AP SEÇİMLERİNİN ARDINDAN AB İLE İLİŞKİLERDE ZEMİN KAYBININ ÖNLENMESİ İÇİN TÜRKİYE’YE YENİ ÖDEVLER DÜŞÜYOR

23-26 Mayıs 2019 tarihlerinde 28 üye ülkede gerçekleşen Avrupa Parlamentosu seçimleri tamamlandı. Popülist ve AB şüpheci görüşlerin Parlamentodaki görünürlüğünü artırma riski barındıran seçimlerde, 427 milyon seçmenin yüzde 50,5’si sandıklara gitti. Seçimlerde 1994 yılından bu yana görülen en yüksek katılım oranı, vatandaşların memnuniyetsizliklerinin bir etkisi olarak görülüyor. Tüm korkulara rağmen seçimlerdeki popülist dalganın etkisinin sınırlı kalması ve vatandaşların çoğunlukla liberal partiler ile yeşilleri tercih etmesi, seçimin en önemli çıktıları arasında yer alıyor.

AP seçim sonuçlarının AB’nin geleceğine dair çelişkili mesajlar içerdiğini ifade eden İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, AB kurumlarının kabuk değiştireceği önümüzdeki dönemlerde Türkiye’nin üstüne düşen görevlere dair değerlendirmelerde bulundu:

“Her ne kadar İtalya ve Fransa’da aşırı sağ partiler ülkedeki en yüksek oy oranlarını kazansa da genel anlamda popülist söylemlerin kazandığı sandalyenin 71 ile sınırlı kalması, oldukça olumlu bir gelişme. Sadece AB’nin değil Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği açısından da olumlu bir nitelik barındıran söz konusu durum, Türkiye karşıtlığıyla bilinen siyasi partilerin Parlamento gruplarında çoğunluğu sağlayamadığını ifade ediyor.

Aşırı sağ partilerin aldıkları oyların arkasında yatan birincil sebebin statüko karşıtlığı olduğunu vurgulamak gerekiyor. Zira Fransa’da Birlik Partisi, İtalya’da Lega ve Birleşik Krallık’ta Brexit Partisi’nin ülkelerinde en fazla oyu alan aşırı sağ partiler olmasının temel sebebi, AB politikalarına dair eleştirileri. Birleşik Krallık’ta Brexit Partisi’nin aldığı yüzde 31,7’lik oy oranı, kaosa dönen Brexit sürecine verilen tepkilerin bir yansıması. Öte yandan dikkat edildiğinde; Türkiye karşıtlığını siyasi retoriğinin önemli bir parçası haline getiren Hollandalı PVV’nin aldığı yüzde 3,5’lik oy oranı, Türkiye karşıtı söylemlerin oy kazandırma etkisinin fazlasıyla azaldığını ortaya koyuyor.

Bu yönüyle önümüzdeki dönemde kendi içindeki yenilenmelere odaklanacak AB’nin paralelinde Türkiye, katılım müzakerelerini yeniden canlandırmak için Birliğin temel değerlerine olan bağlılığını ortaya koymalı. Özellikle de 29 Mayıs’ta yayımlanacak 21’inci Türkiye Raporu’ndaki eleştirilere karşı somut çözümler sunulması ziyadesiyle önem taşıyor. Bu çözümlerin odak noktası, 2014 yılından bu yana politika alanlarında sürekli olarak artan ve 2018 yılında sayısı 12’ye ulaşan ‘gerilemeler’ olmalı. Bu sayede son dönemde durum analizi olmanın ötesine geçemeyen raporların katılım müzakerelerinde ilerleme sağlayan bir dinamik haline gelmesi sağlanacaktır.”

İKV’nin Kasım 2017’de gerçekleştirdiği kamuoyu anketindeki sonuçları hatırlatan İKV Başkanı, Türk halkının yüzde 78,9’unun AB üyeliğini desteklediğini vurguladı. “Yüksek desteğe rağmen, AB üyesi olunacağına dair inancın yüzde 31,2 seviyesinde kalması, katılım müzakerelerinde hız kesen bir unsur. Bu motivasyon kaybının arkasında AB’nin ikircikli tutumunun önemli bir yeri olsa da varoluşsal krizini henüz geride bırakmayı başaramayan entegrasyon projesine olan bağlılığın yeniden ortaya koyulması, Türkiye’nin AB üyeliği yolunda stratejik bir hamle olacaktır.”

Seçimlerin ardından yepyeni bir çehreye bürünecek AB kurumlarının sancılı dönemler geçireceğini düşündüğünü belirten İKV Başkanı Zeytinoğlu, entegrasyon projesindeki fikir ayrılıklarının hiç olmadığı kadar arttığını ve görünür kılındığını söyledi.

“AB’nin önünde önemli bir sınav olduğu şüphesiz. Nitekim 3 yıldır Brexit gölgesinde yalpalayarak ilerlemeye çalışan entegrasyon projesinde gelecek senaryolarını hayata geçirme vakti geldi. Seçim sonuçları her ülkede farklılık gösterse ve genelleme yapmak oldukça zor olsa da vatandaşların AB liderlerine verdiği temel mesaj, politika alanlarında hızlı ve etkili dönüşümler gerektiği yönünde.

Bu anlamda Birliği yeni bir çehreye kavuşturmayı vadeden ve AB statükosuyla ciddi bir mücadele içine giren Macaristan Başbakanı Viktor Orban, yeni dönem Avrupa’sında etkili figürlerden biri olacak gibi görünüyor. Nitekim Orban’ın partisi Fidesz, AP seçimlerinde yüzde 52,14’lük tarihi bir oy oranına sahip oldu. Fidesz Partisi’nin AP’de merkez sağı temsil eden Avrupa Halklar Partisi üyesi olduğunu vurgulamakta fayda var. AB’nin “big bang” olarak adlandırılan en büyük genişleme dalgasıyla beraber Birlik üyesi olan Macaristan, Birliğin içerisindeki farklılaştırılmış entegrasyon tartışmalarının da en somut göstergelerinden birisi aynı zamanda. AB’nin tek beden herkese uyar yaklaşımından artan bir ivmeyle uzaklaşması gerekiyor. Sosyo-ekonomik ve tarihsel farklılıkların yanı sıra seçim sonuçlarında da açıkça görüldüğü üzere temel politikalara dair fikir ayrılıklarının hâkim olduğu bir konjonktürde reform mücadelesi verecek olan entegrasyon projesi, daha inovatif ve esnek çözümlere ihtiyaç duyuyor.

Sözlerini sona erdirirken Parlamentodaki merkez sağ ve sosyal demokrat çoğunluğun sona erdiğini ifade eden İKV Başkanı Zeytinoğlu şunları söyledi:

“Aşırı sağ popülist görüşler, üye ülkelerin iç dinamiklerine bağlı olarak çeşitlilik gösterse de en büyük ortak noktaları, Birliğin statüko gücü olarak ifade edebileceğimiz merkez sağ ve solun konumunu sarsmaları.  Zira popülist sağ, demokrasi ve basın özgürlüğü gibi Birliğin temel değerlerini yeniden sorgulatırken; kabul edilmiş kavramların esnetilme ihtiyacı olduğu algısını vatandaşlara yansıttı. Sonuç olarak Avrupa Halk Partisi(EPP) ile Sosyalist ve Demokratlar İlerici İttifakı’nın (S&D) Parlamentoda toplamda 71 sandalye kaybetmesine neden olan bu sarsıntılar, statükoda dönüşümler başladığının habercisi. Ancak bu durumu aşırı sağ popülist görüşlerin bir başarısı olarak görme yanılgısına düşmemek gerekiyor. Zira Parlamentodaki varlığını 39 sandalye ile artıran Liberal ve Demokratlar İttifakı (ALDE) ile 16 sandalye artıran Yeşiller Grubu (Greens/EFA) vatandaşların göç krizinin ötesindeki sorunlara önem verdiğini ortaya koyuyor. Özellikle iklim politikaları konusunda yetersiz adımlar atıldığı görüşü, Avrupa genelinde iklim krizine olan ilgiyi artırırken; güç kazanan bir politik söylem haline geliyor. Dolayısıyla dönüşen Avrupa’da çevre odaklı liberal görüşler, statükoyu sarsan ögeler arasında konumlanıyor ve gelecek hakkında umut vadediyor.”

2019

E-Bülten Kayıt

İKV KURUCU VE MÜTTEVELLİ KURUMLARI

© 2024 İKV Bütün Hakları Saklıdır.
Designed By: OrBiT