birlikte kuraklık ve seller gibi iklime bağlı afetlere sebep olacağını biliyoruz. Geçen sene Glasgow’da düzenlenen COP26’da netice alınamayan bazı konuların olması ve ülkelerin hâlen yeterince iddialı iklim hedefleri ortaya koymaktan kaçınması üzerine bu seneki zirveye bazı aktivistler ve devlet görevlilerin katılmadığını görüyoruz. Ancak unutmamalı ki, somut adımların atılabilmesi için bu zirvenin önemini kaybetmemesi ve her sene yüksek düzeyli katılımların devam etmesi gerekiyor.

    Emisyonların azaltımı ve ülkelerin iklim değişikliğinin etkilerine karşı dayanıklılıklarının artırılması konularında özellikle gelişmekte olan ülkelere sağlanan teknik ve finansal desteğin artırılması gerekiyor. İklim sorununun, finansman sorununa dönüşmemesi için yeşil finansman kaynaklarının artırılması da alınacak fiziki önlemler kadar önem arz ediyor. Bu açıdan, COP27’de gelişmekte olan ülkelere yapılan yeşil finansmanın ve kayıp ve zarar mekanizmasının tartışılacak olması da çok kıymetli”.

    Başkan Zeytinoğlu, COP27 öncesi Türkiye’nin iklim hedeflerini de değerlendirdi:

    “Hatırlanacak olursa, Paris Anlaşması’nı onaylamayan tek OECD ve G20 ülkesi olan ve anlaşmanın Ek-1 listesinden çıkma talebini her yıl COP gündemine taşımaya çalışan Türkiye, en sonunda geçen sene COP26 öncesinde Anlaşmayı onaylayarak yeni iklim rejiminin parçası olmuştu. Paris Anlaşması’na 10 Kasım 2021’de resmen taraf olan Türkiye, bununla da kalmayarak 2053 yılına yönelik olarak net sıfır emisyon hedefi de ortaya koymuştu. Yıl boyunca Türkiye’nin ilk İklim Kanunu’nun hazırlık çalışmaları yürütülürken, COP27 öncesinde 2030 yılı ulusal katkı beyanının 2053 net sıfır hedefi doğrultusunda güncellenerek BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (UN Framework Convention on Climate Change - UNFCCC) iletileceği açıklanmıştı. Nihai şekli verilecek olan ulusal katkı beyanının COP27 esnasında UNFCCC sekretaryasına sunulması bekleniyor. Ancak, İKV’nin de TEPAV ve İPM ile kaleme aldığı çağrıda belirtildiği üzere, Türkiye’nin daha iddialı bir ulusal katkı beyanını ortaya koymasının yanı sıra kömürden çıkış için de bir tarih vermesi iklim diplomasisi ve iklim değişikliği ile mücadele açısından büyük önem taşıyor.”

    Başkan Zeytinoğlu, sözlerini Türkiye’nin yeşil dönüşümünün aciliyetine yer vererek sonlandırdı:

    “Akdeniz havzasında yer alan Türkiye, iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkelerden biri olacak. Bununla birlikte, unutmamak gerekir ki, Türkiye’nin hem AB sürecinden hem de AB ile yoğun ticari ilişkilerinden kaynaklı olarak çevre ve iklim değişikliği konusunda atması gereken çok önemli adımlar bulunuyor. Bu sürecin en sancısız şekilde atlatılması için Türkiye’nin hızla daha iddialı hedefleri içeren İklim Kanunu’nu yayımlaması ve uygulaması gerekiyor.”

    EKİM 2022: İKV, ÇEKYA’DA TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNİ ELE ALDI

    İktisadi Kalkınma Vakfı, Prag Uluslararası İlişkiler Enstitüsü iş birliğiyle, Çekya’nın AB Dönem Başkanlığı vesilesiyle, 24 Ekim 2022 tarihinde, Prag’da “Türkiye-AB İlişkileri” konulu bir toplantı düzenledi. Toplantının açış konuşmaları Prag Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Direktörü Jakub Eberle, İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Türkiye’nin Prag Büyükelçisi Egemen Bağış ile Çekya Dışişleri Bakan Yardımcısı Martin Košatka tarafından gerçekleştirildi.

    Açış konuşmalarında, Türkiye’nin AB açısından stratejik önemine vurgu yapılırken, güvenlik, enerji, göç ve iklim değişikliği gibi kritik konulardaki iş birliği ihtiyacına değinildi. Özelikle, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrasında değişen jeopolitik ortamda, Avrupa güvenliği açısından Türkiye-AB yakınlaşmasının öneminin altı çizildi. Nihai hedefin Türkiye’nin AB üyeliği olmaya devam ettiğini vurgulayan İKV Başkanı Zeytinoğlu, bu hedefe yönelik sürece hız verilmesi ve pozitif gündemin canlandırılması çağrısında bulundu.

    Panelin birinci bölümünün moderatörlüğünü Prag Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Kıdemli Araştırmacısı Pelin Ayan Musil üstlenirken, konuşmacılar AB’nin Çekya Delegasyonu Siyasi Bölüm Başkanı Eva Horelová ve TEPAV AB Çalışmaları Merkezi Direktörü Nilgün Arısan Eralp oldu. Panelin ikinci bölümüne Avrupa Politika Merkezi’nden Kıdemli Araştırmacı Amanda Paul, Prag Orta Doğu İlişkileri Merkezi Direktörü Tomáš Kaválek ve İKV Genel Sekreteri Doç.  Dr. Çiğdem Nas konuşmacı olarak katılırken, moderatörlüğü Prag Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Araştırmacısı Jan Daniel yaptı.

    İKV, AB Dönem Başkanlığı'nı devralan her AB üye ülke başkentinde gerçekleştirdiği “AB Dönem Başkanlıkları ve Türkiye’nin AB Üyelik Süreci Projesi” ile Türkiye-AB üyelik müzakereleri sürecine katkıda bulunmayı amaçlıyor.

    Türkiye'nin AB üyelik sürecinde iletişim stratejisinin önemini defalarca vurgulayan İKV, AB'ye yönelik Brüksel merkezli faaliyetlerini genişleterek ve diğer AB ülkelerinde de ses getirecek toplantılar düzenleyerek ülkemizin katılım müzakereleri sürecinin daha iyi anlaşılması, bu konuda AB vatandaşlarındaki farkındalığın artırılması için çalışmalarını sürdürüyor. Bu çerçevede, 2010 yılında hayata geçirilen AB Dönem Başkanlıkları projesi ile dönem başkanlığını üstlenen AB ülkesinde toplantılar düzenlenmektedir.

    EKİM 2022: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU: “2022 AB GENİŞLEME STRATEJİSİ VE TÜRKİYE RAPORU, ÜLKEMİZİN ADAYLIK SÜRECİNİ CANLANDIRMAK İÇİN KRİTİK ÖNEM TAŞIYOR”

    Avrupa Komisyonunun 2022 Genişleme Stratejisi kapsamında aday ülkeler hakkındaki düzenli raporları yayımlandı. İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Türkiye için Komisyonun 1998 yılından beri raporlar hazırladığını belirterek, sürecin tam üyelik hedefine doğru ilerlemesinin önemine değindi. Başkan Zeytinoğlu, COVID-19 sonrası ve Ukrayna’daki savaşın yol açtığı gerilim ve krizlerle dolu uluslararası ortamda Türkiye-AB ilişkilerinin ortak ilgi ve çıkarlar doğrultusunda geliştirilmesini önemsediğini belirtti.

    Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Küresel güvenlik ve ekonomi koşullarında ciddi kırılganlık ve tehditlerin yaşandığı bir dönemden geçmekteyiz. Bir yandan Avrupa kıtasında tekrar ne zaman sona ereceği kestirilemeyen bir savaşın yaşanması ve savaşın tetiklediği krizler, öte yandan COVID-19 sonrası zayıflayan küresel kurumlar ve aksayan küresel tedarik zincirleri… Bu koşullarda barış ve güvenliğin sağlanması ve küresel ticaretin hızlı işleyişini sağlanması büyük önem taşıyor. Ayrıca küresel iklim krizi ve yeşil dönüşümün de tüm politikalarda dikkate alınması gerekiyor. Bu seneki genişleme stratejisinde Avrupa Komisyonunun Bosna Hersek’e adaylık statüsü verilmesini önermesi genişleme sürecinin yeniden canlanması açısından ümit verici bir gelişme. AB’nin kıtanın geleceğinde etkili olabilmesi için genişleme sürecinin inandırıcı bir yön izlemesi çok önemli. Avrupa’yı da derinden etkileyen, artan tehdit ve sorunlar küresel ve bölgesel iş birliğinin önemini kritik hale getirdiği gibi Türkiye-AB arasındaki ilişkilerin de daha yakınlaşması ve güçlendirilmesi gereğini her zamankinden de acil bir öncelik olarak gündeme getiriyor. Avrupa’da güvenliğin sağlanması, enerji krizinin aşılması, Yeşil Mutabakatın başarılmasında Türkiye’nin rolü AB için çok önemli. Aynı şekilde Türkiye’nin de AB’ye yönelik adımlarını güçlendirmesi ve reformları canlandırması ilişkilerin geliştirilmesi ve Türkiye’nin AB karar alma sürecinde hakettiği yeri alması için gerekiyor”.

    Başkan Zeytinoğlu Türkiye için hazırlanan raporu şöyle değerlendirdi:

    “Bu seneki raporun daha öncekilerle benzer bir yaklaşımı yansıttığını görüyoruz. Türkiye’ye özellikle siyasi kriterleri yerine getirmek konusunda eleştiri getirilirken, makroekonomi ve ekonomik yönetişim ile ilgili soru işaretlerine de yer veriliyor. Bu eleştirileri ciddiyetle inceleyerek, uygun görülen adımların atılması reform sürecinin canlandırılması açısından önem taşıyor. Raporda, Türkiye’nin kritik bir ortak olduğuna dikkat çekilirken, Rusya ve Ukrayna arasında özellikle tahıl anlaşmasındaki arabulucu konumu ile göç ve mülteci konusunda oynadığı rol vurgulanıyor. Bunun yanında, Türkiye’nin AB dış ve güvenlik politikası ile uyumunun sınırlı olduğu, özellikle Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmaması konusu da işleniyor. AB, Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkiler ve Kıbrıs meselesinde ise taraflı tutumunu devam ettirerek, Doğu Akdeniz’de güvenlik ve istikrarın stratejik olarak Avrupa’nın yararına olduğunu söylemesine rağmen bunun gereğini yerine getirecek bir yaklaşım sergilemediğini görüyoruz. Türkiye’nin katılım sürecinin Kıbrıs meselesine ilişkin olarak 2006 yılında kısmen askıya alındığını ve gümrük birliği ile ilgili sekiz faslın açılmaması ve hiçbir faslın kapatılmaması kararının alındığını biliyoruz. Eğer Türkiye’nin katılım süreci çeşitli yollarla kesintiye uğratılmamış olsaydı, bugün farklı bir Türkiye-AB ilişkisi görebilirdik. Fasılların açılması Türkiye’ye bir ödül değil, bilakis AB müktesebatının Türkiye gibi bir ülkede uygulanması ile AB’nin yönetişim alanını genişletmesini sağlayacak. Ancak hiçbir şey için geç değil. Türkiye yüzünü Avrupa’ya dönmüş bir ülke. Ekonomik ve ticari ilişkilerimiz yanında, siyasal ve sosyal sistem olarak da Avrupa tercihimiz devam ediyor. Bu doğrultuda Türkiye’nin reform sürecinde cesaretlendirilmesi ve desteklenmesi Türkiye-AB ilişkilerinin gelişmesi açısından büyük önem taşıyor. İlişkilerin tam üyelik hedefini saklı tutarak, gümrük birliğinin güncellenmesi ve vize serbestliği sürecinin canlandırılması gibi girişimlerle yeniden hızlandırılması ve yakınlaştırılması büyük önem taşıyor. AB’nin Rusya’nın oluşturduğu tehdide karşı da Türkiye ile iş birliği ve koordinasyonu geliştirmesi gerekiyor. Enerji, iklim ve ticaret gibi alanlarda ilişkilerin gelişmesi ortak değerler üzerindeki buluşmayı da kolaylaştıracak”.

    EYLÜL 2022: İKV’DEN BASIN AÇIKLAMASI: TÜRKİYE, PRAG ZİRVESİ’NE DAVET EDİLMELİ

    AB Üye Devletlerinin devlet ve hükûmet başkanları, 6 ve 7 Ekim tarihlerinde, Prag’da gayriresmî bir zirvede bir araya gelecek. Norveç, İsviçre, Ukrayna, Moldova, Gürcistan ve Birleşik Krallık gibi AB ile ortaklık ilişkisi içerisinde olan, aday ve AB üyesi olmak isteyen ülkeleri de ağırlayacak olan bu gayriresmî toplantıda, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un “Avrupa Siyasi Topluluğu” fikrinin tanıtımının yapılması planlanıyor. Ermenistan ve Azerbaycan’ın da davet edildikleri basına yansıdı. Türkiye’nin davet edilip edilmeyeceği ise hâlâ bir tartışma konusu. Daha önceden Cumhurbaşkanı Macron, bu siyasi topluluğun prensipte “AB Üye Devletlerine ek olarak Birleşik Krallık, Norveç, İsviçre, Batı Balkan ülkeleri, Ukrayna ve diğerlerinin altı ayda bir toplanabilmesini” sağlayacağını söylemişti. Türkiye’nin dâhil edilmesi hususunda, Fransa’nın bir vetosu olmasa da bunun tartışma konusu olduğunu belirtmişti. AB Konseyi Başkanı Charles Michel, AB’nin Türkiye’yi Üye Devletler arasındaki uzlaşıya dayanarak davet etmesi gerektiğine işaret etti. Ancak Yunanistan ve GKRY’nin, Türkiye'nin davet edilmesine karşı çıkmaları söz konusu olabilir.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Türkiye’nin Avrupa Siyasi Topluluğu’na katılımının kritik olduğunu ve bu nedenle Prag’daki gayriresmî toplantının dışında bırakılmasının söz konusu olmaması gerektiğini belirtti:

    “Avrupa Siyasi Topluluğu projesi, geniş Avrupa coğrafyasındaki ülkeleri ortak değerler, daimî diyalog ve Rus saldırganlığı gibi tehditlere karşı dayanışma temelinde, Avrupa entegrasyon sürecine dâhil etme girişimidir. Bu geniş Avrupa, sadece Üye Devletleri ve aday ülkeleri değil, AB’nin yakın çevresinde bulunan ve Avrupa pazarına oldukça entegre olan Norveç ve İsviçre gibi ülkeleri ve yakın zamanda AB üyeliğinden ayrılan ancak AB ile birçok çıkarı paylaşmayı sürdüren Birleşik Krallık’ı da kapsıyor. Avrupa Siyasi Topluluğu projesi, büyük ölçüde, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarının ardından, Ukrayna’yı koruyup dayanışma sergilemek amacıyla başlatıldı. Bu, rakiplere karşı bütünleşik bir duruş sergilemek, ortak düşmanlara ve tehditlere karşı güç birliği yapmak için başlatılan bir girişimdir. AB, enerji fiyatlarındaki artış ve bu durumun yol açabileceği sosyal ve siyasi karışıklıklar da dâhil olmak üzere birçok zorlukla karşı karşıyadır. Böylesi zorlu koşullar karşısında, Türkiye’nin bu projenin bir parçası olarak görülmesi hayati önem taşıyor. AB’ye tam üyelik hedefimiz devam etmekle birlikte, jeopolitik zorunluluklardan ortaya çıkan bir fikir olan Avrupa Siyasi Topluluğu, muhakkak Türkiye’yi de içermelidir. Türkiye, en son Ukrayna krizinde olduğu gibi, Avrupa meseleleri açısından önemini birçok kez göstermiştir. Türkiye’nin, Avrupa güvenlik yapılarının ya da Avrupa siyasetinin dışında tutulamayacağını görmek için tarihe bakmak yeterlidir. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana AB hariç tüm Avrupa örgütlerinin üyesi olmuştur. Bununla birlikte, Birlik ile yakın bir ortaklık ve gümrük birliği ilişkisine sahiptir. Bir AB aday ülkesi, ortak ülke ve gümrük birliği ortağı olmasının yanı sıra AB’nin altı yıl önce Suriyeli mülteci krizini kontrol altına almak için güvendiği bir ülke olarak Türkiye’nin dışlanması, mantığa aykırı olacaktır. Türkiye, Avrupa’nın sorunlarına çözüm bulunması ve yakın bölgelerdeki anlaşmazlıkların ve çatışmaların istikrara kavuşturulması arayışında hayatî bir rol oynamaktadır. Eğer Yunanistan ve GKRY, Türkiye’nin Prag Zirvesi’ne katılımına Kıbrıs ve Ege konularındaki anlaşmazlıklar nedeniyle karşı çıkıyorsa, unutmamak gerekir ki bu sorunların Türkiye ile iletişime ve temasa geçilmeden çözülmesi mümkün değildir.”

    EYLÜL 2022: “TÜRKİYE GENİŞLEYEN BİR AVRUPA İÇİNDE YER ALMALIDIR”

    Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Prag’taki Charles Üniversitesi’nde “genişleyen ve reforme edilmiş bir AB” vizyonunu özetleyen oldukça önemli bir açıklamada bulundu. Enerji krizi, karar alma süreçlerindeki sorunlar ve hukukun üstünlüğü standartları gibi AB’nin karşı karşıya olduğu sınamalardan söz eden Şansölye Scholz, Batı Balkanlar’da yer alan aday ülkeler, Ukrayna, Moldova ve Gürcistan dâhil olmak üzere 30 ile 36 Üye Devletten oluşan genişlemiş bir AB hayalini kamuoyuyla paylaştı. Ağırlık merkezinin Doğu’ya kaydığını belirterek, bu çaptaki bir genişlemeden önce karar alma yapısı ve kurumsal yapıda reform yapılması gerekliliğinin altını çizdi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından daha önce öne sürülen Avrupa Siyasi Topluluğu fikrine de destek verdi. Avrupa Siyasi Topluluğu, AB’den ayrı bir şekilde varlığını sürdürecek ve Birleşik Krallık gibi AB üyesi olmayan Avrupa ülkelerini ve gelecekte AB üyesi olmak isteyebilecek diğer ülkeleri de kapsayacak. Ancak Şansölye Scholz, Türkiye’den genişleyen bir AB için aday ülke olarak özellikle söz etmedi.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Şansölye Scholz’un konuşmasını ve Türkiye’nin AB’nin geleceğine ilişkin bir vizyona dâhil edilmesinin taşıdığı önemi şu sözlerle ele aldı:

    “Şansölye Scholz’un, AB’nin genişlemesi ve reformu konusundaki açıklamasını büyük bir ilgiyle takip ettim. Başta AB karar alma süreçlerinde oy birliği şartının kaldırılması gerekliliği, AB’nin genişleme amacıyla reforme edilmesi, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün korunmasının önemi gibi üzerinde durduğu fikirlerin birçoğunu desteklediğimi belirtirim. Ukrayna’daki durum ve Rusya’nın Avrupa güvenliğine yönelik tehdidi göz önüne alındığında, AB’nin Ukrayna, Moldova, Gürcistan ve Balkan ülkelerinden gelen genişleme taleplerine cevap vermekten başka bir seçeneğinin olmadığı görünüyor. Coğrafi kapsamı olduğu kadar verimlilik ve etkinliğini de artırabilecek reforme edilmiş ve genişlemiş bir AB’nin, uluslararası sistemde kritik bir rol oynayabileceği ve artan otoriter hükûmetleri dengeleyebileceği açıktır. Ancak Şansölye Scholz’un AB’nin geleceğine ilişkin konuşmasında Türkiye’den özellikle söz etmemesini garip buldum. Ukrayna’daki savaş, Avrupa’nın güvenlik mimarisinin revize edilmesini ve yükseltilmesini gerektiriyorsa Türkiye, bu vizyona dâhil edilmesi gereken ilk ülke olarak kabul edilmeli. İş birliği ve uyum içinde Türkiye ile birlikte çalışma ihtiyacı, 2015-2016 göçmen krizinde, 2019 Doğu Akdeniz krizinde, 2020 Dağlık Karabağ savaşında ve 2022 Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde tekrar ve tekrar görünür oldu. Komşu bölgelerde gelişmiş ekonomik, sosyal, kültürel ve politik ilişkileri olan, gelişmiş bir ihracat üssü, endüstriyel ve tarımsal üretimi, coğrafi olarak insan hareketliliği ve enerji aktarımı koridorlarını kontrol eden Güneydoğu Avrupalı bir bölgesel aktör olarak Türkiye, genişleyen bir AB içinde benzersiz bir yere sahiptir. Şansölye Scholz’un AB’nin geleceğine ilişkin vizyonuna Türkiye’nin dâhil olması, doğudan ve güneyden doğan güvenlik riskleri, enerji bağımlılığı ve Avrasya’daki devletlerarası çatışmalar gibi mevcut kırılgan durum dikkate alındığında, her derde deva olacaktır. Türkiye’nin genişlemiş bir AB’ye dâhil olması, Kıbrıs sorununun ve Yunanistan ile Türkiye arasındaki Ege sorununun çözümünü de kolaylaştıracaktır. Şansölye Scholz’un, AB demokratik değerlerini ve hukukun üstünlüğünü koruma ihtiyacına yönelik yaptığı vurguyu canı gönülden destekliyorum. AB’nin geleceğini planlarken, yenilenmiş bir Avrupa perspektifi temelinde AB reformlarının yeniden başlatılması için Türkiye’de yeniden bir mesai harcanmalıdır. Türkiye’nin Avrupa değerleriyle yeniden buluşması, bu konudaki yetersizlikleri nedeniyle eleştirilen mevcut Üye Devletlerde de güçlü bir demokrasi ve hukukun üstünlüğü yanlısı etkiyi beraberinde getirecektir.

    AĞUSTOS 2022: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU, SCHENGEN VİZESİNDE YAŞANAN SORUNLAR HAKKINDA AÇIKLAMALARDA BULUNDU

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 17 Ağustos 2022 tarihinde, A Para’da Schengen vize süreçleri hakkında açıklamalarda bulundu. Başkan Zeytinoğlu, son dönemde giderek artan vize başvuru oranları, uzayan bekleme süreleri ve zorlaşan süreçleri ele aldı. Başkan Zeytinoğlu, vize başvuru sürecinin gerek iş ziyaretleri gerekse turistik ve diğer ziyaretler açısından bir engel oluşturduğunu ve mali bedelinin de giderek yükseldiğini belirtti. Başkan Zeytinoğlu, 2009'dan beri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Schengen vizesi başvurularında, yılda 100 milyon avroya yakın ödeme yaptığını belirtti. Başkan Zeytinoğlu, 2013 yılında vize serbestliği sürecinin başlatıldığını ve bu süreçte Türkiye’nin 72 kriterden 66’sını yerine getirdiğini hatırlattı ve kalan kriterlerin de hızla tamamlanmasının, sorunun çözümünde önemli bir ilerleme kaydedilmesine yol açacağını vurguladı.

    AĞUSTOS 2022: “AB’NİN ANTİDAMPİNG UYGULAMASI TİCARETİN ÖNÜNDE ENGEL TEŞKİL EDİYOR”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu AB’nin bazı çelik ürünlerin yönelik antidamping uygulaması hakkında açıklamalarda bulundu. Başkan Zeytinoğlu uygulanmaya başlanan anti-damping vergisinin demir ve çelik ürünlerinde serbest ticaretin önünde engel teşkil ettiğini belirtti. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Avrupa Komisyonu, Avrupa Çelik Üreticileri Birliği (EUROFER)’nin şikâyeti üzerinde bir soruşturma başlatmıştı. Bunun sonucu olarak, 11 Ağustos 2022 itibarıyla AB’nin, Türkiye’den ithal ettiği bazı yassı haddelenmiş demir çelik ürünlerine %2,4 ve %11 arasında anti-damping vergisi uygulanmaya başlandı. Daha önce de AB’nin DTÖ’ye yaptığı şikâyet üzerine oluşturulan panel ilaç sektöründe ithal ürünlere yönelik ayrımcılık gerekçesi ile Türkiye aleyhine bir karar vererek, AB’yi haklı bulmuştu. Türkiye’deki sanayici ve üreticilere karşı alınan bu tür antidamping önlemleri rekabet gücünü zedeliyor. Türkiye’nin AB pazarındaki ihracatını sınırlıyor. AB Türkiye’nin ihracatında yarıya yakın bir yer tutsa da AB’nin Türkiye’den yaptığı ithalat %3,6’larda seyrediyor. Bu oranın artması için gümrük birliğinin işleyişindeki sorunların giderilmesi, hizmetler ve tarım gibi sektörlere genişletilmesi önem taşıyor. AB ile ilişkilerimizin bütün olarak onarılması, iyileştirilmesi ve bu kapsamda gümrük birliğinin güncellenme sürecinin bir an önce ele alınması gerekli. İş dünyası olarak AB ile ticarette karşılaştığımız sorunların çözümüne büyük önem veriyoruz. Ancak süreç 2016’dan beri sürüncemede kalmaya devam ediyor. Ticarette yaşanan teknik sorunların aşılması ve gümrük birliğinin güncellenme sürecinin başlatılması Türkiye’nin yeşil mutabakata uyumu açısından da kritik.”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, sözlerine Avrupa ekonomisindeki gelişmelere değinerek devam etti ve ilişkilerinin canlandırılmasının neden daha da önemli olduğunu açıkladı:

    “Son dönemde Rusya-Ukrayna savaşının getirdiği zorluklar, artan enerji fiyatları, enflasyon ve durgunluk AB’yi zorluyor. Başta Almanya olmak üzere Üye Devletler artan girdi fiyatlarının üretim ve verimliliğe etkisi konusunda endişeliler. Bu durum da korumacı eğilimleri güçlendiriyor. Rekabetçi kur ile AB’ye yaptığı ihracatı artıran Türkiye’ye karşı korunma önlemleri giderek daha fazla gündeme gelebilir. Bunun önünü alabilmek için var olan ticari ilişkilerimizi çağın gereklerine göre güncellemek ve modernize etmek en önemli öncelik olmalı. Ayrıca sadece AB için değil tüm dünya için en başta gelen gündem olan yeşil ve dijital dönüşümlere uyum da Türkiye-AB ilişkilerinde hak ettiği yeri bulmalı. Küresel emisyonların yaklaşık %68’ini gidermesi beklenen yeşil hidrojen gibi yenilenebilir enerji kaynaklarında Türkiye’nin önemli rol oynaması mümkün. Rüzgâr ve güneş enerjisinin sıvı yeşil hidrojen olarak depolanması ve boru hatları ile iletilmesi Avrupa’nın enerji sorunu açısından da önemli. Bu tür iş birlikleri ve ortaklıklar Türkiye-AB ilişkilerinin güncellenmesinde büyük rol oynayabilir”.

    Son olarak Başkan Zeytinoğlu, iş dünyasının Türkiye-AB ilişkilerinin canlandırılmasına verdiği desteği vurguladı ve sözlerini şöyle tamamladı: 

    “Nihai hedefimiz tam üyelik olmaya devam ediyor. Ancak tam üyelik müzakerelerinin durmuş olması ilişkilerde son altı yıldır bir zemin kaybına yol açtı. AB ile ilişkilerimizin canlandırılması için başta hukuk devleti olmak üzere AB kriterlerine yönelik reformlara yeniden hız vererek ilişkileri onarmak için çaba sarf etmeliyiz. Rusya-Ukrayna savaşı Türkiye’nin Avrupa için önemini bir kez daha gözler önüne serdi. Türkiye tahıl anlaşmasında olduğu gibi önemli diplomatik roller oynadı. Rusya ve Ukrayna ile aynı anda konuşabildi. Türkiye’nin diplomatik başarıları ve bölgesel gücü ülkemizin önemli artıları arasında yer alıyor. Bunun yanında ekonominin daha iyi işlemesi ve refah seviyesinin yükselmesi ise ticarete ve yabancı yatırımlara bağlı. Bu açıdan AB’nin önemi kaçınılmaz. İş dünyamız AB ile ilişkilerin canlandırılması, ticarette karşılaşılan sorunlar, taşımacılıkta uygulanan kotalar ve vize sorunu gibi meselelerin aşılması için AB gündemine yoğunlaşılmasını destekliyor”.

    MAYIS 2022: AVRUPA YENİDEN TANIMLANIRKEN, TÜRKİYE’NİN YERİ NERESİ OLACAK?

    Bundan 72 yıl önce Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun oluşturulması çağrısını yaparken, Avrupa ve dünya için çok önemli bir süreci başlatıyordu. Bu süreç sonucunda Avrupa kıtası diğer kıtalarda eşdeğeri bulunmayan bir bütünleşme hareketine ev sahipliği yapıyor. Bugüne kadar çeşitli evrelerden geçen bu bütünleşme hareketi uluslarüstü düzeyde önemli kazanımlara yol açtı. Bununla birlikte ciddi sorunlar ve sınamalar ile de karşı karşıya.

    Günümüzün yaygın olguları arasında yer alan popülizm, korumacılık, radikal milliyetçilik, yabancı düşmanlığı, bilgi düzensizliği, düzensiz göç, gelir adaletsizliği, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, sınır aşan güvenlik tehditleri, devletler arası ve devlet içi çatışmalar gibi birçok mesele AB’nin bütünlüğü ve etkinliği açısından sorun yaratmaya devam ediyor. Ancak günümüzün rekabetçi, güvensiz ve hızla değişen dünyasında Avrupa’nın dünya sahnesinde var olmasının en önemli koşullarından biri Avrupa devletlerinin AB dahilinde, ortak değerler ekseninde bir bütün olarak karar alarak, eyleme geçebilmesinde yatıyor.

    Rusya’nın Ukrayna’ya saldırarak bir işgal hareketini başlatması ise doğrudan Avrupa değerlerini ve Avrupa güvenliğini hedef alan yaşamsal bir tehdit oluşturuyor. Rusya 2008’deki Gürcistan’a yönelik müdahale, 2014’te Kırım’ın ilhakı gibi aşamalardan sonra bugün egemen bir devletin bütünlüğünü doğrudan tehdit eden bir işgal harekâtına girişti. 24 Şubat 2022’den bu yana devam eden savaş milyonlarca hayatı sarstı. Yaşamını kaybedenler, evini terk etmek zorunda kalanlar ve yeni mülteciler… Bu durum, 21’inci yüzyılın ortasına yaklaşırken, tarihin hala bize acı sürprizler hazırlamaya devam ettiğini hatırlatırken, barış ve güvenliğin ne kadar kırılgan olduğunu ve aktif bir şekilde korunması ve geliştirilmesi gerektiğini gösteriyor.

    Tarihin bu kritik dönemecinde Türkiye-AB ilişkileri ve Türkiye’nin AB üyelik hedefi belki de her zamankinden daha da önemli. Birçokları tarafından artık geçmişte kalmış bir hedef gibi gösterilse de Türkiyesiz bir AB’nin barış ve güvenlik açısından eksik kaldığı ortada. Avrupa’nın ortak değerlerine bağlı bir Türkiye AB’nin ortak güvenlik ve Avrupa Yeşil Mutabakatı gibi ortak hedeflerine ulaşması ve bütüncül bir Avrupa entegrasyonu açısından da AB’ye yaşam suyu katacaktır.

    Türkiye için bakılacak olursa, son yıllarda AB hedefinin geri plana düşmesi reform sürecini yavaşlatıp gerileterek, beraberinde birçok sorunu da tetiklemiş oldu. Tekrar üyelik hedefine sıkı sıkıya sarılarak, 2030’a yönelik “demokratik, özgür, adil, müreffeh ve yeşil Türkiye” hedefini gündeme getirmek gerekiyor. 9 Mayıs Avrupa Günü’nde “Türkiyeli AB” ve “AB’li Türkiye” için tekrar birlikte harekete geçelim.

    NİSAN 2022: BAŞKAN ZEYTİNOĞLU, AVRUPA KOMİSYONU BAŞKAN YARDIMCISI TİMMERMANS İLE GÖRÜŞTÜ

    Avrupa Komisyonu Kıdemli Başkan Yardımcısı Frans Timmermans, 20-21 Nisan 2022 tarihinde Ankara’da resmi temaslarda bulundu. Türkiye-AB Yüksek Düzeyli İklim Diyaloğu toplantısının ikincisi için Ankara’ya gelen Timmermans Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum ve Ticaret Bakanı Mehmet Muş ile görüştü. Komisyonunun “Avrupa Yeşil Mutabakatı” ve “İklim Yasası” konusundaki çalışmalarından sorumlu olan Timmermans, yeşil dönüşümde Türkiye ile AB arasında yakın iş birliğinin önemine dikkat çekti. Timmermans Paris İklim Anlaşması hedefleri doğrultusunda küresel sıcaklık artışını 1,5 derece ile sınırlı tutma önceliğine değindi ve Türkiye’nin 2053 sıfır emisyon hedefi ve ulusal katkı beyanını COP-27 öncesinde güncelleme taahhüdünde bulunmasının önemini vurguladı.

    Timmermans iş dünyası ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle de bir araya geldi. İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu’nun katıldığı çalışma yemeğinde, Timmermans AB ve Türkiye ilişkilerinde karşılıklı yarar temelinde iş birliği yapmanın kritik önemde olduğunu belirtti. Timmermans, Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın Avrupa’yı 2050’de dünyanın ilk iklim nötr kıtası haline getirmeyi hedeflediğini vurguladı. Bu hedefe ulaşmak için AB ve Türkiye’nin yakın çalışmasının önemine değindi ve özellikle döngüsel ekonomiye geçiş, yenilenebilir enerji, güneş ve rüzgâr enerjisinin payının artırılması ve yeşil hidrojen gibi alternatif yakıtların üretimi gibi konularda Türkiye ve AB’nin birlikte çalışabileceğini belirtti. İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Timmermans’a iş dünyasının Türkiye’nin AB üyelik hedefi, gümrük birliğinin güncellenmesi, vize serbestliği ve yeşil mutabakat konularına verdiği desteği aktardı. Türkiye ve AB arasında başlatılan pozitif gündem kapsamında ilişkilerin canlandırılmasının önemine değinen Zeytinoğlu, özellikle gümrük birliğinin güncellenmesi sürecinin yakın zamanda başlatılmasının iki taraf arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin gelişmesi ve derinleşmesine katkıda bulunacağını belirtti. Başkan Zeytinoğlu, Türkiye’nin güvenlik, enerji ve göç gibi konularda AB’nin çok yakın bir ortağı olduğunu hatırlattı. 3 milyon 700 bin Suriyeli göçmene ev sahipliği yapan Türkiye’nin, Avrupa’nın üzerinden önemli bir yükü aldığını belirtti. Almanya’nın her bir mülteci için yaklaşık 30 bin avro harcadığını ve bu hesapla, Türkiye’nin gerçekleştirdiği insani görevin öneminin ve maliyetinin daha iyi anlaşılabileceğini söyledi. Başkan Zeytinoğlu, Yeşil Mutabakat konusuna da değindi. Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın bir dönüşüm baskısı yarattığını ancak bunun yanında fırsatlar da barındırdığını belirtti. Hemen her sektörde köklü bir dönüşümü gerektiren Yeşil Mutabakatın Türkiye ve AB’yi bir araya gelmeye zorladığını belirten Zeytinoğlu, özellikle AB’nin Türkiye’ye yaptığı yatırımların artarak devam etmesinin kritik önemde olduğunu vurguladı. Yeşil ekonomi, hidrojen, güneş enerjisi, elektrikli araç gibi alanlara yapılacak yatırımların Türkiye-AB ticari ve ekonomik ilişkilerinin iki tarafın da yararına olacak şekilde gelişmesine katkıda bulunacağını belirtti.

    Frans Timmermans, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum ile ortak yapılan basın toplantısında, "Benim de AB adına burada olmam, bu sürecin devamı açısından sembolik önem taşıyor. Bizler, çocuklarımız ve torunlarımız için daha iyi bir dünya, daha iyi bir çevre ortaya koymak durumundayız. Bunun için de şimdiden çalışmaya başlamalıyız. Türkiye ile olan diyaloğumuzun hem AB için hem de Türkiye için stratejik bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Çünkü içinde bulunduğumuz politik ortam çok zorlu. Barbarlığı reddeden ülkelerin bir arada durması gerekiyor. Ukrayna'nın barışçıl halkına yapılan bu işgali reddeden ülkelerin bir arada olması gerekiyor." diye konuştu.

    MART 2022: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU: “AB’NİN STRATEJİK AKTÖR OLMASI SÜRECİNDE TÜRKİYE KRİTİK BİR KONUMDA YER ALIYOR”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, AB dışişleri bakanları tarafından kabul edilen ve 24-25 Mart 2022 tarihlerinde AB liderleri tarafından onaylanması beklenen Stratejik Pusula belgesine ilişkin bir açıklama yayımladı. İKV Başkanı Zeytinoğlu şu değerlendirmelerde bulundu:

    “AB Dış İlişkiler Konseyi, AB Güvenlik ve Savunma politikasının 2030 yılına kadar izleyeceği rotayı belirleyecek “Stratejik Pusula” adlı belgesini 21 Mart 2022 tarihinde kabul etti. Stratejik Pusula, jeopolitik sınamalar karşısında AB’nin bir stratejik kimlik oluşturma çabası olarak görülebilir. Bu dokümanın ortaya çıkışı, büyük güçler arasındaki stratejik rekabetin kızıştığı, güvenlik tehditlerinin doğasının dönüşüme uğradığı ve Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesiyle savaşın Avrupa’nın kapısını çaldığı bir döneme rastlıyor. Stratejik pusula somut eylemler ve detaylı bir takvim içeren bir eylem kılavuzu niteliği taşıyor ve şu dört unsurdan oluşuyor:

    -Birliğin krizler karşısında daha hızlı ve kararlı hareket etmesi,

    -vatandaşların hızla değişen tehditlere karşı korunması,

    -kabiliyet ve teknolojilere daha fazla ve akılcı yatırım yapılması, 

    -ortaklarla işbirliğinin müşterek hedefler doğrultusunda güçlendirilmesi.

    Bunların yanı sıra, farklı operasyonel senaryolarda ve krizlerin farklı aşamalarında konuşlandırılmak üzere 5 bin askerden oluşan Hızlı İntikal Kapasitesi’nin oluşturulması, Stratejik Pusula’nın getirdiği en önemli yeniliklerden biri olarak öne çıkıyor. Hazırlık düzeyinin tatbikatlarla artırılması ile Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (OGSP) kapsamında tam donanımlı 200 sivil uzmanın 30 gün içerisinde kriz bölgelerinde görevlendirilebilecek kapasiteye 2023 ortasına kadar erişilmesi öne çıkan diğer yenilikler arasında. Belgede, askeri hareketliliğin artırılması ve OGSP misyon ve harekatlarının daha esnek hale getirilmesinden hibrit ve siber tehditlere karşı koordineli araçlar geliştirilmesine, ortak kabiliyetlere yatırımların teşvik edilmesi için KDV muafiyetinden benzer düşünen ülkeler ve ortaklarla işbirliğinin güçlendirilmesine uzanan pek çok eylem ortaya koyuluyor. Stratejik Pusula’nın öncülleri 2003 Avrupa Güvenlik Stratejisi’nden ve 2016 AB Küresel Stratejisi’nden farklı olarak, AB başkentlerinin sürücü koltuğunda olduğu bir süreçle şekillendiği, net bir takvim ve güçlü bir izleme mekanizmasıyla desteklendiği dikkat çekiyor.”

    “Avrupa güvenlik mimarisi benzeri görülmemiş bir kırılma anından geçerken, bugüne kadar Avrupa’nın güvenliğinin sağlanmasında son derece kritik roller üstlenen NATO müttefiki ve aday ülke Türkiye’ye yönelik benimsenen yanlı ve çelişkili söylem, AB’nin stratejik aktörlük iddiasına katkı sunmadığı gibi buna zarar verme riski taşıyor.”

    Stratejik Pusula’da Türkiye’nin ele alınış biçimine değinen İKV Başkanı Zeytinoğlu, şunları söyledi:

    “Türkiye, belgenin stratejik ortamın tahlil edildiği bölümünde Doğu Akdeniz bağlamında ve ikili ortaklıklar bölümünde ele alınıyor. Doğu Akdeniz bağlamında, Türkiye’ye yönelik Rum ve Yunan tezlerini yansıtan hasmane bir söylemin benimsendiği dikkat çekiyor. Belgede; Üye Devletlere karşı provokasyonlar ve tek yanlı eylemler ile uluslararası hukuka aykırı egemenlik hakkı ihlallerinin yanında düzensiz göçün araçsallaştırılması nedeniyle Doğu Akdeniz’deki gerginliklerin sürdüğü ve hızla tırmanma potansiyeline sahip olduğu belirtilerek, istikrarlı ve güvenli bir ortamın ve iyi komşuluk ilişkileri ilkesi doğrultusunda işbirliği ve karşılıklı yarar temelinde bir ilişkinin gerek AB’nin gerekse Türkiye’nin çıkarına olduğu ifadelerine yer veriliyor.

    Öte yandan, ikili ortaklıklar bölümünde, Türkiye’nin OGSP misyon ve harekatlarına sunduğu katkıdan söz edilerek, AB’nin Türkiye ile müşterek çıkar alanlarında işbirliğini sürdüreceği vurgulanıyor. Birliğin, Türkiye ile karşılıklı yarar temelinde bir ortaklık geliştirme kararlılığına sahip olduğu belirtilirken, bunun 25 Mart 2021 tarihli AB Zirvesi kararları doğrultusunda Türkiye tarafından da işbirliği, gerilimin sürdürülebilir şekilde dindirilmesi ve AB’nin endişelerinin ele alınması yönünde eşit derecede kararlılık gerektirdiği kaydediliyor.

    Avrupa güvenlik mimarisi benzeri görülmemiş bir kırılma anından geçerken, bugüne kadar Avrupa’nın güvenliğinin sağlanmasında son derece kritik roller üstlenen NATO müttefiki ve aday ülke Türkiye’ye yönelik benimsenen yanlı ve çelişkili söylem, AB’nin stratejik aktörlük iddiasına katkı sunmadığı gibi buna zarar verme riski taşıyor. AB’nin savunma vizyonunun, bazı Üye Devletlerin tezleri etrafında şekillenen ayrıştırıcı bir söylemin yerine ileri görüşlü bir yaklaşımla AB ile Türkiye’yi birbirine yakınlaştıracak alanlar üzerine inşa edilmesi yalnızca AB’nin güvenlik ve savunma kimliğinin gelişimine değil NATO-AB işbirliğine de büyük katkı sağlayacaktır.”

    MART 2022: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU’DAN DÜNYA KADINLAR GÜNÜ MESAJI: “KADINLAR OLMADAN OLMAZ”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 8 Mart Dünya Çalışan Kadınlar Günü vesilesiyle basın duyurusu yayımladı. Başkan Zeytinoğlu, daha güzel yarınlar için öncelikle toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması gerektiğini vurgulayarak, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutladı. Başkan Zeytinoğlu, sürdürülebilir bir gelecek için toplumsal cinsiyet eşitliğinin benimsenmesi ve geliştirilmesi açısından Kadınlar Günü’nün öneme değindi. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin, başta kadın hakları olmak üzere, insan haklarını ve hatta iklim değişikliğiyle mücadelede gerçekleştirilen faaliyetleri dahi ilgilendiren bir konu olduğuna değinen Başkan Zeytinoğlu, kadınların sürdürülebilir girişimlere katılım göstermesi ve liderlik etmesinin tüm toplumlarda değişim için gerekli bir ihtiyaç olduğunu söyledi. Sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması ve cinsiyet eşitliğinin daha sağlam zeminlere oturması için kadınların ve kız çocuklarının karar alma süreçlerinde aktif olarak faaliyet göstermeleri gerektiğini belirten Zeytinoğlu, toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmadan, sürdürülebilir ve her anlamda eşitlikçi bir geleceğin oluşturulmasının mümkün olmadığını dile getirdi.

    Başkan Zeytinoğlu sözlerini şöyle devam etti:

    “Türkiye, Mustafa Kemal Atatürk’ün kadınlara toplumda eşit yer verilmesi konusundaki kararlı tutumu ile Dünyada kadınlara seçme ve seçilme hakkını en erken veren ülkeler arasında yer almaktadır. Ancak hala, kadınların toplumdaki yeri, aile içi şiddetin önlenmesi ve kadınlara yönelik her türlü şiddet, taciz ve ayrımcılığın önlenmesi açısından önemli sorunlar bulunmaktadır. Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’nda ülkemiz 2021 yılında 156 ülke içerisinde 113’üncü sırada yer almıştır. Bu istatistiğe göre, Türkiye’nin cinsiyet eşitliğinde daha ilerleyici adımlar atması gerekmektedir. Özellikle kadına yönelik şiddet olayları kabul edilemez bir durumdadır. Okulların müfredatlarına cinsiyet eşitliği temasıyla ilgili dersler eklenmesi ve bu konudaki duyarlığın artırılması gerekmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin tüm topluma anlatılması ve öğretilmesi, Türkiye’nin endekslerde daha ileri seviyeye çıkmasına destek olacaktır. Kadınların ekonomik hayata katılımı için fırsatlar yaratılması, istihdamdaki kadın oranının AB standartlarına getirilmesi, siyasal hayata katılım konusunda kadınların desteklenmesi eğitim imkanlarının geliştirilerek kadınların 21. Yüzyıl becerileri ile donatılması ve sağlık konusunda olası tehditler hakkında kız çocuklarının bilinçlendirilmesi ve üzerinde durulması gereken başlıca alanlardır.”

    “Her Alanda Eşitlik, Hemen”

    İKV olarak eşit temsil ilkesine önem verildiğinin altını çizen Başkan Zeytinoğlu, İKV’nin bir eşit fırsatlar kurumu olduğunu ve kadın çalışan oranının % 60 olduğunu belirtti. İKV’nin faaliyetlerinde de kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliğini temel aldığını ve sıklıkla kadın temalı panel ve çevrim içi toplantıların düzenlendiğine değindi. Başkan Zeytinoğlu ayrıca, Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliğini özümsemiş bir ülke olmasının, AB üyelik sürecine pozitif yansımalarının olacağını da ekledi.   

    ŞUBAT 2022: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU: “RUSYA`NIN ASKERİ HAREKÂTI BARIŞ VE GÜVENLİĞE KARŞI BİR ADIMDIR”

    Rusya Federasyonu tarafından Ukrayna’ya yönelik olarak başlatılan askerî harekât barış ve güvenliğe karşı bir adımdır. Tarih bize savaşların onarılamaz yaralara yol açtığını ve meşru müdafaa için olmayan savaşların kabul edilemez olduğunu göstermiştir. Sınırların askeri güç yoluyla değiştirilmesi Birleşmiş Milletler şartına aykırıdır. Ayrıca uluslararası hukuku hiçe sayarak yapılan bu tür operasyonlar, sadece güçlünün hukukunun geçerli olduğu ve gücü yetenin zorla kendi düzenini kabul ettirdiği, son derece zor ve belirsiz bir uluslararası ortama yol açar. Bir sivil toplum örgütü olarak Ukrayna halkı ile dayanışma içindeyiz. Tüm uluslararası toplumu bu krizin diplomatik olarak çözülmesi için çaba sarf etmeye, askerî harekâtı ve çatışmayı durduracak etkili adımlar atmaya davet ediyoruz.

    OCAK 2022: “AVRUPA TEDARİK ZİNCİRLERİNDEKİ KONUMU TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK AVANTAJI”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, pandeminin yeniden yükselişe geçtiği bu dönemde ekonomide toparlanma çabalarının iş dünyası açısından kritik önemde olduğunu kaydetti. Türkiye’nin ihracat gelirlerinin her zamankinden de fazla önem taşıdığını belirten Zeytinoğlu, ihracatımızdaki birincil konumu nedeniyle, AB pazarına yönelik tedarik zincirlerindeki yerimizin korunması ve geliştirilmesi gereğine dikkat çekti.
    Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Tüm dünyada pandemi sonrası ekonomik toparlanmanın gündemde olduğu zorlu bir dönemden geçiyoruz. Böyle bir dönemde özellikle Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin üzerinde durulması gerekiyor. Gümrük birliği sayesinde Türkiye Avrupa tedarik zincirlerinde önemli bir konumda. İhracatımızın yaklaşık %40’ı AB’ye yapılıyor. İhracat gelirlerimizin yanında doğrudan yabancı yatırım açısından da AB’nin çok önemli bir konumu var. Gümrük birliğinin güncellenme sürecinin başlatılabilmesi, ekonomik ve ticari ilişkilerimizn daha da gelişmesine imkan tanıyacak. Bu şekilde giderek daha da girift hale gelen mal ve hizmet ticaretinin geliştirilmesi, lojistik gibi hizmet sektörlerinde karşılaşılan engellerin aşılması, AB STA’larına daha hızlı uyum sağlanması ve tarım ticaretinin artması mümkün olabilecek. Ancak halen siyasi engeller ve bazı Üye Devletlerin itirazları gümrük birliğinin güncellenmesini engelliyor. Türkiye’nin önümüzdeki dönemde AB tedarik zincirlerindeki payını artırması ve katma değeri yüksek üretimini yükseltmesi öncelikle yeşil dönüşüm ve dijitalleşme konusundaki başarısına bağlı. Bunun yanında AB’nin yeni ticaret stratejisi kapsamında tedarik zincirlerini Çin’den daha yakın coğrafyalara taşıyarak çeşitlendirmeyi hedeflemesi Türkiye için avantaj sağlıyor. Ancak bu avantajın kullanılabilmesi, iyi işleyen bir hukuk ve bağımsız yargı sistemi, şeffaf ve iyi yönetişim ilkelerinin uygulanmasına da bağlı. Bu açıdan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB’nin stratejik hedef olduğunu yeniden belirtmesi çok önemli. Bu stratejik hedef doğrultusunda, siyasi ve ekonomik reformların canlandırılması ekonomik ilişkilerin gelişmesine ve gümrük birliğinin güncellenmesinin gündeme gelmesine fayda sağlayacaktır.”

    OCAK 2022: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN AB ÜYELİĞİ İLE İLGİLİ AÇIKLAMALARINI YORUMLADI

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AB üyesi ülkelerinin büyükelçilerine yönelik mesajlarını yorumladı. Başkan Zeytinoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB üyeliğinin stratejik öncelik olmaya devam ettiği yönündeki ifadesinin önemli olduğuna işaret etti ve şunları söyledi:

    “Cumhurbaşkanımızın AB Büyükelçilerine yönelik ifadeleri oldukça önemliydi. İlişkilerde son dönemde yaşanan sorunlara rağmen, Türkiye’nin AB hedefine bağlılığını vurgulayarak olumlu bir mesaj vermiş oldu. COVID-19’un etkileri ve uluslararası sistemdeki yapısal sorunlara değinen Sayın Cumhurbaşkanı, bu yeni dönemde Türkiye ve AB arasındaki ilişkinin güçlendirilmesi gereğine de dikkat çekti. Ayrıca bazı çevrelerin AB üyeliğine alternatif arayışları içinde olduğu bu süreçte, tam üyelik hedefine olan bağlılığın en üst düzeyde teyit edilmesi son derecede önemli. “Coğrafi, tarihî ve beşeri olarak Avrupa Kıtası’nın bir parçası olan Türkiye, elbette AB tam üyelik hedefine bağlıdır” ifadesi Türkiye’nin ortaklık başvurusu yapıldığı 1959’dan beri AB’ye yönelik kararlılığının devam ettiğini gösteriyor”.

    AB’ye Yönelik Adımlar Hızlandırılmalı

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belirttiği AB’ye yönelik çalışmalara değindi. Özellikle Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması’nı onaylayarak Avrupa Yeşil Mutabakatı’na uyum açısından avantajlı bir konuma geçtiğini belirten Zeytinoğlu, demokrasi, hukuk devleti ve ekonomi alanında AB değer ve standartlarına uyum sağlamanın AB üyelik hedefi açısından son derecede önemli olduğunu vurguladı. Başkan Zeytinoğlu, vize serbestliği için Türkiye’nin toplam 72 kriterden 66’sını tamamlamış olmasının önemli bir başarı olduğunu kaydetti ve kalan altı kriterin de ivedilikle tamamlanmasının psikolojik bir bariyerin aşılması anlamına geleceğini belirtti.  AB’de bazı Üye Devletlerin ve çevrelerin adil olmayan ve önyargılı yaklaşımlarına prim vermeden, üyelik hedefi doğrultusunda reformlara devam etmenin gereğine dikkat çekti.

    Başkan Zeytinoğlu, AB’den “samimi, adil ve ahde vefalı” davranış beklemenin de Türkiye’nin hakkı olduğunu belirterek, tüm dünyada ve özellikle Avrupa’nın yakın çevresindeki sorunlar, güvenlik riskleri ve çatışma alanlarının Türkiye ve AB’nin dış politika ve güvenlik alanında işbirliğini vazgeçilmez hale getirdiğini vurguladı. Başkan Zeytinoğlu sözlerini şöyle tamamladı:

    “Değişimin son derecede hızlandığı bir dönemden geçiyoruz. COVID-19 sonrası ekonomilerin toparlanma çabalarının yanında dijitalleşme ve yeşil dönüşüm tüm sektörleri ve ülkeleri olduğu gibi AB gibi yapıları da dönüşüme zorluyor. Aynı zamanda yakın çevrede Ukrayna’dan Kazakistan’a, Libya’dan Bosna’ya kadar sıcak noktaların sayısı artıyor. Güvenlik tehditleri, siber güvenlik, dezenformasyon, terörizm gibi farklı şekillerde kendini gösteriyor. İç çatışmalar, yoksulluk ve iklim krizinin de tetiklediği göç hareketleri artarak devam ediyor. Böyle bir ortamda AB’nin Türkiye ile birlikte çalışması kaçınılmaz bir gereklilik. Bunun formülü de Türkiye’nin AB entegrasyon sürecinin geliştirilmesi. Bugüne kadar zaman zaman öne sürülen imtiyazlı ortaklık türü önerilerin içi doldurulamadı. Üyelik müzakerelerinin durma noktasına gelmesi, ilişkilerin bütününü de olumsuz etkiledi ve önemli bir gerilemeye sebep oldu. Dolayısıyla tam üyelik hedefinin korunması ve bu gerçekleşene kadar ilişkilerin ortak fayda ve değerler üzerinden geliştirilmesi gerekiyor. Almanya’da yeni bir hükümetin iş başı yaptığı ve Fransa’da kritik seçimlerin yaklaşmakta olduğu bir dönemde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olumlu mesajı büyük önem taşıyor. AB’nin de buna olumlu cevap vereceğini ve iki tarafın birbirine doğru adım atacağını ümit ediyoruz.”

    OCAK 2022: “TOBB’UN LOBİ ÇALIŞMALARINI TAKDİRLE KARŞILIYORUZ”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, İKV’nin önde gelen mütevelli kuruluşu olan TOBB’un GMF adlı düşünce kuruluşuna desteği ile ilgili basında çıkan bazı haberlere ilişkin açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu, söz konusu haberlerin iyi niyetli olmaktan uzak olduğunu belirtti ve yurtdışında Türkiye’nin tanıtılması ve tezlerimizin savunulması amacını güden bir iş birliğinin çarpıtılarak bir dezenformasyon kampanyasına alet edildiğini belirtti. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “İKV olarak Türkiye’nin AB ile ilişkilerine katkıda bulunmak ve Avrupa başta olmak üzere yurtdışında Türkiye’nin daha iyi tanıtılmasını ve çıkarlarının savunulmasını amaçlayan bir kuruluşuz. Önde gelen mütevelli kuruluşumuz olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğimiz basında yer alan haksız bazı haberler ile eleştiriye uğradı. Söz konusu haberler TOBB’un GMF adlı düşünce kuruluşuna yaptığı yardımları hedef alıyor. TOBB’un GMF’e verdiği destek tamamen Türkiye’nin yurtdışında daha iyi tanıtılması ve çıkarlarının savunulmasını amaçlıyor. Bu destek takdir edileceğine bir dezenformasyon kampanyası kapsamında haksız şekilde eleştiriliyor. TOBB uzun yıllardır Brüksel ve Vaşington’da Türkiye’nin lobi gücünün artırılmasına yönelik faaliyetlerde bulunuyor. Üstelik bu çalışmalar devletimizin bilgisi dahilinde, Cumhurbaşkanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı gibi kamu kuruluşlarımızın talebi ve onayı ile yürütülüyor. Bu kapsamda GMF’in yanında CSIS, Atlantic Council gibi etkili düşünce kuruluşları ile Türkiye’nin lobi gücünün artırılması ve Türk ekonomisinin dinamizminin daha görünür hale gelmesi için iş birlikleri gerçekleştirdi. Bu çalışmalar Türkiye’nin dış tanıtımı açısından takdire şayan faaliyetler olmuştur ve basında da bu şekilde haksız yere eleştirileceğine, bilakis takdirle izlenmesi gerekir.”

    Başkan Zeytinoğlu, TOBB’un GMF ile iş birliğinin 2016 yılı sonunda Ticaret Bakanlığı’nın bilgisi dahilinde ve uygun görüşü doğrultusunda başlatıldığını vurguladı. Başkan Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

     “TOBB’un GMF ile gerçekleştirdiği çalışmalar, 17/25 Aralık süreci ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında FETÖ’nün devletimiz aleyhine başlattığı kampanyaya karşılık devletimizin tüm platformlarda aktif olunması talimatına istinaden 2016 yılı sonunda Ticaret Bakanlığımızın uygun görüşü ile başlatılan bir çalışmadır. Bu kapsamda Türkiye hakkında olumsuz bir gündemin pompalandığı son 5 yıllık dönemde pozitif bir gündem oluşturmaya dönük birçok çalışma yürütülmüş ve toplantılar yapılmıştır. Toplantılara ilgili özel sektör temsilcilerimizin yanı sıra devletimizi temsilen Cumhurbaşkanlığı Sözcümüz Prof. Dr. İbrahim Kalın, Dışişleri Bakan Yardımcımız Büyükelçi Faruk Kaymakcı, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanlığı döneminde vekilimiz Volkan Bozkır gibi birçok yetkilimiz katılmıştır. Yapılan ödemeler garanti ödeme, bağış şeklinde değil, çalıştırılan personel ve yapılan harcamalara yönelik belge karşılığında yapılmıştır. Türkiye’nin yurtdışında pozitif algısını güçlendirmeye en çok ihtiyacımız olan bu dönemde TOBB gibi Türk ekonomisini temsil eden ve yurt içinde ve dışında ülkemizin kalkınması ve ali çıkarlarının savunulması için gece gündüz çaba sarf eden bir kuruluşa karşı bu şekilde bir karalama kampanyası yürütülmesi son derecede üzücüdür.”

  • EKİM 2021:KOMİSYONUN 2021 TÜRKİYE RAPORU HAKKINDA İKV DUYURUSU

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu Avrupa Komisyonu tarafından dün açıklanan 2021 Genişleme Stratejisi ve ülke raporları sonrasında Türkiye raporu hakkında açıklamalarda bulundu. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Her yıl Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan aday ülkeler hakkındaki raporlar ve Genişleme Stratejisi 19 Ekim 2021 tarihinde açıklandı. İKV olarak, 13-14 Ekim 2021 tarihlerinde Brüksel’e bir ziyarette bulunduk. Komisyon’da Türkiye raporunun yazıldığı Komşuluk ve Genişleme Müzakereleri Genel Müdürlüğü’nün bağlı olduğu Komisyon Üyesi Varhelyi ve diğer yetkililer ile görüştük. Türkiye’nin AB üyelik perspektifinin önemini vurguladık ve bu yolda bir sivil toplum örgütü olarak sürece katkı sağlamak için yaptıklarımızdan söz ettik. Komisyon Üyesi Varhelyi, Türkiye’nin AB için önemine vakıf ve göç ile güvenliğin dışında iklim, ticaret, enerji ve ulaştırma gibi konularda ilişkilerin gelişmesine destek veriyor. Ancak AB genelindeki Türkiye’nin üyeliği konusunda irade eksikliği Komisyonun tutumuna da yansıyor. Türkiye’nin Aday Ülke statüsünün devam ettiğini vurgulamakla birlikte, Komisyon’da Türkiye masasının AB’nin Güney Komşuları ile birlikte aynı müdürlüğe bağlanması gibi gelişmeler Türkiye’nin aday statüsünün göz ardı edildiği ve daha çok bir komşu ülke olarak ele alındığını gösteriyor.”

    Başkan Zeytinoğlu, raporun üzerinde durduğu bazı noktalara da açıklık getirdi:  

    “Bugün yayımlanan rapor Türkiye’nin adaylık statüsünden kaynaklanan bir gereklilik olarak izleme sürecinin bir parçasını oluşturuyor. Ancak rapor Türkiye’nin AB üyelik kriterleri ve mevzuat uyumundaki gelişmesini değerlendirmekle birlikte, üyelik müzakere sürecinin nasıl canlandırılabileceği ve ilişkilerin geliştirilebileceği konularında herhangi bir tavsiyede bulunmuyor. Sanki bu sürecin kesintiye uğramasının tek sorumlusunun Türkiye olduğu varsayımını gözlemlemek mümkün ve AB ile Üye Devletlerin üzerine düşenlere değinilmiyor. Raporda gümrük birliğindeki var olan sorunlara değinilirken, bazı teknik engeller, yerli içerik koşullarının uygulanması, AB ortak gümrük tarifesinden sapmalar gibi çeşitli sorunlara işaret edilirken, Türkiye’nin AB’ye ihracatındaki engeller, ulaştırma kotaları, AB serbest ticaret anlaşmalarının Türkiye’yi dışarda bırakmasının yarattığı olumsuzluklar, gümrük birliği güncellenme sürecinin bir türlü başlatılamaması gibi önemli konuların ele alınmaması eksiklik oluşturuyor. Türkiye ekonomisinin pandemi sonrasında hızla düzelmekte olduğu not edilirken, bazı yapısal sorunlar ve dengesizliklere de yer verilmiş. Paris İklim Anlaşması’nın TBMM tarafından onaylanması olumlu bir gelişme olarak raporda yer bulurken, çevre ve iklim politikasındaki uyum ihtiyacına da değinilmiş. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması ve hukuk, demokrasi ve temel haklar konusunda eksikliklere dikkat çekilmiş. Ancak burada Türkiye’nin AB katılım müzakerelerinde yargı ve temel haklar başlıklı faslın açılamadığı ve GKRY engeline takıldığının da not edilmesi gerekir. Doğu Akdeniz’de gerilimin azalmasından olumlu bahsedilirken, Türkiye’nin Ege ve Kıbrıs politikalarına yönelik olarak tamamen dışlayıcı yaklaşımın devam ettirilmesi ve Türkiye’nin haklı tezlerinin de dikkate alınmaması AB’nin bu bölgedeki barış ve güvenliğe katkı yapıcı etkisini zedeliyor. Avrupa Komisyonunun Türkiye’nin AB katılım sürecinin hızlanması ve olumlu bir rotaya girmesi için daha fazla sorumluluk üstlenmesini bekliyoruz. Bunun yanında Türkiye olarak üzerimize düşenleri yapmaya ve AB siyasi kriterleri başta olmak üzere üyelik kriterlerin yerine getirmek için çalışmaya kararlılıkla devam etmemiz gerektiğini düşünüyoruz”.

    EYLÜL 2021: AB’NİN TÜRKİYE’Yİ GÜNEY KOMŞULARI İLE BİRLİKTE ELE ALMASI KABUL EDİLEMEZ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Avrupa Komisyonu’nda Türkiye ile ilişkiler bölümünün “Güney Komşuları, Türkiye, Göç/Mülteciler ve Güvenlik Konuları” adı altında ayrı bir müdürlük kapsamına alınarak, katılım perspektifinden ayrılmasına tepki gösterdi. Başkan Zeytinoğlu aday ülke Türkiye’nin komşuluk bölgesinde ve sadece göç ve güvenlik bağlamında ele alınmasını kabul edilemez olduğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:

    “Avrupa Komisyonu’nda “Komşuluk ve Genişleme Müzakereleri” adlı Genel Müdürlük içinde bir yapısal değişiklik oldu. Türkiye daha önce Batı Balkanlar ile birlikte aynı müdürlük içinde ele alınırken, şimdi Güney Komşuları, Türkiye, Göç/Mülteciler ve Güvenlik Konuları” adlı müdürlüğün altına alındı. Bu durum genişleme müzakereleri kapsamından çıkarıldığını ve Batı Balkanlar ile ayrıştığını ortaya koyuyor. Sessiz sedasız gerçekleşen bu değişikliği Dışişleri Bakanlığımızın ve AB Başkanlığımızın önlemeye çalıştığını biliyoruz. Ancak sonuç değişmedi ve Türkiye’nin bölümü değişmiş oldu. Bu durumu esef verici buluyoruz. Türkiye aday ülkedir. Türkiye’nin üye olarak katılımını tasarlayamayan ve stratejik planına dâhil edemeyen bir AB’nin jeopolitik olma hedefine ulaşması son derece zor olacaktır. Ayrıca Türkiye’nin AB üyelik perspektifi olmayan ve AB ile ilişkilerinde Gümrük Birliği gibi ileri düzeyde bir entegrasyon bulunmayan Güney Komşuları ile bir tutulması kabul edilemez. Bu bölümün sadece göç ve güvenlik ile ilişkilendirilmesi, Türkiye ve AB arasında iklim, sağlık, enerji gibi çok boyutlu ve girift ilişkileri göz ardı etmek anlamına gelir ve yetersiz kalacağı muhakkaktır”.

    EYLÜL 2021:İKV BAŞKANLIĞI`NA AYHAN ZEYTİNOĞLU YENİDEN SEÇİLDİ

    20 Eylül 2021 tarihinde gerçekleştirilen İKV'nin 59’uncu Olağan Genel Kurul Toplantısı'nda, Yönetim Kurulu Başkanlığı'na Ayhan Zeytinoğlu yeniden seçildi. İKV’nin mütevelli kurum başkanları, destekçi kurum temsilcileri ve delegelerinin katılımıyla İstanbul’da yapılan Genel Kurul’da, İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu,  Temmuz 2020 – Eylül 2021 tarihleri arasında Vakfın faaliyetlerini içeren bir konuşma yaptı.

     

    Genel Kurulun açış konuşmaları, Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Başkanı Büyükelçi Faruk Kaymakcı, TOBB Başkan Yardımcısı Ali Kopuz, İTO Başkanı Şekip Avdagiç,  İSO Başkan Yardımcısı İrfan Özhamaratlı, TİM Başkanı İsmail Gülle ve İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu tarafından yapıldı.

    Dışişleri Bakan Yardımcısı Kaymakcı, İKV’nin çalışmalarının Türkiye’de sivil toplumun sürece katkısı açısından önemine işaret etti. AB ile ilişkiler hakkında detaylı bilgi veren Kaymakcı, AB’nin güncel önceliği olan Yeşil Mutabakat, iklim, güvenlik ve sağlık konularındaki işbirliğinin ilişkilerde yeni bir açılımı gerektirdiğini belirtti.

    Mütevelli kurum temsilcileri, AB üyeliği perspektifinin daha da ön plana çıktığını, İKV’nin “Türkiye’nin AB Uzmanı” olarak bu süreçte kritik bir rol oynadığına işaret ederken, AB’nin Türkiye’nin dış ticareti ve yabancı yatırımlarında oynadığı önemli rolü hatırlatarak, iş dünyasının AB sürecinin canlanması yönündeki beklentilerini vurguladılar. İş dünyasının AB uzmanı olarak İKV’nin COVID-19 sonrası normalleşme sürecinde AB ile ilişkilere katkı vermeye devam etmesinin önemine işaret ederken, Türkiye’nin AB pazarındaki payının artırılması gerektiğini belirttiler.

    Yaşasın Türkiyeli Avrupa / Yaşasın Avrupalı Türkiye

    Başkan Zeytinoğlu konuşmasında, pandemi döneminde çevrim içi teknolojileri de kullanarak etkinliklerin sanal ortamda devam ettirildiği, Türkiye ve AB’yi ilgilendiren kritik konuların ele alındığı birçok webinarın düzenlendiğini söyledi. Türkiye için AB’nin Birleşik Krallık ile anlaşmasının hemen sonrasında bir STA imzalanmasının önemli bir başarı olduğunu belirten Zeytinoğlu, ancak bu STA’nın gümrük birliği kadar ticaret kolaylığı sağlamaması AB ile Gümrük Birliği ortağı olmanın ne kadar önemli olduğunu gösterdiği vurguladı. Türkiye açısından Yeşil Mutabakata uyum konusunda kamuoyunu uyarma ve bilgilendirme görevini yerine getirdiklerini belirten Zeytinoğlu, bu konuda bir Sivil Toplum Platformu oluşturmak için çalışmalara devam ettiğinin altını çizdi. Başkan Zeytinoğlu, Türkiye’nin AB perspektifinin kritik dönüşümlerin yaşandığı bu dönemde daha da ön plana çıktığını söyledi ve sözlerini “Yaşasın Türkiyeli Avrupa ve Yaşasın Avrupalı Türkiye” diyerek tamamladı.

    İKV'nin yeni Yönetim Kurulu'nda Ayhan Zeytinoğlu, Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, Sedat Zincirkıran, Atilla Menevşe, İsmail Gülle, Tuncay Şahin, Can Yücaoğlu, Ömer Gülsoy Mehmet Kaya, Dr. Zeynel Abidin Erdem,  Ali Sami Aydın, Celal Kaya, Levent Taş,  Yavuz Altun, Süleyman Uyar, Akansel Koç ve Hakkı İsmet Aral yer alırken, Denetleme Kurulu Üyeleri Musfata İçöz ve Türker Ateş oldu.

    AĞUSTOS 2021: DOĞAL AFETLERE KARŞI AKDENİZ GÖREV GÜCÜ KURULMALI

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, özellikle Akdeniz ve Ege Bölgeleri’ni etkileyen orman yangınları sonrasında bu yangınların tüm ulusları derinden etkilediğini belirtirken, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin de yangın ve benzeri afetlerin sıklığı ve yoğunluğunu artırdığını söyledi. Başkan Zeytinoğlu doğal yangınlarla mücadele için bir uluslarüstü örgütlenmenin şart olduğunu dile getirdi. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Gerek ulusal istatistikler, gerekse AB’nin Kopernik programı kapsamında toplanan veriler aşırı doğa olaylarında hızlı bir yükseliş olduğunu ortaya koyuyor. İklim değişikliğinin etkisiyle artan bu olaylar Akdeniz Bölgesi’nde aşırı sıcaklık, kuraklık ve yağışlarda azalma şeklinde kendisini gösteriyor. Bunun sonucunda ve şehirleşmenin de etkisiyle orman yangınları ve ani yağışların sonucu olarak seller sıklıkla yaşanabiliyor. Ortak kaderi paylaşan bu bölgenin ülkeleri afet durumunda kullanmak için acil bir görev gücü oluşturmak da dâhil olmak üzere Akdeniz Bölgesi’nde yaşanan afetlerde destek sağlamak üzere bir birlik oluşturabilir”.

    Başkan Zeytinoğlu, Türkiye’nin AB Sivil Koruma Mekanizması içinde olduğunu ve bu kapsamda da AB’nin acil durumda oluşturduğu rescEU destek havuzundan faydalandığını belirtti:

    “Orman yangınlarının hızla yayılması ve yerleşim alanlarını etkilemesi sonrasında ülkemiz AB’nin Sivil Koruma Mekanizması’ndan yardım istemiş ve Hırvatistan ile İspanya yangın müdahale uçakları göndererek destekte bulundu. Türkiye gerek bu mekanizmanın bir üyesi olarak gerekse AB’in Kopernik programı çerçevesindeki arazi ve iklim izleme verilerinden faydalanarak AB ile işbirliği içindedir. Ancak özellikle Akdeniz ülkelerinin sorunlarını dikkate alan, iklim değişikliğinin bu bölgede yol açtığı aşırı doğa olayları ile afetlere müdahale için bir görev gücü ve örgütlenme oluşturulması daha yoğun bir müdahale kapasitesi sağlayacaktır. Ayrıca Akdeniz ülkelerinin ortak sorunlarını tartışıp çözüm üretebileceği bir yapı oluşturulması suretiyle iklim değişikliğinin yol açtığı felaketlerin yanında göç gibi sınır aşan meselelerde birlikte hareket edip çözüm üretebilecek bir yapı ortaya çıkmış olacaktır. İKV olarak bu önerimizi kamuoyuna sunuyoruz”.

    TEMMUZ 2021: TÜRKİYE İÇİN AB’NİN ÖNEMİ DEVAM EDİYOR

    Son yıllarda Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinde yaşanan zorluklar ve gerilimler toplumun genelinde ve siyasi kadrolarda bir umutsuzluk ve hayal kırıklığı yaratmıştır.

    Gerek AB reformlarının durma noktasına gelmesi gerekse AB içinde Türkiye’nin üyeliğini engelleyen çevrelerin varlığı zaman zaman yılgınlık yaratmakta ve AB hedefinden vazgeçme yönünde çağrılara yol açmaktadır. Ancak bu konuda kararlı bir şekilde belirlediğimiz hedeften sapmadan yolumuza devam etmemiz çok önemlidir.

    Yıllar önce Rahmetli Özal’ın da ifade ettiği gibi AB sürecinin uzun ve ince bir yol olduğu başından itibaren bilinmektedir.

    AB katılım sürecinde Türkiye’nin karşılaması gereken kriterler zaten ülkemizin kendisi için hedef olarak seçtiği koşulları karşılamaktadır. Hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan hakları çağdaş bir toplum ve devlet olmanın ön koşuludur.

    Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada ekonomik, siyasi ve kültürel açıdan bir arada olmasının makul ve doğal olduğu ülkeler grubu AB’dir. Bu sebeple bu hedeften vazgeçilmesi Türkiye’nin ali çıkarlarına hizmet etmez.

    Türkiye’nin AB yolunda yürüyüşüne devam etmesi kendi sosyoekonomik gelişme hedefleri ile koşut ve uyumludur.

    AB’nin zaman zaman kendi değerlerini sorgulatan yaklaşımları olsa da, temelini oluşturan ilke ve hedefler evrensel değerlerle örtüşmektedir.

    Bunun yanında AB önemli bir değişim ve dönüşüm sürecinden geçmektedir. AB’yi yeni yüzyılda anlamlı kılacak Yeşil Mutabakat gibi projeler Türkiye’yi de yakından ilgilendirmekte ve uyum ihtiyacını acil hale getirmektedir.

    Ayrıca, kendisi köklü bir dönüşümden geçen ve krizleri aşmayı hedefleyen AB ile ilişkimizi yeniden tanımlama zamanı değildir. Belirli bir süre daha izleyerek AB’nin nasıl bir yapıya evrildiğini görmek ve ondan sonra gerekirse ilişkimizi yeniden tanımlamak daha doğru olacaktır.

    Türkiye’nin AB üyesi olabilmesi AB kriterlerini yerine getirmesine bağlı olduğu kadar aynı zamanda bir konjonktür meselesidir. Almanya’nın eski Başbakanlarından Helmut Kohl Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkmış, ancak ondan iktidarı devralan Gerhardt Schröder Türkiye’nin AB ile müzakereleri başlatmasına ön ayak olmuştur.

    Konjonktürü oluşturan koşullar hızlı bir biçimde değişebilir. Önemli olan Türkiye’nin reformlara hız vermek suretiyle, kendi demokrasi ve ekonomisini güçlendirerek AB için uygun bir aday olması ve koşullar izin verdiğinde üyeliği gerçekleştirebilecek hazırlık durumunda olmasıdır. Aksi takdirde Türkiye’nin uluslararası konumu açısından en önemli kazanımlarından olan AB adaylığını rafa kaldırıp sonu belirsiz bir yola çıkmak Türkiye’nin yararına olmayacaktır.

    Türkiye’nin yeni Avrupa’dır. Türkiyesiz AB eksik kalacaktır.

    TEMMUZ 2021: AB KIBRIS MESELESİNDE HATASINI DEVAM ETTİRİYOR: YAPICI VE OBJEKTİF TUTUM BENİMSEMELİ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Kapalı Maraş’ın açılması hususunda AB Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in beyanı sonrasında açıklamalarda bulundu. Başkan Zeytinoğlu, Kıbrıs meselesinin çözümünün Doğu Akdeniz’de istikrara katkıda bulunacağını hatırlattı ve AB’nin bunun için çaba göstermesi gerektiğini kaydetti. Başkan Zeytinoğlu AB’nin mevcut tutumunun geçmişteki hatalarının devamı olduğunu ve bu tutumdan geri dönülmezse AB’nin çözüme katkısının olmayacağını vurguladı. Başkan Zeytinoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Kıbrıs konusunda çözümsüzlük devam ederken, KKTC ve Türkiye, federasyona dayanan önerilerin başarı şansının kalmadığı sonucuna vararak, iki devletli çözüm önerdiler. Yıllardır süregiden ve BM’nin himayesinde yürütülen görüşmeler sonuç vermedi. En son olarak Crans Montana görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı. Bundan sonra Kıbrıs için farklı bir gelecek arayışları son derece doğaldır. AB’nin Kıbrıs politikası üzerinden Türkiye’ye eleştirileri haksızdır. AB 2004 yılında Güney Kıbrıs Rum Yönetimini adanın meşru temsilcisi olarak üye kabul ettiğinde çok önemli bir fırsatı kaçırmış oldu. BM’nin Annan Planı’nı kabul eden Kıbrıslı Türkler cezalandırılırken, Planı çoğunlukla reddeden Kıbrıslı Rumlar ödüllendirilmiş oldu. AB değerlerine aykırı davranan taraf ödüllendirildi. O dönemde adanın kuzeyine uygulanan izolasyona son verileceğine yönelik sözlerin hiçbiri tutulmadı. AB bu tutumunu sürdürdü ve KKTC’yi tanımamaya devam etti. Ancak yıllardır AB tarafından yapılan telkinlerin hiçbiri adada çözümü sağlamadı. KKTC’nin varlığını tanımayan çözümlerin başarısı şansı kalmadı. Hükümetimiz ve KKTC bu durumu görerek Kıbrıs meselesine yaklaşımlarını değiştirdi. Son olarak Kapalı Maraş’ın açılması meselesi üzerinden AB Dış ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in eleştirileri oldu. Statükonun değişmesine AB karşı çıkıyor ama yapıcı bir öneride de bulunamıyor. Türkiye-AB ilişkilerini canlandırmayı hedefleyen pozitif gündem ile birlikte önerilen Doğu Akdeniz Konferansı gerçekleştirilmedi. AB’nin yaptığı Rum ve Yunan tezlerini aktarmaktan ibaret. Bu durumda AB geçmişteki hatalarını devam ettiriyor. Türkiye ile ilişkilerini Kıbrıs meselesi sebebiyle zora sokuyor. 80 milyonluk bir bölgesel aktör ile ilişkilerini geliştirmek ve üyelik sürecini canlandırmak yerine GKRY’nin arkasına takılarak ilişkileri çıkmaza sürüklüyor. Bu tutumun daha adilane ve tarafsız bir yaklaşımla değiştirilmesi AB’nin bölgedeki etkinliğini sağlayacak tek yoldur”.   

    HAZİRAN 2021: POZİTİF GÜNDEMDE SÖYLEMDEN EYLEME GEÇME ZAMANI GELDİ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 24-25 Haziran 2021 tarihlerinde yapılacak AB Zirvesi öncesinde açıklamalarda bulundu. Başkan Zeytinoğlu, Zirve’de Türkiye-AB ilişkileri bağlamında pozitif gündemin de ele alınacağını ve bu konuda somut adımlar beklediğini kaydetti. Başkan Zeytinoğlu, temelleri Ekim 2020’de yapılan AB Konseyinde atılan ve o günden beri AB Zirveleri’nin gündeminde yer almaya devam eden pozitif gündemde artık uygulama aşamasına geçilmesi gerektiğini vurguladı.

    Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Pozitif gündem Türkiye-AB ilişkilerinde bir canlanma umudu yarattı. Esas hedefimiz tam üyelik olmaya devam ediyor. Bu açıdan pozitif gündem müzakere sürecinin yerini tutabilecek bir kapsam taşımasa da var olan koşullarda kısır döngüyü kırmak için bir araç olabilir. Özellikle jeopolitik gelişmeleri de dikkate aldığımızda, Türkiye’nin Avrupa’daki konumunun pekiştirilmesi ve ABD de dâhil olmak üzere Batı ile ilişkilerinin güçlendirilmesi değişen dünya dengelerinde büyük önem taşıyor. Burada ortak değerler etrafında bütünleşme, demokrasi ve özgürlükler vurgusuna da dikkat çekmek lazım. Türkiye’nin hem ekonomik açıdan hem de siyasi ve jeopolitik açıdan AB ile ilişkilerini onarılmasında pozitif gündem etkili bir ol oynayabilir. Ancak artık söylemden eyleme geçme zamanı. Pozitif gündem, ilk olarak geçtiğimiz yıl Ekim ayında AB Konseyi tarafından önerilmişti. Mart ayındaki Zirve’de de içerik olarak geliştirilmiş ve aşamalı, orantılı ve geriye döndürülebilir bir yaklaşım olarak lanse edilmişti. Pozitif gündemin en önemli unsurlarından biri gümrük birliğinin güncellenmesi. 2014’ten beri gündemde olan bir konu ve artık bir an önce uygulama aşamasına geçilmesi gerekiyor. AB’nin ticaret politikasını da temelden etkileyen Yeşil Mutabakat ve dijital gündem, gümrük birliğinin güncellenmesini daha da acil hale getirdi. Sınırda karbon düzenlemesi ile özellikle demir çelik, çimento ve alüminyum gibi enerji yoğun sektörlerden AB’ye yapılan ihracata ek bir maliyet gelecek. Ayrıca Yeşil Mutabakat AB pazarında geçerli olan üretim ve ürün standartlarını da değiştiriyor. Çevre etkisi ve karbon ayak izinin azaltılması temel öncelik haline geldi. Bu durum AB ve Türkiye arasındaki ekonomik ve ticari ilişkinin revizyonunu gerektiriyor. Aynı zamanda çevre ve iklim politikalarında uyum ihtiyacı daha da artıyor. Çevre faslı Türkiye’nin AB müzakerelerinde açılmış olan fasıllardan biri ve Türkiye SEVESO direktifi gibi bazı AB mevzuatına uyumda oldukça ileri düzeyde. Ancak bu uyumun iklim değişikliğine de yansıtılması gerekiyor. Gümrük birliğinin modernizasyonu ilişkilerin bu boyutunun güncellenmesi ve canlandırılmasına olanak tanıyacak. Yarınki Zirve’den gümrük birliğinin güncellenmesi ve yüksek düzeyli diyalogların başlatılması konusunda somut adımlar bekliyoruz.”

    Başkan Zeytinoğlu,  pozitif gündem ile ilişkili olarak halklar arası temaslar ve mülteci işbirliği konularına da değindi:

    “İlişkilerin diğer bir önemli boyutunu göç ve mülteci konusunda işbirliği ve vize serbestliği konuları oluşturuyor. Özellikle mülteci konusunda Türkiye AB için vazgeçilmez bir rol oynuyor. Ülkemiz yaklaşık 4 milyon mülteciyi barındırarak, AB’nin yükünü alıyor. Bu mültecilerin AB’ye geçmesi özellikle Almanya gibi Üye Devletler için siyasi ve ekonomik olarak büyük bir maliyet oluştururdu. Bu açıdan Türkiye’nin oynadığı rol çok önemli. 18 Mart 2016’daki Türkiye-AB mutabakatı sadece mülteci işbirliğini içermiyordu. Bunun yanında müzakerelerde yeni fasıllar açılması, vize serbestliğinin sağlanması ve gümrük birliğinin güncellenmesi ile ilgili maddeler de vardı. Ancak bu konularda bir ilerleme sağlanamadı. AB Türkiye’deki Suriyeli mültecilere yönelik 3+3 milyar avroluk proje desteğini sürdürdü. Şimdi bu mali işbirliğinin devam etmesi gündemde. Ancak kapsamın daha da genişletilmesi ve yük paylaşımını da içerecek şekilde ele alınması gerekiyor. Bunun yanında, vize serbestliği sürecinde de beklentilerimiz devam ediyor. COVID-19 sonrası normalleşme ile birlikte ilişkilerde tekrar gündeme gelmesi için kalan kriterlerin de hızla karşılanması lazım. Gümrük birliğinin etkin işlemesi ve pozitif gündemin hayata geçmesi için somut adım bekliyoruz.”

    NİSAN 2021: “KIBRIS’TA ÇÖZÜM EGEMEN EŞİTLİĞE DAYALI YENİ BİR VİZYONLA MÜMKÜN OLABİLİR”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Kıbrıs meselesinin çözümüne ilişkin ortak bir zemin olup olmadığının belirlenmesi amacıyla 27-29 Nisan 2021 tarihlerinde 5+Birleşmiş Milletler (BM) formatında Cenevre’de düzenlenen gayriresmî toplantı ile ilgili bir basın duyurusu yayımladı. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) Cenevre’ye yeni bir vizyonla gitmeye hazırlandığını belirten İKV Başkanı Zeytinoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:

    “Kıbrıslı Türk ve Rum liderler ile üç garantör ülke olan Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık’ın temsilcileri, 27-29 Nisan 2021 tarihlerinde BM Genel Sekreteri António Guterres’in himayesinde Cenevre’de gerçekleşecek toplantıda bir araya gelecek. Tarafların, gayriresmî formatta gerçekleşecek bu toplantıda, adanın geleceğine ve Kıbrıs meselesinin çözümüne yönelik düşüncelerini açıkça ortaya koymaları bekleniyor. BM Genel Sekreteri Guterres, üç gün sürecek görüşmelerde, tarafların Kıbrıs meselesinin çözümüne yönelik ortak bir vizyonda buluşup buluşamayacaklarını tespit etmeye çalışacak. Bu itibarla, Cenevre’deki toplantı bir müzakere turu değil, yeni bir sürece girilip girilemeyeceğine yönelik zemin yoklaması niteliği taşıyor.

    KKTC, Türkiye’nin de tam desteğiyle Cenevre’deki toplantıda, egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm vizyonunu dile getirecek. Bilindiği üzere, şimdiye kadar müzakerelere yön veren iki kesimli, iki toplumlu federal çözüm arayışı, Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının yapıcı tutumuna ve iyi niyetine rağmen Rum tarafının uzlaşmaz tavrı nedeniyle defalarca başarısızlığa uğradı. Federal çözümü öngören Annan Planı’nı bundan 17 yıl önce yüzde 76’ya varan bir çoğunlukla reddeden Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), 1 Mayıs 2004 tarihinde uluslararası hukuka ve AB değerlerine aykırı şekilde, adanın tamamını temsil ettiği iddiasıyla AB üyeliğine kabul edildi. Plana yüzde 65 ile ‘evet’ diyen Kıbrıs Türk tarafı ise diğer tarafın tutumu nedeniyle AB üyeliğinin getirilerinden mahrum bırakıldı ve ambargolara maruz kalmaya devam ediyor. Türk tarafının izolasyonunu sonlandırmaya yönelik Doğrudan Ticaret Tüzüğü gibi girişimler ise Rum tarafının engellemeleri nedeniyle hayata geçirilemedi. Rum tarafının tek yanlı AB üyeliği, Kıbrıs meselesinin çözüme kavuşturulmasını daha da zora soktu. AB içerisindeki konumunu Türkiye’ye ve Kıbrıs Türk halkına karşı kullanmaktan ve bu doğrultuda AB karar alma süreçlerini suiistimal etmekten çekinmeyen Rum tarafı, bundan sonra da müzakere masasını deviren taraf olmaya devam etti. Kıbrıs’ta çözümün Temmuz 2017’de Rum tarafının maksimalist talepleri ve uzlaşmaz tutumu nedeniyle bir kez daha çıkmaza girdiği Crans Montana görüşmelerinde de net şekilde görüldüğü gibi, Rum tarafı, Kıbrıs Türk halkıyla siyasi güç ve refah paylaşmak niyetinde değil.

    Rum tarafında, Türkleri eşit bir ortak yerine azınlık olarak gören zihniyet devam ettiği sürece, federasyon temelinde bir ortaklığa varılması mümkün görünmüyor. 53 yıldır süregelen çözüm çabalarının sonuç üretmediği mevcut durum, Kıbrıs meselesine ilişkin yeni fikirleri ve adadaki mevcut gerçekliklere dayalı yeni bir vizyonu zorunlu kılıyor. Türkiye ve KKTC’nin savunduğu, egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü temelinde yan yana yaşayan iki devlet arasında işbirliği, adadaki gerçekliklere uygun ve sürdürülebilir çözümü oluşturuyor. Gelinen noktada, Kıbrıs’ta yeni bir sürece girilmesinin KKTC’nin egemen eşitliğinin kabulüne bağlı olacağı görülüyor. Kıbrıs Türk tarafı, Cenevre’de sürecin diğer muhataplarına egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm modelinin neden en gerçekçi, sürdürebilir ve doğru çözüm olduğunu anlatacak. Sürecin diğer muhataplarının da Cenevre’deki toplantıda, defalarca denenen ve Rum tarafınca statükoyu sürdürmek için araçsallaştırılan federal çözümde ısrar etmek yerine, yeni fikirlere açık olmalarını diliyoruz.”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, konuşmasını AB’nin konumunu değerlendirerek tamamladı:

    “AB de Cenevre’deki görüşmelere gözlemci statüsünde katılma talebinde bulunmuştu. Ancak KKTC’nin, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin üyeliği nedeniyle AB’nin tarafsızlığına ilişkin haklı endişelerini dile getirmesi üzerine AB temsilcilerinin Cenevre’deki görüşmelere katılmayacağı ifade edildi. 2004’te kendi değerleri pahasına, Rum tarafını Kıbrıs meselesi çözüme kavuşturulmadan üyeliğe kabul ederek büyük bir stratejik hataya imza atan AB, Kıbrıs meselesi bağlamındaki objektifliğini de kaybetmiş oldu. Bilindiği gibi, AB’nin bu stratejik hatası nedeniyle Türkiye’nin katılım müzakereleri sürecinde toplamda 14 faslın müzakereye açılması ve tüm fasılların geçici dahi olsa kapatılması, AB Konseyi ve GKRY tarafından engellenmiş durumda. AB’nin, Doğu Akdeniz’deki doğal kaynakların paylaşımı ve deniz yetki alanları üzerindeki anlaşmazlıklarda da Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk halkının meşru haklarını görmezden gelerek, ‘üye ülke dayanışması’ adı altında GKRY’nin ve doğal ortağı Yunanistan’ın tezlerine koşulsuz destek vermesi, Türkiye-AB ilişkilerinde gerginliğe neden oluyor. AB’yi Kıbrıs meselesi bağlamında dengeli bir pozisyon izlemeye davet ediyoruz. AB’nin, GKRY’nin tek yanlı üyeliğinin yol açtığı haksızlığı pekiştirecek adımlar atmak yerine Rum tarafını yapıcı hareket etmeye teşvik edecek araçlar geliştirmesi, hem Türkiye-AB ilişkilerinin gelişmesine hem de Doğu Akdeniz’in bir barış ve istikrar havzası haline gelmesine katkıda bulunabilir. AB’yi, Kıbrıs Türk halkına verdiği sözleri yerine getirmeye çağırıyoruz.”

    NİSAN 2021: 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN

    NİSAN 2021: "DÜNYA LİDERLERİ İKLİM KONUSUNDA KÜRESEL İŞBİRLİĞİ İÇİN ÇABA SARF ETMELİ"

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 22-23 Nisan 2021 tarihlerinde Dünya Çevre Günü vesilesiyle ABD ev sahipliğinde düzenlenen ve 40 ülkenin liderlerini bir araya getiren İklim Zirvesi’nin ilk gününde açıklanan taahhütlerin umut vaat edici olduğunu belirtti. Küresel ısınmanın 2100 yılına kadar 1,5°C ile sınırlandırılmasının 2°C ile sınırlandırılmasına kıyasla iklime bağlı riskleri azaltacağını vurgulayan İKV Başkanı Zeytinoğlu, İklim Zirvesi’nde bu yönde önemli bir adım atıldığını ancak somut eylemlerin hayata geçirilmesi gerektiğini dile getirdi. Başkan Zeytinoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Donald Trump’ın dört yıllık başkanlık döneminde iklim şüpheci yaklaşımıyla ABD’yi Paris Anlaşması’ndan çıkarması ve ‘Önce Amerika’ odaklı ticaret politikasıyla ABD’yi fosil yakıt temelli büyümeye teşvik etmesinin ardından, Biden yönetimi altında ABD’nin iklim değişikliği konusunda yeniden liderliği zorlaması sevindirici bir gelişme. Bir diğer sevindirici gelişme de dünyanın en fazla CO2 salınımı yapan ikinci ülkesi olan ABD’nin bu zirvede, 2030 yılında sera gazı emisyonlarını 2005 yılına kıyasla yarı yarıya indirme taahhüdü vermesiydi. Bu hedef, daha önce Obama yönetimi tarafından verilen taahhüdün neredeyse iki katına denk geliyor.”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu ayrıca AB’nin İklim Yasası’na ilişkin müzakerelerinin sonunda meyve vermesini yorumladı:

    “Avrupa Parlamentosu ve AB Konseyi, uzun zamandır İklim Yasası müzakerelerinde bir uzlaşıya varamıyordu. AB Konseyi 2030 iklim hedefinin İklim Yasası’na %55 net sera gazı azaltımı olarak geçmesini isterken, Avrupa Parlamentosu %55 net sera gazı azaltımının karbon yutaklarının dâhil edilmesiyle elde edileceğini, yani aslında yaklaşık %52,8 oranında bir azaltım vadedildiğini söyleyerek, ‘net’ ifadesinin İklim Yasası’nda geçmemesi gerektiğini savunuyordu. Ancak ABD’nin ev sahipliği yaptığı bu zirvede İklim Yasası’nın nihai hâlini duyurmak için acele eden bu kurumlar sonunda 21 Nisan 2021’de uzlaşıya vardı. Böylece 1990 yılına kıyasla %55 net sera gazı azaltımı taahhüdünde uzlaşan AB kurumları, emisyon azaltımının ve gideriminin bu hedefe ne kadar katkıda bulunacağı konusuna açıklık getirmek ve 2021 yılına kadar daha iddialı bir Arazi Kullanım Değişikliği ve Ormancılık düzenlemesi ortaya koyarak karbon yutaklarının iyileştirilmesini sağlamak konularında anlaşmaya vardı.”

    Başkan Zeytinoğlu son olarak küresel iklim hedeflerinin başarılmasında büyük önem arz eden küresel iş birliğine de değindi: “ABD, AB, Kanada, Birleşik Krallık ve Japonya gibi küresel ekonominin yarısından fazlasını oluşturan büyük ekonomilerin duyurdukları yeni iklim hedefleri doğrultusunda, küresel ısınmanın 2100 yılına kadar 1,5°C ile sınırlandırılmasının mümkün olabileceği düşünülüyor. Ancak, Çin ve Hindistan gibi küresel emisyonlarda büyük payı bulunan ülkelerin bu zirvede yeni hedefler ortaya koymaması hayal kırıklığına uğrattı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da zirveye davetli olan ülke liderlerinden biriydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2015 yılında sunulan ulusal katkı beyanı çerçevesinde 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarında %21'e varan azalma beklendiğini söyleyerek Türkiye’nin iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak amacıyla yoğun çaba harcadığını açıkladı. Ancak Türkiye, Paris Anlaşması’nı ilk imzalayan ülkelerden biri olmasına rağmen, günümüzde Eritre, İran, Irak, Libya ve Yemen ile birlikte Paris Anlaşması’nı onaylamayan altı ülkeden biri. Bu durum, Türkiye’nin mevcut iklim rejiminin dışında kalması endişelerini beraberinde getiriyor. Zira Akdeniz Havzası’nda bulunan Türkiye, iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkelerden biri olmasına rağmen, bu şartlar altında gelecekte Taraflar Konferansı’nda bir gözlemci olmaktan öteye geçip aktif bir katılımcı olamayacak. Diğer yandan, iklim değişikliği ile mücadele, Türkiye’nin AB ve ABD başta olmak üzere, diğer ülkelerle iş birliği yapabileceği önemli bir alan. AB aday ülkesi olan ve AB ile Gümrük Birliği içindeki Türkiye’nin özellikle de Avrupa Yeşil Mutabakatı’na uyum sağlaması çok büyük bir önem arz ediyor. Ayrıca, unutmamak gerekir ki, 24-25 Mart 2021 tarihindeki Konsey Sonuç Bildirisi’nde ve 6 Nisan 2021’de Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in gerçekleştirdiği Ankara ziyaretinde iklim değişikliğiyle mücadele, Pozitif Gündem’in bir parçası olarak taahhüt edilen yüksek düzey diyalog konularından biri olarak ifade edilmişti. Türkiye’nin kendini iklim müzakerelerinde daha iyi temsil edebilmesi ve AB ile iklim değişikliği üzerinde daha yakın bir iş birliği yaratması için artık Paris Anlaşması’nı uygulaması, daha iddialı iklim hedefleri ortaya koyması ve küresel iş birliğinin bir parçası olması gerekiyor.”

    NİSAN 2021: AB LİDERLERİNİN ZİYARETİ İLİŞKİLERİN GELECEĞİ AÇISINDAN ÜMİT VERİCİ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in 6 Nisan 2021’de gerçekleşen Türkiye ziyaretleri hakkında açıklamalarda bulundu. Uzun bir süredir AB ile ilişkilerin donma noktasında olduğunu belirten Başkan Zeytinoğlu, bu ziyaretin ilişkilerde önemli bir canlanmayı ifade ettiğini vurguladı. Başkan Zeytinoğlu, ilk olarak Ekim ayındaki AB Zirvesi’nde önerilen pozitif gündemin somutlaşmaya başladığını ve daha fazla zaman kaybetmeden bir an önce uygulamaya koyulması gerektiğini dile getirdi. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “AB Konseyi ve Komisyon Başkanlarının Türkiye ziyareti uzun bir süredir ilk üst düzey ve yüz yüze temas olması açısından büyük önem taşıyor. AB’nin ilk olarak Ekim’de gündeme getirdiği pozitif siyasi gündemin hayata geçirilmesi açısından da önemli bir merhaleye işaret ediyor. İlişkiler bir süredir derin dondurucuda idi ve özellikle Doğu Akdeniz ve dış politika gündeminde gerilim hakimdi. Burada bir yumuşama sağlanması Türkiye-AB ilişkilerinin yeniden canlandırılması için bir ışık doğurdu. AB’nin önerdiği pozitif gündem üyelik müzakerelerine bir dönüş içermiyor ancak Türkiye için en ideal strateji olan AB tam üyelik stratejisinin gelecekte tekrar işlerlik kazanması için ilişkilerin onarılması ve tekrar rotaya sokulması gerekli. Pozitif gündem, mülteci konusunda işbirliği, yüksek düzeyli diyalogların yeniden başlaması ve halklar arası temasların artırılması maddelerinin yanında ekonomik işbirliği ve gümrük birliğinin güncellenmesini de içeriyor”.

    Başkan Zeytinoğlu, Türkiye ile ilişkilerin onarılması ve canlandırılması için AB tarafından önerilen pozitif gündemin içinde gümrük birliğinin güncellenmesi başlığına ilişkin iş dünyasının beklentileri olduğunu vurguladı ve bu sürecin daha fazla vakit kaybetmeden derhal hayata geçirilmesini beklediklerini kaydetti:

    “Burada özellikle iş dünyasının beklentisi gümrük birliği güncellenme ve modernizasyon sürecinin bir an önce başlatılması. Dünya Bankası’nın hazırladığı rapor üzerinden gümrük birliğinin güncellenmesinin çerçevesi zaten 2016 yılında oluşturulmuştu. O yüzden daha fazla beklemeden bu sürecin hemen başlatılmasında büyük yarar var. Aksi takdirde Kıbrıs sorununa ek olarak, AB’nin iki lider ülkesi Almanya ve Fransa’da Eylül 2021 ve 2022’de gerçekleşecek seçimler Konsey’de sürecin tekrar tıkanmasına yol açabilir. Gümrük birliğinin güncellenmesi iki taraf için de bir kazan kazan durumudur. Ayrıca AB’nin iki temel önceliği olan ve Türkiye ekonomisi için de büyük önem taşıyan Yeşil Mutabakat ve dijitalleşme gündemlerinde diyalog ve işbirliği için de gümrük birliğinin yenilenmesi itici bir rol oynayacaktır. Bu fırsatın kaçırılmaması gerek Türkiye gerekse AB için büyük önem taşıyor. Diğer önemli konu olan vize serbestliği için ise Türkiye’nin kalan altı şartı yerine getirmesi AB reform sürecinin de yeniden başlamasını sağlayacaktır, bir ön adım olacaktır. AB siyasi ve ekonomik reformlarına geri dönerek ve geçtiğimiz günlerde açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı ve ekonomik reform paketinde öngörülen önlemlerin uygulanması yoluyla, süreci canlandırmak için adım atabilir. AB ise Avrupa güvenliği ve istikrarı için stratejik önemde olan Türkiye ile ilişkilerin onarılması ve karşılıklı olarak fayda sağlayacak bir ilişkiye dönüşmesi için gümrük birliğinin güncellenmesi için Komisyona müzakere yetkisini hemen vermek gibi somut adımlar atmaktan kaçınmamalı.”

    MART 2021: “AB ZİRVESİ SONUÇLARINI TEMKİNLİ BİR İYİMSERLİKLE KARŞILIYORUZ”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, AB Zirvesi’nin Doğu Akdeniz başlığı altında, Türkiye ile ilişkiler konusundaki sonuçlarını yorumladı. Başkan Zeytinoğlu, AB’nin Türkiye ile ilişkileri canlandırmaya yönelik bir irade sergilemesinin olumlu olduğunu belirtti. Başkan Zeytinoğlu, Yeşil Mutabakat ile geleceği şekillendiren AB ile ilişkilerin geliştirilmesinin önemini vurguladı ve tam üyelik perspektifinin önemini koruduğunu ve bunun için reform sürecinden vazgeçmemek gerektiğini belirtti. Başkan Zeytinoğlu sözlerini söyle sürdürdü:

    “AB Zirvesi sonuçlarını temkinli bir iyimserlikle karşılıyoruz. Doğu Akdeniz’de gerilimin dinmesini olumlu karşılayan AB Konseyi, Türkiye ile işbirliğini ilerletmeye yönelik bazı önerilerde bulundu. Ancak bunların hayata geçmesi için Doğu Akdeniz’de sükûnetin devamı şartını getiriyor. İşbirliğinin aşamalı, orantılı ve geriye döndürülebilir olacağı belirtilirken aşağıda alanlarda ilerlemeye dikkat çekiliyor: Ekonomik işbirliği, gümrük birliğindeki sorunların çözümü ve modernizasyon sürecinin başlaması için Komisyonun yetkilendirilmesi, iklim ve halk sağlığı gibi alanları da içerecek şekilde yüksek düzeyli diyaloğun başlatılması, halklar arası temaslar ve mobilitede ilerleme kaydedilmesi ve mülteci işbirliğinin devamı. Haziran ayında konunun tekrar ele alınacağı ve o güne kadar Doğu Akdeniz’deki gelişmelerin izleneceği belirtiliyor. Özellikle gümrük birliğinin modernizasyonunun gündeme gelmesi önemli bir gelişme. Yüksek düzeyli diyalogların başlatılması ve iklim ve kamu sağlığı gibi yeni alanların önerilmesi de AB’nin gündemindeki konuların birlikte ele alınabilmesi ve koordine edilebilmesi açısından faydalı olacaktır. Halklar arası temaslar ve mobilite konusundan söz edilirken vize serbestliği kavramına yer verilmiyor. Ancak Josep Borrell’in Zirveye sunmak üzere hazırladığı raporda bu şekilde geçiyor. Vize serbestliğinde kalan 6 kriterin de bir an önce yerine getirilmesi sürecin hızlanmasını sağlayacaktır. Mülteci işbirliğinin devamı da geç kalmadan uygulamaya geçirilmeli. Burada AB Konseyi 18 Mart mutabakatı doğrultusunda geri kabul ve düzensiz göçün kontrolünde Türkiye’nin işbirliği yapmasından söz ediyor. Ancak 18 Mart mutabakatında yer alan katılım müzakerelerinin canlandırılması, vize serbestliğinin sağlanması ve Türkiye’den AB’ye gönüllü insani kabul çerçevesinde Suriyelilerin yerleştirilmesi konularına değinilmemesi çifte standart olarak yorumlanabilir. Demokrasi, insan hakları, hukuk konularının Türkiye-AB ilişkilerinin ayrılmaz bir parçası olduğundan söz edilmesi de özellikle adaylık perspektifi açısından üzerinde durulması gereken bir nokta. Haziran ayına kadarki süreçte ekonomi ve siyaset alanında reformlara ağırlık verilmesi AB ile ilişkilerin canlandırılmasına olanak tanıyacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da önerdiği Doğu Akdeniz Konferansı’na yönelik çalışmaların yapılması isteniyor. Kıbrıs’ta BM çerçevesinde çözüm konusuna da atıfta bulunuluyor ve Nisan ayında yapılacak görüşmelere AB’nin gözlemci olarak katılacağı ve destek vereceği belirtiliyor. Bu gibi diplomatik girişimlerle Doğu Akdeniz ve Ege sorunlarının ılımlı bir çerçeve içinde tutulması bölgede barış ve güvenlik için faydalı olacaktır. Türkiye ve AB’nin yakınlaşması hem COVID-19 sonrası normalleşme, ekonomik durumun düzelmesi, uluslararası yabancı yatırımların artması ve ticaretin canlanması açısından büyük önem taşıyor. AB gündeminin en üst sıralarında yer alan Yeşil Mutabakat ve dijitalleşme konularında Türkiye ile yakın koordinasyon ve işbirliği sağlanması ve uyumlu bir ilerleme kaydedilmesini destekliyoruz.”

    MART 2021: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU: “AB İÇİN TÜRKİYE, TÜRKİYE İÇİN AB VAZGEÇİLMEZDİR”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu 25-26 Mart 2021 tarihlerinde video-konferans yöntemi ile gerçekleştirilecek AB Konseyi öncesinde Türkiye-AB ilişkilerine yönelik açıklamalarda bulundu. Başkan Zeytinoğlu, Ekim ve Aralık aylarındaki Zirvelerde de Türkiye’nin önde gelen bir gündem maddesi olduğunu ve daha kapsamlı bir tartışmanın Mart ayındaki Zirveye ertelendiğini hatırlattı. Başkan Zeytinoğlu, AB Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi ve Komisyon Başkan Yardımcısı Josep Borrell’in hazırladığı raporun bu Zirve’de liderler tarafından görüşüleceğini vurguladı. İKV başkanı, bu raporun Zirve öncesinde yayımlandığını ve Türkiye ile ilişkilerin geleceğine yönelik tavsiyeler ve yol haritası içerdiğini belirtti. Başkan Zeytinoğlu, tam üyelik perspektifine atıfta bulunarak, Türkiye-AB ilişkilerinin katılım rotasından çıkarılmaması gerektiğinin altını çizdi. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “25 ve 26 Mart AB Zirvesi, Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği açısından önemli. Aralık ayındaki Zirve’de Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğine ilişkin tartışma Mart ayına ertelenmişti ve AB Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Borrell’den bu konuda bir rapor hazırlaması istenmişti. Borrel’in raporu yayımladı. Özellikle Doğu Akdeniz’de gerilimin azaltılması açısından olumlu gelişmelere dikkat çekilen rapora göre, durumu net olarak değerlendirmek için biraz daha zamana ihtiyaç olduğu ve Haziran ayındaki Zirve’de Türkiye’ye yönelik yaklaşımının şekilleneceği belirtiliyor. Borrell raporunda iki alternatifli bir yol haritası ortaya koyuyor. Doğu Akdeniz ve dış politika konularında Türkiye’nin AB önceliklerini dikkate alması ve gerilimi azaltıcı bir yaklaşım sergilemesine bağlı olarak ilişkilerin pozitif gündem ekseninde canlandırılması öneriliyor. Aksi takdirde, aşamalı yaptırımları da içeren öneriler yer alıyor. Bu yaptırımların hala gündemde olması bile son derecede üzücü. Türkiye-AB ilişkilerinin tarihine ve kapsamına baktığımızda, çok daha ileri bir noktada olması gerekirdi. AB’nin Türkiye politikasını katılım sürecini de gündeme alarak gözden geçirmesini ümit ediyoruz. Burada ilk adım olarak gümrük birliğinin güncellenmesi süreci en kısa zamanda başlatılmalı. Yeşil Mutabakat ve dijitalleşme başta olmak üzere yüksek düzeyli diyaloglar ile yakın danışma ve işbirliği sağlanmalı. Türkiye olarak biz de, İnsan Hakları Eylem Planı ve ekonomik reform paketi ile sağlanan ivmeyi somut adımlarla hayata geçirmeliyiz. Vize serbestliği için kalan 6 kriteri karşılamak için çalışmaları hızlandırmalıyız. Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleri doğrultusunda Paris İklim Anlaşması’nın onaylanması sürecini başlatmalı, Türkiye’nin katkısı ile oluşturulan İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönmeliyiz.”

    Başkan Zeytinoğlu, Yüksek Temsilci Borrell’in raporunda Türkiye ile ilişkilere ilişkin önerilen yol haritasını daha detaylı olarak ele aldı:

    “Raporda, Doğu Akdeniz’deki ılımlı havanın devamına bağlı olarak, atılması öngörülen bazı olumlu adımlardan söz ediliyor. Bunları Ekim ve Aralık Zirvelerinde önerilen pozitif gündemin devamı olarak nitelendirmek mümkün. Buna göre göç yönetimi, ekonomik bağların güçlendirilmesi, yüksek düzeyli diyalogların yeniden başlatılması ve halklar arası temasların artırılması öngörülüyor. Göç yönetiminde Türkiye’nin Yunan adalarından 1450 sığınmacıyı geri kabul etmesi, bunun karşılığında, AB’nin Türkiye’den Suriyeli mülteciler arasındaki kırılgan gruplardan başlayarak, Üye Devletlere yerleştirmelerin yapılması öneriliyor. Ancak bu konuda sayı verilmiyor. Ekonomik bağların güçlendirilmesi için Türkiye-AB Gümrük Birliği’nin modernizasyonu ve genişletilmesine vurgu yapılıyor ancak Konseyin Türkiye ile müzakereleri başlatması için Komisyona yetki vermesi gerektiği, bunun için de Türkiye’nin mevcut ticareti zedeleyici etmenleri çözümlemek için somut adım atması koşulu belirtiliyor. Burada ulaştırma kotaları ve AB STA’larının dışında kalma gibi Türkiye açısından sorun oluşturan konulara değinilmemesi önemli bir eksiklik.  Yüksek düzeyli diyaloglar 2019 yılında AB tarafından askıya alınmıştı. Şimdi ekonomi, enerji, ulaştırma, siyasi gelişmeler, dış ve güvenlik politikası gibi alanlarda yeniden başlatılması öneriliyor ki bu önemli. Bu konulara ek olarak Yeşil Mutabakat/iklim, iç güvenlik, inançlar arası ilişkiler ve kültür konularında da başlatılması öneriliyor. Burada özellikle yeşil mutabakat ile ilgili diyaloğun başlatılması noktası çok önemli. AB ekonomisinde dönüşüm başlatan Yeşil Mutabakat Türkiye’yi çok yakından ilgilendiriyor. Son olarak önerilen halklar arası temasların artırılması başlığında ise Türkiye’nin yeni nesil AB programlarına katılımı desteklenirken, vize serbestliği yol haritasından da söz ediliyor. Komisyonun Türkiye’nin henüz yerine getirmediği kriterlerde Türkiye’ye tavsiyelerde bulunmaya hazır olduğu belirtiliyor. Burada kalan kriterlerin yerine getirilmesine bağlı olarak vize serbestliğinin gerçekleşebileceği vurgusunun yapılması daha yapıcı olurdu. Borrell’in raporunda Doğu Akdeniz’de gerilimlerin tekrar yükseltilmesi halinde bir dizi aşamalı yaptırım önerisi de yer alıyor. Buna göre, Aralık ayındaki AB Zirvesinde önerilen ancak uygulanmayan yaptırım uygulanacak kişi listesinin genişletilmesi, var olan yaptırımlara tüzel kuruşların da dâhil edilmesi, Avrupa Yatırım Bankası ve diğer maili kuruluşların operasyonları ve ekonomik işbirliğine sınırlama getirilmesi,  turizm ve Türkiye’ye seyahat uyarısı gibi önlemlerle Türk ekonomisi için önemli sektörlerde baskı oluşturulması ve bazı ürün ve teknolojilerde ithalat ve ihracat yasakları gibi enerji ve ilgili sektörlere ek bazı yaptırımlar getirilmesi öneriliyor.  Bu yaptırımlara gerek kalmayacağını ve ilişkilerin yapıcı bir zeminde,  kazan-kazan formülüne dayalı bir rotada gelişeceğini ümit ediyoruz”.

    MART 2021: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU’NDAN, 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ MESAJI

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle bir açıklama yaparak, tüm kadınların gününü kutladı ve kadın hakları ile toplumsal cinsiyet eşitliği temaları üzerinde durdu. İKV Başkanı Zeytinoğlu, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün toplumda kadınların statüsünü yükseltmeyi ve yaşamın her alanına katılmasını sağlamayı en önemli önceliklerden biri olarak gördüğünü ve kadın haklarında çığır açtığını hatırlattı. Başkan Zeytinoğlu, buna rağmen günümüzde kadınların durumu ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularında önemli sorunlar olduğunu vurguladı ve şunları söyledi:

    “8 Mart tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularının gündeme geldiği bir gün. Öncelikle tüm kadınların ve tüm toplumun kadınlar gününü kutluyorum. Toplumun yarısını oluşturan kadınlar, emek söz konusu olduğunda yarıdan çok daha fazlasını üretiyorlar. Gerek işte, tarlada veya fabrikalarda, gerekse evlerinde ücretli veya ücretsiz olarak emek veriyorlar. Ancak iş eşit ücrete, eşit hak ve özgürlüklere geldiğinde, ne yazık ki dengelerin kadınların aleyhine döndüğünü görüyoruz. Son yıllarda kadına yönelik şiddette çok tehlikeli ve üzücü bir şekilde artış olduğunu gözlemliyoruz.  Bu durum kabul edilemez. Gerek iş hayatında, gerekse kamuda ve siyasette kadınların katılımını eşitlemeye yönelik adımlar atılmalı. Kadına yönelik her türlü şiddet hiçbir ceza indirimi uygulanmadan en ağır şekilde cezalandırılmalı.”

    Başkan Zeytinoğlu, İKV’nin her zaman işe almada ve çalışanlara yönelik yaklaşımında kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık uygulayan bir kurum olduğunu belirten Zeytinoğlu, düzenlenen panel ve diğer etkinliklerde de eşit temsil ilkesine azami dikkat gösterildiğini ekledi. Başkan Zeytinoğlu, kadın hakları ve toplumsal ciddiyet eşitliğinin Türkiye’nin AB üyeliği hedefi açısından da önem taşıdığını belirtti. Başkan Zeytinoğlu Türkiye’nin Kadına yönelik şiddete karşı imzalanan İstanbul Sözleşmesini ilk olarak imzalayan ülkelerden olduğunu hatırlattı ve sözlerini şöyle tamamladı:

    “Türkiye olarak AB üyeliğine aday ülkeyiz ve tam üyelikten başka herhangi bir alternatif ilişkiyi kabul etmiyoruz. AB bazı ortak değerler üzerine kurulmuş olan bir ülkeler birliği ve bu değerlerin en önemlilerinden biri cinsiyete dayalı ayrımcılığın yasaklanması ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması olarak ortaya çıkıyor. Bu hedeflere AB de tam olarak erişebilmiş değil. Ancak AB’nin tüm politika hedeflerinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ön sırada geliyor. AB geçtiğimiz sene var olan eşitsizlikleri gidermeye yönelik bir toplumsal cinsiyet eşitliği stratejisi yayımladı.  COVID-19 pandemisi kadınların durumunu daha da zorlaştırdı ve toplumsal cinsiyet eşitliğini olumsuz etkiledi. Türkiye olarak kadınların ücret ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi, aile içi çocuk ve yaşlıların bakımında kurumsal desteğin sağlanması ve şirketlerin yönetim kurullarından, meclise ve kabineye kadar her alanda eşit temsilin sağlanmasının öncelikli hedefler olmasını destekliyoruz”.

    MART 2021: İNSAN HAKLARI EYLEM PLANI, ADALET SİSTEMİ VE HUKUK DEVLETİ AÇISINDAN ÖNEMLİ İLERLEME VADEDİYOR

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kamuoyuna sunduğu İnsan Hakları Eylem Planı hakkında açıklamalarda bulundu. Başkan Zeytinoğlu, 9 amaç, 50 hedef ve 393 faaliyetten oluşan planı kapsamlı, ilerici ve ümit verici olarak gördüğünü kaydetti ve Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin ilerletilmesi açısından da önemli bulduğunu ekledi.

    Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İnsan Hakları Eylem Planı’nı kamuoyuna açıkladığı toplantıya katılma imkânı buldum. 9 amaç, 50 hedef ve 393 faaliyetten oluşan planın hızla hayata geçirilmesi ile Türkiye’de hukuk devleti, yargı ve adalet alanında önemli ilerleme sağlanabileceğini düşünüyorum. Bu plan Türkiye’nin AB sürecinin ilerletilmesi açısından da çok önemli. Planın dayandığı ilkelere bakınca, insan hakları, insan onuru, ayrımcılık olmaksızın hukuk önünde eşitlik, düşünce özgürlüğü, hukuk devleti ilkeleri ve adalete erişim gibi konular evrensel hukuk normlarını içeriyor. Aynı zamanda AB temel haklar şartında da yer alan ilke ve değerler ile birebir uyumlu. Eylem planının dayandığı dokuz amaca baktığımızda da bu amaçlara yönelik ilerleme sağlanması Türkiye’nin AB sürecinde de ilerleme sağlanması anlamına gelecek”.

    Başkan Zeytinoğlu, İnsan Hakları Eylem Planı’nı son zamanlarda AB kurum ve yetkilileri tarafından yöneltilen, Türkiye’nin AB’den uzaklaştığı yönündeki eleştirilere de cevap niteliği taşıdığını belirtti ve sözlerine şöyle devam etti:

    “İnsan Hakları Eylem Planı’nın hızla hayata geçirilmesi Türkiye’nin tekrar AB sürecini canlandırması ve ortak değerler ekseninde reformların hızlandırmasını sağlayacak. Sayın Cumhurbaşkanının ifade ettiği amaçlar olan insan haklarının korunması ve farkındalığın artırılması, yargı bağımsızlığı ve adil yargılanma hakkının güçlendirilmesi, hukuki öngörülebilirlik ve şeffaflığın sağlanması, ifade özgürlüğü, örgütlenme ve dini özgürlükler ile mülkiyet hakkının korunması, kişi özgürlüğü ve güvenliği ile maddi manevi bütünlüğünün güçlendirilmesi amaçları hukuk sisteminin itibarı, öngörülebilirliği ve şeffaflığı açısından kritik önem taşıyor. Türkiye’nin aday ülke olarak yerine getirmesi gereken koşullar ile uyumlu ve gerekli olmasının yanında vize serbestliğinde yer alan kriterlerin karşılanmasını da sağlayacak. Özellikle ifade özgürlüğünün korunması ve düşüncelerin açıklanmasının terör kapsamından çıkarılması, eleştirinin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi, kişisel verilerin korunması için Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun güçlendirilmesi AB vize serbestisi yol haritasında kalan 6 kriterin ikisinin karşılanmasını sağlayacak. Bunun da ötesinde Türkiye’nin AB sürecinin canlandırılması, yabancı yatırımlara uygun bir iklim yaratılması ve genel olarak Batı ile ilişkilerin ilerletilmesi açısından da önemli gelişmelere yol açacak”.

    OCAK 2021: SADECE 2021 DEĞİL, BUNDAN SONRAKİ HER YIL AB YILI OLSUN

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Mevlut Çavuşoğlu’nun Brüksel ziyareti vesilesiyle Türkiye’nin AB sürecindeki son gelişmeleri yorumladı. Başkan Zeytinoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen ve AB büyükelçileri ile gerçekleştirdiği toplantılara dikkat çekti ve AB ile ilişkileri rayına oturtma ve hızlandırma çabalarının takdirle karşılanması gerektiğini söyledi. Başkan Zeytinoğlu, son yıllarda oldukça zorlu bir sürecin yaşandığı Türkiye-AB ilişkilerinin Türkiye açısından stratejik olduğu kadar ekonomik ve ticari açıdan da son derece önemli olduğunu belirtti. İlişkilerin karşılıklı fayda ekseninde olumlu bir rotaya sokulması gerektiğini belirten İKV Başkanı Zeytinoğlu, tam üyelik hedefinin de nihai hedef olmaya devam etmesi gerektiğini vurguladı.

    Başkan Zeytinoğlu, AB’nin lider ülkesi Almanya’daki gelişmeleri de yorumladı ve Başbakan Merkel’in Partisi CDU’nun Başkanı olarak seçilen Armin Laschet’in Merkel’in ılımlı merkez çizgisini devam ettirecek bir siyasetçi olmasının olumlu bir gelişme olduğunu kaydetti.  Başkan Zeytinoğlu, bu hafta içinde gerçekleşen Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın Türkiye ziyaretinin karşılıklı diyaloğun gelişmesi için olumlu bir başlangıç olduğunu belirtti. Başkan Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

    “2021 AB ile ilişkiler açısından umutlu başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüşmeleri ve AB’nin stratejik hedef olduğuna dair açıklamaları AB’nin tekrar bir öncelik olarak ön plana çıkmakta olduğunu gösteriyor. Doğu Akdeniz’de tansiyonu azaltmaya yönelik adımlar ve Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın ziyareti, diplomasinin bu sene AB ile ilişkilerde daha belirleyici olacağına işaret ediyor. Ben diyorum ki sadece 2021 değil, bundan sonraki her yıl AB yılı olsun. Son zamanlarda AB sürecinde önemli zemin kaybı yaşadık. Bunu geri kazanmak ve gümrük birliğinin güncellenmesi, vize serbestliği ve mülteci işbirliği başta olmak üzere ilişkilerdeki tıkanıklığı aşmak gerekiyor. Tabi bunlar tam üyeliğin yerini alacak süreçler olarak değil, tam üyeliğe giden süreci kolaylaştırıcı adımlar olarak düşünülmeli. Ekonomi yönetiminde atılan reform adımları, yargı ve demokratikleşme alanındaki siyasi reformlar hızlandırılarak Türkiye’nin AB yönelimi sürekli hale gelmeli. 2000’li yılların başında bunu yapmıştık. Yine yapabiliriz. Özellikle vize serbestliği sürecinde 72 kriterden kalan 6 kriterin yerine getirilmesi için çalışmalar hızlandırılmalı. Somut reform adımlarının atılması AB’nin Türkiye’ye yönelimini de olumlu yönde etkileyecektir. Almanya’da Başbakan Merkel’in partisi CDU’nun yeni Başkanı olarak seçilen Armin Laschet, Merkel çizgisini devam ettirecek ve partinin daha da sağa kaymasını önleyecek bir siyasetçi. Özellikle göçmenlere yakın ve ılımlı yaklaşımı ile dikkat çekiyor. Bu da Türkiye için bir şans. Almanya Türkiye’nin AB’deki en önemli partneri. Bu açıdan Almanya ile ilişkileri yakın tutarak, bunun AB sürecine de olumlu yansımaları olacağını dikkate alarak 2021’nin ve bundan sonraki her yılın AB yılı olmasını diliyoruz”.

  • ARALIK 2020: TÜRKİYE İLE BİRLEŞİK KRALLIK ARASINDAKİ STA, TİCARETİN MEVCUT KOŞULLARDA DEVAMINI SAĞLAYACAK

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Türkiye ile Birleşik Krallık arasında bugün imzalanacak olan Serbest Ticaret Anlaşması’nın (STA) memnuniyet verici olduğunu belirtti. Başkan Zeytinoğlu, Ticaret Bakanlığı’nın Brexit kararı sonrasında Birleşik Krallık ile görüşmeleri yürütmekte olduğunu ve AB ile Birleşik Krallık arasında anlaşmanın imzalanmasının hemen akabinde Birleşik Krallık ile anlaşmayı imzalanmasının önemli bir başarı olduğunu kaydetti. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Birleşik Krallık, Türkiye için çok önemli bir ticaret partneri. Almanya’dan sonra ikinci büyük ihracat pazarımız. Ayrıca Birleşik Krallık dünyanın 6’ncı büyük ekonomisi. Türkiye ile Birleşik Krallık arasındaki ticaret geçtiğimiz yıl 25,25 milyar dolar oldu. Bu senenin ilk on bir ayında ise COVID-19 koşullarına rağmen İngiltere'ye 10 milyar dolar civarında ihracat yapıldı. Bugün imzalanacak olan serbest ticaret anlaşması bu ticaretin devamlılığını sağlayacak. Bunun için anlaşmanın hemen yılbaşında yürürlüğe girmesi gerekecek.  Birleşik Krallık’a en fazla ihracat yapan altın, tekstil, hazır giyim, otomotiv, ev aletleri, makine ve demir çelik gibi sektörler ve Birleşik Karalık’tan ithalat yapan sektörler bir süredir anlaşmasız Brexit ihtimali sebebiyle endişeli idi. Bu anlaşma ile rahat bir nefes alındı. Yine gümrük birliğinde olduğu gibi tarife ve kotasız ticaret söz konusu olabilecek. Ancak gümrük birliği geçerli olmadığı için menşe şehadetnamesi gibi bürokratik prosedürler ticarette uygulamaya koyulacak.”

    Başkan Zeytinoğlu, bugün imzalanan anlaşmanın Türkiye ve Birleşik Krallık arasında sanayi ürünlerinde serbest ticareti devam ettirdiğini belirtti ve iki ülke arasında ticari ilişkinin hizmetler ve tarım gibi diğer sektörlere de genişletilmesi için ticaret anlaşması müzakerelerinin yeni dönemde devam edebileceğini söylerken sözlerine şöyle devam etti:

    “Bugün imzalanacak olan anlaşma var olan ticaretin herhangi bir gümrük tarifesi veya miktar kısıtlaması olmadan devamını sağlayacak. Anlaşmada aynı zamanda iki ülkenin önümüzdeki 2 yıl içinde anlaşmanın yeni alanları kapsamasına yönelik olarak tekrar görüşmelerini öngören bir hüküm de var. Buna göre ikinci aşamada Türkiye ve Birleşik Krallık arasındaki ticari ilişkiyi hizmetler, dijital gündem, tarım gibi alanları kapsayacak şekilde genişletmek mümkün olacak. Bu şekilde var olan anlaşmanın derin ve kapsamlı bir ticaret anlaşmasına dönüşmesi ve iki taraf arasındaki ticaret ve yatırım ilişkilerinin çok daha kapsamlı hale gelmesi mümkün olabilir”.

    Başkan Zeytinoğlu, son olarak Türkiye ile AB arasındaki gümrük birliğinin güncellenmesi sürecine değindi ve Birleşik Krallık ile imzalanan ticaret anlaşmasının bu alanda da hızlanmaya yol açabileceğini belirtti ve sözlerini şöyle tamamladı:

    “Türkiye’nin en büyük ticaret partneri olan AB ile gümrük birliğinin güncellenmesi 2016’dan beri siyasi nedenlerle başlatılamıyor. Son olarak AB Konseyi 1 Ekim’de Türkiye’ye önerdiği pozitif siyasi gündem kapsamında gümrük birliği güncellenmesini gündeme getirmişti. Konu AB’nin Mart 2021’deki Liderler Zirvesi’nde tekrar ele alınacak. Türkiye’nin Birleşik Krallık ile ticaret anlaşması imzalaması AB ile gümrük birliğinin güncellenmesi sürecini de hızlandırabilir. Bu da ülkemizin ihracat hedeflerine ulaşılması ve dış yatırımlar açısından son derece olumlu olur”.

    ARALIK 2020: BREXİT SONRASI İÇİN BEKLENEN ANLAŞMA GELDİ: TÜRKİYE’Yİ NASIL ETKİLER?

    Birleşik Krallık (BK) 31 Aralık 2020 itibarıyla AB üyeliğinden ayrılmış olacak. AB ile yeni ilişkisinin biçimlendiği müzakereler oldukça zorlu geçti ve aylar sonra nihayet uzlaşı sağlandı.  Bu şekilde anlaşmasız Brexit tehlikesi önlenmiş oldu. İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Brexit sürecinde sağlanan anlaşmaya ilişkin bir değerlendirmede bulundu. Başkan Zeytinoğlu, anlaşmanın sevindirici olduğunu ve aylardır birkaç konu üzerinde devam eden tartışmaların uzlaşı ile sonuçlanmasının Türkiye açısından da olumlu olduğunu belirtti. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “4 yıldan fazla bir süredir devam eden Brexit ve sonrasında AB ve BK’nin yeni bir anlaşma imzalaması süreci nihayet tamamlanmak üzere. Aylardır devam eden müzakerelerde 3 konuda anlaşma sağlanamamıştı: Balıkçılık hakları, adil rekabet kuralları, anlaşmanın uygulanması ve uyuşmazlıkların çözümü. Son ana kadar balıkçılık konusundaki pazarlıklar devam etti. BK karasularında AB balıkçılarının avlanmaya devam etmesi talebine karşılık BK bu hakkı sınırlandırmak istiyordu. Sonunda mal ve hizmet ticaretini içeren bir anlaşmaya varılması sevindirici. Karşılıklı olarak sıfır tarife ve sıfır kota üzerinden tam serbestliğin sağlanması yıllık yaklaşık 1 trilyon dolarlık ticareti güvence altına alıyor. Ancak buna rağmen, sınır kontrolleri, regülasyon farklılıkları, bürokratik prosedürlerden doğan bazı ticari zorluklar, gecikmeler ve yığılmalar yaşanabilir. Sonuç olarak artık AB ve BK pazarı farklı pazarlar oluşturuyor. BK artık kendi ticaret anlaşmalarını müzakere edip sonuçlandıracak. Regülasyonlarda AB’den farklı norm ve standartları uygulamaya koyabilecek”.

    Başkan Zeytinoğlu, varılan anlaşmanın Türkiye için önemine de vurguladı:

    “Anlaşmasız Brexit olsa idi, en fazla etkileyeceği tarafların başında AB’den sonra Türkiye gelecekti. Bu bakımdan anlaşmanın sağlanması özellikle Türk ihracatçılar açısından büyük bir rahatlama anlamına geliyor.  BK, AB üyeliğinden ayrılması ile birlikte Türkiye ile AB arasında gümrük birliğinin temelini oluşturan Ankara Anlaşması’nda da ayrılmış oluyor. Bu sebeple iki taraf arasındaki ilişkileri düzenleyecek yeni bir anlaşmaya ihtiyaç var. Ticaret Bakanlığımız BK ile bu yeni anlaşmanın müzakerelerinde önemli ilerleme kaydetmiş ve sona yaklaşmıştı. Şimdi AB ile BK arasında anlaşmaya varılması sonrasında, Türkiye ile Birleşik Krallık arasında yeni anlaşmanın da hızla yürürlüğe girmesi mümkün olabilecek. Bu şekilde ticari kayıpların önüne geçilmiş olacak. İhracatın devamı açısından bu yeni Anlaşmanın hızla onaylanarak en kısa zamanda yürürlüğe girmesini ümit ediyoruz”.

    ARALIK 2020: BAŞKAN ZEYTİNOĞLU,“TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNDE ADIM ATMA ZAMANI”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Türkiye’nin AB sürecinde önemli bir dönemeçten geçilmekte olduğunu belirterek, AB ile ilişkileri canlandırmaya yönelik reformlara hız verilmesi gerektiğini vurguladı. Başkan Zeytinoğlu, AB’nin COVID-19 sonrası üzerinde durduğu dirençli bir ekonomi, stratejik özerklik gibi hedeflerine ulaşmada Türkiye’nin kritik önemde olduğunu söyledi. Başkan Zeytinoğlu, son dönemde AB ve Türkiye arasında dış politikada bazı anlaşmazlıkların yaşandığını, GKRY ve Yunanistan ile sorunların bu ülkeler tarafından AB platformuna taşınmasının ilişkileri yıprattığını belirtti. AB’nin lider ülkelerinden Fransa’nın Türkiye’ye karşı aldığı tutumun yapıcı olmaktan uzak olduğunu belirten Başkan Zeytinoğlu, AB Dönem Başkanı olarak Almanya’nın ise birtakım Üye Devletlerin aşırı tutumlarını yatıştırarak, İspanya ve İtalya gibi bazı diğer Üye Devletlerin de desteği ile ilişkilerin daha da olumsuz bir mecraya sürüklenmesini engellediğini belirtti. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “AB ile ilişkilerimizde kritik bir süreçten geçiyoruz. 10 Aralık 2020 Zirvesi’nde toplanan AB Üye Devletleri, 1 Ekim 2020’de önermiş oldukları pozitif gündem önerisinin hala geçerli olduğunu teyit etti. Hatırlanacağı gibi pozitif gündem ilişkilerin canlandırılması için gümrük birliğinin güncellenmesi, ticaretin kolaylaştırılması, insani temas, göç konusunda işbirliği ve yüksek düzeyli diyalog toplantılarının yeniden başlatılması gibi alanlara işaret ediyordu. Ancak pozitif gündem Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki eylemlerini durdurması şartına bağlanmıştı. Türkiye için AB hedefinin devam ettiği ancak bu şekilde Türk dış politikasının hayati konularında koşullara bağlanmasının uygun olmadığı ifade edilmişti. 10 Aralık 2020’de yapılan Zirve’de ise pozitif gündem önerisi yinelendi. Zirve öncesinde Türkiye’ye sert yaptırım uygulanmasını isteyen devletler istediklerini elde edemedi. Ama bu sorunların çözüldüğü anlamına gelmiyor. Önümüzdeki süreçte AB ile ilişkilerin onarılması için adımlara hız vermeliyiz”.

    Başkan Zeytinoğlu, AB’nin Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Ege’deki eylemleri sebebiyle yaptırım uygulama yaklaşımının haksız olduğunu belirtti. Başkan Zeytinoğlu, Türkiye’nin AB ile ilişkileri en eskiye uzanan aday ülke olduğunu ve AB’nin sınırdaşı olarak Avrupa’nın güvenliği için çok önemli görevleri yerine getirdiğini vurguladı. AB’nin Türkiye’yi karşısına alarak, GKRY ve Yunanistan tezlerini tamamen kabul etmesinin stratejik vizyonu ile uyuşmadığını belirtti. Başkan Zeytinoğlu, bunun yanında Türkiye’nin özellikle siyasi ve ekonomik reformlar ile AB ile ilişkilerini onarmak için elinde önemli bir fırsat olduğunun altını çizdi. Başkan Zeytinoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

    “AB Mart ayındaki Zirve’de Türkiye ile ilişkiler konusuna geri dönecek. O zamana kadar ilişkilerde bir iyileşme sağlanamazsa, daha sert kararlar çıkabilir. AB, ihracatımızın yarısını yaptığımız ve Türkiye’deki doğrudan yabancı yatırımların yaklaşık 2/3’ünün geldiği çok önemli bir partner. Ayrıca üyelik hedefimizin olması AB’nin konumunu öne çıkarıyor. Bu hedefler doğrultusunda ilerlemek için zaman kaybetmeden bir dizi reform adımı atılmalı. Öncelikle vize serbestliği sürecinde kalan kriterleri yerine getirmek için hızla adım atılabilir. Türkiye zaten 72 kriterden 66’sını yerine getirmişti. Kalan kriterlerin de hızla karşılanması için harekete geçilmesi ilişkilere olumlu etkide bulunacaktır. Bunun yanında hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, temel haklar alanında da ülkemizin daha iyi bir performansa ulaşması için gerekli reformlar yapılmalı. AB 2018 yılında Türkiye’nin değerler açısından AB’den uzaklaştığını gerekçe olarak göstererek,  müzakere sürecinde yeni fasıl açılmayacağını ve gümrük birliğinin güncellenmesi için müzakerelere başlanmayacağını belirtmişti. O günden bugüne gümrük birliğine ilişkin sorunlar devam ediyor ve sorunların çözümü giderek daha acil bir hale geldi. Bu sürecin başlatılması ve tarım, hizmetler ve kamu alımları gibi yeni sektörlere genişletilmesi için sözünü ettiğim reformların büyük önemi var. Tıpkı 2000’li yılların başında yapıldığı gibi tekrar AB reformlarına geri dönülmesi bu sürecin de başlamasına zemin hazırlayacaktır. Güncel gelişmelerin gerisinde kalan gümrük birliğinin modernize edilmesi Türkiye’nin AB’nin yeni dijital gündemi ve Yeşil Mutabakat gibi gelişmelerin tetiklediği yeni norm ve standartlara uyumunu da kolaylaştıracak.  Bu şekilde AB pazarında rekabet gücümüz daha da artacak ve değer zincirlerindeki rolümüz daha da önemli hale gelecek. AB ile ekonomik entegrasyonun ilerletilmesi Türkiye’nin ilk on büyük ekonomi arasına girme hedefine de katkı sağlayacak”.

    ARALIK 2020: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU AB KONSEYİ ZİRVE SONUÇLARINI DEĞERLENDİRDİ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Türkiye ile ilişkilerin ele alındığı AB Konseyi Zirve toplantısı sonrasında bir açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu, Zirve öncesinde bazı Üye Devletlerin öngördüğü şekilde sert bir yaptırım kararının çıkmamasının olumlu olduğunu ancak Türkiye ve AB arasında sorunların çözüldüğü anlamına gelmediğini belirtti. Başkan Zeytinoğlu ilişkilerdeki sorunların çözümü ve ilişkilerin gelişimi açısından diyalog ve işbirliği mekanizmalarının hızla işletilmesinin önemine dikkat çekti ve sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Dün yapılan AB Konseyi Zirve toplantısından sert yaptırım kararı çıkmadı. 2019’da alınan, Doğu Akdeniz’deki aramalara katılan yetkililere yönelik kısıtlayıcı önlem listesinin genişletilmesi yönünde Dışişleri Konseyine bir direktif verildi. Bunun yanında, 1 Ekim 2020 Zirvesi’nde önerilen pozitif gündemin hala masada olduğu ve Türkiye ile işbirliği ve karşılıklı faydaya dayalı bir ilişkinin AB’nin yararına olacağı ifade edildi. Öyle görülüyor ki ilişkilerin geleceği ve daha kapsamlı yaptırımlar uygulanıp uygulanmayacağı ABD’de Ocak 2021’de işbaşına gelecek olan Biden yönetimi ile de koordine edilecek ve Mart 2021’deki AB Konseyinde konu yeniden masaya gelecek. Bu süre zarfında diplomatik ataklar ve reform çabaları ile AB sürecinde ilerleme sağlamak için çalışmamız gerekiyor. ABD ve AB’nin koordineli bir şekilde sert yaptırımlar uygulamaya başlaması olasılığını bertaraf etmeliyiz. AB Türkiye’nin en büyük ihracat pazarı. Bu pazardaki payımızın korunması ve artırılması, AB’den yatırımların Türkiye’ye gelmeye devam etmesi ve siyasi gerilimlerin çözümü büyük önem taşıyor. Türkiye ve AB’nin de desteklediği Doğu Akdeniz sorunlarının çözümü için uluslararası bir konferans fikrinin bu süre zarfında hayata geçirilmesi gerilimlerin aşılmasında önemli bir rol oynayabilir. Türkiye hidrokarbon aramaları ile bölgede söz sahibi olduğunu ve Türkiye’yi dışlayan hiçbir mekanizmanın bölgede sürdürülebilir olamayacağını gösterdi. Bundan sonraki süreçte diplomasi ve çoktaraflılık yoluyla Doğu Akdeniz’deki sorunların halli yoluna gidilmesi Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği açısından olumlu olacaktır.”

    Başkan Zeytinoğlu, Türkiye ve AB arasında görüşülüp müzakere edilmesi gereken birçok konu olduğunu ve bunların başında özellikle iş dünyasını da yakından ilgilendiren gümrük birliğinin güncellenmesi ve vize serbestliği sürecinin geldiğini belirtti. Başkan Zeytinoğlu sözlerini şöyle tamamladı:

    “AB ve Türkiye ilişkilerinde yaptırımlar konusu yeni değil. Aslında daha 2006’da AB Konseyinin Kıbrıs meselesi nedeniyle gümrük birliği ile ilgili sekiz faslı açmama ve hiçbir faslı da geçici olarak kapatmama kararı alması da bir yaptırımdı. Daha yakın zamanda 2018 ve 2019’da da peş peşe yaptırımlar geldi. Aslında bugün gümrük birliğinin güncelleme müzakerelerini başlatamıyor olmak da tam anlamıyla bir yaptırım. AB pazarında yeni nesil STA’lar ile Vietnam gibi birçok ülke imtiyazlar elde ediyor. Yeşil Mutabakat ve dijital ajanda ile AB ticaret, sanayi, tarım, ulaştırma gibi hemen hemen tüm sektörlerdeki standart ve uygulamalarını yeniliyor. Türkiye’nin de bu süreçlerin içinde yer alması ve uyum sağlaması gerekiyor. Gümrük birliğinin güncellenmesi sürecinde STA’lar ve ulaştırma kotaları gibi sorunların çözümü, tarım ve hizmetler sektörlerinin dahil edilmesinin yanında, bu konular da ele alınabilir. Bunun yanında diğer önemli bir konu da vize serbestliği. Bu alanda Türkiye önemli adımlar attı. 72 kriterin 66’sını yerine getirdi. Kalan kriterleri de hızla tamamlayarak reform yönündeki kararlılığını ortaya koyması gerekir. Yargı, hukuk, temel hak ve özgürlükler alanlarında AB ile ortak değerlere sahibiz. Bu değerleri reform sürecine de yansıtmamız gerekiyor.”

    KASIM 2020: BAŞKAN ZEYTİNOĞLU, İKV’NİN 55’İNCİ KURULUŞ YILDÖNÜMÜ KUTLADI

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu Vakfın 55’inci Kuruluş yıldönümü vesilesiyle bir açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu, Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu ile Ankara Anlaşması’nın imzalamasından yaklaşık 2 yıl sonra kurulan Vakfın, iş dünyasının Türkiye’nin Avrupa ile olan ilişkilerine verdiği önemi gösterdiğini belirtti ve şunları söyledi:

    “Bugün İKV ve Türkiye’nin AB yolculuğu için önemli bir gün. Bundan 55 yıl önce Türkiye’nin vizyoner iş insanları Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ilişkileri yönlendirmek üzere bir araştırma kuruluşu ve sivil toplum örgütü olarak İKV’yi kurdular. Dönemin İstanbul Sanayi Odası ve İstanbul Ticaret Odası Başkanları Fazıl Zobu ve Behçet Osman Ağaoğlu’yu da bu vesileyle rahmetle anıyoruz. Kurucu kuruluşlarımız olan İSO ve İTO’nun yanında başta Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) olmak üzere tüm Mütevelli ve Destekçi kuruluşlarımıza teşekkürü borç biliyoruz.

    O günden bugüne İKV iş dünyasının desteğini her zaman yanında hissederek sürece önemli katkılarda bulundu. Katma Protokol müzakereleri, 1980 darbesi sonrasında kopan ilişkilerin tekrar tesis edilmesi, AT üyelik başvurusu, gümrük birliği kararı ve sonrasında adaylık ile üyelik müzakereleri sürecinde Türkiye’nin AB’ye açılan kapısı oldu. İlişkilere araştırma, yayın, seminer ve projelerle katkıda bulundu. Türkiye’de AB bilinci oluşması, AB’de Türkiye konusunda farkındalığın artırılması öncelikleri oldu. AB’deki gelişmeleri yakından izleyip yorumladı ve Türkiye’ye etkileri konusunda öncülük yaptı. Bugün de çalışmalarını aynı kararlılık ve özveri ile sürdürmekte. AB ile ilişkiler iyiyken de, kötüyken de konjonktürel gelişmelerden etkilenmeden konuya odaklandı. Hep şunu söyledik; AB ile ilişkiler iyi olunca zaten herkes AB’ci oluyor. Esas olan ilişkiler kötüyken sürece sahip çıkıp onarılması için düşünce üretmek ve çaba sarf etmek. Bunu yapabilmekten mutluyuz ve onurluyuz.

    Bugün de üyelik sürecinin canlandırılması, AB ile gümrük birliğinin güncellenmesi, vize serbestliği ve mülteci işbirliği gibi konuların yanında AB’nin yeni dönem önceliği olan Yeşil Mutabakat ve diğer konuları yakından izliyor, Türkiye üzerindeki etkileri konusunda uyarıcı ve bilgilendirici görevimizi gerçekleştiriyoruz. Avrupalı bir Türkiye ve Türkiyeli bir Avrupa’ya inanıyor ve bu hedef doğrultusunda çalışıyoruz”.

    EKİM 2020: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU KKTC’YE YATIRIM ÇAĞRISINDA BULUNDU

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu oyların % 51,69’unu alarak KKTC’nin yeni Cumhurbaşkanı olarak seçilen Ersin Tatar’a başarılar diledikten sonra bu yeni dönemde KKTC’ye yönelik yatırımların hız kazanması çağrısında bulundu. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “KKTC’nin yeni Cumhurbaşkanı olarak seçilen Sayın Tatar’ın Kıbrıs Türk halkının çıkarlarını en iyi şekilde savunacağına inancımız tam. Bundan sonraki süreçte Türk iş dünyası olarak da KKTC ve Kıbrıs Türk halkının yanında olacağız. KKTC’nin stratejik öneminin yanında bir yatırım üssü olarak da kalkınması büyük önem taşıyor. Bu şekilde uluslararası sahada da daha güçlenmesi mümkün olacaktır.”

    Başkan Zeytinoğlu, KKTC’ye Türkiye’deki iş insanlarının yatırımlarının artmasının sağlanması için Türkiye’de 5’inci ve 6’ncı Bölgelere sağlanan teşviklere eşdeğer teşvik sağlanmasının yerinde olacağını belirtti:

    “KKTC özellikle taze meyve ve sebze yetiştiriciliği ve seracılık gibi tarım sektörleri ve eğitim ve turizm gibi hizmet sektörlerinde verimli olabilecek yatırıma uygun bir ülke. Buraya yatırımları özendirmek için Türkiye’de 5’inci ve 6’ncı Bölgelere uygulanan teşviklere eşdeğer teşvik mekanizmaları hızla harekete geçirilmeli. Böyle bir teşvik uygulaması Türkiye ve KKTC için kazan-kazan formülü oluşturur. KKTC’nin ekonomik olarak da kalkınması Doğu Akdeniz’de gözbebeği haline gelmesini sağlayacaktır. GKRY’ye karşı daha güçlü olması ve müzakere pozisyonunun güçlenmesine katkıda bulunacaktır. Bugüne kadar BM çerçevesindeki çözüm çabaları sonuç vermedi. Aslında çözüm istemeyen tarafın GKRY olduğuna da gördük. AB de KKTC’yi görmezden geldi. Ne doğrudan ticaret tüzüğü çıkarılabildi ne de hellim peynirinin tescili gibi bir konu çözüme ulaşabildi. Artık Kıbrıs’ta vites değiştirmenin zamanı geldi. İş dünyasının da KKTC’ye desteğini artırmak ve KKTC’nin ekonomik potansiyelinin hayata geçirilmesini sağlamak için teşvik verilmesinin etkisi önemli olacaktır.”

    Başkan Zeytinoğlu daha sonra Kıbrıs sorunu ve Türkiye’nin AB ile ilişkilerine değindi. Başkan Zeytinoğlu,  AB’nin tüm adayı temsilen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni (GKRY) 2004 yılında üye olarak kabul etmesinin tarihi bir hata olduğunu belirtti:

    “Kıbrıs sorunu Türkiye-AB ilişkileri açısından da kritik bir konu. 2003 yılında imzalanan Atina Anlaşması’nın ardından 2004 yılında GKRY tüm adayı temsilen AB’ye üye oldu. Ancak bu üyelik AB değerlerine aykırıydı. Zira Güney Kıbrıs’ta yapılan referandumda BM’nin adayı tek bir entiteye dönüştürmeyi öngören Annan planı reddedildi. Bu şekilde bir barış planını reddeden bir yönetim Kıbrıs’ı temsilen AB üyesi oldu. Kuzey Kıbrıs Türk halkı ise planı kabul etmesine rağmen cezalandırılmış oldu. Bu AB’nin Helsinki sonuçlarında da öngörülen ikili sorunların barışçı çözümü ilkesine de aykırıydı. Bir kere AB üyesi olduktan sonra GKRY bu statüsünü Türkiye’nin AB müzakerelerini baltalamak için kullandı. Bugüne kadar bu olumsuz tutumun devam ettiğini görüyoruz. BM çerçevesinde bir çözümü de aslında GKRY’nin istemediği iyice ortaya çıktı. Kıbrıs Türk halkına eşit ve adil bir statü kazandıracak olan her türlü çözüme karşılar. Böyle bir durumda adada Kıbrıs Türk halkının çıkarlarını koruyacak bir çözüme ulaşılması da zor gözüküyor. Türkiye’nin de desteğiyle yeni Cumhurbaşkanı Tatar’ın gerek BM nezdindeki girişimlerde, gerekse uluslararası platformda KKTC’nin çıkarlarını en iyi şekilde savunacağını düşünüyoruz. AB ise konuya taraflı ve adil olmayan bir şekilde yaklaşıyor ve GKRY’nin 80 milyonluk bir ülke ile ilişkileri bu şekilde bloke etmesine izin veriyor.  1964’ten beri ortak, 1996’dan beri gümrük birliği partneri, 1999’dan beri aday ve 2005’ten beri AB’ye katılımı müzakere eden ülke olan Türkiye’nin yaklaşım ve görüşlerini dikkate almadan tamamen Kıbrıs Rum ve Yunan tezlerinin desteklenmesi ve Türkiye’nin “uluslararası hukuka uymayan ve yasadışı” hareket eden ülke olarak ilan edilmesi son derece hatalı bir yaklaşım. Doğu Akdeniz’de güvenlik ve barışa da hizmet etmediği gibi AB’nin uzun vadeli çıkarlarına da hizmet etmiyor. AB’yi sağduyulu ve adil bir yaklaşıma davet ediyoruz.”

    EKİM 2020:TÜRKİYE RAPORU, AB LİDERLER ZİRVESİ’NDE TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNİN CANLANDIRILMASI İÇİN AÇILAN FIRSAT PENCERESİNE HİZMET ETMELİ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, bugün yayımlanan 22’inci Türkiye Raporu ve Genişleme Paketi hakkında değerlendirmelerde bulundu. Başkan Zeytinoğlu, yaptığı açıklamada raporun Türkiye’nin katılım müzakereleri sürecinin sürdüğünün belirtilmesi ve anahtar bir ortak olduğunun teyit edilmesi açısından önemine vurgu yaparken, raporda tespit edilen bazı eksiklik, öneri ve ilerleme noktalarının dikkatle incelenmesi gerektiğini belirtti.

    Raporda özellikle Doğu Akdeniz ve Türkiye’nin dış politika adımları ile ilgili olarak adil olmayan ve dengesiz bir söylem olduğunu belirten Zeytinoğlu, AB’nin Türkiye’ye olan yaklaşımını gözden geçirmesi gerektiğine işaret etti. “Türkiye AB genişleme stratejisinin en önemli halkasıdır” diyen Zeytinoğlu, Kıbrıs sorunu ve Ege sorunlarının çözümünde AB’nin Türkiye’nin haklı görüşlerine yer vermemesinin kabul edilemez olduğunu belirtti.  Raporu hazırlayan Avrupa Komisyonunun süreçte kolaylaştırıcı, arabulucu ve ön açıcı rol oynamasının gerektiğini belirten Zeytinoğlu, Türkiye’nin AB katılım müzakerelerinin 15 yıldan beri devam etmesine rağmen sonuçlanamamasının sadece Türkiye’nin değil, daha çok AB’nin bir başarısızlığı olduğunu söyledi. Başkan Zeytinoğlu, raporla ilgili değerlendirmesinde şunlara değindi:

    “Avrupa Komisyonu bugün Türkiye ve diğer aday ülkeler için ülke raporlarını yayımladı. Bildiğiniz gibi bu raporlar Kopenhag siyasi ve ekonomik kriterleri ile AB müktesebatına uyum konusunda mevcut durumun fotoğrafını çeken, aynı zamanda aday ülkelere önümüzdeki rapora kadar yapılması gereken ev ödevlerini sıralayan belgeler. Son dönemde ülkemizin katılım müzakereleri süreci devam eden bir ülke olduğunun AB yetkililerince giderek daha az telaffuz edildiğini düşünürsek, Türkiye raporu vesilesiyle Türkiye’nin AB üyelik hedefinin gündeme gelmesi önemli. Ancak raporda Türkiye’nin katılım sürecinin canlandırılmasına yönelik öneriler olmasını da beklerdik. Türkiye’yi yargı ve temel haklar konusunda eleştirmek, sonra da bu konuları içeren fasılların Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin blokajı nedeniyle açılamaması AB’nin inandırıcılığını azaltırken, sadece Türkiye-AB ilişkilerine değil tüm genişleme sürecine zarar veriyor”.

    Konsey Toplantısında Yapılan Açılımın Devamı Gelmeli

    İKV Başkanı Zeytinoğlu raporda Avrupa Komisyonunun, Türkiye’nin üyelik yükümlülüklerini üstlenmesi ile ilgili olarak, sınırlı da olsa AB müktesebatına yakınlaşmaya devam ettiğini kaydettiğini vurguladı. İKV Başkanı raporun, demokrasi, yargı ve temel haklar alanlarında eksikliklere işaret ettiğini belirtti. Raporda 26 kez “geriye gitme”, 38 kez “ilerleme yok”, 33 kez “biraz ilerleme” 8 kez ise “iyi ilerleme” ifadelerinin kullanıldığını belirten Zeytinoğlu, bunun yanında dış politika ve ekonomik performans konularında eleştirilerin olduğunu ekledi. Özellikle COVID-19 sonrası dönemde ekonomik zorluklar yaşayan Türkiye’nin bir üretim üssü ve ticaret ortağı olarak AB için vazgeçilmez önemde olduğuna işaret etti. Bu ilişkinin tüm potansiyelinin hayata geçirilmesi için gümrük birliğinin güncellenme sürecinin önemli olduğunun altını çizdi.

    Başkan Zeytinoğlu, Türkiye’nin GKRY’nin münhasır ekonomik bölgesinde arama yapmakla eleştirilmesinin kabul edilemeyeceğini ve Kıbrıs Türk halkının haklarının yok sayıldığını ifade etti. Başkan Zeytinoğlu Suriye ve Libya konularında Türkiye’nin dış politikasının eleştirilmesini de bölge gerçeklerinden uzak ve haksız bir yaklaşım olarak değerlendirdi. Başkan Zeytinoğlu AB’den beklentimiz Türkiye ile ilişkilerin onarılması ve bölgede barış ve istikrarın sağlanması için Türkiye ile işbirliğinin kapısını açmasıdır dedikten sonra 1-2 Ekim 2020 tarihlerinde düzenlenen AB Konseyi toplantısında Türkiye ile ilgili kararları hatırlattı.  

    İKV Başkanı sözlerine şu şekilde devam etti: “1-2 Ekim 2020 tarihlerinde düzenlenen AB Konseyi toplantısında Türkiye’ye yönelik yaklaşımda bir değişim olduğunu, ülkemizle işbirliğine ve karşılıklı kazanımlara dayalı bir ilişki yürütmenin öneminin fark edildiğini gördük. Nitekim pozitif bir siyasi gündem yaratılması ve bu pozitif gündemin içinde gümrük birliğinin modernizasyonu, ticaretin kolaylaştırılması, insan insana temasların artırılması, yüksek düzeyli diyalog mekanizmaları ve göç konusunda işbirliğinin yer alması konusunda uzlaşıldı. Elbette bugün açıklanan raporda yapıcı olmayan ve tek taraflı tutumun izlerini gördüğümüz pek çok alan var. Doğu Akdeniz’de KKTC’nin haklarının yok sayılması, sadece GKRY merceğinden bakılarak Doğu Akdeniz ve Kıbrıs sorununun ele alınması, Türkiye’nin oldukça zorlu ve tansiyonun yüksek olduğu bir bölgede AB için güvenli ve istikrarlı bir ortak olarak verdiği mücadelenin yeterince anlaşılamaması bunlara örnek olarak sıralanabilir. Ancak hukukun üstünlüğü, temel haklar, demokrasi, yargının işleyişi alanlarında getirilen eleştirilerin de dikkate alınması gerekiyor.

    Türkiye ile AB arasında yeniden pozitif gündem oluşturulmasında altı çizilen pek çok konu zaten devam etmesi gereken ve sekteye uğrayan süreçler. Gümrük birliğinin modernizasyonu, göç ve vize serbestisi süreci için Türkiye’nin yerine getirmesi gereken reformlar sadece Türkiye-AB ilişkilerinin rayına oturtulması için değil, bizim kendi vatandaşlarımızın refahı için de büyük önem taşıyor.”

    Bugün gelinen noktada Komisyon tarafından yayımlanan Türkiye Raporu’nun eskisi gibi heyecanla karşılanmadığını belirten İKV Başkanı bunun temel sebebinin katılım müzakereleri sürecinde yaşanan durgunluk olduğuna dikkat çekti. Zeytinoğlu katılım müzakereleri sürecinde son faslın 2016 yılında açıldığını hatırlatarak şunları söyledi:

    “Katılım müzakereleri sürecinin tıkandığı, yeni fasılların 2016 yılından bu yana açılamadığı malum. Bugün açıklanan raporda en fazla eleştiri getirilen ve geriye gidişin olduğu ifade edilen hususlar 23 ve 24’üncü fasılların kapsamına giriyor. Ancak bu fasıllar GKRY blokajı nedeniyle ne yazık ki açılamıyor. Hâlbuki üyelik perspektifinin güçlü tutulması AB’nin değiştirici ve dönüştürücü gücünün ortaya koyulması AB’yi de güçlendirecek bir unsurdur.”

    Son yıllarda Türkiye-AB ilişkilerinin negatif söylemler ve eylemlerin ekseninde sürdürüldüğünü, ancak bu seyrin her iki taraf için de olumlu sonuçlar doğurmadığını belirten İKV Başkanı bugünkü Türkiye Raporu’nda altı çizildiği gibi önemli sınamaların birlikte çalışılarak aşılmasının öneminin altını çizdi. COVID-19 salgını nedeniyle hem AB’nin hem Türkiye’nin olağanüstü bir süreçten geçtiğini, ancak bu sürecin dayanışmanın öneminin de altını çizen Zeytinoğlu, Türkiye-AB ilişkilerine bu dayanışma ve birlikte çalışma ruhunun daha fazla aktarılması gerektiğini belirtti.

    Zeytinoğlu “AB yetkililerinin Türkiye ile pozitif gündemden bahsederken bir yandan da iletişim kanallarının tekrar işler hale getirilmesi gerektiğini de hatırlamaları gerekiyor. Türkiye’yi cezalandırmak üzerine kurulu bir siyaset eldeki kazanımlarda da geriye gidişe sebep olmaktadır. Yüksek düzeyli toplantıların yapılmaması, Türkiye-AB Zirve toplantılarında liderlerin bir araya gelmemesi, Ortaklık Konseyi’nin toplanamaması görülüyor ki taraflar arasındaki anlaşmazlıkları derinleştirmeye hizmet etmiştir. Hâlbuki Türkiye ile AB arasındaki güçlü diplomatik ve kurumsal bağlar ikili ilişkilerin seyri kadar bölgesel sorunların, öngöremediğimiz küresel tehditlerin aşılmasında da etkilidir.”

    Türkiye Raporu’nda 2016 yılından bu yana olduğu gibi mülteci konusunda Türkiye’nin fedakâr çabalarının takdir edildiğini belirten Zeytinoğlu konunun sadece göç boyutuyla değil başta Türk iş insanları olmak üzere tüm kesimler için büyük önem taşıyan vize serbestisi boyutuyla da ele alınması, pozitif gündem kapsamında Türkiye’nin gerekli reformları yerine getirmesi halinde vize serbestisinin gerçekleşmesinin önünde yeni engeller yaratılmaması gerektiğini ifade etti.  

    İKV Başkanı Zeytinoğlu Türkiye Raporu’nun bize tuttuğu aynadan ülkemizin vatandaşlarının yaşam kalitesini yükseltecek eleştirileri dikkate alarak reform gündemine dönmemiz gerektiğini söyleyerek sözlerini şöyle tamamladı:

    “Türkiye-AB ilişkilerine aşılması gereken pek çok sorun var ancak birlikte geleceğimize odaklanmamız tarihi sorumluluğumuzdur. Salgın sonrası hızlı dijitalleşme ya da yeşil ekonomiye geçiş hepimizin bildiği üretim ve tüketim alışkanlıklarını kökten değiştirerek yeni bir yaşam biçimini ortaya koyuyor. Türkiye bugün olduğu gibi yarın da AB’nin bir parçasıdır ve AB politikalarındaki dönüşümün de parçası olma konusundaki iddiasından vazgeçmemelidir. Keza AB de geleceğini ve politikalarını şekillendirirken bugün aday yarın üye olacak bir Türkiye ile işbirliği ve diyalog halinde olmalıdır.”

    EKİM 2020: AB SÜRECİNİ CANLANDIRMA FIRSATI KAÇIRILMAMALI

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu dün başlayan AB Konseyi’nde Türkiye ile ilişkiler konusunda alınan kararlar hakkında açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu kararın AB’nin Türkiye’ye yaklaşımında önemli bir değişime işaret ettiğini ve bunun AB ile ilişkileri yeniden canlandırmak için önemli bir fırsat olduğunu söyledi. Başkan Zeytinoğlu, bir süredir giderek geriye giden AB sürecinin yeniden rayına oturtulması, Türkiye’nin kalkınma ve büyüme sürecine hizmet etmesi için bu fırsatın kaçırılmaması gerektiğine işaret etti ve sözlerini şöyle sürdürdü:

    “AB Konseyi dün Türkiye ile ilişkileri görüştü ve önemli kararlar aldı. Türkiye’ye iki aşamalı bir yaklaşım öngörüldü. Buna göre AB’nin stratejik çıkarının Doğu Akdeniz’de istikrarlı ve güvenli bir ortamın oluşması olduğu ve bunun için de Türkiye ile işbirliğine dayalı ve karşılıklı fayda getiren bir ilişkinin geliştirilmesi gerektiği kabul edildi.

    Türkiye’ye yönelik olarak 2018 ve 2019’da alınan ilişkileri durdurma ve yaptırım kararlarının arkasından bu yaklaşım ümit vadediyor. Türkiye AB için vazgeçilmesi mümkün olmayan bir ülke. Bu sebeple de Türkiye ile pozitif bir gündem oluşturulması için adım atıyorlar. Ancak Konseyin sonuç belgesinde, Türkiye’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan’ın egemenlik haklarını ihlal ettiği düşünülen eylemlerini durdurma çağrısı da bulunuyor. Buna bağlı olarak, Türkiye-AB ilişkilerinde pozitif bir siyasi gündem oluşturulması öngörülüyor. Bu pozitif gündemin içinde ise gümrük birliğinin modernizasyonu, ticaretin kolaylaştırılması, insan insana temasların artırılması, yüksek düzeyli diyalog mekanizmaları ve göç konusunda işbirliği yer alıyor.

    AB Konseyi Başkanı, Avrupa Komisyonu Başkanı ve Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi ile işbirliği içinde Türkiye-AB ilişkilerini yeniden canlandırmak için bir öneri hazırlamaya davet ediliyor. Bu çok önemli bir fırsat ve Türkiye’nin de reform sürecine geri dönmek suretiyle bu fırsatı yakalaması büyük önem taşıyor.”

    Başkan Zeytinoğlu, AB’nin sonuç belgesinde Kıbrıs sorununun çözümü için BM çerçevesindeki müzakerelerin yeniden başlatılması ve AB’nin aktif bir rol oynamaya hazır olduğu mesajı da verildiğini vurguladı. Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanı konularının diyalog yoluyla çözülmesi çağrısında bulunulduğunu ifade eden Zeytinoğlu, Türkiye ve Yunanistan arasında yeniden başlayan diyalog sürecinin altını çizdi.  Başkan Zeytinoğlu, AB’nin önerdiği pozitif gündemin içinde yer alan gümrük birliğinin modernizasyonu, ticaretin kolaylaştırılması, insani temasların artırılması ve göç konusunda işbirliği gibi maddelerin bir süredir tıkanmış olan ilişkileri yeniden canlandırmak için önemli konu başlıkları olduğunu belirtti. Başkan Zeytinoğlu iş dünyasının özellikle gümrük birliğinin güncellenmesi ve modernize edilmesi ve vize serbestliğinin sağlanması hedeflerine tam destek verdiğini belirtti ve sözlerini şöyle tamamladı:

    “AB’nin önerdiği pozitif gündemin içinde gümrük birliğinin güncellenmesi ve insani temasların artırılması maddeleri yer alıyor.  Bu iki konu Türkiye’de sivil toplum ve iş dünyasının da bir süredir gündemindeydi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin üyesi olduğu Eurochambres gibi AB iş dünyasının çatı örgütleri de bu süreci destekliyordu. Gümrük birliğinde işlemeyen hususlar ve sorunlar bulunuyor. AB’nin imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarının Türkiye tarafından da eş zamanlı olarak müzakere edilmesi, karayolu taşımacılığında kotaların ve geçiş ücretlerinin kaldırılması, AB ticaret politikası sürecine katılım sağlanması, anlaşmazlıkların halli mekanizmasının güçlendirilmesi gibi konuların çözüme kavuşturulması gerekiyor.

    Bunun yanında, sadece sanayi ürünleri ve işlenmiş tarım ürünlerini içeren gümrük birliği ilişkisinin hizmetler ve tarım gibi yeni sektörleri kapsayacak şekilde modernize edilmesi de AB ile ekonomik ve ticari işbirliğinin güçlendirilmesi için bir gereklilik. Diğer önemli konu olan vize serbestliği sürecinin başta iş insanları ve sivil toplum olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının AB üye devletlerindeki temasları önünde bir engel oluşturan Schengen vizesinin kaldırılması için tamamlanması gerekiyor. Türkiye zaten bu süreçte 72 kriterin 66’sını tamamlamıştı. Kalan kriterlerin tamamlanması da büyük ölçüde AB’den gelecek yeşil ışığa ve Türkiye’nin siyasi kararlılığına bağlı. Türkiye’nin kalan kriterleri yerine getirmesi ve AB’nin vize serbestliğinin gerçekleşmesine yönelik güçlü bir sinyal vermesi ilişkilerde çığır açabilir. AB’nin önerdiği pozitif gündemin işletilmesi ve içinin doldurulması için bu alanlarda hızlı adımlar atılması şart.”

    EYLÜL 2020:AP’NİN DOĞU AKDENİZ KONUSUNDAKİ TAVSİYE KARARINA İLİŞKİN BASIN AÇIKLAMASI

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Avrupa Parlamentosu (AP) Genel Kurulu’nda Doğu Akdeniz’deki duruma ilişkin 17 Eylül 2020 tarihinde kabul edilen tavsiye kararı hakkında bir basın açıklaması yaptı. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “AP Genel Kurulu, 24-25 Eylül 2020’de Doğu Akdeniz özel gündemiyle toplanacak olan AB Liderler Zirvesi öncesinde, bu konuda Yunanistan ve GKRY’nin tezlerini destekleyen bir karara imza attı. AP Genel Kurulu’nda kabul edilen tavsiye kararında, Yunanistan ve GKRY’nin maksimalist deniz yetki alanı iddialarına koşulsuz destek veren yaklaşımın sürdüğünü üzüntüyle not ediyoruz. Türkiye’nin BM’ye bildirdiği kıta sahanlığında yürüttüğü faaliyetler yasadışı olarak nitelendirilerek, GKRY ve Yunanistan’ın sözde egemenlik haklarının çiğnendiği iddiasıyla kınanıyor. Türkiye’ye Doğu Akdeniz’deki arama ve sondaj çalışmalarını sonlandırma ve Üye Devletlerin egemenlik haklarına saygı gösterme çağrısında bulunuluyor. AB Konseyi, ilerleme kaydedilmemesi durumunda, Türkiye’ye yönelik sektörel ve hedef odaklı ek yaptırımlar hazırlamaya davet ediliyor. Kararda, Türkiye’nin Suriye ve Libya bağlamındaki dış politikasına yönelik son derece taraflı ve kabul edilemez değerlendirmelerin de yer aldığı görülüyor.

    Kararda ayrıca, insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü başta olmak üzere Türkiye-AB ilişkilerinin mevcut durumundan derin endişe duyulduğu belirtilirken bu alanlardaki eksikliklerin giderilmesi için yol haritası niteliğinde olan 23’üncü ve 24’üncü müzakere fasıllarının GKRY’nin siyasi blokajı nedeniyle açılamadığı gerçeği es geçiliyor.”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu sözlerini şöyle tamamladı:

    “Uyuşmazlıkların sürdürülebilir şekilde çözüme kavuşturulmasının diyalog, diplomasi, iyi niyet çerçevesinde müzakere ve uluslararası hukuktan geçtiğinin vurgulanması; Yüksek Temsilci Borrell, AB Dönem Başkanı Almanya ile NATO’nun çabalarının desteklendiğinin belirtilmesi; Komisyon’a ve Üye Devletlere, Türkiye ile kapsamlı bir diyalog süreci yürütme ve Akdeniz’de geniş bir stratejik güvenlik mimarisi ve enerji işbirliği tesis etme çağrısında bulunulması olumlu noktalar olsa da, benimsenen taraflı tutum maalesef  bunlara gölge düşürüyor.

    Bilindiği üzere, AP’nin kabul ettiği kararın bir bağlayıcılığı bulunmuyor. Avrupa halklarının doğrudan seçimle iş başına gelen temsilcilerinden oluşan AP’nin kabul ettiği bu kararda verilen taraflı ve hakkaniyetten uzak siyasi mesajlar, ne yazık ki Türkiye ile AB’yi birbirine yakınlaştırmaya ve bölgede tansiyonu düşürmeye hizmet etmiyor; aksine kurumun Türkiye nezdindeki itibarına zarar veriyor. Önümüzdeki hafta toplanacak olan zirve öncesinde, bölgede gerilimin düşürülmesi ve kararda da üzerinde durulduğu şekilde meselenin diyalog ve diplomasi temelinde çözülebilmesi için AP’yi daha sağduyulu ve yapıcı bir tutum benimsemeye davet ediyoruz.”

    EYLÜL 2020: ABD’NİN GKRY`YE AMBARGOYU KALDIRMASI HAKKINDA BASIN DUYURUSU

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, ABD’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimine silah ambargosunu kaldırma kararı ile ilgili bir açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu, kararın ölümcül olmayan savunma ekipmanı ihracatında ambargonun 1 yıllığına kaldırılması anlamına geldiğin belirtti. Zeytinoğlu, Doğu Akdeniz’de gerilimin yüksek ve dengelerin son derecede hassas olduğu böyle bir dönemde bu kararın son derece yanlış bir adım olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.

    Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “ABD’nin açıkladığı silah ambargosunu kaldırma kararını son derecede yanlış bir adım olarak değerlendiriyorum. ABD ambargoyu 33 yıl önce koyarken, adada barışın korunması ve çözüme yönelik çabaların hızlandırılması düşüncesiyle bunu yapmıştı. Şimdi ambargoyu kaldırma kararını alırken, adada çözüm ümitlerine de darbe vurduğunu görmesi gerekiyor. KKTC halkı 2004’te Annan Planı’nı referandumda kabul etmiş ve adada barışçı çözüm için tercihini ortaya koymuştu. GKRY ise referandumda BM planını reddetmesine rağmen AB’ye tüm Kıbrıs’ı temsilen kabul edilmişti. Bu haksızlığı gidermeye yönelik adım atılmadığı gibi adanın münhasır ekonomik bölgesindeki doğalgaz arama çalışmalarında Kuzey Kıbrıs Türk halkının hakkı görmezden geliniyor.  Türkiye’nin karasuları ve kıta sahanlığının belirlenmesinde hakkaniyete uymayan bir yaklaşım benimseniyor. Böyle bir ortamda Türkiye’nin müttefiki olan ABD’nin bu adımı hakkaniyete uymadığı gibi NATO üyesi bir ülkeye karşı son derece yanlış ve adil olmayan bir tutumdur.”

    Başkan Zeytinoğlu daha sonra kararın alınmasında payı olan bazı senatörlerin Yunan ve Rum tezlerine yakınlığına değindi ve Türkiye’nin ABD’de çıkarlarını savunması için güçlü bir lobiye ve Kongre ile Senato’da dostlara ihtiyacı olduğunu vurguladı.

    Başkan Zeytinoğlu sözlerini şöyle tamamladı:

    “Ambargoyu sonlandırma kararının nasıl alındığına göz atmakta yarar var. Kararın arkasında ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Üyesi Bob Menendez yer alıyor. Senatör Menendez kararın ABD askeri eğitim programı ile birlikte ele alındığında ABD Kıbrıs ikili ilişkisinin önemini ortaya koyduğunu ve Doğu Akdeniz Bölgesi’nin ABD ulusal güvenliği için önemini giderek artırdığını belirtti. GKRY’nin de ABD için bölgede güvenilir bir stratejik partner olduğunu vurguladı. Menendez aynı zamanda Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji Ortaklığı Yasası ve Kıbrıs’a Ambargoya Son yasasını da hazırlayan senatörler arasında yer alıyor. Amerikan Musevi Komitesi Başkanı David Harris de ambargonun kaldırılmasını desteklediğini açıkladı ve ABD-Kıbrıs ilişkisinde bir kilometre taşı olduğunu söyledi. Türkiye’nin ABD karar alma sürecinde Kongre ile Senato’da tezlerini iyi anlatması ve destek bulması gerekiyor. Aksi takdirde bu gibi adımların arkası gelebilir.”

    AĞUSTOS 2020:AB DIŞİŞLERİ BAKANLARI GAYRIRESMİ TOPLANTISI SONUÇLARI HAKKINDA BASIN DUYURUSU

    AB Dışişleri Bakanlarının Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Ege’deki haklı tezleri ve meşru çıkarlarını dikkate almamaları bizleri hayal kırıklığına uğratmıştır. Türkiye ile Yunanistan ve GKRY arasındaki sorunların çözümünde sadece Türkiye’den tutumunu değiştirmesini beklemek haksız bir yaklaşım olduğu gibi sonuç vermesi mümkün değildir.  Yunanistan ve GKRY AB üyesi ise, Türkiye de herhangi bir üçüncü ülke değil, NATO üyesi ve AB adayı bir ülkedir. Türkiye’nin aday ilan edildiği Helsinki AB Konseyi sonuçlarında Kıbrıs sorununun çözümü ve aday ülkelerin ikili sorunlarının görüşmeler yoluyla çözümlenmesi konuları da yer almıştır.

    Bugüne kadar Türkiye Kıbrıs sorununun çözümü için Annan Planını ve diğer BM girişimlerini destekleyerek iyi niyetini ortaya koymuştur. Sorunların bugüne kadar çözülememesi ve bugünkü gerilimli ortama dönüşmesinde Yunanistan ve GKRY’nin tek taraflı ve yanlış tutumlarının da rolü olduğu AB tarafından görülmelidir. Aksi takdirde sorunun çözümü mümkün olmayacak ve AB gerilimin dindirilmesinde yapıcı bir etkide bulunamayacaktır. AB gibi bir aktörün konuya yaklaşımının çok daha dengeli, bütüncül ve vizyoner olmasını beklerdik. Sorunların çözümü için diyalog ve müzakerelerin devamı önemlidir. Ancak müzakerelerin sonuç vermesi için Türkiye’nin haklı görüşlerine kulak verilmeli ve Doğu Akdeniz ile Ege’de Türkiye’nin ‘oldu bitti’leri kabul etmeyeceği anlaşılmalıdır. Yaptırımlarla herhangi bir sonuç elde edilemeyeceğini herkes bilmelidir. 

    AĞUSTOS 2020: TÜRKİYE AB’NİN 1 MİLYAR AVROLUK FON FIRSATINI İYİ DEĞERLENDİRMELİ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu başta iş dünyası, araştırmacılar, üniversiteler olmak üzere ilgili tüm kesimleri 18 Eylül 2020 tarihinde açılacak 1 milyar avro bütçeli Avrupa Yeşil Mutabakat Çağrısı’ndan yararlanmaya davet etti. Konuyla ilgili açıklama yapan Zeytinoğlu, Türkiye’nin de katıldığı Ufuk 2020 Programı sona ermeden önce Komisyonun son bir çağrıya çıkacağını ve AB’nin karbonsuz ekonomiye geçiş hedefi kapsamında oluşturulan bu çağrının Türk şirketlerinin, üniversitelerinin, araştırma kurumlarının ve araştırmacılarının, bilim insanlarının katılımına açık olduğunu belirtti. Zeytinoğlu sözlerine şu şekilde devam etti: “Önümüzdeki günlerde açılacak olan Avrupa Yeşil Mutabakat Çağrısı 1 milyar avroluk bütçesiyle Türkiye için son derece önemli bir hibe kaynağı olacaktır. Bu çağrıyı yakından izlememiz, projeler geliştirmemiz gerekiyor. AB’nin araştırma ve geliştirme programlarına uzun yıllardır tam katılım sağlayan Türkiye’nin son dönemde de bunun meyvelerini daha fazla almaya başladığını, kabul edilen proje sayılarımızın artığını görüyoruz. Ancak bu çağrı sadece ülkemizdeki işletmelere ve araştırmacılara hibe sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda Avrupa Komisyonunun yeni kabinesinin hedeflerinden biri olarak belirlediği karbonsuz ekonomiye geçiş konusunda da Avrupalı muhataplarımızla birlikte çalışma imkânı sunuyor. Bu da başarılı Türk projelerinin Türkiye-AB işbirliğinin güçlenmesine somut katkıyı yapacağı anlamına geliyor.”

    Avrupa Yeşil Mutabakat Çağrısı aşağıda sıralanan 11 alt alanda düzenleniyor:

     

    1. İklim değişikliği ile mücadele,

    2. Temiz, erişilebilir ve güvenli enerji,

    3. Temiz, döngüsel ekonomi için sanayi,

    4. Enerji ve kaynak verimliliği sağlanmış binalar,

    5. Sürdürülebilir ve akıllı hareketlilik/ulaşım,

    6. Tarladan çatala (sofraya) tarım,

    7. Ekosistem ve biyoçeşitlilik,

    8. Sıfır kirlilik, toksiklerden arınmış çevre,

    9. Avrupa araştırma alt yapılarına destek için bilginin güçlendirilmesi,

    10.Vatandaşların sürdürülebilir ve iklim değişikliğinden arındırılmış bir Avrupa’ya geçiş için hazırlanması (bilgi, beceri),

    11. Uluslararası işbirliği.

    İKV Başkanı Zeytinoğlu çağrı kapsamında pilot uygulamaların, yenilikçi ürünlerin, yeşil ve dijital dönüşümün yönetişimiyle ilgili önerilerin, sosyal ve değer zincirlerinde inovasyonun destekleneceğini söyledi ve sözlerine şöyle devam etti: “Çağrı kapsamında enerji başlığında toplam 128 milyon avro, binalarda enerji verimliliği için 60 milyon avro, çevreci havalimanları ve limanlar için 10 milyon avro, Birliğin Tarladan Sofraya stratejisine destek olacak projeler için 74 milyon avro kaynak ayrılmış durumda. Bu ülkemizde enerji, inşaat, tarım, ulaştırma ve daha pek çok alanda faaliyet gösteren işletmelerimiz ve araştırmacılarımız için önemli fırsatları barındırıyor. Hatta Avrupalı ortaklarımızla birlikte enerji alanında Afrika’da proje yapılması için 40 milyon avroluk kaynak bile var. Türkiye’nin daha çevreci teknolojiler geliştirme kapasitesini ortaya koyacağı projelere %100’e varan oranda destek alma şansını kaçırmaması gerekiyor.”

    1 miyar avro bütçeli Avrupa Yeşil Mutabakat Çağrısı ile ilgili ülkemizde hem AB Programlarından sorumlu Dışişleri Bakanlığı AB Başkanlığının hem de Ufuk 2020 Programı’nın irtibat kurumu olan TÜBİTAK’ın yoğun bir mesaiyle bilgilendirme faaliyetlerini sürdürdüğüne dikkat çeken İKV Başkanı Zeytinoğlu ilgili tüm tarafların UFUK 2020 Program sayfasından (https://h2020.org.tr/tr) konuyu takip edebileceklerini belirtti.

    TEMMUZ 2020: AB-VİETNAM STA’SI TÜRKİYE İÇİN REKABETİ ARTIRACAK

    AB ile Vietnam arasında 30 Haziran 2019 tarihinde imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması 1 Ağustos 2020 tarihinde yürürlüğe girecek. Bu Anlaşma, AB ile gümrük birliği içinde olan ve en büyük ticaret ortağı AB olan Türkiye için de büyük önem taşıyor. İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu konuyla ilgili bir açıklamada bulunarak şunları söyledi:

    “1 Ağustos itibarıyla AB’nin yürürlükteki STA’larına bir yenisi ekleniyor. Bu kez söz konusu ülke son yıllarda ihracat hamlesini artıran ve Çin’e alternatif pazarlardan biri olarak öne çıkan Vietnam. Singapur’un ardından AB’nin STA imzaladığı ikinci Güneydoğu Asya ülkesi. AB bu anlaşmayı Birliğin bugüne kadar gelişmekte olan bir ülke ile akdettiği en iddialı anlaşma olarak lanse ediyor. Anlaşma yürürlüğe girer girmez Vietnam’ın AB’ye ihracatında gümrük vergilerinin %71’i kalkacak, geri kalanı ise 7 yıl içinde tedricen kaldırılacak. Anlaşma tarife dışı engelleri de yasaklıyor, fikri mülkiyet koruma, işçi hakları ve sürdürülebilir kalkınmaya ilişkin koşullar öne sürüyor ve hizmet ile kamu alımları piyasalarının da açılmasını getiriyor. STA’nın yanında AB ile Vietnam arasında yatırımların korunmasını ilişkin bir anlaşma da imzalandı.”

    Başkan Zeytinoğlu Vietnam’ın bu anlaşma ile AB’ye ihracatını tekstil, ayakkabı, elektronik gibi kritik sektörlerde artıracağını ve bunun Türkiye açısından rekabetin artması anlamına geleceğini açıkladı:

    “Vietnam Türkiye’nin AB ile ticareti açısından önemli bir rakip. Kısaca bu ülkeye bakalım. Vietnam ihracata dayalı ekonomisi ile hızla kalkınan bir ülke.  Son yıllarda bu ülkeye Çin yatırımlarının da hızla arttığını, Güney Kore ve Japonya gibi diğer yatırımcı ülkelerin önüne geçtiğini görüyoruz. Vietnam AB için de önemli bir partner ve AB’nin ASEAN içinde en önemli 2’nci ticaret ortağı konumunda yer alıyor. COVID-19’un yarattığı ekonomik daralmaya rağmen, Vietnam’ın 2020’de % 4,8 büyüme sağlaması ve bunu 2021’de % 6,8’e çıkarması bekleniyor. Ticaret hacmi 2019’da 500 milyar doları aşmış. Vietnam’ın en önemli beklentisi COVID-19 sonrası tedarik zincirlerinin yeniden yapılanmasından pay almak ve teknoloji, istihdam sağlama ve verimlilik açısından yatırımlar için bir bölgesel merkez olmak. Çin için alternatif bir yatırım ve üretim hüviyeti kazanırken,  AB de bu ülkedeki varlığını artırmak ve daha etkili olmak istiyor. Bu anlaşma ile AB’nin Vietnam’da ihracata dayalı yatırımları da artacak.  Halen AB yatırımcıları 18 ekonomik sektörde aktif ve 2018’de Vietnam’da 2133 projeye 23,9 milyar dolar yatırım yapmış. Vietnam’daki yatırımın yarısı AB’den gidiyor. AB 4,2 milyar dolarlık 180 proje ile ağır sanayiye ve bunun yanında petrol ve doğal gaz arama projelerine destek veriyor. Yeni STA ile dijital sağlık, sağlık ve hijyen ürünleri ve e-ticaret operatörleri için yeni fırsatlar bekleniyor.”

    Başkan Zeytinoğlu Vietnam ile AB arasındaki STA’nın Türkiye açısından önemini vurguladı:

    “Türkiye ve AB arasındaki Gümrük Birliği’nin önemli sorunlarından birisi de STA meselesi. AB, Vietnam gibi bir ülkeyle STA imzaladığında Türkiye’nin de bu ülkeyle STA imzalaması gerekiyor. Ancak Türkiye genellikle AB STA’sından sonra başlıyor ve bu süre içinde söz konusu ülke Türkiye pazarına gümrüksüz mallarını satabilirken, Türkiye o ülkede aynı avantajı elde edemiyor. Gümrük birliği modernizasyon süreci kapsamında STA sorununun çözülmesi amaçlanmıştı ancak müzakereler siyasi sebeplerle başlatılmadı. Türkiye, Vietnam ile STA imzalanması için girişimde bulunmuş ancak henüz müzakereler başlamamış durumda. Bu da Vietnam-AB ve Vietnam-Türkiye ticari ilişkileri açısından asimetrik bir durum oluşturuyor. Asıl sorun bu da değil. AB ile anlaşmanın yürürlüğe girmesi sonrası Vietnam’dan AB’ye ihracatın önemli ölçüde artması ve AB’nin bu ülkedeki yatırımlarının hız kazanması söz konusu. Vietnam’ın 2025 yılına kadar AB’ye ihracatını % 42,7 oranında artıracağı öngörülmekte. Bu ihracatın tekstil, ayakkabı ve elektronik gibi sektörlerde olacağı bekleniyor. Yani hem AB yatırımlarını çekmek açısından,  hem de, AB iç pazarında rekabet açısından Vietnam Türkiye için önemli bir rakip. AB ile gümrük birliğinde STA sorununun çözümünün yanında gümrük birliği kapsamının genişletilmesi de giderek daha acil bir mesele olarak ortaya çıkıyor. Gümrük birliği sadece sanayi ürünleri ile sınırlı. Oysa Vietnam STA’sına baktığımızda hizmetler, tarım, kamu alımları ve yatırımcı-devlet uyuşmazlık çözüm mekanizmaları ile derin ve kapsamlı bir ticaret anlaşması olduğunu görüyoruz. Türkiye ve AB arasındaki gümrük birliğinin de en kısa zamanda modernize edilmesi gerekiyor. Aksi takdirde AB pazarında zemin kaybetme ve AB yatırımlarının başka ülkelere yönelmesi sonucu ile karşı karşıya kalırız.”

    TEMMUZ 2020: AB BÜTÇE VE KURTARMA PAKETİNDE TARİHİ UZLAŞIYA VARDI

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, AB Konseyi’nde 2021-2027 bütçe çerçevesi ve kurtarma fonu üzerinde varılan anlaşmayı değerlendirdi. Başkan Zeytinoğlu, dört gündür devam eden Zirvede tarihi bir uzlaşıya varıldığını belirterek, bu uzlaşının AB’nin geleceği açısından büyük önem taşıdığını ekledi. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Dört gündür devam eden AB Zirvesi’nden olumlu sonuç çıktı ve Üye Devletler zor da olsa, bütçe ve kurtarma paketi üzerinde anlaşmaya vardılar. Buna göre toplamda 1.82 trilyon avroluk bir paket söz konusu. Bunun içinde 1.074 trilyon avro tutarında AB’nin 7 yıllık bütçesi ile 750 milyar avroluk “Next GenerationEU” adlı kurtarma paketi yer alıyor. AB bu mali araçlar yoluyla COVID-19’un olumsuz etkilerini bertaraf etmeyi, sağlık ve araştırma alanında kapasiteyi güçlendirmeyi ve AB’nin yeni önceliklerine kaynak aktarmayı hedefliyor. Yani AB krizden çıkmak için kurtarma paketi kabul ederken, kurtarmanın ötesinde AB ekonomisini modernize etmeyi planlıyor.”

    “Kurtarma Planının Altında Almanya’nın Tutum Değişikliği Yatıyor”

    Başkan Zeytinoğlu, varılan uzlaşının ayrıntılarına ve AB için sonuçlarına da değindi. Başkan Zeytinoğlu, Mayıs ayında önerilen kurtarma fonunun 2 ay içinde liderler arasında sonuçlandırılmasının önemli olduğunu belirtti ve sözlerini şöyle sürdürdü:

    “İlk olarak Mayıs ayında Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Almanya Başbakanı Merkel bir kurtarma fonu önerisinde bulunmuştu. Avrupa Komisyonu bu öneriyi ete kemiğe büründürdü. 750 milyar avroluk paketin 500 milyarı hibe, 250 milyarı ise kredi olarak verilecekti. Öneri kapsamında ilk defa olarak Avrupa Komisyonu AB adına uluslararası piyasalardan borçlanarak bu borcu Üye Devletlere kullandıracaktı. Almanya’nın bu ortak borcu desteklemesi özellikle küresel mali krizin yaşandığı 2010 yılındaki yaklaşımı ile karşılaştırılırsa çok temel bir yaklaşım farkına işaret ediyordu. AB ülkelerinin ekonomik olarak birbirlerine bağımlı olduğu ve kader birliği içinde olduğu konusunda artan bir farkındalık oluştuğunu görüyoruz. Zirve’de maraton toplantı dediğimiz bir sürecin yaşandığını söylemek mümkün. Beşinci günde uzlaşıya varıldı ancak tabi bazı tavizler verildi. Tutumlu dörtlü dediğimiz Hollanda, İsveç, Avusturya ve Danimarka paketteki karşılıksız hibe oranının azaltılmasını ve hibe ile kredilerin koşullara bağlı olmasını istediler. Sonuçta 500 milyar avro hibe, 250 milyar avro kredi dağılımı yerine 390 milyar avro hibe ve 360 milyar avro kredi oranında anlaştılar. Bütçede de özellikle araştırma, sağlık, dış eylem, yatırım ve yeşil ekonomi alanlarında bazı kesintiler yapıldı. Kurtarma fonundan yararlanmak üye ülkelerin kararına bağlı olacak. Ancak kurtarma fonundan yararlanmak için özellikle AB’nin dijitalleşme ve yeşil gündem alanındaki reform önceliklerine uyum sağlanması koşulu getirildi. Yine çok tartışmalı bir konu olan AB fonlarının hukukun üstünlüğü kriterine bağlı olması konusunda ise caydırıcı bir madde üzerinde uzlaşılamadı. Hukukun üstünlüğüne uyumun önemine değinildi. Bu aşamada varılan uzlaşının Avrupa Parlamentosu’nda görüşülüp onaylanması gerekiyor.”

    “Türkiye AB’deki Bu Değişim ve Dönüşüme Kayıtsız Kalamaz”

    Başkan Zeytinoğlu son olarak varılan uzlaşının Türkiye açısından önemini şöyle vurguladı:

    “Artıları ve eksileri olsa da varılan anlaşma önemli. Türkiye açısından en büyük ticari partnerimiz olan ve adayı olduğumuz AB’nin bu reform ve yeniden atılım dönemini çok iyi izleyip, mevzuat ve uygulama alanında gerekli adaptasyonu sağlamamız gerekiyor. AB’nin reform öncelikleri olan yeşil düzen, dijital tek pazar, dirençli ekonomi Türkiye açısından da dikkate alınması gereken öncelikleri oluşturuyor. Herşeyden önce en büyük ihracat pazarımız olarak AB’nin ticaret ve sanayi politikasındaki yeni yönelimlerini dikkate almalıyız. Bunun yanında AB korumacılık ve rekabetin arttığı küresel ticaret sisteminde önemli bir aktör ve AB ile işbirliği içinde olmanın Türkiye açısından önemli faydaları olabilir. İKV olarak bu süreçleri yakından izleyip analiz ederek, iş dünyamıza rehberlik etme görevini sürdüreceğiz”.

    NİSAN 2020: EKONOMİNİN LİKİDİTE İHTİYACI İÇİN HAREKETE GEÇME ZAMANI

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu Korona virüs pandemisinin olumsuz etkilerini gidermek için uzun vadeli ve düşük faizli finansmana ihtiyaç olduğunu belirtti. Başkan Zeytinoğlu, uygulanan teşvik paketlerinin finansmanı için sıcak paraya ihtiyaç duyulacağını ve bu süreçte IMF’nin de bir opsiyon olarak düşünülebileceğini vurguladı. Başkan Zeytinoğlu, IMF’nin üyesi olan ülkelere kotalarının yüzde 145’ine kadar kısa vadeli likidite sunmasını sağlayan yen bir kısa vadeli likidite hattını (short-term liquidity line) 15 Nisan 2020’de devreye soktuğunu belirtti.  Türkiye’nin IMF’deki kotasının 6,9 milyar dolar (4,6 milyar SDR) olduğunu ve bunun yüzde 145’inin 10 milyar dolar olacağını hatırlatan Zeytinoğlu, IMF’nin bu şekilde Korona virüs krizinin ekonomiler üzerindeki etkilerine karşı kısa vadeli fon sunduğunu belirtti. Türkiye’nin 1947’den beri IMF üyesi olduğunu hatırlatan Zeytinoğlu,  IMF’den kredi almanın üyeliğin sağladığı bir hak olduğunu ve tüm üyelerin zaman zaman bu hakkı kullandığını belirtti. Başkan Zeytinoğlu, IMF’nin Korona virüs krizi bağlamında sağlamayı öngördüğü kredilerin diğer tür koşullu stand-by anlaşmalardan farklı olduğunun altını çizdi.

    Başkan Zeytinoğlu sözlerini şöyle tamamladı:

    “Karşı karşıya olduğumuz kriz tüm dünya ekonomilerini sarsıyor. Üretim ve tüketimde azalma, durgunluk, gelir kaybı ve ticaret ağlarının kesilmesi dünya ekonomisinde bir daralma ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. 1929 büyük buhranından sonra 2008 yılındaki mali krizden de daha ciddi boyutlarda bir kriz bizleri bekliyor. Yapılan tahminlere göre küresel ekonomi yüzde 3 küçülecek. Bu zor koşullarda dünyada finansal sistemin istikrarını sağlamakla görevli kuruluş olan IMF 189 üye ülkeye 1 trilyon dolarlık kredi kapasitesini kullandıracağını açıkladı. Türkiye’nin gündeminde IMF’ye başvurmak şu anda olmasa da, ülkemiz de bir IMF üyesi ve bu kapasiteden faydalanmak hakkına sahip. Ekonominin gerektirdiği sıcak para akışını kolaylaştırmak için IMF opsiyonu tamamen gözden uzak tutulmamalı. Türkiye’nin daha önce yaptığı stand-by anlaşmalardan farklı olarak bu sefer IMF’nin özellikle korona virüs pandemisi ile mücadele için kullandırttığı kısa vadeli fonlara başvurulabilir. Bu fonlar Türkiye’de daha önceleri kullanılan stand-by türü anlaşmalardan farklı. Kriz ile mücadele ekonomiye likidite enjeksiyonunu gerektiriyor. Bunun sağlamanın bir yolu olarak IMF’nin önerdiği yeni kısa vadeli kredi fonuna başvurulabilir.”  

    NİSAN 2020: AVRO GRUBU’NUN DESTEK PAKETİ KONUSUNDA ANLAŞMASI ÜMİT VERİCİ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Avro Grubu’nun 9 Nisan 2020 tarihinde yapılan toplantısında COVID-19 kriz karşısında alınacak önlemler konusunda anlaşmaya varmasını olumlu bulduğunu belirtti. Başkan Zeytinoğlu, COVID-19 pandemisinin son derece ciddi bir ekonomik krize yol açtığını ve AB’nin bu konuda sağlayacağı desteklerin önemli olduğunu belirtti. Başkan Zeytinoğlu AB dayanışması açısından üst düzeyde destek sağlanmasının gereğine değindi ve AB’nin krizden çıkabilmesinin Türkiye için de önemli olduğunu kaydetti.

    Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Avro Alanı ülkelerinin maliye bakanlarından oluşan Avro Grubu önemli kararlar aldı. Buna göre 500 milyar avroluk bir önlemler paketi uygulanması konusunda anlaşıldı. Bugüne kadar işletilmemiş olan Avrupa İstikrar Mekanizması kapsamında 240 milyar avroluk krediler 2 hafta içinde operasyonel olacak. Daha önce mali kriz sırasında Yunanistan’a uygulanan katı mali kurallar bu kez esnetilecek. Bu fondan yararlanan ülkeler kriz sonrasında Avro Alanı’nın makroekonomik gözetim sistemine tekrar dahil olacak. Bu şekilde kriz döneminde esnetilen mali disiplinin tekrar sağlanması mümkün olabilecek. İstikrar Mekanizması kapsamında özellikle doğrudan ve dolaylı sağlık harcamaları ile ekonomik kriz karşısında destek sağlanacak. Gerekirse Avrupa İstikrar Mekanizması kapsamındaki toplam tutar olan 410 milyar avronun tamamı da kullanılabilecek. Bunun yanında SURE adlı program altında Avrupa Komisyonu kısa çalışma ödeneği için Üye Devletlere 100 milyar avro destek sağlayacak.  Şirketlere ve KOBİ’lere destek olmak üzere Avrupa Yatırım Bankası kapsamında 200 milyar avroluk bir fon kurulması da kararlaştırıldı. Bu önlemleri özellikle krizin en üst noktasında Üye Devletlere destek sağlaması açısından olumlu değerlendiriyorum. Ancak ekonominin tekrar toparlanması zaman alabilir. Özellikle İtalya ve İspanya gibi krizden en fazla etkilenen ülkeler için ek desteğe ihtiyaç olabilir. Bunun için bir korona tahvili çıkarılması fikri ortaya atılmıştı. Ancak Almanya, Hollanda, Avusturya ve Finlandiya tarafından kabul görmedi. Borçlanmanın Avro Alanı tarafından ortak yapılması şu aşamada mümkün olmasa da ilerde konu tekrar gündeme gelebilir. Bunun için İtalya gibi ülkelerin tüm borcunu üstlenmek yerine, krizden çıkmak için gerekli borçlanma için yeni bir Kurtarma Fonu oluşturulması düşünülebilir”.

    Başkan Zeytinoğlu, konunun Türkiye için de önemli olduğuna şöyle dikkat çekti:

    “Türkiye gibi AB ile ileri düzeyde ticari ve ekonomik ilişkileri olan bir ülke için AB ekonomisinin toparlanması büyük önem taşıyor. Salgının kontrol altına alınmasına bağlı olarak üretim ve ticaretinin tekrar normale dönmesi Türkiye için de önemli. İhracatımızın yarısı başta Almanya olmak üzere AB ülkelerine gidiyor. AB pazarının yeniden canlanması ile ihracatta düşüş geriye döndürülebilir. Ayrıca krizden çıktıktan sonra Türkiye-AB Gümrük Birliği’nin güncellenmesi de yeniden gündeme gelecektir. Avrupa pazarına entegre bir üretim üssü olarak Türkiye’nin önemi kriz sonrasında daha da iyi anlaşılacak.”

    NİSAN 2020:“AB BU KRİZİ YA DAYANIŞMA İLE ATLATACAK YA DA KRİZDEN ÇIKAMAYACAK”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Korona virüs pandemisinin tetiklediği krizin AB’nin dayanışma ilkesi üzerinde büyük bir baskı oluşturduğunu belirtti ve AB’nin bu ilkeye ne kadar işlerlik kazandıracağının Birliğin geleceği açısından kritik önemde olduğunu vurguladı. Başkan Zeytinoğlu, Avrupa Komisyonunun hazırladığı 100 milyar avroluk işsizlik reasürans önerisinin iyi bir adım olacağını ancak Korona Bond’a da mutlaka işlerlik kazandırılması gerektiğini söyledi. Başkan Zeytinoğlu, AB ülkeleri Korona virüs pandemisinden farklı düzeylerde etkilense de, olumsuz etkilerinin AB’nin her tarafında hissedileceğini ve bu krizden çıkmak için ülkelerin ortak politikalar yürütmesinin şart olduğunu belirtti.

    İKV Başkanı Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

    “Tüm dünya gibi AB de büyük bir kriz ile karşı karşıya. Korona virüs pandemisi öncelikle bir sağlık krizi. Hızla bulaşarak yayılan ve İtalya’daki son veriler ışığında, yüzde 11’i aşan ölüm oranına yol açan COVID-19 virüsü sağlık sistemleri üzerinde eşi görülmemiş bir baskıya yol açıyor. Bu açıdan koruyucu ekipman, solunum cihazı gibi tıbbi ürünlerin krizden en çok etkilenen ülkelere iletilmesinde AB ilk etapta çok geç kaldı. Özellikle İtalya’da ‘AB bizi yalnız bıraktı’ izlenimine neden oldu. Daha sonra 16 Mart 2020 itibarıyla Komisyon devreye girdi. AB’ye seyahat yasağı gibi önlemlerin yanında, pandemiyle mücadele için gerekli tıbbi ekipman stoku oluşturuldu. Bazı hastalar tedavi için İtalya ve Fransa’dan Almanya’ya gönderildi. Ancak Çin ve Rusya gibi ülkelerin de İtalya’ya AB’den de önce yardım göndermeleri ve bunun propagandasını da iyi yapmaları AB’nin algı yaratmakta geç kaldığını ortaya koydu. Gecikerek de olsa AB bu alanda öne geçmeye çalışıyor.”

    Başkan Zeytinoğlu, krizin ekonomik boyutunun üzerinde durarak, AB’nin Avro Alanı’nda gerekli önlemleri alarak krizin ekonomik ve sosyal etkileri ile mücadele etmesi gerektiğini vurguladı:

    “Krona virüs pandemisinin ekonomik etkileri de dalga dalga hissediliyor ve hissedilecek. Birçok ülke ve sektörde üretim yavaşladı ve durma noktasına geldi. Tüketim davranışları değişti. Bazı sektörlerde üretim, koruyucu maske gibi ekipman imalatına kaydı. Ticaret ağları son derecede olumsuz etkilendi. AB’ye baktığımızda ekonomideki krizi tüm ülkeleri vuruyor. Ancak zaten bütçe açığı yüksek olan İtalya ve İspanya gibi ülkeleri daha da olumsuz etkileyecek. Avro Alanı’nda geçerli olan ve katı mali disiplin öngören kurallar ilk etapta gevşetildi. Ancak İtalya ve İspanya gibi ülkelerin borçlanma ihtiyaçlarına cevap verebilmek için Korona Bond denilen ortak bonoların piyasaya sürülmesi önemli bir adım olabilir. Geçtiğimiz günlerde 9 AB ülkesinin öne sürdüğü bu öneri başta Hollanda olmak üzere, Almanya, Avusturya ve Finlandiya tarafından reddedildi. Bu Avro Alanı’nın geleceği açısından son derece olumsuz bir gelişme. Bu ülkeler şunu unutmamalı ki İtalya ve İspanya gibi Avro Alanı ülkelerinin büyük bir iktisadi krize girmeleri diğerlerini de etkileyecektir. Ya birlikte krizden çıkacaklar ya da çıkamayacaklar. Avrupa Komisyonunun son olarak getirdiği 100 milyar avroluk işsizlik reasürans önerisi ise olumlu. Hızla artan işsizliğe karşı bir destek mekanizması oluşturulmasını mümkün kılacak ve bu öneri mutlaka desteklenmeli.”

    MART 2020: AB’DEN ARNAVUTLUK VE MAKEDONYA İLE ÜYELİK MÜZAKERELERİNİN BAŞLAMASINA YEŞİL IŞIK

    23 Mart 2020 Pazartesi günü toplanan AB Daimi Temsilciler Komitesi (Coreper) Arnavutluk ve Makedonya ile üyelik müzakerelerinin başlatılmasını onayladı. Resmi kararın ise bugün AB Dışişleri Bakanları (Genel İşler Konseyi) tarafından –Covid-19 önlemleri sebebiyle yazılı usul ile-alınması bekleniyor.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, konuyla ilgili bir açıklama yaptı. Başkan Zeytinoğlu, Arnavutluk ve Makedonya ile üyelik müzakerelerinin açılması konusunun bir süredir AB gündeminde olduğunu belirtti ve başta Fransa olmak üzere bazı Üye Devletlerin çekincesinin aşılarak bu kararın alınmasının AB’nin geleceği açısından kritik önemde olduğunu vurguladı.

    Başkan Zeytinoğlu Arnavutluk ve Makedonya ile müzakerelerin açılması kararının AB’nin yakın coğrafyasında güvenilirliği ve itibarı açısından önemli olduğunu belirtti ve şunları söyledi:

    “Arnavutluk ve Makedonya ile üyelik müzakerelerinin açılması kararı AB’nin geleceği açısından önemli bir adım. Geçtiğimiz Ekim ayında konu gündeme gelmiş ve Fransa müzakerelerin açılması kararını engellemişti. Cumhurbaşkanı Macron, aday ülkelerle müzakereler açılmadan önce AB’nin karar alma süreçlerini ve genişleme politikasını reforme etmeliyiz demişti. Hatırlanacağı üzere, Makedonya’nın AB üyeliğinin önündeki en büyük engel ülkenin resmi ismi konusu idi. Yunanistan ülkenin adının Makedonya olmasını kendi içindeki bölge ile aynı isme sahip olması sebebiyle bir güvenlik tehdidi olarak görmüş ve bu ismi kullanmasını engellemişti. 2018’te iki ülke bir anlaşmaya vardı ve Kuzey Makedonya isminin kullanılması kararlaştırıldı. AB üyesi olmak için anayasal ismini dahi değiştirmeyi göze alan bir ülkeye AB kapısının açılmaması büyük bir hataydı. AB için yakın coğrafyasında güvenilirlik ve itibar kaybı anlamına geliyordu. Arnavutluk ile de müzakerelerin açılması tartışma konusu olmuştu. Fransa’nın yanında Danimarka ve Hollanda da yolsuzluk ve organize suç konusunda sorunları nedeniyle Arnavutluk ile müzakerelerin açılmasına veto koymuştu. AB üyesi devletlerin büyükelçilerinden oluşan AB Daimi Temsilciler Komitesi bu ülkeler ile müzakerelerin açılmasına yeşil ışık yaktı. Bu kararın Dışişleri Bakanları ve Liderler tarafından da onaylanmasını bekliyoruz”.

    “Türkiye ile de İlişkilerin Onarılması ve Üyelik Sürecinin Canlandırılması AB’nin Yumuşak Gücü Açısından Önemli”

    Başkan Zeytinoğlu,  Fransa’nın Arnavutluk ve Makedonya ile müzakerelerin açılmasını engellemesinin kabul edilemez olduğunu belirtti ve bu yanlış karardan geri dönülmesinin memnuniyet verici olduğunu söyledi. İKV Başkanı Zeytinoğlu, Covid-19 ile sarsılan Avrupa için AB’nin öneminin yeniden vurgulanması gerektiğini belirtirken,  bunun için genişleme politikasının işlevinin çok önemli olduğunun altını çizdi. Başkan Zeytinoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

    “AB hayati bir kriz ile sarsılıyor. Covid-19 salgınının Çin’den sonra merkez üssü Avrupa oldu. Özellikle İtalya, İspanya ve Fransa son derece olumsuz etkilendi. AB bu krize cevap vermekte oldukça gecikti. Geçtiğimiz haftadan itibaren, AB dışı seyahatlerin durdurulması, tıbbi ekipmanın temini, Avro Alanı bütçe kurallarının gevşetilmesi gibi bazı önemli adımlar attılar. Kriz geçtikten sonra Üye Devletler AB’ye şu soruyu soracak: en zor zamanımızda bizim için ne yaptın? AB’nin tüm üye devletlere varlığının neden gerekli olduğunu anlatması gerekecek. Bu zor zamanlarda, Çin’in özellikle öne çıktığını görüyoruz.  İtalya’ya koruyucu ekipman ve test kiti gibi malzemeler göndermesi Çin’in yumuşak gücünün Avrupa’da da yayılacağını gösteriyor. Buna karşın AB’nin vizyoner bir politika sergilemesi ve tüm Avrupa için önemini vurgulaması gerekiyor. Bu kritik zamanda Arnavutluk ve Makedonya ile müzakerelerin başlatılması AB’nin yumuşak gücü açısından önemli bir adım olacak. Benzer şekilde, Türkiye ile ilişkilerin onarılması ve üyelik perspektifinin yeniden canlandırılması AB’nin Avrupa’nın geleceği açısından önemini vurgulayacak bir adım olacaktır. AB’yi bu konuda adım atmaya davet ediyoruz”.

    MART 2020:AB’NİN KORONA VİRÜS SALGININA KARŞI ALDIĞI EKONOMİK ÖNLEMLER, KRİZİN BOYUTLARINI ORTAYA KOYUYOR

    Korona virüs salgınının yarattığı sağlık ve sosyal sorunların ötesinde hem şu an yaşanmakta olan, hem de salgın sona erdikten sonra devam edecek olan ekonomik sorunlara karşı gerek AB, gerekse Üye Devletler art arda mücadele ve önlem paketleri açıklıyor. Konuyla ilgili olarak İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu bir açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu, krizin ciddi bir ekonomik durgunluğa yol açacağını ve böyle bir durumda, gerek işletmelerin gerekse çalışanların acil önlemler ile korunmasının önemine değinirken, Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

     “Korona virüs pandemisinin etkileri uzunca bir süre hissedilecek. Üretimin yavaşlaması, talebin azalması, işletmelerin kapanması ve işsizliğin artması gibi riskler mevcut. Buna karşı AB ve Üye Devletler kapsamlı paketler açıklamaya başladı. Bu durum krizin boyutlarını ve ne kadar ciddi önlemleri gerektirdiğini ortaya koyuyor.  Örneğin Almanya, şirketlerine destek olmak için en az 550 milyar avro tutarında, bir ekonomik paketi devreye soktu. Bu tutar 2008 Ekonomik Krizindeki 500 milyar avroluk paketten daha büyük. İşyerlerini ayakta tutmak için "sınırsız" kredi imkânı yaratılıyor.         Fransa’da ise vergi yükümlükleri ve sosyal masraflarla birlikte banka vadelerinin ertelenmesi söz konusu ve banka kredilerine karşılık 300 milyar avroluk devlet garantisini içeren istisnai bir sistem devreye sokuluyor. Bu çerçeve içinde 45 milyar acil yardım, 32 milyar vergi ve sosyal güvenlik desteği ve önümüzdeki bir ay içinde şirketlere yönelik olarak kullanılması ön görülen 2 milyarlık dayanışma fonu da yer alıyor.” dedi.

    “Siyaset ve diğer makro karar alıcılar düzeyinde, ekonomik sistemin paralize olmaması için “mümkün olan her şey ve daha da fazlasının yapılması” yönünde müthiş bir kararlılık olduğu gözleniyor.”

    Başkan Zeytinoğlu, korona virüs salgınının yarattığı ekonomik etkilerin AB’yi ve Üye Devletleri bütçe disiplini öngören kriterleri de gevşetmeye yönelik önlemlere sevk ettiğini belirtti:

    “AB ve Üye Devletler Korona Virüs salgınının etkileri ile mücadele etmek için ilk andaki duraksamayı aşarak, kapsamlı önlemler almaya başladı. Bu kriz AB için yaşamsal bir kriz. AB’nin gerçek anlamda bir Birlik olup olmadığı test ediliyor. AB iç pazarında başta ilaç, koruyucu malzeme ve gıda gibi yaşamsal ürünlerin serbest dolaşımının devam etmesinin yanında İtalya gibi krizin en fazla hissedildiği ülkelere destek sağlanması da büyük önem taşıyor. Virüs salgını karşısında öncelik teşhis, tedavi, koruyucu malzemelerin temin edilmesi ve sağlık sistemlerinin güçlendirilmesi oldu. Ancak Korona Virüsün Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edilmesi ve pandeminin merkez üssünün Çin’den Avrupa’ya kayması ile birlikte enfekte olan ve hayatını kaybedenlerin sayısının hızla artması ciddi önlemler alınmasını gerekli kıldı. Salgının dünyanın üretim üssü olan Çin’den başlayarak üretimde ve ticarette yavaşlamaya yol açması, küresel ekonomide çok ciddi boyutlarda bir durgunluğu da tetikledi. Piyasayı canlandırmaya yönelik destek paketleri, işletmelerin iflas riskine karşı korunması, vergi ve kredi ödemelerinin ertelenmesi, çalışanların ücretli izne çıkarılmasının desteklenmesi alınan önlemlerin başında geliyor.”

    Başkan Zeytinoğlu, kabul edilen önlem paketlerinin hangi önemli unsurları içerdiğini şöyle özetledi:

    “İlk aşamada sağlık sistemlerinin acil ihtiyaçları ve orta vadede virüse karşı önlem geliştirilmesi için sisteme parasal kaynak aktarılıyor. İkinci aşamada, yavaşlayan, hatta durma noktasına gelen ekonomik faaliyetler nedeniyle zor duruma düşen firmalara kaynak sağlanıyor. Bu aktarım hem kredi ve hibeler şeklinde acil nakit transferi hem de vergi, prim, masraf ve hatta kiraların ertelenmesi şeklinde olacak. İstihdamı muhafaza etmek için özel düzenlemelere gidilecek. Belli bir gelir düzeyinin altındaki bireylere yönelik kaynak aktarma yolları da izlenecek. Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık istihdam kaybının önlenmesi ve işsizliğe karşı çok yüksek meblağlar tahsis etmiş durumda. AB düzeyinde de hem AB bütçesinden hem de Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Yatırım Bankası imkânları kullanılarak çok ciddi ek fonlar oluşturuluyor. Üye Devletlerin paketlerini destekleyecek ek imkânlar sağlanıyor. Bu yollarla piyasaya zerk edilecek olan çok yüksek miktarların yaratacağı, enflasyon gibi makroekonomik yan etkiler şimdilik kesinlikle göz ardı edilmekte. Siyaset ve diğer makro karar alıcılar düzeyinde, ekonomik sistemin paralize olmaması için ‘mümkün olan her şey ve daha da fazlasının yapılması’ yönünde müthiş bir kararlılık olduğu gözleniyor. Bu kararlılık sayesinde piyasalara ve topluma hâkim olan korkunun yerini güvene bırakacağı umuluyor”.

    MART 2020: CUMHURBAŞKANIMIZIN BRÜKSEL ZİYARETİ AB İLE İLİŞKİLER AÇISINDAN KRİTİK ÖNEMDE

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın bugün Brüksel’de AB yetkilileri ile gerçekleştireceği mini Zirve öncesinde değerlendirmede bulundu. Başkan Zeytinoğlu, göçmen ve sığınmacıların AB’ye geçişlerine izin verilmesi sonrasında göç konusunun yeniden gündemin en üst sırasına çıktığını ve bugün Brüksel’de yapılacak görüşmelerin Türkiye ve AB işbirliğinin geleceği açısından önem taşıdığını belirtti. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Sayın Cumhurbaşkanımız bugün Brüksel’de AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen ile bir araya gelecek. Bu mini Zirve toplantısı Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği açısından büyük önem taşıyor. Başta Türkiye’de geçici koruma altındaki Suriyeliler olmak üzere AB ile mülteci işbirliğinin devamının yanında, durma noktasına gelen AB ile ilişkilerin nasıl canlandırılabileceği de bu mini Zirve’nin gündeminde olacak. İdlib’de ateşkesin desteklenmesi, sivillerin durumu ve yeni göç akınlarının engellenmesi, Türkiye ve AB’nin birlikte çalışmasını gereken konu başlıklarını oluşturuyor. Bu kadar ortak sorunla karşı karşıya olan AB ve Türkiye’nin çok daha sık konuşması ve sürekli diyalog içinde olması gerekir. İş dünyası olarak önemli bir talebimiz de bilindiği gibi gümrük birliğinin güncellenmesi. Bu alanda da yakın zamanda adım atılması AB ile ilişkilere can suyu olacaktır.”

    Başkan Zeytinoğlu, göç konusunda hareketliliğine de değindi ve göç konusunda AB’nin Türkiye’yi yalnız bırakmaması gerektiğini vurguladı:

    “Türkiye’den AB’ye göç hareketleri hükümetin sınırları açma kararı sonrasında yeniden hızlanmıştı. Pazarkule sınır kapısına giden ve Yunanistan tarafından engellenen göçmenlerin kimliğine baktığımızda çoğunun Afganistan kökenli olduğunu görüyoruz. Türkiye 3,7 milyonu aşkın Suriyeliye ev sahipliği yapıyor ama bunun yanında Afganistan, Irak, İran gibi ülkelerden gelen göçmen ve sığınmacılar da var. Dünyada en fazla sayıda sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye’nin bir noktadan sonra bu yükü taşıması mümkün gözükmüyor. Göçmenlerin birçoğu AB’ye gitmeyi hedefliyor. Almanya’nın 800 bin mülteci için yılda 30 milyar avro harcadığı düşünülürse, Türkiye’nin 3,5 milyonu aşan Suriyeli mülteciye ev sahipliği yaparak, AB’nin yükünü aldığını söylemek mümkün. Bu mülteciler Türkiye’de kalmayıp, Almanya gibi AB ülkelerine geçselerdi, yıllık 80-100 milyar avroluk bir maliyet doğacaktı. Bu açıdan bakıldığında AB’nin de Türkiye’yi yalnız bırakmaması lazım. Göç konusu daha uzun yıllar Türkiye ve AB gündeminin en üst sıralarında yer alacak gibi gözüküyor”.

    AB Başını Kuma Gömmek Yerine Göç Konusunda Üzerine Düşeni Yerine Getirmeli”

    Başkan Zeytinoğlu, AB’nin tutumunu da eleştirdi ve 18 Mart 2016 tarihli Türkiye-AB Mutabakatı’nın AB tarafından yerine getirilmediğini ve AB’nin göç konusunda işbirliğinin nasıl devam edeceğini öngören bir strateji belirlemekte çok geç kaldığını belirtti:

    “Türkiye-AB arasındaki mülteci mutabakatının üzerinden 4 yıl geçti ve bu süre zarfında AB’nin öngördüğü fonların akışında önemli gecikmeler yaşandı. Bunun yanında mutabakatta öngörülen diğer alanlarda gelişme şöyle dursun gerileme oldu. Vize serbestliği süreci 72 kriterden sadece 6 kriter kalmasına rağmen tamamlanmadı. Gümrük birliği güncelleme görüşmeleri başlatılamadı. Üyelik müzakereleri fiilen durdu. AB’nin Türkiye’deki Suriyeliler arasından 72 bin kadarını Üye Devletlerde yerleştirme vaadi yerine getirilmedi. AB son aldığı kararlar ile Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetleri nedeniyle Türkiye’ye yaptırım kararları aldı. ‘Üyemiz olduğu için Güney Kıbrıs’ın arkasında duruyoruz’ dendi ama Türkiye’nin de aday ülke olduğu hiç dikkate alınmadı. AB için güvenlik, göç ve enerji gibi alanlarda kilit bir ülke olan Türkiye’nin bu şekilde izole edilmesi ve ilişkilerin eksiye düşürülmesi kabul edilemez. Bugün gerçekleşecek Zirve’nin ilişkileri onarmak için önemli bir fırsat olacağını düşünüyorum.”

    MART 2020: 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ’NÜ KUTLUYORUZ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ile ilgili açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu, toplumsal yaşam, ekonomi ve siyasette kadınlarının katılımı ve rolünün artması gerektiğini belirtirken, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün Dünyada ve Türkiye’de kadınların durumu ve potansiyelini gözden geçirmek için önemli bir fırsat sunduğunu hatırlattı. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Kadınlar 21’inci Yüzyılın Gerektirdiği Çapraz Becerilerde Erkeklerden Daha İyi Performans Sergiliyor”

    “8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutluyorum. Bu gün kadınlarımızın Türkiye ve tüm Dünyadaki durumlarını gözden geçirmek, sorunları hatırlatmak ve kadınların durumunu iyileştirmek için neler yapılabileceğini ele almak için bize bir fırsat sunuyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak, kadınların her alanda erkeklerle eşit olması ve iş hayatından siyasete kadar her alanda eşit bir şekilde temsil edilmesi en başta gelen politika önceliklerinden biri olmalı. Kadın istihdamı oranlarına baktığımızda dünya ortalaması yüzde 47 ve AB ortalaması yüzde 67 iken, Türkiye’de bu oran sadece yüzde 34. Kadınların gerek girişimci gerekse çalışan olarak ekonomiye katılması üretkenliği artıracak ve ekonomide dinamizm yaratacaktır. 21’inci yüzyılda iş yaşamı ve işgücü piyasası da hızla değişiyor. Hizmet ekonomisi ön plana çıkarken, sanayiden tarıma, yapay zekâ kullanımı hız kazanıyor. Eskinin el emeğine dayalı işleri giderek daha fazla oranda otomasyona tabi olurken, çapraz beceriler denilen sosyal uyum, iletişim, ekip çalışması, sorun çözme gibi becerilerin iş yaşamında öne çıktığını görüyoruz. Yapılan araştırmalar bu tür becerilerde kadınların erkeklere oranla daha önde olduğunu gösteriyor. Bu durum da kadın istihdamını artırmanın önemini daha iyi açıklıyor. Kadınların istihdamını azaltan nedenlere baktığımızda ilk sırada toplumsal ve kültürel önyargılar ile kadınların ev ve iş yaşamını dengelemekte karşılaştıkları zorluklar geliyor. Kadınlarımız çalışmıyor olsalar da, ev işi, çocuk ve yaşlılara bakım gibi ücretlendirilmeyen birçok işi yapıyorlar ve bu şekilde de aslında büyük bir değer üretiyorlar. AB’de bu tür ücretlendirilmeyen ev işlerinin yüzde 75’i kadınlar tarafından yapılırken, Türkiye’de bu oran çok daha yüksek. Erkek ve kadın arasındaki ücret açığı verilerine baktığımızda ise Türkiye’de bu oranın ILO verilerine göre yüzde 12,9 olduğunu ve AB ortalaması olan yüzde 16’dan daha düşük olduğunu görüyoruz.”

    Başkan Zeytinoğlu, kadına yönelik şiddetin de önemli bir sorun olmaya devam ettiğini belirtti ve şunları söyledi:

    “Kadına yönelik şiddet ise kanayan bir yara olmaya devam ediyor. AB’nin son yayınladığı verilere baktığımızda, kadınların yüzde 33’ünün fiziksel veya cinsel şiddet ile karşılaştığı görülüyor. Türkiye’de de özellikle son yıllarda kadına yönelik şiddet vakalarının arttığını görüyoruz. 2011’de imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ile aile içi şiddetin önlenmesi ve mücadele edilmesine ilişkin hukuki bağlayıcılığı olan ilk uluslararası belge niteliğini taşıyor. Türkiye de bu Sözleşmeyi ilk imzalayan ülkeler arasında yer alıyor. Kadınların tüm bu alanlarda durumlarını iyileştirmek ve eşitliği sağlamak için cinsiyet temelli şiddetin önlenmesi, kadınların istihdamının artırılması, karar alma mekanizmalarında ve siyasette kadınların eşit katılımının sağlanması temel hedefimiz olmalı.”   

    ŞUBAT 2020:“AB’Yİ SAĞDUYU VE İŞBİRLİĞİNE DAVET EDİYORUZ”

    İdlib’de yaşanan son gelişmeler, AB’nin TPAO yetkilileri hakkındaki yaptırım kararı ve mültecilerin Avrupa’ya geçmelerine izin verilmesine yönelik adım sonrasında İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu bir basın açıklamasında bulundu. Başkan Zeytinoğlu NATO ve AB yetkililerine çağrıda bulunarak, İdlib’deki durumun kontrol altına alınması ve insani krizin çözülmesinde NATO ve AB’nin müdahil olması gerektiğinin altını çizdi. Başkan Zeytinoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Dün İdlib’de 33 askerimizin şehit olması bizleri derinden yaraladı. Suriye’de Esad rejimine karşı mücadele eden Türkiye’nin üyesi olduğu NATO ve adayı olduğu AB tarafından yalnız bırakılması kabul edilemez. Bu konuda NATO ve AB’nin harekete geçmesini bekliyoruz. Sadece ateşkes çağrısında bulunmak yeterli değil. 2002 yılında NATO ve AB arasında varılan Berlin Plus Anlaşmasına göre, yakın bölgelerde krizlerin önlenmesi ve kontrol altına alınmasına yönelik operasyonlarda AB ile NATO birlikte çalışabilecek ve NATO askeri kapasitesinden yararlanabilecekti. İdlib’deki duruma bu şekilde NATO ve AB’nin müdahil olması zamanı çoktan geldi.”

    Başkan Zeytinoğlu, mülteci sorununa da değindi ve İdlib’den kaçan sığınmacıların Türkiye sınırına geldiğini ve bu kişilerin güvenliğinin sağlanmasının da uluslararası işbirliğinin gerektirdiğini vurguladı. Zeytinoğlu sözlerini şöyle tamamladı:

    “Krizin önemli bir boyutunu da sivillerin uğradığı büyük insani trajedi oluşturuyor. 1 milyona yakın kişi İdlib’den Türkiye sınırına doğru yöneldi. Bu insanların güvenliğinin sağlanmasında da tüm yük Türkiye’ye bırakılmamalı. AB’nin ivedilikle adım atması gerekiyor. Hükümetin aldığı mültecilerin Avrupa’ya geçişinin serbest bırakılması kararı da bugüne kadar yapılan çağrılara cevap alınamamasının bir sonucu.  Tüm bu olaylar yaşanırken, AB Bakanlar Konseyi’nin geçtiğimi Ekim ayında aldığı yaptırım kararını takiben, TPAO’nın 2 yetkilisine seyahat yasağı ve AB’de varlıklarının dondurulması yaptırımı gerektirmesi duruma tuz biber ekti. Son derece yanlış bir zamanlama ile alınan bu karar, AB’nin konunun boyutlarını anlamaktan uzak olduğunu ve üzerine düşen yükümlülükten sıyrılmaya çalıştığını ortaya koyuyor. AB’yi sağduyuya ve işbirliğine davet ediyoruz.”

    ŞUBAT 2020: AB GENİŞLEME POLİTİKASINDA REFORMA GİDERKEN, TÜRKİYE’NİN ADI YOK

    Avrupa Komisyonu 5 Şubat 2020 tarihinde genişleme politikası ile ilgili öneri belgesini yayımladı. Bu öneri taslağının Konsey tarafından da onaylanması gerekiyor. Buna göre Komisyon Makedonya ve Arnavutluk ile üyelik müzakerelerine başlamayı öngörürken, bu iki ülkenin katılım müzakerelerinin yürütülmesinde metodik değişiklik öneriyor.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, yeni metodolojinin özelliklerine vurgu yaparken, genişleme süreci ile ilgili olarak Türkiye’den hiç söz edilmemesinin yadırgatıcı olduğunu belirtti. Başkan Zeytinoğlu, AB’nin Ekim ayında aldığı karar uyarınca Kıbrıs açıklarında hidrokabon arama faaliyetinde yer alan şirket ve kişilere yaptırım getirme hazırlığı içinde olduğunu ve AB için son derecede önemli bir ortak ve aday ülke olan Türkiye’ye yönelik bu yaklaşımının son derecede üzücü ve hatalı olduğunu belirtti:

    “Türkiye-AB ilişkileri zor bir dönemden geçiyor. AB genişleme politikasında reform önerisini açıklıyor. Ancak Türkiye’den söz edilmiyor. Türkiye aday ülke olmaya devam ediyor. Müzakereler durmuş olsa da, resmen askıya alınmadı. Buna rağmen genişleme ve katılım müzakereleri ile ilgili reform içeren bir belgeyi sunarken, Avrupa Komisyonunun sadece Batı Balkanlar üzerinde durması ve Türkiye’den söz edilmemesi son derece üzücü ve yadırgatıcı. Türkiye gibi AB için son derece kritik bir ortak olan ve halihazırda aday ülke konumunda olan bir ülkenin bu şekilde görmezden gelinmesini yanlış buluyoruz. Avrupa Komisyonu Makedonya ve Arnavutluk ile katılım müzakerelerinin başlatılmasını önerirken, Türkiye’ye yönelik olarak Kıbrıs açıklarındaki hidrokarbon arama çalışmalarında yer alan şirket ve kişilere yaptırım getirmeye hazırlanıyor. Türkiye’nin haklı savlarını ve KKTC’nin Kıbrıs’ın doğal kaynakları üzerindeki payını yok sayan son derecede adil olmaktan uzak bir yaklaşım”.

    Başkan Zeytinoğlu, Komisyonun genişleme reform önerileri ile ilgili şöyle konuştu:

    “Öncelikle yeni metodoloji, Batı Balkan ülkelerine özellikle de Fransa’nın müzakerelere başlamasını veto ettiği Kuzey Makedonya ile Arnavutluk’a yönelik. Müzakere yürüten aday ülkeler Sırbistan ve Karadağ’ın müzakere süreci mevcut müzakere çerçeve belgesi doğrultusunda yürütülmeye devam edecek.

    Müktesebat fasıllarının 6 tematik grup altında yeniden düzenlenmesi öngörülüyor. Bu tematik gruplardan ilki, hukukun üstünlüğü, ekonomik kriterler, demokratik kurumların işleyişi ve kamu yönetimi reformunu kapsayan ‘Temel Konular’. Bu grubun, müzakerelerin başında açılması ve sürecin sonunda kapatılması öngörülüyor. Diğer tematik gruplar; İç Pazar;  Rekabetçilik ve Kapsayıcı Büyüme; Yeşil Gündem ve Sürdürülebilir Bağlantılar; Kaynaklar, Tarım ve Uyum ile Dış İlişkiler başlıklarını taşıyor. Her tematik grup için toplu halde açılış kriterleri belirlenecek ve bu kriterlerin tamamı karşılanınca o grupta müzakereye başlanacak. Reformların yerine getirilmesi halinde verilecek ödüller kadar (belirli AB politikalarına, programlarına katılım, daha fazla mali destek ve yatırım gibi) reformların yerine getirilmemesi, hukukun üstünlüğü gibi temel alanlarda ciddi anlamda geri gidiş veya üyelik kriterlerinden uzaklaşma halinde uygulanabilecek olası yaptırımlara da yer veriliyor. Bunlar arasında müzakereleri durdurma, askıya alma, kapatılmış fasılları yeniden müzakereye açma gibi önlemler var.  Burada sürecin tersine işleyebileceği yani “geriye dönebilir” olduğunun telaffuz edilmesi son derece önemli.  Bir diğer önemli unsur katılım sürecinde AB Üye Devletlerinin etkisinin artması. Batı Balkan ülkeleriyle daha fazla üst düzey toplantı ve zirve düzenlenmesi öngörülüyor. Ayrıca reformların takip edilmesinde de Üye Devletler önem kazanıyor ve süreç daha siyasi hale geliyor. Görülüyor ki genişleme süreci daha da zorlaşıyor ve siyasileşiyor. AB Batı Balkanların istikrarı için süreci hızlandırmalı ve aday ülkelere sağladığı destekleri artırarak bu ülkelerin AB yolunda ilerlemelerine yardımcı olmalı. Ancak ne olursa olsun, Türkiye olmadan bu genişleme süreci de eksik kalacak.”

    OCAK 2020: İDLİB’DEKİ KRİZİN ÇÖZÜMÜNDE AB İLE BİRLİKTE HAREKET EDİLMELİ

    Suriye’de Esad rejiminin İdlib’e yönelik saldırıları devam ederken, Türkiye sınırına doğru hareket eden sivillerin sayısı 50 bini buldu. Suriye Ordusu’nun ilerleyişi ile gözlem noktalarının bir kısmının bu bölgede kalması, Astana sürecinde Rusya, İran ve Türkiye arasında varılan anlaşmanın kurallarının geçersiz hale geldiğini ortaya koyuyor. Ortaya çıkan insani sorun Türkiye’yi ilgilendirdiği gibi bölge ülkelerini ve AB’yi de yakından ilgilendiriyor. Bölgedeki durumun kontrol altına alınması için uluslararası çabaların artırılması ve İdlib’deki krizden kaynaklanan göç akınlarına yönelik olarak işbirliği içinde önlem alınması önem taşıyor.  

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, konuyla ilgili bir açıklamada bulunarak şunları söyledi:

    “İdlib’de devam eden saldırılar sonucunda yaşadıkları yeri terk ederek Türkiye sınırına hareket eden sivillerin sayısı son 24 saatte 40 bini buldu. 2019 başından itibaren ise Türkiye sınırı yakınlarına, yaklaşık 1 milyon 300 bin sivilin göç ettiğini biliyoruz. Bu durum büyük bir insani krizi de tetikliyor. Suriye ordusunun ilerleyişi ile birlikte sorun daha da büyüyecek. Almanya Başbakanı Merkel’in Türkiye ziyaretinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinde bu konu da ele alındı. İdlib’deki durumun kontrol altına alınması, saldırıların sona erdirilmesi ve sivillerin durumu Türkiye ve AB ve özellikle Almanya’nın birlikte ele alması gereken bir konu. Astana ve Soçi süreçlerinin etkisini kaybetmesi ile birlikte Suriye’de barışı sağlayacak Cenevre süreci yeniden gündeme gelebilir. Burada AB’nin ve Türkiye’nin işbirliği önemli rol oynayacaktır.”

    Başkan Zeytinoğlu, İdlib’den kaçan sivillerin oluşturduğu insani krize de değindi:

    “En önemli sorunlardan birisi Türkiye sınırına gelen binlerce mültecinin durumu. Bu mültecilerin güvenliğinin sağlanması için AB’nin konuya eğilmesi büyük önem taşıyor. Türkiye 3 milyon 600 bin Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Bu mültecilerin bir kısmının Suriye’ye geri dönmesi söz konusu olsa da, yapılan çalışmalar büyük çoğunluğunun kalmaya devam edeceğini gösteriyor. Mültecilerin güvenliği ve insani ihtiyaçların giderilmesinde AB ile varılan mülteci uzlaşısının önümüzdeki dönemde de devam etmesi gerekli. Bu sorun AB ve Türkiye’nin ortaklaşa çalışmasını şart hale getiriyor. Suriye meselesinin çözüme ulaştırılması sürecinde, gerek Esad rejimi, gerekse rejimin arkasındaki Rusya’ya etki edilmesi için uluslararası çabaların koordine edilmesinde de AB’ye önemli bir rol düşüyor.”

    OCAK 2020: TÜRKİYE BREXİT SONRASI AB İLE BAĞLARINI GÜÇLENDİRMELİ

    Dün Avrupa Parlamentosu’nda yapılan oylama sonucunda Birleşik Krallık’ın AB üyeliğinden Çekilme Anlaşması 49 red ve 13 çekimser oya karşılık 621 oyla kabul edildi. AP’de söz alan siyasi grupların temsilcileri bunun bir son olmadığını ve Avrupa halklarını birleştiren bağların güçlü olduğunu belirtti. Bunun yanında Brexit’ten ders çıkarılması ve bu dersler uyarınca AB’nin geleceğine şekil verilmesi gerektiği de vurgulandı.

    Son aşamada AB Bakanlar Konseyi nitelikli çoğunluk metodu ile Üyelikten Çekilme Anlaşmasını oylayacak. Böylece AB’nin en genç üyesi Hırvatistan’ın AB Dönem Başkanlığı sırasında AB üyeliğinden ilk ayrılma gerçekleşecek. 31 Ocak  2020 itibarıyla AB artık 27 üyeli bir Birlik haline gelecek.

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, AB için son derecede kritik olan bu süreci yorumladı ve Türkiye açısından önemine değindi:

    “23 Haziran 2016’da Birleşik Krallık’ta yapılan referandum ve sonrasında 29 Mart 2017’de Birleşik Krallık hükümetinin resmen üyelikten ayrılmak için başvurması ile başlayan Brexit süreci 3,5 yıldan sonra tamamlanıyor. “İkinci referandum olur mu”, “Sert Brexit mi olacak?” gibi sorularla geçen bu süre sonunda kritik aşamaya gelindi. 31 Ocak itibarıyla Birleşik Krallık’ın olmadığı, 27 üyeli bir AB ile karşı karşıya kalacağız. Sondan bir önceki aşama dün akşam tamamlandı. Oldukça duygusal bir oturumda Avrupa Parlamentosu Üyelikten Çekilme Anlaşması’nı onayladı. Bundan sonra ise AB Bakanlar Konseyi’nin Anlaşmayı onaylaması gerekiyor. Ondan sonra Birleşik Krallık artık resmen AB’yi terk etmiş olacak. Ancak 2020’nin sonuna kadar bir geçiş süreci öngörüldü. Bu süreç içinde de AB ve Birleşik Krallık arasındaki yeni ilişkiyi belirleyecek olan bir Anlaşma müzakere edilecek. Yani 11 ay içinde bu yeni Anlaşma’nın tamamlanması gerekiyor. Geçiş süreci bir defalığına bir veya 2 yıl için uzatılabilir. Ancak uzatma kararının 1 Temmuz öncesinde alınması gerekiyor. AB tarafı ek sürenin gerekeceğini söylese de, Başbakan Boris Johnson buna gerek olmayacağını söylüyor. Yine sıkı bir pazarlık süreci ile karşı karşıya kalacağız. Geçiş süreci tamamlanana kadar Birleşik Krallık AB kurallarını uygulamaya devam edecek. Birleşik Krallık ile imzalanması öngörülen yeni Anlaşma’nın Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanması gerekiyor. Hatta Anlaşma’nın kapsamına giren konuların Üye devletlerin yetki alanında olan konular olup olmayacağına bağlı olarak, Üye Devlet Parlamentolarından da geçmesi gerekebilir. Yani önümüzde yine çetin be belirsiz bir süreç duruyor”.

    Başkan Zeytinoğlu, Brexit süreci sonrasında AB ile Birleşik Krallık arasında imzalanacak yeni Anlaşma’nın Türkiye açısından da önemli olduğunu hatırlattı:

    “Birleşik Krallık AB içinde ikinci büyük ihracat partnerimiz. Türkiye’de önemli yatırımcı ülkelerden. Son verilere göre yüzde 6,2’lik pay ile 6’ncı sırada geliyor. Bu ülke ile müzakere edeceğimiz ve gümrük birliği ilişkisinin yerini alacak olan Anlaşma Türkiye için büyük önem taşıyor. Hem hâlihazırdaki ilişkiyi korumamız, hem de bu Anlaşmaya yeni sektörleri ekleyerek kapsamını geliştirmemiz lazım. AET ile 1963’e imzalanan Ankara Anlaşması’ndan doğan yerleşim haklarını vatandaşlarımız bugüne kadar kullandılar. Birleşik Krallık AB üyeliğinden ayrılarak bu Anlaşma’nın tarafı olmaktan da çekilmiş olacak. Müzakere edeceğimiz yeni Anlaşma geçerli olacak. Burada da önemli bir husus var. AB ile aramızdaki gümrük birliği sebebiyle, önce AB’nin Birleşik Krallık ile Anlaşmayı tamamlamasını beklememiz gerek. Ancak bu süreç içinde AB ile paralel olarak Birleşik Krallık ile görüşmeleri devam ettirebiliriz. Birleşik Krallık AB’den ayrılınca AB’nin yanında ABD, Japonya, Kanada, Güney Kore, Avustralya gibi birçok ticaret ortağı ile Anlaşma yapmak durumunda kalacağından, Türkiye ile bir Anlaşmayı hızla tamamlaması kendi müzakere kapasitesine de bağlı olacak. Bu süreçte çok uyanık olmalı ve müzakere pozisyonunu titizlikle belirlemeliyiz. Unutulmamalı ki, herhangi bir Anlaşma’nın zamanında müzakere edilip, yürürlüğe girmemesi halinde, Brexit sürecinden en olumsuz etkilenecek ülkeler arasında AB’den sonra ilk sırada yer alıyoruz. Bu süreçte iş dünyası olarak, Ticaret Bakanlığımız ile birlikte çalışmaya devam edeceğiz.”

    Başkan Zeytinoğlu son olarak Brexit sonrasında Türkiye’nin AB ile ilişkilerine de değindi ve Birleşik Krallık’ın olmadığı bir AB’nin değişim içinde olacağına ve Türkiye’nin de bu süreçte AB ile ilişkilerini onarması gereğine dikkat çekti:

    “AB ekonomik olarak da siyasi olarak önemini koruyor. İhracatımızın yarısını yaptığımız bir Blok olarak, değer zincirlerinde yer alıyoruz. ABD Başkanı Trump’ın ticaret savaşları ile başlayan süreçte korumacı önlemlerin yaygınlaşması değer zincirlerini de tehdit ediyor. Bu açıdan gümrük birliğinin güncellenmesi suretiyle AB ile ticari ve ekonomik ilişkilerimizin güçlendirilmesi ve sorunların giderilerek rayına oturtulması gerekiyor. Yönetişim, hukuk, yargı ve haklar alanında reformların hızlandırılması gümrük birliği güncellenme sürecinin başlatılabilmesi ve AB ile ilişkilerimizin onarılabilmesi açısından şart. Bunun yanında, Brexit sonrası Türkiye AB’de üyelik sürecine daha sıcak bakan bir Üye Devleti kaybetmiş olacak. Fransa’nın tutumu malum. Cumhurbaşkanı Macron birçok defa Türkiye ile yeni bir ortaklığın onarılmasını tercih ettiğini söyledi. Almanya Başbakanı Merkel de imtiyazlı ortaklık taraftarıydı. Ancak bu tavrını müzakerelere yansıtmadı. Temmuz sonrası AB’de dönem başkanlığı Almanya’ya geçiyor. Bu altı aylık süreyi iyi kullanmalı ve Almanya ile birlikte çalışarak AB-Türkiye ilişkilerini yeniden canlandırmak ve özellikle gümrük birliği güncellenme sürecini başlatmak için adım atmalıyız”.

    “ Brexit’e İlişkin Merak Edilenler” adlı bilgi notu buradan ulaşabilirsiniz.

    OCAK 2020: FİLİSTİNLİLERİ SÜREÇTEN DIŞLAYAN BİR PLAN BÖLGEDE BARIŞI SAĞLAYAMAZ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, ABD Başkanı Trump tarafından açıklanan Filistin Barış Planını yorumladı. Başkan Zeytinoğlu Planın tek taraflı olduğunu ve yalnızca İsrail’in güvenliğini gözeterek tasarlandığını belirtti. Başkan Zeytinoğlu, Filistinlilerin yer almadığı bir barış sürecinin ölü doğmuş sayılacağını belirtti. İKV Başkanı Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

    “Başkan Trump’ın “Yüzyılın Anlaşması” olarak sunduğu Barış Planı ne yazık ki bölgeye barış getirmekten uzak. Trump’ın ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması kararında olduğu gibi bu planda da sadece İsrail tarafından konuya yaklaştığını ve Filistinlilerin maruz kaldığı haksızlık ve adaletsizliği dikkate almadığını görüyoruz. Trump’ın bu hareketinin arkasında iç politika endişeleri yatıyor. Trump hem dikkatleri azil sürecinden uzaklaştırmak istiyor, hem de 2020 seçimleri için hazırlanıyor. İsrail-Filistin meselesi gibi tüm bölge barışını ilgilendiren bir konuyu iç politika malzemesi haline getirmesini son derecede yanlış buluyoruz.”

    Başkan Zeytinoğlu, Trump’ın önerdiği planın bugüne kadar Birleşmiş Milletler çerçevesinde belirlenen önceliklere uygun olmadığını ve iki devletli çözüm, İsrail’in yeni yerleşim yapmaması, 1967’de işgal ettiği topraklardan çekilmesi, 6 milyona yakın Filistinli mültecinin geri dönmesi gibi ilkeleri hiçe saydığını belirtti. Başkan Zeytinoğlu, Filistin tarafının pozisyonunu dikkate almadan, mevcut durumu bir oldu-bittiye getirerek kabul ettirmeye çalışmanın sürdürülebilir barışı sağlamayacağını vurgulayarak sözlerini şöyle sürdürdü:

     “Filistin sorununun kapsamlı ve adilane bir çözüme kavuşturulması elbette ki bölgenin istikrarı için çok önemli. Ancak çözüm tek taraflı dayatmayla sağlanamaz. Trump sorunun kaynağına inmeden, bir ‘oldu-bitti’ ile çözümü dayatmayı amaçlıyor. Sürdürülebilir barış bu şekilde sağlanamaz.”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu Cenin’deki “Barış için Sanayi” projesini de hatırlattı ve iş dünyasının bölgedeki yoksulluk ve dışlanmışlık sorunlarına çözüm olmak için adım atması ve bölgeye yatırımlara ön ayak olmasının da desteklenmesi gerektiğini belirtti. Başkan Zeytinoğlu ekonomik olarak bölgeye yatırım yapılmasının siyasi çözümü de kolaylaştıracağını belirtti. Zeytinoğlu, Türkiye’nin Filistin sorununa yaklaşımının ve iki devletli çözümün AB pozisyonu ile uyumlu olduğunu vurguladı. Barış çabalarında AB ile işbirliği ve koordinasyon sağlanmasını öneren Zeytinoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

    “AB’nin Filistin sorununa bakışı ABD’den farklı. AB bağımsız, demokratik, birleşik ve varlığını sürdürme kapasitesine sahip olacak bir Filistin devletini öngören iki devletli çözümü destekliyor. Bu açıdan Türkiye’nin bakışı ile ortak yönleri var. Türkiye Filistin konusundaki girişimlerini AB ile koordine edebilir”.

    OCAK 2020: ALMANYA’NIN AB DÖNEM BAŞKANLIĞI ÖNCESİNDE MERKEL’İN ZİYARETİ BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR

    AB’nin lider ülkesi Federal Almanya’nın Başbakanı Angela Merkel Türkiye’de. İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu bu ziyareti Türkiye-Almanya ve AB ilişkileri açısından değerlendirdi:

    “Almanya Şansölyesi Merkel’in Türkiye ziyareti büyük önem taşıyor. Almanya AB ile ilişkilerimizde kilit ülke olduğu gibi, Almanya ile olan ikili ilişkilerimiz de hem siyasi hem de ekonomik açıdan ayrıcalıklı bir konumda. Almanya AB’ye olan ihracatımızda en ön sırada geliyor. Türkiye’de yatırım yapan Alman şirketleri Türkiye’de Sanayi üretiminin AB değer zincirlerinde yer almasını sağlıyor. Bu bağlar son dönemde siyasi sorunlar nedeniyle zayıflasa da iki ülke birbiri için vazgeçilemez birer partner. Almanya’nın AB üyeliği sürecinde Türkiye’de desteğini sağlamak bizim açımızdan son derece kritik. Ayrıca jeopolitik dengelerin hızla değiştiği bir ortamda Doğu Akdeniz güvenliği, Suriye’nin geleceği ve Libya’da istikrarın sağlanması gibi konularda işbirliği ve diyaloğun devam ettirilmesi gerekiyor.”

    Başkan Zeytinoğlu, Almanya’nın yılın ikinci yarısında AB Dönem Başkanlığını üstlenecek olmasının önemine de değindi:

     “Bilindiği üzere Almanya 1 Temmuz 2020 itibarıyla AB Dönem Başkanlığı’nı devralacak ve yılsonuna dek AB’nin gündemine yön verecek. Bu sürecin Türkiye-AB ilişkileri açısından en verimli şekilde değerlendirilmesi gerektiğini düşüyoruz. Malum son yıllarda Türkiye-AB ilişkilerinde giderek artan bir gerginlik ve müzakere sürecinde ise durgunluk var. Bunların aşılması için Türkiye ve Almanya’nın ortak çabası son derece etkili olacaktır.”

    Almanya Dönem Başkanlığı sırasında önceliğin gümrük birliğinin modernizasyonu müzakerelerinin başlamasına verilmesi gerektiğini belirten Zeytinoğlu sözlerine şu şekilde devam etti: “Türkiye-AB ilişkilerinde olumlu gündem yaratabilecek ve ilerleme kaydedilecek, her iki taraf açısından da kazan-kazan olarak nitelendirebileceğimiz gümrük birliğinin modernizasyonu müzakerelerine başlanması için Almanya tarafından yakılacak yeşil ışık belirleyici olacaktır. Şimdiye kadar gerçekleştirilen tüm Türkiye-AB Yüksek Düzeyli Ekonomik Diyalog toplantılarında da hem Türk hem AB iş dünyası temsilcilerinin ısrarla üzerinde durduğu konuların başında gelen gümrük birliğinin modernizasyonu müzakerelerine gecikmeksizin başlanması gerekmektedir. Türkiye ile AB arasındaki ekonomik ve ticari entegrasyonun daha da derinleşmesi ve güçlenmesi açısından büyük önem taşıyan gümrük birliğinin modernizasyonu aynı zamanda küresel belirsizliklerin arttığı, ticaret savaşlarının konuşulduğu bir ortamda her iki taraf için de pazarın genişlemesini, karşılıklı kazancın artmasını ve karşılıklı kazanılan ekonomik ve ticari avantajların ortadan kalkmasının önüne geçilmesini sağlayacaktır. Bunun yanında tamamlanması gereken son 6 kriterin de yerine getirilmesi sonrasında vize serbestisinin gerçekleşmesi, Türkiye ile AB arasında önemli iletişim kanalları olan yüksek düzeyli diyalog toplantılarına yeniden başlanması ve katılım müzakereleri sürecini yeniden canlandırılacak reformların ele alınması Almanya Dönem Başkanlığı’nın ülkemiz açısından daha verimli geçmesini sağlayacaktır.”

    2007 yılında Almanya Dönem Başkanlığı sırasında Türkiye-AB katılım müzakerelerinde 3 faslın müzakerelere açıldığını hatırlatan İKV Başkanı Zeytinoğlu “Almanya ile Türkiye güçlü tarihi, ekonomik ve sosyal bağları olan iki ülke. Bugün Suriye, Libya’daki gelişmeler, bölgesel ve uluslararası meselelerde birlikte çalışmanın ne derece önemli olduğunu bir kez daha görüyoruz. Keza Almanya ve Türkiye’nin öncülüğünde oluşturulan mülteci uzlaşının da karşı karşıya kaldığımız ortak sorunlara birlikte çözüm bulmada etkili yöntemler ortaya koyduğumuzu açıkça gösteriyor. Bu nedenle Almanya’nın AB Dönem Başkanlığı hem ülkemizin Almanya ile ikili ilişkilerini hem de AB ile ilişkilerini geliştirmede önemli bir fırsat teşkil ediyor. Türkiye olarak hızla reform sürecine geri dönerek bu dönemi etkin biçimde kullanabiliriz” dedi.

    OCAK 2020: YEŞİL ANLAŞMA AB’NİN TİCARET STRATEJİSİNİ DE YEŞİLLEŞTİRECEK

    Aralık ayında işbaşına gelen Avrupa Komisyonunun yeni kabinesi, Yeşil Anlaşmayı öncelikli gündem maddeleri arasına aldı. Buna göre AB, 2050’ye kadar dünyanın ilk iklime zararsız (climate neutral) ülkeler grubu olmayı hedefliyor. Bu hedefe ulaşmak için ise radikal adımlar atılması gerekiyor.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu Türkiye için Avrupa Yeşil Anlaşması’nın ne anlama geldiğini açıkladı:

    “Ursula von der Leyen Başkanlığındaki Avrupa Komisyonu Yeşil Anlaşmayı bir öncelik olarak belirledi. Bu kapsamda 2050 yılına kadar sera gazı emisyonlarının net olarak sıfırlanması hedefleniyor. Bu hedef doğrultusunda sanayiden tarıma, ulaştırmadan enerjiye kapsamlı bir dönüşümün gerçekleştirilmesi gerek. Komisyon bu hafta içinde bununla ilgili 1 trilyon avroluk bir yatırım planı açıkladı. AB mali araçları, kamu ve özel sektör yatırımlarını içeren bu yatırım planı önümüzdeki 10 yıl için ekonominin dönüşümünü finanse etmeyi amaçlıyor. Mart ayında AB üyesi devletlerin iklim değişikliği için sera gazı salınımını azaltma hedeflerine uymasını kanuni zorunluluk haline getirecek bir yasanın gündeme gelmesini bekliyoruz. Bu doğrultuda AB politikaları gözden geçirilecek. Yenilenebilir enerji kullanımı artarken, fosil yakıtlar sınırlanacak. Hâlihazırda Yeşil Anlaşma’nın dışında kalan tek ülke Polonya. Zor bir süreç olsa da AB’nin gelecek on yıl hedeflerini Yeşil Anlaşma doğrultusunda oluşturacağını değerlendiriyoruz”.

    Başkan Zeytinoğlu AB Yeşil Anlaşması’nın Türkiye açısından da önemli sonuçları olacağını belirtti:

    “Türkiye’de gerek karar alıcılar, gerekse iş dünyası olarak AB’deki Yeşil Anlaşma ile ilgili gelişmeleri yakından izlememiz gerek. AB adayı ve gümrük birliği ortağı olarak AB’nin yeşil stratejisi İç Pazara ilişkin mevzuatı değiştiriyor. Döngüsel ekonomi kavramı ile ifade edildiği şekilde yenilenebilir enerjilere geçiş, atık yönetimi ve emisyonların kontrolü hedefleri benimseniyor. Bu durum AB ticaret stratejisini de etkilemekte. AB dünyanın önde gelen çevre-dostu ürün ve teknoloji üreticisi olmayı amaçlıyor.  Ticaret politikası da bu hedefin en temel araçlarından biri olacak. Ticaret anlaşmalarına Paris İklim Anlaşması’nı imzalayıp uygulama şartı getirilmesi, ithalatta sınır karbon vergisi uygulanması gibi önlemler AB’nin tüm ticari partnerlerini olduğu gibi bizi de etkileyecek. Bunun yanında tarımda da yeni bir strateji oluşturuluyor ve tarım ticaretinde yeni koşullar uygulanacak. Bunlar AB’ye olan ihracatımızdaki kuralları etkileyecek. Aynı zamanda çevre dostu teknolojiler ve standartlara uyarınca üretim açısından da yeni fırsatlar doğuracak. Bu gelişmeleri çok iyi analiz edip, adaptasyonda geç kalmamalıyız”.

  • ARALIK 2019: HALKIMIZIN AB ÜYELİĞİNE DESTEĞİ DEVAM EDİYOR AMA ÜYELİĞİN GERÇEKLEŞECEĞİNE OLAN İNANÇ DÜZEYİ DÜŞÜYOR

    İKV’nin TOBB’un desteği ve TEPAV ile birlikte 35 ilde 4506 kişi ile gerçekleştirdiği ve MetroPOLL araştırma şirketi tarafından yapılan kamuoyu yoklaması sonuçlarına göre, halkın yüzde 60’ı Türkiye’nin AB üyesi olmasını destekliyor. Ancak sadece yüzde 23’ü Türkiye’nin AB üyeliğinin gerçekleşeceğine inanıyor.

    AB üyeliğine destek yüzde 66 ile en fazla Türkiye’nin güneydoğusunda, yüzde 59 ile en düşük olarak Türkiye’nin kuzeydoğusunda kaydedildi. Katılımcılar arasında kadınların yüzde 64’ü, erkeklerin ise yüzde 57’si AB üyeliğini destekliyor. AB üyeliğini en fazla destekleyen yaş grubu yüzde 66 ile 18-24 yaş grubudur. Eğitim düzeyine göre yüzde 67 ve yüzde 66 ile en fazla destek lise ve üniversite mezunlarından gelmekte.

    Türkiye’nin AB üyesi olacağına inananların oranı ise yüzde 23 iken, bu oran 2015 yılında yüzde 30, 2016’da yüzde 36 ve 2017’de yüzde 31 olarak ölçüldü.  Üyeliğe en yüksek düzeyde inanç yüzde 34 ile güneydoğuda iken, en düşük inanma düzeyi yüzde 19 ile ülkenin batısındaki illerde kaydedildi.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Kamuoyu Araştırmasının Sonuçlarını Yorumladı:

    “İKV olarak, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğimizin desteği ve TEPAV işbirliği ile bir kamuoyu araştırması gerçekleştirdik. 35 ilde, 4506 kişi ile gerçekleştirilen araştırma halkın büyük çoğunluğunun AB üyeliğini desteklemeye devam ettiğini gösteriyor. Katılımcıların yüzde 60’ı Türkiye’nin AB üyeliğinin iyi bir şey olduğunu düşünüyor. Bu oran kadınlarda erkeklerden, gençlerde yaşlılardan, lise ve üniversite mezunlarında, ilkokul ve ortaokul mezunlarından ve güneydoğuda yaşayanlarda kuzeydoğudaki illerden daha fazla. Bu durum halkımızın AB üyeliğinin faydasına inandığını, tüm sorun ve engellere rağmen konuya akılcı bir şekilde bakabildiğini gösteriyor. Ancak katılımcıların sadece yüzde 23’ü üyeliğin yakın zamanda gerçekleşeceğine inanıyor. Bu durum ise AB sürecindeki engel ve sorunların önemli ölçüde hayal kırıklığı yarattığını ve 56 yıldır devam eden ilişkilerin hala üyelikle sonuçlanmamış olmasının hedefe olan inancı zedelediğini gösteriyor. Türk halkının AB üyeliğine olan desteği son derece önemli. AB’nin Türk halkının bu bilincine karşılık vermesi ve Türkiye’nin üyelik sürecini canlandırmaya yönelik adımlar atması gerekli. Avrupa Komisyonunun Yeni Kabinesi ile AB Konseyi’nin Yeni Başkanı ve diğer yetkililerden bu konuda inisiyatif almalarını bekliyoruz. Hükümetimize de AB reformlarını yeniden hızlandırma, yargı stratejisi ve vize serbestliği gibi alanlarda atılan adımları devam ettirme çağrısında bulunuyoruz.”

    AB Üyeliğine Desteğin Arkasında Ekonomide İyileşme, Özgürlük ve Serbest Dolaşım Beklentileri Yatıyor

    AB üyeliğini destekleyenlerin yüzde 75’i refah ve ekonomik gelişme, yüzde 57’si demokrasi ve insan haklarında ilerleme, yüzde 45’i ise Avrupa’da dolaşım, yerleşme ve eğitim imkânı için desteklediğini belirtti. AB üyeliğini desteklemeyenlerin ise yüzde 59’u kimlik ve kültüre zarar vereceğini düşündüğü için desteklemediğini belirtirken, yüzde 24’ü AB’nin geleceği olmadığını düşünüyor, yüzde 20’si ise dış ilişkileri zayıflatacağına inanıyor. AB üyeliğine destekte ekonomik ve özgürlük ortamına ilişkin beklentiler ön plana çıkarken, destek verilmemesinin en önemli nedeni olarak kimlik ve kültürün zedelenme endişesi görülüyor.

    Katılımcıların yüzde 37’si için AB refah ve ekonomik gelişmişlik anlamına gelirken, yüzde 21 için demokrasi ve özgürlük, yüzde 12 için gerileme ve düşüş, yüzde 12 için ise serbest dolaşım ve sınırların kalkması anlamına geliyor.

    Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyenlerin yüzde 49’u için AB refah ve ekonomik gelişme anlamına gelirken, sadece yüzde 2’si için gerileme ve düşüş anlamına geliyor. Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemeyenlerin yüzde 31’i için ise AB gerileme ve düşüş anlamına geliyor, bunların sadece yüzde 16’sı için refah ve ekonomik gelişmişlik ifade ediyor. AB üyeliğini destekleyen ve desteklemeyenlerin AB’ye bakışındaki bu derin farklılık, toplumsal kutuplaşma ve dünya görüşü farklılıklarının da bir göstergesi olarak yorumlanabilir.

    Halkın Çoğunluğu AB Üyeliğinin Önündeki En Önemli Engelin Önyargılar Olduğunu Düşünüyor

    Katılımcıların yüzde 78’i Türkiye’nin AB üyeliği önündeki en önemli engeli kültürel ve dini farklılıklardan doğan önyargı olarak değerlendiriyor. Bunu yüzde 29 ile Türkiye’nin ekonomik gelişmişlik düzeyi ve yüzde 28 ile demokrasi ve insan haklarındaki sorunlar izlemekte.  Halkın genelinde Türkiye’ye önyargı ile yaklaşıldığına ilişkin bir kanı olduğu anlaşılıyor.

    Türkiye-AB Gündeminde En Önemli Madde Mülteci Krizi

    Türkiye-AB ilişkilerinde en öncelikli gündem maddesi katılımcıların yüzde 38’i için mülteci krizi, yüzde 27’si için üyelik müzakereleri, yüzde 17’si için vize serbestliği ve yüzde 13’ü içinse Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliği’nin olduğu görülüyor. Katılımcıların yüzde 64’ü gümrük birliğinin modernizasyonunun iki taraf için de faydalı olacağını düşünüyor.  

    Halkın Çoğunluğu Türkiye’nin AB Üyeliğine Hazır Olduğunu Düşünüyor

    Katılımcıların yüzde 60’ı Türkiye’nin AB üyeliği için gereken yönetsel ve kurumsal kapasiteye ve insan kaynağına sahip olduğunu düşünüyor. Yüzde 57 de Türkiye’nin AB üyesi olmak için üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdiği kanısında.

    TOBB desteğiyle, İKV ile TEPAV tarafından gerçekleştirilen ve MetroPOLL tarafından yapılan kamuoyu anketine dayanan “Türkiye Kamuoyunda Avrupa Birliği Desteği ve Avrupa Algısı Araştırması 2019” isimli çalışmaya buradan ulaşabilirsiniz.

    ARALIK 2019: İKV BAŞKANLIĞINA AYHAN ZEYTİNOĞLU YENİDEN SEÇİLDİ

    İKV’nin 57’nci Olağan Genel Kurulu, 13 Aralık 2019 tarihinde, vakfın Mütevelli Kurum başkanları, Destekçi Kurum temsilcileri ve delegelerin katılımıyla İstanbul’da yapıldı.

    Genel Kurul’un açış bölümünde, TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, TİM Başkanı İsmail Gülle, İTO Başkanı Şekip Avdagiç, İSO Başkan Yardımcısı İrfan Özhamaratlı ve İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu birer konuşma gerçekleştirdi. Mütevelli kurum temsilcileri, AB üyeliği perspektifinin daha da ön plana çıktığını, İKV’nin “Türkiye’nin AB Uzmanı” olarak bu süreçte kritik bir rol oynadığına işaret ederken, AB’nin Türkiye’nin dış ticareti ve yabancı yatırımlarında oynadığı önemli rolü hatırlatarak, iş dünyasının AB sürecinin canlanması yönündeki beklentilerini vurguladılar.

    Başkan Zeytinoğlu açış konuşmasında, İKV’nin 54’üncü yılını kutladığını hatırlatarak, Türkiye’nin Avrupa ve AB ile olan ilişkilerini izleyen, analiz eden ve görüş üreten vakfın, Türkiye’nin AB uzmanı olarak çalışmaya devam edeceğini söyledi. Siyasi ilişkilerin tıkandığı yerde sivil toplum örgütlerinin her zaman söyleyecek bir sözünün olduğunu belirten Zeytinoğlu, AB sürecindeki haklı iddiamızı ortaya koyarken İKV’ye çok işin düştüğünü vurguladı.

    Başkan Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Geçtiğimiz dönemde Türkiye-AB ilişkileri açısından ise ne yazık ki olumlu gelişmeler yaşanmadı. AB üyelik müzakerelerinde herhangi bir ilerleme olmadı. Bunun yanında, ilişkileri canlandırmasını umduğumuz gümrük birliğinin güncellenmesi ve vize serbestliği gibi diğer süreçlerde de ilerleme kaydedilemedi. AB ile ilişkilerde normalleşme ve ivme beklerken, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon aramaları sebebiyle bir dizi yeni yaptırım ile karşı karşıya kaldık. Ortaklık Konseyi toplantıları ve yüksek düzeyli diyalog toplantıları askıya alınırken, 2020 bütçesinden Türkiye’ye ayrılan pay düşürüldü.

    Türkiye-AB mülteci uzlaşısı kapsamında Haziran 2016’da gerçekleşmesi öngörülen vize serbestliği ne yazık ki hala gerçekleşmedi. Gelinen noktada vizenin kalkması şöyle dursun koşulların daha da zorlaştığını görüyoruz. Vize konusu ilişkilerde kanayan yara olmaya devam ediyor. Tüm bu meselelere birlikte çözüm getirilebilmesi için üyelik müzakerelerinin canlandırılması ve tam üyelik hedefi doğrultusunda ilerlemenin tek çıkar yol olduğunu düşünüyoruz.”

    Başkan Zeytinoğlu son olarak şunları söyledi: “Başta TOBB olmak üzere değerli mütevelli kurumlarımız ve destekçilerimizin katkıları ile ‘Türkiye’nin AB uzmanı’ olarak ülkemizin kalkınması,   demokratikleşmesi ve küresel sisteme entegrasyonu açısından son derece önemli olan AB ile ilişkiler ve küresel gelişmeler konularında çalışmaya devam etmeyi ve bizden beklenenlerin ötesinde fayda sağlamayı hedefliyoruz”.

    İKV'nin yeni Yönetim Kurulu'nda Ayhan Zeytinoğlu, Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, Zeynep Bodur Okyay, Atilla Menevşe, İsmail Gülle, Simone Kaslowski,  Tuncay Şahin, Ömer Gülsoy, Mehmet Kaya, Işınsu Kestelli, Bülent Kasap, Yavuz Altun,  Sedat Zincirkıran, Ali Sami Aydın,  Levent Taş, Süleyman Uyar ve Akansel Koç yer alırken, Denetleme Kurulu Üyesi Dr. Zeynel Abidin Erdem ve Musfata İçöz oldu.

    ARALIK 2019:YEŞİL PASAPORTA VİZE DEĞİL ÖN BİLDİRİM ŞARTI GELİYOR

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, yazılı basında da geniş yer bulan; yeşil ve gri pasaport sahiplerinin AB ülkelerine seyahatlerinde muafiyet sınırlaması getirildiği yönündeki tartışmalara ilişkin açıklamalarda bulundu. 2021 yılı öncesinde veya sonrasında gri ve yeşil pasaport sahiplerine vize uygulanmasının söz konusu olmadığını hatırlatan İKV Başkanı Zeytinoğlu, bahsi geçen ETIAS mekanizmasının, Schengen sınırlarına giriş yapmak isteyen her üçüncü ülke vatandaşının 2021’den itibaren kayıt yaptırmakla yükümlü olacağı çevrimiçi bir güvenlik sistemi olduğunun altını çizdi. Nitekim İKV Başkanı Zeytinoğlu bu ve benzeri uygulamaların AB’yi daha da kapalılığa itebileceği, Türk vatandaşlarının seyahat hakkını zedeleyebileceği yönünde kaygılarını da ortaya koydu. İKV Başkanı Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

    “Türk vatandaşlarının seyahat hakkını kısıtlayan her türlü uygulamaya karşı olmakla birlikte, kamuoyunda kafa karışıklıklarına sebebiyet vermesi muhtemel bazı konuları netleştirmek gerektiğini düşünüyorum.

    Öncelikle, yeşil ve gri pasaport sahiplerinin 2021’den itibaren AB’ye vizesiz seyahat haklarını olumsuz etkileyecek bir durumun mevcut olmadığını belirtmek isterim. Nitekim, Türk vatandaşları ve AB’ye vizesiz seyahat hakkı bulunan ABD, Ukrayna, Kanada, Yeni Zelanda ve Kuzey Makedonya gibi çok sayıda ülkenin vatandaşlarının 2021’den itibaren AB’ye seyahatlerinden önce çevrimiçi ETIAS uygulamasına girip, ilgili başvuru formunu doldurup seyahat yetkisi edinmesi gerekecek. Avrupa Komisyonu sözcüleri tarafından yapılan açıklamalar, başvuru formunun dakikalar içerisinde doldurulabilecek şekilde tasarlandığına ve herhangi bir başvuru merkezine gidilmesinin gerekmeyeceğine işaret ediyor.

    Avrupa Komisyonu verileri, gerçekleştirilecek toplam başvuruların yüzde 95’inin veya daha fazlasının olumlu sonuçlanacağını söylüyor. Yani en basit ifadeyle ETIAS mekanizması, vize muafiyetine sahip olsun veya olmasın her üçüncü ülke vatandaşının AB için risk taşıyıp taşımadığını ayrı ayrı ölçecek bir otomatik bilişim sistemi. ETIAS’ı, her geçen gün etkisi artan küresel göç akınlarına ve güvenlik tehditlerine karşı AB’nin kendince öne sürdüğü bir önlem gibi görmek mümkün. Bu, madalyonun bir yüzü. Nitekim madalyonun diğer yüzünün bir hayli karanlık olduğunu da üzülerek ifade etmek isterim.”

    Madalyonun Diğer Yüzü ise Bir Hayli Karanlık

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, ETIAS uygulamasının vize rejimi olmadığı, AB’nin sınır güvenliğini garanti altına almaya odaklı bir bilişim sistemi olduğunu hatırlatırken; bu ve benzerin tüm uygulamaların AB’yi daha da kapalılığa ittiğini, Kale Avrupası’nın duvarlarını daha da yükselttiğini ifade etti:

    “Bu aşamada; ETIAS ve diğer akıllı sınır uygulamaları ile yeni Komisyonun göç ve sınır yönetiminde korumacı bir tutum sergileyeceğinin işaretini veren ipuçları, maalesef ki bizler için olumlu bir tablo sunmuyor.

    Mevcut Schengen vize rejimi zaten doğurduğu ekonomik, psikolojik, siyasi ve hukuki külfetler sebebiyle Türk vatandaşlarının seyahat hakkını önemli ölçüde zedeliyor. Schengen vize ücretlerinin 60 Avro’dan 80 Avro’ya yükseltilmesine onay verilmesi zaten başlı başına sorunken, bunun üstüne ETIAS başvurularında da 7 Avro ödenecek olması AB’nin sosyal ve eşitlikçi kurucu değerlerine fazlasıyla aykırı. Bu uygulamalar, vize rejimi sebebiyle AB’deki paydaşlarıyla etkileşimleri zarar gören Türk iş dünyasını, sivil toplumunu, akademik çevrelerini öte yandan AB’ye seyahat etmek arzusundaki Türk vatandaşlarını daha da demoralize etme riski yaratıyor. 

    Bir yandan üyelik müzakereleri ve vize serbestliği diyaloğu yürütüp bir yandan duvarların daha da yükseldiğini görmek muhakkak ki birlikte iş yapma arzusuna ve reform motivasyonuna zarar veriyor. Dolayısıyla oluşması muhtemel olumsuz algının önüne geçilmesi ve Türkiye-AB ilişkilerinde belki de her zamankinden fazla ihtiyaç duyulan başarı hikâyesinin mevcudiyete kavuşması için vize serbestliği diyaloğunun teknik kısmının bir an önce başarıyla sonuçlandırılması şart.”

    KASIM 2019: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU YENİ KOMİSYONU DEĞERLENDİRDİ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Ursula von der Leyen başkanlığında 2019-2024 döneminde görev yapması öngörülen Avrupa Komisyonu’nun, Avrupa Parlamentosu (AP) tarafından onaylanmasını değerlendirdi.

    “Almanya eski Savunma Bakanı Ursula von der Leyen başkanlığındaki Avrupa Komisyonu, dün AP Genel Kurulu’nda yapılan oylamada 157’ye karşı 461 oyla AP’nin onayını alarak 1 Aralık’ta göreve başlamaya hak kazandı. 707 oyun kullandığı oylamada, 89 parlamenter çekimser kaldı. Hakkındaki tüm tartışmalara rağmen von der Leyen Komisyonu’nun, AP’de 2014 yılında 423 oyla onaylanan Juncker Komisyonu’ndan daha büyük bir çoğunluğun desteğini alması dikkat çekiyor. Von der Leyen Komisyonu’nun, son olarak AB Konseyi’nde nitelikli çoğunlukla atanması gerekecek.

    Von der Leyen Komisyonu, AP komitelerinde zorlu bir sürecin ardından, Komisyon üyeliğine aday gösterilen bazı isimlerin AP komite oturumlarında geçer not alamamaları nedeniyle bir ay gecikmeli olarak göreve başlıyor. Hatırlanacağı üzere, Macaristan, Romanya ve Fransa’nın Komisyon üyesi adaylarının elenmesi üzerine bu ülkelerin yeni isimler önermeleri gerekmişti.”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 2019-2024 dönemi Avrupa Komisyonu hakkında şunları söyledi:

    “Ursula von der Leyen, Avrupa Komisyonu Başkanlığını 1 Aralık’ta Jean-Claude Juncker’den devralacak. Avrupa Komisyonunun ilk kadın Başkanı sıfatıyla göreve gelecek olan Ursula von der Leyen’in kabinesi, kendisi dâhil 12 kadın ve 15 erkek üyesi ile AB kurumsal tarihinde cinsiyet eşitliğini sağlamaya en çok yaklaşan Avrupa Komisyonu olarak dikkat çekiyor.”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, Birleşik Krallık hükümetinin Komisyon üyesi belirlemesi yönünde AB’den gelen çağrılara erken seçimi gerekçe göstererek uymaması nedeniyle yeni Komisyon’un 28 yerine 27 üyeyle göreve başlayacağını belirtti ve şöyle konuştu:

    “AB Antlaşmalarına göre, Brexit tarihinin ertelenmesi üzerine Birleşik Krallık’ın da yeni Komisyon’a bir üye göndermesi gerekiyordu. Ancak Boris Johnson hükümetinin Komisyon üyesi adayı belirlememesi üzerine Komisyon, Birleşik Krallık hakkında hukuki süreç başlatmış durumda. Avrupa Komisyonunun işleyişinin aksamaması için Ursula von der Leyen başkanlığındaki Komisyon Üyeleri Heyeti, Birleşik Krallık’ın Komisyon üyesi olmadan onaylandı. Yine de Londra’nın bir Komisyon üyesi adayı belirlemesi gerekliliği geçerliliğini koruyor. Bu konu, önümüzdeki süreçte AB ile Birleşik Krallık’ı karşı karşıya getirme riski taşıyor.”

    Von der Leyen’in başkanlık edeceği Avrupa Komisyonunun “jeopolitik bir Komisyon” olacağı yönündeki sözlerini yorumlayan İKV Başkanı Zeytinoğlu, şunları söyledi:

    “’Jeopolitik Komisyon’ vurgusu yapan von der Leyen, 2019-2024 döneminde, AB’yi büyük güçler arasında çekişmelerin arttığı mevcut dünya düzeninde; stratejik hareket edebilen, daha bütünleşik ve kendine güvenen bir aktör haline getirmeyi hedefliyor. Bu doğrultuda, AB’nin özerk hareket edebilecek kabiliyet kazanabilmesi, yeni Komisyonun öncelikleri arasında yer alıyor.”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, yeni dönemde özellikle komşuluk ve genişleme dosyasından sorumlu komisyon üyeliğinin ve AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği makamlarının Türkiye açısından önem taşıdığını belirtti ve şöyle konuştu:

    “2019-2024 dönemi Avrupa Komisyonu’nda, Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Komisyon Üyeliği ile AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği makamları Türkiye’yi yakından ilgilendiren kilit pozisyonlar. Yeni Komisyon’da, komşuluk ve genişleme dosyası Macaristan’ın eski AB Daimi Temsilcisi Büyükelçi Olivér Várhelyi tarafından yürütülecek. Genişleme dosyasının Macaristan gibi genişleme ve Türkiye dostu bir ülkeden gelen bir ismin sorumluluğuna verilmesi olumlu bir gelişme. Hatırlanacağı gibi, 2014-2019 dönemi Avrupa Komisyonunda bu dosyadan sorumlu Avusturyalı Johannes Hahn’ın yaklaşımı ve açıklamaları, Türkiye-AB ilişkilerine katkı sağlamaktan ziyade ilişkilerde tansiyonun artmasına yol açmıştı.

    Von der Leyen Komisyonu’nda, AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği ve Komisyon Başkan Yardımcılığı görevinden AP eski Başkanı ve İspanya eski Dışişleri Bakanı Josep Borrell sorumlu olacak. AB’nin dış politika şefliğinin AP Başkanlığı sırasında Türkiye’ye yakın bir isim olarak bilinen ve son dönemde Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmaları konusunda yaptırımlara değil, diplomasiye öncelik verilmesi yaklaşımıyla öne çıkan Josep Borrell tarafından yürütülmesini olumlu karşılıyoruz.”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu yeni AB liderliğiyle ilgili sözlerini şöyle tamamladı:

    “1 Aralık’ta yalnızca Avrupa Komisyonu’nda değil, AB Konseyi’nde de devir teslim yaşanacak. Ursula von der Leyen Avrupa Komisyonu Başkanı, Belçika eski Başbakanı Charles Michel ise AB Konseyi Başkanı olarak göreve gelecek. AB liderliğindeki bu görev değişiminin, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde de yeni bir sayfa açılmasına vesile olmasını temenni ediyor ve yeni AB liderliğine başarılar diliyoruz.”

    KASIM 2019: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU AB DIŞİŞLERİ KONSEYİ KARARINI DEĞERLENDİRDİ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, AB Dışişleri Konseyi’nin Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yürüttüğü sondaj çalışmalarına ilişkin 11 Kasım 2019 tarihinde kabul ettiği yaptırım kararını değerlendiren bir açıklama yayımladı. İKV Başkanı Zeytinoğlu kararın kapsamına ilişkin şunları söyledi:

    “AB Dışişleri Konseyi, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yürüttüğü sondaj çalışmalarına ilişkin 15 Temmuz ve 14 Ekim 2019 tarihlerinde kabul ettiği skandal niteliğindeki kararları bir adım daha ileriye taşıyarak, bir yaptırım çerçevesi kabul etti. Hatırlanacağı üzere, AB Dışişleri Bakanları tarafından 14 Ekim’de alınan ve daha sonra AB liderlerince de benimsenen kararlar kapsamında, AB Dış İlişkiler Servisi ve Avrupa Komisyonu kısıtlayıcı önlemler için bir çerçeve oluşturmakla görevlendirilmişti. Kabul edilen yaptırım çerçevesi, bu kararın devamı niteliğinde. Kabul edilen çerçeve, AB’nin, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yürüttüğü sondaj çalışmalarıyla bağlantılı doğal ve tüzel kişilere AB’ye seyahat yasağı ve AB’deki mal varlıklarının dondurulması gibi kısıtlayıcı önlemler uygulamasına zemin hazırlayacak. Ayrıca, çerçeve kapsamında, AB’deki doğal ve tüzel kişilerin yaptırım listesinde yer alacak kişi ve kurumlara fon vermesi yasaklanacak. Bunu takip eden süreçte, AB’nin, kısıtlayıcı önlemler kapsamına alınacak kişi ve kurumlar belirlemesi gündeme gelebilir.”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Kıbrıs meselesine ilişkin objektifliğini yitiren AB’nin, Türkiye’nin; kıta sahanlığından kaynaklanan meşru haklarını ve adadaki doğal kaynakların ortak sahibi olan Kıbrıslı Türklerin haklarını korumak üzere yürüttüğü sondaj çalışmalarına karşı ‘üye ülke dayanışması’ adı altında Kıbrıs Rum tarafına koşulsuz destek vermeyi sürdürdüğü görülüyor. Böyle bir kararın, Kıbrıs’taki iki tarafın BM Genel Sekreteri Guterres ile 25 Kasım’da Berlin’de gerçekleştirmeleri beklenen üçlü görüşme öncesinde alınmış olması, son derece talihsiz bir durum. AB’nin yapıcı çözüm önerileri üzerinde çalışmak yerine yine yaptırım kartını kullanması, Türkiye ile AB arasında gergin seyreden ilişkilerde tansiyonun artmasına yol açarken adada çözümü daha da zorlaştırıyor.”

    EKİM 2019: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU AB’NİN KINAMA KARARINI YORUMLADI

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, AB Konseyi'nin almış olduğu Türkiye’yi kınama kararını yorumladı. Başkan Zeytinoğlu AB'nin Türkiye’nin karşı karşıya olduğu Suriye’den kaynaklanan güvenlik tehdidini dikkate almadığını ve gerek Suriye konusunda gerekse Kıbrıs’taki meşru haklarını görmezden geldiğini belirterek AB’yi eleştirdi. Bunun yanında, AB ile gelinen bu noktada Türkiye’nin AB ilişkilerinin bir süredir ihmal edilmesinin de etkisi olduğunu belirtti.

    Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “AB geçtiğimiz Temmuz ayında Kıbrıs’taki doğalgaz arama çalışmalarına yönelik yaptırım kararına bir yenisini eklemiş ve Türkiye’yi Suriye’ye yönelik ‘barış harekâtı’ sebebiyle kınayan ve bazı Üye Devletlerin silah satışını durdurduğunu not eden bir karar almıştır. Türkiye’nin AB için anahtar konumda bir ortak olduğunun da belirtildiği bu kararda, Türkiye’nin sorunu siyasi ve diplomatik yollarla çözmesi tavsiyesinde bulunulmaktadır. Oysa 9 yıldır devam eden Suriye’deki savaşın giderek büyüdüğü ve siyasi yollarla çözülemediği ortadadır. Uluslararası toplum da bugüne kadar kapsamlı bir çözüm getirememiştir. Dolayısıyla Türkiye’nin sınırlarının güneyinde olan bitene duyarsız kalması beklenemez. BM Şartı’nın tanıdığı kendi kendini savunma hakkını kullanarak barış pınarı operasyonunu başlatmıştır. Burada üzücü olan uluslararası toplumun Türkiye’yi yalnız bırakmasıdır. ABD de bakanları dahi hedef alan yaptırım kararlarına imza atmıştır. Özellikle Türkiye’nin üye olmak için çalıştığı AB’nin kınama kararı son derecede düşündürücüdür. Türkiye’nin 9 yıldır Suriye’deki kriz sebebiyle karşı karşıya olduğu tehditler ve 4 milyona yakın mülteciye evsahipliği yapmanın getirdiği yük dikkate alınmamakta ve değerlendirilmemektedir. Bugün toplanacak olan AB Liderler Zirvesi’nde bu kınama kararının da ele alınması ve daha da ciddi bir kararın çıkması olasılığı bulunmaktadır. Türkiye’nin içinde bulunduğu durum ve dünyanın Türkiye’ye bakışı arasındaki makas açılmaktadır. Bu durumun son derece kritik sonuçları olabilir. AB’nin Türkiye’ye yaklaşımında eksiklik olduğu muhakkak. Ancak Türkiye olarak kendi tezlerimizi yeterince anlatamamamız ve son yıllarda iç sorunlar sebebiyle AB ile ilişkileri ihmal etmemiz de burada etkili oldu. Başta AB sürecimizi canlandırmaya yönelik adımlar olmak üzere reform sürecini hızlandırmalı, ekonomiyi güçlendirmeye yönelik adımları atmalıyız. TBMM Genel Kurulu’na sunulan Yargı Reform Stratejisi hızla kabul edilerek uygulamaya koyulmalıdır. Ayrıca 16 Ekim 2019’da yayımlanan Genelge ile AB Eşgüdüm Kurulu’nun oluşturulmasını da memnuniyetle karşılıyoruz. Bu AB müktesebat uyumu ve katılım sürecine ilişkin çalışmaların hızlanmasına katkıda bulunacaktır”.

    EYLÜL 2019: ABD İLE TİCARETİ ARTIRMANIN YOLU YATIRIMLARDAN GEÇİYOR

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, ABD’nin 100 milyar dolarlık ticaret hedefine ulaşmak için Türkiye’ye yeni bir plan sunmasına yönelik haberlere ilişkin açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu, Türk ürünlerinin ABD pazarında çok daha fazla yer alması gerektiğini vurgularken, ticareti 100 milyar dolara çıkarmanın en önemli yollarının başında yatırımları artırmanın geldiğini belirtti. Başkan Zeytinoğlu, Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği’ne girdikten ve özellikle 1999 yılında aday ülke olarak ilan edildikten sonra hızla artan AB kaynaklı yatırımların AB pazarına girişte en etkili araçlardan biri olduğunu hatırlattı. Başkan Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

    “ABD ile ticareti 100 milyar dolara ve üzerine çıkarma hedefini benimsiyor ve buna yönelik adımları destekliyoruz. Bu süreçte en önemli unsurlardan birinin yatırımları artırmak olduğunu vurgulamak istiyorum. Türkiye, ABD firmaları için çok önemli bir yatırım ve üretim üssü olabilir. Özellikle Ortadoğu, Afrika ve Türki Cumhuriyetlere açılmak için ABD kaynaklı yatırımları Türkiye’ye davet ediyoruz. Benzer şekilde Türkiye’den de ABD’ye yatırımların yönelmesi ABD pazarına olan erişimi artıracak ve ticareti olumlu etkileyecektir. Yatırımların artması ikili ticareti de artıracak ve beklentilerin de daha üzerine çıkaracaktır. Bu noktada AB ile olan serüvenimiz bir örnek teşkil ediyor. Her ne kadar AB pazarı coğrafi bakımdan avantajlı olsa da, ABD ile ticari ilişkilerimiz açısından ABD kaynaklı yatırımların Türkiye’ye yönelmesi önemli bir itici güç oluşturacaktır. Bugün AB bir numaralı ihracat pazarımız ve ticaret ortağımız ise, bunun arkasında AB kaynaklı yatırımların Türkiye’ye yönelmesi yatmaktadır. 1999’da 783 milyon dolar olan doğrudan yabancı sermaye oranı Türkiye’nin AB reformları ve katılım sürecinin de etkisiyle, 2007’de 22 milyar dolara yükseldi, yani 28 kat artış gösterdi. Söz konusu yatırımlar, Türkiye ve AB arasındaki değer zincirlerini geliştirmiş ve ekonomileri entegre hale getirmiştir. Türkiye, AB firmaları için Ortadoğu, Afrika ve Orta Asya gibi çevre bölgelere ulaşmak için de uygun bir lokasyon olmuştur. Son verilere baktığımızda, ülkemize yönelen doğrudan yabancı yatırımların yüzde 65’i Avrupa’dan gelirken, sadece yüzde 7,4’ünün ABD’den geldiğini görüyoruz. Bu oranı karşılıklı olarak çok daha yukarılara çekmemiz gerekiyor. Yatırımların artması ticaretin artması için de önemli bir baz teşkil edecektir.”

    Başkan Zeytinoğlu, ABD kaynaklı yatırımların gelmesi için atılması gereken adımlara da değindi ve Türkiye’nin gümrük birliği yükümlülüklerini ihlal etmeyecek şekilde ABD ile ticari ve yatırım ilişkilerini geliştirmesinin önemini vurguladı:

    “Gümrük birliği ve AB müzakere sürecinde önemli bir standartlaşma ve know-how kazanan Türkiye doğrudan yatırımlar için son derecede uygun bir ülkedir. Bu açıdan, AB Ticaret Bakanı Ross’un “yatırımlar için Çin yerine Türkiye’yi tercih edin” çağrısına katılıyorum. Özellikle yüksek teknolojili ürünler için yatırımları ülkemize çekmenin Türkiye’nin kalkınmasına olumlu etkileri olacaktır. Bunun için mesleki eğitimden, iletişim teknolojilerine, yabancı yatırımlara sağlanacak avantajlara kadar uygun ekosistemi oluşturmak için harekete geçilmeli. ABD ile bir STA imzalanması konusunu ise Türkiye’nin gümrük birliği yükümlülükleri ile bağlantılı olarak ele almak gerekiyor. ABD ve AB arasındaki TTIP müzakereleri Başkan Trump’ın idareyi devralması sonrasında kesilmişti. Ancak Trump Yönetimi ABD’nin ticaret anlaşmalarını yeni koşullar ile yenileme eğiliminde. Bu bakımdan AB ile de yakında müzakereler başlayabilir. Bu açıdan bakıldığında günümüz ticaretinin değişen koşullarını dikkate alarak her şeye hazırlıklı olmalıyız. Türkiye’nin ABD ile STA için hazırlıklarını tamamlaması gerekiyor. Bunun yanında gümrük birliği çerçevesinde STA’lar sorununu biran önce çözüme kavuşturmak gerekiyor. Buradan AB’ye de sesleniyorum. Gümrük birliğinin güncellenmesi müzakereleri biran önce başlatılmalı. Bu şekilde Türkiye’nin AB STA’larını eş zamanlı müzakere etmesi sağlanmalı. Ayrıca Türkiye’nin ticarette bağımsız atacağı adımlara da imkân tanınmalı. Aksi takdirde gümrük birliği ilişkisi yıpranacak. ”

    EYLÜL 2019: VİZE SERBESTLİĞİNE YÖNELİK ADIM ATILMASI AB SÜRECİNİ CANLANDIRACAKTIR

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu Türk vatandaşları için Schengen Alanı’na kısa süreli seyahatlerde vizenin kaldırılmasına yönelik vize serbestliği süreci ile ilgili Cumhurbaşkanlığı Genelgesi hakkında bir açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu, Genelge’nin vize serbestliği sürecinde kalan kriterlerin karşılanması açısından önemli olduğunu ve yapılması gereken çalışmalara hız kazandıracağını belirtti. Başkan Zeytinoğlu bunun yanında, karşılanmış olan kriterlerde de AB mevzuatındaki gelişmelere paralel olarak uyum sürecinin devam etmesi gerektiğini ve bu açıdan genelgenin süreklilik vurgusunun da üzerinde durulması gerektiğini belirtti. İKV Başkanı Zeytinoğlu, şunları söyledi:

    “Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Genelgesi’nin, Türkiye’nin AB ile kararlaştırdığı vize serbestliği yol haritasındaki kriterlerin tamamıyla karşılanmasına yönelik çalışmalara hız vereceğini ümit ediyoruz. Türkiye bu yol haritasında öngörülen 72 kriterin önemli bir bölümünü yerine getirmişti. 72 kriterden 66’sı karşılanmış durumda. Ancak kalan kriterler yerine getirmekte daha zorlanabileceğimiz konuları içeriyor. Örneğin terörle mücadele konusunda AB ve Avrupa Konseyi ilkeleri doğrultusunda değişiklik yapılmasını öngörüyor. Burada dikkat edilmesi gereken husus terörle mücadelenin zayıflatılması değil, bilakis ifade özgürlüğü kapsamında mütalaa edilebilecek konuların suç olmaktan çıkarılması yoluyla daha da güçlendirilmesi. Bunun yanında, yolsuzlukla mücadele stratejisi, Europol ile operasyonel işbirliği anlaşmasının tamamlanması, AB üyesi devletlerle adli işbirliği gibi konular da diğer kriterleri oluşturuyor. Türkiye’nin vize serbestliği kriterlerden biri olan veri güvenliği hususunda da AB mevzuatındaki değişimleri yakından izlemesi gerekiyor. Bir diğer önemli konu ise geri kabul anlaşması.”

    Başkan Zeytinoğlu, vize serbestliği konusunun düzensiz göç ve sığınmacılar ile de yakından ilişkili olduğunu belirtti ve 2013 yılında imzalanıp 2016’da onanan AB geri kabul anlaşmasının uygulanmasının da vize serbestliği için bir kriter oluşturduğunu hatırlattı ve sözleri şöyle tamamladı:

    “AB için göçü kontrol altına almak temel bir öncelik. Bu aynı zamanda Türkiye ile ilişkilerde de bir süredir ön planda olan bir konu. Özellikle Suriye’den gelen sığınmacılar konusunda yakın bir işbirliği söz konusu. Vize serbestliği sürecinde de 2013 yılında AB ile imzalanan geri kabul anlaşmasının uygulanması kriterlerden birini oluşturuyor. Bu koşulun yerine getirilmesi Türkiye’nin üzerine AB’ye Türkiye üzerinden geçen düzensiz göçmenlerin geri kabulü gibi yeni sorumluluklar yükleyecek. Ancak hâlihazırda Türkiye zaten düzensiz göç akınları ile karşı karşıya. İdlib’den yeni bir göç akınının gelmesi Türkiye’nin çoktan aşılmış olan göçmen ağırlama kapasitesini daha da zorlayabilir. Bu koşullar altında, AB ile bu konuda işbirliğini artırmak ve herhangi bir ülkenin tek başına çözemeyeceği göç ve sığınmacı konularında yük paylaşımını daha da güçlendirmek gerekiyor. Dünyanın en fazla sığınmacıya evsahipliği yapan ülkesi olarak Türkiye’nin AB’nin güvenliği ve istikrarına yaptığı katkının boyutları çok büyük. O yüzden AB’nin bu konuda daha fazla maddi ve manevi destek olması ve Türkiye’nin yanında yer almasını bekliyoruz”.

    EYLÜL 2019: ANLAŞMASIZ BREXİT’İ DURDURMAK İÇİN HALA ŞANS VAR

    İngiltere’de Brexit’in gerçekleşme tarihi olan 31 Ekim giderek yaklaşırken siyasi belirsizlik devam ediyor. İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu son gelişmeleri yorumladı. Başkan Zeytinoğlu anlaşmasız Brexit’in ticaretten siber güvenliğe kadar birçok alanda İngiltere-AB işbirliğine zarar vereceğini söylerken, Türkiye açısından da olumsuz sonuçları olacağına dikkat çekti. Başkan Zeytinoğlu bundan sonra Brexit sürecinde olabilecekleri yorumladı:

    Brexit süreci oldukça kritik bir aşamaya geldi. 9 Eylül’de Avam Kamarası askıya alınacak. Bu tarihe kadar Brexit karşıtı milletvekilleri anlaşmasız Brexit’i engelleyecek şekilde hükümeti kontrol altına almayı planlıyor. Yapılan kritik oylamada gündemi belirleme yetkisi  hükümetten milletvekillerine geçti. Bunun üzerine Avam Kamarası yeni bir yasa kabul ederek, 19 Ekime kadar AB ile yeni bir anlaşmaya varılamaması halinde üyelikten ayrılmak için bir erteleme daha talep edilmesini şarta bağladı. Başbakan Boris Johnson 14 Ekim’de erken seçime gitmeyi planlıyor. Amacı AB ile ayrılma anlaşmasını yeniden müzakere etmek ve AB buna yanaşmazsa o zaman anlaşmasız da olsa 31 Ekimde ülkesini AB’den çıkarmak. Erken seçim kararı için de Parlamento’nun 2/3 çoğunluğu gerekiyor ki bu şartlarda Johnson’ın bu çoğunluğu sağlaması zor gözüküyor. Son olarak muhalefet partileri Brexit için öngörülen tarih olan 31 Ekim tarihi ertelenmeden erken seçime geçit vermeme konusunda anlaştı”.

    Başkan Zeytinoğlu ciddi sonuçları olacak anlaşmasız Brexit’in önlenmesinin temel öncelik olması gerektiğini belirtti:

    “31 Ekime kadar kalan az zaman içinde gerek İngiltere hükümeti gerekse AB için temel öncelik anlaşmasız Brexit’i önleyecek bir formül bulmak olmalı. Bunun için Avam kamarasının anlaşmasız Brexit’i önleme çabaları baltalanmamalı. Hükümet Brexit yanlılarını da dikkate alacak ve aynı zamanda İngiltere AB ilişkilerine zarar vermeyecek bir strateji izlemeli. Erken seçim çıkış yolu gibi gözüküyor ama var olan çözümsüzlüğü daha da içinden çıkılmaz hale getirebilir. AB bu çıkmazı çözmek için İngiltere hükümetine yardımcı olabilir ve anlaşmayı yeniden müzakere etmese de Brexit yanlılarının endişelerini giderecek ek bir madde ya da deklarasyon yayınlayabilir”.

    Son olarak Başkan Zeytinoğlu Türkiye üzerindeki etkilere değindi:

    “Türkiye’de özellikle iş çevreleri süreci yakından izliyor. Anlaşmasız Brexit durumunda Ticarette aksamanın maliyeti yüksek olur. İngiltere AB içinde ikinci büyük ticaret ortağımız ve ticaret fazlası verdiğimiz bir ülke. Brexit sonrası yeniden gümrük vergisi ve gümrükte beklemeler gibi engellerle karşılaşmamak için önlem alınması çok önemli. En azından gümrük birliğindeki statükoyu koruyacak ve sonrası için daha kapsamlı bir ticaret anlaşmasını gündeme getirecek bir STA imzalanmasını bekliyoruz.”

    AĞUSTOS 2019: AB`YE TAŞIMACILIKTAKİ ENGELLER GÜMRÜK BİRLİĞİNE ZARAR VERİYOR

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Türkiye’nin AB içinde en fazla ihracat yaptığı Almanya pazarına transit konumda olan Macaristan ve Slovenya gibi ülkelerin verdiği taşıma geçiş belgelerinin bitmesinin ihracatı aksattığını belirtti. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Türkiye, gümrük birliği içinde olduğu AB’ye sanayi mallarını herhangi bir tarife veya diğer engel olmadan ihraç etme yetkisine sahip. Gümrük birliği malların serbest dolaşımını öngörüyor. Ancak malların taşınmasında çıkarılan engeller serbest dolaşım ilkesini de ihlal ediyor. AB içinde birinci pazarımız olan Almanya yıllık 170 bin adetlik taşıma kotası verirken, Almanya’ya gitmek için geçilen transit ülkelerin verdiği geçiş belgelerinin çok daha altında olması ihracatı sekteye uğratıyor. Tüm yılın kotaları neredeyse ilk 6 ayda tükenince geçişler imkânsız hale geliyor. Alternatif rota olarak kullanılan Romanya ve Ukrayna üzerinden Polonya’ya giden rota ise daha uzun ve zahmetli. Taşımacılıkta yaşanan bu sorunlar navlun fiyatlarını da artırıyor ve AB pazarındaki rekabet gücümüzü olumsuz etkiliyor”.

    Başkan Zeytinoğlu, geçişteki kısıtlamaların gümrük birliğine aykırı olduğunu da belirtti ve sözlerine şöyle devam etti:

    “Gümrük birliğinin temelini oluşturan serbest dolaşım, taşımacılıktaki engellemeler sebebiyle ihlal ediliyor. Malları taşıyan TIR’lara uygulanan kotalar ticareti olumsuz etkiliyor. Bu soruna karşın ülke bazında lobi çalışmalarına ihtiyaç var. Bunun yanında, alternatif taşıma metotlarına başvurulması, örneğin trenle taşımaya hız verilmesi ve sorunların çözümlenmesine yardımcı olur. AB üyesi devletlerin geçiş kısıtlamaları, gümrük birliğine aykırı bir durum olduğu için Avrupa Komisyonunu bu konuda harekete geçmeye davet ediyoruz. Komisyon tarafından yaptırılan bir çalışma, Türkiye ve AB arasında karayolu taşımacılığında liberalizasyonun 2,3 milyar avroluk bir ek hasılaya yol açacağını ortaya koymuştu. Gerek AB gerekse Türkiye ekonomisi için olumlu sonuçları olacak şekilde kota ve diğer kısıtlamaların kaldırılmasını talep ediyoruz.”

    TEMMUZ 2019: TÜRKİYE AB’DEKİ YENİ NESİL SAVAŞ UÇAĞI PROJESİNE KATILABİLİR

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Türkiye’nin F-35 programından çıkarılmasına bir alternatif olarak Fransa-Almanya-İspanya ortaklığında başlatılan yeni nesil savaş uçağı projesine katılabileceğini ifade etti. Başkan Zeytinoğlu, AB’nin savunma alanında ABD’den bağımsız bir kapasite geliştirme çabasının bir unsuru olan savaş uçağının geliştirilmesinde Türkiye’nin yer alma olasılığının incelenmesini önerdi.

    Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Dassault Aviation ve Airbus’un geliştireceği yeni nesil savaş uçağının halen kullanılan Rafale ve Eurofighter’ın yerini alması planlanıyor. Bu yeni uçağa rakip olarak Birleşik Krallık’ta Tempest adlı yeni bir uçak geliştiriyor. 17 Haziran 2019 tarihinde Paris Airshow’da bir araya gelen Fransa, Almanya ve İspanya savunma bakanları üçlü bir işbirliği anlaşması imzaladılar. 2017’den beri geliştirilen “Gelecek Hava Muharebe Sistemi” kapsamında savaş uçağı ve dron gibi insansız hava araçları da eşlik edecek. Fransız ve Alman hükümetlerinin 2025 yılına kadar ortak savaş uçağı için 4 milyar avro yatırım yapmaları bekleniyor. İlk prototipin ise 2026 yılına kadar geliştirilmesi hedefleniyor. S400’lerin Rusya’da alınması sebebiyle F35 programının dışında bırakılması muhtemel olan Türkiye için alternatifler düşünülebilir. Avrupa’nın ortak savaş uçağı projesine Türkiye’nin katılım imkânının değerlendirilmesi gerekir.”

    Başkan Zeytinoğlu, Türkiye’nin Eurosam kapsamındaki işbirliğine de değindi. Başkan Zeytinoğlu, Fransa ve İtalya ortaklığında 1989’da kurulan savunma sanayi şirketi Eurosam’ın geliştirdiği sistemlerin tek olarak veya diğer sistemlerle entegre olarak çalışabileceğini belirtti. İKV Başkanı, Türkiye’nin 8 Ocak 2018 tarihinde uzun menzilli hava ve füze savunma sisteminin gelişimi ve üretimi için Eurosam ile işbirliği anlaşması imzaladığını hatırlattı ve bu modelin ortak savaş uçağı için de uygulanabileceğini kaydetti.

    Başkan Zeytinoğlu, AB’nin Kıbrıs açıklarında sondaj çalışmaları ile ilgili olarak, Türkiye’ye yaptırım uygulama kararını da eleştirdi ve savunma birliği oluşturmaya çalışan AB’nin Türkiye’ye olan ihtiyacının arttığını belirtti:

    “Son dönemde ABD’nin Avrupa savunmasını üstlenme konusundaki isteksizliği AB’nin bu alanda kendi başının çaresine bakma aşamasına gelmesine yol açmıştır. Nitekim gerek Almanya Başbakanı Merkel gerekse Fransa Cumhurbaşkanı Macron bir savunma gücü oluşturma ve savunma sanayisini güçlendirme konusunu yaptıkları açıklamalarda vurgulamıştır. Bu kapsamda, önemli bir askeri güç olan İngiltere’nin AB’yi terk etmekte oluşu AB ortak savunma gücü açısından endişe vericidir. Türkiye gibi NATO’nun önemli bir müttefiki ve önemli bir bölgesel gücün AB ile savunma konusunda işbirliğini artırması AB’nin ortak savunma vizyonunu gerçekleştirmesini sağlayabilir. AB’nin Yapılandırılmış Daimi İşbirliği (PESCO) kapsamında başlatılan projelere üçüncü ülkelerin de katılabileceği AB Konseyince belirtilmiştir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi bu girişime Türkiye’nin katılımını engellemeye çalışacaktır. Ancak Türkiye’nin savunma anlamında yapabileceği önemli katkı AB’nin Kıbrıs meselesine yaklaşımının sorgulanmasına da yol açabilir.”

    Son olarak, Başkan Zeytinoğlu, AB Konseyi’nin Türkiye’ye karşı aldığı yaptırım kararına da değindi:

    “Kıbrıs açıklarındaki sondaj konusunda ise AB’nin tamamen Rum ve Yunan tezlerine itibar ederek, Türkiye’ye yaptırım uygulama kararı alması son derecede talihsizdir.  AB’nin Türkiye’ye bakışını daha gerçekçi bir çizgiye getirmesi ve işbirliği imkânlarını geliştirmesi gerekir. Türkiye de bu noktada AB’ye sırtını dönmek yerine ikna ve diyalog çabalarına devam etmelidir.”

    TEMMUZ 2019:İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU, AB KURUMLARINDAKİ KİLİT KADROLARA GELECEK İSİMLERİN TÜRKİYE YAKLAŞIMLARINI DEĞERLENDİRDİ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, AB kurumlarındaki kilit kadrolar için belirlenen isimleri Türkiye-AB ilişkileri açısından değerlendirdi. İKV Başkanı Zeytinoğlu yaptığı açıklamada, 16 Temmuz 2019 tarihinde yapılan oylamada, Almanya Savunma Bakanı Ursula von der Leyen’in Avrupa Komisyonu Başkanlığı’nın AP tarafından onaylanmasına ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:

    “AB Konseyi’nin Avrupa Komisyonu Başkanlığı adayı olarak belirlediği Almanya Savunma Bakanı Ursula von der Leyen, 16 Temmuz 2019 tarihinde AP Genel Kurulu’nda yapılan, 22 parlamenterin çekimser kaldığı ve bir oyun geçersiz sayıldığı oylamada, 327’ye karşı 383 oyla Avrupa Komisyonu Başkanı olarak göreve gelmeye hak kazandı. 1 Kasım 2019 tarihinde Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’den görevi devralmaya hazırlanan von der Leyen, Avrupa Komisyonu’nun ilk Başkanı Walter Hallstein’dan sonra bu görevi üstlenen ilk Alman olacak. Von der Leyen’in salt çoğunluğu kıl payı sağlayarak Komisyon Başkanı seçilmesi, yeni dönemde Komisyon’un farklı görüşlerin yer bulduğu son derece bölünmüş bir bileşime sahip olan AP’nin desteğini sağlamasının hiç de kolay olmayacağının sinyalini veriyor.”

    Von der Leyen’in Avrupa Komisyonu’nun ilk kadın Başkanı sıfatıyla göreve gelecek olmasını tarihi bir adım olarak değerlendiren İKV Başkanı Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Von der Leyen’in Avrupa Komisyonu’nun ilk kadın Başkanı sıfatıyla göreve gelecek olması, AB’deki cam tavanın kırılması açısından tarihi bir adım. AB liderlerinin uzlaştıkları üst düzey görevlendirmeler paketi kapsamında, von der Leyen’in AB yürütme organı Avrupa Komisyonu’nun Başkanı olarak belirlenmesi, AB’nin üst yönetimindeki kilit kadrolarda cinsiyet eşitliğinin sağlanması konusundaki kararlılığın büyük bir göstergesi.

    Hıristiyan Birlik Partisi’nde (CDU) Merkel’in halefi olarak gösterilen isimler arasında yer alan Ursula von der Leyen, Aile Bakanı, Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı son olarak da Almanya’nın ilk kadın Savunma Bakanı sıfatıyla Merkel iktidarının tamamında bakanlık yapan tek isim olarak dikkat çekiyor.”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, von der Leyen’in Türkiye-AB ilişkileri hakkındaki yaklaşımına dair görüşlerini paylaştı:

    “Her ne kadar von der Leyen’in Komisyon Başkanlığı için önerilmesi AB çevrelerinde büyük tartışma yaratsa da, von der Leyen “Avrupa Birleşik Devletleri” vizyonunu savunan ve daha fazla bütünleşmeyi destekleyen bir isim. Atlantikçi bir yaklaşıma sahip von der Leyen, AB-NATO işbirliğinin güçlendirilmesine ve AB ülkeleri arasında savunma alanında yakın işbirliği çabalarına verdiği destekle tanınıyor.

    Von der Leyen ayrıca, 2016 yılında Ege’deki mülteci akınının yavaşlatılmasında NATO’nun devriye görevi üstlenmesi için aktif diplomasi yürütmüştü. Güvenlik ve savunma alanında tecrübeli, Atlantikçi bir ismin Komisyon Başkanlığı’na gelmesi, AB’nin güvenliği açısından kritik rol oynayan Türkiye için de olumlu bir gelişme olarak yorumlanabilir.

    Türkiye açısından değerlendirildiğinde, von der Leyen’in, adı Komisyon Başkanlığı için geçen ve Türkiye ile katılım müzakerelerinin sonlandırılmasını öncelik olarak benimseyen Manfred Weber’e kıyasla daha olumlu bir tercih olduğu aşikâr. Von der Leyen 2016’da dönemin Almanya Adalet Bakanı Heiko Maas ile birlikte Spiegel dergisine verdiği mülakatta üyelik müzakerelerine destekleyen ifadeler kullanmış ve müzakerelerin ilerletilmesinin doğru olacağını dile getirmişti.”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, yeni Komisyon’da genişleme politikasının hangi kapsamda ele alınacağının da gerek Türkiye gerekse Batı Balkan ülkelerince merakla beklendiğini belirtti ve şunları söyledi:

    “Von der Leyen başkanlığındaki Komisyon’da genişleme dosyasının hangi kapsamda ele alınacağı ve bu göreve getirilecek isim büyük önem taşıyor. Bilindiği üzere, Juncker’in görev süresi boyunca AB’nin yeni bir genişlemeye tanıklık etmeyeceği yönündeki sözleri, Türkiye ve Batı Balkan ülkelerinde hayal kırıklığı yaratmıştı. Türkiye açısından ise bu dosyadan sorumlu Komisyon Üyesi Avusturyalı Johannes Hahn’ın açıklamaları, Türkiye-AB ilişkilerine katkı sağlamak bir yana ilişkilerde tansiyonun artmasına sebep olmuştu. Yeni Komisyon Başkanı’nın AB’nin en güçlü dış politika aracı olan genişleme politikası bağlamında olumlu mesajlar vermesini ve bu dosyanın, reformlar konusunda yapıcı yaklaşıma sahip Türkiye dostu ülkelerden bir isme verilmesini ümit ediyoruz.”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, AB liderleri tarafından Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi olarak belirlenen İspanya Dışişleri Bakanı Josep Borrell Fontelles’e ilişkin değerlendirmelerini paylaştı:

    “İspanya Dışişleri Bakanı Borrell, von der Leyen’in başkanlığındaki Komisyon Üyeleri Heyeti’yle birlikte AP’nin onayından geçerse 1 Kasım 2019 tarihinde AB’nin yeni dış politika şefi olacak. Daha önce AP Başkanı olarak görev yapan İspanyol sosyal demokrat Borrell, AB’de tanınan bir isim. AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği görevine dış politika alanında deneyimli, AB düzeyinde tecrübe sahibi bir ismin getirilmesi, olumlu bir gelişme.

    Türkiye açısından, hafızalarda parlamenterlerin farklı dillerde “evet” pankartları açtıkları meşhur fotoğraf karesiyle yer eden AP’nin Türkiye ile müzakerelere başlanmasını tavsiye eden ilke kararı, Borrell’in AP Başkanlığı sırasında kabul edilmişti. Kendisi bu dönemde, İKV ve TOBB’un düzenlediği toplantıda iş dünyası ve sivil toplum örgütleriyle bir araya gelmişti. O dönem Türkiye’nin aday ülke statüsünü tartışmaya açan söylemlere karşı çıkan Borrell, son olarak Pazartesi günü AB Dışişleri Konseyi’nde, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerine ilişkin yaptırım seçeneği değerlendirilmeden diplomasiye öncelik verilmesini savundu. Özellikle Türkiye-AB Yüksek Düzey Siyasi Diyalog sürecinde AB’yi temsil eden tarafta Türkiye’ye yakın bir ismin olması son derece olumlu.”

    İKV Başkanı son olarak Belçika Başbakanı Charles Michel’in AB Konseyi Başkanı olarak seçilmesini değerlendirdi:

    “AB liderleri, Belçika Başbakanı liberal görüşlü Charles Michel’i Donald Tusk’un halefi olarak seçti. 1 Aralık 2019 tarihinde AB Konseyi Başkanlığı’nı Polonyalı Tusk’tan devralacak olan Michel, Konsey Başkanlığı’na getirilen ikinci Belçikalı. Michel, aynı siyasi grupta yer aldığı Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a olan yakınlığıyla biliniyor.

    2014’te Belçika’nın en genç Başbakanı olan Michel, Üye Devletleri temsil eden AB Konseyi’nde farklı ulusal çıkarlar arasında uzlaşıyı sağlama görevini üstlenecek. Michel’in Türkiye ile üyelik müzakerelerinin askıya alınması ve ilişkilerin stratejik ortaklık gibi farklı çerçevelerde geliştirilmesi yönünde tartışmalı açıklamaları bulunuyor. Konsey Başkanlığı sırasında, yapıcı olmayan bu tarz söylemlerde bulunmayacağını umuyoruz.”

    Üst düzey görevlendirmeler süreci ve AB kurumlarının kilit kadroları için belirlenen isimler hakkında daha fazla bilgiye İKV Kıdemli Uzmanı Yeliz Şahin tarafından hazırlanan “Yeni AB Liderliği Şekilleniyor: AB Konseyi, Üst Düzey Görevlendirmeler için Seçimini Yaptı” başlıklı değerlendirme notundan ulaşılabilir.

    TEMMUZ 2019: AB KONSEYİ’NİN YAPTIRIM KARARI BÖLGEDE GÜVENLİK VE İSTİKRARA ZARAR VERİR

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, AB Bakanlar Konseyi’nin Türkiye’ye yönelik yaptırım kararı hakkında bir açıklama yaptı. Kararın AB’nin Kıbrıs konusunda daha önceki yanlışlarının bir devamı niteliğinde olduğunu belirten Zeytinoğlu, tek çarenin Türkiye ve KKTC’nin haklarının ve meşru eylemlerinin kabul edilmesi olduğunu vurguladı.

    Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “AB Konseyi Türkiye ile ilişkileri daha da geriletecek bir karara imza atmıştır.  Kıbrıs’ın doğal kaynakları üzerinde sadece Kıbrıslı Rumların değil Kıbrıslı Türklerin de hakkı olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Ancak AB bu doğal hakkı görmezden gelmektedir. Bunun yanında, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki karasuları ve kıta sahanlığından doğan egemenlik haklarının da AB tarafından dikkate alınması gerekmektedir.  Bu iki konuyu dikkate almadan AB’nin Kıbrıs ve doğalgaz aramalarına ilişkin olarak olumlu bir rol oynaması mümkün değildir.”

    Başkan Zeytinoğlu, AB’nin Kıbrıs konusundaki tutumunun dar görüşlü ve tek yanlı olmasının bölgede istikrara zarar verdiğini vurguladı:

    “AB, Annan planını referandumda reddetmesine rağmen, Güney Kıbrıs Rum Yönetimini tüm adayı temsilen üye olarak kabul ettiğinde en büyük yanlışı yapmıştır. AB tarafından KKTC’ye uygulanan izolasyonlarının sona erdirilmesine yönelik olarak verilen sözler yerine getirilmemiştir. Kıbrıs konusu Türkiye’nin AB ile katılım müzakereleri, gümrük birliği güncellemesi ve vize serbestliği gibi birçok konuda sorun oluşturmaya devam etmektedir. Aslında AB Konseyi’nin aldığı yaptırım kararı bu hataların bir devamı niteliğindedir. Kıbrıs sorunu ve doğalgaz aramaları gibi konuların diyalog içinde çözülmesi ancak AB’nin bu hatayı görmesi ve garantör devlet olarak Türkiye’nin konumu ve KKTC’nin haklarının tanınması ile mümkün olabilir.”
     

    “Yaptırım Kararı Aslında AB’ye Zarar Verir”

    Son olarak Başkan Zeytinoğlu, AB’nin yaptırım kararı ile aslında kendine zarar vereceğini söyledi ve sözlerini şöyle tamamladı:

    “AB Bakanlar Konseyi yaptırım kararında, Türkiye ile yüksek düzeyli diyalog toplantıları ve Ortaklık Konseyi toplantılarını yapmamaya, 2020 katılım öncesi fonlarında kesintiye gitmeye, Avrupa Yatırım Bankası’nın Türkiye’ye vereceği kredileri gözden geçirmeye ve Havayolu Taşımacılığı Anlaşması müzakerelerini askıya almaya karar verdi. Türkiye ile zaten azalan diyalog ve işbirliği imkânlarını ortadan kaldıracak böyle bir karar Türkiye’den çok, AB’ye zarar verir. IPA fonlarının amacı katılım öncesinde aday ülkenin AB ile uyumunu güçlendirmektir. Keza, AYB kredileri de Türkiye’de altyapıyı güçlendirerek Avrupa refah ve istikrarını genişletmeyi amaçlar. Yani AB bu yaptırım kararı ile kendi ilke ve değerlerinden ödün vermekte ve uzun vadede bölgede işbirliği ve yatırım imkânlarını da zedelemektedir. Avrupa Komisyonu web sitesinde, Türkiye’nin AB için çok önemli bir havacılık partneri olduğunu, yolcu trafiği açısından özellikle İstanbul’un bir merkez (HUB) haline geldiğini vurgulamıştır. Bu durumda havacılık alanındaki müzakerelerin askıya alınması AB’yi ve vatandaşlarını da olumsuz etkileyecektir.”

    TEMMUZ 2019: KKTC`NİN YAPICI ÖNERİSİNE RUM YÖNETİMİ SICAK BAKMAYACAKTIR

    İKV Başkan Yardımcısı Haluk Kabaalioğlu, "KKTC'nin Rum tarafına hidrokarbonlar konusundaki önerisi, yapıcı bir öneridir. Ama Rumların bunu kabul edeceklerini sanmıyorum" dedi.

    İKV Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, KKTC'nin Rum tarafına hidrokarbonlar konusunda ilettiği öneriyi ve AB'nin Doğu Akdeniz'deki gelişmeler karşısında Türkiye'ye yönelik tutumunu AA muhabirine değerlendirdi.

    Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) Birleşmiş Milletler (BM) aracılığıyla Güney Kıbrıs Rum yönetimi lideri Nikos Anastasiadis'e ulaştırdığı hidrokarbonlar konusunda ortak komite kurulması önerisinin yapıcı bir adım olduğu ancak Rum tarafının buna sıcak bakmayacağı görüşünü paylaşan Kabaalioğlu, AB Dış İlişkiler Konseyinin Türkiye'ye yönelik kararlarının ise uygulamada önemli bir kısıtlamaya yol açmayacağını söyledi.

    "Akıncı'nın Önerisi Yapıcı"

    İKV Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, KKTC'nin Kıbrıs Adası etrafındaki hidrokarbon kaynaklarının araştırılması ve işletilmesine yönelik Rum tarafına sunduğu yeni iş birliği önerisinin son derece yapıcı olduğunu kaydetti.

    Kabaalioğlu, şöyle devam etti:

    "Cumhurbaşkanı Akıncı'nın yapmış olduğu öneri Türkiye Cumhuriyeti tarafından da desteklenmiştir. Yapıcı bir öneridir. Bir kriz çıkmaması için tedbir alınmasını öngörmektedir. Ama ben Rumların bunu kabul edeceklerini sanmıyorum. Her zamanki gibi uzlaşmaz ve sorun çıkaran bir yaklaşım içinde olacaklarını düşünüyorum. Temennim, kabul etmeleridir."

    AB'nin, Kıbrıs'ın kendi anayasasını, kurucu antlaşmalarını ve AB'nin kendi temel kurallarına aykırı bir şekilde Rum yönetimini, bütün adayı temsil ettiği iddiasıyla tam üye yaptığına dikkati çeken Kabaalioğlu, "Türkiye bu girişime 2004'te şiddetle karşı çıkmalıydı. Maalesef Annan Planı uygulamalarıyla bu anlaşmalardan kaynaklanan hakkımızı, yani Kıbrıs'ın, Türkiye'nin ve Yunanistan'ın aynı anda tam üye olmadığı bir uluslararası kuruluşa katılamayacağına ilişkin amir hükmün çiğnenmesine göz yumduk." değerlendirmesinde bulundu.

    AB Dış İlişkiler Konseyinin Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon kaynaklarına ilişkin faaliyetleri hakkında Türkiye'ye yönelik aldığı kararları da değerlendiren Kabaalioğlu, "AB, kendi kuralları çerçevesinde üye devletlerle dayanışma içerisinde olmak zorunda. AB'nin kurucu antlaşması üye devletlerle dayanışma içinde olunması gerektiğini söylüyor. O bakımdan buna uygun davranmak amacıyla 'Kıbrıs'a destek olacağız' diyorlar. AB'nin almış olduğu önlemler aslında birtakım sembolik önlemler." ifadesini kullandı.

    AB kurumlarının yeni başkanlarının iş başına geleceği bir geçiş döneminde olunduğunu hatırlatan Kabaalioğlu, dün Türkiye'ye yönelik alınan karara ilişkin, "Orada da karar mekanizması, bir işi geçiştirmek için bu kararı almıştır. AB'nin getirdiği kısıtlamaların uygulamada büyük bir önemi olacağını sanmıyorum." dedi.

    MAYIS 2019: TÜRKİYE RAPORU’NUN ARDINDAN: AB ÜYELİK SÜRECİNİN CANLANDIRILMASI ÖNCELİKLİ HEDEF OLMALI

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, bugün yayımlanan 21’inci Türkiye raporu ve AB genişleme stratejisi hakkında değerlendirmelerde bulundu. Başkan Zeytinoğlu, raporun Türkiye’nin AB için anahtar bir ortak ve aday ülke olduğunu tespit ettiğini ve göç ve mülteci konusu başta olmak üzere işbirliğinden memnuniyet duyulduğunu belirtti. Bunun yanında, raporun AB üyeliği için öngörülen siyasi ve ekonomik kriterler alanında da önemli tespitler barındırdığını vurgulayan Başkan Zeytinoğlu, AB kriterlerine uyum sürecinde gerileme olduğunun belirtildiğini ekledi. Başkan Zeytinoğlu, AB adayı bir ülke olarak, raporda yer alan değerlendirmelerin dikkate alınması gereğini ifade etti. Ancak bunun yanında, raporun eleştirilerde tek taraflı ve yapıcı olmayan bir yaklaşım sergilediğini de belirtti.

    Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan Türkiye raporu bugün yayımlandı. Rapor özellikle hukuk, yargı bağımsızlığı, ifade özgürlüğü, medya, denge ve denetleme mekanizmaları gibi siyasi kriterler üzerinde duruyor. Ancak bunların yanında, ekonomideki sorunlara da değiniyor. Raporun üzerinde durduğu yapısal reformlar, şeffaf yönetişim, demokrasi ve hukuk normları Türkiye’nin üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin kural ve standartları ile uyum gösteriyor. Ancak Türkiye’nin zorlandığı bu alanlarda olumlu gelişmelere kapıyı aralamak için sadece durum tespiti yapmak, ya da eleştirmek yeterli olmaz. Hem Türkiye’ye kapıyı kapatmak, hem de tek taraflı olarak eleştirmek tutarlı bir yaklaşım değil.”

    “Türkiye’ye Kapıyı Kapatmayın; Müzakereleri Açın”

    Başkan Zeytinoğlu, 2016’dan beri AB üyelik müzakerelerinde yeni bir faslın açılmadığını ve geçtiğimiz sene alınan karar ile gümrük birliği güncellenme sürecinin de başlatılmayacağının ifade edildiğini belirtti ve sözlerini şöyle sürdürdü:

    “AB’nin aday ülkelerde ilerleme sağlamak için elindeki en önemli araç üyelik müzakereleri. Bu müzakerelerin temel amacı aday ülkeyi AB üyeliğine hazırlamak ve AB değerlerine yakınlaştırmak. Oysa AB Türkiye’nin durumunda elindeki bu mekanizmayı kullanmıyor. Türkiye’de hukuk, yargı ve özgürlükler alanında ilerleme sağlamak için bu konularla ilgili 23’üncü Faslın açılması en etkili adım olur. Ancak GKRY’nin blokajı sebebiyle açılamıyor. Zaten gümrük birliği ile ilgili 8 fasıl da yine Kıbrıs konusu sebebiyle askıya alınmış durumda. Türkiye gibi bir ülkenin AB ile ilişkilerini sadece Kıbrıs meselesine endekslemek AB’nin önemli bir hatası. Eleştirmek kolay. Esas olan ilerleme kaydetmek için Türkiye’ye destek olmak ve süreçleri işletmek. Müzakereleri canlandırmak şöyle dursun, gümrük birliğinin güncellenmesine ilişkin müzakereler dahi açılamadı. Vize serbestliğinde sonuçsuzluk devam ediyor. İlişkileri sadece mülteci meselesine indirgemek kısır bir politika. Türkiye AB için herhangi bir ülke değil, olamaz. Göç konusundan, terörle mücadeleye, enerjiden, yatırımlara, Balkanların istikrarından Suriye meselesine kadar Türkiye AB için son derecede önemli. AB Türkiye ilişkilerini çözümsüzlüğe terk etmek atılacak en yanlış adım olur. Tam tersine çok daha fazla işbirliği ve uyuma ihtiyaç var. AB Türkiye bağlarının güçlenmesi ve ortak çıkarların gözetilmesi bir kazan-kazan ilişkisini tetikler.”

     

    “Amaç Bağcıyı Dövmek Değil, Üzüm Yemek Olmalı”

    Başkan Zeytinoğlu, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, ifade özgürlüğü, demokratik denge ve denetleme mekanizmaları gibi alanlarda AB standartlarının evrensel demokrasi ve hukuk normları ile uyumlu olduğu ve bu alanlarda AB raporunun vurguladığı noktaların dikkate alınmasının önemine değindi. Başkan Zeytinoğlu, ekonomik kriterler alanında da raporun önemli sorunlara değindiğini belirtti. Bunun yanında, Türkiye’nin ticaret ve yatırım anlamında AB pazarına iyi derecede entegre olduğunun belirtilmesinin önemli olduğunu vurguladı. Komisyon’un bu tespite ek olarak gümrük birliğinin modernizasyonuna yönelik müzakerelerin başlatılmasına değinmediğini belirten Başkan Zeytinoğlu, Komisyon’un gümrük birliği güncellenme sürecine destek vermeye devam etmesinin iyi işleyen bir gümrük birliği ilişkisi için şart olduğunu vurguladı. İKV Başkanı, Türkiye’nin bütçe disiplini ve yapısal reformları uygulamaya koymasının gereğine işaret etti. Başkan Zeytinoğlu, raporun önemli tespitlerin yanında sıklıkla önyargılı ve dışlayıcı bakış açısına yenik düştüğünü de belirtti ve “amaç bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek olmalı” dedi.

    “AB Sürecinin Canlandırılması Reformları da Yeniden Gündeme Getirir”

    Başkan Zeytinoğlu, Türkiye’nin Kopenhag kriterlerine uyumunu inceleyen bu raporun AB’nin genişleme stratejisi ve Türkiye-AB ilişkileri bağlamında ele alınması gerektiğini hatırlattı. İKV Başkanı, AB’nin içinden geçtiği zorlukların ve aşırı sağ hareketlerin yükselişinin AB’nin yeni üye alım sürecini de yavaşlattığını vurguladı. Buna rağmen, Komisyon’un Arnavutluk ve Kuzey Makedonya ile üyelik müzakerelerinin başlatılmasını önerdiğini belirten Başkan Zeytinoğlu, Avrupa’ya entegre olan bir Balkan bölgesinin istikrar ve güvenlik açısından daha güçlü olacağını belirtti.

    İKV Başkanı, Türkiye ile müzakerelerin durma noktasına geldiği bir ortamda, AB üyelik hedefinin reform süreci üzerindeki etkisini kaybettiğini belirtti. Avrupa Komisyonu’nun AB genişleme müzakerelerini yürütmekten sorumlu olduğunu ve müzakerelerin Kıbrıs meselesi ve siyasi vetolar sebebiyle tıkanmasının Türkiye-AB ilişkilerine zarar verdiğinin altını çizdi. İKV Başkanı, aday ülkede AB değerleri doğrultusunda ilerleme sağlamak için en etkili aracın üyelik müzakereleri olduğunu ve AB’nin bu mekanizmayı çalıştırmayarak Türkiye ile müzakereleri açma kararı verdiği zamanki iradesini tersine çevirdiğini belirtti.

    Başkan Zeytinoğlu, raporda Kıbrıs konusu ile ilgili değerlendirmelere de dikkat çekti:

    “Raporun Kıbrıs ile ilgili bölümü de dikkat çekici. Kıbrıs’ta Türkiye tarafından doğal gaz aramaları bir AB üyesi devletin egemenlik haklarına saygısızlık olarak nitelenirken, KKTC’nin adanın münhasır ekonomik bölgesindeki hakları dikkate alınmamış. Rapor Türkiye’nin AB değerlerinden uzaklaştığı tespitini yaparken, AB’ye yakınlaşmayı sağlayacak herhangi bir öneride bulunmuyor. Avrupa’nın güvenliği için de son derecede önemli olan Türkiye gibi bir ülkenin karşı karşıya olduğu güvenlik risk ve sorunlarına gözlerini kapatarak, sadece eleştiriler üzerinden ilerlemesi raporun etkisini azaltıyor”.

    MAYIS 2019: AP SEÇİMLERİNİN ARDINDAN AB İLE İLİŞKİLERDE ZEMİN KAYBININ ÖNLENMESİ İÇİN TÜRKİYE’YE YENİ ÖDEVLER DÜŞÜYOR

    23-26 Mayıs 2019 tarihlerinde 28 üye ülkede gerçekleşen Avrupa Parlamentosu seçimleri tamamlandı. Popülist ve AB şüpheci görüşlerin Parlamentodaki görünürlüğünü artırma riski barındıran seçimlerde, 427 milyon seçmenin yüzde 50,5’si sandıklara gitti. Seçimlerde 1994 yılından bu yana görülen en yüksek katılım oranı, vatandaşların memnuniyetsizliklerinin bir etkisi olarak görülüyor. Tüm korkulara rağmen seçimlerdeki popülist dalganın etkisinin sınırlı kalması ve vatandaşların çoğunlukla liberal partiler ile yeşilleri tercih etmesi, seçimin en önemli çıktıları arasında yer alıyor.

    AP seçim sonuçlarının AB’nin geleceğine dair çelişkili mesajlar içerdiğini ifade eden İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, AB kurumlarının kabuk değiştireceği önümüzdeki dönemlerde Türkiye’nin üstüne düşen görevlere dair değerlendirmelerde bulundu:

    “Her ne kadar İtalya ve Fransa’da aşırı sağ partiler ülkedeki en yüksek oy oranlarını kazansa da genel anlamda popülist söylemlerin kazandığı sandalyenin 71 ile sınırlı kalması, oldukça olumlu bir gelişme. Sadece AB’nin değil Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği açısından da olumlu bir nitelik barındıran söz konusu durum, Türkiye karşıtlığıyla bilinen siyasi partilerin Parlamento gruplarında çoğunluğu sağlayamadığını ifade ediyor.

    Aşırı sağ partilerin aldıkları oyların arkasında yatan birincil sebebin statüko karşıtlığı olduğunu vurgulamak gerekiyor. Zira Fransa’da Birlik Partisi, İtalya’da Lega ve Birleşik Krallık’ta Brexit Partisi’nin ülkelerinde en fazla oyu alan aşırı sağ partiler olmasının temel sebebi, AB politikalarına dair eleştirileri. Birleşik Krallık’ta Brexit Partisi’nin aldığı yüzde 31,7’lik oy oranı, kaosa dönen Brexit sürecine verilen tepkilerin bir yansıması. Öte yandan dikkat edildiğinde; Türkiye karşıtlığını siyasi retoriğinin önemli bir parçası haline getiren Hollandalı PVV’nin aldığı yüzde 3,5’lik oy oranı, Türkiye karşıtı söylemlerin oy kazandırma etkisinin fazlasıyla azaldığını ortaya koyuyor.

    Bu yönüyle önümüzdeki dönemde kendi içindeki yenilenmelere odaklanacak AB’nin paralelinde Türkiye, katılım müzakerelerini yeniden canlandırmak için Birliğin temel değerlerine olan bağlılığını ortaya koymalı. Özellikle de 29 Mayıs’ta yayımlanacak 21’inci Türkiye Raporu’ndaki eleştirilere karşı somut çözümler sunulması ziyadesiyle önem taşıyor. Bu çözümlerin odak noktası, 2014 yılından bu yana politika alanlarında sürekli olarak artan ve 2018 yılında sayısı 12’ye ulaşan ‘gerilemeler’ olmalı. Bu sayede son dönemde durum analizi olmanın ötesine geçemeyen raporların katılım müzakerelerinde ilerleme sağlayan bir dinamik haline gelmesi sağlanacaktır.”

    İKV’nin Kasım 2017’de gerçekleştirdiği kamuoyu anketindeki sonuçları hatırlatan İKV Başkanı, Türk halkının yüzde 78,9’unun AB üyeliğini desteklediğini vurguladı. “Yüksek desteğe rağmen, AB üyesi olunacağına dair inancın yüzde 31,2 seviyesinde kalması, katılım müzakerelerinde hız kesen bir unsur. Bu motivasyon kaybının arkasında AB’nin ikircikli tutumunun önemli bir yeri olsa da varoluşsal krizini henüz geride bırakmayı başaramayan entegrasyon projesine olan bağlılığın yeniden ortaya koyulması, Türkiye’nin AB üyeliği yolunda stratejik bir hamle olacaktır.”

    Seçimlerin ardından yepyeni bir çehreye bürünecek AB kurumlarının sancılı dönemler geçireceğini düşündüğünü belirten İKV Başkanı Zeytinoğlu, entegrasyon projesindeki fikir ayrılıklarının hiç olmadığı kadar arttığını ve görünür kılındığını söyledi.

    “AB’nin önünde önemli bir sınav olduğu şüphesiz. Nitekim 3 yıldır Brexit gölgesinde yalpalayarak ilerlemeye çalışan entegrasyon projesinde gelecek senaryolarını hayata geçirme vakti geldi. Seçim sonuçları her ülkede farklılık gösterse ve genelleme yapmak oldukça zor olsa da vatandaşların AB liderlerine verdiği temel mesaj, politika alanlarında hızlı ve etkili dönüşümler gerektiği yönünde.

    Bu anlamda Birliği yeni bir çehreye kavuşturmayı vadeden ve AB statükosuyla ciddi bir mücadele içine giren Macaristan Başbakanı Viktor Orban, yeni dönem Avrupa’sında etkili figürlerden biri olacak gibi görünüyor. Nitekim Orban’ın partisi Fidesz, AP seçimlerinde yüzde 52,14’lük tarihi bir oy oranına sahip oldu. Fidesz Partisi’nin AP’de merkez sağı temsil eden Avrupa Halklar Partisi üyesi olduğunu vurgulamakta fayda var. AB’nin “big bang” olarak adlandırılan en büyük genişleme dalgasıyla beraber Birlik üyesi olan Macaristan, Birliğin içerisindeki farklılaştırılmış entegrasyon tartışmalarının da en somut göstergelerinden birisi aynı zamanda. AB’nin tek beden herkese uyar yaklaşımından artan bir ivmeyle uzaklaşması gerekiyor. Sosyo-ekonomik ve tarihsel farklılıkların yanı sıra seçim sonuçlarında da açıkça görüldüğü üzere temel politikalara dair fikir ayrılıklarının hâkim olduğu bir konjonktürde reform mücadelesi verecek olan entegrasyon projesi, daha inovatif ve esnek çözümlere ihtiyaç duyuyor.

    Sözlerini sona erdirirken Parlamentodaki merkez sağ ve sosyal demokrat çoğunluğun sona erdiğini ifade eden İKV Başkanı Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Aşırı sağ popülist görüşler, üye ülkelerin iç dinamiklerine bağlı olarak çeşitlilik gösterse de en büyük ortak noktaları, Birliğin statüko gücü olarak ifade edebileceğimiz merkez sağ ve solun konumunu sarsmaları.  Zira popülist sağ, demokrasi ve basın özgürlüğü gibi Birliğin temel değerlerini yeniden sorgulatırken; kabul edilmiş kavramların esnetilme ihtiyacı olduğu algısını vatandaşlara yansıttı. Sonuç olarak Avrupa Halk Partisi(EPP) ile Sosyalist ve Demokratlar İlerici İttifakı’nın (S&D) Parlamentoda toplamda 71 sandalye kaybetmesine neden olan bu sarsıntılar, statükoda dönüşümler başladığının habercisi. Ancak bu durumu aşırı sağ popülist görüşlerin bir başarısı olarak görme yanılgısına düşmemek gerekiyor. Zira Parlamentodaki varlığını 39 sandalye ile artıran Liberal ve Demokratlar İttifakı (ALDE) ile 16 sandalye artıran Yeşiller Grubu (Greens/EFA) vatandaşların göç krizinin ötesindeki sorunlara önem verdiğini ortaya koyuyor. Özellikle iklim politikaları konusunda yetersiz adımlar atıldığı görüşü, Avrupa genelinde iklim krizine olan ilgiyi artırırken; güç kazanan bir politik söylem haline geliyor. Dolayısıyla dönüşen Avrupa’da çevre odaklı liberal görüşler, statükoyu sarsan ögeler arasında konumlanıyor ve gelecek hakkında umut vadediyor.”

    MAYIS 2019: “TÜRKİYE AB’DE YERİNİ ALMALIDIR”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 9 Mayıs Avrupa günü vesilesiyle bir açıklama yaptı. Başkan Zeytinoğlu, Avrupa’yı Avrupa yapan ortak değerlere dikkat çekti ve bu değerlerin korunmasında Türkiye’nin de önemli bir rolü olduğunu belirtti. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Bundan 69 yıl önce yayımlanan Schuman Bildirisi Avrupa’da barış ve güvenliği sağlamak ve sürdürebilmek için bir kömür ve çelik topluluğu kurulmasını önermişti. Fransa Dışişleri Bakanı olan Robert Schuman, Jean Monnet’nin fikir babası olduğu bu öneriyi sunarken, ekonomik entegrasyonu başlatarak, Avrupa halklarını birbirine bağlamayı ve savaşı imkânsız hale getirmeyi amaçlıyordu.

    Bugün geldiğimiz noktada bir barış ve işbirliği projesi olarak AB’nin amaçlarına büyük ölçüde ulaştığını görüyoruz. Ancak buna rağmen AB büyük tehditler ve sorunlar ile de karşı karşıya. Artan popülist siyaset, aşırı sağın yükselişi, liberal değerlerin tehdit altında olması, yabancı düşmanlığı, korumacılık, göç ve İslam karşıtlığı, ayrımcılık, küresel düzende çok taraflılığın terk edilmesi, uluslararası örgütlerin zayıflaması… Bunlar ve benzeri birçok olgu AB’nin üzerine oturduğu temelleri sarsıyor. AB ya bu meydan okumalara boyun eğecek ya da tüm zorluklara karşı kendi değerlerini korumak ve iç yapısını reforme etmek için harekete geçecek.

    AB’nin kendini yeniden tanımlaması gereken böyle bir dönemde Türkiye’nin üyelik perspektifi büyük bir önem taşıyor. Türkiye’yi içine katabilecek bir AB kuşkusuz ki çok daha anlamlı ve güçlü olacak. Gerek Ortadoğu ve Avrasya alanında etkisini artırması, gerekse küresel düzlemde önemli bir oyuncu olmaya devam etmesi açısından Türkiye’nin sunabileceği değerli katkılar bulunuyor. AB içine kapanmak ve önyargılı ve ayrımcı söylemlere itibar etmek yerine Türkiye’nin AB vizyonunu teşvik edici adımlar atmalı. Örneğin halen bloke olan yargı ve temel haklar ile ilgili 23’üncü fasıl ve adalet, özgürlük ve güvenlik ile ilgili 24’üncü fasılları açarak, gerçekten vizyoner bir adım atabilir.

    Türkiye olarak bizlere düşen de AB üyelik hedefimize ulaşmak için gerekli adımları atmaktır. Tıpkı AB katılım müzakerelerimizin başlatılma kararının alındığı 2004 öncesinde olduğu gibi AB kriterlerini yerine getirmeye yönelik reformları tekrar başlatalım. Ev ödevimizi yapalım ve AB ile yakınlaşma sürecini hızlandıralım. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu birçok sorunun çözümünü yine AB modelinde bulabiliriz. Nasıl daha önce yaptıysak bugün de AB sürecini canlandırmak elimizde. Avrupa’daki Türkiye karşıtı çevreleri sevindirmeyelim. AB gündemini tekrar canlandıralım”.

     

    MAYIS 2019: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU KIBRIS’TAKİ SONDAJ ÇALIŞMALARINI DEĞERLENDİRDİ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü ve Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı ve Dış ve Güvenlik Politikası yüksek temsilcisi Federica Mogherini’nin Türkiye’nin Kıbrıs’ta offshore sondaj çalışmalarına başlaması hakkındaki açıklamalarını değerlendirdi. Başkan Zeytinoğlu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ruhsat verdiği alanlarda petrol ve doğal gaz arama çalışmaları yapılmasının doğal bir hal olduğunu ve ABD’nin ve AB’nin bu faaliyetlerin durdurulması çağrısının mesnetsiz, haksız ve yapıcı olmaktan uzak olduğunu belirtti.

    Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Türkiye’nin, KKTC ile işbirliği ve eşgüdüm içinde münhasır ekonomik bölge içinde hidrokarbon aramaları yapması son derecede doğaldır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi bölge ülkeleri ile münhasır ekonomik bölge sınırlandırma anlaşmalarına gitmiş, ancak bu anlaşmalar yapılırken, KKTC’nin sürece katılmasına yönelik bir çaba içinde olmamıştır. Dolayısıyla, yapılan tüm anlaşmalar ve GKRY için ilan edilen münhasır ekonomik bölge bizim açımızdan geçerli değildir. KKTC’nin varlığı ve Kıbrıslı Türklerin uluslararası toplumdan dışlanmasına dayalı bir politika güden Kıbrıslı Rumlara destek veren bu tür açıklamalar, realiteden uzak olduğu gibi hakkaniyetsiz bir yaklaşımı ortaya koymaktadır. 2004 yılında Annan Planı’nı kabul ederek adada çözüme desteğini ortaya koyan Kıbrıs Türk toplumunu izolasyonlara mahkûm etmek ve münhasır ekonomik böğle belirleme gibi süreçlere dâhil etmemek sorunu çözmeyi zorlaştıran bir yaklaşımdır. Annan Planı’nı reddetmesine rağmen, AB ilkeleri hilafına, tüm adayı temsilen üye olarak kabul edilen GKRY’yı savunan ve KKTC’yi görmezden gelen bu yaklaşımlar son derece haksız ve çifte standartlı bir bakış açısını yansıtmaktadır. ABD ve özellikle aday olduğumuz AB gibi küresel aktörleri sorunu bu iki boyutu ile görerek, çözüme yönelik ve yapıcı bir yaklaşım ortaya koymaya davet ediyorum”.

    NİSAN 2019: AVRUPA PARLAMENTOSU’NUN, VİZE ÜCRETLERİNİ 80 AVRO’YA ÇIKARTAN TASARIYI KABUL ETMESİNİ ENDİŞEYLE KARŞILIYORUZ

    Hem Avrupa Parlamentosunun hem de Avrupa Komisyonunun görünümünü kökten değiştirmesi beklenen AB seçimlerine sayılı günler kala mevcut AP, görev süresi bitmeden önce bir dizi kararın altına imza attı. Şüphesiz ki bu kararlar arasında en öne çıkanı, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu üçüncü ülkelere yönelik Schengen vize uygulamasında, vize ücretinin 60 avrodan 80 avroya çıkarılması gibi bazı değişikliklerin 17 Nisan tarihinde kabul etmesiydi.

    Bilindiği üzere, hâlihazırda zaten Türk vatandaşları Schengen vize uygulamasının doğurduğu ağır mali zorluklarla karşılaşmakta, hatta İKV’nin hesaplamaları ışığında sadece 2017 yılında bile vizenin Türk vatandaşlarına faturası en iyimser haliyle yıllık 58.302.600 avro tutarına ulaşmaktadır. Kale Avrupası’nın duvarlarını daha da yükselten bu tür tercihlerin, zamanın ruhuna aykırı olduğunu ve günümüz teknolojik, ekonomik ve siyasi gerçekleriyle bağdaşmadığını ifade eden İKV Başkanı Zeytinoğlu, 17 Nisan tarihinde Schengen vize kurallarına ilişkin kabul edilen bu değişikliklere dair değerlendirmede bulundu:

    “Schengen vize rejiminde öngörülen değişikler arasında en fazla memnuniyetsizlik duyduğumuz gelişme, vize başvuru ücretlerinin 60 avrodan 80 avroya çıkartılması kararıdır. AB’ye Aday Ülke statüsündeki ve vize serbestliği diyaloğunda son düzlüğe girmiş durumdaki Türkiye’nin halen daha vize başvuru süreçlerini zorlaştıran yeni hamlelerle karşı karşıya bırakılmasını kabul edilebilir görmüyoruz. Mevcut tabloda vize başvuru ücretlerinin yanı sıra aracı kurum hizmet bedelleri, çeviri ve uluslararası seyahat sigortası masrafları gibi ek giderler de dikkate alındığında oluşan devasa yük, Türk vatandaşlarının AB ülkelerine seyahati önünde zaten fazlasıyla belirgin bir engel oluşturuyordu. Bu bedelin artırılması, vatandaşlarımız ile AB vatandaşları arasında kültürel bir köprü kurulmasına; akademisyenlerin ve sivil toplum çevrelerinin AB’deki paydaşlarıyla etkileşimlerine doğrudan zarar verecektir. Türk vatandaşlarını başka rotalara yöneltirken, AB’nin hareket serbestliği gibi temel değerliyle de şüphesiz ki çelişecektir.”

    Schengen vize kurallarına getirilen değişiklikleri değerlendiren İKV Başkanı Zeytinoğlu, AB kurumlarının bu değişikliklerin vize başvuru süreçlerini daha esnek hale getirdiği yönündeki açıklamalarını da gündemine aldı:

    “Mevcut vize rejiminde Türk vatandaşları, bir Schengen ülkesine vize başvurularını en erken 3 ay önce gerçekleştirebiliyor. Öngörülen değişiklikler bu sürenin 6 ay önceye çekilmesini, yani 6 ay önceden itibaren vizeye başvurulabilmesini sağlayacak. Nitekim böylesi bir adımı olumlu bulmakla birlikte, yeterli görmüyoruz. Çünkü vize başvuru süreçlerinde Türk vatandaşlarının karşılaştığı en büyük prosedürel zorluklar; başvurulara geç yanıt verilmesi ve planlanan seyahate kısa süre kala başvuru gerçekleştirilememesidir.

    Özellikle seyahat olanaklarının arttığı, mesafelerin kısaldığı, hızın belirleyici unsur haline geldiği bir dönemde, iş dünyası ve akademi/sivil toplum çevrelerinin AB’de gerçekleştireceği faaliyetlerin, görüşmelerin ve anlaşmaların eskisinden çok daha kısa sürede planlandığını görüyoruz. Nitekim ilgili seyahate kısa süre kala vizeye başvurulamaması bu bağlamda büyük mağduriyet doğurmaktadır; bir esneklik sağlanacaksa bu boyutları da kapsamalıdır.”

    Sözlerini bitirirken İKV Başkanı Zeytinoğlu bütün bu gelişmelerin vize serbestliği diyaloğundan bağımsız ele alınamayacağını hatırlattı ve ekledi: “Vizesiz Avrupa hayalinin gerçekleşebilmesi için Türkiye’nin son yıllarda önemli adımlar attığını, dönem dönem Avrupa Komisyonu ile başarılı işbirliği atmosferinin sağlanabildiğini hatırlamak gerekir. Sürecin bir an evvel olumlu şekilde sonlandırılması; toplumlar arasındaki bağın, işbirliğinin ve karşılıklı anlayışın tesis edilebilmesi için elzemdir. Türkiye, geçerli mevzuatın reformundan, sınır ve belge güvenliğine, kurumsal altyapının güçlendirilmesi ve veri güvenliğinden geri kabul mekanizmalarına kadar çok çeşitli alanlarda reformlar gerçekleştirmiştir.

    Nitekim dün AP’de kabul edilen tasarı, öngörülen değişiklilerle birlikte sadece vize serbestliği diyaloğunun değil, geçerli mevcut vize rejiminin de düzensiz göç ve geri kabule ilişkin gelişmelerden olumsuz etkilenebilmesinin önünü açmaktadır. Bu noktada Türkiye’nin, Avrupa kıtasının sınır güvenliği açısından benzersiz önemini hatırlatmak ve AB’nin önümüzdeki dönemde Türkiye ile vize alanındaki ilişkilerinde güvenlik odaklı bir yaklaşımdansa hak ve ekonomik/siyasi işbirliği temelli bir yaklaşımla hareket edeceği yönündeki temennimizi yinelemek isteriz.”

     

     

    NİSAN 2019: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU, FRANSA’NIN 24 NİSAN KARARINI KINADI

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 11 Nisan 2019 tarihinde, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un yayımladığı bir kararname ile 24 Nisan’ı “Anma Günü” ilan etmesiyle ilgili kararını değerlendirdi. Zeytinoğlu yaptığı açıklamada Fransa gibi Türkiye ile ikili siyasi ve ticari ilişkileri güçlü bir devletin kısa vadeli çıkarlar uğruna yapıcı ve vizyoner olmaktan son derece uzak olan bu kararını kınadığını belirtti.

    İKV Başkanı sözlerine şu şekilde devam etti: “Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 24 Nisan’ı Anma Günü olarak ilan eden bir kararnameye imza atmasını kınıyoruz. Kısa vadeli siyasi çıkarlar uğruna Fransa ile güçlü siyasi, tarihi ve ekonomik bağları bulunan Türkiye ile ilişkilerin zedelenmesi ne yazık ki vizyonsuzluğun açık bir örneğidir. Bugün yaklaşık 7 milyar 300 milyon dolar ile Fransa, Türkiye’nin en büyük 7’nci ihracat pazarıdır. Fransa’dan ithalatımızın da yaklaşık 7 milyar 400 milyon dolar olduğunu dikkate alırsak iki ülke arasında 15 milyar dolara yaklaşan bir ticaret hacminden bahsediyoruz. Daha da önemlisi geçtiğimiz yıl Sayın Cumhurbaşkanımızın Fransa’ya yaptığı resmi ziyarette alınmış ikili ticareti 20 milyar dolar seviyesine çıkarma hedefimiz bulunuyor. Görülüyor ki iki ülke arasında tarihi ve güçlü bağlar, 80 milyonu aşan Türkiye Cumhuriyeti ve Fransa’da yaşayan 700 binden fazla nüfusa sahip Türk toplumunun hassasiyetleri, siyasi ve ekonomik bağlarımızı güçlendirerek bölgemizdeki sorunları birlikte aşma ve işbirliği çabaları adeta göz ardı edilerek kısa vadeli siyasi bir karara imza atılmıştır”.

    Benzer şekilde 10 Nisan 2019 tarihinde İtalyan Temsilciler Meclisinin soykırım iddialarını tanıyan bir önergeyi tanıdığını belirten Zeytinoğlu, bu siyasi kararın ve günü kurtarmaktan öteye gitmeyen popülist tavrın ikili ilişkilere ve Türkiye-AB ilişkilerine zarar verdiğini söyledi. Zeytinoğlu sözlerini şöyle tamamladı: “Siyasilerin görevi tarihi yargılamak değil halkları için barış, huzur ve refah içerisinde bir gelecek yaratmaktır. En kısa sürede gerek Fransız gerek İtalyan dostlarımızın ikili ilişkilerimizin daha fazla zarar görmemesi için gerekli adımları atacağını umuyoruz”.

    MART 2019: TÜRKİYE-AB BİLDİRİSİ’NİN 3’ÜNCÜ YILINDA İLİŞKİLER SADECE MÜLTECİ BAŞLIĞI İLE SINIRLANDIRILAMAZ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 18 Mart 2016 tarihinde gerçekleştirilen ve Suriyeli sığınmacılara yönelik işbirliği ve ilişkilerin geliştirilmesi konusunda hedefler içeren Türkiye-AB Bildirisi’nin 3’üncü yılında gelinen aşamayı yorumladı. Başkan Zeytinoğlu, Türkiye-AB Bildirisi’nin özellikle Suriyeli mültecilerin Yunanistan’a geçişlerini kontrol altına almayı amaçlayan bir belge olduğunu belirtti. Ancak İKV Başkanı bu bildiride sadece mülteci konusunun yer almadığını ilişkilerin hemen hemen tüm alanlarına değinen 9 maddeden oluştuğunu hatırlattı. Başkan Zeytinoğlu mülteci konusunda Türkiye’nin desteğini alan AB’nin ilişkilerin ilerletilmesi konusunda da aynı şekilde istekli olmasını umduğunu belirtti ve sözlerine şöyle devam etti:

    “Türkiye ve AB bundan 3 yıl önce bir ortak bildiri yayınlayarak vardıkları uzlaşıyı açıklamışlardı. Bu uzlaşı büyük ölçüde Suriye’deki iç savaştan kaçan sığınmacıların oluşturduğu göç baskısının tetiklediği bir uzlaşıydı. Ancak şunu da hatırlamak gerekiyor ki Türkiye-AB Bildirisi sadece mülteci konusunu içermiyordu. Bunun dışında Türkiye ve AB ilişkilerindeki tüm konu başlıklarına yönelik hedefler içeriyordu. Ancak bugün geldiğimiz noktada oldukça sorunlu ilerleyen bir mülteci işbirliğinin dışında hiçbir alanda ilerleme göremiyoruz.”

    “Mülteciler için Mali İşbirliği de İstediğimiz Hızda ve Etkinlikte İlerlemiyor”

    Başkan Zeytinoğlu, Suriyeli mülteciler için AB’nin ayırdığı fonun 2016-17 için 3 milyar avro, 2018-19 için de 3 milyar avro öngördüğünü belirtti. Başkan Zeytinoğlu, bu fonlar ile önemli projelerin desteklendiğini ancak 1 milyarı AB’den, 2 milyarı da Üye devletlerden gelmesi öngörülen bu fonun aktarılmasında gecikmeler yaşandığını söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

    “AB ve Üye Devletler tarafından, Türkiye’deki Suriyeli mülteciler için öngörülen mali araca 2016’da 927 milyon avro aktarıldı. 2017’de 1.597 milyon avro daha eklendi.  Kalan 476 milyon avro ise ancak 2018-19 döneminde tamamlanabildi. İkinci 3 milyar avroluk fonun da 2018-19’da kullanılması öngörülüyordu. Bunun için Üye Devletlerin katkılarını ödemeleri için 2019 sonu olarak öngörülen son tarih, 2021 sonuna ertelendi. AB’nin mülteci fonu ile eğitim, soysal güvenlik, altyapı gibi alanlarda önemli projeler desteklense de, genelinde mali işbirliği umulduğu hız ve etkinlikte gerçekleşemedi.”

    Başkan Zeytinoğlu, Türkiye-AB Bildirisi’nde öngörülen Türkiye-AB ilişkilerinin diğer alanlarındaki duruma da değindi:

    “Müzakere sürecinde en son fasıl Haziran 2016’da açıldı. Gümrük birliğinin güncellenmesi ile ilgili müzakerelerin başlaması konusu Komisyon’un Üye Devletlerden yetki istediği Aralık 2016’dan beri başlatılamadı. Vize serbestliği sürecinde Mayıs 2016’da neredeyse vizelerin kalkması noktasına gelinmişken, bugün hala vize uygulaması devam ediyor. Türkiye’de olağanüstü halin ilanı AB ile ilişkilerin devamını engelliyordu. Ancak OHAL’in kalkmasına rağmen, hala bir ilerleme kaydedilemedi. Türkiye olarak bize düşen geçtiğimiz yıl yapılan 2 Reform Eylem Grubu toplantısında belirlenen reform hedeflerine ulaşmak için adımlar atmak ve AB üzerinde pozitif bir baskı uygulamak. AB ise Türkiye’ye karşı sorumluluklarının bilincinde olmalı ve sürecin ilerlemesi için kapıları kapamak yerine kapıları açmayı bir politika haline getirmeli. Bu vesileyle AP’nin son raporu ve bazı Üye Devletlerin veto uygulamaları maalesef ilişkilere zarar veriyor. Türkiye gibi bir ülke ile ilişkilerin bu şekilde çözümsüzlüğe terk edilmesi AB’nin itibarı ve etkinliği açısından da son derecede düşündürücüdür.”

    Türkiye-AB Bildirisi’nin 3’üncü Yılında Bazı Rakamlar:

    Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı geçici koruma altındaki Suriyeli sayısı: 3.642.738 (%yüzde 5,6’sı 0-18 yaş aralığında)

    Türkiye-AB Bildirisi’nin Ege adalarına geçiş sayısına etkisi: Nisan 2016 sonrasında yüzde 97 oranında azaldı. Ekim 2015’te ortalama günde 6360 ve Aralık 2015’te de ortalama 3222 kişi Türkiye’den Ege Adalarına geçerken, bu sayı Türkiye-AB Bildirisi’nin uygulanmaya başlanmasından sonra, günde 84 kişiye düştü.

    Doğu Akdeniz (Ege) rotasından AB’ye düzensiz göç rakamları:

    2015 885.386 kişi,

    2016 182.277 kişi,

    2017 42.319 kişi,

    2018 56.561 kişi,

    Denizde can kayıplarının sayısı: Bildiriden önceki 20 ayda 1175 kişi denizde hayatını kaybederken, bu sayı 137’ye indi.

    Yunanistan’dan Türkiye’ye iade edilen veya gönüllü dönen Suriyeli sayısı: Mart 2016-Nisan 2018 dönemi için 12.569 kişi.

    AB’nin Türkiye’den alarak Üye Devletlere yerleştirdiği Suriyeli sığınmacı sayısı: Mart 2016-Nisan 2018 dönemi: 12.476 kişi.

    İtalya ve Yunanistan’dan diğer AB üyelerine yerleştirilen mülteci sayısı: Eylül 2015-Kasım 2017 dönemi: 31.503 kişi. Üye Devletlerin toplam taahhüdü ise 98.255 kişi.

    MART 2019: 54’ÜNCÜ ORTAKLIK KONSEYİ’NİN YAPILMASI AB İLİŞKİLERİ AÇISINDAN ÜMİT VERİCİ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu bugün yapılan 54’üncü Ortaklık Konseyi toplantısını değerlendirdi. Başkan Zeytinoğlu 4 yıllık bir aradan sonra yapılan toplantının Türkiye-AB ilişkilerinde normalleşme açısından son derece yararlı olduğunu belirtti ve sözlerine şöyle devam etti:

    “Türkiye ve AB arasındaki ilişkilerin temel karar organı olan Ortaklık Konseyi’nin 4 yıllık bir aradan sonra toplanması ümit vericidir. AB Güvenlik ve Dış Politika Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini’nin Türkiye’nin aday ülke olduğunu vurgulaması ve Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu’nun Türkiye’nin katılım süreci ve reformlara olan bağlılığını belirtmesi katılım sürecinin devamı açısından son derecede önemlidir. Türkiye ve AB arasında çeşitli alanlarda görüş ayrılıkları olsa da, özellikle güvenlik ve dış politika alanında birçok ortak nokta da bulunmaktadır.  Türkiye-AB ilişkilerinin ileriye gitmesi yönünde hangi alanlarda adım atılabileceği bellidir. Bu alanların başında  katılım müzakereleri gelmektedir ki Dışişleri Bakanı'mız fasılların açılması konusunu gündeme getirmiştir. Bunun dışında Gümrük Birliği'nin güncellenmesi ve vize serbestliği  de ilerleme sağlanmasının faydalı olacağı alanlardır. Bu Ortaklık Konseyi toplantısında ileriye yönelik somut adımlar atılması mümkün olmasa da, Türkiye ve AB’nin bir araya gelerek diyalog içinde olması, işbirliği alanlarının tespit edilmesi ve görüş ayrılıklarının da karşılıklı olarak ifade edilmesi ilişkilerin geleceği açısından sağlıklıdır. Sürecin düzenli bir şekilde ilerlemesi Türkiye ve AB’nin birbirini daha iyi anlamasına ve sorunların çözümüne yardımcı olacaktır”.

    MART 2019: BREXİT SÜRECİNDE HATADAN DÖNMEK İÇİN SON ŞANS

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılması ile ilgili olarak Avam Kamarası’nda yapılan oylama ve Avrupa Parlamentosu’nda kabul edilen Türkiye raporu hakkında görüşlerini açıkladı.

    Başkan Zeytinoğlu, 13 Mart Çarşamba günü Avrupa’nın kalbinin bu iki Parlamento’da attığını ve Birleşik Krallık’ta anlaşmasız Brexit’i reddeden Parlamento’nun olumlu kararına karşı, AP’de Türkiye ile müzakerelerin askıya alınmasını öneren raporun kabul edilmesinin olumsuz bir gelişme olduğunu belirtti. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “İçinde bulunduğumuz hafta gerek AB’nin, gerekse Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği açısından büyük önem taşıyor. İngiltere Avam Kamarası’nda 3 gün üst üste Brexit ile ilgili kritik oylamalar yapılıyor. Bunun yanında, Kasım ayında ilk taslağı açıklanan AP’nin Türkiye raporu da dün oylandı ve 370’e karşı 109 oyla kabul edildi. Ayrıca, AB ile Türkiye arasındaki ortaklık ilişkisinin temel karar alma organı olan Ortaklık Konseyi de 4 yıl aradan sonra 15 Mart Cuma günü Brüksel’de toplanacak.

    Brexit sürecinde Başbakan May’in AB ile müzakere ettiği anlaşmanın reddedilmesi anlaşmasız bir ayrılık ihtimalini güçlendirdi. Ancak Çarşamba günü yapılan oylamada vekillerin 4 oy fark ile anlaşmasız Brexit’i her koşulda ve tümüyle reddetmesi, soruna çözüm bulmak için hükümet üzerindeki baskıyı artırdı. Söz konusu tasarı bağlayıcı olmasa da,  farklı partilerin ve Parlamento’nun kıdemli üyelerinin de desteği ile oya sunulması önemli. Bugün yapılacak oylamanın da sonucuna bakarak, daha önce planlanan 29 Mart tarihinde İngiltere’nin AB’den çıkmayacağını ve sürecin erteleneceğini öngörmek mümkün. Burada kritik olan hükümetin AB’yi de ikna edecek bir plan oluşturmasında yatıyor. Ertelemenin 22 Mayısa kadar süreci uzatması söz konusu. Bu süre içinde de İşçi Partisi’nin de öne sürdüğü türde gümrük birliği veya Avrupa Ekonomik alanı modeli temelinde bir anlaşma, erken seçim ya da ikinci bir referandum gündeme gelebilir.”

    “Türkiye Karşıtlarının Eline Koz Vermeyelim”

    Başkan Zeytinoğlu AP’de oylanan Türkiye raporuna da değindi ve Mayıs ayındaki seçimler ile yerini bir sonraki Parlamento’ya bırakacak olan AP’nin bu şekilde bir miras bırakmasını üzücü olarak nitelendirdi. Başkan Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

    “AP’nin Türkiye raporunda üyelik müzakerelerinin askıya alınmasının önerilmesini son derece talihsiz bir öneri olarak değerlendiriyorum. Müzakere süreci zaten donmuş durumda. 2016’dan beri yeni fasıl açılamıyor ve zaten 2006’da alınan karar sonucunda hiçbir fasıl geçici dahi olsa kapatılamıyor. Kıbrıs sorunu ile ilintili olarak bloke edilen fasıllar da cabası. Böyle bir tablo karşısında müzakereler resmen askıya alınsın demek bana ne yapıcı ne de mantıklı bir öneri olarak gözüküyor. Çözüm ilerlemeyen bir süreci büsbütün bloke etmek değil, bilakis süreci ilerletmenin yollarını aramak. Bu açıdan AP raporunu düşündürücü buluyorum. Raporda gümrük birliğinin güncellenmesi ve vize serbestliği konularında olumlu tavsiyeler olsa da müzakerelerin askıya alınması önerisi raporun en önemli ve en hatalı yaklaşımını ortaya koyuyor”.

    Başkan Zeytinoğlu AP raporunun kabul edilmesi ile müzakerelerin askıya alınmayacağını da belirtirken, sözlerini şöyle tamamladı:

    “AP raporu, müzakereler hakkında karar alıcı konumda olan Konsey ve Üye Devletlere tavsiye niteliğinde. Türkiye ile müzakerelerin askıya alınması için Üye Devletlerin nitelikli çoğunluk ile karar vermeleri gerekiyor ki bu şu anda mümkün değil. Ancak bu durum bizi rehavete sürüklememeli. Avrupa seçimleri ile yenilecek olan AP’de popülist ve aşırı sağ üyelerin güçlenmesi söz konusu. Ayrıca bugüne kadar Türkiye ile ilişkilerde daha ılımlı bir tutum takınan Avrupa Komisyonu’nun da Başkanı ve üyeleri seçilecek. Kuvvetli adaylardan biri olan Avrupa Halklar Partisi aday Manfred Weber şimdiden Türkiye’nin katılım sürecini durdurmayı vaat etti. Demek ki işimiz daha da güçleşebilir. Bu gelişmelere karşı AB politikamızı devam ettirerek ve Türkiye’nin de yararına olan reformları hızla uygulamaya koyarak, AB içindeki Türkiye karşıtlarının eline koz vermemeliyiz”.

    MART 2019: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU’NUN 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ MESAJI

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle yayımladığı mesajda şu noktalara değindi: “Kadınlarımız başta olmak üzere tüm vatandaşlarımızın Dünya Kadınlar Günü’nü kutlarım.  Kadınların her alanda erkeklerle eşit oldukları, kadına karşı şiddet ve ayrımcılığın önlendiği, kadınların eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi her türlü hizmetten eşit derecede yararlandıkları, iş gücü piyasasında eşit bir şekilde yer aldıkları, şirketler ve sivil toplum kuruluşlarının yanında siyasette de eşit katılım sağladıkları bir dünya için çalışmaya devam ediyoruz.

    Türkiye’nin AB süreci cinsiyet eşitliği ve kadınlara karşı ayrımcılığın önlenmesi hedefleri açısından da büyük önem taşıyor. Çeşitli göstergelere baktığımızda özellikle istihdam düzeyi açısından AB ortalaması ile Türkiye arasında önemli farklar olduğunu görüyoruz. Örneğin, kadınların istihdam oranına baktığımızda bu oran AB’de ortalama olarak yüzde 62,4 iken, Türkiye’de bu oran neredeyse AB’deki oranın yarısı, yani yüzde 32,2.

    Kadın ve erkek istihdam oranları arasındaki fark açısından verileri incelediğimizde yine bir cinsiyet uçurumu ile karşılaşıyoruz. AB’de bu oran yüzde 10,5 iken, Türkiye’de ne yazık ki yüzde 38,5.

    Siyasete baktığımızda da benzer bir tablo ile karşılaşıyoruz. AB’de ulusal parlamentolarda kadınların oranı yüzde 30,2. Bu oran dahi istenilen düzeyde değilken, Türkiye’de daha da düşük bir temsil ile karşılaşıyoruz: yüzde 17,4. 595 milletvekilinin sadece 104’ü kadın.

    Son olarak, istihdam düzeyi ile eğitim arasında doğrusal bir orantı olduğunu görüyoruz. Okuryazar olmayan 15 yaş üstü kadınların istihdam oranı yüzde 15,4 iken, bu oran yükseköğretim mezunu kadınlarda yüzde 59,3’e çıkıyor.

    Kadınların eğitiminin hem tüm ülkenin gelişimi, hem de kadınların iş hayatı ve toplamsal hayata katılımları açısından önemini bir kez daha vurguluyor, kadınların ülkemizde ve tüm dünyada hak ettikleri konum ve imkânları elde edecekleri günlere ulaşmayı diliyoruz”.

    ŞUBAT 2019: AB-JAPONYA EKONOMİK ORTAKLIK ANLAŞMASI TÜRKİYE’Yİ DE ETKİLEYECEK

    1 Şubat 2019 tarihinde yürürlüğe giren AB-Japonya Ekonomik Ortaklık Anlaşması (EOA), dünyanın en büyük ekonomilerinden olan AB ve Japonya’nın kurallara dayanan, adil ticaret için atmış oldukları önemli bir adım niteliğinde. Bu anlaşmanın korumacılık eğilimlerinin hız kazandığı ve serbest ticaretin DTÖ kurallarına aykırı ek vergiler ve korunma önlemleri ile tehdit edildiği bir dönemde gerçekleşmesi önemini daha da artırıyor.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu konuyla ilgili bir açıklama yaptı. Başkan Zeytinoğlu açıklamasında bu iki önemli ticari oyuncuyu bir araya getiren anlaşmanın Türkiye açısından son derece önemli olduğunu vurguladı. Başkan Zeytinoğlu, Türkiye’nin de Japonya ile STA müzakerelerinin devam ettiğini hatırlattı ve AB-Japonya EOA’sının yürürlüğe girmesinden sonra, bu müzakerelerin ivedilikle tamamlanmasının stratejik bir öncelik olması gerektiğini belirtti. Başkan Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

    “1 Şubat 2019 itibarıyla yürürlüğe giren anlaşma ile 635 milyon insanın yaşadığı ve küresel hasılanın üçte birinin üretildiği AB ve Japonya, pazarlarını karşılıklı olarak açıyor. Anlaşmanın tamamıyla yürürlüğe girmesinin ardından AB ile Japonya arasındaki ticaretin 36 milyar avro artması bekleniyor. Bu anlaşma, Türkiye’yi de doğrudan ilgilendiriyor. Türkiye, AB ile gümrük birliği içinde ve gümrük birliği, sanayi ürünlerini kapsıyor. Gümrük Birliği’nin gereği olarak Türkiye, AB’nin ticaret anlaşmalarına da uyum sağlamak durumunda. Türkiye’nin AB’nin ticaret müzakereleri ile eş zamanlı olarak söz konusu üçüncü ülkeler ile ticaret anlaşmaları müzakerelerini gerçekleştirmesi, ticaret imkânlarının artırılması ve dış ticaret hedeflerine ulaşılması açısından önemli. Aksi takdirde AB ile STA imzalayan ülkeler, gümrük birliği sebebiyle Türkiye pazarına ürünlerini tarifesiz satabilirken, Türkiye bu ülkelerle ayrı bir anlaşma imzalamadığı sürece o ülke pazarlarına ürünlerini tarifesiz bir şekilde satamıyor. Japonya örneğinde Türkiye’nin STA müzakereleri halen devam ediyor. Son tur görüşmeler, Aralık ayında Ankara’da yapıldı. Bu sürecin hızlanması ve Japonya’ya ihracat ve ortak iş olanaklarını artıracak bir anlaşmanın ivedilikle imzalanması son derece önemli. Japonya’ya ihracatımız 2018’in ilk altı ayında 253 milyon dolar olarak gerçekleşmiş ki bu son derece yetersiz. Bunun yanında, güçlü otomotiv sektörü ile Japonya’dan gelen otomotiv ürünlerine AB pazarında yedi yıllık geçiş sonrasında sıfır vergi uygulanacak olması, Türkiye’den yapılan ithalatın azalmasına sebep olabilir.”

    Başkan Zeytinoğlu, Türkiye ve AB arasındaki Gümrük Birliği’nin modernizasyonu sürecine de dikkat çekti ve siyasi engeller sebebiyle müzakereler başlamasa da önümüzdeki süreçte gümrük birliğini güncellemenin hem Türkiye hem de AB’nin yararına olacağını belirtti:

    “AB ve Japonya arasındaki EOA yeni nesil bir anlaşma. Yani sanayi ürünleri ticaretinin yanında, tarım, hizmetler, e-ticaret, kamu alımları ve veri güvenliği gibi kapsamlı konuları da içeriyor. Türkiye AB ile gümrük birliğinin modernizasyonuna hazırlanırken, bu tür model olarak alınabilecek anlaşmaları incelemek ve ticaretin yeni ufuklarını anlamak çok önemli. Bu süreçte siyasi engeller sebebiyle müzakereler henüz başlamasa da yakın bir gelecekte gümrük birliğinin revize edilmesi gerek Türkiye gerekse AB açısından kaçınılmaz bir zorunluluk halini almış durumda. Gümrük birliğinin modernize edilmesi ve güncellenmesi tıpkı Japonya ile AB arasındaki anlaşmada olduğu gibi; hizmetler, kamu alımları, veri güvenliği ve tarım gibi son derece teknik ve stratejik alanları kapsayacak. Türkiye’nin bu süreçten azami fayda sağlayabilmesi için Ticaret Bakanlığımız ve diğer ilgili bakanlıkların, iş dünyasını temsil eden kuruluşlar ile çok yakın çalışması şart.”

    Başkan Zeytinoğlu, 1 Şubat itibarıyla AB şirketlerinin Japonya ile yaptıkları ticarette sıfırlanmış tarifelerden ve basitleştirilmiş gümrük işlemlerinden faydalanıyor olmasının, AB ticaret politikasının bugüne kadar atmış olduğu en önemli adımlardan biri olduğuna dikkat çekti. Başkan Zeytinoğlu, AB-Japonya EOA’sının yeni nesil bir ticaret anlaşması olduğunu belirtti ve güvenli veri akışını kapsamasının yanında, çevre alanında Paris Anlaşması’nın hedeflerine uyumun taahhüt edildiği AB’nin ilk ticaret anlaşması olması bakımından da dikkat çektiğini ekledi.

    Japonya Ekonomik Ortaklık Anlaşması ile İlgili Kısa Bilgi:

    1 Şubat 2019 itibarıyla yürürlüğe giren anlaşma ile 635 milyon insanın yaşadığı ve küresel hasılanın üçte birinin üretildiği AB ve Japonya, pazarlarını karşılıklı olarak açıyor. Anlaşmanın tamamıyla yürürlüğe girmesinin ardından Japonya, AB’den ithal ettiği ürünlere uyguladığı vergilerin yüzde 97’sini kaldıracak. Anlaşma ayrıca araçlardaki uluslararası standartlar gibi tarife dışı engellerin sonlandırılmasını da beraberinde getirecek. Böylece AB ile Japonya arasındaki ticaretin 36 milyar avro artması bekleniyor. Avrupalı şirketlerin Japonya’ya her yıl ihracat yaparken ödedikleri yaklaşık 1 milyar avro değerinde vergi de tarihe karışacak.

    AB-Japonya EOA’sının en dikkat çekici özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz: AB’den ithal edilen gouda ve çedar gibi çok sayıda peynire Japonya tarafından uygulanan yüzde 29,8’lik ve şaraba uygulanan yüzde 15’lik ithalat vergisi sona erecek. Japonya’ya AB’nin et ihracatı önemli ölçüde artacak. Öyle ki işlenmiş domuz eti tamamıyla vergisiz ihraç edilecekken, işlenmemiş domuz eti de çok küçük oranda bir vergiyle satılacak. AB’nin 200’den fazla coğrafi işaretli tarım ürünü ile Japonya’nın benzer ürünleri taraflarca koruma altına alınacak.

    AB-Japonya EOA’sı ayrıca başta finansal hizmetler, e-ticaret, telekomünikasyon ve ulaştırma olmak üzere hizmet ticaretinde de tarifeleri ve tarife dışı engelleri ortadan kaldıracak. Bir diğer önemli alan olan kamu alımlarında Avrupalı şirketler artık Japonya’nın 54 büyük şehrinde ihalelere katılabilecek ve ulusal seviyede büyük önem teşkil eden demiryolu sektöründe kamu alımlarına erişimlerindeki engeller son bulacak. Belirli sektörlerdeki hassasiyetlere gereken duyarlılığın gösterileceği AB-Japonya EOA’sı kapsamında özellikle AB’nin otomotiv sektörü için gümrük vergilerinin sıfırlanması yedi yıl sürecek bir geçiş döneminin ardından hayata geçirilecek.

    AB-Japonya EOA’sının ilk olma özelliği taşıyan bir diğer önemli noktası da dünyanın en geniş güvenli veri akışı alanını hayata geçirecek olması. Tarafların birbirlerinin veri güvenliği sistemini muadil olarak tanımasıyla birlikte artık kişisel veriler, AB Üye Devletleri ve Japonya arasında serbest ve güvenli bir şekilde dolaşabilecek.

    OCAK 2019: BREXIT ANLAŞMASININ REDDİ YENİ BİR REFERANDUM OLASILIĞINI GÜÇLENDİRİYOR

    Birleşik Krallık’ta dün akşam Avam Kamarası’nda oylanan AB üyeliğinden çekilme anlaşmasının reddi, Brexit sürecindeki belirsizlikleri daha da artıran bir gelişme oldu. İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunarak, üyelikten ayrılma koşullarını içeren anlaşmanın 230 oy farkla reddedilmesinin Brexit sürecinin sonucunu etkileyen tarihi bir gelişme olduğuna dikkat çekti. İKV Başkanı şunları söyledi:

    “Başbakan Theresa May’in AB ile müzakere ettiği üyelikten çekilme anlaşması dün akşam Avam Kamarası’nda büyük bir farkla reddedildi. Başbakanın 3 gün içinde yeni bir planı Avam Kamarasına sunması gerekiyor. Ancak bundan önce İşçi Partisi’nin gündeme getirdiği güven oylaması ile karşı karşıya kalacak. Öyle görünüyor ki, Birleşik Krallık hükümetinin çoğunluğu tatmin edecek bir anlaşmayı kısa süre içinde sonuçlandırması mümkün değil. AB de anlaşmanın tekrar müzakere edilmesine karşı olduğunu açıkladı. Bu durumda Brexit sürecinin öngörülen tarih olan 29 Martta bir anlaşmaya sonuçlanması olasılığı çok azaldı.

    Başkan Zeytinoğlu, AB Konsey Başkanı Donald Tusk’ın dün akşamki tweet’ini hatırlattı ve Tusk’ın “eğer anlaşma imkânsız ise ve kimse bir anlaşma istemiyorsa, o zaman yegâne olumlu çözümün ne olduğunu söylemeye en sonunda kim cesaret edecek?” diyerek aslında durumu özetlediğini belirtti. Başkan Zeytinoğlu, Brexit sürecinin sonuçlanması için muhtemel seçenekleri sıraladı ve bunların arasında en akılcı çözümün referandumun yenilenmesi olacağını belirtti. Başkan Zeytinoğlu sözlerini şöyle devam etti:  

    “AB ve Birleşik Krallık’ın önündeki seçenekleri şöyle sıralayabiliriz;

    -En kötü senaryo olan anlaşmasız Brexit, yani Birleşik Krallık’ın herhangi bir anlaşma olmadan AB’den 29 Mart itibarıyla ayrılması. Bu seçeneğin gerçekleşmesi halinde gümrük kontrolleri ve tarifelerin yeniden uygulanmaya başlanması ticareti aksatacak, büyük zarar ve kayıplara yol açacak. Ayrıca Birleşik Krallık’ta mukim AB vatandaşlarının ve AB ülkelerindeki Birleşik Krallık vatandaşlarının durumu tamamen kuralsız bir niteliğe bürünecek. Ekonomik maliyetin ötesinde İskoçya’nın bağımsızlık talebini yeniden gündeme getirecek ve İrlanda’da Kuzey İrlanda ve İrlanda cumhuriyeti arasındaki sınırı yeniden oluşturarak İrlanda barışını da yeniden tartışmalı hale getirecek.

    -AB’den ayrılma ile ilgili yeni bir referandum düzenlenmesi. Bu seçeneği savunanların sayısı giderek artıyor. 23 Haziran 2016 referandumundan bu yana yaklaşık iki buçuk yıl geçmesi, koşulların da büyük ölçüde farklılaştığını gösteriyor. Koşulların değişmesi ve sürecin çıkmaza girmesi sebebiyle yeniden bir referandum düzenlenerek halka gidilebilir. İlk referandumda halkın çoğunluğunun AB üyeliği ve üyelikten ayrılmanın sonuçları hakkında bilgisiz olduğu ve çokça da yanlış bilgilendirildiği dikkate alınırsa, tarihi bir hatadan dönülmesi için ikinci referandum fırsatının kullanılması akıllıca olur. Ancak referandum ile ilgili hazırlıkların yapılması ve bu konudaki yasanın Parlamento’dan geçmesi belirli bir süre gerektireceği için 29 Mart tarihinin de ertelenmesi söz konusu olacaktır.

    -AB ile anlaşmanın yeniden müzakere edilmesi. Bu seçeneğin gerçekleşmesinin önünde önemli engeller var. AB yeniden müzakereye yanaşmıyor ve 29 Marta da çok kısa bir süre kaldı. O yüzden anlaşmanın yeniden müzakereye açılması küçük bir olasılık olarak gözüküyor. Yeniden müzakere edilse dahi Avam Kamarasından geçmesini sağlamak da oldukça zor olacaktır.”

    Türkiye için Önemi

    Başkan Zeytinoğlu, Brexit sürecinin nasıl sonuçlanacağının Türkiye için de çok önemli olduğunu vurguladı ve sözlerini şöyle tamamladı:

    “Brexit sürecinin nasıl sonuçlanacağı ülkemiz açısından da çok önemli. Öncelikle, anlaşmasız bir Brexit ihtimali AB içinde ikinci ticari partnerimiz olan ve dış ticaretimizde fazla verdiğimiz Birleşik Krallık’a yönelik ihracatımızın aksamasına sebep olacağı için özellikle otomotiv ve tekstil gibi sektörlerimiz için son derece zararlı olur. Birleşik Krallık’ın 29 Mart 2019 tarihini ileriye atarak yeni bir anlaşmayı müzakere etmek istemesi ya da ikinci bir referandumun gündeme gelmesi de yine çok yakından takip etmemiz gereken süreçler olacak. Her durumda, Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılmasını takiben Birleşik Krallık ile Türkiye ilişkilerinin zarar görmemesi için görüşmelerin hemen sonuçlandırılabilecek şekilde devam etmesi gerekiyor. Buna ek olarak Brexit’in çıkmaza girmesi ve AB’yi de zayıflatması gibi bir seçenek ise en önemli ticari ortağımız olan ve tam üye olmayı hedeflediğimiz AB’nin geleceği ve parçası olduğumuz Avrupa’nın güvenliği açısından son derece olumsuz gelişmeleri tetikleyebilir.”

    OCAK 2019: SADECE PLASTİK POŞETLERDE DEĞİL, HER ALANDA BİLİNÇLİ TÜKETİM KÜLTÜRÜNÜ YAYGINLAŞTIRMALIYIZ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu alışverişlerde kullanılan plastik poşetlerin ücretli olması ile ilgili bir açıklama yaptı. Zeytinoğlu, son günlerde gündemi meşgul eden ve sıklıkla vatandaşların eleştirilerine de konu olan bu uygulamanın, AB standartlarına uyum sürecinde başlatıldığını belirtti. Başkan Zeytinoğlu, her şeyden önce çevrenin korunması açısından önem taşıdığını vurguladığı plastik poşet meselesinin ayın zamanda, ülke ekonomisine önemli katkı sağlayan plastik sektörünün durumu açısından da ele alınması gerektiğini belirtti. Başkan Zeytinoğlu sözlerini şöyle devam etti:

    “1 Ocak 2019 itibarıyla ücretli plastik poşet uygulamasının yürürlüğe girmesi Türkiye’nin AB sürecinin önemli kazanımlarından biridir. Özellikle doğada çözünür olmayan plastik poşetlerin kullanımının sınırlandırılması çevrenin korunması açısından önemlidir. Ancak bilinçli ve çevre dostu tüketim için bu konunun çok daha kapsamlı şekilde ele alınması gerekir. Çevreyi korumak istiyorsak yalnızca plastikler değil kâğıt, cam gibi her türlü malzemeyi bilinçli tüketmek zorundayız.”

    Başkan Zeytinoğlu, plastik poşetlerin ücretli olmasının AB sürecinin bir getirisi olduğunu belirttikten sonra, Türkiye’deki mevzuat ile AB’de geçerli olan mevzuat arasında bazı farklılıklara dikkat çekti:

    “Türkiye’de yeni yasa ile getirilen uygulama bazı yönleri ile AB mevzuatından ayrılıyor. AB’de 15-50 mikron arası plastik poşetler için ücret zorunluyken 50 mikronun üzerindeki daha kalın ve birçok defa kullanılabilen poşetler kapsam dışı tutuluyor. Türkiye’de ise yasada bu ayrım gözetilmemiş. Bunun yanında biyobozunur veya biyoplastiklerle üretilen poşetler AB’de ilgili mevzuatın kapsamına girmiyor. Türkiye’de de bu tür doğada çözünen plastikler için ayrı düzenleme yapılmalı. Bunların ücretsiz olması çevreye duyarlı üretimi teşvik etmek açısından da önemli. Ayrıca plastik poşetlerin satışından elde edilecek gelirin yine çevre konusunda oluşturulacak bir fona aktarılması uygun olur.”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, açıklamasında plastik sektörünün ihtiyaçlarına da değindi ve ekonomiye önemli katkı veren sektörün durumunun da öncelikle dikkate alınmasını önerdi:

    “Plastik sanayi Türkiye ekonomisi açısından önemli bir sektör. 250 bin kişiye istihdam sağlayan 11 bin civarında firma faaliyet gösteriyor. Dünyanın 6’ncı üreticisi olmasının yanında Avrupa’da da Almanya’nın ardından en büyük ikinci üretici konumunda. TOBB Plastik, Kauçuk ve Kompozit Sanayi Meclisimizin tahminlerine göre plastik poşet üreten ve 20 bin kişiyi istihdam eden sektörde yaklaşık 10 bin kişi işsiz kalma riski ile karşı karşıya. Firmalara geçiş sürecinde destek olunması ve üretimlerini yeni alanlara yönlendirebilmeleri için 6’ncı Bölge teşviklerden faydalanmalarının sağlanması önerisini destekliyorum. Yasaklar ve cezalar ile kısa vadeli çözümler üretilebilir. Esas olan gerek tüketicide gerekse sanayide bilinçli tüketim ve çevre duyarlılığının geliştirilmesine yatırım yapmak olmalı. Sektörün geri dönüşümlü ve doğada çözünür plastik çeşitlerine geçişi için kapsamlı bir strateji oluşturulmalı. AB’nin döngüsel ekonomide plastikler için Avrupa stratejisi sektörün dönüşümü için model olarak alınabilir.”

    Ek: AB ve Türkiye’de Plastik Poşet Kullanımına İlişkin Bilgiler

    Türkiye’de istatistiki verilere göre her yıl 25 milyar poşet kullanılmakta ve kişi başına 450 poşet düşüyor. AB’de ise plastik poşet yasağı gelmeden önce ortalama kişi başına kullanım 200 iken, bazı ülkelerde bu sayı 500’ün üzerine çıkabiliyordu. Amaç Avrupa'da kişi başına naylon torba kullanımının 2025 yılı sonuna kadar 40’a düşürülmesi idi. 2017 itibarıyla AB’de yılda toplam 100 milyar poşet kullanılıyor. Plastik poşetlerin kullanımını kısıtlayan direktifin yürürlüğe girmesi ile plastik poşet kullanımının azaltılmasında önemli yol alındı. Özellikle Danimarka ve Finlandiya gibi bu konuda bilincin de çok yüksek olduğu ülkelerde yıllık kullanım kişi başına 4 poşete kadar düştü. İrlanda’da 2002’de başlayan tek kullanımlık plastik poşetlerin vergilendirilmesi uygulaması ile kullanım yüzde 95 azalarak, kişi başına 328’den 18’e indi. Direktifin amacı 2019 sonuna kadar kişi başına yıllık tüketimi 90 ile sınırlamak ve 2025 sonuna kadar da 40 poşete indirmek.

  • ARALIK 2018: İKV TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNİ BÜKREŞ’TE GÜNDEME TAŞIDI

    İktisadi Kalkınma Vakfı, 2009 yılından beri sürdürdüğü “AB Dönem Başkanlıkları ve Türkiye” adlı proje kapsamında 6 Aralık 2018 tarihinde Romanya’nın başkenti Bükreş’te bir konferans düzenledi. “Türkiye-AB İlişkileri: Meydan Okumalar ve Beklentiler” adlı konferansa, Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Faruk Kaymakcı ve Romanya Dışişleri Bakanlığı Avrupa İşleri Bakan Vekili George Ciamba katıldı. Toplantı, Romanya’nın Ocak ayında başlaması öngörülen AB Konseyi dönem başkanlığından hemen önce, ülkenin önde gelen düşünce kuruluşlarından Romanya Avrupa Enstitüsü ile işbirliği içinde ve TİAD-Türkiye İşadamları Derneği’nin desteğiyle gerçekleşti.

    Konferansta Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Faruk Kaymakcı, Romanya Dışişleri Bakanlığı Avrupa İşleri Bakan Vekili George Ciamba ve İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu birer konuşma yaptı. Büyükelçi Kaymakcı, Türkiye için AB ile ilişkilerde ana hedefin tam üyelik olduğunu ve üyelik dışında stratejik ortaklık türü alternatiflerin kabul edilemez olduğunu vurguladı. Kaymakcı, üyelik müzakerelerinin ilerlememesinin AB’nin inandırıcılığını zayıflattığını belirtti. Bakan Yardımcısı, Avrupa’nın sınırlarının Türkiye’nin Suriye, Irak ve İran ile olan sınırları olduğunu hatırlattı ve AB’nin karşı karşıya olduğu tehditlerin ortadan kaldırılması için Türkiye’nin rolünün önemini vurguladı.

    Romanya Bakan Vekili Ciamba ise özellikle Türkiye AB ilişkilerinin geliştirilmesi için sivil toplum ve düşünce kuruluşları arasındaki temas ve işbirliğinin ilerletilmesini savundu. Türkiye’nin AB yolculuğunun Cumhuriyetle ve Atatürk ile başladığını söyleyen AB’nin küresel aktör olması için Türkiye’nin katkısının vazgeçilmez olduğunu belirten Ciamba, Romanya’nın AB Konseyi dönem başkanlığında Türkiye-AB diyaloğunun geliştirilmesine çalışacaklarını vurguladı.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu konferansın açış konuşmasında Türkiye’nin Karadeniz komşusu Romanya’nın ilk defa AB Bakanlar Konseyi Başkanlığını üstlenmesinin önemine dikkat çekti ve Türkiye ile ilişkilerin Romanya dönem başkanlığında gelişeceğine inandığını belirtti. Zeytinoğlu, katılım müzakerelerinin canlandırılmasının Türkiye’nin AB güvenliği ve refahına yapacağı katkıyı azami düzeye taşıyacağını belirtti. İKV Başkanı Türkiye-AB ilişkilerinin kısa vadede ilerlemesini sağlayacak olan 3 alan üzerinde durdu. Başkan, gümrük birliğinin güncellenmesi, vize serbestliğinin sağlanması ve mülteci işbirliğinin devamının ilişkileri canlandıracağını, ancak bu gibi işbirliklerinin üyelik hedefine alternatif oluşturmayacağını belirtti.

    Konferansın oturum başkanlığını üstlenen İKV Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, ilişkilerin köklü geçmişini gündeme getirdi ve Kıbrıs sebebiyle Türkiye’nin katılım müzakerelerine getirilen blokajın kabul edilemez olduğunu belirtti. Türk vatandaşlarına uygulanan vize zorunluluğunun gümrük birliğinin işleyişini de olumsuz etkilediğini belirten Kabaalioğlu, AB’de yükselen aşırı sağ partilerin ve liderlerin de Türkiye’nin entegrasyonunu engellediğini vurguladı.

    KASIM 2018: SİYASİ DİYALOĞUN DEVAMI TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ AÇISINDAN KRİTİK ÖNEM TAŞIYOR

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, bugün yapılan “Türkiye-AB Yüksek Düzeyli Siyasi Diyalog” toplantısı hakkında bir açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu, siyasi diyaloğun devam etmesiyle gerek Türkiye’de AB reform sürecinin gerekse dış ve güvenlik politikası alanındaki işbirliğinin olumlu etkileneceğini belirtti. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Türkiye-AB Yüksek Düzeyli Siyasi Diyalog toplantısının olumlu ve yapıcı bir atmosferde geçmesi önemlidir. Görüş ayrılıkları olsa da işbirliği yapma ve ilişkileri geliştirme yönünde bir iradenin olması sevindirici. Dışişleri Bakanımız ve Başmüzakerecimiz Sayın Çavuşoğlu’nun Türkiye’nin aday ülke olduğuna vurgu yapmasını, fasılların açılması, gümrük birliği modernizasyon sürecinin başlatılması ve vize serbestliği için kriterlerin yerine getirilmesindeki kararlılığını destekliyoruz. Bu alanlarda ve özellikle üyelik sürecinde hareketlenme sağlanması Türkiye için olduğu gibi AB için de önemli bir kazanım olacaktır”.

    İKV Başkanı Zeytinoğlu ayrıca AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ile Komisyon üyesi Johannes Hahn’ın açıklamalarını yorumladı:

    “AB tarafını temsil eden Sayın Mogherini ve Hahn’ın açıklamalarındaki işbirliğine açık ve yapıcı yaklaşımı değerli buluyoruz. Sayın Mogherini Türkiye’nin bir aday ülke ve stratejik ortak olduğunu belirtirken, Sayın Hahn yakın bir komşu kavramını kullandı. Özellikle AB’nin yürütme organı, anlaşmaların bekçisi dediğimiz Komisyon’un Türkiye’nin AB adaylığı ve müzakere sürecinin de takipçisi olması gerekiyor. Yine iki yetkilinin de Türkiye’nin istikrarlı, demokratik ve müreffeh bir ülke olmasına ve yakın coğrafyadaki dış politika ve güvenlik sorunlarında işbirliğine vurgu yapmalarını olumlu olarak değerlendiriyoruz.”

    “Türkiye’nin AB’nin Geleceğinde Oynayabileceği Pozitif Role Odaklanmalıyız”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu son olarak AB ve Türkiye arasındaki yüksek düzeyli diyalog sürecinin devamını dilediği belirtti ve bu süreçlerin katılım müzakereleri, gümrük birliğinin güncellenmesi ve vize serbestliği süreçlerinde de olumlu yansımaları olacağını umduğunu söyledi:

    “AB ile siyasi, ekonomik ve enerji gibi alanlardaki yüksek düzeyli diyalog mekanizmaları ilişkilerin normalleşmekte olduğunu gösteriyor. Ancak vakit kaybetmeden bunun ötesine geçerek somut proje ve programlar üzerinde çalışabilmeliyiz. Öncelikle Ağustos ayında yapılan Reform Eylem Grubu sonuçlarında da belirtilen reform adımlarının atılması ve özellikle yargı reformunun gerçekleştirilmesi önemli bir adım olacak. Bunu takiben AB ile bloke olan müzakerelerin tekrar başlatılması, özellikle 23 ve 24’üncü fasılların açılması, gümrük birliğinin güncellenmesi için müzakerelerin başlaması ve vize serbestliğin tamamlanması sonraki hedefler olmaya devam ediyor. Türkiye’yi içine alan bir AB’nin gerek yakın çevrede, gerekse küresel olarak gücüne güç katacağını söylemeye bile gerek yok. Öte yandan, AB’nin içinden geçmekte olduğu süreci de yakından izlemeliyiz. Aşırı sağın Almanya dâhil birçok AB ülkesinde güç kazanması ve merkez partilerin güç kaybetmesi, gelecek Mayıs ayındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde de bu grupların etkili olacağını gösteriyor. Brexit diğer önemli bir sorun. Brexit sürecini takiben AB’nin kendi kurumsal yapısını reforme ederek daha etkili bir hale sokması gerekiyor. Tüm bu süreçler ve Çin ve Rusya gibi ülkelerin artan etkisi AB’nin karşı karşıya olduğu sınamaları daha çetin hale getiriyor. Bu tablo karşısında yapmamız gereken Türkiye’nin AB için bir sorun değil, bilakis bir kazanç olacağını anlatmak ve AB’nin geleceğinde Türkiye’nin oynayabileceği pozitif rolü ortaya koymak olmalı”.

    KASIM 2018: MÜZAKERELERİN ASKIYA ALINMASI ÖNERİSİNİ HAYAL KIRIKLIĞI VE ENDİŞE İLE KARŞILIYORUZ

    Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye raportörü Kati Piri’nin bu yılki taslak Türkiye raporunu açıklaması üzerine, İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu taslak raporu değerlendirdi:

    "AP Türkiye raportörü Kati Piri'nin twitter hesabından duyurduğu rapor henüz taslak niteliğinde. AP Dış İlişkiler Komitesi'nde görüşülecek ve yapılacak değişiklikler sonrasında Genel Kurulun onayına sunulacak. Taslak haliyle rapora baktığımızda, raportörün AP'deki farklı siyasi grupların tercihlerini yansıtan bir uzlaşı çabası içinde olduğunu görüyoruz.

    Raporda, Komisyona ve Üye Devletlere Türkiye ile müzakereleri resmi olarak askıya alma çağrısında bulunuluyor. Bunun yanında Türkiye ile demokrasi diyaloğunun devam etmesini öneriliyor ve bu süreçte katılım öncesi yardım aracı IPA fonlarının kullandırılmasını savunuyor. Ancak amaç olarak bir ülkeyi üyeliğe hazırlamaya ayrılan bu fonların üyelik müzakerelerinin askıya alınmasından sonra kullandırılması mümkün olmayacaktır. Çelişkili bir öneri olarak görüyoruz.

    Raporda AB Konseyi’ndeki vetolar sebebiyle katılım müzakerelerinin etkili bir araç olarak kullanılamadığı konusunda da bir eleştiri yer alıyor. Rapor gümrük birliğinin modernizasyonu için kapının açık bırakılmasını öneriyor. Bunu raporun olumlu bir önerisi olarak değerlendiriyoruz.

    Vize serbestliğinin tüm Türk vatandaşları için önemi vurgulanmakta ve kriterlerin yerine getirilmesine bağlı olarak sürecin tamamlanması öneriliyor. AP'nin vize konusunda son onayı verecek kurumlardan biri olduğu dikkate alındığında, bu olumlu tavrın vize sürecinin tamamlanması açısından önemli olduğunu görüyoruz. Ancak müzakerelerin kesilmesi önerisi Türkiye'nin AB normlarından uzaklaşmasının bir sonucu olarak sunulsa da aslında AB'de yükselmekte olan aşırı sağ akımlara fayda sağlamaktadır.

    Avrupa siyasetinin bugünkü durumunu dikkate alırsak, bir kere askıya alınma kararı çıktıktan sonra tüm Üye devletlerin oydaşması ile müzakerelerin yeniden açılacağı noktaya gelinmesinin ne kadar zor olacağı ortadadır. Yani müzakerelerin resmen askıya alınması Türkiye'nin AB üyeliği hedefinin tümüyle ortadan kalkması anlamına gelir. İmtiyazlı ortaklık türü önerilerin içi boş kavramlar olduğu düşünülürse, alternatifi olmayan tam üyelik hedefinin gündemden düşürülmesi Türkiye AB ilişkilerine ve bölgenin güvenliğine zarar verir.

    Ayrıca bu tür yaptırımların  Türkiye'yi reform yolunda teşvik etmek açısından etkili olmayacağı, bilakis AB'den uzaklaştıracağı da açıktır. Taslak raporda yer alan ve yapıcı olmayan, müzakerelerin askıya alınması önerisini hayal kırıklığı ve endişe ile karşılıyoruz”.

    KASIM 2018: TÜRKİYE İLE ÜYELİK SÜRECİNİN BİTİRİLMESİ AB İÇİN DE OLUMSUZ OLUR

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Avrupa Komisyonu’nun Komşuluk Politikası ve Genişleme müzakerelerinden sorumlu Üyesi Johannes Hahn’ın Türkiye ile AB üyelik müzakerelerinin tamamen durdurulması yönündeki beyanatı üzerine bir açıklamada bulundu.

    Başkan Zeytinoğlu bugüne kadar Türkiye ile müzakere sürecini savunan bir kurum olan Avrupa Komisyonu’nda böyle bir açıklama gelmesini son derecede talihsiz bir gelişme olarak nitelendirdi ve sözlerini şöyle devam etti:

    “Komisyonu’nun genişleme müzakerelerinden sorumlu üyesi Johannes Hahn’ın die Welt gazetesine yaptığı açıklamaları son derecede talihsiz buldum. Türkiye ile üyelik müzakerelerinin tamamen sonlandırılması ve bunun yerine yeni bir süreç geliştirilmesini salık veriyor. Bugüne kadar Türkiye ile müzakerelerin kesilmesini Avusturya gibi bazı Üye Devletlerden ve siyasetçilerden duymuştuk. Ancak AB’nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu bu konuda müzakereleri devam ettirme yönünde bir yaklaşım sergilemişti. Geçtiğimiz nisan ayında Avrupa Komisyonu’nun Türkiye raporunun açıklanması sırasında da kriterleri yerine getirmesine bağlı olarak Türkiye için kapının açık olduğu mesajı verilmişti. Komisyonun AB mimarisinde özel bir konumu var. AB hukukunun gözeticisi, ‘Antlaşmaların bekçisi’ olduğunu söylüyoruz. Böyle bir konumdaki bir kurumdan Türkiye ile ilişkilerin kurumsal ve hukuki yönlerini dikkate almayan bir açıklama gelmesi endişe verici”.

    “Türkiye Zaten AB için Ortak Ülkedir. Tam Üyeliğin Alternatifi Yoktur”

    Başkan Zeytinoğlu, Türkiye için tam üyelik dışında bir alternatifin düşünülemeyeceğini vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Komisyon üyesi Hahn tam üyelik müzakerelerinin kesilmesini ve bunun yerine farklı bir ilişkinin geliştirilmesini öneriyor ki bu akla “imtiyazlı ortaklık”, “stratejik ortaklık” gibi modelleri getiriyor. 2004 yılından beri bu önerileri zaman zaman duyuyoruz. Ancak imtiyazlık ortaklık denilen ilişkinin bugüne kadar bir türlü içi doldurulamadı. Türkiye 1963 Ortaklık Anlaşması esasında zaten AB’nin ortağıdır. Türkiye için bu saatten sonra yegâne hedef tam üyeliktir. Alternatifi yoktur. Terörle mücadeleden, dış politikaya, ticaretten, enerjiye kadar, AB’nin Türkiye’ye ihtiyaç duyduğu birçok konuda en ideal ortaklık tam üyelik perspektifinde gerçekleşebilir. Tam üyelik perspektifi ortadan kalkarsa, Türkiye’nin AB’ye bakışı ve yaklaşımı da farklı olur”.

    “Hahn’ın Açıklaması AB Sürecinde Daha Fazla Zaman Kaybetmeden İlerlememiz Gerektiğini De Hatırlatıyor”

    Başkan Zeytinoğlu, Komisyon üyesi Hahn’ın açıklamalarının Türkiye için uyarıcı nitelikte olması gerektiğini belirtirken, sözlerini şöyle sonlandırdı:

    “Türkiye ile müzakerelerin durdurulması açıklamasının genişleme müzakerelerini yürütmekle sorumlu bir yetkiliden gelmesi endişe verici. Türkiye olarak daha fazla vakit kaybetmeden süreci canlandırmaya yönelik adımları atmamız gerektiğini ortaya koyuyor. AB ile süreç 2 yıldır ilerlemiyor. Artık bir 2 yıl daha kaybetmeye tahammülümüz yok. Gerek hukuk reformu alanında atılacak adımlar, gerekse diplomatik girişimler ile AB sürecini tekrar rayına oturtmayı hedeflemeliyiz.”

    EYLÜL 2018: ALMANYA İLE İLİŞKİLERDE ESEN ILIMLI RÜZGÂR AB SÜRECİMİZE OLUMLU YANSIR

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 27-29 Eylül 2018 tarihlerinde Almanya’ya gerçekleştirdiği resmi ziyareti değerlendiren İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Türkiye-Almanya ilişkilerinde esen olumlu havanın ülkemizin AB ile olan ilişkilerine de yansıyacağını belirtti. Zeytinoğlu yaptığı açıklamada şunları söyledi:

    “Türkiye ile Almanya arasında bir süredir hâkim olan soğuk rüzgârların yerini ılıman bir iklime bırakmasından memnuniyet duyuyoruz. Cumhurbaşkanımız Almanya ziyareti sırasında mevkidaşı Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ve Başbakan Angela Merkel ile bir araya gelerek her iki taraf için de son derece önemli olan ekonomik ve küresel gündeme ilişkin konuları istişare edecek. Malum Türkiye ile Almanya arasındaki köklü ve derin ilişkilerin geliştirilmesi her iki taraf için de son derece önemli.  Ekonomik açıdan bakacak olursak 2017 yılında Türkiye-Almanya arasındaki ikili ticaret 36,4 milyar dolara ulaştı. Son 15 yıl içerisinde Almanya’dan Türkiye’ye yapılan doğrudan yabancı yatırım ise 9,15 milyar dolar. Bu yılın ilk yedi ayını dikkate aldığımızda Almanya ile dış ticaret hacmimizin 22 milyar doları aştığını ve Türkiye’nin en önemli ticari ortağı olma unvanını toplam dış ticaretimizdeki yüzde 9,4’lük pay ile koruduğunu görüyoruz. Türkiye-Almanya ilişkilerinin ekonomik boyutunun yanında elbette siyasi ve kültürel bağlarımız ve Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli vatandaşlarımızın önemi de inkâr edilemez.”

    Yoğun bir gündem ve doğru zamanlama ile gerçekleşen ziyaretin Türkiye-AB ilişkilerinin geliştirilmesi açısından hayati olduğuna dikkat çeken İKV Başkanı Zeytinoğlu, değerlendirmesine şu sözlerle devam etti:

    “Bugün Türkiye ile Almanya’yı birbirine daha fazla muhtaç eden küresel bir gündemle karşı karşıyayız. Suriye meselesi, ABD’nin İran yaptırımları, göç, terörle mücadele ve giderek ateşi harlanan ticaret savaşları birlikte hareket etmeyi hem Almanya hem de Türkiye için zorunlu kılıyor. Bakınız bu durumu Sayın Cumhurbaşkanımızın Almanya ziyaretinin hemen öncesinde Frankfurter Allgemeine Gazetesi’nde yayımlanan yazısında yer verdiği ‘Türkiye ve Almanya’nın anlaşmazlıklarını bir tarafa bırakarak ilişkilerinde yeni bir sayfa açması ve ortak çıkarlarına odaklanması son dönemde dünyada ortaya çıkan dramatik gelişmeler nedeniyle iki taraf açısından da zaruridir’ sözleri son derece net özetliyor. Türkiye-AB ilişkileri açısından da bakıldığında son dönemde gerek Hollanda gerek Almanya ile ikili ilişkilerin yeniden rayına oturtulmasının ülkemizin AB sürecine olumlu yansıyacağını düşünüyorum. Bundan sonraki adım hem AB hem Türkiye için kazan-kazan senaryosu olan Gümrük Birliği’nin güncellenmesi müzakerelerine başlanması olmalı. Bildiğiniz gibi Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ile mevcut sorunlarımızın aşılmasını hem de tarım, hizmetler, kamu alımları ve yatırımlar gibi yeni alanlara genişleyen ve derinleşen bir entegrasyon ile ekonomik ve ticari bağlarımızı güçlendirmeyi amaçlıyoruz. Bunun yanında vize serbestisi sürecinde gerekli adımlar atıldığı takdirde somut başarı elde edilecektir. Nitekim son Reform Eylem Grubu toplantısında alınan kararlar ülkemizin bu konunun üzerine eğilmeye devam ettiğinin somut göstergesidir.  Bu noktada iki hususun altını çizmek gerekiyor. Birincisi 2004-2005 yıllarında atılan önemli adımların ve AB reformlarının yatırım ortamının iyileşmesinde ne derece etkili olduğunu hatırlamalıyız. Bu olumlu yatırım ortamının yeniden yaratılması bizim elimizde. Diğeri ise son dönemde Sayın Cumhurbaşkanımız ve Dışişleri Bakanımız tarafından dile getirildiği gibi Türkiye için AB tam üyeliği halen en temel öncelik olmayı sürdürmesidir. O halde Türkiye, Reform Eylem Grubu toplantısında alınan kararları hayata geçirerek kararlılığını ortaya koymada ilk adımı atmalıdır.”

    Türkiye-AB Göç Uzlaşısının Türkiye ve Almanya’nın ortak akıl ve çabasının ürünü olduğunu hatırlatan İKV Başkanı Zeytinoğlu, her iki tarafın birlikte hareket etmesinin bölgemizin ve AB’nin geleceği açısından ne derece önemli olduğunun bir kez daha altını çizdi.

    AĞUSTOS 2018: REFORM EYLEM GRUBUNUN TOPLANMASI AB SÜRECİ AÇISINDAN UMUT VERİCİ

    Türkiye’nin AB uyum süreci açısından önem taşıyan Reform Eylem Grubu (REG), 3 yıllık bir aradan sonra Dışişleri, Adalet, Hazine ve Maliye ile İçişleri Bakanlarının katılımları ile bugün toplandı. Türkiye’nin AB sürecinin yeniden canlandırılması açısından önemli bir adım olarak görülen bu toplantı ile ilgili olarak İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu açıklamalarda bulundu.

    Son dönemde AB ile belirli bir yakınlaşmanın hissedildiğini belirten Zeytinoğlu, REG’in toplanmasının da bu yakınlaşmanın hızlanarak devam etmesi açısından umut verici olduğunu söyledi:

    “Türkiye’nin özellikle siyasi açıdan AB kriterlerine uyumunu gözeten bir platform olarak ilgili bakanları bir araya getiren Reform Eylem Grubu’nun 3 yıl aradan sonra tekrar toplanması son derecede sevindirici bir gelişme. AB’nin tekrar hükümetin gündemine girdiğinin somut bir göstergesi olarak memnuniyetle karşılıyorum. Son dönemde özellikle ABD’nin yaptırımları karşısında başta Fransa ve Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye destek vermesi, AB ile bir yakınlaşmaya vesile oldu. Özellikle Transatlantik İttifakı’nın Trump’ın yaklaşımlarının etkisiyle çatırdaması, AB’yi çevresindeki ülkelerle ortak bir cephe oluşturma arayışına itti. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Türkiye ve Rusya ile ortaklık öneren konuşmasında da bu sürecin etkilerini görüyoruz. Ancak Türkiye olarak tam üyelik hedefinin yerine alternatif olarak stratejik ortaklığın önümüze getirilmesine karşı uyanık olmamız lazım.  Tam üyelik hedefinin Türkiye için sadece sözde değil, özde de devam ettiğini göstermemiz lazım. Bu açıdan REG’in toplanıyor olması önemli bir gösterge.”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, REG’in toplanması ile ilgili beklentilere de değindi:

    “REG’in gündeminde AB katılım sürecinde özellikle kritik önem taşıyan 23 ve 24’üncü fasılların kapsamına giren temel haklar ve yargı ile ilgili konular ve siyasi kriterler yer alıyor. Son dönemde AB belgelerinde sık sık geçen “Türkiye’nin AB’den uzaklaştığı” saptamasını tersine döndürecek en güzel adım bu gündemi hayata geçirmek olur. AB sürecinin yeniden canlandırılması hem siyasi alanda gelişmelere ve rahatlamaya yol açacaktır; hem de ekonomik olarak gümrük birliğinin güncellenmesi sürecinin başlamasını sağlayacak ve yabancı yatırımlar ve iş dünyası açısından uygun iş ortamının gelişmesine vesile olacaktır.”

    Son olarak Başkan Zeytinoğlu, önümüzdeki günlerde AB sürecinin canlanmasın açısından önemli olacak bazı olaylara da değindi:

    “Dışişleri Bakanımız Avusturya’da AB Gayrıresmi Dışişleri Bakanları toplantısına katılacak. Gelecek hafta Federal Almanya  Dışişleri Bakanı Türkiye’ye gelecek. Eylül sonunda Cumhurbaşkanımız Almanya’yı ziyaret edecek. Ekimde de Federal Almanya Ekonomi Bakanının iş insanları heyeti ile Türkiye’yi ziyaret etmesi söz konusu. Dolayısıyla AB kapısını aralamakta da önemli olan Almanya ile yoğun temaslar var. Almanya özellikle Türkiye’de yatırım ve iş ortamı ile yakından ilgili. Gümrük birliğinin güncellenmesi sürecine engel olan ülkelerin başında Almanya geliyordu. Dolayısıyla Almanya ile yeni bir yakınlaşma gümrük birliği güncellenmesi açısından da süreci hızlandırabilir. Ayrıca yine Eylül ayında İran’da yapılması beklenen Suriye Zirvesi, arkasından Suriye anayasası ile ilgili Cenevre görüşmeleri derken Suriye’nin geleceği konusu da gündeme geliyor. Burada da Türkiye ve AB arasında ortak çalışma ve işbirliği fırsatları doğmasını bekliyoruz. Ortak çıkarlar üzerinden otak değerlerde de uyum sağlayabilirsek bu Türkiye’nin sorunlarını çözmesine, hayat seviyesini yükseltmesine ve orta gelir tuzağından çıkmasına yardımcı olacaktır.”

    AĞUSTOS 2018: ABD YAPTIRIMLARI KARŞISINDA AP`DEN DESTEK GELDİ

    AP’nin Türkiye Forumu'ndan ABD yaptırımları karşısında Türkiye'ye destek mesajı geldi. Türkiye ve AB ilişkilerinin soğuk olduğu bir dönemde, genellikle Türkiye'ye karşı sert eleştirileri ile tanınan AP’den böyle bir mesaj gelmesi AB-Türkiye arasında yeni bir yakınlaşma ile ilgili ümit veriyor.

    AP Türkiye Forumunun başkanlığını Türk kökenli Alman AP üyesi İsmail Ertuğ ve İsveç eski Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Carl Bildt'in eşi olan Anna Maria Corazza Bildt yapıyor. Forum üyeleri arasında Türkiye raportörü Kati Piri de var.

    Türkiye Forumu bildiride ABD'nin Türkiye'den alüminyum ve çelik ithalatına uygulanan vergileri iki kat artırmasının gayrı meşru ve DTÖ kurallarına aykırı olduğunu belirtiyor. Türk lirasındaki keskin değer kaybının esasen tüketicileri olumsuz etkilediği ve yaşam standardını aşağıya çektiği vurgulanıyor ve Türkiye'nin ekonomik olarak istikrarsızlaşmasının kimsenin yararına olmadığı hatırlatılıyor. "AB'nin en büyük ticaret ortaklarından biri olarak, müreffeh, istikrarlı ve demokratik bir Türkiye bizim de yararımızadır" deniliyor. NATO müttefikleri olarak ABD ve Türkiye'nin yapıcı diplomasi ile sorunlarını çözüme kavuşturmaları teşvik ediliyor.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu bildiriyi memnuniyet verici olarak nitelendirdi. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “AP’de eşbaşkanlığını İsmail Ertuğ ve Anna Maria Bildt'in yaptığı Türkiye Forumu bugün önemli bir bildiri yayınladı. Bildiri ABD'nin Türkiye'ye yönelik yaptırımlarını eleştiriyor ve istikrarsızlığın kimsenin yararına olmayacağı hatırlatmasını yapıyor. AP içindeki bir grubun ABD ile olan krizde açıkça Türkiye'den yana tavır alması son derece değerli. ABD'nin çatışmacı bir yaklaşım benimsediği, gümrük vergilerini bir silah olarak kullandığı dünyada, Çin'e karşı bir hegemonya mücadelesinin verildiğini görüyoruz. Küresel dengelerin değiştiği bir belirsizlik dönemi içinde olmamız, AB ve Türkiye'nin yeniden yakınlaşmasını zorunlu hale getiriyor. AP'deki dostlarımız da bunu görmüşler ve Türkiye'ye desteklerini açık bir şekilde ifade etmişler. Diğer AB yetkililerini de Türkiye ile ilişkilerin canlandırılması yönünde harekete geçmeye davet ediyoruz.”

    AĞUSTOS 2018: ABD YAPTIRIMLARI KARŞISINDA AB DESTEĞİ ÖNEM TAŞIYOR

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, ABD Başkanı Trump'ın Cuma günü açıkladığı çelik ve alüminyuma uygulanacak vergilerin iki katına çıkarılması kararı sonrasında Almanya ve İtalya'dan gelen destek mesajlarını yorumladı. İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

    “ABD Başkanı Trump'ın cuma günü çelik ve alüminyuma uygulanacak gümrük tarifeleri ile ilgili kararı sonrasında iki AB üyesinden Türkiye'ye destek olarak yorumlanabilecek açıklamalar geldi. Türkiye ekonomisini daha da zora sokabilecek bu kararı eleştiren İtalya Dışişleri Bakanı Enzo Moavero Türkiye'nin bir krize sürüklenmesinin Akdeniz'deki dengeler açısından olumsuz sonuçları olacağını kaydetti. Federal Almanya Ekonomi Bakanı Peter Altmaier ise Trump'ın ticari yaptırım önlemlerinin ekonomik büyümeyi baltalayarak en başta tüketicilere zarar verdiğini vurguladı. AB'den gelen ve ABD'yi daha akılcı davranmaya davet eden bu çağrılar, ticaret savaşlarının olumsuz sonuçlarına dikkat çekiyor. İran'a uygulanacak yaptırımlar konusunda da Türkiye ve AB aynı safta yer alıyor. Liberal ekonomik düzenin devamı konusunda Türkiye'nin AB ile birlikte hareket etmesi çok önemli. Son dönemde ABD'nin yaptırımları karşısında AB'den gelen bu destek mesajları da AB ile yeni bir normalleşme sürecini başlatmak açısından umut vadediyor.”

    AĞUSTOS 2018: İRAN YAPTIRIMLARI TÜRK İŞ DÜNYASINI ZORA SOKACAK

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, ABD Başkanı Donald Trump'ın İran’a yönelik yaptırımları yeniden uygulamaya sokan kararı imzalamasının ardından bir açıklama yayımladı. Başkan Zeytinoğlu, İran'a yeniden uygulanmaya başlanacak yaptırımların Türkiye açısından kritik önemde olduğunu belirtti.

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, İran ile ekonomik ve ticari ilişkilerin Türk iş dünyası için de önemine dikkat çekti ve Türkiye'nin Orta Asya ticaretinde ve hatta Körfez ülkelerine ulaşımında İran'ın ana transit ülke konumunda olduğunu vurguladı.  Başkan Zeytinoğlu, "yaptırımların kaldırılmasının üzerinden çok kısa bir süre geçtikten sonra ABD'nin İran'a yönelik yaptırımlarını tekrar konuşuyor olmak bizim için üzücüdür.  İran gerek ekonomik ve ticari ilişkilerimiz, gerek enerji ithalatımız bakımından önemli bir komşumuzdur. Türkiye'nin en önemli bölgesel ticaret ortaklarından ve önemli enerji tedarikçilerindendir" diye konuştu.

    İKV Başkanı Zeytinoğlu açıklamasında ayrıca, Türkiye'nin hassasiyetlerini işaret ederek "İran'a uygulanacak yaptırımların Türkiye ekonomisine vereceği zararı endişeyle karşılıyoruz. Geçmişte, Irak ve İran'a uygulanan benzer yaptırımlardan en büyük zararı Türkiye görmüştür. Benzer bir durum yaşamak istemiyoruz. Uygulamaya koyulabilecek yaptırımlardan ülkemizin zarar görmemesi amacıyla gerekli çalışmaların ilgili kurumlarımızca yürütülmesi gerekiyor" dedi.

    Başkan Zeytinoğlu: “İran yaptırımları konusunda AB ve Türkiye aynı pozisyonda yer alıyor”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, ABD’nin İran'a yönelik yaptırımlarına ilişkin olarak 6 Ağustos 2018 tarihinde AB, Fransa, Birleşik Krallık ve Almanya tarafından yapılan İran'la ticari faaliyette bulunan Avrupalı şirketleri korumaya kararlı olunduğunun belirtildiği ortak açıklamaya dair de değerlendirmelerde bulundu.

    Zeytinoğlu açıklamasında, Trump'ın ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması ve özellikle de İran nükleer anlaşmasından çekilme kararının ABD ile Avrupa arasındaki ayrılığı çok daha görünür hale getirdiğini söyledi. İKV Başkanı ABD Başkanı Trump’ın Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ile olan görüşmesinde otomobil dışı sanayi ürünlerinin ticareti ile ilgili olarak uzlaşmaya varılmasının olumlu olduğunu ancak bunun tüm sorunların bittiği anlamına gelmediğini belirtti.

    Zeytinoğlu ayrıca Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya gibi AB ülkelerinin ve özel şirketlerin İran ile yaptıkları ticari anlaşmaların değerinin 600 milyar dolara yakın olduğuna işaret etti. Zeytinoğlu, “nükleer anlaşmanın ardından uluslararası güçlerin ve küresel şirketlerin İran ile kurmuş olduğu ilişkiler, geçici olmayıp çok yönlü çıkarlara dayanıyor. Bu bakımdan Trump’ın İran politikasının, başta AB olmak üzere, uluslararası alanda beklenen desteği görmesi oldukça zor. Bu yönelimde küresel sermayenin de sanıldığı gibi bir çıkarı olmaz” diye konuştu.

    TEMMUZ 2018: İKV BAŞKANLIĞINA AYHAN ZEYTİNOĞLU YENİDEN SEÇİLDİ

    İKV’nin 56’ncı Olağan Genel Kurulu, 30 Temmuz 2018 tarihinde, vakfın Mütevelli Kurum başkanları, Destekçi Kurum temsilcileri ve delegelerin katılımıyla İstanbul’da yapıldı. İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu,  Temmuz 2017-Temmuz 2018 tarihleri arasında Vakfın faaliyetlerini içeren bir konuşma gerçekleştirirken, yeniden seçilmesi sonrası tüm delegelere teşekkür etti.

    Genel Kurul’un açış bölümünde, TOBB Başkan Yardımcısı Tamer Kıran, İSO Başkanı Erdal Bahçıvan ve İTO Başkan Yardımcısı İsrafil Kuralay birer konuşma gerçekleştirdi. Mütevelli kuruluş temsilcileri, AB üyeliği perspektifinin daha da ön plana çıktığını belirterek, İKV’nin “Türkiye’nin AB uzmanı” olarak bu süreçte kritik bir rol oynadığına işaret ettiler. Mütevelli kuruluş temsilcileri AB’nin Türkiye’nin dış ticareti ve yabancı yatırımlarında oynadığı önemli rolü hatırlatarak, iş dünyasının AB sürecinin canlanması yönündeki beklentilerini vurguladılar.

    Başkan Zeytinoğlu açış konuşmasında, son dönemde bozulan Türkiye-AB ilişkilerinin normalleşme yolunda olmasının sevindirici bir gelişme olduğunu belirtirken, özellikle vize serbestliği ile gümrük birliği güncellenmesinin ilişkilerin yeniden canlanmasını sağlayabileceğini söyledi.

    Başkan Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Son tahlilde, ilişkilerdeki iyileşmenin esas amacı nihai hedef olan tam üyeliğin gerçekleşmesidir. Günümüzde AB’de Türkiye’nin üyeliğine yönelik azımsanamayacak bir karşıtlık olsa da, algılar ve kararların hızla değişebileceğini unutmamalıyız. Uluslararası koşullarda son derece hızlı ve çarpıcı değişimlerin yaşandığı dünyamızda Türkiye’nin AB üyeliği de orta vadede mümkün olabilir. Tabi gerekli koşulların sağlanması ve siyasi iradenin de oluşması şartıyla. Bu noktada sivil toplum ve iş dünyası temsilcileri olarak bizlere düşen, AB’yi ve dünyayı yakından izleyerek, gelişmelerin ülkemiz üzerindeki etkilerini incelemek ve AB norm ve standartlarına erişmek için katkıda bulunmak olmalıdır”.

    Başkan Zeytinoğlu son olarak şunları söyledi: “Başta TOBB olmak üzere değerli mütevelli kurumlarımız ve destekçilerimizin katkıları ile “Türkiye’nin AB uzmanı” olarak ülkemizin kalkınması,   demokratikleşmesi ve küresel sisteme entegrasyonu açısından son derece önemli olan AB ile ilişkiler ve küresel gelişmeler konularında çalışmaya devam etmeyi ve bizden beklenenlerin ötesinde fayda sağlamayı hedefliyoruz”.

    İKV'nin yeni Yönetim Kurulu'nda Ayhan Zeytinoğlu, Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, Zeynep Bodur Okyay, Atilla Menevşe, Yavuz Canevi, Dr. Zeynel Abidin Erdem,  Sedat Zincirkıran, Ali Sami Aydın, Nevzat Seyok, Levent Taş, Mehmet Kaya, Ömer Gülsoy, Süleyman Uyar, Yavuz Altun, Işınsu Kestelli, Simone Kaslowski ve İsmail Gülle yer alırken, Denetleme Kurulu Üyesi Hasan Hüseyin Coşkun ve Musfata İçöz oldu.

    TEMMUZ 2018: "AMERİKA AB İLE ATEŞKES YAPARKEN, ÇİN VE AB LİBERAL DÜZEN İÇİN BİRLEŞİYOR"

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Trump-Juncker görüşmesi sonrası gelişmeleri yorumlayarak, varılan uzlaşının sevindirici olduğunu, ancak İran yaptırımları gibi ciddi görüş ayrılıklarının da devam ettiğini vurguladı.  İKV Başkanı, Trump’ın başlattığı ticaret savaşlarının AB ve Çin üzerinde baskı yarattığını ve karşı önlemler almaya ittiğini hatırlattı. Başkan Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

    “Dün ABD Başkanı Trump ile Avrupa Komisyonu Başkanı Juncker arasındaki görüşmeyi bir ateşkes olarak nitelendirebiliriz. Otomotiv dışındaki sanayi ürünlerinde tarife, tarife-dışı engeller ve sübvansiyonların sıfırlanması, bürokratik engellerin azaltılması ve standartlarda diyalog başlatılmasına yönelik bir uzlaşı sağlandı. Bu geçici bir rahatlama sağlasa da, otomotive sektörüne yönelik tarifelerin yükseltilmesi ihtimali hala var. Ayrıca AB, ABD’den daha fazla soya fasulyesi ve LNG alacağını da açıkladı. Trump’ın uyguladığı baskı sonuç vermiş gibi gözüküyor. Ancak hala çözümlenemeyen konular var ki bunların başında İran’a yaptırımlar konusu geliyor. AB son olarak, ABD’nin İran’a yeniden yaptırım uygulama kararına yönelik bir engelleme yasasını kabul etmişti. Bunun ilk aşamasının 7 Ağustosta yürürlüğe girmesi bekleniyor. Buna göre İran’a yönelik yaptırımlarından etkilenen firmaların tazminat alması imkânı tanınırken, bu yaptırımlara uymama ve yaptırımlara uymamaktan kaynaklanacak herhangi bir mahkeme kararını tanımama talimatı veriyor. Bu durum AB ve ABD’yi tekrar karşı karşıya getirebilir. Türkiye açısından da etkileri olabilecek bir süreç. Türkiye ile AB’nin yaklaşımları ve çıkarları bu noktada örtüşüyor.”

    “ABD, AB ve Çin’in Yakınlaşmasını Sağladı”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, AB ve Çin arasındaki yakınlaşmaya da dikkat çekti ve ABD’nin hamleleri karşısında, bu iki aktörün belirli konularda uzlaşma sağladıklarını söyledi. Başkan Zeytinoğlu şunları kaydetti:

    “16 Temmuzda bir araya gelen Çin ve AB’nin liberal düzeni destekleyen yaklaşımları oldukça ilginç. İki aktör BM’nin merkezinde olduğu kural temelli uluslararası düzene bağlılıklarını ifade etti. Yani ABD’nin küresel liderliğinin yerini alacak bir işbirliği sözü verdiler. ABD’ye rağmen bunun yapılabilmesi için AB ve Çin’in bu işbirliğini devam ettirmesi ve ABD’yi de ikna etmesi gerekiyor. Bu noktada, Trump ve Juncker toplantısından, Dünya Ticaret Örgütü’nün reformu konusunda anlaşma sağlanması da önemli. Küresel mimarinin onarılması ve uluslararası örgütlerin yeniden işlevsel hale gelmeleri açısından olumlu adımlar olarak değerlendiriyoruz. Umarız arkası gelir”.

    Başkan Zeytinoğlu, ABD olmadan uluslararası liberal düzenin devamının sağlanmasının da zor olduğunu belirtti ve şunları söyledi:

    “ABD’nin attığı adımlara bütün olarak baktığımızda, küresel sistemi devam ettiren neredeyse tüm unsurlara savaş açtığını görüyoruz. Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesi, İran nükleer anlaşmasını yok sayması, BM İnsan Hakları Konseyi’nden çıkması, Dünya Ticaret Örgütü’nün temyiz organına yeni tayinleri engellemesi, ticaret anlaşmalarından çıkması…. Trump çok taraflı düzenin artık ABD yararına işlemediğini düşünüyor ve bunlara verdiği desteği çekmek bir yana, doğrudan temellerini dinamitliyor. Bu durum karşısında hala bu sistemin devamından yana olan güçlerin birleşmesi çok doğal. Ancak ABD olmadan bu sistemin devamını sağlamak mümkün gözükmüyor. Tüm aktörlerin ABD’yi sisteme geri çekmek için işbirliği yapmaları gerekiyor”.

    “AB’nin Çelik için Koruma Tedbirleri Türkiye’yi de Etkileyecek”

    Başkan Zeytinoğlu son olarak, AB’nin çelik ürünlerinin ithalatına ilişkin geçici koruma tedbirlerine değindi ve şunları ifade etti:

    “ABD’nin çelik tarifelerini artırmasının ardından, AB pazarına yönelebilecek çelik ürünlerini engellemek için AB de geçici korunma önlemlerine başvuruyor.  Bu kapsamda, AB’nin kendi çelik sanayisini korumak için Türkiye’nin de dâhil olduğu ülkelerden ithalatın belirlenen eşiği geçmesi halinde yüzde 25 tarife uygulanması söz konusu olabilecek. Bu durum tabi Türkiye’nin çelik ihracatını artırmasının önünü tıkıyor. Çelik ürünleri ihracatı gümrük birliği kapsamında değil ve ayrı bir serbest ticaret anlaşması ile düzenleniyor. Bu anlaşmaya göre çelikte gümrük vergileri karşılıklı olarak kaldırılmış, ancak rekabeti bozucu uygulamalar ve devlet yardımları yasaklanmıştır. Çelik üreticileri için ciddi zarar doğurabilecek bir durum söz konusu olduğunda korunma önlemleri uygulanabilir. Bu açıdan gümrük birliğinin revizyonu ile ilgili çalışmaların arasına çelik ürünlerini de almakta fayda var”.

    TEMMUZ 2018: "AB İLE NORMALLEŞME SÜRECİNDE GÜMRÜK BİRLİĞİ ÖNCELİK TAŞIYOR"

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Türkiye’nin AB ile gümrük birliğinin modernizasyon çalışmalarına siyasi nedenlerle başlanamadığını hatırlatırken, bu konunun aciliyet arz ettiğini vurguladı. Başkan Zeytinoğlu OHAL’in sona ermesinin ardından AB ile bir normalleşme sürecinin başlamasını beklediğini söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:

    “Son iki yıldır AB ile ilişkilerde herhangi bir ilerleme kaydedemedik. AB’nin en fazla üzerinde durduğu konu olan OHAL’in sona ermesi ile yeni bir fırsat penceresi açılmış oldu. Türkiye’de yeni sisteme geçiş ve hükümetin kurulması da istikrar açısından önemli. Hollanda ile diplomatik ilişkilerin düzelmesi ve Almanya’nın ekonomik yaptırımlara son vererek, seyahat uyarısını hafifletmesi de Avrupa ile yeni bir dönemin başlamakta olduğunu gösteriyor. Dünyadaki gelişmeler, Çin ile ABD arasında yükselen rekabet, Rusya’nın güç politikası, Suriye’de Türkiye’nin de müdahil olması ve özellikle Trump’ın Avrupa’ya karşı çatışmacı bir tavır alması da ülkemizin önemini Avrupalılara bir kez daha hatırlattı. Bundan sonra artık AB sürecini de dikkate alarak siyasi ve ekonomik alanda reform sürecinin hızlandırılması ve başta yargı olmak üzere hukuk sisteminin güçlendirilmesi beklentisi içindeyiz. Bu şekilde başlıca ihracat pazarımız olan AB ile ilişkilerde normalleşme ve katılım sürecinin canlandırılması mümkün olacaktır”.

    “Trump’ın Korumacı Hamlelerine Rağmen AB STA’lara Hız Veriyor”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu dünya ticaretindeki son gelişmeler ışığında AB’nin ticaret politikasına da değindi ve AB’nin özellikle serbest ticaret anlaşmaları (STA) yoluyla dünya ticaretindeki payını artırmayı hedeflediğini belirtti. Başkan Zeytinoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Son dönemde ABD Başkanı Trump’ın tetiklediği ticaret savaşlarına şahit oluyoruz. Trump ABD’nin ticaret açığı verdiği Çin ve Almanya gibi ülkeler ve AB gibi bloklar karşısında gümrük tarifeleri ile yerli sanayiyi korumaya yönelik önlemler alıyor. Ancak Trump’ın aksine AB STA politikasından vazgeçmiyor. Son olarak 17 Temmuzda Japonya ile bir Ekonomik Ortaklık Anlaşması (EOA) imzalandı. Yeni Zelanda ve Avustralya ile müzakereleri başlanıyor. Daha önce Kanada ile bir “derin ve kapsamlı” tabir edilen STA imzalanmıştı. AB bu anlaşmalar yoluyla korumacılık duvarlarını aşıyor. Türkiye gibi AB ile gümrük birliği içinde olan bir ülke için bu STA’lara uyum sağlamak önemli”.

    “Japonya STA’sındaki Madde Türkiye için de Geçerli Olmalı”

    Başkan Zeytinoğlu, Japonya EOA’sının ekinde, AB’nin gümrük birliği içinde olduğu San Marino ve Andorra için özel bir düzenleme yer aldığını belirtti ve şunları kaydetti:

    “AB 17 Temmuz’da Japonya ile kapsamlı bir EOA imzaladı. Bu anlaşmaya bir de Stratejik Ortaklık Anlaşması eşlik edecek. Anlaşmanın ekinde San Marino ve Andorra’yı etkileyen bir ibare var ki çok önemli.  San Marino ve Andorra menşeli ürünlerin Japonya tarafından AB menşeli ürün olarak tanınmasını, Japon menşeli ürünlere de Andorra ve San Marino’nun AB ile aynı tarifeyi uygulamasını öngörüyor.  Bu şekilde Andorra ve San Marino’nın ayrıca Japonya ile bir STA müzakere etmesine gerek kalmadı. Bu iki mini ülke de Türkiye gibi AB ile gümrük birliği içinde. Ancak AB bu iki ülke için anlaşmaya özel hüküm koyarken Türkiye için bunu yapmıyor. AB ile gümrük birliği içinde bulunan Türkiye için de benzer bir hükmün bu ve benzeri anlaşmalara eklenmesi gerekli. AB yetkililerine bunu güçlü bir şekilde aktarmalıyız. Türkiye bu ülkelerle karşılaştırılamayacak büyüklükte bir ülke. AB’nin 5. ticaret ortağı olan bir ülke için bu tür kolaylaştırıcı önlemlerin alınacağını ümit ediyoruz ”.

    Başkan Zeytinoğlu bunun yanında, iyi işleyen ve hakkaniyetli bir gümrük birliği ilişkisinde ticari korunma önlemlerinin söz konusu olmaması gerektiğini ifade etti ve gerek AB’nin gerekse Türkiye’nin karşılıklı olarak bu uygulamaları bırakmalarının gümrük birliğinin sağlıklı işlemesi ve güven ortamının tesisi için şart olduğunu belirtti.

    TEMMUZ 2018: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU: “OHAL SONRASI DÖNEMDE İLK HEDEF AB SÜRECİ OLMALI”

    Olağanüstü hal uygulamasının uzatılmaması sonrasında İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu bir açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu, OHAL’in sona ermesinin, AB ile ilişkilerde de yeni bir ivmeyi gündeme getirebileceğini söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:

    “2 yıldır devam eden OHAL uygulamasının artık sona ereceği açıklandı. OHAL sonrası dönemde devletin terörle mücadelesinde herhangi bir zafiyet olmaması için 3 yıllık bir süre zarfında bazı güvenlik önlemleri alınabilecek. Ancak OHAL’in kalkması ile birlikte AB’nin Türkiye’de eleştirdiği birçok noktada gelişme sağlanabilecek. Siyasi ve ekonomik alanda reform sürecinin hızlanması mümkün olabilecek. Üyesi bulunduğumuz Avrupa Konseyi’nden de OHAL’in sona ermesi ile ilgili olumlu bir açıklamanın gelmesi, Avrupa ile kaybettiğimiz zeminin yeniden kazanılması yönünde cesaretlendirici sinyallerin geldiğini gösteriyor”.

    Başkan Zeytinoğlu, Türkiye’nin Avrupa ile yakın ticari ve yatırım ilişkilerine de değindi ve ekonomik alanda da AB çıpasının büyük önem taşıdığını belirterek, şunları söyledi:

    “Özellikle AB ülkelerinden doğrudan yatırımların gelmesi, yeni üretim operasyonları için Türkiye’nin tercih edilmesi ülkede istikrar, demokratik özgürlükler ve hukukun üstünlüğünün yerleşmesinden önemli ölçüde etkileniyor.  Türkiye’nin her alanda ilerlemesi açısından AB çıpasının önemi de çok büyük. OHAL sonrasında, AB sürecinin yeniden canlandırılabilmesi için uygun bir ortam ortaya çıkacak diye ümit ediyoruz.”

    TEMMUZ 2018: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU VİZE KONUSUNDAKİ SON GELİŞMELERİ YORUMLADI

    Başkan Zeytinoğlu: “AB’ye Vizesiz Seyahat Öncesinde Kayıt Olunması Esasını Getiren Yeni Sistem 2021’de Yürürlüğe Girecek”.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu Avrupa Parlamentosu’nun son oturumunda alınan bazı kararları Türkiye ve vize serbestliği süreci açısından yorumladı. Türkiye’nin hedefinin Schengen alanına girişlerde vizesiz seyahat hakkı olmaya devam ettiğini belirten Zeytinoğlu, bu konuda gelişmelerin takip edilmesi gerektiğini hatırlattı. Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Öncelikle AP’nin bugün oylayacağı bir konu Türk vatandaşlarını da ilgilendiriyor. 2021’de yürürlüğe girmesi planlanan yeni bir sistem geliyor. “Avrupa Seyahat Bilgi ve Yetkilendirme Sistemi” (ETIAS) adlandırılan bu sistem, AB’ye vizesiz seyahat edecek tüm yolcuların internet üzerinden kayıt olmalarını getirecek. Buna göre, yeşil ve gri pasaport sahibi olup Schengen ülkelerine vizesiz girebilen vatandaşlarımızın da bu sistemle önceden bildirimde bulunmaları gerekecek. Bu sisteme kayıt olurken doğum tarihi, cinsiyet gibi bilgilerin yanında, sabıka kaydı olup olmadığı, daha önce savaş bölgesinde bulunulup bulunulmadığı gibi soruların da cevaplanması isteniyor. 7 avro ücret karşılığında bu sisteme yapılan kayıtların 3 yıl geçerli olması ve 18 yaş altı ve 70 yaş üzeri kişilerin muaf tutulması planlanıyor. Bu sistem sadece Türk vatandaşları için değil, şu anda AB’ye vizesiz girebilen tüm ülke vatandaşları için geçerli olacak. Eğer kaydolan kişi ile ilgili güvenlik endişesi varsa başvuru reddedilebilecek. Ancak bu karara itiraz hakkı da bulunuyor. AP’den sonra bu sistemin AB Konseyi tarafından da onaylanması ile yasal süreç ilerleyecek. ”

     

    Başkan Zeytinoğlu: “Vize Serbestliği İçin Kriter Olan EUROPOL ile Anlaşmanın Önü Açıldı Ancak GKRY Şartı Engel Oluşturuyor”.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

    “Türkiye’nin vize serbestliği için yerine getirmesi gereken kriterlerden biri de Europol ile operasyonel anlaşma imzalanması idi. AP bu anlaşmanın müzakere edilmesi için onayını verdi. Anlaşma Türkiye ve AB arasında yapılacak ve Europol üzerinden büyük çaplı suç ve terörizmle mücadele etmek için kişisel veri değişimine olanak tanıyacak.
    Burada önemli konulardan biri Güney Kıbrıs ile veri değişimi konusunda AP’nin ısrarı. Vize konusundaki kriterlerden bir diğeri de Türkiye ile AB üyesi devletler arasında cezai konularda işbirliği idi. Burada yine tüm adayı temsilen Güney Kıbrıs’ın AB üyesi olması Türkiye açısından bir sorun oluşturuyor. AP raporunda, Türkiye ile veri alışverişi yapılırken temel haklara saygı hususuna dikkat edilmesi ve veri güvenliği koşullarına özen gösterilmesi gerektiği üzerinde duruyor ve bu konuda Komisyon’dan ayrıntılı bir etki analizi yapmasını talep ediyor.  Bu konuların önemli olduğunu kabul etmekle birlikte, Türkiye’den hem AB’nin güvenliği için veri paylaşımı talep etmek, hem de Türkiye’nin kendi güvenliği için veri paylaşımını sıkı kurallara bağlamak çifte standartlı bir uygulama oluşturuyor.”

    HAZİRAN 2018: YENİ HÜKÜMETİN İLK İCRAATI AB İÇİN ADIM ATMAK OLMALI

    AB’de bugün yapılacak AB Liderler Zirvesi öncesinde hummalı bir trafik yaşanıyor. 26 Haziran’da toplanan Dış işleri Bakanları AB’nin genişlemesine yönelik kararlar aldılar. Makedonya ve Arnavutluk ile gerekli reformların tamamlanmasına bağlı olarak Haziran 2019’da üyelik müzakerelerinin başlatılmasına karar verilirken, Türkiye’nin de aday ülke ve kilit bir ortak olduğu teyit edildi. AB’nin 2020’li yıllardaki yapısını kararlaştırdığı bugünlerde, Türkiye’nin AB gündeminden düşmemesi için acilen adım atması gerekiyor.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu bu kritik dönemeçte AB sürecinin canlandırılmasına yönelik bir açıklama yaptı. Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “AB bugünlerde önemli bir yol ayrımından geçiyor. Bir yandan göç ve iltica konusunda Üye Devletler arasında bir çekişme var. Diğer yandan, Brexit sonrası AB’nin nasıl bir şekil alacağına yönelik reform çabaları hız kazanıyor. Bunun yanında, AB Batı Balkan ülkelerine yönelik üyelik perspektifini de güçlendirdi. Özellikle Sırbistan ve Karadağ için 2025 tarihi telaffuz ediliyor. Arnavutluk ve Makedonya için ise Haziran 2019’da üyelik müzakerelerinin başlaması söz konusu. Yani AB yol alıyor. Türkiye’nin de AB üyelik perspektifini devam ettirmek için daha fazla zaman kaybetmeden süreci canlandırmaya yönelik adımlar atması gerek”.

    Başkan Zeytinoğlu, 26 Haziran’da yapılan Genel İşler Konseyi toplantısı sonuçlarına da değindi:

    “Genişleme gündemi ile toplanan Genel İşler Konseyi sonuç bildirisinde, Türkiye’ye de geniş yer ayrıldı. Türkiye ile ilişkilerin devamı ve göç, güvenlik ve terörle mücadele gibi konularda işbirliğinin güçlendirilmesinin üzerinde duruldu. Ancak bunun yanında, müzakere sürecinin durma noktasında olduğu, yeni fasılların açılmasının veya gümrük birliği güncellemesinin başlatılmasının düşünülmediği belirtiliyor. AB bu konudaki tavrını 2016 sonundan beri sürdürüyor. İKV olarak bizde AB ülkelerinde yaptığımız toplantılarda ve Brüksel’deki temaslarımızda, AB’nin Türkiye’ye yönelik olarak inandırıcı bir perspektif sunmamasının ilişkileri bu noktaya getirdiğini her fırsatta belirtiyoruz. AB ile ilişkilerdeki bu kilitlenmeyi açmak için Türkiye’nin de adım atması gerekiyor. Ülkemizin karşı karşıya olduğu güvenlik sorunlarının bilincindeyiz. Halktan güçlü bir yetki alan Cumhurbaşkanımızın liderliğindeki yeni hükümetin bir an önce AB sürecinin canlandırılması için gerekli adımları atmasını ümit ediyoruz. OHAL’in sona ermesini ve gerek ekonomik gerekse siyasi alanda reform ve iyileştirmelerin hızla gündeme getirilmesini temenni ediyoruz”.

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, AB’nin tavrına değindi ve gümrük birliği güncellemesinin başlatılmamasının kabul edilemez olduğunu belirtirken, sözlerini şöyle tamamladı:

    “Türkiye’nin 1996 yılından beri yürüttüğü gümrük birliğinin güncellenmesi ve modernizasyonu aciliyetle ele alınması gereken bir konu. Bununla ilgili olarak, AB siyasi koşulluluk uyguluyor ve sürecin başlatılması için Konsey tarafından, Komisyon’a yetki verilmiyor. Bu konudaki müzakerelerin açılsa bile, bir iki yıl süreceği dikkate alınırsa, daha fazla vakit kaybetmeden hemen başlanması gerek. Gümrük birliği ilişkisinin sağlıklı bir şekilde devam etmesi ve tarım ürünleri ile hizmetler gibi yeni alanlara genişletilmesi için bu şart. Sadece Türkiye’nin değil, AB şirketlerinin de bu süreçten kazanımları olacak. Ayrıca ilişkilerin pozitif bir ajanda üzerinden ilerlemesi için de gümrük birliği modernizasyonu bir ivme yaratacak. AB’den bu süreci Türkiye’ye karşı bir yaptırım aracı olarak kullanmak yerine, bir an önce başlatmasını bekliyoruz”.

    HAZİRAN 2018: SEÇİM SONUÇLARI HAKKINDA İKV BASIN DUYURUSU

    Yüzde doksanlara yaklaşan yüksek bir oy oranı ile gerçekleştirilen seçim sonuçlarının tüm milletimiz için hayırlı olmasını diliyoruz. Türkiye’nin adım attığı Cumhurbaşkanlığı sisteminin ilk seçimi olan bu seçimler, ülkemizin demokratik olgunluğunu da ortaya koymuştur. Meclis’te siyasi tablonun farklı renklerinin temsil edilmesi demokratik çoğulculuk açısından olumlu olacaktır.

    Yeni dönemde ülkemiz için önemli bir çıpa olan AB sürecinin yeniden canlandırılmasına yönelik gerekli adımların atılması, OHAL'in sona ermesi, ekonominin ihtiyaç duyduğu yapısal reformlara hız verilmesi ve siyasi alanda demokratik bir hukuk devletinin gereği olan ilerlemelerin sağlanmasını bekliyoruz.

    Dünya dengelerinin değiştiği, ticaret savaşlarının dünyadaki üretim ve tüketim eğilimlerini etkilediği, yakın bölgelerde çatışma ve istikrarsızlığın devam ettiği kırılgan bir uluslararası ortamdan geçmekteyiz. Ekonomideki sorunların aşılması ve kalkınma hamlesinin devamı açısından, uluslararası sermaye akışlarının sağlanması için AB çıpasının geçerlik kazanması  ve reformlara geri dönülmesi elzemdir. Türkiye’de güçlü yürütmenin yanında etkili bir yasama ve bağımsız yargının da bu yeni dönemde pekişeceğini ümit ediyoruz.

    Ayhan Zeytinoğlu

    İKV Yönetim Kurulu Başkanı

    MAYIS 2018: AVRUPA GÜNÜNDE,AB’NİN BİR BARIŞ PROJESİ OLDUĞUNUN YENİDEN HATIRLATILMASINA İHTİYAÇ VAR

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 9 Mayıs Avrupa Günü vesilesiyle bir açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu tüm Avrupa’nın 9 Mayıs Avrupa gününü kutladı ve Avrupa değerlerinin bugün her zamankinden de fazla anlamlı ve geçerli olması gerektiğini vurguladı. Başkan Zeytinoğlu, Türkiye’nin AB konusunda çalışan en eski sivil toplum kuruluşu olan İKV’nin, İstanbul AB Bilgi Merkezi olarak konser, konferans ve forumlar ile Avrupa Gününü tüm hafta boyunca kutladığını belirtti. Dünyanın sancılı bir değişim ve dönüşüm döneminden geçmekte olduğunu vurgulayan İKV Başkanı, bu dönemde AB’nin bir barış ve demokrasi projesi olarak varlığının büyük önem taşıdığının altını çizdi.

    Başkan Zeytinoğlu şunları söyledi: “Dünyamız giderek globalleşir ve dünyanın her bir ucu birbiriyle daha fazla bağlantılı hale gelirken, gerilim ve fay hatları da giderek belirginleşiyor. ABD’nin Başkan Trump ile birlikte, çok taraflı liberal dünya düzenini sarsacak adımlar atması, AB gibi yapılanmaları da zor bir durumda bıraktı. İklim değişikliği ile ilgili Paris Anlaşması, Trans-Pasifik Ortaklığı ve Trans-Atlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı gibi girişimlerden çekilmesine son olarak İran ile Nükleer Anlaşmadan çekilmesi de eklendi. Bilinen parametreleri değiştiren ve güçler dengesinde çalkantılara yol açacak bu adımlar karşısında AB’nin bir barış, demokrasi ve işbirliği projesi olarak güçlü bir şekilde devam etmesi büyük önem taşıyor. Nitekim ABD Başkanı Trump’ın dünkü açıklamasına karşı Avrupa Komisyon Başkan Yardımcısı ve Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini’nin nükleer anlaşmanın arkasında duran açıklaması, AB’nin uluslararası sorunların diplomatik ve barışçıl yöntemlerle çözümüne verdiği desteği ortaya koyuyor. Günümüz dünyasında bu tavır birleştirici olmalıdır.”

    “AB Türkiye ile Fark Yaratabilir”

    Başkan Zeytinoğlu sözlerine Türkiye ile AB ilişkilerinin zor bir dönemden geçmesine rağmen önemini koruduğu tespiti ile devam etti:

    “Giderek fay hatlarının keskinleştiği ve gerilim noktalarının arttığı günümüz Dünyasında AB’nin Türkiye’yi de yanına alarak güçlenmesi ve tüm dünyaya önemli bir mesaj vermesi gerekiyor. Bu mesaj “AB değerlerine sadıktır ve bunları ayrımcılık yapmadan tüm aday ülkelere uygulamaktadır” olmalı. Türkiye’nin üyeliği önündeki suni engeller kaldırılmalı ve tüm aday ülkelere uygulanan kriterleri yerine getirdiği takdirde üye olacağına dair güçlü bir siyasi irade ortaya koyulmalı. Bu durumda Türkiye’nin de normalleşme sürecinde AB hedefi tekrar itici bir rol oynayacaktır. Türkiye’yi de içine almış bir Birliğin, günümüzün globalleşen Dünyasında hala belirleyici, fark yaratıcı ve yön verici konumda olduğunu kanıtlayabilir”.

    “AB, Popülizmin Panzehridir”

    Son olarak, çeşitli AB ülkelerinde yükselişte olan popülist hareketlere de değindi ve AB ideali ve AB değerlerinin bu hareketlerin panzehri olacağını da vurguladı:

    “Çeşitli AB ülkelerinde yükselişte olan popülist akımlar, yabancı düşmanlığı, ırkçılık, otoriterlik gibi kavramlardan besleniyor. AB idealine de karşı çıkan bu akımlar, Avrupa’nın son 70 yıldaki kazanımlarını da ortadan kaldırabilecek bir tehdit oluşturuyor. Bunlara karşı AB’nin değerlerine sarılarak, bu değerlerin din, dil, ırk ayrımı olmadan herkes için geçerli olduğunu uyguladığı politikalar ile kanıtlaması gerekiyor. Son olarak, aralarında eski Cumhurbaşkanlarından Sarkozy’nin de olduğu yaklaşık 300 ileri gelen Fransız’ın, Kuran’ın bazı ayetlerinin değiştirilmesi yönündeki manifestosu, AB değerlerine bir karşı çıkış da içeriyor. AB’nin inandırıcı olabilmesi için, böyle çıkışlara karşı, AB değerlerinin arkasında durması gerekli. Ancak bu tarafız ve eşitlikçi tutumu sergileyebilirse yükselen popülizmin panzehri olabilir”.

    MAYIS 2018:İKV BRÜKSEL’DE AB’NİN GELECEĞİNİ VE GENİŞLEME POLİTİKASINI MASAYA YATIRDI

    İktisadi Kalkınma Vakfı, AB’nin kalbi Brüksel'de Friedrich Naumann Vakfı iş birliğiyle, 3 Mayıs 2018 tarihinde, “AB Reformu ve Genişleme Gündemi” konulu bir yuvarlak masa toplantısı düzenledi. Söz konusu toplantının açış konuşması İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, AB Nezdinde Türkiye Daimi Temsilcisi Büyükelçi Faruk Kaymakcı ve Avrupa Komisyonunun Türkiye Dairesi Başkanı Bernard Brunet tarafından gerçekleşti.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, AB’nin gerek Türkiye’yi gerekse Batı Balkan ülkelerini üye yaparak, bugünkü konumundan daha güçlü hale geleceğine inandığını söyledi. Başkan Zeytinoğlu, müzakerelerin yeniden canlanması ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin önünün açılmasıyla ticaret hacminin karşılıklı olarak artacağını ve Türkiye’nin AB’ye tam üyelik yolunda gerçekleştireceği reformları hızlandıracağının altını çizdi. Batı Balkanlara yönelik bir Zirve toplantısının 17 Mayıs 2018 tarihinde Sofya’da yapılacağını hatırlatan Zeytinoğlu, bu Zirveye Türkiye’nin davet edilmemesini eleştirdi ve bu durumun AB’nin genişleme politikasında Türkiye aleyhine bir ayrışmaya işaret ettiğini vurguladı.

    AB Nezdinde Türkiye Daimi Temsilcisi Büyükelçi Faruk Kaymakcı, AB’nin küresel anlamda önemini devam ettirebilmesi için genişleme sürecini canlandırması gerektiğini vurgularken, Türkiye’nin AB’nin geleceği açısından kritik role sahip olduğunun da karar alıcılar tarafından dikkate alınması gerektiğini söyledi.

    AB Genişlemesi Türkiyesiz Düşünülemez

    Panelistler, AB’nin geleceğine ilişkin tartışmaların genişleme politikası üzerindeki olası etkileri masaya yatırırken, Avrupa Komisyonunun Genişleme Stratejisi ve Ülke Raporlarından oluşan 2018 Genişleme Paketi'ni de değerlendirdi. AB’nin Brexit süreci sonrasında kurumsal yapısını güçlendirmeye yönelik bir reform hareketi içinde olduğunu belirten panelistler, genişleme perspektifinin inandırıcılığının AB’nin etkinliği açısından kritik önemde olduğunu belirttiler. Ancak aday ülkelere inandırıcı bir üyelik perspektifi sunabilen bir AB’nin çevresinde etkili bir güç ve tam anlamıyla global bir aktör olabileceği vurgulandı.

    MAYIS 2018: İKV`DE UBER VE BENZERİ PLATFORMLARIN HUKUKA ETKİLERİ TARTIŞILDI

    Gent Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Brüksel merkezli Itinera Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Marc De Vos, 3 Mayıs tarihinde İKV tarafından düzenlenen konferansta platform ekonomisinin iş hayatının ve iş hukukunun geleceğine etkileri üzerine önemli değerlendirmelerde bulundu.

    Teknolojik gelişimin önlenemez hızı ve dijitalleşmeyle birlikte Uber, Airbnb, Kickstart, Upwork ile Amazon gibi, hizmet sağlayıcıyla tüketiciyi tek platformda biraraya getirmeyi amaçlayan girişimlerin dünya ekonomisinde aslan payını almaya başlaması; iş dünyası kadar hukukçuların da ilgisini bu alana çevirdi. Platform ekonomisi olarak adlandırılan, fiziki bir altyapıya gerek duymadan internet üzerinden kurulan çevrimiçi platformlar aracılığıyla hizmeti, tüketiciyle buluşturmaya dayalı ekonomi, iş yapma yöntemlerinde olduğu kadar, iş hukuku alanındaki ezberleri de bozmaya hazırlanıyor.

    Profesör De Vos’tan Hukukçulara: “Sakin Olun ve İşinize Devam edin”

    Platform ekonomisiyle birlikte altyapıların parçalara bölünmeye başladığını belirten Profesör De Vos, artık çalışma alanlarının paylaşılabilir hale geldiğini, hareketliliğin artış gösterdiğini, yüksek yetkinlikte iş gücüne dünyanın her yerinden ulaşılabildiğinin altını çizdi. Profesör De Vos, iş yapma atmosferinin geçirmekte olduğu bu dönüşümü yakalamaya çalışan hukuk insanlarına çağrıda bulundu: “Sakin olun ve işinize devam edin.”

    Platform Ekonomisinin Dinamosu Gençler

    Marc De Vos, ulaşım alanında hizmet sağlayan Uber veya arada bir aracı olmazsızın geçici süreyle ev kiralamayı mümkün kılan Airbnb gibi hizmetleri kullanan kitlenin ağırlıklı olarak şehirli, eğitimli, 18-24 ve 25-34 yaş aralığındaki genç nüfus olduğunu vurguladı. Profesör De Vos, gençlerin geleceği oluşturduğunu, dolayısıyla platform ekonomisinin de geleceği oluşturan önemli bir etken olabileceğinin altını çizdi. Nitekim De Vos ekledi: “Platform ekonomisi, halen daha büyük ölçüde başka temel gelir araçları bulunan bireyler için yan gelir kaynağı olarak görülüyor. Bu mekanizma henüz, insanların hayatlarını kazandığı temel gelir kaynağına dönüşmüş değil.”

    Teknolojik dönüşümlerle birlikte platform ekonomisine yönelme trendine ilişkin olarak, bu yöntemin esneklik, bağımsızlık ve gelir fırsatı sunduğunu dolayısıyla ekonomiye yeni bir potansiyel getirdiğini belirten De Vos, etkili yasal düzenlemelerle desteklenirse; kayıt dışı istihdamın önünde de önemli bir güvenceye dönüşebileceğini hatırlattı.

    Geleneksel İçtihat Hukukunda Gerilim Artıyor

    Olumlu yanlarıyla birlikte, platform ekonomisinin doğurması muhtemel muğlaklıklara ve sorunlara da değinen De Vos, bu dönüşümün, geleneksel sözleşme hukukunda ve sözleşme yapma yöntemlerinde büyük farklılıklar meydana getirdiğini belirtti.

    Profesör De Vos: ”Geleneksel tarzda işveren, işçi, hizmet sözleşmesi gibi kavramların içeriği, Uber, Amazon ve Kickstart gibi platformlar aracılığyla sunulan hizmetlerin artmasıyla yeniden şekillenecek gibi duruyor. Geleneksel iş hukukunda garanti altına alınan azami çalışma saati, asgari ücret, iş akdinin adil kurallar çerçevesinde feshi gibi kavramların tehlikeye girmesi ve dönüşüm geçirmesi de muhtemel.

    Platform ekonomisinde, platformu yönetenlerle platformda hizmet sunanlarla arasında klasik bir iş veren/çalışan ilişkisi mevcut değil, kontratlar da bu nitelikte düzenlenmiyor. Karşılıklı bir yükümlülüktense gönüllülük var. Böylesi bir durum, platformlarda hizmet sunanlara bağımsız yüklenici olarak yaklaşan geleneksel iş hukuku içtihadında gerilime sebep oluyor. Kontratların mikro ölçekte görevlendirmelere; iş sunmanın, platform üzerinde tercihe göre kabul edilen işleri yerine getirmeye; iş sağlama yükümlülüğünün, girişimleri kolaylaştırmaya; işverenin hizmet karşılığında ödeme yapmasının ise müşteri tarafından yapılan ödemeye aracılık etmeye dönüşmekte olduğu yeni bir tabloyla karşı karşıyayız. “

    İş hukukunda bu ikilemlerle nasıl mücadele edileceği noktasında ise De Vos bir dengenin bulunması gerektiğini hatırlatırken ABAD’ın son dönemde Uber’e ilişkin kararına dikkatleri çekti ve bu gibi kararların, teknolojiyle hukukun karşılıklı etkileşimini anlamada ve gelecekte yönlendirmede önemli olduğunu ifade etti. Gelecekte, Uber gibi girişimlerin nasıl daha da başarılı ve kabul edilir hale geleceğiyle ilgili olaraksa De Vos; bu hizmetlerin daha kullanışlı ve daha güvenilir hale getirilmesi gerektiğini belirtti.

    NİSAN 2018:AB RAPORLARININ ARTIK DURUM TESPİTİNİN ÖTESİNE GEÇEREK, YÖN VERİCİ OLMASINI BEKLİYORUZ

    Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan 20’nci Türkiye raporunun açıklanmasının ardından, İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu değerlendirmelerde bulundu. Başkan Zeytinoğlu raporun özellikle siyasi kriterler açısından önemli tespit ve eleştiriler içerdiğini belirtti. İKV Başkanı bu eleştirilerin ötesinde, AB’nin genişleme sürecini yönetmek ve aday ülkeler ile ilişkileri düzenlemekten sorumlu olan Komisyonun, Türkiye için genişleme sürecini canlı tutmak gibi bir görevi olduğunu vurguladı ve sözlerine şöyle devam etti:

    “Açıklanan rapor bundan önceki 19 rapor gibi Türkiye’yi AB üyelik kriterleri açısından bir değerlendirmeye tabi tutuyor. Ancak bu raporlar Türkiye’nin müzakereleri tamamlayarak üye olmasını sağlayamadı. Demek ki bu raporlar aday ülke Türkiye’yi eleştirmenin ötesinde, neden bu süreç yürümüyor, AB Türkiye’yi kazanmak ve bu sürecin başarıya ulaşmasına katkıda bulunmak için ne yapabilir, gibi sorulara da cevap vermeli. Komisyon siyasi karar alıcı olmasa da, AB’nin genişleme sürecini yürütmek ve aday ülkelerin katılım öncesi süreçte ilerlemesine katkıda bulunmak gibi görevleri de ifa ediyor. Varna Zirvesi’nde Komisyon Başkanı Juncker müzakerelerin garantörü olduğunu söylemişti. Raporda da Türkiye’nin AB’ye aday ülke olduğunun teyit edilmesi ve müzakerelerin tam üyeliği hedeflediğine vurgu yapılması önemli. Bu sözün gereğini yerine getirmek için, müzakereleri yeniden başlatmak ve süreci canlandırmak için Komisyonun ön alması beklenir”.

    Üyelik müzakerelerinde önemli sorunlar olduğunu belirten Başkan Zeytinoğlu, “Türkiye’nin Kopenhag kriterleri açısından yeniden ilerleme kaydetmesi gereken önemli alanlar var. Hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı ve özgürlükler bu alanların başında geliyor.  Bu konularda sadece AB kriterlerini karşılamak için değil ama Türk halkının refahı ve kalkınması için yeniden reformların hızlandırılması gerek. Ancak bu konunun da ötesinde, Türkiye ve AB ilişkilerinin ilerlemesini engelleyen temel bir sorun var. Bazı Üye Devletlerin süreci baltalamak için çaba göstermeleri ve Türkiye kriterleri yerine getirse dahi üyeliğe kabul edileceği yönünde ciddi bir şüphenin olması. Bu durum Türkiye’de de AB katılım sürecine olan inancı son derece zayıflatıyor ve AB üyelik sürecini devam ettirmek için çaba gösterilmesini engelliyor. Kasım ayında yaptırmış olduğumuz kamuoyu araştırmasında da bu durumu tespit etmiştik. Araştırma sonuçlarına göre, katılımcıların yüzde 78,9’i AB üyeliğini desteklerken, sadece yüzde 31,2’si üyeliğin gerçekleşeceğini beklediğini ifade etmişti” diye konuştu.

    Başkan Zeytinoğlu, Türkiye dışında AB adayı olan Batı Balkan ülkeleri için 2025 tarihinin AB’ye katılım için olası bir tarih olarak telaffuz edildiğini hatırlatırken, sözlerine şöyle devam etti:

    “Sırbistan ve Karadağ gibi Batı Balkan ülkeleri Türkiye’den çok sonra müzakere sürecine başlamalarına rağmen Avrupa Komisyonu Başkanı Juncker, bu ülkelerin katılımı için 2025 tarihini ortaya attı. Halbuki bu ülkelerin yönetişim, hukukun üstünlüğü ve yolsuzluklar açısından önemli sorunları olduğunu da biliyoruz. Buna rağmen, Batı Balkan ülkelerinin AB üyeliği perspektifini canlandırmak için böyle bir net tarih telaffuz ediliyor. Türkiye için de AB üyeliğinin gerçek ve erişilebilir bir hedef olduğunun vurgulanması ve bu sürecin siyasi gerekçelerle bloke edilmeyeceği güvencesinin verilmesi gerekiyor.”

    Raporda Türkiye’nin AB kriterleri açısından gerilemekte olduğu alanlarında olduğunu vurgulayan Başkan Zeytinoğlu, şunları aktardı:

    “2014’ten başlayarak, gerileme (backsliding) ifadesi raporlara girdi. İlk olarak kamu alımları alanında gerileme olduğu ifade edilmişti. Daha sonra 2015 raporunda gerileme olan alanlara ifade, medya ve internet özgürlüğü ile toplanma özgürlüğü eklendi. 2016’da bu alanların sayısı arttı ve listeye kamu hizmetleri ve insan kaynakları yönetimi, yargının durum ve bağımsızlığı, iş ortamı, örgütlenme özgürlüğü ve işkence ve kötü muamelenin önlenmesi de girdi. Bugün yayınlanan raporda ise şu alanlarda gerileme olduğu tespiti var; Sivil toplum, kamu hizmeti ve insan kaynakları yönetimi, yargı ve temel haklar, ifade özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, mülkiyet hakları, ekonomi ve iş ortamı, bilgi toplumu, sosyal politika ve istihdam, dış ilişkiler. Görülüyor ki siyasi kriterlere ek olarak, müktesebat fasılları ile ilgili olarak da gerileme olan alanlar artış göstermiş. AB pazarının dış ticaretimiz ve yabancı yatırımlarda tuttuğu önemli yeri göz önünde bulundurduğumuzda, AB müktesebatına uyum konusunda geriye düşmeyi trendini bir an önce durdurmalı ve uyum çalışmalarına ağırlık vermeliyiz”.

    Başkan Zeytinoğlu rapordaki diğer önemli noktaların altını şöyle çizdi:

    “Raporda daha önceki raporlardan farklı olarak, FETÖ için “hükümet tarafından terör örgütü olduğu belirlenen Gülen hareketi” ifadesi kullanılmış. Yani AB tarafından terör örgütü olarak tanınmasa da, Türkiye hükümeti tarafından terör örgütü olarak tespit edildiğine dair bir ifade yer almış. Bu durum AB’nin Türkiye’nin hassasiyet ve endişelerine daha yakın bir yaklaşım benimsediğini göstermesi açısından olumlu.

    Raporda Avrupa Komisyonu, Türkiye’nin 3 buçuk milyon Suriyeliye ev sahipliği yaparak, AB için çok önemli bir fayda sağladığını da teslim etmekte. Sınır kontrolü, vize, dış göç ve iltica politikalarını kapsamına alan Adalet, Özgürlük ve Güvenlik faslında Türkiye’nin orta derecede hazırlıklı olduğu ve göç ve iltica politikasında geçen sene zarfında iyi ilerleme sağladığı raporda belirtiliyor. AB’ye yönelik düzensiz göçün kontrol altına alınmasında Türkiye’nin oynadığı rol stratejik öneme haiz. AB’nin de göç konusunun diğer ucunda yer alan vize serbestliğinde biran önce adım atarak, Türk vatandaşları için vizesiz Avrupa hedefini gerçekleştirmesini bekliyoruz.

    Raporda özellikle hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı alanındaki eleştirileri ciddiye alarak bu konularda iyileştirme için gerekli adımları atmalıyız. Raporda yargı ve temel haklar alanında, 2016’da yapılan tavsiyelerin yerine getirilmediği tespiti var. Bu raporda da büyük ölçüde aynı tavsiyelerin yinelendiği görülüyor. Yine en fazla geriye gidişin olduğunun ifade edildiği alan yargının durumu ve temel haklar ile ilgili. Türkiye’nin AB katılım müzakerelerinde yargı ve temel haklar ile adalet, özgürlük ve güvenlik alanlarını ilgilendiren 23 ve 24’üncü fasılların açılması, defaatle dile getirdiğimiz bir talep. Türkiye sivil toplumu ve iş dünyası olarak, bu fasılları açmak suretiyle AB’nin samimiyetini göstermesini ve Türkiye’de reformlara destek olmasını bekliyoruz. Türkiye’de ise raporda da tavsiye edildiği gibi OHAL’in kaldırılmasına yönelik adım atılması süreci hızlandıracaktır.

    İş ortamı da raporda üzerinde önemle durulan konulardan biri. Bu alanda gerileme olduğu 2016 yılı raporunda ifade edilmişti. Bugün yayınlanan raporda, özellikle yapısal reformların yavaşlaması, makroekonomik dengesizlikler ve yargının etkinliği ve bağımsızlığı alanındaki kuşkuların iş ortamını da olumsuz etkilediği belirtiliyor. Mart ayında açıklanan yeni teşviklerin iş ortamını iyileştirmeye yönelik önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz. Bunun yanında, OHAL’in yakın vadede kaldırılmasına yönelik adım atılması da özellikle doğrudan yabancı yatırımların artması açısından son derecede olumlu etki yapacaktır.

    Raporda Komisyon Türkiye ile gümrük birliğinin güncellenmesine ilişkin müzakerelerin başlatılmasına yönelik olumlu görüşünü yineliyor. Bazı Üye Devletler tarafından müzakerelerin engellediğini biliyoruz. Bu açıdan Komisyonun siyasi baskıya boyun eğmeyerek, bu alanda 2016’daki pozisyonunu devam ettirmesi olumlu.”

    İKV Başkan Ayhan Zeytinoğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “Suriye’de giderek çıkmaza giren ve şiddetini kesmeyen bir savaş devam ediyor. Son olarak ABD, Fransa ve İngiltere’nin müdahalesi konuyu yeni bir boyuta taşıdı. Suriye Savaşı’nın sona erdirilmesi ve bölgede güvenliğin sağlanmasında Türkiye’nin son derecede önemli bir rolü var. Türkiye Suriye’de elini taşın altına koyarak, Avrupa güvenliğine katkıda bulunuyor. Suriye’de hem Rusya ve İran ile hem de ABD ve AB ile konuşabilen ve işbirliği yapabilen tek ülke konumunda. Bu rolün AB tarafından daha iyi değerlendirilmesi ve Türkiye’nin Avrupa’nın geleceğindeki rolünün tam üyelik perspektifinde şekillendirilmesi gerekiyor”.

    NİSAN 2018: SURİYE’DE SİVİLLERE YÖNELİK SALDIRILAR DERHAL DURDURULMALIDIR

    Suriye’nin Duma Bölgesi’nde gerçekleştirilen ve 70’in üzerinde sivilin yaşamını kaybettiği saldırı ülkedeki durumun artık son derece kritik bir aşamaya geldiğini otaya koymaktadır. Kimyasal saldırı olduğu iddialarına karşı Rusya bu iddiaları yalanlayan bir açıklama yapmıştır. Kimyasal silah kullanıldığına ilişkin iddiaların ciddi bir şekilde araştırılması gerekmektedir.

    Rusya ve ABD başta olmak üzere tüm tarafların stratejik çıkarların ötesine geçerek, Suriye halkının geleceği için bir araya gelmesi ve kapsamlı bir çözümü hayata geçirmeleri gerekmektedir. Devletlerin BM Güvenlik Konseyi’ni işlevsiz kılmaları ve böyle bir durumda dahi işletmemeleri barış ve güvenlik açısından son derece tehlikelidir. Bir sivil toplum kuruluşu olarak, Suriye’deki durumun daha da kontrolden çıkarak, çatışmaların büyümesi ihtimaline karşı uluslararası çabaların acilen artırılması ve sonuçlandırılması için tüm ilgili tarafların bir araya gelmesi çağrısında bulunuyoruz.

     

    İktisadi Kalkınma Vakfı

    NİSAN 2018: KAÇAK GÖÇÜN ARTMASI, AB İLE YAPISAL İŞBİRLİĞİNİ GEREKTİRİYOR

    Son 3 aylık dönemde özellikle Türkiye’nin doğusundan ülkeye düzensiz göç akınlarının artış gösterdiği dikkat çekiyor. Son göç akınıyla Türkiye’ye düzensiz yollarla giriş yapan göçmenlerin başında ise 17 bin 847 kişiyle Afganlar geliyor. Afganları; Pakistan, Bangladeş ve Afrika uyruklular izliyor. Bu göçmenleri, yasadışı insan kaçakçılığı yoluyla göç şebekelerinin İran üzerinden Türkiye’ye soktuğu tespit edilmiş durumda. Göçmenler ise kısa vadede İstanbul’a ulaşmayı amaçlıyor olsa da birçoğu için asıl hedef, Suriyeli göçmenlerde olduğu gibi Almanya, Hollanda, İsveç gibi AB ülkeleri.

    Son dönemde artış gösteren akınlar dikkate alındığında, küresel göç krizinde en öncelikli transit ülke konumundaki Türkiye ile en temel hedef destinasyonlardan olan AB arasında düzensiz göçünün önlenmesi için geliştirilen işbirliğinin daha kapsamlı, kurumsal ve sürekli bir hal alması gereği ortaya çıkıyor.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu konunun ehemmiyeti ve Türkiye ile AB arasında daha kapsamlı ve yapısal işbirliğine duyulan gereklilik sebebiyle bir açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu, son günlerde hız kazanan Afgan göçüne dikkat çekerek, Türkiye’nin Doğu-Batı göç yolları üzerindeki stratejik konumunun ve kültürel, tarihsel bağlamda insaniyete dayalı kucaklayıcı tutumunun göçü Türkiye için her zaman kritik önemde bir politika alanı haline getirdiğini belirtti. Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

    “Son olarak açıklanan verilere göre, 26 Mart - 1 Nisan tarihleri arasında Türkiye’nin doğu illerinde toplam 2713 göçmenin yakalandığını öğrendik. Başta Afganistan, Pakistan ve Bangladeş gibi ülkelerden Türkiye’ye düzensiz göçün yeniden hız kazandığı görülüyor. Bu sefer Güneydoğu değil, Doğudaki İran ile olan sınırlarımızdan geçişler yapılıyor. Bu durum gösteriyor ki, göç konusu, sadece Suriye’deki durum gibi belirli bir krizle ilişkili olmanın ötesinde daha sürekli bir nitelik kazandı. Önümüzdeki yıllarda da göç akınları devam edecek. Göçü tetikleyen birçok neden var. Siyasi baskı ve çatışmanın dışında ekonomik sıkıntılar ve hatta küresel ısınma gibi yeni faktörler de özellikle gençleri göç yoluyla daha gelişmiş Batı ülkelerine gitmeye itiyor.”

    Başkan Zeytinoğlu sürekli bir sorun haline gelen göç yönetiminin, Türkiye’nin gelecek yıllarda da en önde gelen meseleleri arasında yer alacağını ve bu konuda AB ile işbirliğinin gerekli olduğunu belirtti:

    “Türkiye, Doğu-Batı göç yolunda transit ülke olmanın yanı sıra, bir hedef ülke niteliği de taşıyor. Ancak, Türkiye’ye kaçak yollarla giriş yapan göçmenlerin en azından bir kısmının AB ülkelerine geçiş yapmak için yine düzensiz göç yöntemlerine başvuracağını öngörmek zor olmaz. Bu da özellikle Yunanistan ve Bulgaristan gibi Türkiye’nin sınırdaş olduğu AB ülkelerinin göç akınlarından payını almaya devam edeceğini ortaya koyuyor. Sınır aşan bir konu olan göçün düzenlenmesinde ülkeler arasında etkin işbirliği şart. AB ve Türkiye arasında da Suriyeli mülteciler üzerinden geliştirilen işbirliğinin adil ve yük paylaşımı içerecek şekilde kurumsal ve kapsamlı bir hal alması gerekiyor. Sadece, “3 milyarı al, göçmenleri tut” şeklinde basitçe özetlenecek bir yaklaşım, 21’inci yüzyılın temel konularından göçün düzenlenmesi için yeterli olmaktan çok uzak. Göçmenleri geri göndermek için geri gönderme merkezleri kurmak çözüm değil.”

    “AB’nin Sınırları Göç Açısından Ancak Türkiye’yi İçine Alarak Tamamlanabilir”

    İKV Başkanı, krize ilişkin çözüm önerilerini de ortaya koydu: “Çözüm için, tüm ilgili ülkelerin, kaynak, hedef ve transit ülkeler dâhil bir arada politika üretmesi şart. AB’nin yasal göç imkânlarını artırması, alınması gereken önlemlerden sadece biri. Jeostratejik bir perspektiften bakıldığında Avrupa’nın doğuya açılan kapısı olduğundan, Türkiye’yi dışarıda bırakacak hiçbir çözüm sürekli olmayacaktır. AB’nin sınırları, göç açısından da ancak Türkiye’yi içine alarak tamamlanabilir. Dolayısıyla, taraflar kısa vadeli ve geçici projelere odaklanmak yerine, kalıcı çözümü ve özellikle de kaynak ülkelerde krizlerin temel nedenlerini ortadan kaldırmaya yönelik ortak stratejileri öne çıkarmalıdır. Türkiye ve AB, bu bölgelerde kriz sonrası dönemde de önemli ortak restorasyon projelerine imza atabilir.

    Son dönemde, özellikle de Valetta Zirvesinden bu yana AB kurumsal olarak, hem göç yönetimi hem de dış politika açısından Afrika ve Ortadoğu’da ortaklıklar kurmaya önem vermeye başladı. Türkiye’nin de bu bölgelerdeki yüksek nüfuzu dikkate alındığında, işbirliği ve eşgüdüm sağlanması zor olmayacaktır. Öte yandan, AB’nin tarihinde desteklediği en büyük insani yardım hamlesi olan Acil Sosyal Güvenlik Ağı (ESSN) projesinde de görüldüğü gibi, Türkiye ve AB arasında göç yönetimi işbirliği, diğer uluslararası aktörler sürece dâhil edildiğinde daha da yapısal bir boyuta taşınabiliyor. Dolayısıyla, Türkiye ve AB’nin dâhil olduğu çok taraflı işbirliklerinin diğer bölgeleri ve diğer göçmen kitlelerini içerecek şekilde artırılması, kurumsallaşmaya mutlaka ki katkı sağlayacak. Özellikle de bu yıl BM inisiyatifiyle çalışmaları sürdürülen Küresel Mülteci Mutabakatı, önemli bir fırsat.”

    “İşbirliği Atmosferinin Korunması ve Artırılması için Vize Serbestliği Bir Fırsat”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu son olarak ise ilişkilerin her boyutunda olduğu gibi göç yönetimi alanında da karşılıklı iyi niyetin gerekliliğine dikkat çekti: “Türkiye-AB ilişkilerinin gerildiği dönemlerde AB kurumlarından, özellikle fonlarla ilgili olarak tehditkâr demeçler gelebiliyor. Göç alanındaki işbirliğinin iyi niyet ve insaniyete dayalı bir süreç olduğu unutulmamalı ve taraflar, birlikte çalışma/işbirliği atmosferini korumalıdır. Bu olumlu atmosferin korunması ve güçlendirilmesi için ise Türkiye-AB vize serbestliği diyaloğunun olumlu şekilde sonlanması en büyük fırsat.”

    NİSAN 2018: NÜKLEER ENERJİDE AB GÜVENLİK STANDARTLARINI DİKKATE ALALIM

    Dün temeli atılan Akkuyu Nükleer Güç Santrali ile Türkiye’nin de nükleer enerjiye sahip olan ülkeler arasına katılma yolu açılmış oldu. Peki, adayı olduğumuz ve standartlarını örnek aldığımız AB’de durum nasıl? İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu AB’de nükleer enerjinin durumuna ilişkin değerlendirmede bulundu:

    “Akkuyu Nükleer Santrali’nin inşa edilmesi ile Türkiye nükleer enerji sahibi olan ülkeler arasına katılacak. Bu Türkiye’nin enerjinin mevcut enerji kaynaklarını çeşitlendirmesi açısından önemli bir gelişme. Nükleer enerji malum oldukça hassas bir enerji kaynağı. AB’deki duruma baktığımızda, elektriğin yüzde 30’unun nükleer santrallerde üretildiğini görüyoruz. Hâlihazırda 14 Üye Devlette faal olan 130 nükleer reaktör bulunmakta. Nükleer Santral kurup kurmamaya Üye Devletler kendileri karar veriyor. Bu konuda AB’nin bir müdahalesi olmasa da, özellikle nükleer enerjinin güvenliği açısından AB standartları önemli rol oynuyor.”

    Başkan Zeytinoğlu, nükleer enerjinin AB’nin uzun vadeli dekarbonizasyon hedeflerinin bir parçası olduğunu belirterek, nükleer enerji kullanımına ilişkin tercihin Üye Devletler’e bu konuda güvenliğin sağlanması sorumluluğunu da yüklediğini hatırlattı:

    “AB, nükleer enerjinin güvenli kullanımı konusunda oldukça hassas davranıyor. Nükleer tesislerin güvenliği, radyasyona karşı korunma, radyoaktif atık yönetimi, nükleer tesislerin kötü niyetli saldırılara karşı korunması gibi konularda, AB’nin Euratom kapsamında bugüne kadar oluşturduğu bir standartlar bütünü bulunuyor. Ancak 2011’de Japonya’da meydana gelen Fukuşima kazası AB açısından da bir dönüm noktası oldu. Hatırlanacak olursa o dönemde Almanya 2029’a kadar nükleer santrallerini kapatma kararı almıştı. Ancak asıl önemli gelişme AB, Üye Devletlerdeki santrallerin güvenliğini değerlendirmek üzere hızla stres testleri düzenlenmesi ve Nükleer Güvenlik Yönergesi’nin 2014 yılında revize edilmesiydi. Artık AB’de nükleer güvenlik, bir nükleer santralin kurulumundan başlayarak tüm aşamalarında güvenlik standartlarının yerine getirilmesi, bunların düzenli olarak denetimi ve kamuoyuyla daha fazla bilgi paylaşımı anlamına geliyor. Türkiye’nin katılım müzakereleri sürecinde –ne yazık ki GKRY vetosu nedeniyle açılmayan-enerji faslı altında da nükleer enerji ve nükleer güvenlik konularına ilişkin düzenlemeler yer alıyor. Bu anlamda AB kurallarını da dikkate alarak nükleer enerjiye geçiş yapan Türkiye’nin, enerji alanında AB’ye güç katacağına inanıyorum.”

    MART 2018: VARNA ZİRVESİ SONUÇLARINI OLUMLU OLARAK DEĞERLENDİRİYORUZ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AB Kurum Liderleri arasında gerçekleşen Varna toplantısının sonuçlarını değerlendirdi.

    Başkan Zeytinoğlu, Zirve toplantısında Türkiye ve AB’nin diyaloğu açık tutma ve işbirliğini devam ettirme yönünde iradelerini ortaya koymalarının önemli bir kazanım olduğunu belirtti ve şöyle devam etti:

    “Varna toplantısı Türkiye ve AB’nin birbirlerini daha iyi anlamaları ve ortak zemin oluşturma yönünde çaba sarf etmeleri açısından önemli bir adım oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu toplantının Türkiye ve AB arasında güven tesis etmede önemli bir başlangıç olduğunu ancak bu yönde somut adımların gelmesi gerektiğini vurguladı. Türkiye’nin Avrupa’nın geleceği için iddiasını da ortaya koyan Cumhurbaşkanımız, Türkiye’nin AB genişlemesinden dışlanmasının vahim bir hata olacağını belirterek ve güçlü, müreffeh ve istikrarlı bir Avrupa inşasında ortak hareket etmeyi önererek yapıcı bir gündem oluşturdu. Şimdi bu yapıcı gündemi hayata geçirme zamanı. AB reformlarını yeniden canlandırmak AB’nin de ezberini bozacaktır”.

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vize serbestliği, Kıbrıs, terörle mücadele ve gümrük birliğinin güncellenmesi konularında sözlü ve yazılı olarak beklentilerini AB’ye aktarmasının da önemli olduğunu ve samimi bir diyalog için karşılıklı anlayışın şart olduğunu belirtti:

    “Varna’da Türkiye ve AB tarafı karşılıklı olarak öncelikleri ve beklentilerini ortaya koydu. Herhangi bir ilişkide ilerleme sağlamak için, önce iki tarafın da net olarak pozisyonlarını açıklamaları gerekir. Bu da karşılıklı diyaloğun ilerlemesi için önemli bir adım. Bu Zirve toplantısını Türkiye ve AB’nin birbirlerini daha iyi anlamaları ve ilişkilerin onarılmasında önemli bir adım olarak görebiliriz. Bundan sonra adım adım ilişkileri yeniden inşa etmek ve müzakerelerin yeniden başlamasının mümkün olacağı noktaya getirmek gerekiyor. Türkiye’nin AB perspektifinin yeniden canlandırılması, demokrasi, hukuk, hak ve özgürlükler alanında ilerlemenin sağlanması ekonomiden siyasete kadar her alanda olumlu bir ivme yaratacaktır.”

    Son olarak, Başkan Zeytinoğlu, Türkiye ve AB arasındaki karşılıklı bağımlılığın ilişkilerin devamı için bir zorunluluk oluşturduğunu vurguladı:

    “Avrupa Birliği, Türkiye olarak bizlerin hiçbir zaman ihmal edemeyeceğimiz bir oluşum. İhracatımızın yarıya yakınını yaptığımız, üyeliğine aday olduğumuz AB, bir yönetişim sistemi ve reform çıpası olmanın yanında, sosyal ve ekonomik bir model olarak da önemini koruyor.

    Türkiye de aynı şekilde AB için, güvenlik, enerji tedariki, göç yönetimi, terörle mücadele gibi farklı ve stratejik alanlarda vazgeçilmez bir ülke ve ortak.

    Bu koşullar ilişkilerin ileriye götürülmesini zorunlu kılıyor. Başka bir deyişle, ilişkilerin bozulması ve gerginliğin artması kimsenin yararına olmaz. Sadece Türkiye ve AB için değil, yakınımızdaki coğrafyanın istikrarı ve güvenliği için de, Türkiye’nin AB bütünleşmesine katılımı büyük fark yaratabilir.”

    MART 2018: ABD’NİN GÜMRÜK DUVARLARINI AŞMAK İÇİN ACİLEN ADIM ATILMALI

    Dünya ticaretinde ilginç gelişmeler yaşanıyor. ABD, liberal ticaret sistemini sarsarak, çelik ve alüminyum ithalatına ek vergiler getirirken, bu uygulamaların üçüncü ülkeler üzerindeki etkileri tartışılıyor. İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu bugün itibarıyla uygulanmaya başlanan ek vergilerin Türk ihracatçısını da olumsuz etkileyeceğini söylerken, yetkili makamlara çağrıda bulundu:

    “Trump’ın kararı ile çelik ve alüminyuma getirilen ek vergiler, tüm üreticileri ve ihracatçıları olumsuz etkiliyor. Esas olarak Çin’i hedef alan ve bir ticaret savaşını başlatan bu vergiler, dünyanın sekizinci büyük çelik üreticisi olan ve alüminyumda ilk on ülke arasında bulunan Türkiye’yi de son derece olumsuz etkiliyor. Son olarak ABD, Kanada ve Meksika’nın yanında, AB, Avustralya, Arjantin, Güney Kore ve Brezilya’nın bu tarife artışlardan muaf tutulacağını açıkladı”.

    Türkiye’nin de çelik ve alüminyum sektörlerinin geleceği için yeni vergilerden istisna almak konusunda çabalarını artırması gerektiğini vurgulayan Zeytinoğlu, bu kapsamda gümrük birliği ilişkisine dikkat çekti:

    “AB ülkeleri çelik ve alüminyuma uygulanacak vergilerden muafiyet aldılar. Bu önemli bir kazanım. Bugün içinde Trump’ın ilgili kararı açıklamasını bekliyoruz. Türkiye de AB ile gümrük birliği içinde olan ve AB’nin ortak gümrük tarifesi ve ticaret politikasını uygulayan bir ülke. Bu istisnanın Türk firmaları için de uygulanmasının sağlanması için elimizden gelen her türlü çabayı göstermeliyiz. Elimizdeki en önemli dayanaklardan biri gümrük birliğidir. Türk sanayi ürünleri de gümrük birliği sebebiyle AB pazarında serbest dolaşımdan faydalanıyor. Dolayısıyla ABD’deye ihraç edilen bir Türk ürünün de mantık olarak bir AB ürünü muamelesi görmesi gerekir. Bunun için ABD ve AB nezdinde girişimleri artırılması ve üreticimizin mağdur edilmemesi için gerekli adımların atılmasını bekliyoruz”.

    MART 2018: SUYUMUZU TASARRUFLU VE BİLİNÇLİ KULLANMALIYIZ

    BM Genel Kurulu, 1992 yılında Rio de Janerio’da gerçekleştirilen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda suyun öneminin vurgulanmasının üzerine 22 Mart 1993’ü Dünya Su Günü ilan etmiştir. Dünya Su Günü her sene 22 Mart’ta tatlı suyun önemi ve kaynaklarının sürdürülebilir yönetiminin desteklenmesi hususlarına dikkat çekmek amacıyla kutlanmaktadır. İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 22 Mart Dünya Su Günü vesilesiyle bir basın açıklaması yaptı.

    Bu Yılın Teması “Su için Doğa”

    Başkan Zeytinoğlu, suyun sürdürülebilir kalkınmanın en önemli parçalarından biri olduğuna vurgu yaparak, sosyo-ekonomik kalkınma, sağlıklı ekosistemler ve insan yaşamı için kritik bir konuma sahip olduğunu söyledi. İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

    “Sular, her ne kadar yeryüzünün dörtte üçünü oluşturuyor olsa da, kullanılabilir tatlı su oranı kısıtlıdır, zira insanların günlük ihtiyacını karşılayabilecek tatlı su, dünyada bulunan suların yalnızca yüzde 1’inden oluşur. Aynı zamanda, küresel su talebi, her geçen gün artan nüfus, değişen tüketim alışkanlıkları ve iktisadi gelişmeler benzeri faktörlerden dolayı her yıl yüzde 1 artmaktadır ve bu sayı gelecek 20 içerisinde önemli ölçüde artmaya devam edecektir. Suya olan talep artışının büyük çoğunluğu, özelikle Türkiye gibi gelişmekte veya yükselmekte olan ekonomilere sahip ülkelerde meydana gelecektir”.

    İKV Başkanı Zeytinoğlu konuya ilişkin geleceğe dönük istatistikleri de paylaştı: “2017-2050 yılları arasında dünya nüfusunun 7,7 milyardan yaklaşık 10 milyara çıkması ve bu artışın yarısından fazlasının Afrika ve Asya’da gerçekleşmesi beklenmektedir. Mevcut zaman diliminde, küresel su çekilmelerinin yüzde 10’una evde harcanan sular neden olmakta ve bu oranın 2010-2050 yılları arasında dünyanın neredeyse tüm bölgelerinde büyük bir ölçüde artması beklenmektedir. Aylık değişkenler göz önüne alındığında, her yıl en az bir ay 3,6 milyar insan hâlihazırda potansiyel su kıtlığı alanlarında yaşamakta ve bu sayı 2050 yılında 4,8-5,7 milyara çıkma tehlikesi altındadır.

    Ayrıca su kirliliği, 1990’lı yıllardan beri Afrika, Asya ve Latin Amerika’nın neredeyse tüm nehirlerinde büyük bir artışa uğramıştır. Böyle devam ederse, su kalitesinin kötüleşmesinin önümüzdeki on yıllar boyunca artması, dolayısıyla insan sağlığını, çevreyi ve sürdürülebilir kalkınmayı tehdit etmesi beklenmektedir”.

    Türkiye’nin Durumu

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, konunun Türkiye’deki geleceği açısından önemine de değindi: “Üç tarafı denizlerle kaplı olsa da, sanılanın aksine Türkiye su zengini bir ülke değildir. Kişi başına düşen yıllık su miktarı 1.519 m³ civarında olduğundan Türkiye su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır. TÜİK, 2030 yılında nüfusun 100 milyon olacağını öngörmüştür. Bu durumda 2030 yılı için kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 1.120 m³/ yıl civarında olacağı hesaplamaktadır. Kişi başına düşen yıllık su miktarı bin metreküpten az olan ülkeler “su fakiri” kabul edildiği için, bu rakam ülkenin su fakiri olma sınırına geleceğini göstermektedir. Mevcut büyüme hızı, su tüketim alışkanlıklarının değişmesi gibi faktörlerin, bu su kıtlığının üzerinde büyük bir etkisi olacağını tahmin etmek mümkündür. Ayrıca tüm bu tahminler, ancak mevcut kaynakların 20 yıl sonrasında hiç tahrip edilmeden aktarılması durumunda geçerli olacaktır. Bu nedenle de, gelecek nesillere daha kaliteli ve yeterli su bırakabilmek için, suları daha tasarruflu ve bilinçli bir şekilde kullanmalıyız”.


     

    MART 2018: AB’NİN VİZE POLİTİKASINDA DEĞİŞİKLİĞE GİTMESİ ÖNEMLİ ANCAK TÜRKİYE İÇİN VİZE SERBESTLİĞİ HEDEFİ ESASTIR

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Avrupa Komisyonu Üyesi Dimitris Avramopoulos’un dün vize ve Türkiye’ye aktarılacak 3 milyar avroluk fon ile ilgili açıklamalarını yorumladı. Başkan Zeytinoğlu öncelikle 3 milyar avroluk fonu değerlendirdi:

    “Türkiye ile AB arasında 18 Mart 2016’da varılan mülteci uzlaşısının bir sonucu olarak 2 farklı dilim halinde toplam 6 milyar avroluk bir fonun aktarılması öngörülmüştü. Bu miktarın ikinci dilimi olan ve 2018 sonrası için hedeflenen 3 milyar avronun harekete geçirileceği açıklandı. Bu gecikmiş olsa da olumlu bir gelişme. Ancak burada sivil toplum olarak şöyle bir kaygımız var. Bu fonların kullanılır hale gelmesi ve sahada doğrudan Suriyeli mültecilerin yaşam kalitesinin iyileştirilmesine yansıması yine çok uzun zaman alacak ve tam olarak hedefine ulaşamayacak diye bir endişemiz var. Bu fonlar hızla aktarılmalı ve doğrudan Suriyelilerin en yoğun olarak yaşadığı şehirlere ve belediyelerin içinde yer aldığı projelere aktarılmalı. Ancak bu şekilde maksimum fayda sağlanabilir”.

    Başkan Zeytinoğlu, Komisyonun açıkladığı vize politikasındaki değişiklik önerilerine de değindi. Avramopoulos tarafından yapılan açıklamaya göre, AB vize politikası değişiyor. Komisyonun getirdiği öneriler henüz yürürlüğe girmedi. Ancak Türkiye gibi vatandaşları AB ülkelerine vize ile giren ülkelerin yakından takip etmesi gerekiyor. Önerilen değişiklikler arasında, Schengen vize başvurularında, başvurunun yanıtlanması için öngörülen sürenin 15 günden 10 güne indirilmesi, başvuruların elektronik ortamda yapılması imkânının sağlanması, güvenilir başvuru sahiplerine 1’den 5 yıla kadar çoklu vize verilmesi, AB’nin dış sınırlarındaki ülkelere giriş için 7 güne kadar geçerli olacak tek girişli vizelerin verilmesi gibi inovatif ve olumlu değişikliklerin yanında, 60 avro olan vize ücretinin 80 avroya çıkarılması gibi başvuranlar için ek maliyete yol açacak noktalar da bulunuyor.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Türk vatandaşları için vize serbestliğinin esas hedef olmaya devam ettiğini vurguladıktan sonra, Komisyon tarafından önerilen değişiklikleri yorumladı ve olumlu yönlerin yanında bazı olumsuz yönleri olduğunu da belirtti:

    “Komisyon’un göç, iç işleri ve vatandaşlıktan sorumlu üyesi Avramopoulos tarafından açıklanan öneriler, AB vize politikasında oldukça önemli değişiklikler içeriyor. Türkiye olarak bizler, vizelerin yakın zamanda kalkacağını düşünüyoruz. O yüzden vize politikasındaki değişikliklerin bizleri etkilemeyeceğini ümit etsek da şu anda vize uygulaması ile karşı karşıyayız. Başvurunun yanıtlanma süresinin azaltılması, daha uzun süreli çoklu vize ve AB sınırlarındaki ülkeler için tekli giriş gibi yenilikçi önlemler olumlu olarak görülebilir. Ancak vize ücretinin yükseltilmesi oldukça düşündürücü. Vize başvurusunun maliyeti sadece başvuru ücreti ile sınırlı kalmıyor. Banka ücreti, noter ücreti, çeviri ücreti gibi birçok ek kalem var. O yüzden ücret artırılmasının tekrar düşünülmesinde yarar var. Türk vatandaşları geçtiğimiz 7 yılda (2010-16) Schengen vize başvuruları için 317 milyon avro ödedi. Ek masrafları da düşünecek olursak, esas maliyetin bunun en azı iki katı olduğunu biliyoruz. Bu maliyetin daha da artması bir yana, tamamen kalkmasını istiyoruz.

    Başkan Zeytinoğlu, bunun yanında Komisyonun önerileri arasında bazı düşündürücü hususlar da olduğunu belirtti:

    “Bunun yanında, önerilen değişiklikler arasında yine düşündürücü olan bazı hususlar da bulunuyor. Örneğin, Komisyon vize politikasını bir güvenlik aracı olarak da kullanacağını ifade ediyor. Düzensiz göçmenlerin geri kabulünde AB ile işbirliği yapmayan ülkelerden gelen vize başvurularına daha katı koşullar uygulanacağı belirtiliyor. Yani düzensiz göçte AB ile işbirliği yapmayan ülkelerin vatandaşlarına vize verilirken, süreç yavaşlatılabilecek, vizelerin geçerlilik süresi azaltılabilecek, ücretler artırılabilecek. Bu durum vizenin AB tarafından diğer ülkeleri AB ile işbirliğine zorlamak için bir araç olarak da kullanılacağını gösteriyor”.

    “Türkiye için Vize Serbestliği AB’nin de Yararına ”

    Zeytinoğlu bunun yanında, Komisyonun önümüzdeki aylarda açıklaması beklenen ve güvenliği artırmaya yönelik Vize Bilgi Sistemini oluşturmasının ise seyahat güvenliği, yasadışı göç ve suça karşı işbirliği açısından olumlu olduğunu söyledi. Zeytinoğlu “AB’ye seyahat edenlerin bilgileri, tek bir arama portalı oluşturularak, Schengen Bilgi sistemi ve Adli Sicil Bilgi Sistemi gibi diğer veri tabanları ile karşılaştırılabilecek. Bu Türkiye gibi AB sınırlarına komşu ülkeler için de güvenlik açısından önemli. Türkiye ile vize serbestliği sürecinde bu konularda daha iyi işbirliği sağlanmasına yönelik adımlar atılıyor. Türkiye’nin vize serbestliği için kalan kriterleri karşılamaya yönelik olarak önerdiği adımların arasında Europol ile operasyonel işbirliği anlaşması imzalanması ve AB Üyesi Devletlere adli işbirliğine gidilmesi de yer alıyor. Bu anlamda vize serbestliği sürecinin tamamlanması Türkiye’nin güvenlik ve suça karşı işbirliğinde AB ile çok daha yakın bir işbirliğine girmesini sağlayacaktır. Bizim için en kısa sürede vize serbestliği sürecinin tamamlanması ve vizesiz Avrupa’nın gerçekleşmesi esas hedeftir”.

    MART 2018: İTALYA SEÇİM SONUÇLARI TÜRKİYE İLE İLİŞKİLER AÇISINDAN ENDİŞE VERİCİ

    AB’nin kurucu üyelerinden İtalya’da 4 Mart Pazar 2018 tarihinde yapılan seçimin sonuçlarını değerlendiren İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 2017 yılını etkisi altına alan popülist ve AB şüpheci dalganın İtalya’da da kendisini gösterdiğine dikkat çekti. İKV Başkanı Zeytinoğlu çekişmeli geçen İtalya seçimleriyle ilgili şu açıklamalarda bulundu:

    “İtalya seçim sonuçlarına baktığımızda, AB’nin belli başlı ülkelerinde de olduğu gibi, merkez partilerin zayıfladığını ve aşırı uçların güçlendiğini görüyoruz. Bu durum AB’nin geleceği açısından olduğu gibi, Türkiye ile ilişkiler açısından da endişe verici. Seçimlerden galip çıkan 5 Yıldız Hareketi’nin (M5S) yanında, aşırı sağda yer alan Kuzey Ligi’nin de oylarını artırması birleşik Avrupa karşıtlarının güçlendiği anlamına geliyor. Ayrıca Kuzey Ligi’nin lideri Salvini’nin Türkiye’nin AB üyeliği sürecini delilik olarak nitelendiren açıklamaları da son derece tehlikeli ve yıkıcı bir yaklaşımı ortaya koyuyor”.

    Popülist ve AB şüpheci görüşleri muhalefette tutmayı başaran diğer kurucu üyeler Hollanda, Almanya ve Fransa’dan farklı olarak İtalya’da Avrupa entegrasyonunu ve Türkiye-AB ilişkilerini sekteye uğratacak partilerin en yüksek oyu almasının düşündürücü olduğunu söyleyen Başkan Zeytinoğlu şöyle devam etti:

    “İtalya AB’nin kurucu üyelerinden ve Almanya ile Fransa’dan sonra AB’nin belkemiğini oluşturan ülkelerden biri. Bu açıdan İtalya siyasetindeki savrulmalar özellikle AB’nin geleceğini tartıştığı böyle bir dönemde kritik önem taşıyor. Seçim sonuçlarını değerlendirdiğimizde, merkezden aşırı uçlara bir kayış söz konusu ve AB karşıtı görüşlerin güç kazandığını görüyoruz. Sosyo-ekonomik sorunlar, göç krizi ve AB tarafından terkedilme hissiyatı İtalya’da merkez sağ ve merkez solda aşırı uçlara yönelmeye neden oldu. 2009 yılında komedyen Beppe Grillo tarafında kurulan 5 Yıldız Hareketi oyların yüzde 32,22’sini alarak İtalya seçimlerinin galibi oldu. Kendisini ne sağ ne sol olarak tanımlasa da politik retorikleri M5S’nin siyasal skalanın solunda yer aldıklarını açıkça ifade ediyor. Küresel piyasanın yarattığı eşitsizliklere karşı çıkan parti bu durumun en büyük sebebi olarak da AB’yi ve AB’nin dinamosu Almanya ile Fransa’yı görüyor”.

    Başkan Zeytinoğlu, kurulması beklenen koalisyon hükümeti ile ilgili de açıklamalarda bulundu:

    ”Oyların yüzde 18,9’unu alarak 2013 yılındaki seçimlere göre 6,5 puan gerileyen Demokratik Parti (PD) beklenenden de kötü bir sonuç alarak hezimete uğradı. Parti Başkanı Renzi seçim sonuçları üzerine istifa ederek aslında demokratik geleneğin güçlü olduğunu da ortaya koydu. AB liderlerinin desteklediği PD, ülkedeki ekonomik durgunluk ve politik istikrarsızlık nedeniyle memnuniyetsiz olan İtalyan vatandaşları tarafından sandıkta cezalandırıldı. Seçimler öncesi PD tarafından önerilen ve mecliste kabul edilen yeni seçim yasasına en çok karşı çıkan partinin M5S olduğu ve iki parti arasındaki görüş ayrılıkları düşünüldüğünde koalisyon hükümetinin M5S ile PD arasında oluşturulması pek mümkün görünmüyor. 2013 seçimlerine göre oylarını 13,59 puan artırarak üçüncü sıraya yerleşen Kuzey Ligi mevcut durumda ilk parti M5S’in potansiyeli en yüksek koalisyon ortağı. Hem Avrupa entegrasyonunun geleceği hem de Türkiye’nin tam üyelik sürecini tehlikeye atacak bir partinin koalisyonda yer alması büyük tehlike arz ediyor. Umarız ki seçimlerin ardında M5S’in belirleyeceği koalisyon ortağı Lega Nord’dan farklı bir parti olur; zira hem AB hem de Türkiye-AB konularındaki politikalar oluşturulacak koalisyona bağlı olarak farklılık gösterecek. Bu bağlamda kurucu üye İtalya’da Brexit sonrası geleceğini şekillendiren AB’ye daha entegre olunmasını ve özellikle de Türkiye’nin AB tam üyelik sürecine daha ılımlı yaklaşımlar benimsenmesini diliyoruz”.

    MART 2018: “BÜYÜK KOALİSYONDAN BEKLENTİMİZ TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİN DÜZELTİLMESİ”

    Almanya’da Sosyal Demokratların hafta sonu yapılan oylamasında CDU ile büyük koalisyona onay vermeleri, 5 aydır devam eden belirsizliği bitirdi. Artık SPD-CDU koalisyon hükümetinin kurulmasının önünde engel kalmadı. İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu konu ile ilgili bir açıklamada bulundu:

    “Almanya’da 24 Eylül 2017 tarihindeki seçimlerden sonra hükümet arayışları bugüne kadar devam etti. AB’nin lokomotif ülkesinde 5 aydır hükümetin kurulamaması Birliğin önemli süreçlerini de etkiledi. Brexit süreci ve Brexit sonrasında AB yapısında gerçekleştirilecek reformlar için Almanya’nın liderliği önemli. Hıristiyan Demokratlar ve Sosyal Demokratlar arasında kurulması beklenen koalisyonun SPD üyeleri tarafından yüzde 66 ile kabul edilmesi 5 aydır devam eden belirsizliği sona erdirdi. Bu gelişmeyi önemsiyoruz. AB ülkeleri ile yoğun dış ticaret ve yatırım ilişkileri bir yana, AB hedefinin Türkiye açısından önemini de düşünürsek, güçlü bir AB’nin Türkiye için de ne kadar gerekli olduğu ortaya çıkar”.

    Başkan Zeytinoğlu, kurulması kesinleşen CDU-SPD koalisyonunu yoğun bir gündemin beklediğini hatırlatırken, Türkiye ile Almanya ilişkilerinin düzeltilmesi ihtiyacını da vurguladı:

    “Koalisyon görüşmeleri başlarken, iki Parti taslak bir anlaşma üzerinde uzlaşmışlardı. Bu taslakta Türkiye ile ilişkilere de değinilmişti. AB çerçevesinde Almanya’nın Türkiye ile yeni fasılların açılmasını desteklemediği ve gümrük birliğinin güncellenmesi ve vize serbestliği süreçlerinde de Türkiye’ye yeşil ışık yakılmaması  görüşünde olunduğu belirtilmişti.  Bu yaklaşım Türkiye-AB ilişkilerini çıkmaza sokar. Koalisyonun Türkiye ile ilişkileri  güçlendirmek için yeni adımlar atması gerekiyor. Umarız Başbakan olarak 4’ünci Dönemine girecek olan Sayın Merkel bu konuda basiretli davranır ve AB ile Türkiye arasında yakın ilişkilere her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulduğu bu dönemde Türkiye ile ilişkileri canlandırmak için adımlar atar.”

    OCAK 2018: AB PAZARININ ANAHTARI VERİ GÜVENLİĞİNDE GEÇ KALMAYALIM

    AB’ye yıllık 416 milyar avro katma değer sağlaması öngörülen dijital dönüşümün odağındaki veri güvenliği reformu, 2018 yılında hem AB’de hem de Türkiye’de her zamankinden daha yoğun şekilde gündemde olacak.

    AB ile veri paylaşımı gerçekleştiren tüm Türk kuruluşları doğrudan etkileyecek AB Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR) 25 Mayıs tarihinde yürürlüğe girmeden önce; dün kutlanan Avrupa Veri Güvenliği Günü vesilesiyle İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu konuya ilişkin değerlendirmelerini paylaştı.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, popülizm kıskacında ve kurumsal geleceğine ilişkin buhranlı tartışmaların odağındaki AB’nin her şeye rağmen, dijital dönüşüm alanında dünyadaki kural koyucu ve yönlendirici rolünü sürdürdüğünü ifade etti. İKV Başkanı Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

    “GDPR’ın 25 Mayıs 2018 tarihinde yürürlüğe girmesiyle, tüm AB üyesi ülkelerde aynı veri güvenliği standartlarının geçerli olması öngörülüyor. Üçüncü ülkelerin AB ile karşılıklı veri paylaşımını sürdürebilmesi ise ancak AB standartlarında veri güvenliği düzenlemelerine sahip olmalarıyla mümkün hale gelecek. Dolayısıyla Türkiye’de de konunun, pek çok açıdan daha yüksek sesle ve sık şekilde gündeme taşınması şart. AB veri güvenliği ekosisteminin güncel yapısı, Türkiye’deki kamu, iş dünyası, akademi ve sivil toplum merkezli paydaşlar tarafından daha net anlaşılmalı.”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu konunun Türk iş dünyasına etkilerine ilişkin de yorumlarda bulundu: “Türkiye’nin özellikle sanayide rekabet edebilir konumunu güçlendirmesi, Sanayi 4.0 fenomeninin hızla tüm önkabulleri yıktığı bir dönemde, dijitalleşme rüzgarını yakalamasını gerekli kılıyor. AB iş dünyasına ilişkin anket çalışmaları, AB ülkelerindeki her 4 işletmeden 1’inin GDPR’a hazır olmadığını öne sürüyor. AB ülkelerinde durum pek iç açıcı sayılmazken, Türk şirketlerinin de ileri seviye veri güvenliği standartlarının sağlanması noktasında alması gereken daha çok yol olduğu ortada.” Öte yandan İKV Başkanı Zeytinoğlu, GDPR’ın daha küçük ölçekli işletmelere sağlayacağı kolaylaştırmalar sebebiyle, Türk KOBİ’lere de bir fırsat penceresi yaratabileceğini öne sürdü.

    “Veri güvenliği reformu, vize serbestliğinin kilidi olmaya devam ediyor”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, veri güvenliği reformunun Türkiye-AB Vize Serbestliği Diyaloğunun geleceği açısından kritik önemine de değindi:

    “Güncel durumda, Türk vatandaşlarına vizesiz Avrupa kapılarının açılabilmesi için Türkiye’nin karşılamakla yükümlü olduğu son 8 kriterden 2’si doğrudan veri güvenliği ile ilgili. AB, günümüzde ekonomik süreçlerin merkezinde yer alan ve “yeni petrol” hatta yeni para birimi kabul edilen kişisel verilere ilişkin hak temelli bir yaklaşım sergiliyor.

    Dolayısıyla ilgili vize serbestliği kriterlerinin karşılanabilmesi için Türk mevzuatında da temel hakları daha ileri seviyede garanti altına alan iyileştirmeler yapılması bekleniyor. Başka bir ifadeyle 2015 yılından bu yana Türk yetkili makamlar tarafından atılan önemli adımlara rağmen, veri güvenliği reformu, vize serbestliğinin kilidi olmaya devam ediyor.
    İKV olarak, veri güvenliği reformuna ilişkin etkin adımların, Türk makamlarının vize sürecini hızlandırmak amacıyla Brüksel’e sunmaya hazırlandığı pozisyon belgesinde de yer alacağını umuyoruz. Bu vesileyle, kişisel verilerin korunmasının temel bir insan hakkı olduğunu hatırlatıyor, Avrupa Veri Güvenliği Günü’nü kutluyoruz.”

    AB’de ve Türkiye’deki güncel veri güvenliği tartışmalarına ilişkin İKV Uzmanı Ahmet Ceran ve İKV Uzman Yardımcısı Melis Bostanoğlu tarafından hazırlanan "AB Veri Güvenliği Ekosisteminin Yörüngesindeki Türkiye’den Notlar" başlıklı İKV Değerlendirme Notuna buradan ulaşılabilir.

    OCAK 2018: KAMUOYUNDA AB DESTEĞİ VE AB ALGISI KAMUOYU ARAŞTIRMA SONUÇLARI

    SAYIN BASIN MENSUPLARI,

    DEĞERLİ KATILIMCILAR,

    Basın toplantımıza hepiniz hoş geldiniz.

    Bugün 18-19 Kasım 2017 tarihlerinde yapılan kamuoyu araştırmasının sonuçlarını sizlerle birlikte değerlendireceğiz.

    Bir ülkenin AB üyeliğine aday olması kuşkusuz ki devleti ve toplumuyla birlikte kapsamlı bir değişim ve reform süreci geçirmek anlamına geliyor. Bunun için de sadece elitler arası bir görüş birliğinin olması yeterli olmuyor, sürece kamuoyunun da destek vermesi gerekiyor.

    Bu yaklaşımdan hareketle, İKV olarak 2015 yılından beri kamuoyu araştırmaları yaptırıyoruz. Bu araştırmalar ile halkın AB sürecine verdiği desteği ve AB’yi nasıl algıladığını anlamaya çalışıyoruz. Elde ettiğimiz sonuçları hükümetimizle, ilgili Bakanlıklarla ve AB karar alıcıları ile paylaşıyoruz.

    Nitekim bu sene de kamuoyu araştırma sonuçlarını ilk olarak Brüksel’de, Yüksek düzeyli ekonomik diyalog toplantısı sırasında açıkladık. Sonuçları doğrudan Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Jryki Katainen’e ve Başbakan Yardımcımız Mehmet Şimşek’e sunma imkânını bulduk.

    Şimdi araştırma sonuçlarından çıkan önemli bulgulara geçeyim.

    Araştırmamız Realta Araştırma Şirketi tarafından 18-19 Kasım 2017 tarihlerinde 18 ilde 1311 katılımcı ile gerçekleştirildi.

    Bu iller arasında İstanbul, Ankara, İzmir, Manisa, Eskişehir, Bursa, Trabzon, Adana, Mersin, Diyarbakır, Gaziantep, Amasya, Sakarya, Malatya, Ağrı, Aydın, Batman ve Samsun bulunuyor.

    Katılımcılar tesadüfi örnekleme yöntemi ile seçilmiş ve katılımcıların belirlenmesinde cinsiyet ve yaş kotası uygulanmıştır.

    Kantitatif araştırma ve yüz yüze görüşme metodu uygulanmıştır. Hata payı güven aralığı sınırları içinde artı eksi %2,5’dir.

    Katılımcıların %46,2’si kadın, % 53,8’i erkektir.

    Eğitim düzeyi açısından dağılıma baktığımızda, % 43,7’lik bölümünün lise, % 25,8’inin ilk okul, % 13,6sının ise üniversite mezunu olduğu görülmektedir.

    Meslek açısından ise, katılımcılar arasında ağırlık sırasıyla, özel sektör mensubu, ev hanımı, işsiz, esnaf, emekli, işçi, öğrenci, serbest meslek sahibi, devlet memuru, çiftçi ve tüccar kesimlerinin yer aldığı görülmektedir.

    Araştırmaya katılanların yaklaşık %94.2’si AB’yi daha önce duyduğunu ifade ederken, bu oran %96,4 ile Marmara bölgesinde en yüksek, %87,2 ile Güneydoğu Anadolu’da en düşüktür.

    Katılımcıların %12,1’i AB hakkında bilgisinin çok olduğunu belirtirken, %81 ise bilgisinin düzeyini “biraz” olarak ifade etmektedir.

    AB konusundaki bilgi kaynaklarına gelince, %89,3 ile yazılı ve görsel medya ilk sırada yer alırken, bunu internet (% 47,2) ve aile ile tanıdıklar (%32,4) takip etmektedir. Türk halkının AB konusunda en önemli bilgi kaynağı geleneksel medya araçları olmaya devam etmektedir. Az önce paylaştığım AB konusunda “biraz” olan bilgi düzeyinin artırılabilmesi için sizlerle yakın işbirliği içerisinde çalışmanın son derece önemli olduğuna inanıyoruz.

    Araştırmanın en kritik sorularından birisi, Türkiye’nin AB üyeliğinin desteklenip desteklenmediği sorusu olmuştur.

    Buna verilen cevap, tüm zorluk ve engellere rağmen, halkın büyük çoğunluğunun, tam olarak % 78,9’unun AB üyeliği hedefini desteklemeye devam ettiğini ortaya koymaktadır. Sadece %21,1 karşı çıkmaktadır. Destek oranı 2015’te % 61,8 olmuştur. 2016’da ise bu oran % 13,7 puan artarak, % 75,5 olmuştur.

    2017’de AB ile yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, araştırmadan % 78,9’luk bir destek çıkması son derece önemlidir.

    Bu yüksek destek düzeyi, hükümetimize de bir mesaj niteliğindedir. AB sürecinde gerekli reform adımlarının atılması ve AB ile yeniden yakınlaşma yönünde halkın iradesinin var olduğunu ortaya koymaktadır.

    Aynı zamanda, AB için de bir uyarı niteliğindedir. Türkiye’yi gözden çıkarmak ya da AB’den dışlamak yönündeki politikaların vizyonsuz ve sağduyusuz olması yanında, AB üyeliğini çoğunlukla destekleyen 80 milyonluk bir ülkeyi dışarda bırakmanın ahlaki ve stratejik açıdan da son derece yanlış olacağını ortaya koymaktadır.

    Aynı katılımcılara yakın gelecekte Türkiye’nin AB’ye üye olacağına inanıp inanmadıkları sorulduğunda ise, oran düşmektedir. Sadece %31,2 üye olacağına inandığını belirtirken, % 68,8 inanmadığını beyan etmiştir. Üyeliğini gerçekleşeceğine inananların oranı 2015’te % 30,1 iken, 2016’da ise %35,6’ya çıkmıştır. Bu sene ise % 4,4 puanlık bir düşüş söz konusudur. 2016’da AB üyesi olunacağına dair inanışın az da olsa artmasında o dönemde, mülteci krizi sebebiyle AB ile bir yakınlaşma olması, yeni fasılların açılması ve vize serbestliği sürecinde yol alınmasının etkili olduğu düşünülebilir.

    Bölgeler bazında sonuçlara bakıldığında, üye olunacağına dair inancın %56,2 ile Güneydoğu Anadolu’da en yüksek çıktığı görülmektedir. Ege Bölgesi’nde de üye olunacağına dair inanç % 45,2 ile ortalamanın üzerindedir. En düşük puanlar ise % 25,5 ile Doğu Anadolu’da ve % 26,1 ile İç Anadolu’da elde edilmiştir.

    Cinsiyet açısından bakıldığında ise, kadınların erkeklere oranla daha şüpheci yaklaştığı görülmektedir. Kadınların % 72,8’i yakın zamanda AB üyesi olunacağına inanmadığını belirtirken, bu oran erkeklerde % 58,7’ye düşmektedir.

    Eğitim düzeyi açısından bakıldığında da, üniversite mezunlarının konuya daha şüpheci yaklaştığı ve % 77,4 ile yakın zamanda AB üyesi olunacağına inanmadıklarını belirttikleri görülmektedir.

    Katılımcılara AB üyesi olunacağına dair inancınız zaman içinde artıyor mu, azalıyor mu diye sorulduğunda ise, % 37,9 arttığını, % 62,1 ise azaldığını belirtmiştir.

    Bu sonuçlar, Türkiye’nin AB üyelik sürecinde yaşanan sorunların, sürecin durma noktasına gelmesinin, bazı AB üyesi devletlerin olumsuz yaklaşımlarının ve Türkiye’de AB reformlarının yavaşlamasının halkın genel olarak sürece duyduğu inancı azalttığını ortaya koymaktadır. Genel olarak üye olunacağına dair bir ümit kaybı ve hayal kırıklığı söz konusudur.

    Katılımcılara, AB üyeliğini destekleme ve desteklememe nedenleri de sorulmuştur.

    AB üyeliğine destek nedenleri arasında ilk üç sırada, % 48,3 ile refah ve ekonomik gelişmişlik düzeyinin artması, % 38,1 ile demokrasi ve insan haklarının gelişmesi ve % 34,5 ile Avrupa’da dolaşım, yerleşme ve eğitim imkanı olması yönündeki beklentiler gelmektedir. Eğitim ve kültür seviyesi ve ülkemizin dünyada saygınlığının artması gibi beklentiler ise daha gerilerde kalmaktadır.

    Bu sonuçlar AB üyeliğine verilen desteğin büyük ölçüde yaşam kalitesini doğrudan etkileyen ve yeni olanakları gündeme getiren unsurlarla bağlantılı olduğunu ortaya koymaktadır.

    Katılımcılara AB üyeliğini desteklememe nedenleri de sorulmuştur. Buna verilen cevaplar arasında ise % 25,2 ile üyeliğin kültür ve kimliğe zarar verme endişesi, % 24,6 ile AB’nin geleceği olmadığı yargısı ve % 23,5 ile AB’nin Türkiye’ye çifte standart uyguladığı algısı gelmektedir. AB üyeliğinin ulusal egemenlik ve bağımsızlığı zedeleyeceği algısı ise % 17,2 ile dördüncü sırada belirtilen seçenek olmuştur. Sonuçlar AB üyeliğini desteklemeyenlerin büyük ölçüde AB ile ilgili olumsuz bir imaja sahip olduklarını ve AB’nin Türkiye’ye yaklaşımına tepki duyduklarını ve kimlik ve kültür açısından özelliklerini koruma endişesi taşıdıklarını göstermektedir.

    Türkiye’nin AB üyeliğinin önündeki en önemli engellerin neler olduğu sorulduğunda ise, % 46,6 ile ekonomik sebepler, % 44,3 ile çifte standart uygulaması ve % 25,3 ile AB kamuoyundaki önyargı ve algılar gelmektedir. Yüzde 23,6 ile dini ve kültürel farklılıklar dördüncü sırada engel olarak belirtilmektedir.  Türkiye’nin AB müzakere sürecindeki vetoların sebebi olan Kıbrıs meselesi ise katılımcıların sadece % 4,3 tarafından en önemli engel olarak nitelendirilmiştir.

    Yukarıda AB üyeliğini desteklememe sebepleri arasında gösterilen kültür ve kimliği zedeleme endişesinin tercih edilme yüzdesi ile bu şıkkın tercih edilme yüzdesi birbirine yakındır: % 25,2 ile % 23,6. Ancak AB üyeliğinin önündeki engeller sorulduğunda, katılımcılar daha yüksek oranlarda ekonomik sebepleri ve çifte standart uygulamasını bu durumdan sorumlu görmüşlerdir.

    Geçtiğimiz yıl Türkiye’nin AB üyeliğinin önündeki engellerde ilk sırada dini ve kültürel farklılıklar gelirken bu yıl ekonomik sebepler ve AB’nin çifte standart içeren yaklaşımı öne çıkmaktadır.

    Kamuoyu araştırmasının konusunu oluşturan AB algısına ilişkin sorunun cevapları da oldukça ilginç.  “AB sizin için ne ifade ediyor” sorusuna karşılık, katılımcıların % 41,4’ü yüksek refah düzeyi ve ekonomik gelişmeyi tercih ederken, % 30,8 demokrasi ve özgürlük, % 26,5 serbest dolaşım ve sınırların kalkması, % 26,2 kültür ve uygarlık seçeneklerini seçmiştir. Buradaki yanıtlar da “AB üyeliğini destekleme nedenleri” sorusuna verilen cevaplar ile uyumludur. Vatandaşımızın gözünde AB öncelikle bir yüksek refah, demokrasi ve özgürlük alanı olarak görülmekte ve bu alandaki serbest dolaşım hakkı da belirgin bir özellik olarak öne çıkmaktadır.

    AB’ye desteklememe nedeni olarak ikinci sırada gösterilen “AB’nin geleceği yok” tespiti ise AB algısına ilişkin soruda “gerileme ve düşüş” seçeneği ile temsil edilmiştir. Ancak katılımcıların sadece % 4,7 oranında bu seçeneği tercih ettiği görülmektedir. Bu durum da AB’nin algılanışında AB’nin geleceğinin olmadığı veya bir gerileme içinde olduğu savının son derece az kabul gördüğünü ortaya koymaktadır.

    AB algısına ek olarak, katılımcıların Türkiye’nin diğer ülke ve ülke grupları ile olan ilişkisine dair düşünceleri de sorulmuştur. Buna göre, Türkiye’nin en önemli ekonomik ortakları sorulduğunda ilk sırada %27,8 ile AB yer alırken, bunu % 19,3 ile Rusya ve Orta Asya Cumhuriyetleri, % 18,9 ile Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkeler ve % 18,6 ile Ortadoğu ülkeleri takip etmektedir. AB’nin temel ekonomik partner olduğu görüşü reel veriler ile de uyumludur.

    Türkiye’nin siyasi olarak en önemli ortakları sorulduğunda ise % 24,1 ile AB ikinci sırada yer almaktadır. Az bir farkla Rusya ve Orta Asya Cumhuriyetleri % 24,9 oranında en önemli siyasi partner olarak nitelendirilmiştir. Üçüncü sırada ise % 23,6 ile Ortadoğu ülkeleri gelmektedir. AB’nin ikinci sırada yer alması son dönemde AB ve bazı Üye Devletler ile yaşanan siyasi gerilimlerin kamuoyunda bıraktığı izlenimi yansıtmakta, Rusya ve Orta Asya Cumhuriyetleri’nin ilk sırada gelmesi ise,  Rusya özelinde enerji konusundaki yakın işbirliği ve özellikle son dönemde Suriye sorunu üzerinden yakınlaşmanın etkilerini yansıtmaktadır. Tabi NATO partnerimiz ve müttefikimiz ABD’nin bu sıralamada % 14,3 ile 4. Sırada gelmesi, son dönemdeki fırtınalı sürecin kamuoyu algıları üzerinde bıraktığı izleri göstermektedir.

    Son olarak, Türkiye ve AB ilişkilerinde sizin için en önemli konular nedir sorusuna karşılık olarak, % 32,8 ile vize serbestliği, % 31,3 ile gümrük birliği, % 27,9 ile mülteci krizi önde gelmektedir. Aslında Türkiye ve AB ilişkilerinde en önde gelmesi gereken ancak bir süredir durma noktasında olan katılım müzakereleri süreci ise % 6,1 ile 4. Sırada yer almıştır. Bu da AB ile ilişkilerimizdeki trendlerin kamuoyunda da izlendiğini göstermektedir. AB dendiği zaman, Türk halkının vize serbestliği beklentisi diğer konuların önüne geçmektedir.  Alman Dışişleri Bakanı, Bulgaristan Başbakanı gibi çeşitli siyasetçiler tarafından geçtiğimiz günlerde gündeme getirilen özel ortaklık türü bir ilişki ise katılımcıların sadece % 1,4’ü tarafından önemli konu olarak nitelendirilmiştir.

    Sonuçları birkaç kelime ile şu şekilde özetleyebiliriz:

    AB üyeliğine destek artıyor. Ancak AB üyeliğinin gerçekleşeceğine dair inanç azalıyor.

    AB büyük ölçüde bizim için ekonomik refah, özgürlük ve demokrasi ile serbest dolaşım anlamına geliyor.

    AB üyeliğini desteklememizin arkasında da büyük ölçüde bu sebepler yatıyor.

    Yani AB Türk halkının aş ve iş arayışına ve özgürlük arzusuna tekabül ediyor.

    Bu da demektir ki AB üyeliği Türkiye için geride bırakılmış, geçerliği olmayan bir hedef değil. Tam tersine, tüm zorluk ve engellere rağmen, güncelliğini ve geçerliğini koruyor.

  • ARALIK 2017: BREXIT TÜRKİYE İÇİN MODEL DEĞİLDİR

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Federal Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in, Birleşik Krallık’ın AB’den ayrıldıktan sonra imzalayacağı anlaşmanın Türkiye için de model olabileceği görüşünü eleştirdi ve Türkiye’nin AB üyelik sürecinin, diğer ilişki biçimleri ile karıştırılmaması gerektiğini söyledi.

    Başkan Zeytinoğlu, “son dönemde, Brexit müzakereleri üzerinden Türkiye için de yeni bir model oluşturulmaya çalışılıyor. Son olarak, Alman Dışişleri Bakanı Gabriel’in bu yöndeki bir açıklamasına şahit olduk. Benzeri bir şekilde, AB Konseyi Dönem Başkanlığını üstlenen Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov da, Türkiye ile özel bir anlaşma yapılmasını önerdi. Bu tür açıklama ve görüşlere kesinlikle katılmıyoruz. Türkiye’de AB sürecini 52 yıldır takip eden, uzmanlaşmış bir sivil toplum ve araştırma kuruluşu olarak, bu tür yaklaşımları son derece talihsiz ve sakıncalı buluyoruz” dedi.

    Başkan Zeytinoğlu, Türkiye’nin 1963 yılında imzaladığı Ortaklık Anlaşması’nda dahi üyeliğe atıfta bulunulan bir madde olduğunu hatırlattı ve Türkiye ile AB ilişkilerinin ana çerçevesinin üyelik hedefi çerçevesinde katılım süreci olduğunu söyledi.

    Başkan Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Ankara Anlaşması’nın imzalanmasından beri, Türkiye’nin AB üyelik hedefi devlet ve toplum genelinde mutabık kalınmış, bir temel strateji olmuştur. AB ile ilişkilerimizde ortaklık, vize serbestliği, gümrük birliği gibi farklı alanlardan söz etsek dahi, nihayetinde tüm bu farklı unsurlar katılım hedefine hizmet etmek üzere dikkate alınır. Bugün bu temel hedef ve stratejiyi yok saymak ya da kolaylıkla farklı bir model ile değişebileceğini düşünmek en hafif ifadesiyle uygunsuz bir yaklaşımdır. AB’den ayrıldıktan sonra Birleşik Krallık için tasarlanacak yeni ilişki modeli kendi arzusuyla AB’den ayrılan bir ülke içindir. Ukrayna gibi AB komşuluk alanı içinde yer alan ve AB adayı olmayan bir ülke için de farklı bir model öngörülebilir. Türkiye gibi AB üyesi olmak isteğini açıkça ortaya koymuş, AB adayı ilan edilmiş ve katılım müzakerelerine başlamış bir ülke içinse asla uygun değildir. Bu temel ayrımı AB’li muhataplarımıza her fırsatta iletiyoruz. Ancak hala bu tür açıklamaların Almanya gibi lokomotif bir ülkenin Dışişleri Bakanı ve Dönem Başkanı ülkenin Başbakanı tarafından yapılması endişe vericidir. Türkiye olarak bizlere düşen de, bu tür açıklama ve yaklaşımların önünü kesmek için, AB reformlarını yeniden gündeme almak ve demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi değerlerin yerleşmesi için gerekli adımları kararlı bir şekilde atmaktır.”

    ARALIK 2017: AVUSTURYA HÜKÜMETİ’NİN TÜRKİYE YAKLAŞIMI ENDİŞE VERİCİ

    Avusturya’da merkez sağ Avusturya Halk Partisi ve aşırı sağ Özgürlük Partisi arasında kurulan yeni hükümet, Türkiye ile AB müzakerelerini bitirmeyi ve bu amaçla AB içinde müttefikler bulmayı programına almıştır. Endişe verici olan bu durum AB içinde giderek artan miyopluk ve vizyonsuzluğun son örneğidir. Daha önce diğer AB ülkelerinde de gördüğümüz aşırı sağ akımların güçlenmesi ve merkez sağın daha sağa kayması olgusunu Avusturya’da da gözlemliyoruz. Bu yabancı düşmanı, göç ve AB karşıtı akımlar AB’nin giderek içe kapanmasına ve yakın çevresi için bir ilham kaynağı olmaktan uzaklaşmasına neden olmaktadır.

    Avusturya gibi Avrupa kültürünün en önemli kaynaklarından birini oluşturan bir ülkenin Türkiye’nin Avrupa’nın geleceği için önemine vakıf olamaması ve sunacağı tek önerinin müzakerelerin kesilmesi yönünde olması son derece üzücüdür. Avusturya’da yeni kurulan hükümetin bu önerisinin AB’de fazla taraftar bulacağını düşünmesek de, AB’nin Türkiye’ye yönelik olarak çok daha inovatif ve vizyoner yaklaşım ile politikalar geliştirme gereğini vurgulamak istiyoruz.

    Ayhan Zeytinoğlu

    İKV Başkanı

    ARALIK 2017: ABD BAŞKANI`NIN KUDÜS KARARI ULUSLARARASI SİSTEMİN TEMELLERİNİ SARSAR

    ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanınması ile ilgili açıklaması, ilgili BM kararlarını açıkça ihlal eden ve bölgede barışı dinamitleyen bir gelişmedir. Bölgede zaten son derece kırılgan olan barış ve istikrarı daha da zora sokan bu açıklama tek taraflı ve sorumsuzca bir yaklaşım olarak değerlendirilmeli ve geri çekilmelidir. 

     

    Ayhan Zeytinoğlu
    İKV Başkanı

    KASIM 2017: İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU BRÜKSEL’DE TEMASLARDA BULUNDU

    İktisadi Kalkınma Vakfı ve Kocaeli Sanayi Odası Başkanı Ayhan Zeytinoğlu ile beraberindeki heyet, 22-24 Kasım 2017 tarihlerinde Brüksel’de bir dizi temaslarda bulundu. Ziyaret kapsamında, İKV Brüksel Temsilciliğinde 22 Kasım 2017 tarihinde, “Türkiye ve AB arasındaki Mülteci İşbirliği ve Türkiye’nin AB Katılım Süreci” konulu bir panel düzenlendi. Toplantının açış konuşması İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, AB Nezdinde Türkiye Daimi Temsilcisi Büyükelçi Faruk Kaymakçı, Avrupa Komisyonu Türkiye Masası Şefi Patrick Paquet ve AP Üyesi Miltiadis Kyrkos tarafından gerçekleşti. Söz konusu toplantıya Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu, AB Konseyi ve AB Dış İlişkiler Servisi gibi AB kurumları yetkililerinin yanı sıra, düşünce kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve basın temsilcileri katıldı.

    Panelde Türkiye ve AB’den uzman ve araştırmacılar, mülteci işbirliği ile Türkiye ve AB ilişkileri konusunu ele aldılar. Toplantıda Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin durumu, AB’nin bu konuda yaptığı katkı ve Türkiye ile AB arasındaki ortak çalışma alanları tartışıldı. Türkiye ve AB arasında mülteci konusundaki işbirliğinin sorunlara rağmen devam ettiği saptamasının yapıldığı panelde, Türkiye’nin AB katılım sürecinin tam üyelik hedefi doğrultusunda devam ettirilmesinin önemine dikkat çekildi.

    Başkan Zeytinoğlu temaslarının ikinci gününde Avrupa Komisyonu Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakereleri Genel Müdürlüğü Türkiye Masası yetkilileri ve Avrupa Parlamentosu Üyeleri ile görüştü.

    Başkan Zeytinoğlu görüşmelerinde, Türkiye’nin AB süreci hakkında bilgi verdi ve tam üyelik hedefi doğrultusunda AB müzakerelerinin yeniden canlandırılması ihtiyacına dikkat çekti. Başkan Zeytinoğlu, AB’nin Türkiye için katılım öncesi fonlarda kesintiye gitmesini eleştirdi ve iki taraf arasında yeniden pozitif bir gündem yaratılması için özellikle gümrük birliğinin güncellenmesi müzakerelerinin önemli bir katkı sağlayabileceğini vurguladı.

    Başkan Zeytinoğlu, İKV olarak önümüzdeki dönemde Brüksel ve diğer AB Başkentlerinde çeşitli faaliyetler düzenleneceğini ve bir sivil toplum örgütü olarak İKV bünyesinde, Türkiye’nin AB’de hak ettiği yeri alması için çalışmaların yoğun bir şekilde sürdüğünü vurguladı.

     

    KASIM 2017: AB FONLARINDA KESİNTİ KARARINI ENDİŞE İLE KARŞILIYORUZ

    AB Konseyi’nin Türkiye’ye Katılım Öncesi Strateji kapsamında verilen fonlarda 105 milyon avro tutarında kesinti yapma kararı üzerine İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı Ayhan Zeytinoğlu bir açıklama yaptı. Başkan Zeytinoğlu, siyasi saiklerle alınan bu kesinti kararının AB’nin Türkiye’nin üyelik süreci konusundaki ikilemini yansıttığını belirtti ve Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “AB Konseyi ve Parlamento arasında 2018 bütçesi konusunda varılan anlaşmaya göre, Türkiye’ye yönelik fonlarda 105 milyon avro tutarında bir kesinti yapılması ve 70 milyon avronun da askıya alınması kararlaştırıldı. Bu anlaşma Konseyin ve Parlamento’nun resmi onayı sonrasında 30 Kasım 2017 itibarıyla kesinleşecek. Bu fonların amacı, Türkiye’yi bir aday ülke olarak AB üyeliğine hazırlamak olduğu düşünülürse, fonlarda kesintiye gitmenin katılım öncesi hazırlanma sürecine olumsuz etkisi olacağı açık olarak görülüyor. Türkiye’nin AB kriterleri ve değerleri doğrultusunda ilerlemeye en fazla ihtiyaç duyduğu bir dönemde, sınırlı da olsa mali destekte kesintiye gidilmesini son derece talihsiz bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. “

    Başkan Zeytinoğlu, Türkiye’nin AB katılım sürecinde kazanılmış haklarında geriye gidişin sembolik de olsa olumsuz bir algıya yol açacağını belirtti ve sözlerine şöyle devam etti:

    “Katılım süreci AB ve Türkiye’nin karşılıklı olarak birbirlerine verdiği taahhütler üzerinden ilerliyor. Dolayısıyla başta öngörülen çerçevenin kısıtlanmasına ve geriye gidişe yol açacak her gelişme katılım hedefinden uzaklaştıracaktır. AB katılım öncesi fonlarındaki söz konusu kesintinin fiiliyatta önemli bir etkisi olmasa da, sembolik ve psikolojik olarak süreci olumsuz etkileyecek bir karardır”.

    Başkan Zeytinoğlu 2014-2019 arasında Türkiye’ye ayrılan katılım öncesi fonların henüz çok düşük bir oranının kullanıldığını da hatırlattı ve sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Türkiye’nin AB müzakerelerindeki yavaşlamanın da etkisiyle,  katılım öncesi fonların kullanımında da bir gecikme olduğu görülüyor. Toplam 4,45 milyar avronun sadece 360 milyonu projelere aktarılmış durumda. 2014 öncesi dönemden kalan fonların kullanımı da halen devam etmekte. Dolayısıyla, AB katılım öncesi fonlarının etkin bir şekilde kullanımının hızlandırılması büyük önem taşıyor. Önümüzde yaklaşık 2 yıllık bir süre var ve projelerin sunulması, kabulü ve uygulanmasının da uzun bir zaman aldığı düşünülürse bu fonları kullanmak için az zamanımız kaldığı görülüyor.”

    Türkiye’nin AB üyelik hedefinin canlı tutulmasının önemine değinen Başkan Zeytinoğlu, son olarak şunları kaydetti:

    “2000’li yılların başında AB adaylığında ilerleme ve kriterleri yerine getirmek için girişilen reformlar, Türkiye’ye yönelik yabancı yatırımların artışına ve genel olarak Türkiye’nin uluslararası tanınırlığı ve itibarının yükselmesine yol açmıştı.  Türkiye’nin içerde ve dışarda zor bir dönemden geçtiği bugünlerde,  yapısal reformların gerçekleştirilmesi ve demokrasi, özgürlükler ve hukukun üstünlüğünün ilerletilmesi açısından AB üyelik hedefinin canlandırılması pozitif bir etki yapacaktır.”

    EKİM 2017:İKV BAŞKANI ULUSLARARASI GÜNDEMDE ÖNE ÇIKAN KONULARI DEĞERLENDİRDİ

    İktisadi Kalkınma Vakfı Başkan Ayhan Zeytinoğlu dün ABD’de gerçekleşen saldırıyı, Fransa’da vuku bulan kundaklama olayını ve İngiltere Dışişleri Eski Bakanı Jack Straw’un Kıbrıs konusundaki açıklamalarına değerlendirdi:

    “Son dönemde Batı ülkeleri de dâhil olmak üzere güvenlik ortamında ciddi bir bozulma yaşanıyor. Irak, Afganistan ve Suriye gibi çatışmaların yaşandığı bölgelerde filizlenen terör örgütleri Batı şehirlerinde de öldürücü eylemler düzenliyor. Bunun yanında, ABD’deki olayda herhangi bir terör örgütü ile ilişkisi henüz bulunamayan ve tek başına hareket ettiği belirtilen bir saldırganın ülkenin bugüne kadarki en kanlı terör eylemini gerçekleştirdiğini görüyoruz. Ulusal güvenlik stratejilerinin bu tür tehditlere karşı güçlendirilmesi gerektiği ortada. Ancak uluslararası işbirliği ve eşgüdüm olmadan bu olayların önlenmesi mümkün değil. Tüm ülkelerin uzak yakın demeden terör ve silahlanma tehlikelerine karşı birleşmeleri şart”.

    Başkan Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

    “Fransa’da gerçekleşen yangının da kundaklama eylemi olduğu anlaşıldı. 3 soydaşımızın hayatını kaybettiği bu saldırı, Avrupa’da giderek güçlenen aşırı sağın ne gibi tehlikeli gelişmeleri tetiklediğini açıkça ortaya koyuyor. Yabancı düşmanlığı, göç ve İslam karşıtlığı ile beslenen bu tehlikeli ideolojiler güçlendikçe sapık zihniyetli kişilerin cüretlerini artırıyor. İnsan yaşamına kasteden bu tür bir eylemi Almanya’da Solingen’de görmüştük. Bu tür eylemlerin tekrarlanmaması için özellikle AB ve üye devlet liderlerinin yabancı düşmanlığı, göç ve İslam karşıtlığı konularında güçlü bir tavır sergilemeleri gerekiyor”.

    Kıbrıs’ta Çözümü AB Tıkadı

    Başkan Zeytinoğlu, son olarak İngiltere Dışişleri Eski Bakanı Jack Straw’un Kıbrıs konusundaki açıklamalarına değindi:

    “İngiltere’nin 2001-2006 yılları arasında Dışişleri Bakanlığını yapan Jack Straw’un Kıbrıs meselesi hakkında bir değerlendirmesi yayınlandı. Straw, Kıbrıs’ta çözüm sağlanmadan Güneyin adanın meşru temsilcisi addedilerek AB’ye üye yapılmasının büyük bir stratejik hata olduğunu belirtmiş. Bu tespit, bizlerin de yıllardır savunduğumuz görüş ile tamamen örtüşüyor. GKRY’yi AB üyesi yapan Birlik, Kıbrıs sorununu çözüme kavuşturma fırsatını kaçırdı. Kıbrıslı Rumlar daha sonraki çözüm çabalarını da engellediler ve uzlaşmaya yanaşmadılar. Bununla da kalmadı, GKRY müzakere fasıllarının açılmasını veto ederek, Türkiye’nin AB ile ilişkisine de zarar verdi. Bugün gelinen noktada, sadece iki seçenek vardır: AB ve diğer uluslararası aktörlerin adada federal bir çözüm için Kıbrıslı Rumları ikna etmesi, ya da adada iki ayrı devletin varlığının uluslararası toplumca kabul edilmesi.”

    KASIM 2017: ATAMIZI SAYGI SEVGİ VE ÖZLEMLE ANIYORUZ

    Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ü ebediyete intikalinin 79’uncu yılında şükran ve minnetle anıyoruz. Atamızın bizlere bıraktığı mirası korumak ve ileriye taşımak her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının birinci görevidir. Bilim ve aklın ışığında Cumhuriyetimizi yüceltmek ve muasır medeniyetler seviyesine çıkartmak hedefi doğrultusunda yürüyüşümüz devam edecektir. Bu yürüyüşte evrensel değerlerden ayrılmadan, hukuk, demokrasi ve insan haklarına saygılı olarak, ülkemiz ve halkımızın refahı ve özgürlüğü için çalışacak ve Atatürk'ün eserleri ve fikirlerini yaşatacağız.

    İktisadi Kalkınma Vakfı

    EKİM 2017: AB SÜRECİNİ CANLANDIRMAK İÇİN HALA ŞANSIMIZ VAR

    Dün gerçekleşen AB Liderler Zirvesi toplantısının ardından, İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu Türkiye konusunda benimsenen yaklaşımı değerlendirdi:

    “AB Konseyi toplantısında Türkiye konusu ele alındı. Almanya Başbakanı Merkel’in müzakere sürecinin kesilmesi ile ilgili açıklamaları olmuştu. Ancak AB Konseyi’nde bu yönde bir çoğunluk meydana çıkmadı. Türkiye’nin AB katılım müzakerelerinin askıya alınması için resmi bir süreç başlatılmadı. Bu olumlu bir sonuç. Ancak bunun yanında, Türkiye’nin katılım müzakerelerini yürüten bir ülke olarak AB’den aldığı fonların azaltılmasına yönelik bir karar çıktı. Bu “AB’den Türkiye’ye yönelik bir uyarı olarak görülebilir. Müzakereleri resmen askıya almıyoruz ama gidişattan memnun değiliz. Şimdilik fonların bir kısmını kesmekle yetiniyoruz” mesajı olarak algılayabiliriz.”

    İKV Başkanı, önümüzdeki yaklaşık 6 aylık sürenin Türkiye ve AB ilişkilerinin onarılması açısından kritik önemde olduğunu hatırlattı:

    “AB ve bazı Üye Devletler Türkiye ile ilişkilerin bu duruma gelmesine yol açacak hatalara imza attı. Ancak bu aşamada, geçmişte yapılan hataları bir kenara bırakıp, bundan sonra ne yapılabileceğine bakmak gerekiyor. Önümüzdeki yaklaşık 6 aylık süreç bu açıdan kritik bir süre. Avrupa Komisyonu’nun Türkiye hakkında ilerleme raporunu yayımlayacağı tarihe kadar ki bunun nisan ayında olmasını bekliyoruz, Türkiye’nin AB sürecini canlandırmak için elimizde hala şans var. Her zaman yinelediğimiz gibi, Türkiye ve Türk insanı için olumlu olacak reformları yaparak, yani hukukun üstünlüğünden, iyi yönetişim ilkelerini benimsemeye kadar her alanda ileriye yönelik adımlar atarak AB sürecini de yeniden canlandırmanın yolunu açabiliriz. AB sürecinin canlandırılması istikrar ve kalkınma açısından da kritik bir önem taşıyor. Nisan ayında yayınlanması beklenen rapora olumlu yansımaları olabilecek adımları atabilirsek, diplomatik çabaların da yardımıyla AB ile bozulan ilişkileri tekrar bir rotaya oturtabiliriz.”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, son olarak AB’nin tutumunu değerlendirdi:

    “AB liderleri ve kurumları Türkiye’nin Avrupa güvenliği açısından vazgeçilmez konumda olduğunu biliyor. Avrupa Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamaz. Bizim için AB süreci nasıl önemliyse, AB için de Türkiye ile yakın işbirliğini korumak önemli. Bu açıdan katılım çerçevesini korumak suretiyle, AB ile ilişkilerimiz hızlandırmak hem bizim, hem de Avrupalı dostlarımızın yararına olacaktır.”

    EKİM 2017: KATALONYA REFERANDUMU ULUSAL EGEMENLİK KAVRAMININ AB’DE HALA GÜÇLÜ OLDUĞUNU GÖSTERDİ

    İspanya’nın özerk bölgelerinden Katalonya’da dün yapılan bağımsızlık referandumu sonrasında İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu konuyla ilgili bir açıklama yaptı. Zeytinoğlu yapılan referandumun İspanya Anayasasına aykırı olduğunu ve konunun çözümü için karşılıklı restleşme yerine, siyasi müzakerelere ihtiyaç olduğunu vurguladı. İKV Başkanı konuyla ilgili değerlendirmelerine şöyle devam etti:

    “1978’de kabul edilen İspanya Anayasası Katalonya ve Bask Bölgesi gibi bazı bölgelere kendi kendini yönetme hakkı tanımıştır. Ancak Anayasa “İspanya ulusunun bölünmez bütünlüğü” ilkesine dayanmaktadır. Dolayısıyla, Katalan hükümetinin merkezi hükümetin karşı çıkmasına rağmen bir oldubitti ile referandum düzenlemesi olayları yanlış bir noktaya getirmiştir. Bunun yanında, polisin sivil halka karşı güç kullanması da çağdaş Avrupa’ya yakışmayacak görüntülere sebep olmuştur.

    Yüzde 42,3 oy verme oranıyla gerçekleşen referandum sonuçlarına göre, halkın %90 bağımsızlık yönünde oy kullanmıştır. Ancak seçmen listelerinin açıklanmadığı, bağımsız seçim komisyonunun olmadığı bu referandumun sonuçlarına göre bağımsızlık ilan edilmesi meşru olmayan bir karar olacaktır ve gerilimi daha da artırmaktan başka işe yaramayacaktır.”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, Kuzey Irak’ta da düzenlenen bu tür referandumlarda sağduyunun büyük önem taşıdığını ve siyasi bir uzlaşıya dayanmayan bu tür siyasi hareketlerin tüm ilgili taraflar için üzüntü ve zorluktan başka bir şey getirmeyeceğin söyledi: “Birbirinden çok farklı coğrafyalar ve bağlamlarda da olsa son dönemde düzenlenen Katalonya ve kuzey Irak referandumları bazı ortak özellikler taşıyor. Her iki oylamada da ilgili diğer siyasi aktörlerin karşı çıkmalarına rağmen, istikrar ve güvenliği tehdit eden bir siyasi tavır söz konusu. Bu tür adımlar atılmadan son derece iyi düşünülmesi ve diplomatik ve siyasi zeminin ölçülmesi lazım. Aksi takdirde sonu hüsran ve gözyaşı oluyor.”

    Başkan Zeytinoğlu son olarak, Katalonya referandumunuz ilişkin AB’nin tutumuna değindi ve AB’nin henüz konuyla ilgili kapsamlı bir açıklama yapmadığını vurguladı:

    “Katalonya referandumu ile ilgili gerek AB kurumları, gerekse siyasi liderler henüz bir açıklama yapmadı. Sadece Belçika ve Slovenya’dan polis şiddetini kınayan bazı açıklamalar geldi. Bu durum ulusal egemenlik ve toprak bütünlüğü kavramlarının günümüz Avrupa’sında önemini korumakta olduğunu gösteriyor. Hiçbir ülke böyle bir meydan okumaya sessiz kalmaz. Bu yüzden Katalonya hükümetinin de Anayasayı ihlal ederek böyle bir bağımsızlık referandumu düzenlemesi ve seçim sürecindeki eksikliklere rağmen sonuçların meşru olduğunu iddia etmesi bölgenin güvenliği ve halkın refahını tehlikeye atan bir tutum olmuştur.”

    EYLÜL 2017: SEÇİMLERİN ARDINDAN ALMANYA İLE İLİŞKİLERİN NORMALLEŞECEĞİNİ UMUYORUZ

    İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Başkanı Ayhan Zeytinoğlu 24 Eylül 2017 tarihinde Almanya’da gerçekleşen federal seçimleri değerlendirdi. Seçim sonuçlarına göre Hristiyan Demokrat Parti (CDU) lideri ve hâlihazırda başbakan olan Angela Merkel’in dördüncü defa seçilerek Federal Almanya tarihi açısından önemli bir başarıya imza attığını belirten İKV Başkanı, seçim sonuçlarının ülkemizi de yakından ilgilendirdiğini belirtti:

    “Malumunuz bu yaz Türkiye-Almanya arasındaki ilişkilerde gerginlik iyice tırmanmıştı. Ancak her iki ülke arasındaki ekonomik, ticari, tarihi ve kültürel bağlar, Almanya’nın AB ilişkileri açısından belirleyici konumu ve bunun yanında Almanya’da yaşayan 3 milyonun üzerinde Türkiye kökenli vatandaş düşünüldüğünde bu gerginliğin her iki tarafa da zarar verdiği ortadadır. Dün gece açıklanan seçim sonuçları önümüzdeki günlerde Almanya’da bir koalisyon hükümeti oluşturulacağını gösteriyor. İktidardaki Merkel liderliğindeki Hristiyan Demokratlar yüzde 33,7, Sosyal Demokratlar yüzde 20,7, Sol Parti yüzde 8,5, Yeşiller yüzde 8,8, Hür Demokratlar (liberaller) yüzde 10,9 ve Almanya için Alternatif Partisi (AfD) yüzde 12,4 oranında oy aldı. Ciddi bir oy kaybına uğrayan Sosyal Demokratlar bu sefer koalisyon ortağı olmayacaklar. Bu durumda Merkel’in Hür Demokratlar ve Yeşiller ile bir koalisyon oluşturması bekleniyor.“

    Almanya’da yeni kurulacak hükümetin Türkiye ile ilişkilerde daha soğukkanlı ve yapıcı bir söylem benimsemesinin önemini vurgulayan İKV Başkanı Zeytinoğlu sözlerine şu şekilde devam etti:

    “Almanya ve AB’nin geleceği açısından son derece çarpıcı olan göçmen karşıtı tavrıyla bilinen AfD’nin üçüncü parti olarak seçimlerden çıkması ve Almanya Parlamentosunda 85 civarında milletvekili ile temsil edilecek olmasıdır. Bu tüm politikacıları popülist söylem konusunda dikkatli olmayan çağıran bir uyarı niteliğinde. Bu nedenle seçim sonrası oluşacak yeni Alman hükümetiyle birlikte Türkiye-Almanya ilişkilerindeki sorunları aşmak, göçmen politikası konusundaki iş bilirliğimizi sürdürmek, Gümrük Birliği’nin modernizasyonu müzakerelerine gecikmeden başlamak suretiyle liberal ticaretin daha da gelişmesine katkıda bulunmak giderek artan popülist ve aşırı sağcı söylemlere en etkili cevap olacaktır.”

    “Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Merkel’i bir araya getirecek bir Zirve toplantısının son derece yerinde olacağını düşünüyoruz.”

    Açıklamaların ardından, Başkan Zeytinoğlu, Türkiye ve Almanya arasında atılabilecek adımlara ilişkin önerilerini sundu:

    “Almanya’da seçimlerin hemen sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Merkel’i bir araya getirecek bir Zirve toplantısının düzenlenmesi son derece faydalı olur. En üst düzeyde iki tarafın birbirlerine görüşlerini aktarmalarını sağlayacak olan böyle bir Zirve, ortak bir yol haritasının çıkarılması için de başlangıç adımını oluşturacaktır. Devletlerarası ilişkilere koşut olarak, iş dünyası, sivil toplum ve üniversiteler arası ilişkilerin de artırılması ve güçlendirilmesi Türkiye ve Almanya arasında sürdürülebilir ilişkiler açısından destekleyici ve ufuk açıcı olacaktır. Bu noktada İKV olarak üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz. Yayın, araştırma, seminer ve toplantılar yoluyla AB ve Almanya gibi Üye Devletler nezdinde girişimlerimizi sürdüreceğiz.

    “Türkiye AB’nin Geleceğinde Bir Denge Faktörü Olabilir.”

    Almanya’da yeni hükümetin tavrı Brexit sonrası AB’nin gelecek senaryoları açısından da son derecede kritik. Fransa’da Cumhurbaşkanı Macron ile birlikte güçlü bir Fransa-Almanya ittifakının pekiştirilmesi Britanya’nın ayrılması ile güç kaybedecek olan AB’nin geleceği açısından belirleyici olacak. Bu yeni Avrupa’da Türkiye bir denge faktörü olarak AB’nin geleceği planlarında yerini almalı. Bunun için de en kısa sürede AB değerleri doğrultusunda, ekonomik, siyasal ve sosyal reformları hızlandırıp AB sürecimizi canlandırmalıyız.

    “Türkiye’nin İmajını İyileştirmek için Sivil Toplum ve İş Dünyası Nezdinde Temasları Artırmalıyız”

    Alman kamuoyunda Türkiye’nin imajının oldukça sorunlu olduğunu biliyoruz. Böyle bir ortamda, Alman hükümetinin Türkiye’ye yönelik adımlar atması da zorlaşıyor. İki taraf arasındaki ilişkileri düzeltmek için sivil toplum kuruluşlarına önemli bir görev düşüyor. İKV olarak biz de bu süreçte Türkiye’nin imajını düzeltmeye ve Türkiye’nin Alman medyası ve kamuoyu tarafından anlaşılmasına yönelik bazı faaliyetlerde bulunacağız. İlk etapta sivil toplum ve düşünce kuruluşları ile yuvarlak masa toplantıları düzenleyeceğiz.”

    EYLÜL 2017:AB’NİN TÜRKİYE YAKLAŞIMINDA SAĞDUYU ÖN PLANA ÇIKMAYA BAŞLADI

    Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Türkiye’nin AB müzakerelerinin kesilmesi yönündeki açıklamalarına tepkiler devam ediyor. Bu kapsamda, Fransa, Yunanistan, Finlandiya, Litvanya ve Malta gibi bazı Üye Devletlerin liderleri, müzakerelerin kesilmesi suretiyle Türkiye’nin AB’den dışlanmasını doğru bulmadıkları yönünde açıklamalar yaptı. İsveç ve Hollanda gibi diğer bazı Üye Devletler ise, bu konunun Almanya’daki seçimler sonrasında ele alınmasını uygun gördüklerini açıkladılar.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu Merkel’in açıklaması üzerine Üye Devletlerin yaptıkları yorumları analiz etti ve Merkel’in Türkiye konusunda yalnız kaldığını ve Türkiye ile Almanya arasında yaşanan sorunları AB sürecine yansıtmasının AB içinde de taraftar bulamadığını belirtti. Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Almanya’da 24 Eylül’deki seçimler öncesinde Türkiye ile ilişkiler ve özellikle Türkiye’nin AB müzakereleri gerek Başbakan Merkel, gerekse SPD lideri Schulz tarafından gündeme getirildi. Merkel’in müzakerelerin kesilmesi ve Türkiye’nin hiçbir zaman AB üyesi olamayacağı yönündeki açıklamaları AB’yi de yönlendirme amacı taşıyordu. Önce Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Mogherini ve sonra da AB üyesi diğer devletlerden gelen açıklamalar ise Almanya’nın bu yöndeki çabalarının sonuçsuz kaldığını gösteriyor. AB’nin Türkiye politikasında sağduyu ön plana çıkıyor diyebiliriz. Avrupalı siyasetçiler ve liderler Türkiye’yi bu şekilde dışlamanın sonuç vermeyeceğini anladılar. Müzakereleri keserek AB ile Türkiye arasındaki ilişkileri iyice çıkmaza sokmak yerine yapıcı bir angajman politikasının daha akıllıca olacağını görüyorlar.”

    “Türkiye’nin AB Perspektifi, AB’nin Geleceğine ilişkin Projelerde Türkiye’nin Ne Konumda Yer Alacağı Noktasında Kilitleniyor”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, İsveç ve Hollanda gibi bazı Üye Devletlerin ise, Türkiye’nin AB müzakerelerinin geleceği konusunun Almanya’daki seçimler sonrasında görüşülmesini tercih ettiklerini belirtti ve tüm bu tartışmaların AB’nin geleceği ekseninde ele alınmasının önemine işaret etti:

     “Avrupa ve AB’nin Brexit sonrasında nasıl şekilleneceği bu noktada belirleyici olacak. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un son günlerde AB’nin geleceğine ilişkin temaslarda bulunduğunu ve bu konuda halkın katılımını sağlamak için yurttaş konvansiyonları oluşturmayı planladığını görüyoruz. Kuşkusuz ki AB yeniden şekillenirken Türkiye’nin AB adaylığı konusu da ele alınacak. Avrupa’nın geleceği Türkiye olmadan düşünülemez. AB’nin geleceğinde Türkiye’nin nasıl bir yere sahip olacağı ise, önümüzdeki 1-2 yıl içinde netlik kazanacak. Burada Türkiye’nin etkin mi edilgen mi olacağı, AB’nin tamamen dışında kalıp bir ortak ülke olarak mı değerlendirileceği gibi konular acilen ele almamız gereken öncelikleri oluşturuyor. Türkiye’nin Avrupa ve AB’de belirleyici bir konumda olabilmesi için hızla AB gündemini yeniden canlandırması ve ekonomik, sosyal ve siyasal alanlarda reformlara ağırlık vermesi lazım gelir.”

    EYLÜL 2017: TÜRKİYE’NİN AB SÜRECİNİN ALMANYA’DA SEÇİMLERE KONU EDİLMESİNİ DOĞRU BULMUYORUZ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu Federal Almanya’da yapılan seçim tartışmalarında Türkiye’nin bir propaganda aracı olarak kullanılmasını kınadı. Zeytinoğlu Pazar günü CDU ve SPD liderlerinin katıldıkları TV münazarasında, AB’nin Türkiye ile yürüttüğü müzakereleri durduracaklarını açıklamalarını son derece yanlış bulduğunu belirtti. İKV Başkanı, öncelikle Türkiye’nin AB ile müzakereleri Almanya ile değil, 28 (Brexit sonrası 27) Üye Devlet ve AB’nin kurumsal kimliği ile yürütmekte olduğunu vurguladı ve aşağıdaki açıklamada bulundu:

    “Federal Almanya’nın ulusal seçimlerinde Türkiye ile AB arasında yürütülen katılım müzakerelerinin kesileceği yönünde bir vaadin konu edilmesini son derece yadırgadığımı belirtmek isterim. Bu yaklaşım sadece Türkiye için değil 27 diğer AB üyesi ülke için de rahatsızlık verici olmalı. Başbakan Merkel başta olmak üzere Alman siyasetçiler AB’nin patronu olduklarını ima ediyor olmalılar ancak bu yaklaşım AB’nin eşitlik ve demokratik temsil ilkeleri ile çelişiyor. Ancak Üye Devletlerin nitelikli çoğunluk ile karar vermeleri halinde Türkiye ile müzakerelerin kesilmesine karar verilebilir. Burada Almanya tek karar alıcı değildir”.

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, Merkel’in Türkiye ile diyalog kanallarının açık tutulması yönündeki açıklamasına da değindi ve bu yaklaşımın doğru olduğunu belirtti. Zeytinoğlu, bunun yanında bir gün önceki açıklama ile birlikte ele alındığında bu tür doğru tespitlerin de etkisini kaybettiğini hatırlatırken, AB ve Almanya’yı Türkiye ile ilişkilerde tutarlı davranmaya davet etti:

    “Başbakan Merkel’in dünkü açıklamalarında diyaloğun önemini vurgulaması olumludur. Ancak bu tür birbiriyle çelişen açıklamaların ardı ardına gelmesi Türkiye’ye yönelik son derecede tutarsız bir yaklaşım izlendiğini ortaya koymaktadır. Nitekim Başbakan Merkel’in “Türkiye AB’ye üye olmamalı” yönündeki açıklamaları da son derecede talihsizdir. Merkel’in henüz iktidara gelmeden, 2005 yılında dahi, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olduğu yönündeki açıklamaları akla geldiğinde, Türkiye’ye karşı ne kadar objektif ve adil bir politika yürütebileceği de tartışmalıdır. Almanya’nın siyasi çekişmelerinin, AB’ye gölge düşürmesi engellenmelidir. AB, Kopenhag kriterlerini yerine getirmelerine bağlı olarak, aday ülkelere kapısını açık tutmalıdır. Bir dünya gücü olmanın gereği budur. Aksi takdirde giderek kabuğuna çekilen ve etkisizleşen bir AB olur ki bu hem AB ve çevresindeki ülkeler hem de dünya siyaseti açısından olumsuz sonuçlar doğurur.”

    AĞUSTOS 2017:BARSELONA’DA GERÇEKLEŞTİRİLEN TERÖR SALDIRISINI ŞİDDETLE KINIYORUZ

    Barselona’da gerçekleştirilen terör saldırısını kınıyor, terörün her türlüsünü lanetliyoruz. Kimi zaman bir intihar bombacısı, kimi zaman ise bir kamyon ya da araba kullanılarak yapılabilen bu tür saldırıların hedefi insanları ve toplumları korkuyla paralize etmek ve insanlar arasındaki güven ve özgürlük ortamını yok etmektir. Terörün amaçlarına ulaşmasına izin vermemek ve bu tür eylemlerde masum insanların hayatlarını kaybetmesini önlemek için tüm devletler arasında etkin ve güçlü bir işbirliği şarttır. BM ve AB gibi kuruluşlar nezdinde tüm devletleri terörle mücadeleye birincil önemi vermeye ve bu alanda etkili olacak her türlü ortak önlemi almaya davet ediyoruz.

    Ayhan Zeytinoğlu
    İKV Başkanı

    AĞUSTOS 2017: MERKEL’İN GÜMRÜK BİRLİĞİ ÇIKIŞI TALİHSİZ BİR AÇIKLAMA

    İKV olarak, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in bugün gümrük birliği güncellenmesini engelleneceği yönündeki açıklamasını son derece talihsiz bulduğumuzu belirtmek isteriz.

    Hatırlanacağı üzere Avrupa Komisyonu geçtiğimiz Aralık ayında gümrük birliğinin güncellenmesine yönelik müzakereleri başlatmak için Konsey’den yetki talebinde bulunmuştu.  Müzakereleri başlatmak için Konsey’in bu yöndeki kararı ve Komisyonu AB adına müzakereleri yürütmek için yetkilendirilmesi gerekmektedir.  Bu karar tek başına Almanya’nın vereceği bir karar değildir. Konseyin ortak tutumuna bağlıdır.

    Almanya’nın Türkiye ile ilişkilerde olumsuz bir tutum sergilemesi ve AB ile ilişkilerde ilerleme potansiyeli olan önemli alanlardan biri olan gümrük birliğini koz olarak kullanması iki ülke arasındaki tarihi ve kültürel ilişkiler ile uyumlu olmayan bir tutumdur.

    Unutulmamalı ki, gümrük birliğinin güncellenmesi sadece Türkiye açısından değil, AB açısından da faydalı olacaktır. Bu açıdan bakıldığında, gümrük birliğinin güncellenmesi yönündeki müzakerelerin başlatılması kararının bir şantaj aracı olarak kullanılması ilişkilerin geleceği açısından son derece yanlış bir politika tercihidir.

     

    Ayhan Zeytinoğlu
    İKV Başkanı

    TEMMUZ 2017:AP’NİN MÜZAKERELERİ ASKIYA ALMA TAVSİYESİ İLİŞKİLERİ ZEDELER

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Avrupa Parlamentosu’nun (AP) 64’e karşı 477 oyla kabul ettiği Türkiye raporu hakkında değerlendirmelerde bulundu. Başkan Zeytinoğlu, Raporun Türkiye’ye karşı tutarlı bir yaklaşımı yansıtmadığını ve bu haliyle yapıcı bir etkide bulunmaktan uzak olduğunu belirtti.

    AP üyesi Kati Piri tarafından hazırlanan ve Dış İlişkiler Komisyonundan geçtikten sonra bugün Genel Kurul’da kabul edilen 2016 Türkiye raporu, Anayasal değişiklik paketi bu haliyle uygulandığı takdirde, Türkiye ile üyelik müzakerelerinin askıya alınması çağrısında bulunuyor. Raporda, Anayasal değişikliğinin kuvvetler ayrılığı, denge ve denetleme sistemi ve Kopenhag kriterleri ile uyumlu olmadığı ifade ediliyor ve üyelik müzakereleri yerine AB ve Türkiye’nin iki tarafın yararına olacak konularda yoğunlaştırılmış bir işbirliği süreci başlatmasını öneriyor.

    AP’nin Türkiye ile üyelik müzakerelerinin askıya alınması çağrısını değerlendiren Başkan Zeytinoğlu, bunun bağlayıcı bir karar olmadığını hatırlattıktan sonra, müzakerelerin kesilmesinin Türkiye ve AB ilişkilerinin geleceğine büyük zarar verecek bir öneri olduğunu dile getirdi:

    “AP’nin de eleştirdiği birçok konuda, yani demokrasi, insan hakları, temel özgürlükler ve hukukun üstünlüğü alanlarında Türkiye’nin ilerlemesini sağlamak, Avrupa değerlerine bağlı kalmasını temin etmek için en etkili araç ve yöntem üyelik süreci ve müzakerelerde özellikle bu konular ile ilgili 23. ve 24. fasıllar gibi yeni fasılların açılmasıdır. Etkin ve inandırıcı bir müzakere süreci Türkiye’nin AB’ye her alanda yakınlaşmasını sağlamanın en etkili yoludur.”

    “Rapor tavsiye niteliğindedir. Esas karar organı Üye Devlet hükümetlerinin temsil edildiği Konsey’dir”.

    Başkan Zeytinoğlu, AP raporunun AB’yi bağlayıcı olmadığını ve Türkiye ile müzakereler konusunda belirleyici karar organının AB Konseyi olduğunu belirtti. Şu aşamada, müzakerelerin askıya alınmasının, Konseyin gündeminde olmadığını ekleyen Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “Bu rapor Parlamento’nun kendi görüşünü yansıtıyor ve diğer AB kurumlarını bağlamıyor. Yani müzakerelerin askıya alınması tavsiyesi ancak Komisyon ve Konsey’in harekete geçmesi halinde uygulamaya geçirilebilir. Mevcut koşullarda ise bu son derece zor. Konsey’in Türkiye ile müzakereleri askıya almak için nitelikli çoğunluk ile karar vermesi gerekir ki halihazırda Üye Devletler arasında bu şekilde bir ortak irade oluşmamış durumda.”

    TEMMUZ 2017: ALMAN MAKAMLARINI TÜRKİYE’YE YÖNELİK DUYARLI DAVRANMAYA DAVET EDİYORUZ

    ALMAN MAKAMLARINA TÜRKİYE’NİN DOSTLUĞUNUN ÖNEMİNİ HATIRLATIYOR, TÜRKİYE’YE YÖNELİK DUYARLI DAVRANMAYA DAVET EDİYORUZ.

    Geçtiğimiz gün Sayın Cumhurbaşkanımızın resmini içeren provokatif bir enstalasyon çalışmasının Almanya’da Federal Başbakanlık binası önünde sergilenmesi, Türkiye’ye yönelik duyarsız ve saygısız bir tavır örneği oluşturmaktadır.

    Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik şiddet içeren bu enstalasyonun Federal Başbakanlık binası önünde sergilenmesi provokatif bir eylemdir.  Bir sivil toplum örgütü olarak bu eylemi kınıyor ve Alman makamlarını, bu gibi ifade özgürlüğü sınırlarını aşan, dost ve müttefik bir ülkenin siyasi liderini rencide eden konularda duyarlı olmaya davet ediyoruz.

    Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkiler oldukça eskiye gitmekte olup, ekonomik, sosyal, siyasi ve askeri alanda köklü bağlar oluşturmaktadır. NATO üyesi olan iki müttefik ülke, Almanya’da yaşayan 3,5 milyona yakın Türkiye kökenli nüfus, yoğun ticari ilişkiler, yabancı yatırımlar ve AB gibi unsurları kapsayan bir çerçeve içinde işbirliği yürütmektedir. Bu işbirliğinin en iyi örneklerinden birini, geçtiğimiz yıl mülteci konusunda AB çerçevesinde varılan uzlaşma oluşturmuştur. Terörle mücadele, göçün kontrolü, rekabet gücü gibi birçok alanda Türkiye Almanya’nın önde gelen partneri ve güvenebileceği bir ülkedir. 

    Bütün bu koşullar dikkate alındığında, iki tarafın karşılıklı saygı çerçevesinde ilişkilerini yakın bir işbirliği içinde sürdürmeleri bekliyoruz.
     

    Ayhan Zeytinoğlu
    İKV Başkanı

    HAZİRAN 2017:İKV BERLİN’DE TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNİN GELECEĞİNİ ELE ALDI

    İktisadi Kalkınma Vakfı, Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi (IPC) ve Alman Uluslararası ve Güvenlik Enstitüsü (SWP) işbirliğinde Almanya’nın başkenti Berlin’de bir toplantı düzenledi. Üst düzey bürokrat, uzman ve akademisyenlerin katıldığı toplantıda Türkiye ve AB arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkilerin nasıl geliştirilebileceği, iki taraf arasındaki güvenlik işbirliğinin ilerletilmesi ve AB’de yükselen popülist akımlar ve AB entegrasyonunun geleceği üzerindeki etkileri konuları ele alındı.

    Toplantıda açış konuşmasını yapan İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Türkiye ve AB ilişkilerinin 25 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB yetkilileri ile görüşmesinden sonra daha ılımlı ve işbirliğine açık bir sürece girdiğini belirtti. Zeytinoğlu,  ilişkileri olumlu etkileyecek alanların başında gümrük birliğinin güncellenmesi, vize serbestliği sürecinin tamamlanması, mülteci işbirliğinin devamı ve üst düzey diyalog mekanizmalarının canlandırılması olduğunu söyledi.

    Bu alanlar arasında gümrük birliğinin güncellenmesi sürecinin tarım, hizmetler ve kamu alımlarını kapsayacak şekilde genişletilmesi ve gümrük birliğinin işleyişindeki sorunların aşılmasını öngördüğünü belirten Zeytinoğlu, bu sürecin sonunda AB’ye ihracatta %25 oranında ve GSYİH’da %1,9’a varacak bir artışın beklendiğini vurguladı.

    Başkan Zeytinoğlu, gümrük birliği güncellenmesinin yanında vize serbestliği sürecinin en yakın zamanda tamamlanmasının önemine değindi ve vize uygulamasının yalnızca fiziki bir engel değil, psikolojik bir bariyer olduğunu ve Türk vatandaşlarının Avrupalılaşma sürecini yavaşlattığını belirtti.

    Başkan Zeytinoğlu, tüm bu süreçlerin ötesinde Türkiye’nin AB ile üyelik müzakerelerinin ilişkileri ilerletecek asıl konu olduğunu vurguladı ve tam üyelik hedefinin korunması gerektiğinin altını çizdi:

    “Türkiye’nin AB karar alma sürecinde yerini almasını sağlayacak olan tam üyeliktir. İkili ilişkilerdeki sorunlar, AB’nin iç sorunları ve yükselen popülizm tam üyelik hedefinin etkisini kaybetmesine yol açmıştır. Ancak konjonktürel sorunların aşılması ve ilişkilerin tam üyelik hedefi doğrultusunda canlandırılması iki taraf için de bir kazan-kazan sonucu doğuracaktır. Brexit süreci sonrasında sarsıntı geçiren AB’ye Türkiye’nin katılması ekonomik ve siyasi açısından Birliği güçlendirecek, Türkiye’nin de reform ve kalkınma sürecini tetikleyecektir.”

    Son olarak Türkiye ve Almanya ilişkilerine de değinen Zeytinoğlu, Almanya’daki Türkiye kökenli 3 milyona yakın nüfusun son derece önemli bir sosyal ve kültürel bağ oluşturduğunu belirtti. Almanya’da 96.000 Türk girişimci olduğunu ve bu girişimcilerin 500.000 kişiye iş verdiğini ve 50 milyar avro tutarında bir yıllık ciro ile Alman ekonomisine katkıda bulunduğunu hatırlattı. İKV Başkanı Türkiye ve Almanya arasında 25 milyar avro tutarında bir ticaret hacmi olduğunu ve Türkiye’nin toplam ihracatı içinde Almanya’nın % 9,8’lik pay ile önde geldiğini belirtti ve Türkiye’de Alman sermayeli şirketlerin sayısının 6800’ün üzerine çıktığını vurguladı.

    “Almanya AB içinde en önde gelen partnerimiz. Son dönemde bozulan ilişkilerin ekonomik, ticari ve sosyal bağların gerektirdiği şekilde düzeltilmesi ve daha verimli bir temele oturtulması iki ülkenin ortak hedefler çerçevesinde işbirliği yapabilmesini sağlayacaktır.”

    HAZİRAN 2017: ADA’DA GERÇEKLEŞEN SEÇİM SONUÇLARI NE ANLAMA GELİYOR?

    İngiltere’de 8 Haziran tarihinde gerçekleşen seçimlerin sonuçları beklenmeyen bir tablo ortaya çıkardı. Sonuçlara göre Başbakan Theresa May’in Muhafazakâr Partisi oyların %42,4’ünü alarak, 12 milletvekilliğini kaybetti ve Parlamento’da çoğunluğu sağlayamadı. Muhalefetteki İşçi Partisi oyların %40,1’ini aldı ve Parlamentodaki vekil sayısını 29 artırdı. Oyların %7,3’ünü alan Liberal Demokratlar oylarını artırırken, İskoç Ulusal Partisi ve Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi oy kaybetti. Muhafazakâr Part’nin Parlamentoda çoğunluğu sağlaması için başka bir Parti’nin desteğini alması gerekiyor. 12 vekilliğe sahip olan Liberal Demokrat Parti’nin Başkanı Muhafazakâr Parti veya İşçi partisi ile birlikte çalışmayacaklarını açıkladı. Muhafazakâr Parti’ye Kuzey İrlanda merkezli Demokratik Birlik Partisi’nin hükümet kurmak için destek vermesi bekleniyor.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu seçim sonuçlarını değerlendirdi ve son yıllarda Brexit referandumu, ABD Başkanlık seçimleri ve Fransa seçimlerinde olduğu gibi bu seçimlerde de halkın önemli bir mesaj verdiğini belirtti:

    “Son yıllarda ABD ve AB ülkelerindeki seçimler var olan sistemin değişimine yönelik şaşırtıcı sonuçlar ortaya koyuyor. Globalleşme rüzgârı, mali krizin etkileri ve uluslararası sistemde çok merkezli bir düzene geçiş sinyalleri ülkelerin iç siyasi yapılarını da etkilemekte ve ana akım diyebileceğimiz merkez partilerin oy oranlarında önemli bir dalgalanmaya yol açmakta. İngiltere’de Başbakan Theresa May’in özellikle Brexit müzakerelerini yürütürken daha güçlü bir Parlamento çoğunluğu sağlamak için ilan ettiği erken seçimler ters tepti ve May arzu ettiği çoğunluğu alamadı. Bunun yanında muhalefetteki İşçi Partisi de çoğunluğu sağlayamadı ve böylece bir koalisyon ya da azınlık hükümeti ihtimalini doğuran bir sonuç ortaya çıkmış oldu. İngiltere’de meydana gelen terör saldırılarının da bu sonuçta etkili olduğu ve iktidarın terörle mücadeledeki yetersizliğinin halkta memnuniyetsizlik yarattığı da söylenebilir.”

    “Seçim sonuçlarını bir kelime ile özetlemek gerekirse, “sert Brexit” yanlıları kaybetti diyebiliriz”.

    Zeytinoğlu, seçim sonuçlarının İngiltere’nin AB’den ayrılma süreci açısından da önemli etkileri olacağını belirtti:

    “Seçim sonuçlarının May’in arzu ettiği şekilde tecelli etmemesi Brexit sürecini de belirsizliğe soktu. Seçimden sonra, 19 Haziran itibarıyla İngiltere’nin AB ile Brexit müzakerelerine başlaması bekleniyordu. Ancak şimdi bu takvime uyulması mümkün gözükmüyor. Muhafazakâr Parti’nin dışardan destek alarak bir azınlık hükümeti kurması halinde, müzakereler başlatılabilir ancak May’in böyle bir durumda güçlü bir müzakere pozisyonu olmayacaktır ve Parlamento’dan Brexit ile ilgili herhangi bir mevzuatı geçirmesi oldukça zor olacaktır. Demokratik Birlik Partisi’nin desteğini almak zorunda olması da bu Parti’nin daha yumuşak bir Brexit müzakeresi yürütülmesi yönündeki tercihine uyum sağlamasını gerektirebilir. Muhafazakâr Parti içinde bir lider değişikliği olması durumunda ise, Brexit ve bu sürecin nasıl yürütüleceği konusu yeniden tartışmaya açılacaktır.”

    Son olarak İKV Başkanı sonuçların İngiltere halkında AB’den ayrılıp ayrılmama konusundaki görüş ayrılıklarını da yansıttığını söyledi ve sürecin yeni tartışmalara gebe olduğunu belirtti:

     “Seçim sonuçlarına baktığımızda, gençlerin ve Brexit referandumunda AB’de kalma yönünde oy kullanan bazı bölgelerde çoğunluğun İşçi Partisi veya İskoçya’da İskoç Ulusal Partisi’ne oy verdiğini görüyoruz. Bu durum da Brexit sürecinin yürütülmesi konusunda Muhafazakâr Parti’nin pozisyonunun destek bulmadığını ortaya koyuyor. AB’den ayrılma kararının İngiltere’de siyasi fay hatlarını yerinden oynattığı açıkça görülüyor. Şu anda en yüksek oyu alan iki parti olan Muhafazakâr Parti ve İşçi Partisi Brexit sürecinin devam ettirilmesinden yana. Yani Brexit’ten cayma şeklinde bir gelişme beklemiyoruz.  Ancak Brexit müzakerelerinin nasıl yürütüleceği ve AB ile ayrılma sonrasında yeni ilişkinin mahiyeti büyük ölçüde bu seçim sonuçlarına da bağlı olarak belirlenecek. Seçim sonuçlarını bir kelime ile özetlemek gerekirse, “sert Brexit” yanlıları kaybetti diyebiliriz”.

    Seçim sonuçları ile ilgili kısa değerlendirmeye buradan ulaşılabilirsiniz.

    HAZİRAN 2017: LONDRA’DA GERÇEKLEŞEN TERÖR SALDIRISINI KINIYORUZ

    Londra’da iki farklı noktada gerçekleştirilen terör saldırıları Birleşik Krallık’taki 8 Haziran seçimleri öncesinde vuku bulan ikinci terör olayı olmuştur. Son zamanlarda minibüs veya kamyonu yayaların üzerine sürmek veya eğlence mekânlarında kişileri tarayarak veya son olayda olduğu gibi bıçakla saldırarak gerçekleştirilen terör olaylarının sayısında artış yaşanmaktadır. Bu tür saldırıları önceden haber alabilmek herhangi bir ön hazırlık gerektirmediği için daha zordur. Önlemenin tek yolu terör açısından potansiyel risk oluşturan kişilerin tespit edilmesi ve bu kişilerin uluslararası dolaşımları dahil olmak üzere hareketleri ve örgüt bağlantılarının yakından izlenmesidir. Bu da terörle mücadelede uluslararası işbirliğinin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.

    Özellikle Batı Avrupa’da gerçekleştirilen terör saldırılarında dikkat çeken bir önemli husus da teröristlerin Avrupa ülkelerinde yetişen ve bu ülkelerin dil ve kültürüne yabancı olmayan kişiler olmasıdır. Yaptıkları saldırıların temel amaçlarından birini, içinde yetiştikleri toplumları, hayat tarzını ve kültürel birikimlerini yok etme ve zarar verme, bunu yaparken kendilerini de yok etme şeklinde nihilist dürtüler oluşturmaktadır. Bu durum terörle mücadele konusunun yalnız güvenlik açısından değil, psikososyolojik olarak da incelenmesi gerektiğini ve eğitim sistemleri, sosyal ve göçmen politikaları da dahil olmak üzere kapsamlı bir stratejinin geliştirilmesi ihtiyacını ortaya koymaktadır.

    Her türlü terör eylemini olduğu gibi bu terör saldırısını da şiddetle kınar, kurbanlar, yakınları ve terörden muzdarip tüm ülke ve halklarla dayanışma içinde olduğumuzu bildiririz.

    Ayhan Zeytinoğlu
    İKV Başkanı

     

    MAYIS 2017: AB İLE NORMALLEŞMEYE DOĞRU: DİYALOG VE GÜVEN İLİŞKİLERİ İKİ TARAF İÇİN DE DAHA VERİMLİ HALE GETİRİR

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AB Yetkilileri arasında dün gerçekleşen görüşmeler sonrasında Türkiye ve AB ilişkilerini değerlendirdi. 15 Temmuz sonrasında giderek kötüleşen ve 16 Nisan referandumu öncesinde krize giren ilişkilerin normalleştirilmesi yönünde önemli bir adım atıldığını belirten Zeytinoğlu, en üst düzeyde gerçekleşen yüz yüze görüşmenin karşılıklı güven ve diyaloğun tesisi açısından etkili olabileceğini belirtti.

    İKV Başkanı şunları söyledi:

    “AB ile ilişkilerimizde önemli zorluklar yaşadığımız bir dönemi geride bıraktık. Sorunlar bitmedi ama Türkiye’deki referandum sonrasında ikili ilişkileri yeniden rayına oturtma yönünde bir mutabakatın ortaya çıktığı görülüyor.  NATO zirvesinin yanısıra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Avrupa Komisyonu Başkanı Juncker, Konsey Başkanı Tusk, Parlamento Başkanı Tajani’nin yanında Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Almanya Şansölyesi Merkel ile de görüşmesi sorun ve yaklaşımların karşılıklı olarak yüz yüze dile getirilmesi açısından büyük önem taşıyor. Bundan sonar da karşılıklı ilişkilerin normalleşme yönünde hızla ilerlemesini bekliyoruz.

    “Türkiye Avrupa’nın Güvenliği için kritik önemini koruyor”

    Başkan Zeytinoğlu, Türkiye’nin yalnızca AB için değil, Avrupa için de kritik önemde bir ülke olduğunu ve Avrupa kurumlarından dışlanmasının birçok sorunun çözümünü imkânsız hale getireceğini vurguladı:

    “Son dönemde Türkiye sadece AB ya da bazı Üye Devletler nezdinde değil, üyesi olduğu AGİT ve Avrupa Konseyi gibi kurumlarda da çeşitli baskılara maruz kaldı. Kuşkusuz ki, Türkiye’nin Avrupa norm ve değerleri yönündeki ilerleyişine devam etmesi yalnız Avrupa için değil, kendi istikrarı ve kalkınması için de önemli. Ancak Türkiye’nin katkısı bugün Avrupa’nın karşı karşıya olduğu birçok sorunun çözümü açısından büyük önem taşıyor. Yalnız ekonomi veya göç konusunda değil, savunma ve güvenlik konusunda da Türkiye’nin katılımı ve işbirliği kritik değerde. NATO Zirvesi’nde ele alınan İŞİD’e yönelik işbirliği ve NATO’nun katılımı konusunun yanında, AB’nin Brexit kararı sonrasında reform gündemi kapsamında güncellik kazanan savunma alanında birlik çabaları açısından da Türkiye’nin katkısı önemli rol oynayacak. Türkiye ile ilişkilere Avrupa’nın güvenliği ve ortak savunması açısından da bakmak lazım.”

    “Tam üyelik masada kalmalı; kısa vadede ise gümrük birliğinin güncellenmesi ilişkileri yeniden canlandırabilir”

    İKV Başkanı son olarak, ilişkilerin geleceğine ilişkin bir yol haritasının ortaya koyulması gereğine işaret etti ve tam üyelik perspektifinden sapılmadan, gümrük birliğinin güncellenme sürecine hız verilmesi önerisinde bulundu:

     

    “İkili ilişkilerde 2017 zor bir yıl oldu. Türkiye’de referandum, AB’de, Fransa ve Almanya gibi lider ülkelerde seçimler iki tarafta da tansiyonun yükselmesine neden oldu. Ancak artık ilişkilerin geleceğini planlamak gerekiyor. AB sürecini canlandırmaya yönelik olarak, iki taraf arasında düzenli Zirve toplantılarının devam ettirilmesi, vize serbestliği sürecinin yeniden canlandırılması, Kıbrıs sorununda çözüme yönelik adımların hızlandırılması, müzakerelerde göç, serbest dolaşım, adalet ve yargı konularını kapsayan 23 ve 24üncü fasılların açılması,  mülteci uzlaşısında öngörülen maddelerin yeniden gündeme getirilmesi ilk planda atılacak adımları oluşturabilir. Tam üyelik hedefinin saklı kalması kaydıyla, gümrük birliğinin güncellenmesi müzakerelerine vakit geçirilmeden başlanması ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi açısından öncelikle üzerinde durulması gereken bir konu. Bu şekilde gümrük birliğinin tarım, hizmetler ve kamu alımları gibi yeni alanlara genişletilmesi ve daha etkin işleyen bir gümrük birliği ilişkisinin geliştirilmesi mümkün olacaktır. AB pazarına artan erişimin yanında, Avrupa üretim zincirlerinde Türkiye’nin konumunun iyileştirilmesi, üretilen katma değerin artırılması, AB norm ve standartlarına uyumun geliştirilmesi yapısal reformları da tetikleyecek ve Türkiye’nin orta gelir tuzağından çıkmasına önayak olacaktır. Bu sürecin demokrasi ve hukuk devleti kriterlerine yönelik reformlar için ve bir çıpa olacağını ümit ediyorum.”

    MAYIS 2017:MANCHESTER`DA GERÇEKLEŞTİRİLEN TERÖR SALDIRISINI KINIYORUZ

    İngiltere'nin Manchester kentinde gerçekleştirilen terör saldırısı uzun bir saldırılar serisindeki son trajik olayı oluşturmaktadır. Terör günümüzün en ciddi meselelerinin başında gelmektedir. Terör nereden gelirse gelsin, nerede ortaya çıkarsa çıksın tüm hükümetlerin ortak bir tavırla karşısında yer alması zorunludur. BM gibi örgütlerin yanında AB'yi de teröre karşı güçlü önlemler almaya ve ortak bir cephe oluşturmaya davet ediyoruz.

     

    Ayhan Zeytinoğlu

    İKV Başkanı

    MAYIS 2017: FRANSA SEÇİM SONUÇLARI IŞIĞINDA 9 MAYIS AVRUPA GÜNÜ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 9 Mayıs Avrupa günü vesilesiyle bir açıklama yaptı ve Avrupa’nın bugününü değerlendirdi.

    Başkan Zeytinoğlu, bugün çeşitli sorunlar yaşasa da Avrupa bütünleşmesinin bir başarı hikayesi olduğunu belirtti ve Avrupa Birliği’nin hem üye hem de aday ülkeler için ilham alınacak bir model oluşturmanın yanında çıkarılması gereken dersler de sunduğunu vurguladı:

    “Her yıl 9 Mayıs tarihinde Avrupa Günü’nü kutluyoruz. İKV ve AB Bilgi Merkezi olarak bu sene de 9 Mayıs haftasında konferans, konser ve dinleti gibi etkinliklerle Avrupa’yı gündeme getirmeyi ve “Avrupa fikri”ni yaşatmayı hedefledik. Bugünün AB’si ekonomik, kurumsal ve siyasi krizlerin yorduğu ve reform ihtiyacının iyice hissedildiği bir Birlik. Ancak 9 Mayıs Avrupa Günü’nün çıkış noktasını oluşturan 1950 yılındaki Monnet Bildirisi’nden bugüne AB’nin geçmişine şöyle bir bakarsak, bir başarı hikayesi olduğunu görürüz. Bu başarıyı bir cümlede özetlemek gerekirse, iki dünya savaşının harap ettiği kıtada, barış ve demokrasiyi tesis etmek ve devletlerarası ilişkileri karşılıklı çatışmadan uyum ve işbirliğine dönüştürmek olarak tanımlamak mümkün. Bu değerli kazanımları korumak ve güçlendirmek için AB’nin yeni adımlar atması ve reformlara hız vermesi gerekiyor.”

    Başkan Zeytinoğlu, 7 Mayıs tarihinde ikinci turu yapılan Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerine değindi ve liberal aday Emmanuel Macron’un %65’lik oy oranı ile seçimden galip çıkmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirdi:

    “AB’nin lider ülkelerinden olan Fransa’da bir süredir aşırı sağ tehlikesi gündemdeydi. Aşırı sağ aday Marine Le Pen’in seçimlerde olası bir başarısı sadece Fransa’yı değil AB’yi de sarsma riskini barındırıyordu. Dün yapılan seçimlerin yaklaşık %65 oyla liberal aday Emmanuel Macron’un başarısı ile sonuçlanması ümit verici bir gelişme oldu. Almanya’da Eylül ayında yapılması öngörülen seçimlerin sonuçlarına da bağlı olarak, Fransa’da Macron’un zaferi AB’nin gerekli reformlarla güçlenmesi için önümüzde 5 yıllık bir sürenin olduğunu gösteriyor. Eğer bu süre verimli kullanılamazsa, popülizm daha da tehlikeli bir hal alabilir. AB’nin ekonomik büyüme, mali birlik, demokratik meşruiyet, AB üye devletleri arasında dayanışma ve uyumun sağlanması gibi birçok konuda somut adımlar atması gerekiyor. Aksi takdirde, AB karşıtı popülist akımlar daha da güçlenebilir. Her halükarda, Macron’un seçimden galip çıkması, AB bütünleşmesi yanlısı, ilerici güçler için önemli bir kazanım oldu.”

    Son olarak, Başkan Zeytinoğlu, AB’nin geleceği ve Türkiye konusunda değerlendirmelerde bulundu:

    “Ülkemiz 1959 yılındaki ilk başvurusundan beri, Avrupa bütünleşmesinin bir parçası olma hedefini benimsedi. Bu hedefe ulaşmada Ortaklık Anlaşması, gümrük birliği, adaylık ve tam üyelik müzakerelerinin başlaması önemli kilometre taşları oldu. İnişli çıkışlı bir seyir izleyen AB ile ilişkiler bugün geldiğimiz noktada, önemli bir yol ayrımına gelmiş durumda. Bu yol ayrımında, AB ile müzakerelerin geleceği belirsiz olsa da, çevreden sosyal haklara kadar birçok hayati konuda AB norm ve standartlarına uyum yoluyla yaşam standartlarının yükseltilmesi açısından AB çıpası önemini koruyor. AB ile ticaret hacmimiz ve doğrudan dış yatırımlarda AB’nin rolü de dikkate alınırsa, ilişkilerimizin karşılıklı fayda ekseninde yeniden rayına oturtulması gereği ortaya çıkıyor”.

    Ayhan ZEYTİNOĞLU
    İKV Başkanı

    NİSAN 2017:TÜRKİYE’SİZ AVRUPA AVRUPA’SIZ TÜRKİYE OLMAZ

    Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) İzleme Komitesi tarafından hazırlanan ve Türkiye’nin siyasi denetim altına alınmasını tavsiye eden “Türkiye’de Demokratik Kurumların İşleyişi” konulu Rapor, AKPM genel kurulunda, 25 Nisan 2017 tarihinde görüşüldü. AKPM oturumunda, raporda yer alan tavsiyeleri içeren karar tasarısı 45’e 113 oyla kabul edildi.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu AKPM’nin almış olduğu karara ilişkin bir açıklama yaptı. Zeytinoğlu Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden biri olduğunu belirtti ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan düzende olduğu gibi Soğuk Savaşın bitimi sonrasında yeniden biçimlenen Avrupa’da da Türkiye’nin kritik bir rol oynamaya devam ettiğini vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti:

    “Ülkemiz Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden biri. Avrupa değerlerini içinde barındıran Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi ve diğer birçok Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin de tarafıdır. Türkiye’nin bu değerlere uymadığı gerekçesiyle siyasi denetim altına sokulmasının tavsiye edilmesi son derece üzücüdür.”

    Türkiye’nin 1996-2004 döneminde de Avrupa Konseyi’nin siyasi denetimi altında bulunduğunu hatırlatan İKV Başkanı Zeytinoğlu, Türkiye’nin denetimden çıkarılmasında AB sürecinde gerçekleştirdiği reformların büyük rolü olduğunu belirterek:

    “Türkiye’nin 1999’da başlayan ve 2005’te üyelik müzakerelerinin açılmasına yol açan AB katılım sürecinde Kopenhag kriterleri uyarınca son derece önemli reformlar gerçekleştirildi. Bu reformlar Türkiye’yi Avrupa Konseyi’nin siyasi denetim mekanizmasından çıkarmakla kalmadı, aynı zamanda artan istikrar ve refah sebebiyle uluslararası toplumun itibar ettiği, yatırımcıların güvenilir bulduğu yükselen bir ülke olmasını da sağladı. Türkiye’nin AB çıpası her zaman olumlu kazanımlara yol açmıştır. Bugün de demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları yönünde reform sürecine geri dönülmesi gerekmektedir” dedi.

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, Türkiye’nin hâlihazırda denetim sonrası diyalog süreci kapsamında değerlendirildiğini ve tekrar denetim sürecine alınması halinde Arnavutluk, Bosna Hersek, Sırbistan, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Ukrayna, Moldova ve Rusya ile birlikte denetim altında bulunan üyelerden biri olacağına dikkat çekti. 

    Son olarak İKV Başkanı, Türkiye’de siyasi gelişmeler ve Anayasa referandumu sonrasındaki sürecin 26 Nisan’da Avrupa Parlamentosunda görüşüleceğini ve 28-29 Nisan tarihlerinde de AB Dışişleri Bakanlarının gayrı resmî toplantısında müzakere sürecinin değerlendirilmesinin beklendiğini hatırlattı ve Avrupa ülkelerine Türkiye’yi dışlayıcı kararlar almamaları çağrısında bulundu.

    Zeytinoğlu, Türkiye’nin Avrupa ve Avrupa kurumlarından dışlanmasının kabul edilemez olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Tarih boyunca Türkiye’nin Avrupa’nın ayrılmaz bir parçası olduğunu gördük. Bugün de bu son derece geçerli bir tespittir.  AB’nin üyelik müzakerelerini siyasi nedenlerle bloke etmesi üyelik perspektifinin inandırıcılığını yitirmesine yol açmıştır. AB ve Avrupa Konseyi gibi kurumlar başta olmak üzere Avrupa’nın Türkiye’ye adil ve önyargısız yaklaşması ve dışlamaktan çok içermeye çalışması sadece Türkiye için değil, Avrupa’nın güvenliği ve refahı açısından da son derece önem taşımaktadır. Avrupa Parlamentosu ve AB Konseyi gibi kurumların da vizyoner bir perspektifle, geri dönülemez kararlar almak yerine Türkiye’de reformları teşvik edecek, yapıcı bir yaklaşım içinde olacaklarını umuyorum.”

    NİSAN 2017:REFERANDUM SONUÇLARINA İLİŞKİN İKV BASIN DUYURUSU

    16 Nisan 2017 tarihinde yapılan referandum sonuçlarına göre Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişi öngören Anayasa değişikliği paketi % 51,4 oy oranı ile kabul edilmiştir. Referandum sonuçlarının milletimiz için hayırlı olmasını diliyoruz.

    Referandumda kabul edilen Anayasa değişikliği ile Türkiye yeni bir siyasi sisteme geçiş yapmıştır. Yürütmenin Cumhurbaşkanlığı makamında toplandığı bu yeni sistemin ülkemizin iyi yönetişim ilkelerine uygun bir şekilde ilerlemesi açısından başarılı sonuçlar vermesini ümit ediyoruz. Yeni dönemde, halkımızı bölen derin ayrılıklar ve kutuplaşmaların, çoğulcu demokrasi ve hukukun üstünlüğü ortamında, ülkemizin refahı ve kalkınması hedefi çerçevesinde aşılmasını temenni ediyoruz.

    Ülkemizin daha fazla zaman kaybetmeden, yeniden büyüme ve kalkınma gündemine geri dönmesi gerekmektedir. Bu yeni dönemde, 58 yıldır bir devlet politikası olarak benimsenen Avrupa bütünleşmesine katılım ve AB üyeliği hedefinin yeniden güçlü bir şekilde gündeme alınarak, siyasi ve ekonomik reformların hızlandırılması öncelikli beklentimizi oluşturmaktadır.  Ülkemiz bir aday ülke olarak, AB’ye uyum sürecinde bugüne kadar son derece önemli çabalar sarf etmiştir. Geçtiğimiz sene AB ile mülteci konusunda girişilen işbirliği ve vize serbestliği için gerçekleştirilen reformlar bu çabaların en güncel örneklerini oluşturmaktadır. Vize serbestliği sürecinin tamamlanmasının yanında, ilk sıradaki ticaret ortağımız olan AB ile gümrük birliğinin güncellenme sürecine öncelik verilmeli ve bu sürecin Türkiye’nin orta gelir tuzağından kurtulma hedefine olumlu katkısı dikkate alınarak, bu yöndeki çalışmalar hızlandırılmalıdır.

     

    Ayhan ZEYTİNOĞLU

    İKV Başkanı

    MART 2017:60. YILINDA AB GELECEĞİNİ ARIYOR

    Bugünkü Avrupa Birliği’ni oluşturan Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Atom Enerjisi Topluluğu’nu kuran Roma Antlaşmalarının 60ıncı yıldönümünde AB üyesi 27 ülkenin lideri AB Kurumlarının Başkanları ile Roma’da bir araya geldi ve AB’nin geldiği noktayı kutlayan ve geleceğini selamlayan bir bildiriye imza attı. Bildiride AB liderleri, gelecek on yılda güvenli, müreffeh, rekabetçi, sürdürülebilir, sosyal sorumluluğa sahip, dünyada anahtar bir rol oynama ve küreselleşmeyi şekillendirme iradesi ve kapasitesine sahip bir Birlik oluşturmak istediklerini belirttiler. Liderler, AB değerlerine saygılı olan Avrupa ülkelerine kapıyı açık tutma niyetlerini de beyan ettiler.

    Tüm Avrupa için bu önemli günde “Türkiye’nin AB Uzmanı” İKV’nin Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, konuyu değerlendirdi. Zeytinoğlu, Britanya’nın AB’den çıkma süreci ve AB karşıtı akımların güçlenmesiyle sarsılan birliğin yeni bir gelecek inşa etme noktasında olduğuna dikkat çekti ve AB’nin bugün her zamankinden fazla siyasi bir birliğe ihtiyaç duyduğunu vurguladı.

     “Tüm sorunlarına rağmen, AB bir başarı hikayesidir”

    “Bundan 60 yıl önce 6 kurucu devlet bir araya gelerek Roma Antlaşmalarını imzaladığında, İkinci Dünya Savaşı’nın yıkımı üzerine yeni bir Avrupa’yı inşa etmeyi hedefliyorlardı. Demir Perde ile ikiye ayrılan Avrupa’nın, süper güçlerin dünyasında var olabilmesi için tek çare birleşmeydi. Bu birlik çeşitli aşamalardan, krizlerden ve zorluklardan geçerek bugüne geldi. Bir barış projesi olarak AB’nin tüm dünya açısından anlamlı bir bütünleşme hareketi olduğu söylenebilir. AB dünyanın en büyük ticaret bloğunu oluşturuyor. 500 milyonluk AB Tek Pazarı, 5,8 trilyon avro ile ihracatta lider konumda; Çin’in 2,5 katı, ABD’nin ise 3 katından fazla ihracatı var ve dünyada aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 80 ülkenin birinci ticaret ortağı konumunda bulunuyor.”

    “Çoklu Sorunlarla Sarsılan AB için Birliği Güçlendirme Zamanı Geldi, Geçiyor”

    Zeytinoğlu sözlerine devam ederken, AB’nin özellikle ekonomi ve ticaretteki başarılarına karşın siyasi birlik oluşturmada başarılı olamadığına değindi ve reform gereğini vurguladı. İKV Başkanı ancak, dayandığı değerlere samimi bir şekilde sahip çıkan, dış politika, savunma ve güvenlik alanlarında da birleşmiş bir AB’nin dünya için etkili bir aktör olabileceğini belirtti:

    “Bugün de AB çeşitli ve çözümü zor sorunlarla karşı karşıya. Avro alanını düzenlemek, dış politikayı güçlendirmek, göç konusunda ortak ve sürdürülebilir bir politika uygulamak, büyümeyi hızlandırmak, sosyal hakları güçlendirmek gibi.  AB’nin bu sorunlarla baş edebilmesi için kendi içinde tutarlı ve dayanışma içinde davranabilmesi gerekli. Ancak bugün AB üyesi devletlere baktığımızda, AB karşıtı akımların güçlendiğini, ırkçı ve aşırı sağ liderlerin oylarını artırdığını ve göç ve mülteci gibi meseleler karşısında AB’nin çapsız ve içe kapalı politikaları tercih eder noktaya geldiğini üzülerek görüyoruz. AB başarısının altında eziliyor ve kendi değerlerine ihanet eder bir noktaya ilerliyor. Britanya’nın AB’den ayrılma kararı, AB’deki bu zayıflamanın bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. AB’nin kısa zamanda kendini toparlaması ancak reform yaparak ve siyasi birliğini güçlendirerek mümkün olabilir. Trump ile birlikte ABD’nin NATO’yu ve Avrupalı ortakları ile ilişkilerini gözden geçirmesi ve güneydoğu Asya’yı global politikalarının odağına koyması gibi gelişmeler de AB’yi daha etkili bir dış ve savunma politikası oluşturma konusunda sıkıştırıyor.”

    “Ancak değerlerine sahip çıkan bir AB Türkiye için geleceğe yönelik bir vizyon sunabilir”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, AB’nin 60. Doğum gününde açıklanan bildiriye değindi ve AB liderlerinin “birlik ve dayanışma içinde AB’yi daha güçlü ve dayanıklı hale getirmek konusundaki kararlılığının ümit verici olduğunu söyledi:

    “AB liderlerinin bildirisinde şöyle bir ifade var: “Tek başımıza küresel dinamiklerin dışında kalırız. Birlikte durmak bu dinamikleri etkilemek, ortak çıkar ve değerlerimizi savunmak için en iyi şansımız. Gerektiğinde farklı hızlarda veya derecelerde de olsa, birlikte aynı yöne doğru ilerleyeceğiz ve katılmak isteyenlere kapımızı açık tutacağız”.  Bu önemli bir ifade ve eğer samimi ve kararlı bir şekilde izlenirse AB’nin çıkışının da bu yönde olacağına inanıyorum. AB ülkelerinin birçoğu için tek alternatif bütünleşmiş bir Avrupa ve bu Avrupa’yı başarılı kılmak için de fedakarlık ve sorumluluk gerekiyor”.

    İKV Başkanı, son olarak, Türkiye ve AB ilişkilerine değindi ve şunları söyledi:

    “Son dönemde Türkiye’de, Birliğin samimi olmayan ve dışlayıcı yaklaşımı sebebiyle AB ile ilgili derin bir hayal kırıklığı gözlemlemek mümkün. Çoğu vatandaşımız Türkiye’ye haksızlık yapıldığı ve üyelik müzakerelerinin başlatılmasına rağmen sudan sebeplerle bloke edildiğini düşünüyor. AB Türkiye’yi entegre etme fırsatını kaçırdı ama göç politikasından güvenliğe kadar birçok alanda Türkiye’nin katkısı AB için çok önemli. Her şeyden önce, Avrupa’nın savunması için Türkiye’nin ne kadar vazgeçilmez önemde olduğunu hatırlayalım. AB’nin Türkiye ile ilişkileri düzeltmek ve rayına sokmak için hala bir şansı var. Ancak kendi değerlerine sahip çıkan, Türkiye gibi aday ülkelere karşı dürüst ve açık bir politika izleyen bir AB, ülkemiz için inandırıcı bir vizon sunabilir. 60. Yılında AB liderlerinden bu vizyonu ve sağduyulu tavrı bekliyoruz”.

    MART 2017:TÜM VATANDAŞLARA VİZE SERBESTLİĞİ ESAS OLMALI

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, son 3 takvim yılı itibarıyla yıllık ortalama ihracatı 1 milyon doların üzerinde olan mal ihracatçısı firmaların temsilcilerine, ihracat tutarlarına göre değişen sayıda hususi damgalı (yeşil) pasaport verilmesine ilişkin gelişme hakkında açıklamalarda bulundu.

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, ihracatçıların vizesiz seyahat edebilmesi açısından yeşil pasaport verilmesinin faydalı olacağını düşündüğünü belirtti:

    “İhracatçılar açısından rahatlama yaratacak olan yeşil pasaport uygulamasını olumlu değerlendiriyoruz. Pratik bir yöntemle en azından büyük ihracatçıların Schengen alanı gibi ihracat pazarlarına girişlerinde kolaylık sağlayacaktır.”

    “Schengen Alanı için tüm Türk vatandaşlarına vize serbestliği esas olmalı”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Türkiye’nin ihracatının yarıya yakınını yaptığı AB’ye kısa süreli seyahatler için vize uygulamasının kaldırılması hususuna da değindi ve esas olanın vize serbestliği diyaloğunun tamamlanarak, vizesiz Avrupa amacının gerçekleştirilmesi olduğunu vurguladı:

    “AB üyeliğine aday ve gümrük birliği ortağı bir ülke olarak AB ülkelerine seyahat ederken vize bariyeri ile karşı karşıya olmamız kabul edilemez. 2013 yılında başlatılan vize serbestliği diyaloğu kapsamında Türkiye bu konuda önemli adımlar attı ve 72 kriterin 65’ini tamamladı. Kalan kriterlerde anlaşma sağlanamadığından süreç sürüncemede kaldı ve geçtiğimiz Ekim ayında gerçekleşeceğini umduğumuz vize serbestliği gerçekleşmedi. AB’nin bu konuda daha fazla vakit geçirmeden adım atmasını bekliyoruz. Ancak bunun için iki taraf arasında diyalog ve müzakerelerin devamı gerekiyor”.

    “İKV vizesiz Avrupa hedefinin takipçisi olmaya devam edecek”

    İKV’nin ilk olarak Almanya tarafından vize uygulamasının başlatıldığı 1980’den bu yana vizelerin kaldırılması konusunda girişimlerde bulunan bir sivil toplum kuruluşu olduğunu hatırlatan Zeytinoğlu, vize uygulamasının haksızlığına ve vizelerin kaldırılmasının AB ile ilişkiler açısından önemine de değindi:

    “Benzer süreçler yürüten Gürcistan ve Ukrayna’nın AB’ye vize serbestliğinin arifesinde olduğu bir dönemde, Türk vatandaşlarına yönelik haksız vize uygulamasının sürmesinden dolayı büyük bir memnuniyetsizlik taşıyoruz. Hem Türkiye’nin hem de AB’nin, vize serbestliği gibi ilişkileri canlandıracak bir başarı hikayesine her zamankinden fazla ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Türkiye-AB Vize Serbestliği Diyaloğu, taraflar arası iletişimin ve birlikte çalışma deneyiminin artmasına yönelik önemli bir fırsattı. Bütün bu kazanımlara rağmen, gerçekleştirilen reform hamleleri, imzalanan geri kabul anlaşması ve uygulamadaki mülteci uzlaşısı; vize serbestliği ile taçlanmadığı takdirde, tamamen eksik bir çaba olarak kalacaktır.”

    “Türk vatandaşlarına yönelik vize uygulaması, ekonomik, siyasi ve insani zararlar doğurmaya devam ediyor”

    Avrupa Komisyonunun en güncel verileri, 2015 yılında Türk vatandaşları tarafından 900.789 Schengen vize başvurusu gerçekleştiğini gösteriyor. Yani en iyimser hesapla, Schengen vize uygulamasının bir yılda Türk vatandaşlarına 54 milyon avronun üzerinde mali külfet doğurduğu söylenebilir. Öte yandan AB, Türkiye ile Mülteci Uzlaşısı çerçevesinde fonladığı 27 insani yardım projesinden her birine 1 ile 8 milyon avro arasında bütçe ayırdı. Türk vatandaşlarının Schengen vizesine ayırdığı tutar dikkate alındığında; aslında doğrudan 10’un üzerinde, farklı insani yardım projesinde kullanılabilecek bütçenin, vize gibi haksız bir uygulamayla boşa gittiğini görüyoruz. Vize uygulaması büyük ölçekte hem ekonomik hem siyasi hem de insani olumsuz etkiler doğurmaya devam ediyor.

    “Vize düğümü ancak tarafların karşılıklı olumlu siyasi iradesiyle çözülebilir”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, son dönemde vize serbestliği diyaloğunda girilen tıkanıklığın siyasi iklimden kaynaklandığını ifade etti ve tarafları uzlaşıya dayalı bir söylem değişikliğine çağırdı:

    “Sürecin sürüncemede kalmasında, genel siyasi konjonktürün büyük etkisi var. Tarafların karşılıklı olumlu siyasi irade göstermesi ve uzlaşı ikliminin doğması halinde çok hızlı şekilde vize serbestliği düğümünü çözecek adımların atılacağına inanıyorum. Siyasi iklimin değişimi ise ancak söylem değişikliğiyle sağlanabilir. Öncelikli olarak AB’nin dayatmacı yaklaşımı bir kenara bırakması ve modern müzakere tekniklerine uygun şekilde, karşı tarafın toplumsal hassasiyetlerini de göz önüne alması gerekiyor. Türk tarafı ise vize serbestliği sürecindeki reform yorgunluğundan çıkmalı ve her reform hamlesinin külfettense kazanım olduğunu hatırlamalıdır.”

    MART 2017:DİPLOMATİK KRİZ BİR AN ÖNCE AŞILMALI

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Hollanda’nın Bakanlarımıza yönelik tutumunu değerlendiren bir açıklama yaptı. Zeytinoğlu, Hollanda hükümetinin tutumunu eleştirirken, bu diplomatik krizin bir an önce aşılması yönündeki beklentisini iletti ve sorunun ikili ilişkilere zarar vermemesini diledi:

    “Hollanda makamlarının Dışişleri Bakanımıza toplantı yapma izni vermemesi ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımızın ülkeye girişini engellemesi, ikili ilişkilerimizde kara bir leke oluşturmuştur. Bu meselenin diplomatik yollarla halli mümkünken, bu şekilde bir gerginliğe yol açması Hollanda hükümetinin süreci son derece yetersiz bir şekilde yönettiğini de göstermiştir. Hollanda’da 15 Mart Çarşamba günü gerçekleşecek olan seçimlerin Hollanda hükümetinin tutumunun da etkili olduğu ve Başbakanın aşırı sağcı Geert Wilders’e karşı güç kazanmak için bu şekilde popülist bir yaklaşım benimsediği anlaşılmaktadır.  Bu talihsiz gelişmeler karşısında hamasi tepkiler göstermek yerine, diplomatik ve hukuki yollarla hareket etmek uygun olacaktır.”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, Hollanda ve Türkiye arasındaki ilişkilerin de önemine dikkat çekti ve ilişkilerin kısa zamanda düzeltilmesini umduğunu belirtti:

    “İki ülke arasındaki ilişkiler ilk elçinin Osmanlıya gönderildiği 1612 yılına kadar geriye gitmektedir. İki ülke de NATO ve Avrupa Konseyi üyesidir.  Hollanda’da yaklaşık 400 bin Türk kökenli nüfus bulunmaktadır. 2016 yılında Türkiye Hollanda’dan 3 milyar dolar tutarında ithalat yapmış, ihracatını ise 3,6 milyar dolara yükseltmiştir. Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı sermaye içinde Hollandalı firmaların payı % 15,8 ile ilk sırada gelmektedir. Türkiye’de faaliyet gösteren 2500 civarında Hollanda firması bulunmakta, Hollanda’da ise 23 bin civarında Türkiye kökenli girişimci faaliyet göstermektedir. Siyasi ve ekonomik bakımdan önemli birer müttefik olan Hollanda ve Türkiye arasındaki ilişkilerin en yakın zamanda düzeltilmesi iki tarafın da yararına olacaktır.”

    MART 2017: DÜNYA KADINLAR GÜNÜ MESAJI

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle bir mesaj yayımlayarak, Türkiye'nin AB sürecinin cinsiyet eşitliği ve kadın hakları açısından önemli bir işlevi olduğu vurguladı.

    Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:  “Tüm dünyada ve Türkiye'de cinsiyet eşitliğinin yerleştiği, kadınların yaşadıkları şiddet, yoksulluk, ayrımcılık gibi sorunların çözüldüğü daha iyi bir gelecek dileğiyle Dünya Kadınlar Günü'nü kutlarım. Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan 2016 yılı küresel cinsiyet uçurumu raporunda, Türkiye cinsiyet eşitliği bölümünde 144 ülke arasında 130’uncu sırada yer almaktadır. Cinsiyet eşitliği alanında en eşitlikçi 25 ülkenin 13’ü AB üyesidir.”

    Bu vesile ile bazı temel göstergeler açısından AB ve Türkiye'den örnekler veren Zeytinoğlu, Türkiye'de kadınların siyasette ve ekonomide temsili açısından hala gidilecek çok yolu olduğunun altını çizdi.

     

    Kadın istihdam oranı:

    AB:%62,3

    Türkiye: %33,1

     

    Kadınların şirketlerin üst yönetiminde yer alma oranı:

    AB:%22,7

    Türkiye:%14,2

     

    Kadın yönetici oranı:

    AB:%23

    Türkiye:%12

     

    Kadınların parlamentoda yer alma oranı:

    AB:%28,5

    Türkiye:%14,5

     

    Kadınların hükümette yer alma oranı:

    AB:%27,4

    Türkiye:%3,7

     

    MART 2017: ÇOK KATMANLI AB’DE YERİMİZİ ALMALIYIZ

    İKV Başkanı Zeytinoğlu AB’nin geleceğini yorumladı:

    “AB çok katmanlı bir yapıya doğru evrilirken, Türkiye’nin de değişen Avrupa’da kendi konumunu belirlemesi gerekiyor.”

    Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı “Birliğin Durumu” konuşmasında Brexit sonrası AB’nin geleceğine dair “Beyaz Kitap” olarak adlandırılan belgeyi açıklayarak, olası 5 senaryoyu ortaya koydu.

    AB’nin Britanya’nın ayrılması sonrasında evrileceği yeni şekiller ile ilgili olasılıkları ortaya koyan bu senaryoları Türkiye’nin AB Uzmanı İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu yorumladı:

    “Avrupa Ekonomik Topluluğunu kuran Roma Antlaşması’nın 60’ıncı yılı 25 Martta kutlanacak. Ancak bu kutlama biraz buruk bir atmosferde gerçekleşiyor. Çünkü geçtiğimiz Haziran ayında Britanya halkı AB’den ayrılma yönünde oy kullandı. Önümüzdeki günlerde Britanya hükümetinin üyelikten ayrılma ile ilgili 50’nci Maddeyi aktive etmek üzere başvuruda bulunması bekleniyor. Yani AB yoluna 27 üye ülke ile devam edecek. Britanya’nın AB’yi terk edecek olmasının yanı sıra, Hollanda’dan Fransa’ya kadar, AB’nin dört bir yanında yükselen aşırı sağ hareketler ve Polonya ile Macaristan gibi bazı üye devletlerde baş gösteren AB değerlerinden kopuş AB’nin geleceğini tehdit ediyor.”

    “AB çok kısa zaman zarfında çok hızlı ilerledi. Bu da hazım ve uyum sorunlarına yol açtı.”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, AB’nin gideceği yolda önemli bir kavşakta olduğunu belirterek, Komisyonun hazırladığı belgenin öncelikle Üye Devlet liderleri tarafından ele alınması ve daha sonra başlayacak olan Avrupa’nın geleceği hakkındaki tartışma sürecine bir başlangıç teşkil etmesinin planlandığını söyledi. Zeytinoğlu, AB’nin bu dönüşüm sürecinin bir aday ülke olarak Türkiye’yi çok yakından ilgilendirdiğini söyleyerek sözlerini şöyle devam etti:

    “Avrupa Komisyonu Başkanı Juncker, Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada, Avrupa’nın geleceğine ilişkin Beyaz Kitap’ı açıkladı ve 2025 yılına kadar AB için gerçekleşebilecek 5 farklı senaryoyu ortaya koydu. Buna göre,

    1. AB’nin mevcut şekliyle yani parçalı yapısı ile devam etmesi,
    2. AB’nin daha gevşek bir İç Pazara indirgenmesi ve mevcut şekilde avro ile Schengen alanı gibi derin ve ortak politikaların terk edilmesi,
    3. İstekli üyelerin savunma, güvenlik, sosyal politika gibi alanlarda daha ileri entegrasyona gidebileceği çok katmanlı bir modele dönüşmesi,
    4. AB’nin müdahil olduğu konuların azaltılması ancak bu konularda daha etkili olmasının sağlanması, örneğin Avrupa Telekom İdaresi, Terörle Mücadele Ajansı gibi yeni birimlerin oluşturulması,
    5. AB’nin daha da entegre ve derin bir Birlik haline gelmesi ve üye devletlerin daha fazla egemenlik paylaşarak, ortak politikalarını çoğaltması.

    Bu senaryolardan 1, 2 ve 5 numaralı olanlar şu anda pek mümkün gözükmüyor. AB’nin bu haliyle hiçbir değişim ve uyum olmadan devam etmesi mümkün değil ama aynı şekilde bugüne kadarki önemli kazanımlarını bir kenara atarak sadece bir İç Pazara indirgenmesi de mümkün gözükmüyor. Benzer şekilde, AB’de artan AB şüpheciliğini, ekonomik sorunları ve egemenlik devrine yönelik milliyetçi tepkileri dikkate alırsak, AB’nin derin entegrasyonu iddialı bir şekilde yeni hedeflere taşımasının da çok olası olduğu söylenemez. Bu durumda 3’üncü ve 4’üncü senaryolar öne çıkıyor. Yani AB’nin tüm üyelerinin değil ama istekli bir ülkeler grubu ile ileri entegrasyona devam etmesi, ortak savunma politikası ve maliye politikası gibi hedeflere doğru ilerlemesi veya 4’üncü senaryoda görüldüğü gibi AB’nin başarılı olmayan bazı politikalara müdahil olmayı bırakarak, daha az sayıda alanda daha etkili olmayı hedeflemesi. Benim tahminim daha sıkı bir şekilde entegre olmuş bir iç halka ve bunun dışında daha gevşek bir dış halkadan oluşan çok katmanlı bir Avrupa modeli oluşacağı yönünde.”

    “Yeni Avrupa ortaya çıktığında, bu Avrupa’da yer alabilmek için gerekli ön hazırlıkları yapalım”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, AB sürecinin Maastricht Antlaşması ile 1993’ten başlayarak son derece hızlı bir atılım gerçekleştirdiğini ifade ederek, bugün barış, güvenlik ve refah olarak özetlenebilecek kazanımlarının savaş ve yokluk deneyimlerini hiç yaşamamış yeni nesiller tarafından kıymetinin bilinmediğini belirtti. Başkan Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

    “AB 25 yıl gibi kısa bir sürede çok hızlı bir entegrasyon sürecini gerçekleştirdi. Ancak bu kadar kısa sürede, bu denli iddialı hedeflerin gerçekleştirilmesine çalışılması, hazım ve uyum sorunlarına yol açtı. Milliyetçi ve korumacı refleksler bugün AB’nin kazanımlarını tehdit ediyor. Türkiye gibi AB adayı bir ülke olarak AB’deki gelişmeleri çok yakından takip etmeliyiz. Türkiye’nin AB Uzmanı İKV de bu süreci çok yakından izliyor, analiz ve yorumları ile kamuoyunun aydınlatma görevini yerine getiriyor. İKV olarak AB’nin iki katmanlı bir yapıya evrileceğini düşünüyoruz. Bu durumda, Türkiye’nin bu yenilenen AB’de kendine bir yer bulacak şekilde stratejilerini gözden geçirmesi gerekecektir. AB’nin bu çok katmanlı kurumsal yapısı net bir şekilde ortaya çıkınca Türkiye’nin de bu yapıda yer almak için adım atması gerekecek. Bu sebeple, AB ile ilişkilerin sona erdiği ya da tam üyelik hedefinin ortadan kalktığı gibi bir yanılsamaya kapılmayalım. AB’deki gelişmelerden ümitsizliğe kapılmayalım. Bugüne kadar yaptığımız gibi sabırla ve kararlılıkla AB uyum sürecine devam edelim. Yeni Avrupa ortaya çıktığında, bu Avrupa’da yer alabilmek için gerekli ön hazırlıkları yapalım.”

    ŞUBAT 2017:VARLIK FONU İYİ YÖNETİLİRSE KALKINMAYA DESTEK SAĞLAR

    İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 2016’nın Ağustos ayında yasayla kurulan ve 5 Şubat 2017 tarihinde bazı kamu şirketleri ve mallarının aktarılması ve yönetim kurulunun oluşturulması ile işlerlik kazanan Türkiye Varlık Fonu ile ilgili açıklamalarda bulundu. İKV Başkanı Zeytinoğlu, Türkiye’nin G20 ülkeleri arasında Varlık Fonu olmayan tek ülke olduğunu belirtirken, bu Fon ile Türkiye’nin kalkınma hamlesine katkı sağlanabileceğini ifade etti. Zeytinoğlu Varlık Fonları ile ilgili uluslararası düzlemde oluşturulmuş olan “Santiago İlkeleri”nden de söz etti ve Varlık Fonları ile ilgili iyi yönetişim kriterleri olarak değerlendirilebilecek bu ilkelerin dikkate alınması gereğini dile getirdi. Zeytinoğlu şunları kaydetti:

    “Dünyada varlık fonlarının durumuna baktığımızda, özellikle 2000’li yıllar ve sonrasında varlık fonlarının sayısının her geçen yıl artmakta olduğunu görüyoruz. 2015 itibariyle egemen varlık fonlarının kontrolünde yaklaşık 7,1 trilyon dolarlık bir meblağ bulunmakta. Bu kaynaklar gerek yurt içi, gerekse yurt dışında çeşitli yatırımlar, projeler ve finansal işlemlere kanalize ediliyor. En önde gelen varlık fonları arasında, Norveç, Katar, BAE, Çin, Kuveyt ve Singapur’un oluşturdukları fonlardan söz edebiliriz. Bu büyük fonların yanında, İrlanda, Kazakistan veya Fas gibi kimi ülkeler ise uzun vadeli yatırımları artırmak ve ekonomik kalkınmayı hızlandırmak için özelleştirme gelirleri gibi bazı kamusal kaynakları özel fonlara aktarıyor ve stratejik bazı şirket veya projelere yatırım yapıyor. Yukarıdaki örneklere baktığımızda Türkiye’nin son örnekteki ülkeler grubuna benzer şekilde davrandığını ve kalkınmasını finanse edecek fon oluşturma çabası içinde olduğunu söyleyebiliriz.”

    “Varlık fonları ile İlgili Santiago İlkeleri”ni dikkate alalım”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, Varlık fonunun kuruluşu ile büyüme oranında gelecek on yıl içinde yıllık %1,5 ek artış sağlanmasının beklendiğini de belirtti ve bu fonun etkili bir şekilde büyüme ile kalkınmaya katkı sağlaması için piyasa mantığı için de yönetilmesinin yanında, şeffaflık ve hesap verebilirlik prensiplerine de sadık kalınması gerektiğini vurguladı. İKV Başkanı bu bağlamda, Varlık Fonları için uluslararası davranış kurallarını belirleyen Santiago İlkelerini gündeme getirdi:

    “Eğer ilgili Kanun’un gerekçesinde belirtildiği gibi Türkiye Varlık Fonu’nun gelecek on yıl içinde büyüme oranında %1,5’lik ek artış sağlamasını istiyorsak, bu Fonun piyasa mantığı içinde etkin ve etkili bir şekilde yönetilmesinin yanında, hukuki çerçevesinin net olarak çizilmesi ve iyi yönetişim ilkeleri uyarınca idaresi büyük önem taşıyor. 2009 yılında kurulan “Uluslararası Egemen Varlık Fonları Forumu” çerçevesinde oluşturulan Santiago İlkeleri, Varlık fonlarının yönetimi ve denetimi için iyi yönetişim standartlarını ortaya koyuyor. Varlık fonlarının “iyi hal kâğıdı” olarak da adlandırılabilecek olan bu ilkeler 24 ilkeden oluşuyor ve iyi yönetişim, şeffaflık ve hesap verebilirlik açısından uygun düzenlemeleri ve sağlıklı uzun vadeli yatırımlar için uygun prosedürleri ortaya koyuyor.  Yani, yeterince bilinmeyen bu fonların üzerindeki soru işaretlerini kaldırmak ve daha iyi anlaşılmasını sağlamak için bu ilkelerin benimsenmesi ve takibi en iyi reçeteyi sunuyor diyebiliriz.”

    Varlık Fonları konusunda detaylı bilgiye ulaşmak için “Varlık Fonları ve Uluslararası Kriterler” başlıklı değerlendirme notuna buradan ulaşılabilirsiniz.

    ŞUBAT 2017: BREXIT TÜRKİYE İÇİN MODEL DEĞİLDİR

    Britanya Başbakanı Theresa May’in Türkiye ziyareti sonrasında, İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu Britanya’nın AB’den çıkış sürecini yorumladı.

    Zeytinoğlu, öncelikle Brexit olarak adlandırılan bu sürece açıklık getirdi:

    “Britanya halkı 23 Haziran’da yapılan referandumda %51,9 oy oranı ile AB üyeliğinden ayrılmak yönünde tercihini belirtmişti. Geçtiğimiz hafta referandum sonucunun tek başına yeterli olmadığı ve Parlamento’nun onayına sunulması gerektiği Yüksek Mahkeme tarafından karara bağlandı. Bu kararın Parlamentodan geçmesi ne bağlı olarak, Mart ayında Britanya’nın üyelikten çıkmak için resmen AB’ye başvurusunu sunmasını bekliyoruz. Resmi başvurudan sonra ise, Britanya ve AB arasında üyelikten çıkışın koşullarını belirleyecek olan bir anlaşma için müzakereler başlayacak. Bu müzakerelerde iki konunun açıklığa kavuşturulması gerekiyor:

    -Birincisi, Britanya’nın AB üyeliğinin sona ermesi ile ilgili koşullar yani sürecin nasıl ilerleyeceği, Britanya’nın AB kurumlarından ve bütçeden çekilmesi, AB hukukunun Britanya’daki geçerliğinin durdurulması gibi konuların belirlenmesi;

    -İkincisi ise AB üyeliği sonrasında Britanya ve AB arasındaki ilişkileri düzenleyecek yeni bir anlaşmanın müzakere edilmesi.”

    “Britanya, AB’den çıkarken, 60’ın üzerinde ticaret anlaşmasından da ayrılması gerekecek”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Britanya’nın AB’den çıkmasının AB açısından sarsıcı etkileri olabileceğini ancak bu sürecin AB açısından tehdit olduğu kadar fırsatlar da barındırdığını belirtti. Zeytinoğlu, Britanya’nın mal ve hizmet ticaretinin yarısına yakınını AB ülkelerine yaptığını ve üyelikten çıkış sonrasında AB ile kapsamlı yeni bir anlaşma imzalamasının kritik önemde olduğunu ekledi:

    “Britanya’nın almış olduğu AB’den çıkış kararı, özellikle dış ticarette bağımsız bir politika izlemesinin önünü açacak ama bugün AB’nin 60’ın üzerinde ülke ve ülkeler grubu ile imzalamış olduğu ticaret anlaşmalarından da ayrılması ve söz konusu ülkeler ile yeni anlaşmalar imzalamak için tekrar müzakere etmesi gerekecek. Yani Britanya AB üyeliğinin yükümlülüklerinden kurtulacak ama avantajlarından da mahrum olacak. AB için de, elbette Britanya gibi bir ülkeyi kaybetmenin zorlayıcı etkileri olacak. Ancak, AB’nin çözülmesine yol açacağını düşünmüyorum. AB iç pazarına dahil olmanın getirdiği avantajlar diğer ülkelerin çıkmasını engelleyecektir. Britanya’nın çıkış sürecinin zor ve karmaşık bir süreç olması ve faydadan çok zarar getirmesi nedeniyle diğer üyeler için olumsuz bir örnek olacak diye düşünüyorum”.

    “Türkiye ile Britanya’nın durumları farklı. Biri diğeri için model olamaz”

    İKV Başkanı son olarak süreci Türkiye açısından ele aldı ve kamuoyunda ifade edilen bazı görüşlerin aksine, Brexit’in Türkiye için bir model olamayacağını belirtti:

    “Brexit süreci Türkiye’de de yakından izleniyor ve ülkemiz için bir model oluşturabilir mi sorusu akla geliyor. Britanya’da hükümetin yaklaşımına bakarsak, AB üyeliğinden ayrılması sonrasında AB ile derin ve kapsamlı bir serbest ticaret anlaşması imzalamaya sıcak baktığı görülüyor. Yani dış ticarette AB’den bağımsız, bunun yanında AB ile mal ve hizmet ticaretinde serbestliği öngören bir modeli hedefliyor. Oysa Türkiye’nin AB ile halihazırda işleyen bir gümrük birliği var ve gümrük birliğinin genişletilmesi ve güncellenmesi için bu sene içinde resmi müzakerelerin başlatılması gündemde. Gümrük birliğinin güncellenmesi süreci Türkiye’nin AB norm ve standartlarına uyumunu ve AB müktesebatına daha fazla yakınlaşmasını da gerektirecek. Yani Britanya AB’den çıkmayı müzakere ederken, Türkiye olarak biz AB ile daha ileri entegrasyona ulaşmayı hedefliyoruz. Tabi ki bu sürecin sonunda tam üyelik hedefimiz de devam ediyor. Tam üyelik ve AB ile daha yakın entegrasyonun Türkiye’de siyasi ve ekonomik reformların tetikleyicisi olacağını ümit ediyoruz. Bu genel tabloya bakınca, AB ile mevcut ilişkilerin durumu ve tam üyelik hedefi Brexit’in Türkiye için bir model olamayacağını ortaya koyuyor.”

    Ayhan ZEYTİNOĞLU
    İKV Başkanı

    OCAK 2017: OHAL KOŞULLARINI İYİLEŞTİRMEYE YÖNELİK DÜZENLEMELERİ AB STANDARTLARI AÇISINDAN OLUMLU BULUYORUZ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 23 Ocak tarihinde kabul edilen Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) kapsamında olağanüstü hal (OHAL) koşullarını iyileştirmeye yönelik düzenlemeleri olumlu karşıladığını ifade etti ve bunun Türkiye’de iş yapma ortamına da katkı sağlayacağını belirtti. Bilindiği üzere 15 Temmuz gecesi Türk demokrasisine karşı gerçekleştirilen hain darbe teşebbüsü toplumun bütün kesimleri tarafından büyük bir demokrasi mücadelesi verilerek püskürtülmüştü. Devamındaki restorasyon sürecinde 21 Temmuz’da 3 ay süreyle OHAL ilan edilmiş ardından OHAL süresi 3 ay daha uzatılmıştı.

    İKV Başkanı Zeytinoğlu OHAL’i şöyle değerlendirdi: “OHAL’ler Avrupa sahnesinde yeni bir fenomen değil. Fransa’da 13 Kasım 2015’te gerçekleşen terör saldırılarının ardından ilan edilen OHAL 5’inci kez uzatıldı. Hatırlanacağı üzere Brüksel’de yaşanan terör saldırısı sebebiyle Belçika’da sokağa çıkma yasağına varan OHAL uygulamaları gerçekleşmişti. Pek çok AB ülkesinde ulusal güvenlik ve terörle mücadeleye ilişkin uygulamalarda dikkate değer bir sertleşme eğilimi göze çarpıyor. Bu eğilimin sebebini küresel boyutlara ulaşan terör, çözülemeyen bölgesel istikrarsızlıklar ve devasa kitlesel göç hareketleriyle açıklamak mümkün. Türkiye’deki uygulama da benzer dinamiklere dayanıyor. Türkiye’deki OHAL uygulamasının batılı bir demokrasiye yakışır şekilde orantılı, geçici ve hukukun üstünlüğüne dayalı olması gerekiyor. Dolayısıyla 23 Ocak tarihinde yayımlanan KHK’ların OHAL koşullarını iyileştirmeye yönelik hükümlerini AB standartlarına uyum açısından olumlu buluyoruz.”

    Resmi Gazete’de yayımlandığı şekliyle son KHK’lar, OHAL uygulamasına ilişkin şu değişiklikleri öngörüyor:

    -Gözaltı süresinin 30 günden, yakalama anından itibaren 7 güne indirilmesi; savcı, kararıyla bu sürenin, delilleri toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu hallerinde 7 gün daha uzatılabilmesi; 

    -Terörle Mücadele Kanunu’na giren suçlarda gözaltındaki şüphelinin savcı kararıyla,  müdafii ile görüşme hakkını 5 gün süreyle kısıtlayan hükmün kaldırılması;

    - OHAL KHK’larının öngördüğü uygulamalara ilişkin itirazların Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonuna taşınabilmesi.

    Avrupa Konseyinin Türkiye’yi Denetim Sürecine Almaması Memnuniyet Verici

    İKV Başkanı Zeytinoğlu konuya ilişkin yaptığı açıklamada, Türkiye’deki OHAL sürecinin Avrupa tarafından da yakından takip edildiğini belirtti ve Türkiye’deki demokratik kurumların işleyişinin 23 Ocak tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) tarafından da gündeme alındığını hatırlattı.

    İKV Başkanı Zeytinoğlu: “AKPM tarafından, konunun acil gündem maddesi olarak tartışılmasına yönelik teklif, AKPM Genel Kurulunda 3’te 2 çoğunluğun sağlanamaması sebebiyle reddedildi. Bu, şüphesiz Türkiye için olumlu bir gelişmedir. Türkiye’de temel hak ve özgürlüklerin garanti altına alınması noktasında AB kurumlarının ve Türkiye’nin parçası olduğu diğer uluslararası işbirliklerinin uyarılarının dikkate alınmasının, Türkiye’nin gelişmişlik düzeyi, yatırım yapılabilir bir ülke olarak konumu ve Türk vatandaşlarının refahı açısından da kritik önem taşıdığını görüyoruz. Bu açıdan Avrupa Komisyonu tarafından 9 Kasım’da yayımlanan 2016 İlerleme Raporu’nda OHAL uygulamalarına ilişkin geniş yer bulan değerlendirmeler dikkate alınmalı.

    Sağlıklı Bir Gümrük Birliği Modernizasyon Süreci İçin Kopenhag Kriterleri Önemli

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu 23 Ocak tarihinde kabul edilen KHK’ların, Avrupa’nın uyarılarının karşılanmasına yönelik olumlu gelişmeler olduğunu ifade etti ve ekledi: “AB’nin, dünya tarihinin en başarılı ekonomik entegrasyon projesi olması aslında temel hak ve özgürlükler ile iyi yönetişime verdiği öneme dayanıyor.“

    “Ekonomi Bakanlığı verilerine göre 2016 yılı Ocak- Kasım döneminde Türkiye’ye yapılan doğrudan yabancı yatırımın yüzde 54’ü AB ülkelerinden gerçekleşti. Türkiye’ye en fazla oranda yatırımı yapabilecek gelişmişlik düzeyindeki 3 AB ülkesi Almanya, Hollanda ve Birleşik Krallık’ın aynı zamanda 2016 Hukukun Üstünlüğü Endeksinde 113 ülke arasında ilk 10’da yer alması rastlantı değil. Dünyanın en gelişmiş 20 ekonomisi kabul edilen G20’nin üyesi olan Türkiye’de uluslararası yatırımların artması, iş yapma ortamının iyileşmesi ve sağlıklı bir Gümrük Birliği modernizasyon müzakere sürecinin gerçekleşmesi için Kopenhag kriterlerine uyum da büyük önem taşıyor.”

    OCAK 2017: 2017’DE TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNİN LOKOMOTİFİ YENİLENEN GÜMRÜK BİRLİĞİ OLACAK

    2017’de Türkiye’nin AB sürecinde en öne çıkacak alanların başında gümrük birliğinin güncellenme süreci geliyor.  2015’in Mayıs ayında Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ve Avrupa Komisyonunun Ticaretten sorumlu üyesi Cecilia Malmström’ün başlattığı süreçte hazırlık çalışmaları tamamlanmak üzere. Resmi müzakerelerin ise 2017 içinde başlaması öngörülüyor.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, gümrük birliğinin güncellenmesinin Türkiye’nin üretim kapasitesi, tarımsal verimliliği, hizmet ihracatı ve dış pazarlardaki rekabet gücünü artıracağını ve norm ve standartlarda AB ile entegrasyonu sağlayacağını belirtti.

    “Gümrük birliğinin güncellenmesi süreci Türkiye’yi orta gelir tuzağından çıkarmakta kilit rol oynayacak”

    İKV Başkanı, 20 yıldır yürürlükte olan gümrük birliğinin Türk sanayii ve dış ticaretine önemli katkıda bulunduğunu, AB ile dış ticaret hacmi 4 katına çıkarken, dış pazarlarda rekabet gücünün arttığını belirtti. Zeytinoğlu, bu faydalarına rağmen, gümrük birliğinin artık güncel gelişmelerin gerisinde kaldığını ve sağlanan faydanın da aşındığını ekledi. Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

    “Gümrük birliğinin güncellenmesinin milli gelire, istihdama, yabancı yatırımlara ve dış ticarete önemli katkı sağlamasını bekliyoruz. Ekonomi Bakanlığımız ve Avrupa Komisyonu tarafından yaptırılan araştırmalar özellikle yıllık bazda GSYİH’da ve ihracatta öngörülen artışı ortaya koyuyor. Avrupa Komisyonunca yapılan etki analizinde, GSYİH’nın reel olarak %1.44’lük (12,5 milyar avro) artışa yol açması bekleniyor. Ekonomi Bakanlığımızca hazırlatılan çalışmada ise, 2030 itibarıyla, GSYİH’da %1,9 oranında, AB’ye yapılan ihracatta %24,4 oranında artışa yol açacağı tahmin edilmiştir”.

    “Gümrük birliğinin tarım, hizmetler ve kamu alımlarına genişletilmesinin yanında, AB ile birlikte STA’ların artırılması , beklenen faydaları sağlayacak”

    İKV Başkanı etki analizleri ile varılan tahminlerin, gümrük birliğinin derinleştirilmesi ve Türkiye’nin üçüncü ülkeler ile AB’nin imzaladığı STA’lara dahil olması halinde geçerli olacağını vurguladı:

    “Yapılan etki analizlerinde farklı senaryolardan yola çıkarak hesaplamalar yapılıyor. Gümrük birliğinin olduğu gibi kalması, yerini kapsamlı bir STA’ya bırakması gibi farklı senaryolar arasında iki taraf için de en karlı olması beklenen senaryo gümrük birliğinin derinleştirilmesi alternatifi. Buna göre gümrük birliğinin işleyişi iyileştirilecek, yani uyuşmazlıkların çözümü mekanizmaları güçlendirilecek, Türkiye’nin AB’nin imzaladığı STA’lardan faydalanması sağlanacak. Aynı zamanda, gümrük birliğine hizmet ticareti, kamu alımları piyasaları ve tarım ürünleri de eklenecek. Bu şekilde karşılıklı olarak pazarların daha açık hale gelmesi ve Türkiye’nin üçüncü ülkeler ile imzalanan STA’lar ile ilgili olarak yaşadığı dezavantajların ortadan kaldırılması  AB düzenlemelerine uyum düzeyini artıracak ve ekonominin genelinde önemli bir canlanma sağlayacak.”

    Başkan Zeytinoğlu son olarak, gümrük birliğinin güncellenmesinin sektörel etkilerine de değindi:

    “Gümrük birliğinin güncellenmesi süreci iç piyasada rekabeti artıracaktır. Bunun başlangıçta zorlayıcı etkileri olsa da, orta ve uzun vadede, sanayide üçüncü ülkeler ile imzalanacak STA’lar ile pazar payının artmasının yanında çeşitli tarım ürünleri gruplarında ve hizmet sektörlerinde verimliliği ve üretkenliği tetikleyecektir. Motorlu taşıtlar, elektrikli aletler, tekstil ve ayakkabı gibi sanayi ürünleri, gıda sektörü, taze meyve ve sebze, kabuklu yemişler gibi tarım ürünleri ve inşaat, ulaştırma, mali hizmetler, rekreasyonel hizmetler gibi alanlarda ihracatı arttırması beklenmektedir. Sanayi dışında, tarım ve hizmet sektörlerine daha fazla yabancı yatırım çekilecek ve yeni iş alanları yaratılacaktır. Söz konusu sürecin, mevzuat düzeyinde AB’ye uyumu da artıracağı gibi, şeffaflık, hesap verebilirlik, öngörülebilirlik, hukuki denetim gibi iyi yönetişim ilkelerinin yerleşmesinde ön ayak olacağını umuyoruz”.

    Ayhan ZEYTİNOĞLU
    İKV Başkanı

    OCAK 2017:AP BAŞKANI`NIN TÜRKİYE`YE YAPICI YAKLAŞACAĞINI UMUYORUZ

    Martin Schulz’tan boşalan Avrupa Parlamentosu başkanlığına gelecek isim 17 Ocak 2017 tarihinde belirlendi. AP Genel Kurulu’nda gerçekleşen başkanlık seçimlerinde, Avrupa Halk Partisi'nin (EPP) adayı İtalyan Antonio Tajani, Sosyalistler ve Demokratlar İlerici İttifakı (S&D) grubu adayı Gianni Pittella'ya karşı yarıştığı son turda, 282 oya karşılık 351 oyla AP Başkanı seçildi. Tajani’nin AP’nin başkanlığını Haziran 2019’da gerçekleşecek AP seçimlerine kadar iki buçuk yıl süreyle sürdürmesi öngörülüyor.

    Schulz’un AP’den ayrılarak Almanya’da sonbaharda gerçekleşecek seçimlere katılma kararı almasının ardından mensubu olduğu S&D'nin, AP başkanlığının AP’deki en büyük grup olan EPP'ye geçmesini öngören güç paylaşımı uzlaşını reddetmesi nedeniyle yeni başkanın hangi gruptan geleceği merakla beklenmekteydi.

    AP Başkanı Antonio Tajani, bu görevi 1977-1979 yıllarında yürüten Emilio Colombo’dan sonra AP’ye başkanlık edecek ilk İtalyan olma özelliğine sahip. AB kurumlarında 20 yılı aşkın tecrübeye sahip 63 yaşındaki Tajani, Birinci Dönem Barroso Komisyonu’nda ulaştırma (2008-2009), İkinci Dönem Barroso Komisyonu’nda sanayi ve girişimcilik (2010-2014) dosyalarından sorumlu komisyon üyeliği ve başkan yardımcılığı görevlerini yürütmüştü. Tajani, 2014 seçimleriyle birlikte, 1994-2008 yıllarında üç dönem görev yaptığı AP’ye geri dönmüş ve AP başkan yardımcısı seçilmişti. İtalya eski Başbakanı Silvio Berlusconi’nin partisi Forza Italia’nın kurucularından biri olan Tajani, Volkswagen emisyon skandalında ihmali bulunduğu iddiaları ve Berlusconi’ye olan yakınlığı nedeniyle tartışmalı bir aday olarak gösterilmekteydi. Tajani’nin AP başkanı seçilmesi, EPP’nin son anda Avrupa için Liberaller ve Demokratlar İttifakı (ALDE) grubu ile AB yanlısı bir koalisyon oluşturma yönünde güç birliği yapmasıyla mümkün oldu.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Antonio Tajani’nin AP Başkanı olmasını Türkiye-AB ilişkileri açısından değerlendirdi:

    “AP Başkanı seçilen Antonio Tajani’nin, Türkiye konusundaki yaklaşımı AB ile ilişkilerimiz açısından önem taşıyor. Kasım ayında AP’nin müzakerelerin dondurulması yönünde aldığı karar ilişkilerde krize sebep olmuştu. Önümüzdeki dönemde özellikle vize serbestliği konusunda bir ilerleme olması halinde iki onay kurumundan biri yine AP olacak. Burada da AP Başkanı’nın yapacağı yönlendirme ve konuyu sunuş şekli önem taşıyacak. Tajani, Türkiye’nin AB üyelik süreci hakkında geçmişte yaptığı açıklamalarda, Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası ve AB ile ortak çıkarlara sahip olduğunu belirten; Kopenhag kriterlerine uyuma dikkat çekerken aynı zamanda da Türkiye ile müzakerelerin sürmesini destekleyen bir söylem benimsemişti. AP başkanlık seçimi öncesindeki demeçlerinde ise Tajani’nin, Türkiye’nin AB için önemli bir ortak olduğunu belirtirken, AP’nin hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü ve temel haklar alanlarındaki eksiklikler giderilinceye kadar katılım müzakerelerinin durdurulması gerektiği yönündeki söylemini benimsediğini görüyoruz. Bu gibi yaklaşımlar, Türkiye’nin anılan konulardaki eksiklerini gidermesine zemin hazırlamıyor, aksine AB’ye duyulan güvenin azalmasına ve ilişkilerin gerilmesine yol açıyor. Yeni AP Başkanı’nın Türkiye’ye yönelik daha vizyoner ve uzun vadeli bir yaklaşım geliştirmesi önem taşıyor.”

    AP’nin Türkiye’ye yönelik tutumunun endişe verici olduğu değerlendirmesinde bulunan İKV Başkanı Zeytinoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “2014 yılı seçimleriyle yenilenen AP’nin, Türkiye’ye yönelik oldukça eleştirel bir yaklaşım benimsediğini ve özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında alınan önlemlerle eleştirinin dozunun daha da arttığını görüyoruz. Hatırlanacağı üzere, AP’nin Türkiye ile katılım müzakerelerinin dondurulması yönünde 24 Kasım 2016 tarihinde kabul ettiği tartışmalı tavsiye kararı, bağlayıcılığı bulunmasa da ilişkilerde tansiyonun artmasına neden olmuştu. Bu gibi adımlar ne yazık ki Türkiye’de eleştirilen uygulamaların iyi yönde değişmesine hizmet etmiyor, aksine ilişkilerdeki tansiyonun artmasına yol açıyor. AP’nin bunun yerine katılım müzakereleri sürecini hızlandırma yönünde girişimlerde bulunması daha akılcı olacaktır. Yeni AP Başkanı’nın Türkiye’ye yönelik daha sağduyulu ve yapıcı bir tutum benimsemeyeceğini umuyoruz.”

    Ayhan ZEYTİNOĞLU
    İKV Başkanı

    OCAK 2017: KIBRIS MÜZAKERELERİNDE TARİHİ FIRSAT KAÇIRILMAMALI

    Kıbrıs’ta BM gözetiminde sürdürülen müzakereler, 9 Ocak 2017 tarihinde Cenevre’ye taşındı. İki taraf, bugün toprak düzenlemelerine ilişkin haritalarını sunacak. 12 Ocak 2017 itibarıyla ise taraflar, açılışını yeni BM Genel Sekreteri António Guterres’in yapacağı beşli konferansta üç garantör ülke olan Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık’ın temsilcileriyle bir araya gelecek. İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, AB’nin de gözlemci olarak yer alacağı beşli konferans öncesinde çeşitli değerlendirmelerde bulundu:

    “Kıbrıs’ta çözüm için oldukça kritik bir viraja giriliyor. Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık’tan oluşan üç garantör ülkenin katılımıyla toplanacak beşli konferans, 1959’da Zürih’te olduğu gibi adanın kaderini tayin edecek önemdedir. Bu süreçte açık konuların kapatılması, toprak düzenlemeleri ve güvenlik ve garantiler konularında uzlaşılması halinde çözüm anlaşmasının ana çerçevesinin ortaya çıkması beklenmektedir. Böylece kapsamlı çözüm planının oluşturularak 2017 ortasında eşzamanlı referandumlarda adadaki iki halkın onayına sunulması ihtimali doğacaktır.”

    Çözüm için en kapsamlı plan olarak değerlendirilen Annan Planı’ndan bu yana ilk kez bu denli ilerleme kaydedildiğini belirten İKV Başkanı Zeytinoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

    “Geçtiğimiz 19 ayda, masadaki konulardan yönetim ve güç paylaşımı, AB konuları, ekonomi ve Kıbrıs meselesinin en çetrefil başlığı addedilen mülkiyette yakınlaşmalar ileri düzeyde olmakla birlikte, bazı açık konular da bulunmaktadır. Kaydedilen ilerlemeler, açık konulara rağmen çözüme yönelik temkinli de olsa umutlu olmamızı sağlıyor. Bu süreçte, Kıbrıs Türk halkının siyasi eşitliğinin vazgeçilmez unsuru olan dönüşümlü başkanlığın kabulü, Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin sürmesi, iki kesimliliğin güvence altına alınması ve varılacak çözümün AB birincil hukuku olarak kabul edilmesi kritik önemdedir. Adada Kıbrıs Türk halkının hak ve çıkarlarını koruyan, siyasi eşitlik, özgürlük ve güvenlik taleplerini karşılayan adil, kalıcı ve kapsamlı çözümü destekliyoruz.”

    “Çözüm, Türkiye-AB İlişkilerinde Baraj Kapaklarını Açacak ancak Türkiye’nin Önüne Yeni ‘Kıbrıs’lar Çıkarılmasın”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, çözümün birçok alanda önemli getirileri olacağını belirtti:

    “Adada çözüm, Türkiye ile AB, Türkiye ile Yunanistan ve Türkiye ile çözüm sonrası tesis edilecek siyasi eşitliğe dayalı iki toplumlu iki kesimli Birleşik Federal Kıbrıs arasındaki ilişkilerin gelişimine katkı sağlayacak, yeni işbirliği alanları yaratacaktır.”

    Çözümün Türkiye-AB ilişkilerinde blokajların kaldırılmasına önayak olacağını vurgulayan İKV Başkanı Zeytinoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

    “Bilindiği üzere, AB üyelik müzakereleri sürecinde 35 fasıldan 14’ünün açılması ve tamamının geçici olarak kapatılması, AB Konseyinin ve GKRY’nin tek yanlı vetosuyla askıya alınmış durumda. Bu durum, Türkiye-AB ilişkilerinin omurgasını oluşturan katılım müzakerelerinin etkin şekilde işleyememesine yol açmaktadır. Kıbrıs meselesinin çözümlenmesiyle blokaj altında olan fasıllar otomatikman serbest kalacak, katılım müzakereleri sürecinde yeni bir sayfa açılacaktır. Müzakerelerdeki tıkanıklık nedeniyle enerji ve dış politika gibi müşterek çıkar alanlarında müzakere sürecinden bağımsız şekilde yürütülen diyalog mekanizmalarının da sürece entegre edilmesi mümkün olacaktır.”

    “Türkiye’nin eleştirildiği alanların başında gelen ancak AB yetkililerinin tüm tavsiyelerine rağmen hâlihazırda GKRY’nin blokajı nedeniyle açılamayan hukukun üstünlüğü ve temel haklar konularını kapsayan 23’üncü ve 24’üncü fasıllarının açılması, bu alanlardaki eksikliklerin giderilmesine ve siyasi reform ivmesinin hızlanmasına zemin hazırlayacaktır. Bunun yanında, Kıbrıs Türk halkının AB içerisinde hak ettiği yeri geç de olsa almasıyla Türkçe, AB resmi dilleri arasına katılacaktır. Kıbrıs meselesi, AB içerisindeki Türkiye karşıtı çevrelerin arkasına sığındığı bir bahane olmaktan çıkacaktır.”

    Başkan Zeytinoğlu, Kıbrıs’ın AB müzakerelerindeki engel olmaktan çıkması sonrası başka bazı Üye Devletlerin veto kullanarak süreci yeniden tıkama ihtimaline karşı uyardı ve “böyle bir olasılığın gerçekleşmesi ilişkilere telafi edilemez biçimde zarar verebilir. AB’nin Kıbrıs’ta olası bir çözüm sonrasında Türkiye’nin AB sürecine yönelik uzun vadeli ve sürdürülebilir bir stratejisi olacağını umuyoruz” dedi.

    “Çözümle Birlikte Kıbrıs Yatırımcılar için Çekim Merkezi Olacak”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, çözümün önemli ekonomik getirileri olacağının altını çizdi:

    “Çözümün adadaki her iki topluma da önemli ekonomik getiriler sağlayacağı biliniyor. Haksız şekilde uygulanan izolasyonların kaldırılmasıyla Kıbrıs Türk halkı dünyanın geri kalanı ve AB ile doğrudan ticaret yapılabilecek, sağlıklı yatırım ve ticaret ilişkileri geliştirebilecektir. Çözüm sonrası oluşacak istikrar ve güven ortamıyla Kıbrıs, yatırımcılar için bir çekim merkezine dönüşecektir. Ada çevresindeki doğalgaz kaynakları ise gerginlik unsuru olmaktan çıkıp gerek adadaki iki toplum gerekse bölge ülkeleri için işbirliği unsuru haline gelecektir.”

    “AB’nin İhtiyaç Duyduğu Başarı Hikâyesi Doğu Akdeniz’de Yazılabilir”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Kıbrıs’ta çözümün AB açısından da önemli kazanımlar yaratacağını belirtti:

    “AB’nin mali kriz, mülteci krizi ve son olarak da Brexit gibi çoklu varoluşsal krizlerle karşı karşıya kaldığı ve Avrupa projesinin kazanımlarının sorgulanır hale geldiği bir dönemde, Kıbrıs meselesinin çözüme kavuşturulması şüphesiz AB için de bir başarı hikâyesi yaratacaktır. Artan güvenlik tehditlerinin NATO-AB işbirliğini elzem hale getirdiği bir dönemde, Kıbrıs’ta çözümle birlikte NATO ile AB arasındaki kurumsal işbirliğinin önündeki engeller de ortadan kalkacaktır. Bunun yanında, muhtemel çözüm sonrasında Doğu Akdeniz’deki doğalgazın Türkiye üzerinden bir boru hattıyla AB’ye aktarılması, gerek Türkiye’nin enerji merkezi olma hedefine gerekse AB’nin enerji güvenliğine katkıda bulunacaktır. ”

    OCAK 2017:İSTANBUL’DA GERÇEKLEŞTİRİLEN HAİN TERÖR SALDIRISINI ŞİDDETLE KINIYORUZ

    İstanbul'da yılbaşı gecesi gerçekleştirilen terör saldırısını lanetliyor, yaşamını kaybeden vatandaşlarımız ve yabancı misafirlerimiz için başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz.

    Söz konusu saldırı daha önce Fransa, ABD ve Tunus'ta gerçekleştirilen saldırılar ile ortak özellikler sergilemektedir. Masum sivillerin katledildiği bu hain saldırı, aynı zamanda bir yaşam merkezi olarak İstanbul'u, hayat tarzı tercihlerini ve halkın moralini hedef almıştır. Bunun yanında, küresel terör tehdidinin boyutlarını da gözler önüne seren bu saldırı teröre karşı ortak bir cephe oluşturulmasının aciliyetini gündeme getirmektedir. ABD ve AB'nin yanında Rusya ve İran gibi ülkelerin de kınadığı bu saldırıya karşı uluslararası işbirliği etkin bir şekilde sağlanmalı ve destek mesajları sözde kalmamalıdır.


    Ayhan Zeytinoğlu
    İKV Başkanı

  • ARALIK 2016: “LOKUM TEKNOMENE KARŞI TİYATROSU” ÇOÇUKLAR İLE AB’Yİ BULUŞTURDU

    İKV AB Bilgi Merkezi tarafından, 29 Aralık 2016 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilen “Lokum Teknomene Karşı” isimli tiyatro oyununu çocuklarla buluşturdu. Doğa Okulları ve Bahçeşehir Okulları işbirliğiyle düzenlenen etkinlikte, Oyun İstasyonu Tiyatro oyuncuları “Lokum” isimli masal kahramanı ile çocuklara AB ülkelerini anlattı.  

    İKV AB Bilgi Merkezi’nin bu yıl 16’ncı faaliyeti olan etkinlikte, “Kırmızı Başlıklı Kız”, “Rapunzel”, “Lokum”, “Çizmeli Kedi” ve “Teknomen” isimli masal kahramanları ile çocukların hayal dünyasına hitap ederek,  AB ülkelerinde seyahate çıkardı. Çevre gönüllülüğü, dayanışma ve AB politikalarının vurgulandığı oyunda, önemli masalların kahramanları ve yazarlarının ülkelerinden bahsedildi. Oyunun sahnelenmesi sonrası, çocuklara Lokum serisi isimli masal kitapları hediye edildi.

    ARALIK 2016:BÜYÜKELÇİ KARLOV’A DÜZENLENEN SALDIRIYI LANETLİYORUZ

    Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov'a karşı gerçekleştirilen saldırıyı lanetliyor, Rus halkına başsağlığı diliyoruz. 

    Terör ve şiddete hiçbir şekilde imkân verilmemesini hatırlatarak, teröre karşı uluslararası işbirliği ve dayanışmanın güçlenmesi çağrısında bulunuyoruz.

    Ayhan ZEYTİNOĞLU
    İKV Başkanı

    ARALIK 2016: TERÖRLE MÜCADELEDE AB`NİN DESTEĞİNİ YANIMIZDA HİSSETMEK İSTİYORUZ

    Kayseri'de gerçekleştirilen hain terör saldırısını lanetliyor, şehitlerimize Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz.

    Ulusça acımız çok büyük. Bu tür saldırıların bir daha gerçekleştirilememesi için, Devletimizin çabalarına destek veriyor ve terörle mücadele için gereken tüm önlemlerin alınmasını bekliyoruz. Gün birlik ve dayanışma içerisinde olma günüdür.

    Aday ülke olduğumuz AB'nin teröre karşı güçlü desteğini yanımızda hissetmemiz bu dönemde büyük önem taşımaktadır. Türkiye'nin karşı karşıya olduğu meseleler AB için de güvenlik tehditleri oluşturmaktadır.  Türkiye'nin güvenlik tehditleri karşısında bunalarak, siyasi ve ekonomik reform gündeminden uzaklaşması AB'nin de yararına değildir. AB'nin Türkiye'nin yanında olduğunu gösterebileceği en etkili yöntem, müzakere sürecine işlerlik kazandırılması ve ilişkilerin yoğunlaştırması şeklinde olacaktır. AB yetkililerinden bu duyarlığı ve vizyonerliği göstermelerini bekliyoruz.

    Ayhan ZEYTİNOĞLU

    İKV BAŞKANI

    ARALIK 2016: AB’NİN MÜZAKERELERİ DONDURMA KARARI ALMAMASI MEMNUNİYET VERİCİ ANCAK SÜRECİ CANLI TUTMAK İÇİN GEREKLİ ADIMLAR ATILMALI

    16 Aralık 2016


    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu dün yapılan AB Konseyi Zirve Toplantısı hakkında açıklamalarda bulundu. Zeytinoğlu, Avusturya tarafından önerilen katılım müzakerelerinin askıya alınması önerisinin kabul görmemesinin memnuniyet verici olduğunu belirtirken, ı Avusturya’nın bu tutumunun yapıcı olmaktan uzak olduğunu ve AB’nin Türkiye’yi dışlayarak ve cezalandırarak hiçbir şey ede edemeyeceğini söyledi.

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, Halep’te yaşanan insanlık dramına da değindi ve “Ortadoğu’da istikrarın sağlanması, mültecilerin korunması, terörizmle mücadele gibi birçok alanda Türkiye ve AB’nin yakın işbirliği içinde olması gereken böyle bir dönemde, müzakerelerin devam edip etmeyeceğini değil, nasıl hızlandırılabileceğini, hatta Türkiye ve AB ilişkilerinin nasıl güçlendirilebileceğini konuşmalıyız” dedi.

    Başkan Zeytinoğlu, Türkiye ve AB ilişkilerinin gözden geçirileceği bir Zirve toplantısı yapılması önerisini de olumlu karşıladığın belirtirken, sözlerine şöyle devam etti:

    “29 Kasım 2015’te kabul edilen Ortak Eylem Planı çerçevesinde Türkiye ve AB arasında düzenli Zirveler yapılması öngörülmüştü. Nitekim 18 Martta yapılan Zirvede mülteci konusunda işbirliği öngören ve Türkiye ve AB ilişkilerinin diğer alanlarına da ivme kazandıran bir uzlaşıya varılmıştı. Türkiye ve AB ilişkilerinin kritik bir süreçten geçtiği bu dönemde de iki tarafın en üst düzeyde konuşacağı ve görüş alışverişinde bulunacağı bir zirve toplantısı son derece faydalı olacaktır. `Birbirimiz hakkında değil, birbirimizle konuşalım’ düsturu ilişkilerde güven ve diyaloğun artırılması için son derece önemli bir anlam taşıyor.”

    “Vize Serbestliği Hedefine Sadık Kalalım. Bu konuda taraflardan somut adımlar bekliyoruz.”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu son olarak vize serbestliği hedefine değindi ve bu alanda somut adımların atılmasını beklediğini söyledi:

    “İKV olarak uzun yıllardır vize serbestliği konusunda çalışmalar yapıyoruz. Bu konu kamuoyunun gündeminde değilken İKV olarak konuyu işledik ve TOBB ile birlikte gerçekleştirdiğimiz “Vize şikayet hattı” gibi projelerimiz,  yayınlarımız ve toplantılarımızla kamuoyunda farkındalık yarattık. Türkiye vize serbestliği diyaloğu çerçevesinde öngörülen 72 kriteri yerine getirmek için özellikle geçtiğimiz nisan ayında önemli reformlar gerçekleştirdi. Hedef Ekim ayında vizelerin kaldırılması idi ama terörle mücadele kanununu revizyonu, yolsuzlukla mücadele eylem planı, Türkiye-AB geri kabul anlaşmasının uygulanması, biometrik pasaportlara geçiş, Europol ile anlaşma, cezai konularda işbirliği ve veri güvenliği kanununun revizyonu ile ilgili henüz yerine getirilmemiş kriterlerin olması ve Avrupa Parlamentosu ve Konsey’de onay süreci ile ilgili sıkıntılar vizesiz Avrupa hedefinin gerçekleşmesini engelledi. Vizelerin kaldırılmasının sadece seyahat hürriyeti açısından değil, Türkiye-AB ilişkilerinin genel durumu aşısından son derece olumlu etkiler yaratacağını düşünüyoruz. . Bu konuda Türkiye ve AB arasında görüşmelerin devam ettiğini biliyoruz. İki tarafın da konunun önemine binaen ısrarcı ve kararlı olması gerektiğini düşünüyor ve 2017’in ilk aylarında müjdeli bir haberin gelmesini bekliyoruz”.

    ARALIK 2016: AB DIŞİŞLERİ BAKANLARI MÜZAKERELERİ KESME KARARI ALMADI AMA YENİ FASILLAR AÇILMAYACAK

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu yarın yapılacak AB Konseyi Zirvesi öncesinde dün bir araya gelen Genel İşler Konseyi toplantısında alınan kararları 14 Aralık 2016 tarihinde değerlendirdi. Zeytinoğlu, Avrupa Parlamentosu’nun müzakerelerin geçici olarak askıya alınması yönündeki tavsiye kararı sonrasında Konsey’den de bu yönde bir kararın çıkıp çıkmayacağının merak edildiğini ancak, böyle bir kararın çıkmamasının olumlu bir gelişme olarak değerlendirdi. Bunun yanında Zeytinoğlu, AB Dışişleri Bakanlarından oluşan Genel İşler Konseyinde Türkiye ile müzakerelerde yeni fasıllar açılmayacağının da belirtildiğini vurguladı ve bu durumun müzakerelerde fiili bir duraklama anlamına geldiğini ifade etti.

    Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

    “Dün toplanan Genel İşler Konseyinin sonuç bildirisinde, Türkiye ile müzakerelerin askıya alınması yönünde bir karar yer almıyor. Ancak bunun yanında, Türkiye ile son faslın 30 Haziranda açıldığı ve yeni fasıllarının açılmasının düşünülmediği belirtiliyor. Bu da resmi bir dondurma kararı olmasa da, aksi yönde bir karar alınana kadar müzakerelerde bir ilerleme olmayacağı ve fiili bir duraklama yaşayacağımız anlamına geliyor. Yaklaşık 10 yıldır devam eden müzakere sürecinde AB Konseyi’nin 2006 yılında aldığı karar uyarınca 8 fasıl açılamıyor ve hiçbir fasıl da geçici olarak kapatılamıyordu. Buna Güney Kıbrıs Yönetimi’nin 2009 yılında tek taraflı olarak açılmasını engellediği 6 fasıl da eklendiğinde müzakerelerde açılabilecek fasıl sayısı son derece azalmıştı. Önümüzde herhangi bir şekilde bloke edilmeyen 3 fasıl var. Dün alınan kararla artık yeni bir fasıl açmamın mümkün olamayacağını ortaya koyuyor. Güney Kıbrıs’ın blokajlarına Avusturya da açık bir şekilde eklendi. Bunun yanında Hollanda gibi bazı üye devletlerin de karşı olduğu görülüyor. Kısa bir süre önce, Almanya Başbakanı Angela Merkel de müzakerelerin askıya alınmasını desteklemediğini ancak yeni fasılların açılmasına karşı olduğunu belirtmişti. Bu koşullar altında müzakerelerin yeniden canlandırılabilmesi için Türkiye ve AB ilişkilerinde yeni bir ivmeye ihtiyaç var.”

    AB TERÖRE KARŞI KINAMA MESAJI YAYIMLAMANIN ÖTESİNDE, MÜZAKERELERİ HIZLANDIRARAK TÜRKİYE’YE ASIL DESTEĞİNİ VEREBİLİR

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, AB Konseyinin sonuçları çerçevesinde müzakere sürecinin geleceğini de değerlendirdi:

    “Türkiye’nin AB ile müzakerelerde önerdiği yargı ve temel haklar ile ilgili 23’üncü Fasıl ile adalet, özgürlük ve güvenlikle ilgili 24’üncü Faslın açılması da mümkün olamayacak. Bu ve diğer bloke edilen fasılların açılabilmesi için Kıbrıs müzakerelerinden olumlu bir sonucun etkili olacağını düşünüyorduk. Ancak mevcut durumda 2017 içinde Kıbrıs’ta bir çözüm sağlansa dahi, Avusturya tek başına veya diğer bazı Üye Devletler ile birlikte fasılların açılmasını engelleyecektir. Türkiye’de siyasi ortamın düzelmesi, olağanüstü halin sona ermesi, güvenlik ortamının iyileşmesi gibi gelişmelere bağlı olarak, müzakerelerde bir ivmenin yaratılabileceğini değerlendirebiliriz. Öte yandan, 2017’nin Fransa ve Almanya’da seçim yılı olması ve Avusturya, Hollanda ve Fransa gibi Üye Devletlerde aşırı sağın yükselişi Türkiye’ye yönelik yeni bir perspektifin ortaya çıkmasını da zora sokuyor.”

    Ayhan Zeytinoğlu son olarak, Türkiye ve AB ilişkilerinin önemine dikkat çekti:

    “Türkiye son derece çetrefilli sorunlarla karşı karşıyadır. İçerde FETÖ tehdidi ve PKK terörünün dışında, Suriye’deki ve Irak’taki savaş, 3 milyonu aşan mülteci, ekonomik sorunlar ve tüm bunların ortasında anayasa değişikliği süreci gibi çeşitli meseleler gündemi işgal ediyor. Türkiye’yi tehdit eden birçok sorun Avrupa’nın da temel meselelerini oluşturuyor. Terör, güvenlik tehditleri, mülteci akını gibi birçok meselenin çözümünde Türkiye olmadan Avrupa’nın etkili olabilmesi çok zor.  AB ´Türkiye ne olursa olsun, bizi ilgilendirmiyor’ diyemez. Türkiye’nin terörle mücadelesine destek vermeli ve Türkiye demokrasisisin güçlenmesine katkı sağlamalı. Aksi takdirde, Türkiye’nin bu sorunlar karşısında yenik düşmesi AB’yi de doğrudan etkileyecektir. AB’nin Türkiye’ye verebileceği en güçlü destek müzakerelerin durdurulması değil, bilakis hızlandırılması suretiyle sağlanabilir.”

    ARALIK 2016:İSTANBUL’DA GERÇEKLEŞTİRİLEN HAİN TERÖR SALDIRISINI ŞİDDETLE KINIYORUZ

    Dün İstanbul’da gerçekleştirilen hain saldırıyı şiddetle lanetliyor; hayatını kaybedenler için Allah'tan rahmet ve yaralılara acil şifalar diliyoruz.

    Bu tür saldırıların ülkemizin milli birlik ve beraberliğine karşı işlenmiş insanlık dışı eylemler olduğunu hatırlatırken, terörün her türlüsüne karşı uluslararası camianın birleşmesi ve bu sorunu en acı bir şekilde deneyimlemiş ülkelerden olan Türkiye ile özellikle AB'li dostlarımızın dayanışma içinde olup, terör ile mücadelemizde ortak hareket etmesini bekliyoruz.

    Ayhan Zeytinoğlu
    İKV Başkanı

    ARALIK 2016:VİZESİZ AVRUPA İÇİN SON DÜZLÜĞE GİRİLDİ, POZİTİF GÜNDEME ODAKLANILMALI

    8 Aralık 2016 tarihinde, Avrupa Komisyonunun vize serbestliği diyaloğundaki güncel durumu ortaya koyan 4’üncü Türkiye-AB Mülteci Uzlaşısı İlerleme Raporunu yayımlamasının ardından İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu vizesiz Avrupa hayalinin gerçekleşmesi için atılması gereken son adımlara ilişkin açıklamalarda bulundu.

    Hem Türk yetkili makamlar hem de Komisyon tarafından, 2015 yılının ikinci yarısından bu yana Türk vatandaşlarına vizesiz Avrupa kapılarının açılması için çok yoğun mesai harcandığını hatırlatan İKV Başkanı Zeytinoğlu artık son düzlüğe girildiğini, ortaya koyulacak etkili bir çabayla daha, yıllardır süren bu haksız uygulamanın sona erdirilmesi gerektiğini vurguladı. İKV Başkanı Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:
    “Vize serbestliği diyaloğu, her iki taraf için de ilişkileri yeniden canlandıran, bu kadar emek sarf edildikten sonra geri dönülemeyecek bir süreç. Vize serbestliğinin, Türkiye-AB ilişkileri açısından hepimizin aradığı yeni bir başarı hikayesi olabileceğini düşünüyorum. Nitekim son aşamada hem Türk yetkili makamlara hem de AB kurumlarına büyük iş düşüyor.”

    “Pozitif Bir Gündem, Vize Serbestliği Diyaloğunu Hızlandıracaktır”

    “İKV Başkanı Zeytinoğlu: “Türkiye’nin, Vize Serbestliği Yol Haritası’nda yer alan 72 kriterden, halen daha karşılanmamış olduğu öne sürülen 7 kritere ilişkin reformları hızlı bir şekilde yerine getirmesi gerekiyor. Bu noktada, terörle mücadele mevzuatı ve terörün tanımına ilişkin kriterde yoğunlaşan tartışmaların bir tarafa bırakılıp, halihazırda çok hızlı şekilde yerine getirilebilecek kriterlerin karşılanması, böylelikle pozitif bir gündemin sağlanması gerektiğini düşünüyorum.”

    Türkiye’de etkin bir veri güvenliği mevzuatının oluşturulmasına ilişkin kriterlerde çok önemli aşamanın sağlandığına işaret eden İKV Başkanı Zeytinoğlu bu konuda geri kalan adımların hızlıca atılması gerektiğini ifade etti ve ekledi: “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’ndaki istisnai hallere ve oluşturulması öngörülen Kurulun yapısına ilişkin AB tarafının beklentilerini Türk yetkili makamların çok iyi bildiğine, bu konudaki pürüzlerin kısa sürede aşılacağına inanıyorum.” Öte yandan, İKV Başkanı Zeytinoğlu, Siyasi Etik Kanunun da uzun süredir bekletilmekte olduğunu hatırlattı ve bu konuda atılacak adımların, hızlı şekilde bir kriterin daha karşılanmasını sağlayacağını vurguladı.

    Dün yayımlanan raporda Komisyon, AB standartlarıyla tam uyumlu biyometrik pasaportların dolaşıma girmesine ilişkin kriterde son duruma da yer veriyor. 1 Kasım tarihinden bu yana biyometrik veri içeren ikinci nesil pasaportların dolaşımda olduğu hatırlatılırken ilgili Vize Serbestliği Yol Haritası kriterinin öngördüğü, AB standartlarıyla tam uyumlu üçüncü nesil pasaportların 2017’nin ilk çeyreği bitmeden yürürlüğe gireceği değerlendirildi. Yani, bu kriterin karşılanmasının önünde hiçbir engel kalmadığını söylemek mümkün.

    “AB Tarafından 23’üncü ve 24’üncü Fasılların Açılmaması İkircikli Bir Yaklaşımı Gösteriyor”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, bu süreçte AB’nin yaklaşımına ilişkin de eleştirilerde bulundu:
    “Vize serbestliği diyaloğu ile üyelik müzakereleri, birbirini besleyen iki süreçtir. Dolayısıyla Türk yetkili makamlar tarafından gerçekleştirilen her reform hamlesi, vize serbestliği kriterlerinin karşılanmasının yanı sıra üyelik müzakerelerinin 23’üncü ve 24’üncü fasıllarına ilişkin uyumun artmasını da sağlıyor. Böyle bir durum varken ve ilerleme raporlarında en fazla eleştiri bu alanlardan geliyorken, 23 ve 24’üncü fasılların AB tarafından hala açılmaması; bu alanlardaki müzakerelerin daha derin bir aşamaya getirilememesi, ikircikli bir yaklaşımı gösteriyor. Hem 23 ve 24’üncü fasıllarla bağlantılı konularda her platformda reform bekleniyor ama diğer yandan bu fasıllar üzerindeki blokaj da kaldırılmıyor, böyle bir yaklaşım doğru değildir. Bu fasılların kapsadığı temel hak ve özgürlükler ile adaletle bağlantılı konularda AB ile Türkiye arasında diyaloğun daha ileri aşamaya taşınabilmesi, tarafların karşılıklı beklentilerini daha net anlayabilmesi ancak bu fasılların açılması ile mümkün olacaktır. AB, bu alanlarda Türkiye’den gerçekten de bir ilerleme ve kurumsal, yasal kapasite gelişimi talep ettiğini; fasılları açarak, belirsizlikleri ortadan kaldırarak göstermelidir.”

    “Gürcistan ve Ukrayna ile Vize Serbestliğinde Son Aşamaya Gelinirken Türkiye’ye Yönelik Vize Uygulamasının Sürmesi Kabul Edilemez”

    “Vize serbestliğinin sağlanabilmesi için teknik sürecin yanı sıra siyasi süreç de büyük önem taşıyor. Sadece Türkiye’nin değil, Ukrayna’nın ve Gürcistan’ın da vize serbestliği için benzer teknik süreçlerden geçmekte olduğunu, benzer kriterleri karşılamakla yükümlü olduğunu hatırlamamız gerekiyor. AB kurumlarının geçtiğimiz gün, vize serbestliği mekanizmalarının askıya alınabileceği durumlar ve denetim mekanizmaları üzerinde uzlaşıya varmasının ardından Ukrayna ve Gürcistan için vize serbestliğinin önünde hiçbir teknik engel kalmadı. AB ile üyelik müzakereleri içerisinde olmayan bu iki ülkeye vizelerin kaldırılmasında sona yaklaşılmışken, derin Gümrük Birliği ilişkisi yürüten, öncelikli bir ekonomik ve siyasi partner konumundaki aday ülke Türkiye’ye yönelik vize uygulamasının kaldırılmamış olması kabul edilemez.

    Nihayetinde teknik süreç tamamlandıktan sonra konu Avrupa Parlamentosu’na ve Konsey’e taşınacak. AB’de popülist ve radikal eğilimlerin arttığı bir dönemde, özellikle Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’ye vize serbestliği karşıtı söylemlerin, süreci olumsuz etkilemesine izin verilmemelidir. AB entegrasyon projesinin geleceğini tehlikeye atan popülist, radikal ve yabancı karşıtı söylemlerin üstesinden anca diyalog ve kültürel etkileşimle gelinebilir. Türk vatandaşlarına yönelik vizelerin kaldırılmasının bunun için önemli bir araç olacağı vurgulanmalıdır.”

    Ayhan Zeytinoğlu
    İKV Başkanı

    ARALIK 2016: AVUSTURYA ve İTALYA SEÇİMLERİNİN ARDINDAN

    AB üyesi iki devlette dün yapılan oylama sonuçları Avrupa siyaseti ve AB’nin geleceği açısından önemli gelişmelere işaret ediyor. İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu konuya ilişkin yaptığı açıklamadı, Avusturya Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aşırı sağın adayı Norbert Hofer’in yenilgiye uğratılmasında özellikle kadın ve şehirlerde yaşayanların oylarının büyük rol oynadığını hatırlattı ve “Avrupa için daha olumlu bir geleceği yaratabilecek ilerici grupların varlığı popülist siyasetin panzehiri olabilir” dedi.

    Zeytinoğlu, Hofer gibi liderlere artan ilginin, giderek her anlamda sınırların kalktığı, rekabetin arttığı ve globalleşmenin etkisiyle küçülen dünyada oluşan belirsizliklerin yarattığı endişe ve stresten kaynaklandığını belirtti. Zeytinoğlu, Hofer’in %47,4 oy almasının herşeye rağmen bir başarı olduğunun unutulmaması gerektiğinin vurguladı. Zeytinoğlu, Hofer karşısında yeşillerin adayının kazanmasının Fransa’da gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı seçimleri için de ipuçlar taşıdığını belirtti.

    İtalya’da Merkez Siyaset Mevzi Kaybederken, Avro Tartışmaya Açıldı

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, İtalya’da Senatonun yetkilerinin azaltılması ve yerel yönetimler karşısında merkezi yönetimin güçlendirilmesini amaçlayan referandumda “Hayır” oylarının ağırlık kazanmasına da değinerek, şunları söyledi:

    “2008 küresel finansal krizinden de olumsuz etkilenen İtalya, kötü yönetilmenin ve avro alanında var olmanın gerektirdiği mali disiplini sağlayamamanın bedelini ödüyor.  Bankacılık krizinin yanında, göçmen krizinden de bunalan İtalya, AB içinden yeniden tanımlanması gereken modern ve etkin yönetişime ayak uyduramamanın sancılarını yaşıyor. Renzi karşısında güç kazanan Beş Yıldız Partisi ve lideri Grillo’nun vaatleri de İtalya’yı içinde bulunduğu durumdan kurtaramayacak. Sadece “hoşnutsuz kitleler” için bir ses olacak ama çözüm üretmeyecek. Öte yandan, su sorun sadece İtalya’nın sorunu değil… AB’nin sorunu. AB’nin kurucu ülkelerinden biri olan İtalya’da avronun tartışmaya açılması ve Maastrciht kriterlerinin başında gelen mali ve bütçesel disiplininin sağlanamaması, AB’nin bütünlüğü açısından ekonomik ve siyasi sonuçlar doğurabilir.  Olanlar, AB’nin yeniden yapılanma ihtiyacına dikkat çekiyor. Çoklu sınamalar ile karşı karşıya olan AB demokratik tabanını güçlendirmelidir. AB politikaları oluşturulurken, birbirinden farklı koşullara sahip olan üye devletlerdeki olası etkileri daha iyi hesaba katılmalı ve entegrasyon derinleştirilirken, her adımın iyice hazmedilmesine imkan tanınmalıdır.” 

    KASIM 2016: AP’NİN MÜZAKERELERİ GEÇİCİ OLARAK DONDURMA KARARI AMACINA HİZMET ETMEMEKTEDİR

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Avrupa Parlamentosu’nun bugün aldığı Türkiye ile katılım müzakerelerinin geçici olarak dondurulması kararına ilişkin açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin önemine dikkat çeken İKV Başkanı Zeytinoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

    “AB’nin Yasama Organı Avrupa Parlamentosu’nun tüm parti gruplarının desteklediği ve bugün aldığı bir kararla Türkiye ile katılım müzakerelerinin, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ile ilgili olumsuzluklara bağlı olarak geçici olarak dondurulmasını tavsiye etmiştir.

    Öncelikle AP’nin bu kararı kendi inisiyatifi ile almış olduğunu ve AB için bağlayıcı olamadığını altını çizelim. AP’nin müzakerelerin dondurulması veya askıya alınması ile ilgili bir yetkisi bulunmamaktadır. Nitekim bu kararda da müzakerelerin dondurulması için Komisyon ve Üye Devletlere çağrıda bulunulmaktadır.

    Müzakerelerin askıya alınması için Üye Devletlerin %55’i ve toplam AB nüfusunun %65’ini temsil eden bir oy çoğunluğu ile karar alınması gerekir ki şu anda müzakerelerin dondurulması veya askıya alınması yönünde böyle bir çoğunluğun olmadığı açıkça gözlemlenmektedir.

    AP’nin bu kararının sembolik ve siyasi bir mesaj olarak önemi bulunduğu gibi, AB’deki kamuoylarının konuya bakışını yansıttığından endişe vericidir.

    Bu kararı teklif eden Parlamenterler şunu bilmelidir ki:

    Türkiye’de kınadıkları uygulamaları iyi yönde değiştirmek, olağanüstü halin bir an önce bitmesi ve normalleşmenin sağlanması için gerekli koşulları oluşturmak için Türkiye ile süreci durdurmak değil bilakis süreci hızlandırmak daha akılcı ve daha etkili bir uygulama olacaktır.

    Üç farklı terör örgütü ile mücadele eden ve sınırlarında şiddetli bir savaşın süregittiği Türkiye zor bir dönemden geçmektedir. Bu zor dönemde AB’nin desteği ve Türkiye’nin yanında olduğunu hissettirmesi büyük önem taşımaktadır. AB eğer Türkiye’deki gelişmeleri olumlu yönde etkileyip, AB değerlerini pekiştirmek istiyorsa, müzakereleri dondurmak yerine, katılım sürecini hızlandırmak ve Türkiye’yi AB’ye yaklaştırmak için gerekli adımları atmakla yükümlüdür.”

    Ayhan Zeytinoğlu

    İKV Başkanı

    KASIM 2016: İŞ DÜNYASI AB İLE İLİŞKİLERİN GELİŞTİRİLEREK DEVAM ETTİRİLMESİNİ BEKLİYOR

    Son günlerde AB ile ilişkilerde meydana gelen bazı gelişmeler üzerine İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu açıklamalarda bulundu.

    Zeytinoğlu, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin önemine dikkat çekerek, siyasi, ekonomik ve güvenlikle ilgili sorunlarla karşı karşıya olan Türkiye için AB gibi güçlü bir ortak ve çıpanın gerekli olduğunu belirtti. İş dünyası açısından AB perspektifinin kritik olduğunu vurgulayan İKV Başkanı sözlerine şöyle devam etti:

    “AB ile ilişkilerimizde gerilim son dönemde arttı. Bunda AB’nin darbe girişimi sonrasında Türkiye’nin durumuna yeterince duyarlılık göstermemesi ve destek vermemesinin rolü var. AB ile katılım müzakereleri 10 yıldır devam ediyor ve Kıbrıs sorunu sebebiyle müzakere fasıllarının bloke edilmesi sürecin ilerlemesini engelleyerek, üyelik hedefinin inandırıcılığını kaybetmesine yol açtı. Ancak AB hedefinden vazgeçmek Türkiye açısından kolaycılık olur.  Duygusal reflekslerle hareket etmek yerine soğukkanlı davranmalıyız”.

    “GÜMRÜK BİRLİĞİ TÜRKİYE’Yİ ORTA GELİR TUZAĞINDAN ÇIKARIR”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu konuya iş dünyasının yaklaşımını ortaya koyarak, Türkiye’nin orta gelir tuzağından çıkması için AB reformları ve Gümrük Birliğinin modernizasyonunun kritik bir rol oynayacağını belirtti:

     

    “Bugüne kadar AB ile ilerleme kaydettiğimiz her aşama, Türkiye’nin kalkınma sürecine hız kazandırdı ve lig atlattırdı. 1996’da gümrük birliği sanayimizin rekabet edebilirliği ve üretkenliği açısından yeni bir çığır açmıştı. Benzer şekilde Helsinki’de aday olarak ilan edilmemiz reformların kapısını açarken, 2004’te müzakerelerin açılması kararının alınması, Türkiye’ye yönelik yabancı yatırımların artmasına önayak olmuştu. Bugün de Türkiye’nin yapısal reformları hızlandıracak ve ekonomik büyümeyi tetikleyecek yeni bir ivmeye ihtiyacı var. İş dünyası olarak bu ihtiyacı çok iyi hissediyoruz. AB ile katılım sürecinin terk edilmemesi, bilakis canlandırılması ve mutlaka Gümrük Birliğinin modernizasyonunun gerçekleştirilmesi iş dünyasının beklentisidir.”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, yapılan analizlere göre Gümrük Birliğinin güncellenme ve modernizasyon sürecinin, Türkiye ekonomisinde % 1.44 oranında reel GSYİH artışıyla yaklaşık 12 milyar avroluk gelir elde edileceği tahmin edildiği ve yaklaşık 10 yıllık bir süre içinde bu artışın % 60’lara ulaşmasının beklendiği bilgisini verdi.

    “AB HEDEFİ TÜRKİYE PROJESİDİR. ALTERNATİFİ YOKTUR”

    Zeytinoğlu sözlerine devam ederken, Türkiye için AB entegrasyonunun alternatifi olmadığını belirtti:

    “ AB ile ilişkilerimizde problemler yaşıyoruz.  Bu problemlerin yakın bir işbirliği ve diplomasi yoluyla çözüme kavuşturulacağını umuyoruz. AB hedefi başından beri tüm hükümetler tarafından benimsenmiş olan bir Türkiye projesidir.  Bugüne kadar ilişkiler inişli çıkışlı ilerlemiş ve bugünküne benzeyen krizler yaşanmıştır. Ancak bu seferki kriz çok daha ciddi boyutlardadır.  İlk defa Türkiye’nin AB perspektifinin bitirilmesi konuşulmaktadır. Konuya her şeyden öteye Türkiye’nin stratejik hedefleri ve uluslararası konumu açısından yaklaşılması gerekir. Elbette bu krizden çıkmak için AB’nin çaba göstermesi ve Türkiye’ye karşı tutarlı bir yaklaşım sergilemesi şarttır. Ancak Türkiye’nin de geri dönülemez bir yola girmemesi ve ilişkilerdeki sorunları çözmeye odaklanması büyük önem taşımaktadır.”

     

     

    KASIM 2016: TÜRKİYE İÇİN AB SÜRECİ ÖNEMİNİ KORUYOR, ANCAK İLİŞKİLERİN ONARILMAYA İHTİYACI VAR

    19. İLERLEME RAPORU YAYIMLANDI: TÜRKİYE İÇİN AB SÜRECİ ÖNEMİNİ KORUYOR, ANCAK İLİŞKİLERİN ONARILMAYA İHTİYACI VAR

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu bugün yayımlanan Avrupa Komisyonu’nun 19. İlerleme Raporu ile ilgili açıklamalarda bulundu. Zeytinoğlu, Türkiye’nin olağanüstü hal rejimi içinde olduğu bir dönemde yayınlanan raporun oldukça eleştirel olduğunu belirtti ve şunları söyledi:

    “Bugün yayımlanan rapor 1998 yılından beri hazırlanan 19. Raporu oluşturuyor. Türkiye’nin katılım müzakerelerinin durağanlaşması nedeniyle ilerleme raporları uzunca bir süredir asıl amacı olması gereken Türkiye’yi AB’ye yakınlaştırma amacına hizmet etmiyor. Öte yandan AB çıpasına olan ihtiyacımız devam ediyor. İhracatımızın %44,5’ini yaptığımız, doğrudan yabancı yatırımların % 73’ünün kaynaklandığı ve hukuk sistemimiz, norm ve standartlar açısından model oluşturan AB, yaşadığımız ikili sorunlara ve AB’nin iç krizlerine rağmen önemini korumaktadır”.

    “Raporda Türkiye’de 6 alanda gerilemeye işaret ediliyor. Ekonomideki kırılganlıklara da dikkat çekiliyor”

    İKV Başkanı, rapordaki bazı önemli noktalara değindi ve bu konularda ilerleme sağlamanın Türkiye’de iç barış ve istikrar için de önemli olduğunu belirtti:

    “Raporda 15 Temmuz darbe girişiminin demokratik kurumların işleyişine doğrudan bir saldırı olduğu not ediliyor ve temel haklar ve yargı bağımsızlığı üzerinde duruluyor. Türkiye’ye özellikle siyasi kriterler alanında önemli eleştiriler var. Geçmiş seneden farklı olarak ekonomik kriterlerde de geriye gidişten söz edilmiş, hukukun üstünlüğü ve ekonomi ilişkisi vurgulanmış ve ekonomideki belirsizliğin yatırım ortamını da olumsuz etkilediği ifade edilmiş. Geçen seneki raporda 3 alanda geriye gidiş olduğu belirtilmişti, bu sene ise raporun 14 yerinde geriye gidiş sözü geçiyor ve 6 temel alanda geriye gidiş olduğu not ediliyor. Bu alanlar: 

    Kamu hizmeti ve insan kaynakları yönetimi, yargının bağımsızlığı, ifade özgürlüğü, genel ekonomi ve iş ortamı, işkence ve kötü muamelenin önlenmesi, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü

    Bunun yanında Türkiye’nin AB için kilit bir partner olduğu belirtiliyor ve 18 Mart mülteci uzlaşısının uygulanmasındaki başarı ve bu sayede Türkiye’den Yunanistan’a yasadışı geçişlerin azalması takdirle anılan diğer bir bölümü oluşturuyor. Raporun AB müktesebatına uyuma ilişkin ölümünde Türkiye’nin bu alanda sınırlı da olsa ilerlemeye devam ettiği, özellikle şirketler hukuku, trans-Avrupa ağları, bilim ve araştırma ile malların serbest dolaşımı, fikri mülkiyet hukuku, mali hizmetler, girişimcilik ve sanayi politikası, tüketici ve sağlığın korunması, gümrük birliği, dış ilişkiler ve mali kontrol alanlarında iyi durumda olduğu belirtiliyor. Bunun yanında, kamu alımları, ulaştırma ve çevre gibi alanlarda Türkiye ve AB arasında önemli farklılıklar bulunduğu ifade ediliyor. Yargı ve temel haklarla ilgili 23. Fasılda son 1 yılda geriye gidiş olduğu belirtilirken, dolaşım ve göç konularını kapsayan adalet, özgürlük ve güvenlik alanı faslında AB ile mülteci işbirliğinin de etkisi ile iyi ilerleme olduğu belirtiliyor. AB Konseyince açılması Kıbrıs meselesi nedeniyle engellenen gümrük birliği ve dış ilişkiler gibi fasıllarda Türkiye’nin AB’ye hazırlıklı durumda olması müzakere sürecinin hızlandırılması halinde Türkiye’nin AB’ye uyumun çok daha hızlanacağını da ortaya koymakta.

    Rapordaki eleştiri ve önerileri Türkiye olarak, AB normlarına uyum sürecinde fırsata dönüştürmemiz gerekiyor.

    “AB Müzakereleri ve Gümrük Birliğinin Güncellenmesi Türkiye’nin Orta Gelir Tuzağından Çıkmasını Sağlayacak: Gümrük birliğinin revizyonu 12.5 milyar avroluk gelir artışına yol açacak”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu raporda, gümrük birliğinin güncellenmesi süreci ile ilgili olarak müzakere çerçevesinin bu sene sonunda Konseye sunulacağının da belirtildiğini söyledi ve üyelik müzakerelerinin yanında, bu sürecin de Türkiye üzerinde dönüştürücü bir etki yapabileceğini ve orta gelir tuzağından çıkabilmek için gerekli ivmeyi yaratacağını vurguladı:

    “Türkiye için AB kriterleri ve AB değerleri reformlar için çıpa olma özelliğini korumalı. AB öyle istediği için değil, halkımızın iyiliğine olduğu için böyle olması gerektiğini söylüyoruz. Kopenhag kriterleri Türk halkının yaşam kalitesini yükseltecek ve Türkiye’nin her anlamda lig atlamasını sağlayacak ipuçlarını içeriyor. Bu yüzden dikkate alınması gerekiyor. AB müzakere sürecinin yanında gümrük birliğinin güncellenmesi süreci de Türkiye’nin AB iç pazarına dahil olarak sanayi, hizmetler ve tarım sektörlerini geliştirmesi, ticaretini artırarak küresel değer zincirlerinde üst sıralara yükselmesini ve milli gelirin artmasını sağlayacak. Yapılan araştırmalara göre, gümrük birliğinin hizmetler, tarım ve kamu alımlarını da kapsayacak şekilde genişletilmesi Türkiye için % 1,44 oranında reel GSYİH artışına ve yaklaşık 12 milyar avroluk gelir artışına yol açacak. Yani bugün konuştuğumuz orta gelir tuzağından kurtulmak ve 20.000 dolarlık kişi başına düşen milli gelir seviyelerine yaklaşmak için AB çıpası şart. ”

    AB’nin üye devletlere getirdiği kazanımlara da değinen Zeytinoğlu, üyelik hedefi saklı kalmak kaydıyla gümrük birliğinin güncellenmesi ile Türkiye’nin AB İç Pazarına uyum sağlaması gerekeceğini ve  Türk üretici ve ticaret erbabının İç Pazarda faaliyette bulunabileceğini belirtti:

    “İspanya AB’ye üye olduğu tarihi izleyen ilk 20 yıl içinde kişi başına düşen milli gelirini AB ortalamasının %71’inden %90’ına çıkardı ve toplamda % 64,6’lık bir GSYİH artışı elde etti. 2004 yılında AB üyesi olan Polonya ise, ilk on yılda GSYİH’sını % 48,7 oranında büyüttü. Bu çarpıcı rakamlar kişi başına düşen 25.000 avroluk geliri ile dünyanın en büyük ve en açık ekonomisi olmaya devam eden AB’nin Türkiye için de öncelikli hedef olmaya devam ettiğini gösteriyor. Bu bağlamda müzakerelerin hızlanması AB normlarına uyumu da hızlandıracak. Bunun yanında, gümrük birliğinin güncellenmesi Türkiye’nin üye olmasa dahi AB iç pazarına erişimini sağlayacak ve bu Pazarın norm ve standartlarına uyumlu üretim ve ticaret yapan bir ülke olarak lig atlamasına vesile olacak”.

    “Zeytinoğlu: Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu zor dönemde AB perspektifinin sürdürülmesi daha da önemli ”

    Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu bu zor dönemde terörle mücadelesine AB’nin destek vermesinin önemine değinen Zeytinoğlu, sorunların çözümünde AB norm ve değerlerinin dikkate alınmasının önemini vurguladı. Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

     “Türkiye’nin gerek Suriye ve Irak’taki savaş gerekse terör tehdidi sebebiyle zor bir dönemden geçtiği bugünlerde AB ile ilişkileri her zamankinden daha fazla önem taşıyor. AB’de bazı çevrelerin müzakere sürecinin askıya alınması çağrıları Türkiye’yi bu zor dönemde yalnız bırakmaya yönelik. Bunun tam tersine asıl böyle zor günlerde Türkiye ve AB ilişkilerinin güçlendirilmesine ihtiyaç var. Avrupalı dostlarımız unutmamalı ki, Türkiye terör, radikalizm, yasadışı göç gibi tehditlerin AB’ye sirayet etmesini uyguladığı aktif politikalarla engelleyerek, Avrupa’nın güvenliği açısından kritik bir rol oynuyor. Bu bağlamda, müzakere sürecindeki tıkanıklığın aşılması, katılım hedefinin teyit edilmesi ve karşılıklı işbirliği ve iletişimin güçlendirilmesi AB’nin Türkiye’deki gidişatı olumlu olarak etkilemesine yol açabilir”.

    EKİM 2016: TÜRKİYE, ABD’NİN YÜRÜTTÜĞÜ MOODY`S SORUŞTURMASINDA ‘TARAF’ OLMALI

    İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu "Moody's hakkında ABD’de yürütülen soruşturmaya Türkiye’nin de ‘müdahil’ olmasını istedi.

    Ayhan Zeytinoğlu, ABD Senatosu’nun 2011 yılında açıkladığı raporda 2008 krizi sürecindeki yanlış kararları nedeniyle Moody’s ve S&P’nin ABD hane halkının toplam servetinin 11 trilyon dolar erimesinde önemli katkıları olduğunu tespit ettiğini, ardından S&P’ye 1.5 milyar dolar ceza verildiğini hatırlattı.

    Senato’nun raporunun ardından ABD Adalet Bakanlığı’nın Moody’s hakkında açtığı soruşturmanın bu yıl sonunda tamamlanacağına dikkat çeken ve bu kuruluşa da 2 milyar dolar ceza verilmesinin beklendiğini ifade eden Zeytinoğlu; 15 Temmuz darbe girişiminin ardından önce ‘olumlu’ sonra ‘olumsuz’ kararlarla Türkiye ekonomisi hakkında farklı algılar yaratan Moody’s hakkında yürütülen soruşturmaya, ekonomisi zarar gören Türkiye’nin de bulunacak bir formülle taraf olması  gerektiğini söyledi.  

    Soruşturma sürecini yakından takip etmek gerektiğini vurgulayan İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, “Moody’s, ABD’dekine benzer şekilde eylül ayında ülkemiz için de piyasaları manipüle edecek şekilde tartışmalı not indirim kararı almıştı. Ekonomik gerekçelere dayanmayan bu kararın siyasi olduğunu ilk duyduğumuzda söylemiştik. Ekonomimizin gördüğü zarar nedeniyle, yerinde bulduğumuz bu soruşturmaya Türkiye de taraf olmalı,  uğradığı haksızlığı tescillemeli. ” dedi.

    Kredi derecelendirme kuruluşları notlarının ülkelerin gerçek itibarlarını yansıtmadığını belirten Zeytinoğlu, “Artık bütün dünyada  küresel yatırımcılar itibar kaybettikleri birçok kez ortaya çıkmış olan bu kuruluşların notlarına bakmıyor.  Deneyimli yatırımcılar ilgilendikleri şirketin ya da ülkenin mali göstergelerini kendileri araştırıyor.” değerlendirmesinde bulundu. 

    Türkiye’nin  ‘kredibilite’ notunu etkileyecek makroekonomik faktörleri değerlendiren Başkan Zeytinoğlu: “Cari denge, bütçe ve büyüme rakamlarımıza bakıldığında gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkeden iyi durumda olduğumuzu görüyoruz. Ortalama büyüme potansiyelimiz yüzde 4 civarında. Ekonomik reformlarımız hızla devam ediyor. Faiz ve enflasyon göstergelerimiz olumlu.” şeklinde konuştu.

    EKİM 2016: GÜMRÜK BİRLİĞİ’NİN GÜNCELLENMESİ ÜLKE EKONOMİSİNDE ÇIĞIR AÇACAK

    İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 2017 yılında başlaması beklenen gümrük birliği güncelleme müzakerelerine ilişkin olarak iş dünyasının beklentilerini ortaya koyarken, üzerinde durulması gereken önemli noktalara işaret etti. Zeytinoğlu, Türk sanayisinin rekabet gücünü büyük ölçüde artıran ve dünya piyasalarına açılmasına vesile olan gümrük birliği kararı imzalandığında, AB’ye tam üyeliğin 5 yıl içinde gerçekleşeceğinin düşünüldüğünü hatırlattı. Zeytinoğlu, “aradan geçen 20 yıl içinde üyelik sağlanamadı. Bu durum da gümrük birliğinde ortak karar alma ve uzlaşmazlıkları çözme prosedürlerinin yetersizliğinin sorun haline gelmesine yol açtı” dedi.

    Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

    “Gümrük birliğinin güncellenmesi ve genişletilmesi sürecinin 2017 başında başlamasını bekliyoruz. Bu süreçte hizmet ve tarım sektörlerini ve kamu alımlarını içerecek daha kapsamlı bir yeni nesil ticaret anlaşmasının yapılması söz konusu. Bu sürecin Türk ekonomisine olumlu katkısının olacağını ve gayri safi hasılayı önemli ölçüde artıracağını düşünüyoruz. Gümrük birliğinin hizmet sektörlerini ve tarım ürünlerini kapsayacak şekilde genişletilmesi, Türkiye’nin toplam ticaretini artıracağı gibi, daha etkin ve verimli bir tarımsal dönüşüm gerçekleştirmesi ve hizmet sektörlerinde rekabet edebilirliğini geliştirilmesi açısından da büyük fayda sağlayacak”.

    “Zeytinoğlu: Gümrük Birliğinin Eksiklikleri Giderilmeli”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, gümrük birliğinin güncellenme sürecinde, Türkiye’nin karar alma süreçlerine katılması ve uzlaşmazlıkların çözümü mekanizmalarının oluşturulması gereğini vurguladı ve var olan haliyle gümrük birliğinin işleyişindeki sorunlara dikkat çekti:

    “Türkiye’nin AB iç pazarına erişimini derinleştirecek olan bu süreçte AB’nin ortak ticaret politikası, serbest dolaşım kuralları, üretim standartları, ortak tarım politikası gibi birçok AB politikasının uygulayıcısı konumuna geleceğiz. Bu durumu ‘üyelik dışında herşey’ olarak tanımlayabiliriz. AB politikalarından doğrudan etkilenirken bu politikaların karar alma sürecinde yer almamamız kabul edilemez.  En azından ortak ticaret politikasının belirlenme sürecinde Türkiye’nin yer alması, ilgili komitelere katılması gerekir”.

    Zeytinoğlu gümrük birliğinin tam anlamıyla etkin işleyişine sekte vuran sorunlara da değindi ve bu sorunların çözümünün önümüzdeki süreçte önemli bir kazanım olacağını belirtti. Zeytinoğlu özellikle kamyon kotaları, AB STA’larına Türkiye’nin dahil olması, gümrüklerin durumu gibi konuların üzerinde durdu:

    “Gümrük birliğinin yeni alanlara genişletilmesi Türkiye-AB ticaretinin ve yatırım ilişkilerinin gelişmesi potansiyelini barındırıyor. Bunun yanında şu andaki haliyle dahi gümrük birliğinin etkin işlemeyen yanları var. Bu sorunları aşmalıyız ki tam olarak işleyen ve büyüme potansiyeli barındıran bir gümrük birliği ortaya çıksın. Şu andaki haliyle, Türkiye’de üretilen sanayi mallarının AB ülkelerine taşınmasında kamyon kotaları, karayolu geçişlerinde istenen ekstra ücretler, gümrüklerdeki işlemlerin yavaş olması gibi sorunlar mevcut. Vizelerin hala kalkmamış olması başlıbaşına ayrı bir mesele. İş insanlarının fuar iş toplantısı vs için AB’ye seyahatlerinde engel oluşturuyor. AB’nin imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarının Türkiye için de eş zamanlı yürürlüğe girmemesi, Türkiye’nin müzakerelerde yer almaması gibi sorunların da bu süreçte ele alınacağını ve çözüme kavuşturulacağını umuyoruz”.

    EKİM 2016: YÜRÜRLÜĞE GİRECEK PARİS ANLAŞMASI NELER GETİRİYOR?

    Yeni iklim değişikliğine yönelik rejim olan Paris Anlaşması, 4 Ekim’de Avrupa Parlamentosu’nda (AP) Ban Ki-moon’un katılımıyla düzenlenen oturumda onaylandı. Bir sonraki adım olarak kararın Konsey’den geçmesiyle beraber Anlaşma’nın yürürlüğe girmesi için önemli bir adım atıldı. Bugün itibarıyla küresel emisyonların yaklaşık yüzde 59’undan sorumlu 74 ülkenin Anlaşmayı onaylamasıyla, yeni iklim rejiminin 4 Kasım 2016 tarihinde yürürlüğe gireceği kesinleşti.

    Anlaşma’nın yürürlüğe girmesi için, küresel sera gazı emisyonlarının en az yüzde 55’ini oluşturan ve en az 55 ülkenin ulusal meclisinin Anlaşmayı onaylaması gerekiyordu. Anlaşma uyarınca, bu iki kriterin karşılanmasından 30 gün sonra Anlaşma yürürlüğe girecek.

    Paris Anlaşması Neler Getiriyor?

    • Paris Anlaşması, 2020 yılında süresi dolacak olan Kyoto Protokolü’nün yerine geçecek.
    • Küresel ısınmanın 2100 yılı itibarıyla sadece 2 derece değil; 1,5 derecede sınırlandırılması amaçlanıyor.  
    • 2023 yılından itibaren ülkelerin ulusal beyanları (INDC) her beş yılda bir gözden geçirilecek.
    • Protokol’den tamamen farklı, daha esnek ve Türkiye’yi de yakından ilgilendiren, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin Ek-I ve EK-II listesi artık olmayacak.
    • Gelişmiş ülkelerin emisyon azaltımında sorumluluk sahibi ve gerekli olanakları karşılama yükümlülüğü olacak. Gelişmekte olan ülkelerin ise iklim mücadelesindeki çabalarını artırıcı tedbirler alınacak.
    • Kyoto gibi sadece emisyon azaltım hedefi dışına çıkan Anlaşma, sürdürülebilir kalkınma temeline dayalı, yerel yönetimler, şehirler, ormanlar, özel sektör ve karbonsuzlaşma gibi konuları ön plana alacak.
    • Paris Anlaşması gereğince ayrıca IPCC’nin 2018 yılında bir değerlendirme raporunu tüm dünya ile paylaşması bekleniyor.

    Türkiye Nisan’da İmzaladı Ancak Onay Süreci Henüz Tamamlanmadı

    Türkiye bu yıl 22 Nisan’da yapılan BM Genel Kurulu’nda Anlaşma’yı imzalayan ülkelerden biri. Ancak şu ana kadar Türkiye’nin onayı için resmi bir açıklama yapılmadı. Geçen yıl Paris’te yapılan anlaşma müzakerelerinde, Türkiye’nin onayının, anlaşmadaki özel tanımı ve finans başlığına bağlı olacağı açıklanmıştı.

    Türkiye’nin özel konumu henüz anlaşma kapsamında net değil. Nitekim, Türkiye gelişmiş ülkeler sınıfının yer aldığı İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin Ek-I listesinde yer alıp, finansal mekanizmalardan yararlanamayan bir ülke konumunda. Paris müzakerelerinde Türkiye’nin özel konumunun kabul edilmesine yönelik talebi netleştirilemedi. Bu konunun 7-18 Kasım 2016 tarihinde Marakeş’te yapılacak COP 22’de gündeme alınması bekleniyor.  

    AB’nin Anlaşma için sunduğu emisyon azaltım miktarı 2030 yılında 1990 yılına göre yüzde 40. Türkiye’nin ise artıştan yüzde 21 azaltım. Ayrıca Türkiye’nin küresel emisyonlardaki payı yüzde 1,24. Ancak TÜİK verilerine göre, 2014 yılında Türkiye, toplam 467,6 milyon ton (Mt) emisyon havaya bıraktı. Bu oran 2013 yılında 459,1 milyon ton (Mt) idi. Emisyonlardaki en büyük payı yüzde 72,5 ile enerji, yüzde 13,4 ile sanayi ve ürün kullanımı ve yüzde 10,6 ile tarımsal faaliyetler oluşturuyor.  

    Türkiye gibi ülkelerin konumunun netleşmemesinin yanı sıra, az gelişmiş ya da kırılgan ülkelerin maruz kaldığı kayıp-zararlarına yönelik bir tazmin mekanizması olup olmayacağı konusu netlik kazanamayan konular arasında. Ayrıca finans başlığında, 2020 yılı itibarıyla gelişmiş ülkelerden 100 milyar dolar toplanarak gelişmekte olan ülkelere aktarılması hedefleniyor ancak mevcut süreçte bu konunun ciddiyet kazanması şart.

    EKİM 2016:TARGET DATE FOR VISA-FREE TRAVEL HAS ARRIVED

    October 2016 marks the target date for the start of visa-free travel to the Schengen area for Turkish citizens. Visa liberalisation for Turks was one of the components of the refugee deal arrived between Turkey and the EU on March 18 this year. Under this agreement, Turkey agreed to accept migrants returned from Greece, an arrangement which led to a considerable decrease in the use of the irregular migration route over the Aegean. The EU committed itself to the allocation of an additional sum of 3 million euros for Syrian refugees in Turkey on top of the already agreed 3 million and agreed to resettle one Syrian refugee for each Syrian returned to Turkey from the Aegean islands.

    Visa liberalisation for Turkish citizens in accordance with the provisions of “the Roadmap towards a Visa-free Regime with Turkey” was targeted to enter into implementation in June this year but could not be realized due to the 5 criteria yet to be fulfilled by Turkey. One of these criteria, the revision of anti-terror legislation, proved to be a major stumbling block in the process since Turkey was not in a position to make any revisions to its legislation in view of its intensive fight against three terror organizations; PKK, ISIS and Fethullah Terror Organization. Owing to the gravity of the terror threat against Turkey emanating from the above-mentioned organizations, the EU should adopt a more lenient approach towards Turkey regarding the evaluation of the fulfilment of the visa liberalisation criteria. It should not be forgotten that Turkey’s security is a necessary and indispensable aspect of overall European security.

    The situation regarding the remaining criteria for visa liberalisation has not changed since then and the October 2016 deadline envisaged by the parties at the time of the November 29 action plan is also being missed. It should be highlighted that Turkey continues to fulfil its part of the March 18 Refugee Statement which led to a significant decrease in the number of illegal entries to the EU through the Aegean route. One of the pillars of the refugee agreement between Turkey and the EU rested on visa liberalisation for Turkish citizens. Turkey had already fulfilled 65 of the 72 criteria stipulated in the Roadmap towards a visa-free Regime with Turkey. The intensive cooperation between Turkey and the EU on the refugee issue revitalised Turkey and EU relations in the recent period. Visa liberalisation and Turkey’s reforms in order to fulfil the related criteria was one of the most important manifestations of this revitalisation. The missing of the deadline for visa liberalisation places the future of refuge cooperation between Turkey and the EU in danger. It is also worrying in view of the overall condition of Turkey and EU relations. If visa liberalisation is not achieved in the near future the EU risks losing its relevance in Turkey and its position as an anchor for reforms.

    Ayhan Zeytinoglu
    IKV Chairman

    EYLÜL 2016: AB YETKİLİLERİ TÜRKİYE’Yİ ZİYARET EDİYOR

    “BRÜKSEL FETÖ TEHLİKESİNİ ANLAMADI SİVİL TOPLUMA BÜYÜK İŞ DÜŞÜYOR”

    Geçtiğimiz hafta Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Elmar Brok ve Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri’nin yaptıkları ziyaretin ardından, bugünde Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz ve Avrupa Komisyonu'nun Göç, İçişleri ve Vatandaşlıktan Sorumlu Komiseri Dimitris Avramopoulos Türkiye’yi ziyaret ediyor. Gelecek hafta ise, AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ve Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden sorumlu Avrupa Komisyonu üyesi Johannes Hahn Türkiye’de olacak.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, bu ziyaretlerle ilgili olarak bir açıklama yaptı. Zeytinoğlu, ziyaretlerin 15 Temmuz darbe girişiminin hemen sonrasında yapılması gerektiğini, ancak geç olsa da ziyaretlerin önemli olduğunu belirtti. Zeytinoğlu, Türkiye’nin AB’ye üye olmaya aday ve üyelik müzakerelerini yürüten bir ülke olması nedeniyle AB ile ilişkilerin çok daha yakın, sürekli ve spontane olmasını beklediğini ekledi.

    İKV Başkanı Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “AB yetkililerin sadece basından Türkiye’yi takip etmeleri yeterli olamaz. Doğrudan Türkiye’de en üst düzey yetkililer ile görüşerek, sivil toplum ile temas kurarak Türkiye’yi çok yakından izlemeleri gerekiyor. Türkiye 15 Temmuz sonrası önemli bir yeniden yapılanma süreci geçiriyor. FETÖ tüm kurumlardan temizlenmeye çalışılıyor. Bu süreci Avrupalıların çok iyi anlayamamaları doğal ancak Türkiye’de birebir gözlem yaparak ve yetkililerden bilgi alarak Türkiye’nin önündeki zor süreci anlayabilirler.”

    “FETÖ Brüksel’de Hala Etkili: FETÖ tehlikesi yeterince bilinmiyor”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, AB kurumları ve AB çevrelerinde uzun yıllardır ilişkiler kuran ve faaliyette bulunan FETÖ üyelerinin Brüksel’de hala etkili olduklarına dikkat çekti:

    “Brüksel’de, AB çevrelerinde FETÖ örgütünün devleti ele geçirme çabalarının boyutu ve Türkiye ve hatta Avrupa için nasıl bir tehlike oluşturduğu yeterince bilinmiyor. Bir kısım bunu bir iktidar mücadelesi olarak görürken, tamamen gayrimeşru yöntemlerle devletin kurumlarına nasıl sızıldığı ve son olarak işin, darbe yoluyla devleti ele geçirme aşamasına nasıl geldiği çok iyi anlatılmalı. Bir günde Avrupalıların olanları anlaması zor. Bizler iletişim çalışmaları vasıtasıyla Türkiye’yi ve son dönemde yaşananları, özellikle FETÖ adlı oluşumun yapısı ve oluşturduğu tehlikeyi AB yetkilileri ve muhataplarımıza anlatmaya çalışıyoruz. İletişimi sürekli tutmak gerekiyor. Bunun için İKV gibi sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri son derece etkili oluyor.”

    “Brok ve Piri’nin ziyaretleri yararlı oldu; Türkiye’de neler olup bittiğini daha iyi anladılar”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, geçtiğimiz hafta Türkiye’yi ziyaret eden AP Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Elmar Brok ve Türkiye Raportörü Kati Piri’nin izlenimlerine ve yaptıkları açıklamalara da değindi:

    “Brok ve Piri Türkiye ziyaretinden sonra çok önemli açıklamalar yaptılar ve Avrupa Parlamentosunu bilgilendirdiler. Piri “darbe girişiminin Türkiye’de toplum üzerindeki etkisini hafife almışız” diye bir vicdan muhasebesi yaparken, Brok da “FETÖ’nün devlete ve orduya bu kadar sızmış olduğunu bilmiyorduk” diyerek bir itirafta bulundu. Bu parlamenterlerin geri giderek AP’de bu yönde açıklamalar yapması açısından önemliydi. Aynı şekilde bu hafta ve gelecek hafta Türkiye’yi ziyaret eden AB yetkililerinin de Türkiye’yi daha iyi anlamaları ve Türkiye’ye destek olmak için gerekli adımları atmalarını bekliyoruz. Resmi yetkililerin görüşmeleri yanında, sivil toplum örgütleri ile temaslar artarak devam ettirilmeli. AB toplumun tüm kesimlerine hitap etmek için daha fazla çaba göstermeli.”

    AĞUSTOS 2016: GAZİANTEP`TE MEYDANA GELEN MENFUR SALDIRIYI LANETLİYORUZ

    Gaziantep'te meydana gelen menfur saldırıyı lanetliyor, hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına ve tüm milletimize başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Bir kına gecesi sırasında, insanlarımızın en mutlu gününü kedere ve şiddete gark eden bu insanlık dışı eylem ülkemizin iç barışını ve istikrarını hedef almıştır. Gaziantep saldırısı öncesinde Diyarbakır, Van, Elazığ, Bitlis, Şanlıurfa ve Muş’ta gerçekleştirilen saldırıları şiddetle kınıyor, kaynağı ne olursa olsun terörün her türlüsünü lanetliyoruz. Türkiye'nin bütünlüğüne karşı yapılan her türlü saldırı karşısında milletçe tek yürek olmamızın önemini vurguluyoruz.

     

    Ayhan ZEYTİNOĞLU
    İKV Başkanı

    AĞUSTOS 2016: AB LİDERLERİNİ TÜRKİYE’YE DAVET EDİYORUZ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu: “AB yetkililerine bir çağrımız var. Türkiye’ye gelin. Türkiye’nin yanında olduğunuzu Türk halkına ve tüm dünyaya gösterin.  Dosta düşmana Türkiye bizdendir ve bizden olarak kalacaktır mesajını verin.”

    İKV Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Türkiye’nin 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, yaralarını sarmakta olduğunu belirterek, bu tür bir girişimin tekrarlanmaması ve FETÖ’nün devletin tüm kurumlarından elimine edilmesi için gerekli adımların atıldığı bir dönemde Avrupalı dostlarımız ile dayanışma içinde olmanın önemine bir kez daha dikkat çekti.

    İKV Başkanı şunları söyledi:

    “Bir AB adayı ve Gümrük Birliği ortağı olarak, zor günler yaşadığımız bugünlerde AB’li dostlarımızın Türkiye’nin yanında olmasını görmek istiyoruz. AB’nin üzerinde yükseldiği değerlerin başında demokrasi, özgürlük, eşitlik geliyor. AB, aday ülkelerde devlet kurumlarının etkin bir şekilde çalışması, kamu görevlendirmelerinde eşitlik ve liyakat esasına uyulması ile iyi yönetişim ilkelerinin benimsenmesi üzerinde duruyor. Türkiye’de tüm devlet kurumlarının etkin çalışabilmesi ve iyi yönetişimin tam anlamıyla tesis edilebilmesi için FETÖ elemanlarının tüm kurumlardan uzaklaştırılması büyük önem taşıyor. Liyakata ve eşitliğe dayalı bir kamu yönetimi için bunun yapılması zorunluluğu var. Bunun yanında, eğitim sistemi, adalet ve ordu gibi en kritik müesseselere sızmış olan bu örgütün unsurlarının temizlenmesi tam anlamıyla AB normları ile uyumlu bir yönetişim anlayışının tesis edilmesi sağlayacak. Bu anlamda AB’nin sadece manevi desteği ve dayanışması değil aynı zamanda teknik desteğinin de bu süreçte Türkiye açısından gerekli olduğu görülüyor.”

    “AK Genel Sekreteri Jagland’ın ziyareti olumlu bir adım; AB yetkililerinin de ziyaretlerini bekliyoruz”

    Başkan Zeytinoğlu, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thornbjorn Jagland’ın ülkemizi ziyaretine de değindi ve yakın ilişki içinde olduğumuz ve katılım müzakerelerini yürüttüğümüz AB yetkililerin de benzer şekilde Türkiye’yi ziyaret etmesinin önemine dikkat çekti:

    “Türkiye’nin 13 Nisan 1950’de 13’üncü Üye olarak katıldığı ve bugün 47 Avrupa ülkesini barındıran Avrupa Konseyi özellikle demokrasi, insan hakları ve temel özgürlükler açısından Avrupa değerlerini temsil eden bir örgüt. Türkiye 1987 yılından beri Avrupa Konseyi bünyesindeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkını da tanımış durumda. Avrupa Konseyi üyeliği Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Jagland’ın ziyareti bu açıdan çok önemli. Jagland hem bu zor dönemde Türkiye’ye destek veriyor hem de Avrupa adına Ergenekon ve Balyoz gibi davalardaki hukuksuzluklara yeterli tepki gösterilmediği için bir özeleştiri yapıyor. Jagland, Türkiye’deki gibi bir darbe girişimi herhangi bir Avrupa ülkesinde olsa, mutlaka benzer önlemlerin alınacağını da belirtiyor. Jagland’ın OHAL döneminde alınan kararların Avrupa Konseyi standartlarında olması ve darbe girişimi ile ilgili soruşturmaların yürütülmesinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadına uygun davranılması konusundaki uyarıları da dikkate alınmalı.”

    Zeytinoğlu son olarak, AB yetkilileri ve AB üyesi devletlerin liderlerine de bir çağrıda bulundu:

    “Bay Juncker, Bay Tusk, Bay Schulz, Bayan Mogherini, Bay Hahn, Bayan Merkel, Bay Renzi, Bay Hollande ve diğer liderlere sesleniyorum. Türkiye’ye gelin. Türkiye’nin geçirdiği bu zor dönemde hükümetimiz ile angaje olun. Tavsiyelerde bulunun, yardım teklif edin. Türkçede bir söz vardır: Gözden uzak olan gönülden de uzak olur. Türkiye’nin Avrupa perspektifinin hem AB için hem Türkiye için kritik önemini hepimiz biliyoruz. Bu perspektifin Türkiye’nin geleceğinin şekillenmesinde etkili olmaya devam etmesi için Türkiye’nin yanında olduğunuzu Türk halkına ve tüm dünyaya gösterin.  Dosta düşmana Türkiye bizdendir ve bizden olarak kalacaktır deyin.”

    AĞUSTOS 2016: AB TÜRKİYE’NİN YANINDA OLMALI

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, AB’nin Türkiye’ye yeterince destek olmadığını söyleyerek, AB liderlerinin Türkiye’de demokrasiye yönelik tehdidin boyutlarını algılayamadıklarını belirtti.

    Zeytinoğlu şu açıklamada bulundu: “Ülkemizde 15 Temmuz’da meydana gelen darbe girişimi sonrasında AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ve AB Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini gibi yetkililer darbe girişimini kınayan açıklamalarda bulunmuştur. Ancak Türkiye’nin gelecekte bu tür bir girişimin yaşanmaması için aldığı kapsamlı önlemler, AB’yi tedirgin etmiş ve bundan sonraki mesajlarında AB liderleri hükümeti uyarıcı bir söylem benimsemiştir. Türkiye’de devlet kurumlarına sızan ve adaletin, ordunun, eğitimin, ekonominin ve diğer kurumların işleyişine büyük zarar veren bir gizli örgütün bertaraf edilmesi bu dönemde birinci önceliğimizdir. AB’nin bu süreçte Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı ciddi tehlikeyi anlayarak sürece destek olması ve kurumlar yeniden yapılandırılırken Türkiye’ye her türlü yardımı sağlaması beklenir. AB kurum temsilcilerinin ve AB üyesi devlet liderlerinin Türkiye’yi ziyaret etmemesi, Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile yeterli teması kurmamaları bizleri hayal kırıklığına uğratmıştır. Unutulmamalıdır ki, AB’nin sadece eleştirel bir tutumla süreci uzaktan izlemesi, AB’nin demokrasi, insan hakları ve hukuka dayanan değerlerini tüm Avrupa sathında savunması ve Türkiye’nin geleceğinde etkili olması imkânını da zayıflatacaktır.”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, İsveç eski Başbakanı Carl Bildt’in dün yayımlanan yazısına da değinerek, Bildt’in vizyoner bir devlet adamı olarak, AB’nin Türkiye’deki darbe girişimi sonrasındaki çekimser yaklaşımını eleştirmekte haklı olduğunu söyledi.

    Zeytinoğlu şunları ekledi: “Bu süreçte, İsveç eski Başbakanının eleştirileri son derece haklı olduğu görülmekte.  Bildt, darbe girişiminin gerçek bir tehlike olduğunu vurguluyor ve başarılı olsaydı ortaya çıkabilecek olan korkutucu sonuçlara dikkat çekiyor.   Bildt ayrıca, AB’nin darbe girişiminin yaşandığı akşam hemen tepki veremediğini ve sonrasında da AB temsilcilerinin bugüne kadar anayasal düzene yönelik en ciddi tehdidi yaşamış olan bir aday ülkeye giderek dayanışma sergilemediklerini belirtiyor ve AB’nin üzerine düşen tavrı sergilememiş olmasının “ahlaki otoritesini” kaybetme riskini doğurduğunu ifade ediyor. Bildt’in uyarıları son derece yerinde. Diğer AB temsilcileri ve AB liderlerinin de bu uyarıyı dikkate alarak gereğini yerine getirmelerini bekliyoruz”.

    İKV Başkanı Zeytinoğlu son olarak, İKV’nin 15 Temmuz darbe girişimi sonrasındaki faaliyetlerine değinerek, İKV’nin AB kurumları ve Üye Devletler nezdinde bilgilendirme ve iletişim çalışmalarına ağırlık vereceğini belirtti. Zeytinoğlu, “İKV olarak, AB yetkilileri, Avrupa Parlamentosu üyeleri, medya mensupları ve düşünce kuruluşları temsilcileri ile yoğun temaslar gerçekleştireceğiz. Hazırladığımız raporlar, yayınlar, duyurular ve ikili temaslar yoluyla, ülkemizin AB ve Avrupa değerleri açısından önemini vurgulayarak, Türkiye’deki normalleşmeye yönelik gelişmeleri anı anına aktaracağız” dedi.

    Eski İsveç Başbakanı Carl Bildt’in "Politico" için yazdığı makaleye buradan ulaşabilirsiniz.

    TEMMUZ 2016: İKV’NİN 54. GENEL KURULU GERÇEKLEŞTİ

    İKV’nin 54. Olağan Genel Kurulu 26 Temmuz 2016 tarihinde, vakfın Mütevelli Kurum başkanları, Destekçi Kurum temsilcileri ve delegelerin katılımıyla İstanbul’da yapıldı. Divan Başkanlığını Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu ve Divan Başkan Yardımcılığını İsmail Gülle’nin yaptığı Genel Kurulda, İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu,  Temmuz 2015-Temmuz 2016 tarihleri arasında Vakfın faaliyetlerini içeren bir sunum gerçekleştirdi.

    İKV Başkanı Zeytinoğlu konuşmasında ayrıca, 15 Temmuz akşamı ülkemizin şerefli Türk Silahlı Kuvvetleri içine sızan bir grup tarafından, Devlet ve hükümetimize yönelik haince darbe girişiminin Türk milletinin her kesiminin demokrasiyi korumak adına gösterdiği mücadele sayesinde önlendiğinin altını çizdi. Zeytinoğlu, bu tür girişimlerin bir daha gerçekleşmemesi ve devlet içine yerleşmiş ihanet şebekelerinin kökünün kazınması için gerekli adımlar atılması mesajını verdi.

    Başkan Zeytinoğlu, İKV olarak devlet ve hükümetimizin yanında olduğunu belirterek, TOBB koordinasyonunda düzenlenen ve 538 sendika, konfederasyon, meslek örgütü ile STK’nın TBMM’de darbeye karşı açıkladığı ortak bildiriye katıldıklarını hatırlattı. Sivil toplum kuruluşları olarak demokrasiye yapılan her türlü müdahaleye karşı olduğunu ifade eden Zeytinoğlu, demokrasiye sahip çıkacağını ve bu durumun en önemli vatandaşlık görevi olduğunun bilinmesini istedi.

    Başkan Zeytinoğlu şunları ekledi: “Beklentimiz bu olağandışı dönemi bir an önce atlatarak, demokratik sistemi tüm kurumları ve prensipleri ile rayına oturtmak ve AB bütünleşme sürecine kaldığımız yerden devam etmektir. AB ile mülteci anlaşması ve vize serbestliği süreci ile yeniden canlanan ilişkilerimizi geliştirmeyi ve Ekim ayında gerçekleşmesini umduğumuz vize serbestliği takvimine yeniden işlerlik kazandırmayı umuyoruz”.

    Genel Kurul’un açılış bölümünde ayrıca, TOBB Başkan Yardımcısı Halim Mete, İSO Başkanı Erdal Bahçivan, İSTİB Başkanı Ali Kopuz, İKHİB Başkanı İsmail Gülle, TİM Başkan Vekili Mustafa Çıkrukçıoğlu ve TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler birer konuşma gerçekleştirdi. Mütevelli kuruluş temsilcileri, darbe girişiminin şiddetle karşısında dururken, bundan sonraki süreçte AB üyeliği perspektifinin daha da ön plana çıktığını belirterek, İKV’nin “Türkiye’nin AB uzmanı” olarak bu süreçte kritik bir rol oynadığına işaret ettiler.

    TEMMUZ 2016:DARBE GİRİŞİMİNİ LANETLİYORUZ

    15-16 Temmuz 2016 tarihinde gecesi gerçekleştirilen darbe girişimini lanetliyor, Türkiye'de bu tür zorla iktidara el koyma girişimlerinin başarıya ulaşma imkanı kalmadığını bir kez daha vurgulamak istiyoruz.

    Demokrasiye karşı girişilen bu kalkışmaya, hükümet, muhalefet, sivil toplum ve toplumun geniş kesimleri tarafından büyük bir direnç ile tepki gösterilmiştir. Bu durum, Türkiye'de halkın demokrasiye olan bağlılığını ortaya koyması açısından umut vericidir.

    Bu başarısız girişim sonrasında, Türkiye için demokrasi ve halk iradesine dayanan, insan haklarına saygılı, liberal bir rejim dışında alternatif olmadığı bir kez daha ortaya çıkmıştır.

    Bu darbe girişimi karşısında direnen hükümetimizi, muhalefet partilerini, sivil toplum kuruluşlarını ve tüm halkımızı kutluyor, bir daha bu tür girişimlerin hiçbir zaman yaşanmamasını diliyoruz.

    Darbe girişiminde bulunanların TSK içinde münferit bir grup olduğunu dikkate alarak, ordumuzun milletin ordusu olmaya devam ettiğini ve itibarının korunmasının önemini vurgulamak istiyoruz.

    Türkiye'nin özgür ve müreffeh ülkeler arasında, demokrasisini ve iç barışını giderek güçlendirerek, vatandaşları için insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı, yüksek hayat standartları sağlayan bir ülke olarak, AB üyelik hedefi doğrultusunda gelişimini sürdürmesi en büyük dileğimiz ve beklentimizdir. 

    TEMMUZ 2016:NİCE’TE GERÇEKLEŞEN TERÖR SALDIRISINI ŞİDDETLE KINIYORUZ

    Fransa’nın Nice kentinde 14 Temmuz Ulusal Günü kapsamındaki kutlamalar sırasında, halkın arasına dalarak 80’den fazla kişinin hayatını kaybetmesine, yüzlerce kişinin de yaralanmasına sebep olan menfur saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Masum insanların canlarına kasteden bu tür saldırılar hiçbir şekilde hoş görülemez. Terörün her türlüsünü lanetliyor, teröre karşı birleşik cephenin küresel düzeyde oluşturulmasının gereğine işaret ediyoruz.

    Bu terör saldırısı sonrası üzüntülerimizi belirtirken, bazı noktaları da vurgulamak istiyoruz. Fransa ve diğer AB üyesi devletlerin terör tehdidine karşı iç güvenlik önlemlerini güçlendirmesi ve terörle mücadele stratejilerini güçlendirecek adımlar atmaları gereklidir. Bunun yanında, artan güvenlik tehditlerine karşı alınacak önlemlerin mülteci hakları ve göç konusunda liberal politikaları rafa kaldırmayacağı, AB liderlerinin popülist yaklaşımlara prim vermeyeceğini umuyoruz.

    Son olarak, daha önceki terör saldırılarında da vurguladığımız gibi, terörle mücadele ancak teröre karşı tüm ülkeler ve ilgili uluslararası örgütleri içeren küresel işbirliği ile etkili bir şekilde yapılabilir. Filistin sorunu, Irak’taki belirsizlik ve Suriye Savaşı gibi kanayan yaraların tedavi edilmesinin barış ve huzurun sağlanması için atılması gereken kritik adımlar arasında olduğunu hatırlatmak isteriz.

    Ayhan Zeytinoğlu

    İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı

     

    HAZİAN 2016: 33’ÜNCÜ FASLIN MÜZAKEREYE AÇILMASINI, TÜRKİYE VE AB’NİN TAM ÜYELİK HEDEFİNE OLAN BAĞLILIĞININ BİR GÖSTERGESİ OLARAK DEĞERLENDİRİYORUZ

    İKV BAŞKANI AYHAN ZEYTİNOĞLU: “33’ÜNCÜ FASLIN MÜZAKEREYE AÇILMASINI, TÜRKİYE VE  AB’NİN TAM ÜYELİK HEDEFİNE OLAN BAĞLILIĞININ BİR GÖSTERGESİ OLARAK DEĞERLENDİRİYORUZ”

    İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Mali ve Bütçesel Hükümler başlıklı 33’üncü fasıl 30 Haziran 2016 tarihinde Brüksel’de gerçekleşen Hükümetlerarası Katılım Konferansı’nda müzakereye açılmasına ilişkin açıklamalarda bulundu. 2 yıllık bir aradan sonra geçtiğimiz yıl Aralık ayında müzakereye açılan Ekonomik ve Parasal Politika faslından sonra bu yıl da Mali ve Bütçesel Hükümler faslının müzakereye açılması müzakere sürecinin ilerlemesi açısından olumlu bir gelişme olarak değerlendiren Zeytinoğlu, açılan fasıllara eklenen yeni bir halka olarak müzakere sürecinin ivme kaybetmeden devam etmesi açısından önem taşıdığının altını çizdi.

    1 Temmuz’da sona erecek olan Hollanda Dönem Başkanlığı’nda açılan 33’üncü fasıl ile birlikte AB sürecinde açılan fasıl sayısı 16’ya çıktığını söyleyen Zeytinoğlu, 33’üncü fasıla ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu: “Mali ve Bütçesel Hükümler faslı müzakere sürecinde uzun bir süre Fransa’nın blokajına tabi oldu ve eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin görevi döneminde bu ülke tarafından “üyelikle doğrudan ilişkili olduğu” gerekçesiyle bloke edilen fasıllar arasında yer aldı. Cumhurbaşkanı François Hollande’ın göreve gelmesinden sonra ülkenin söz konusu fasıllara karşı blokajını kaldırmaya sıcak bakmasıyla birlikte 18 Mart 2016 tarihli Türkiye-AB Zirvesi’nde AB tarafından faslın Hollanda’nın AB Dönem Başkanlığı’nda müzakerelere açılması yönünde karar alınmıştır.

    Mali ve Bütçesel Hükümler faslı temel olarak AB bütçesinin finansmanı için üye ülkelerin AB bütçesine yapacakları katkı için gerekli mali kaynaklara (öz kaynaklar) ilişkin kuralları kapsamaktadır. AB’nin bütçe kaynakları, AB dışı ithalatta elde edilen gümrük vergileri, tarımsal vergiler ve şeker üretiminden alınan vergilerinden elde edilen geleneksel öz kaynaklardan oluşan Üye Devlet katkıları, Üye Devletlerin KDV gelirlerine dayanan katkılar ve Üye Devletlerin GSMH büyüklüğüne bağlı olarak değişen katkılardan oluşmaktadır. AB Bütçesine ilişkin yeterli koordinasyonun sağlanması, öz kaynaklara ilişkin katkıların doğru hesaplanması, tahsilâtı, ödenmesi ve denetiminin temini ve öz kaynaklara ilişkin kurallara uyum amacıyla Üye Devletlerin bu alanda gerekli idari kapasiteyi oluşturmaları gerekmektedir.

    Genel olarak, Türkiye Mali ve Bütçesel Hükümler faslı kapsamındaki hazırlıkları henüz erken aşamadadır. AB’ye üyeliği gerçekleştiğinde bu fasıla ilişkin olarak güçlü koordinasyon yapılarını, idari kapasiteyi ve uygulama kurallarını oluşturmasına ihtiyaç duyulacaktır.

    Tam üyelikle doğrudan bağlantılı olan bu faslın müzakerelere açılması gerek Türkiye’nin gerekse AB’nin müzakere sürecinde tam üyelik hedefine olan bağlılığının bir göstergesi olması açısından önem taşımaktadır. Öte yandan, AB’nin geçmişte aday ülkelerle yürüttüğü müzakerelerde Mali ve Bütçesel Hükümler faslı genelde en son sonuçlandırılan müzakere faslı olmuştur. Müzakere sürecinde ilerleme sağlayabilmek amacıyla halen bloke olan diğer fasılların da açılması önem taşımaktadır. AB Konseyi kararı ile bloke edilen 8 fasıl ve GKRY’nin tek taraflı olarak bloke ettiği 6 fasıl müzakere sürecinde engel teşkil etmektedir. Söz konusu fasılların açılabilmesi için gerekli koşulların oluşturulması sürecin hedefine ulaşması açısından önemlidir. Bu ise hem Kıbrıs sorununda çözümün sağlanması, hem de Avrupa Komisyonu ve Üye Devletlerin müzakere sürecinin canlandırılması yönünde verdikleri sözleri yerine getirmelerine bağlıdır.

    23 Haziranda Britanya’daki referandum sonucunda ülkenin AB üyeliğinden çıkmasının söz konusu olması, AB sürecinin geleceği açısından endişe verici olmuştur. Bu açıdan Türkiye ile ilişkilerin canlandırılması, AB’nin güçlü bir duruş sergilemesi ve entegrasyon sürecinin geleceği açısından da destekleyici olacaktır.”

    HAZİRAN 2016:İSTANBUL’DA GERÇEKLEŞTİRİLEN TERÖR SALDIRISINI ŞİDDETLE KINIYORUZ

    İstanbul Atatürk Havalimanı’nda dün gerçekleştirilen hain terör saldırısını şiddetle kınıyor; yaşamını kaybeden vatandaşlarımız için başsağlığı ve yaralılara acil şifalar diliyoruz.

    Bu tür saldırıların ülkemizin milli birlik ve beraberliğine karşı işlenmiş insanlık dışı eylemler olduğunu hatırlatırken, terörün her türlüsüne karşı uluslararası camianın birleşmesi ve bu sorunu en acı bir şekilde deneyimlemiş ülkelerden olan Türkiye ile özellikle AB’li dostlarımızın dayanışma içinde olmalarını bekliyoruz.

     

    Ayhan ZEYTİNOĞLU

    İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı

    İNGİLTERE AB ÜYELİĞİNDEN ÇIKMAK İÇİN OY KULLANDI: ŞİMDİ NE OLACAK?

    Britanya'daki referandum sonuçları AB'nin sonu değil, yeni bir AB'nin başlangıcıdır.

    23 Haziran’da yapılan referandum, AB üyeliğinden ayrılma yanlılarının zaferi ile sonuçlandı. Yüzde 72,2 oy verme oranı ile yaklaşık 30 milyon kişinin oy kullandığı referandumda, seçmenlerin yüzde 52’si AB üyeliğinden ayrılma yönünde oy kullandı. Ancak referandumun sonuçları aynı zamanda Britanya içinde bölgeler ve seçmen profili açısından farklılaşmaların olduğunu göstermektedir. Örneğin Londra Bölgesi ve İskoçya’nın AB’de kalma yönünde oy kullanırken, benzer şekilde genç ve yüksek eğitimli seçmenler arasında AB’de kalma eğiliminin daha güçlü olduğu ortaya çıkmaktadır.

    Referandumun ilk siyasi sonucu Başbakan Cameron istifa edeceğini açıklaması ve AB’nin üyeliğinden ayrılma başvurusunu yeni seçilecek Başbakana bırakması olmuştur.

    Britanya’nın AB üyeliğinden ayrılması süreci nasıl işleyecek?

    Bundan sonraki süreçte,

    • Britanya Parlamentosu’nun referandum sonuçlarını onaylayan bir karar alması,
    • Hükümetin bu karar uyarınca AB üyeliğinden çıkma başvurusunda bulunması,
    • Britanya ve AB arasında üyelikten ayrılma koşullarını belirleyen yeni bir antlaşma imzalanması

    öngörülmektedir.

    Britanya AB ile ilişkilerini yeni bir statüye oturtacak yeni bir Antlaşmayı AB ile müzakere edecektir. AB üyesi iken de Avro Bölgesi ve Schengen Alanı gibi bazı AB düzenlemelerinin dışında kalmayı seçen Britanya için bu yeni Antlaşma ile AB ile ilişkileri yeniden tanımlanacaktır.

    Nasıl bir model öngörülebilir?

    Bu çerçevede bu yeni model, AB ile yakın ekonomik ve ticari ilişkiler içerecektir. Örneğin, Britanya’nın AB İç Pazarı’na erişimini sağlayacak “Avrupa Ekonomik Alanı” formülü önemli bir seçenektir. AB’nin akdettiği ticaret anlaşmalarına Britanya’nın da eş zamanlı olarak dâhil olması, AB’nin çıkardığı regülasyonları tercihine bağlı olarak kabul etmesi gibi unsurlar içerecek olan bu formül diğer bazı AB ülkeleri ve aday ülkeler için de  yeni bir model oluşturabilir.

    Britanya AB ile ilişkilerini yeniden müzakere ederken, özellikle bugüne kadar Britanya’ya yerleşen AB içi göçmenlerin durumunun ne olacağı merak uyandırmaktadır. Bugüne kadar yerleşenlerin Britanya’da kalmaya devam edecekleri ancak bundan sonraki göç konusunda Britanya’nın AB içi ve dışı göçe yönelik kendi düzenlemelerini daha katı bir şekilde devam ettireceği öngörülebilir.

    Britanya referandumunun sonuçlarından Türkiye nasıl etkilenecektir?

    Türkiye açısından sonuçlara bakıldığında, bu sonuç iki açıdan önemli görülmektedir: İlk olarak, Britanya referandum sonuçları AB'nin yönünü etkileyecek bir gelişmedir. Birliğin entegrasyon yapısını, farklı modelleri içerecek şekilde yeni bir kurumsal çerçeveye oturtması gerekecektir. Farklı hızlarda ve biçimlerde bütünleşen çok vitesli Avrupa adım adım ortaya çıkmaktadır. Türkiye'nin AB üyelik hedefi açısından AB'nin izleyeceği yön büyük önem taşımaktadır.

    İkinci olarak, Britanya'nın AB ile oluşturacağı yeni ilişki Türkiye açısından da incelenmesi gereken yeni bir model ortaya çıkaracaktır. AB ile entegrasyon sürecinde Türkiye'nin belirli politika alanlarına katılacağı, AB İç Pazarına erişim sağlayacağı bu tür bir model, tam entegrasyon hedefi saklı kalmak kaydıyla, dikkate alınmalıdır.

    Britanya'daki referandum sonuçları AB'nin sonu değil, yeni bir AB'nin başlangıcıdır.

    HAZİRAN 2016:BRİTANYA’DAKİ AB REFERANDUM SÜRECİNİ YAKINDAN İZLİYORUZ

    23 Haziran Perşembe günü Britanya’da kritik bir oylama yapılacak ve Britanya halkı, ülkelerinin AB üyesi olarak kalıp kalmayacağına karar verecek. Yapılan kamuoyu araştırmaları, AB üyeliği taraftarları ve karşıtları arasındaki oy farkının çok az olduğu, hatta Britanya’nın üyelikten çıkmasını isteyenlerin az bir yüzdeyle de olsa önde olduğunu gösteriyor. Kuşkusuz bu referandumun sonuçları sadece Britanya’yı değil, tüm Avrupa’yı, Avrupa’nın geleceği ile ilgilene ABD gibi güçleri ve AB’nin uzatmalı aday ülkesi Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. 24 Haziran’da öğreneceğimiz referandum sonuçları AB’nin geleceği açısından kritik önem taşıyor. Britanya ile yola devam eden bir Avrupa, bütüncül yapısını korumayı başarsa da, yine Avro alanı, Schengen alanı gibi birçok sorununa odaklanmaya geri dönecek. Britanya’nın AB üyeliğini terk etme kararı vermesi ise, AB için bir deprem etkisi yaratabilir. AB üyelik kuralları tartışmaya açılabilir, bazı Üye Devletler için Britanya bir örnek oluşturabilir. AB’nin entegrasyon modelini tekrar gözden geçirmesi ve hatta Üye Devletler ve vatandaşları için AB’nin tekrar bir cazibe merkezi haline gelmesi için somut ve güçlü adımlar atması gerekebilir. 

    İKV Genel Sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas tarafından yazılan “8 Soruda Brexit: Birliğin En Aykırı Üyesi Kritik Dönemeçte” adlı değerlendirmeye buradan ve Uzman Yardımcısı Emre Ataç’ın kaleme aldığı “Brexit Tartışmaları ve AB’nin Geleceği” adlı değerlendirmeye buradan ulaşabilirsiniz.

    HAZİRAN 2016:ONLAR İSTİYOR DİYE AB ÜYELİK HEDEFİNDEN VAZGEÇECEK DEĞİLİZ

    Son günlerde özellikle İngiliz medyasında Türkiye'nin asla AB üyesi olamayacağına ilişkin bir takım söylemler ve açıklamalar yer almaktadır. Britanya'da 23 Haziran'da yapılacak AB referandumu ile ilgili tartışmaların alevlendiği bugünlerde, Başbakan David Cameron ve Maliye Bakanı George Osborne gibi bazı siyasetçilerin yaptığı ve daha önceki söylemleriyle çelişen bu açıklamaların iç siyasete ve referandum sonuçlarını etkilemeye yönelik olduğu görülmektedir. Fakat Britanyalı siyasetçilerin bu açıklamaları yaparken, Türkiye'de uyandıracağı tepkileri dikkate almaları gerektiğini vurgulamak isteriz. Bir AB üyesi olarak, Birliğin Türkiye'ye yönelik politikasını nasıl etkileyeceğini düşünmeden bu açıklamaların yapılmış olması esef vericidir.

    Türkiye açısından bakacak olursak, bu tür popülist açıklamaların Türkiye'yi AB üyeliği hedefinden saptırmaması gerekir. Bilakis bu görüşler Türkiye'nin AB'ye katılma ve Avrupa yönetişiminin belirlendiği masada tam üye olarak yerini alma hedefini daha da pekiştirmektedir. 51 yıldır Türkiye'nin AB uzmanı olan İKV olarak, AB üyeliği hedefimizin anlamını ve önemini koruduğunu ve bazı AB ülkelerinde yükselen bu popülist söylemin ülkemizin Avrupa ile bütünleşme hedefini etkilemeyeceğini bir kez daha hatırlatmak isteriz.

    HAZİRAN 2016:ALMANYA PARLAMENTOSUNUN ERMENİ SOYKIRIM İDDİALARINI TANIYAN KARARI

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu dün Almanya Federal Meclisi alt kanadı tarafından kabul edilen ve Ermeni soykırımı iddialarını tanıyan kararı değerlendirdi. Zeytinoğlu, buna benzer kararların daha önce Avrupa Parlamentosu ve 13 AB üyesi devlet tarafından kabul edildiğini hatırlattı. Bunun yanında, Alman Parlamentosunda bu kararın kabul edilmesinin ayrı bir önemi olduğunu vurguladı ve şunları söyledi: “Almanya AB içinde lider ülke konumundadır. Bunun yanında Türkiye’nin AB ile ilişkileri açısından da kritik önem de bir ülkedir. Almanya’da yaşayan 3 milyona yakın soydaşımız bu ülke ile Türkiye arasındaki ilişkilerini önemini artırmaktadır. Son dönemde AB ile Türkiye arasında mülteci işbirliği ve vize serbestliği süreçlerinde Almanya’nın Türkiye’ye yaklaşımı olumlu olmuştur. Ancak dün kabul edilen karar bu sürece bir darbe vurmuştur. İki tarafın ortak bir soruna çözüm bulma çabası içinde bir araya gelmesi, Ege adaları üzerinden AB’ye yönelen düzensiz göçün büyük ölçüde kontrol altına alınmasına yol açmıştır. Ancak Almanya’nın bu karar ile Türkiye’ye gösterdiği yaklaşım, mülteci anlaşmasında gördüğümüz olumlu tavır ile çelişmekte ve iyi niyet ölçülerine aykırı düşmektedir. Alman dostlarımızı Türkiye üzerinde haksız bir baskı oluşturacak bu tür girişimlerden kaçınmaları ve dünkü karar ile ilişkilere verilen zararı onarmaya yönelik adımları atmaları konusunda duyarlı olmaya davet ediyoruz.”

    MAYIS 2016:BAŞSAĞLIĞI MESAJI

    Türk özel sektörünün duayenlerinden, ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel alanlardaki gelişimi ile Türkiye-AB ilişkilerine önemli katkılarda bulunmuş, Kale Grubu Kurucusu, Onursal Başkanı, Vakfımızın kurucularından ve Başkan Yardımcımız Zeynep Bodur Okyay’ın Babası Dr. Hacı İbrahim Bodur’un vefatını büyük bir üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz. Sayın Bodur’a Allah’tan rahmet; ailesine, Türk iş dünyasına ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyoruz.

     

    Ayhan ZEYTİNOĞLU

    İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı

    MAYIS 2016:VİZE SERBESTLİĞİ SÜRECİNDE SOĞUKKANLI OLMALIYIZ

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu vize serbestliği sürecinde Türkiye’nin kısa zamanda çok yol kat ettiğini ve 72 kriterden 65’ini yerine getirdiğini belirtti. Zeytinoğlu, kalan kriterler arasında teknik olarak tamamlanmayan AB standartlarında biyometrik pasaportların basılması ve Haziran ayında başlaması öngörülen Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması’nın işlerlik kazanması gibi maddeler olduğunu hatırlattı. Bunun yanında Komisyon tarafından henüz karşılanmadığı öne sürülen iki kritik konunun da kriterler arasında yer aldığını belirten İKV Başkanı, bunların yolsuzlukla mücadele ve terörle mücadele konularında kilitlendiğini söyledi.

    Başkan Zeytinoğlu, İKV’nin 23-24 Nisan 2016 tarihlerinde Realta araştırma şirketine yaptırdığı anketin sonuçlarına da değindi ve kamuoyunda AB üyeliğine desteğin bir önceki yıla oranla, 13 puan artarak %75 oranına çıkmasının da önemli bir gelişme olduğunu vurguladı:

    “AB üyeliği için  %75 oranındaki kamuoyu desteği, hükümetin bu alandaki politikaları açısından da dikkate alınması gereken bir veri oluşturuyor. AB bağı Türkiye açısından ekonomik refahtan, demokratikleşmeye kadar birçok alanda çıpa görevi görmeye devam ediyor. Vize serbestliğinin sağlanması da bu desteğin devamı ve üyelik sürecinde ilerlenmesi açısından önemli bir hedef”.

     

    “VİZE SERBESTLİĞİ İÇİN TERÖR TANIMI İLE İLGİLİ KRİTER AŞILABİLİR”

    Ayhan Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:

    “Vize serbestliğinin sağlanması için AB tarafından öngörülen en kritik konu terörle mücadele mevzuatının revize edilmesi. Bu kritere ilişkin olarak AB, terör suçlarının kapsamının daraltılmasını ve temel insan hakları, özgürlük ve güvenlik hakkı, adil yargılanma hakkı, ifade özgürlüğü ile toplanma ve gösteri özgürlüğünü garanti altına alan ileri adımlar atılmasını öne sürüyor. Türkiye hâlihazırda aktif olarak terörle mücadele eden bir ülke. Kendileri de terörle sorun yaşayan AB ülkelerinin ve AP üyelerinin, Türkiye’nin bu alandaki hassasiyetini dikkate alması gerekiyor. Öte yandan, Türkiye açısından da terörle mücadeleyle bağlantılı uygulamalarda insan haklarına ve hukukun sınırlarına özen gösterme ilkeleri ile orantılılık ilkesi yol gösterici bir rehber olmalı. Türkiye’nin AB ile müzakere sürecinde insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik olarak Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolunun açılması, AİHS ihlallerinin giderilmesine yönelik eylem planları hazırlanması ve yargı mensuplarına yönelik bilgilendirme faaliyetleri gerçekleştirilmesi gibi önemli adımları oldu. Bu açıdan bakıldığında AB’nin de konuya hassasiyet göstermesi şartı ile, yerine getirilmeyecek bir kriter olduğunu düşünmüyorum.”

    AP’DE ÇETİN BİR SÜREÇ BİZİ BEKLİYOR AMA AŞILMAZ DEĞİL

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, vize serbestliği için Avrupa Parlamentosu ve AB Konseyi’ndeki onay sürecine de dikkat çekti ve gelinen aşamada Komisyon’un 4 Mayıs tarihli raporunda vizelerin kaldırılmasını önermesinin önemli bir kazanım olduğunun unutulmaması gerektiğini vurguladı. Zeytinoğlu süreçteki tıkanıklığın, vizesiz Avrupa hayalinin rafa kalktığı şeklinde algılanmaması gerektiğini belirtti:

    “AP’deki görüşmelerde, Türkiye kriterleri tamamiyle karşılamadan ve kriterlerin karşılandığı Komisyon tarafından yazılı bir şekilde Parlamento’ya iletilmeden onay sürecine geçilmeyeceği belirtildi. Zaten Komisyon’un vize serbestliğine ilişkin 3’üncü raporunda da, onay sürecinin tamamlanabilmesi için, kalan 5 kriterin Türkiye tarafında karşılanması gerektiği belirtilmişti. Dolayısıyla, yeni ve beklenmedik bir durumla karşı karşıya değiliz. Kriterlerin tamamlanması konusunda muğlaklık olması, AP’deki oylamanın sonucunu da olumsuz etkiler. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte, muğlaklığa sebebiyet vermeyecek şekilde kriterlerin karşılanması önem taşıyor. Birkaç aylık gecikme söz konusu olabilir. Her durumda Türkiye’nin Avrupa Komisyonu ile birlikte çalışarak, kalan kriterleri ortak bir anlayış çerçevesinde tamamlamayı hedeflemesi gerekiyor.

    Vize serbestliğinin gerçekleşmesine çok az kaldı. Koşunun son düzlüğünde hız kesmeyip devam edersek, süreci tamamlayabiliriz. Unutulmamalı ki, vizelerin kaldırılması, AB ile ilişkilerimizde önemli bir psikolojik bariyerin aşılmasını sağlayacaktır.”

    MAYIS 2016: KAMUOYUNUN AB ÜYELİĞİNE DESTEK ORANI % 75,5

    İKV BAŞKANI AYHAN ZEYTİNOĞLU: BU YÜKSEK ORAN AB İLE İLİŞKİLERİN DAHA GELİŞTİRİLMESİ İÇİN KAMUOYU DESTEĞİNİ ORTAYA KOYUYOR.

    Her yıl Avrupa Topluluklarının kuruluşuna önayak olan Schuman Bildirgesi’nin yıldönümünde Avrupa Günü’nü kutlarken, AB Türkiye ilişkilerini bir kez daha gözden geçiriyoruz. Mülteci krizi sonrasında ivme kazanan AB ile ilişkiler, Nisan ayı boyunca vize serbestliği yol haritası kriterlerini tamamlamaya yönelik reformlarla hareketlendi.

    “YABANCI DÜŞMANLIĞI VE GÖÇ KARŞITLIĞI AB’NİN GELECEĞİ İÇİN CİDDİ BİR TEHLİKE OLUŞTURUYOR”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Türkiye için AB ile ilişkilerin süregiden önemine dikkat çekti ve son dönemde mülteci krizi ve vize serbestliği süreci ile hız kazanan ilişkilerin müzakerelerin canlandırılması ile devam etmesi gerektiğini belirtti. Zeytinoğlu şunları söyledi:

    “9 Mayıs Avrupa Günü’nde Avrupa’yı Avrupa yapan değerlerin tehdit altında olduğunu görüyoruz. Bu zor dönemeçte AB’nin çok kültürlü ve açık yapısını koruması büyük önem taşımaktadır. Yabancı düşmanlığı ve göç karşıtlığı AB’nin geleceği için ciddi bir tehlikedir.”

    Başkan Zeytinoğlu, tüm zorluklara ve engellere rağmen Türkiye’nin AB üyelik perspektifinin tekrar canlandırılmasının hem ülkemiz hem de Avrupa açısından stratejik bir hedef olduğunu hatırlattı ve AB’nin karşı karşıya olduğu sorunların çözümünde Türkiye’nin anahtar konumda olduğunu belirtti.

    “AB İLE İLİŞKİLER ÜYELİK PERSPEKTİFİ EKSENİNDE YENİDEN CANLANDIRILMALI; VİZE SERBESTLİĞİ İÇİN KALAN KRİTERLER HIZLA YERİNE GETİRİLMELİ”

    İKV Başkanı Türkiye açısından da mülteci anlaşması ve vize serbestliği süreci ile hareketlenen ilişkilerin üyelik hedefi doğrultusunda canlandırılmasının ekonomik büyüme, demokratikleşme ve hukukun üstünlüğü açısından önemine dikkat çekti ve vize serbestliğinin gerçekleştirilmesi için kalan kriterlerin de zaman kaybetmeden tamamlanması çağrısında bulundu:   

    “Hükümetimiz ve Meclisimiz nisan ayı boyunca AB ile vize serbestliği yol haritasında yer alan kriterleri karşılayabilmek için yoğun bir yasama mesaisi gerçekleştirmiş ve 72 kriterin 67’sini tamamlamıştır. Avrupa Komisyonu 4 Mayıs’ta yayınlanan değerlendirme raporunda, Türkiye’nin göstermiş olduğu bu çabayı memnuniyetle karşılamış ve 5 kriterde eksiklikler olması ve biyometrik pasaportların basımı ve AB ile geri kabul anlaşmasının uygulanması için daha fazla zamana gerek olmasına rağmen Schengen vizesinin kaldırılması tavsiyesinde bulunmuştur. Bundan sonra Türkiye’ye düşen kalan kriterlerin karşılanması için hızla harekete geçerek, Komisyon’un önerisi Konsey ve Parlamento tarafından oylanmadan önce kriterleri tamamlamaktır.”

    Başkan Zeytinoğlu, Türkiye’nin halen karşılamadığı kriterler arasında yer alan terörle mücadele mevzuatında terörün geniş bir şekilde tanımlanması meselesine de değindi. İKV Başkanı, Türkiye’de barış ve güvenliğin sağlanması için terörle mücadelenin önemine dikkat çekti ve şehit haberlerinin geldiği bir dönemde, AB'nin Türkiye'nin içinde bulunduğu son derece hassas durumu göz önünde bulundurması gerektiğini vurguladı. Başkan bunun yanında, Türkiye’nin üyesi olduğu Avrupa Konseyi standartları uyarınca ifade özgürlüğünün gerek mevzuatta gerekse uygulamada sağlanmasının AB üyelik süreci ve vize serbestliğinin sağlanması için de bir gereklilik olduğunu belirtti.

    “AB İLE İLİŞKİLERİN GELİŞTİRİLMESİ İÇİN KAMUOYU DESTEĞİ FAZLASIYLA MEVCUT”

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, İKV’nin Realta Kamuoyu Araştırma Şirketi’ne yaptırdığı anketin sonuçlarını 9 Mayıs Avrupa Günü’nde açıkladı. Kamuoyunda AB algısını ve AB üyeliğine destek düzeyini ölçen bu anket 23-24 Nisan 2016 tarihlerinde, Türkiye Genelinde 18 yaş ve üstü seçmen nüfusunu temsil eden toplam 1254 katılımcıyla, İstanbul, Ankara, İzmir, Manisa, Eskişehir, Bursa, Trabzon, Adana, Mersin, Diyarbakır, Gaziantep, Amasya, Sakarya, Malatya, Ağrı, Aydın, Batman ve Samsun olmak üzere toplam 18 ilde hanede Kantitatif Araştırma / yüz yüze görüşme metoduyla yapıldı.

    Zeytinoğlu araştırma sonuçlarını şu şekilde özetledi:

    “Araştırma bulgularına göre, katılımcıların %75,5’i Türkiye’nin AB üyeliğini desteklerken, %24,5 karşı çıkmaktadır. 2015’te %61,8 olarak ölçülen destek oranının 13 puan yükselmiş olduğunu görüyoruz. AB ile ilişkilerimizin son dönemde mülteci anlaşması ekseninde hareketlendiğini de dikkate alırsak, bu yüksek oran kamuoyunun sürece desteğini ortaya koymaktadır.

    AB üyeliğini destekleyenlerin %45,4’ü üyelik ile refah ve ekonomik gelişmişlik düzeyinin artmasını beklerken, % 35,8 Avrupa’da dolaşım, yerleşme ve eğitim imkanı beklentisi ile %33,8 ise demokrasi ve insan haklarında gelişme beklentisi ile üyeliği desteklediğini ifade etmektedir.

    Araştırmada katılımcılara AB’nin kendileri için ne ifade ettiği sorulduğunda en yaygın olarak verdikleri cevaplar şu şekildedir: yüksek refah düzeyi ve ekonomik gelişme (%44), demokrasi ve özgürlük (%35), kültür ve uygarlık (%27), serbest dolaşım ve sınırların kalkması (%20), ortak standartlar ve uyumlaşma (%15).

    Araştırmada katılımcılara Türkiye’nin AB üyesi olup olmayacağına inanıp inanmadıklarını da sorduk. Yüzde 35,6 inandığını söylerken, % 64,4 inanmadığını söylemiştir. Dolayısıyla, kamuoyunda AB üyeliğine destek oranı yüksek olmasına rağmen, üyeliğin fiilen gerçekleşeceğine olan inanç düşüktür. Bu tespitler, kamuoyundaki AB algısını ortaya koyarak, süreci daha iyi analiz etmemize yardımcı olacaktır.”

    MAYIS 2016: “VİZESİZ AVRUPA’YA 5 KALA: KOMİSYONUN OLUMLU GÖRÜŞÜ MEMNUNİYET VERİCİ AMA HALA ATILMASI GEREKEN ADIMLAR VAR”

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Avrupa Komisyonu’nun bugün vize serbestliğine ilişkin yayımladığı 3’üncü ve son raporu değerlendirdi. Raporda Komisyon’un vize serbestliği için olumlu görüş bildirmesinin sevinçle karşıladığını belirten İKV Başkanı, hala karşılanması gereken 5 kriter kaldığını ve teknik sebeplerle geciken 2 kriter için de ek süre verildiğini ekledi. Başkan Zeytinoğlu, öncelikle vize serbestliğinin Türkiye-AB ilişkileri açısından kritik önemine dikkat çekti ve vizelerin kaldırılmasının bir psikolojik bariyeri yıkacağını belirtti:

    “Schengen vizesinin kaldırılması kararı, Türk vatandaşlarına verilecek son derece olumlu bir mesaj olacaktır. Türkiye için de, bu zor şartlar altında bir moral takviyesi sağlayacak, AB ile ilişkilerde yeni bir başarı hikayesi olarak kabul edilecektir.”

    “Vizelerin kaldırılması, AB ile ilişkilerin geleceği için turnusol kağıdı görevi görecek”

    Vizelerin kaldırılmasına yönelik kararın Türkiye ve AB ilişkilerinin sağlığı açısından da önemli olduğunu vurgulayan Zeytinoğlu, iki taraf arasında güvene ve işbirliğine dayalı yeni bir sürecin başlaması için vize serbestliğinin bir ‘turnusol kağıdı’ görevi göreceğini belirtti. Zeytinoğlu şöyle dedi:

    “Türk vatandaşları için Schengen vizesi zorunluğunun kaldırılması, AB ile varılan mülteci anlaşmasının önemli bir parçasını oluşturuyor. Yani Türkiye’nin mülteci krizinin aşılmasında AB’ye yardım ve desteğini karşılayacak şekilde vizelerin kaldırılması, AB tarafının samimi ve güvenilir bir ortak olduğunu gösterecektir. Türkiye ve AB arasında bu işbirliğinin sağlıklı bir şekilde devamı büyük ölçüde vize serbestliğinin sağlanmasına bağlı.”

    “Ek önlemlerle, vize serbestliğinin içi boşaltılmamalı”

    Başkan Zeytinoğlu, Avrupa Komisyonu’nun, vize serbestliği sağlandıktan sonra, anlaşmanın belirli hallerde askıya alınabilmesi, vize serbestliğinin geçici olarak durdurulabilmesi için öne sürdüğü korunma mekanizmalarına da değindi ve vize serbestliği sağlandıktan sonra bu tür keyfi kısıtlamalara tahammül edilemeyeceği uyarısında bulundu. İKV Başkanı konuya açıklık getirdi:

    “Elbette vize serbestliği sonrasında aşırı bir hızla artan göç akınlarının oluşması, vizesiz seyahat hakkının suiistimal edilmesi, güvenlik tehditleri ya da iltica başvurularında olağan dışı artış gibi durumlarda Schengen alanı ülkelerinin korunma önlemleri alma hakkı bulunuyor. Korunma önlemleri, Schengen alanı ve vize düzenlemeleri kapsamında tanınmış durumda. Ancak Türkiye özelinde bu tür önlemlerin daha kapsamlı hale getirilmesi ya da kolaylaştırılması kabul edilemez. Bu noktada Komisyon’un Mart ayında 2’nci vize serbestliği raporuyla birlikte yayımladığı çalışma belgesini hatırlamakta yarar var. Çalışma belgesinde Türk vatandaşları için vizelerin kaldırılmasının AB ülkelerine yönelik yeni bir göç hareketine yol açmasının olası olmadığı belirtiliyordu. Dolayısıyla vizelerin kaldırılması sonrasında Türkiye’den AB’ye doğru bir akın olacağını beklemek yersiz.”

    “Olağanüstü ilerleme kaydedildi ama az da olsa ek süreye ihtiyaç var”

    İKV Başkanı, vizenin AB ile ilişkilerdeki psikolojik anlamı ve sosyal ve kültürel etkileşim açısından öneminin altını çizdikten sonra, Türkiye’nin vize serbestliği yol haritasındaki 72 kriteri yerine getirmek için gerçekleştirdiği reformlara değindi:

    “Özellikle 18 Mart’taki mülteci anlaşması ile vize serbestliği için hedef tarihin Haziran ayına çekilmesinden sonra, tekrar hızlı bir reform sürecine girdik. Bu kapsamda Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunu oluşturan kanun ve çeşitli Avrupa Konseyi Sözleşmelerinin onaylanmasını da içeren paketler Meclis’ten geçti. Soruşturma veya kovuşturmanın devri ile rızaya dayalı iade gibi müesseselere de yer veren ve 72 kriter arasında öne çıkan Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu Tasarısının TBMM’de 24 Nisan 2016 tarihinde kabul edilmesi ve Kolluk Gözetim Komisyonu’nun yasalaşması da şüphesiz ki vizesiz Avrupa hayali için önemli gelişmeler oldu. Öte yandan bir takım ikincil mevzuat çalışmaları da bu kapsamda öne çıktı. Örneğin Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan arasında geri kabul ve sınır yönetiminde işbirliğine yönelik mevzuat da TBMM’den geçirildi.

    Bu reform süreci 2000’lerin başında AB ile müzakerelerin açılmasını sağlamak için gerçekleştirdiğimiz reformlara benziyor. Ancak ev ödevlerinin hepsi tamamlanmadı. Komisyon, 18 Mart 2016 tarihinde gerçekleşen Türkiye-AB Zirvesinden bu yana Türkiye’nin 72 kriterin karşılanması noktasında olağanüstü bir ilerleme kaydettiğini ifade etse de halen daha hızlı bir şekilde karşılanması gereken 5 kriter bulunuyor. Karşılanması beklenen bu 5 kriterin ilkini; Türkiye-AB Vize Serbestliği Yol Haritasında öngörüldüğü üzere, yolsuzlukla mücadele alanında GRECO tavsiyeleri ile uyumlu ileri adımlar atılması oluşturuyor. Öte yandan, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun AB standartlarına uygun hale getirilmesi gerektiği değerlendiriliyor. Üçüncü olarak, Europol ile bir operasyonel işbirliği anlaşmasının da uygulamaya koyulması gerekecek. Bu kriterin karşılanmasının da Kişisel Verileri Koruma Kanunu’nun AB mevzuatıyla uyumlu hale getirilmesiyle doğrudan bağlantılı olduğunu hatırlamakta fayda var. Ek olarak cezai meselelerde AB Üye Devletlerle etkin adli işbirliğinin sağlanması da önümüzdeki kısa süreden karşılanması gereken bir diğer kriter. Son olarak ise Terörle Mücadele Kanununda değişiklikler yapılması, özellikle de Türkiye’de ilgili mevzuatta belirtilen “terör tanımının” AB’deki muadilleri ile uyumlu hale getirilmesi bekleniyor. Dolayısıyla, bugün yayımlanan raporda kriterleri tümüyle karşıladığımız belirtilmiyor. Bunun için az da olsa ek süreye ihtiyaç var.”

    İKV Başkanı son olarak Haziran ayı itibarıyla uygulanması öngörülen Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması’na dikkat çekti:

    “21 Mart itibarıyla Yunanistan ile geri kabul mekanizması aktive edilmişti. Ancak Geri Kabul Ortak Komitesi’nin, 3 yıllık geçiş süresinin dolmasını beklemeden Haziran 2016 itibarıyla geri kabul mekanizmasının işletilmesi yönündeki kararın TBMM tarafından onaylanmasının ardından, bu süreç AB ülkeleri ile de uygulamaya geçecek. Bu açıdan Türkiye’nin üzerindeki yükün artacağını tahmin etmek zor olmaz. Türkiye’nin AB ülkeleri tarafından iade edilecek üçüncü ülke vatandaşlarının kabulü ve kendi ülkelerine iadeleri için kapasitesini güçlendirmesi gerekli.” 

    NİSAN 2016:TÜRKİYE-AB YÜKSEK DÜZEYLİ EKONOMİK DİYALOG SÜRECİ ÖNEMLİ FIRSATLAR SUNUYOR

    İKV Başkanı Zeytinoğlu Türkiye-AB Yüksek Düzeyli Ekonomik Diyalog Sürecini Değerlendirdi: Türkiye-AB arasındaki katılım müzakereleri sürecinin başarıyla yürütülmesi ve ülkemizin nihai hedefi olan AB üyeliği için Türk iş dünyasının ve sivil toplumun katkısı son derece önemli. Taraflar arasında ekonomik konularda değerlendirilmesi gereken çok önemli bir işbirliği potansiyeli var. Anahtar TTIP sürecine katılım ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesinden geçiyor.

    İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, ekonomik ve ticari ilişkileri güçlendirmek için, 25-26 Nisan 2016 tarihlerinde İstanbul ve Ankara’da gerçekleşen Türkiye-AB Yüksek Düzeyli Ekonomik Diyalog toplantısına ilişkin açıklamalarda bulundu.

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Türkiye-AB Yüksek Düzeyli Ekonomik Diyalog Sürecinin anahtarı, TTIP sürecine katılım ve gümrük birliğinin revizyonundan geçtiğini söyleyerek şunları ekledi: Türkiye ve AB arasında başlatılan siyasi diyalog ve üst düzey enerji diyaloğu sonrasında, üçüncü sütun olan ekonomik diyalog için de ilk somut adım atıldı. Toplantı Türkiye ve AB’den hem bakanları ve Komisyon Üyelerini hem de iş dünyasının temsilcilerini aynı masanın etrafında ilk defa buluşturmasının yanı sıra, ikili ilişkilerdeki mevcut sorunların dile getirilmesi ve ortak çözüm arayışına girilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

    Hiç kuşkusuz Türkiye ile AB arasındaki ekonomik ve ticari bağlar son derece güçlüdür. Bugün Avrupa’nın 7’nci büyük ekonomisi olan Türkiye, AB ile ticaret hacmini 2015 yılının ilk 6 ayında 71,2 milyar avroya yükselterek, AB'nin 6’ıncı büyük ticaret ortağı olmuştur. Dış ticaretimizin yaklaşık yüzde 40’ını gerçekleştirdiğimiz AB, 2015 yılında toplam 142,7 milyar dolar ticaret hacmiyle Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olmayı sürdürmektedir. Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı yatırımların yaklaşık yüzde 70’ı AB kaynaklıdır. Gümrük Birliği’nin tesis edilmesiyle Türkiye’nin, İlerleme Raporlarında defalarca ifade edildiği gibi AB ile ticari entegrasyonu oldukça yüksektir. Ancak değişen koşullar, artan küresel rekabet hem AB’yi hem de Türkiye’yi doğrudan etkilemektedir. Dolayısıyla biz, Türk iş dünyasının Türkiye-AB ilişkileri konusundaki tek ihtisas kuruluşu olarak, küresel oyunun kuralları yeniden belirlenirken iki taraf arasındaki ekonomik ve ticari ilişkileri güçlendirmenin, bu kapsamda Türkiye’nin gerekli yapısal reformları hayata geçirmesinin, iki tarafın Gümrük Birliği’nin modernizasyonu konusunda hızla yol almasının, Türkiye’nin önceliklerinin AB ile ABD arasında devam eden TTIP sürecine mutlaka yansıtılmasının, taraflar arasında ticaretin ve yatırımların önündeki engellerin kaldırılmasının gerekliliğine inanıyoruz.

    İKV olarak Yüksek Düzeyli Ekonomik Diyalog toplantısında dile getirdiğimiz hususların bir kez daha altını çizmek istiyoruz:

    • Türkiye ve AB arasında yürütülen üst düzey diyaloglar Türkiye’nin AB müzakere süreci için tamamlayıcı bir nitelikte olmalı, bir başka ifadeyle ülkemizi AB üyeliği hedefine yaklaştırmalıdır.
    • Önümüzdeki yıl ikili ilişkilerde yeni bir dönem başlayacak ve Gümrük Birliği güncellenecektir. Bu süreçte ülkemizin serbest ticaret anlaşmaları ve ulaştırma kotalarına ilişkin yaşadığı sorunlarına çözüm getirilmelidir.
    • Vizelerin kaldırılması için açıklanan takvime sadık kalınmalı, Haziran 2016 hedefinden sapma olmamalıdır.
    • Türkiye’nin müzakere sürecinde çeşitli fasılların bloke edilmesi demokratik bir yaklaşımdan uzaktır ve her iki tarafın da elde edeceği kazanımlara açıkça ket vurmaktadır.
    • Türkiye’nin mutlak suretle TTIP sürecine dâhil olması gerekmektedir.
    • Bir sonraki Yüksek Düzeyli Ekonomik Diyalog toplantısı 2017 yılında Brüksel’de gerçekleştirilecektir. Bu toplantıya kadar Türkiye’nin yapısal reform gündemi ve 2016 yılı programında öngördüğü reformları hayata geçirilmelidir.

    NİSAN 2016:TTIP SÜRECİNDEKİ GELİŞMELERİN YAKINDAN İZLENMESİ GEREKLİ

    İKV BAŞKANI ZEYTİNOĞLU: TTIP SÜRECİNDEKİ GELİŞMELERİN YAKINDAN İZLENMESİ GEREKLİ

    25 Nisan 2016

    İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, AB ile ABD arasında müzakereleri devam eden TTIP sürecindeki gelişmelerin yakından izlenmesi gerektiğini söyleyerek şunları ekledi: “Bugün 13’üncü tur müzakereleri yapılan TTIP sürecine tarafların hız vererek 2016 yılının sonunu hedeflediklerini görüyoruz. Her iki taraf için hassasiyet taşıyan konuların müzakere sürecinin ileri aşamalarına ertelenmesi süreci yavaşlatabilir. Ancak 2017 yılında Türkiye’nin de AB ile Gümrük Birliği’nin modernizasyonu için müzakerelere başlayacağı ve olası bir TTIP anlaşmasından doğrudan etkileneceğimiz gözden kaçırılmamalı.  İKV olarak TTIP müzakerelerini yakından izlemeyi sürdürüyoruz.

    Yaklaşık üç yıldır devam eden TTIP müzakerelerinin 13’üncü turu için 25-29 Nisan 2016 tarihlerinde New York’ta bir araya gelen tarafların öne çıkan gündem maddesini AB ve ABD şirketlerinin karşılıklı pazara erişimlerini kolaylaştırmaya yönelik önlemler oluşturuyor. Bunun dışında ticaret önündeki teknik engeller ile sağlık ve bitki sağlığına ilişkin standartlar,  ve yatırımların korunması ele alınacak diğer konular olarak dikkat çekiyor. Hatta geçtiğimiz turda, AB’nin Yatırım Mahkeme Sistemi’nin oluşturulmasına ilişkin önerisinin bu turda taraflarca ayrıntılı olarak inceleneceği tahmin ediliyor.

    ABD çevre ve iş gücüne ilişkin bağlayıcı kurallar istiyor

    Kurallara ilişkin şu ana kadar yapılan görüşmelerde en çok ilerleme kaydedilen alanların başında sürdürülebilir kalkınma geliyor. Bu konuya ilişkin ilk teklif metnini AB tarafı Ekim 2015’te, karşılık metnini ise ABD Şubat 2016’ta sunmuştu. Sürdürülebilir kalkınmaya ilişkin önerilerin bu turda değerlendirilme olasılığı yüksek görülüyor. TTIP kapsamında sürdürülebilir kalkınma konusunda hazırlanan bölümün AB açısından önceki ticari anlaşmalarının ötesine geçeceği belirtiliyor. ABD tarafı,  çevre ve iş gücüne ilişkin belirlenecek kuralların bağlayıcı nitelik taşıması hususuna büyük önem veriyor.

    Pazara erişim kapsamında ise kamu alımlarının önemli bir gündem maddesi oluşturacağı tahmin ediliyor. Geçtiğimiz turda kamu alımlarına ilişkin görüşmelerde istenilen düzeyde ilerleme kaydedilememesi üzerine, taraflar konuya ilişkin görüşmeleri tur sonrasında yürütmeye devam etmişlerdi. AB şirketlerinin Amerikan kamu alımı pazarına erişimde büyük zorluklar yaşamaları nedeniyle, müzakerelerde AB tarafının bu konuda çok talepkar bir tutum alacağı anlaşılıyor. AB sadece federal değil yerel düzeydeki kamu alımlarının da AB şirketlerine açık olmasını istiyor. Ancak bu konuda ABD’nin ne kadar taviz vereceği de bir tartışma konusudur.

    NİSAN 2016:İŞ DÜNYASINI İLGİLENDİREN PARİS ANLAŞMASI İMZAYA AÇILIYOR

    İKV Paris Anlaşması ile oluşturulan yeni iklim rejiminde özel sektöre dönüştürücü bir rol biçildiğine dikkat çekiyor

    22 NİSAN 2016

    12 Aralık 2015 tarihinde 195 ülkenin üzerinde mutabık kaldığı yeni iklim rejimi olan Paris Anlaşması için bugün, Dünya Günü’nde, imza süreci New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’nde açılış töreni ile başlıyor. İmza süreci 21 Nisan 2017’ye kadar taraflara açık olacak. Anlaşma, 2020 yılından itibaren Kyoto Protokolü’nün yerine geçecek. Anlaşma ile sadece Protokol’ün sera gazı emisyonlarının azaltılması amacıyla sınırlı kalmayan, özellikle “sürdürülebilir kalkınma” çerçevesinde yeni bir iklim rejimi geçerli olacak. 

    İktisadi Kalkınma Vakfı, gözlemci sivil toplum kuruluşu statüsü ile Paris’te yapılan Anlaşma’nın müzakere edilme sürecine tanıklık etmiştir. İktisadi Kalkınma Vakfı olarak, AB ve küresel konulardaki son gelişmeleri yakından takip etmekte birlikte, tüm bu gelişmelerin Türk iş dünyasına ne tür yansımaları olacağını kamuoyuna aktarmanın görevi içinde hareket etmekteyiz.

    Bu bağlamda, Anlaşma’nın en önemli özelliklerinden biri olan ve uluslararası çevre koruma ve iklim değişikliği anlaşmasına ilk kez kesin bir ifade ile eklenen “iş dünyasının yeni iklim rejimindeki dönüştürücü gücü”ne dikkat çekilmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz.  

    Temiz Üretime Geçiş Süreci

    Şüphesiz; Anlaşma ile özellikle “sanayi” ve “enerji” sektörleri için fosil yakıta dayalı bir üretimden daha temiz üretime geçilmesinin ilk temeli atılmıştır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının sanayide daha fazla yer edindiği, iklim politikasını operasyonel alanlarına uyumlu hale getiren, atık yönetiminde daha iddialı, düşük karbonlu ekonominin gelişmesini besleyen ve hatta uzun vadede “karbonsuz” ekonomi modelinin oluşmasına katkı sağlayan yeni bir dönüşümün simgesi olacak başta sanayi ve enerji sektörleri için geri sayım başlatılmıştır.

    Türkiye’nin İmzası Neden Önemli?

    İş dünyasının yeni iklim rejimini şekillendirmedeki kilit görevleri “ülkelerdeki mali kaynakları hareketlendirmek” ve “iklim değişikliğine uyumu hızlandıracak teknolojiler ile yenilikçi modelleri geliştirmekten geçmektedir”.

    Türkiye’nin imzasının bazı koşullara bağlı olduğu, Aralık ayındaki Paris müzakerelerinde Türkiye Delegasyonu tarafından resmi olarak Birleşmiş Milletler’e sunulmuştur. Türkiye, “gelişmekte olan” ülke tanımını koruyarak, Kyoto Protokolü çerçevesinde edinemediği finansal yardımlardan haklı olarak yararlanmak istemektedir. Türkiye’nin bu isteğinin bu yıl sonunda Marakeş’te yapılacak 22’nci Taraflar Konferansı’nda ele alınması beklenmektedir. Ancak bu noktada;

    1. Türkiye’de en fazla emisyon oranlarının yüzde 67,8 ile enerji ve yüzde 15,7 ile endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı kaynaklı olduğu hatırlandığında, bu sektörlerin emisyonların azaltılmasında ne kadar etkili olabileceği göz önünde bulundurulduğunda, bugünden atılacak imzanın, sektörlerin üretim aşamalarındaki modernizasyon çalışmalarına ve düşük karbonlu üretime geçişi hızlandırmada öncü rol oynayabileceğini ifade etmemiz gerekmektedir.    

    2. Türkiye’nin imzası, giderek temiz üretime doğru kayan AB pazarına uyum için hem de uluslararası iklim müzakerelerinde ulusal pozisyonumuzun güçlü kılınması, uluslararası standartlara uyum ve iklim değişikliğinin olumsuz etkileri ile mücadele açısından önemlidir.

    3. İklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkelerden biri olan Türkiye’nin bu kararlılığı, Ulusal Sanayi Stratejisi gibi temel belgelerinde iklim değişikliği politikasıyla bağlantılı olarak belirtilen “daha çevre dostu ve rekabetçi bir sanayi yapısının oluşturulması” amacına ulaşılmasını da hızlandıracaktır.

    İktisadi Kalkınma Vakfı

    NİSAN 2016: AP TÜRKİYE RAPORU KABUL EDİLDİ

    “AVRUPA PARLAMENTOSU’NUN ELEŞTİRİLERİ TÜRKİYE’DE ÖZGÜRLÜKLER VE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ İLE AB-TÜRKİYE MÜLTECİ ANLAŞMASI KONULARINDA YOĞUNLAŞIYOR”

    14 Nisan 2016

    İKV Başkanı Zeytinoğlu, 2015 AP Türkiye Raporu’nda il