ÇEVRE POLİTİKASI
AB Çevre Politikası temelde çevrenin korunması, sorunun kaynağında önlenmesi, doğal kaynakların verimli ve sürdürülebilir kullanımı, insan sağlığının güvence altına alınması ile yaşam standartlarının en yüksek seviyeye taşınması önceliklerinde, pek çok politika alanının hedefleriyle entegre bir yönetim anlayışını sunan dinamik bir politika alanıdır. Bu politikanın uygulanmasını AB sadece kendi içinde değil, diğer ülkelerle yaptığı işbirlikleriyle de teşvik etmektedir.
AB Çevre Politikası’nın yasal çerçevesi 1987 yılında Avrupa Tek Senedi ile oluşturulmuştur. Bu tarihten önce, 1972 yılında hazırlanan Paris Deklarasyonu ve 1992 yılında gerçekleşen Rio Yeryüzü Zirvesi ile AB’de çevreye duyarlı ekonomik kalkınma modellerinin geliştirilmesi önceliği gündeme getirilmiştir. AB’nin entegre çevre yönetimi anlayışını en iyi sunan ve 1973 yılından itibaren hazırlanan Çevre Eylem Programları (ÇEP), bu politika alanının gelişmesini hızlandırılmıştır. Küresel sorunların çözümüne daha etkili çözümler sunulmasına olanak sağlayan ÇEP’nin son dönemi, Yedinci Program ile 2014-2020 yıllarını kapsamaktadır.
1970’li ve 1980’li yıllardaki temel başlıklardan hava ve su kalitesini artırmak, doğadaki canlı türlerini korumak gibi geleneksel temalar yer alırken, son zamanlarda bu politika daha kapsamlı temaların küresel boyutta ele alınmasını beraberinde getirmiştir. Hatta AB’de çevrenin korunması, üyelik sürecinde daha fazla vurgulanan konular arasına girme eğilimi göstermektedir. Tarım, enerji, balıkçılık, ulaşım, bölgesel kalkınma, kaynakların verimli kullanımı, biyolojik çeşitliliği koruma ve teknolojik yenilikler gibi başlıklar da çevre politikasının önemli parçalarını oluşturmaktadır. Bu geniş çalışma alanında AB Çevre Politikası, kaynakların verimli kullanılmasına dayalı ve düşük karbonlu teknoloji ve ürün seçenekleriyle oluşturulan bir ekonomi modeline katkı sağlama amacını içermektedir.
1994 yılında kurulan Avrupa Çevre Ajansı, gerek üye ülkelerden gerekse üye olmayan ülkelerden alınan bilimsel veriler ışığında AB Çevre Politikası’nın kapsamına giren konu başlıklarında mevcut durum analizlerin çıkarılmasını sağlamakla birlikte, AB genelinde sosyal farkındalığın artırılması açısından da önemli fırsatlar sunmaktadır.
AB Çevre Politikası’nın temel uygulama alanları hava, su, atık, doğa koruma, endüstriyel kirlilik ve risk yönetimi, kimyasallar, gürültü kirliliği ve iklim değişikliğidir.
İklim Değişikliği
AB’nin iklim değişikliği politikası, politika alanının temel yapı taşı olan Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) dışında, Avrupa 2020 Stratejisi, 2030 iklim ve enerji politikası, 2050 Yol Haritası, iklim diplomasisi ve küresel iklim değişikliği müzakere sürecine göre şekillenmektedir.
AB’nin orta ve uzun vadedeki iklim değişikliği stratejilerinin önemli bir parçası çevre koruma alanındaki Avrupa 2020 Stratejileri (emisyonlarda yüzde 20 azaltılması; enerji verimliliğini yüzde 20 arttırılması ve yenilenebilir enerji oranının yüzde 20 artırılması) ile 2050 Enerji Yol Haritası kapsamında ilerletilmektedir. 2030 yılına ait iklim ve enerji paketi kapsamında emisyonlarda yüzde 40 azaltım ile yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının ve enerji verimliliği payının yüzde 27'ye çıkarılması hedefi belirlenmiştir. 2030 yılına yönelik paketi, AB’nin özellikle 2050 hedeflerine ulaşması açısından ara dönem strateji planı olarak sunulmaktadır.
AB ETS, AB’nin iklim değişikliği politikasının temel taşı olarak kabul edilmektedir. 2005 yılında dünyanın en büyük çok ülkeli ve çok sektörlü emisyon ticaret sistemi olarak kurulan AB ETS, küresel boyutta emisyonların azaltılmasını mümkün kılmak amacıyla planlanmıştır. Sistemin üçüncü uygulama dönemi olan 2013-2020 dönemi için, sistemin işleyişine ve özellikle karbon fiyatlarında istikrarlı bir seyrin yakalanmasına yardımcı olması planlanan yapısal reform (Market Stability Reserve-MSR) üzerinde AB kurumları arasında onay süreci tamamlanmıştır.
Yeşil Mutabakat
2019-2024 döneminde görev yapan von der Leyen Komisyonu’nun birinci önceliği olarak ortaya koyulan Yeşil Mutabakat, Avrupa’nın 2050 yılında dünyanın ilk iklim nötr kıtasına dönüşmesini amaçlıyor. AB’nin doğal bitki örtüsünü ve biyoçeşitliliğini koruması, sürdürülebilir gıda için “çataldan sofraya” stratejisi, yeni döngüsel ekonomi stratejisi Yeşil Mutabakat’ın temel unsurlarını oluşturuyor.
Paris Anlaşması
Kyoto Protokolü, küresel emisyonların azaltılmasına yönelik, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) dışında, uluslararası bir metin olup, 2020 yılında sona erecektir. Kyoto Protokolü'nün yerine geçecek Paris Anlaşması, 30 Kasım-11 Aralık 2015 tarihinde Paris'te gerçekleştirilen BMİDÇS'nin 21'nci Taraflar Konferansı'nda (COP 21) 195 ülke tarafından onaylanmıştır.
Anlaşma ile öncelikle küresel ısınmanın 2100 yılına kadar 2 C derece ile ve hatta 1,5 C derece ile sınırlandırılması onaylanmıştır. “Ortak ancak farklılaştırılmış sorumluluklar” ifadesi anlaşma kapsamında yer almakta ancak BMİDÇS’nin EK-I ve EK-II gibi ülke sınıflandırılması kaldırılmıştır. 2020 yılından itibaren geçerliliğini yitirecek bir diğer konu da Kyoto Protokolü'nün esneklik mekanizmaları olacaktır.
Kyoto Protokolü'nün sadece emisyon azaltım hedefine yönelik mesajı dışına çıkan anlaşma kapsamına, "sürdürülebilir kalkınma", "insan hakları", iklim değişikliğinden etkilenme sonuçlarından biri olan kitlesel "göç"ler ve ekonomik alanda "karbonsuzlaşma" gibi ifadeler eklenmiştir. Paris Anlaşması dâhiline ayrıca "yerel yönetimler" ve "özel sektör"ün iklim değişikliği alanındaki rolü önemle vurgulanmaktadır.
Paris Anlaşması için Sözleşmeye taraf olan 180'den fazla ülke, COP 21 öncesinde, emisyon azaltımlarına yönelik ulusal katkılarını (Intended Nationally Determined Contributions-INDCs) BM'ye sunmuştur. Mevcut süreçte INDC'ler, 2 C derecinin üzerinde bir ısınmaya neden olacağı tespiti yapılmaktadır (UNFCCC INDC Synthesis Report 2015). Buna göre, Paris Anlaşması'nda yer alan karara göre, söz konusu "INDC'lerin her beş yılda bir gözden geçirilmesi" onaylanmıştır. 2013 yılında Varşova'da yapılan COP 19 kararlarından biri olan ve iklim değişikliğinden en fazla etkilenen ülkelere yönelik teknolojik ve mali destek aracı olan "kayıp ve zarar" mekanizmasının da anlaşma uyarınca daha etkin kılınması kararı alınmıştır. Tüm kararların 2016 yılından itibaren yapılacak COP'larda detaylandırılması beklenmektedir.
Paris Anlaşması için resmi imza süreci, 22 Nisan 2016 ve 21 Nisan 2017 tarihleri arasında tüm taraflara açılmıştır. İmza süreci tamamlanmadan, 4 Kasım 2016 tarihinde yürürlüğe giren Paris Anlaşması ve 17 maddeli Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri yeni rejimin temelini oluşturmaktadır.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından 2018 yılında bir değerlendirme raporunun hazırlanması beklenmektedir.
Türkiye ve Paris Anlaşması
AB tarafından sunulan emisyon azaltım hedefi 2030 yılı için 1990 yılı baz alınarak yüzde 40'tır. Türkiye ise 30 Eylül 2015 tarihinde BM'ye sunduğu ulusal katkısını yüzde 21 olarak açıklanmıştır. Türkiye'nin anlaşma kapsamındaki talebi, özel konumu üzerine şekillenmektedir. Bilindiği gibi, Türkiye sanayileşmiş veya gelişmiş ülkelerin yer aldığı Sözleşmenin EK-I listesinde yer almaktadır. Buna karşın Türkiye, Kyoto Protokolü'nün esneklik mekanizmalarından yararlanamamakta olup, kendisinin müzakere sürecinde "gelişmek olan" bir ülke olarak tanımlanmasını ve finans ve teknoloji tranferi gibi yardımlardan yararlanmayı talep etmiştir; etmektedir. Türkiye 21 Nisan 2016 tarihinde Paris Anlaşması'nı imzalamış ancak henüz onaylamamış ülkeler arasındadır.
Daha detaylı bilgi için,
İKV Yayın No: 292, "Düşük Karbon Ekonomisine Geçiş-Temel Sektörler" (2017)
TEMEL POLİTİKA ALANLARI
HAKKIMIZDA
ARAŞTIRMA MERKEZİ
PROJELER
İLETİŞİM
Designed By: OrBiT