KAÇAK GÖÇÜN ARTMASI, AB İLE YAPISAL İŞBİRLİĞİNİ GEREKTİRİYOR
Son 3 aylık dönemde özellikle Türkiye’nin doğusundan ülkeye düzensiz göç akınlarının artış gösterdiği dikkat çekiyor. Son göç akınıyla Türkiye’ye düzensiz yollarla giriş yapan göçmenlerin başında ise 17 bin 847 kişiyle Afganlar geliyor. Afganları; Pakistan, Bangladeş ve Afrika uyruklular izliyor. Bu göçmenleri, yasadışı insan kaçakçılığı yoluyla göç şebekelerinin İran üzerinden Türkiye’ye soktuğu tespit edilmiş durumda. Göçmenler ise kısa vadede İstanbul’a ulaşmayı amaçlıyor olsa da birçoğu için asıl hedef, Suriyeli göçmenlerde olduğu gibi Almanya, Hollanda, İsveç gibi AB ülkeleri.
Son dönemde artış gösteren akınlar dikkate alındığında, küresel göç krizinde en öncelikli transit ülke konumundaki Türkiye ile en temel hedef destinasyonlardan olan AB arasında düzensiz göçünün önlenmesi için geliştirilen işbirliğinin daha kapsamlı, kurumsal ve sürekli bir hal alması gereği ortaya çıkıyor.
İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu konunun ehemmiyeti ve Türkiye ile AB arasında daha kapsamlı ve yapısal işbirliğine duyulan gereklilik sebebiyle bir açıklamada bulundu. Başkan Zeytinoğlu, son günlerde hız kazanan Afgan göçüne dikkat çekerek, Türkiye’nin Doğu-Batı göç yolları üzerindeki stratejik konumunun ve kültürel, tarihsel bağlamda insaniyete dayalı kucaklayıcı tutumunun göçü Türkiye için her zaman kritik önemde bir politika alanı haline getirdiğini belirtti. Zeytinoğlu sözlerine şöyle devam etti:
“Son olarak açıklanan verilere göre, 26 Mart - 1 Nisan tarihleri arasında Türkiye’nin doğu illerinde toplam 2713 göçmenin yakalandığını öğrendik. Başta Afganistan, Pakistan ve Bangladeş gibi ülkelerden Türkiye’ye düzensiz göçün yeniden hız kazandığı görülüyor. Bu sefer Güneydoğu değil, Doğudaki İran ile olan sınırlarımızdan geçişler yapılıyor. Bu durum gösteriyor ki, göç konusu, sadece Suriye’deki durum gibi belirli bir krizle ilişkili olmanın ötesinde daha sürekli bir nitelik kazandı. Önümüzdeki yıllarda da göç akınları devam edecek. Göçü tetikleyen birçok neden var. Siyasi baskı ve çatışmanın dışında ekonomik sıkıntılar ve hatta küresel ısınma gibi yeni faktörler de özellikle gençleri göç yoluyla daha gelişmiş Batı ülkelerine gitmeye itiyor.”
Başkan Zeytinoğlu sürekli bir sorun haline gelen göç yönetiminin, Türkiye’nin gelecek yıllarda da en önde gelen meseleleri arasında yer alacağını ve bu konuda AB ile işbirliğinin gerekli olduğunu belirtti:
“Türkiye, Doğu-Batı göç yolunda transit ülke olmanın yanı sıra, bir hedef ülke niteliği de taşıyor. Ancak, Türkiye’ye kaçak yollarla giriş yapan göçmenlerin en azından bir kısmının AB ülkelerine geçiş yapmak için yine düzensiz göç yöntemlerine başvuracağını öngörmek zor olmaz. Bu da özellikle Yunanistan ve Bulgaristan gibi Türkiye’nin sınırdaş olduğu AB ülkelerinin göç akınlarından payını almaya devam edeceğini ortaya koyuyor. Sınır aşan bir konu olan göçün düzenlenmesinde ülkeler arasında etkin işbirliği şart. AB ve Türkiye arasında da Suriyeli mülteciler üzerinden geliştirilen işbirliğinin adil ve yük paylaşımı içerecek şekilde kurumsal ve kapsamlı bir hal alması gerekiyor. Sadece, “3 milyarı al, göçmenleri tut” şeklinde basitçe özetlenecek bir yaklaşım, 21’inci yüzyılın temel konularından göçün düzenlenmesi için yeterli olmaktan çok uzak. Göçmenleri geri göndermek için geri gönderme merkezleri kurmak çözüm değil.”
“AB’nin Sınırları Göç Açısından Ancak Türkiye’yi İçine Alarak Tamamlanabilir”
İKV Başkanı, krize ilişkin çözüm önerilerini de ortaya koydu: “Çözüm için, tüm ilgili ülkelerin, kaynak, hedef ve transit ülkeler dâhil bir arada politika üretmesi şart. AB’nin yasal göç imkânlarını artırması, alınması gereken önlemlerden sadece biri. Jeostratejik bir perspektiften bakıldığında Avrupa’nın doğuya açılan kapısı olduğundan, Türkiye’yi dışarıda bırakacak hiçbir çözüm sürekli olmayacaktır. AB’nin sınırları, göç açısından da ancak Türkiye’yi içine alarak tamamlanabilir. Dolayısıyla, taraflar kısa vadeli ve geçici projelere odaklanmak yerine, kalıcı çözümü ve özellikle de kaynak ülkelerde krizlerin temel nedenlerini ortadan kaldırmaya yönelik ortak stratejileri öne çıkarmalıdır. Türkiye ve AB, bu bölgelerde kriz sonrası dönemde de önemli ortak restorasyon projelerine imza atabilir.
Son dönemde, özellikle de Valetta Zirvesinden bu yana AB kurumsal olarak, hem göç yönetimi hem de dış politika açısından Afrika ve Ortadoğu’da ortaklıklar kurmaya önem vermeye başladı. Türkiye’nin de bu bölgelerdeki yüksek nüfuzu dikkate alındığında, işbirliği ve eşgüdüm sağlanması zor olmayacaktır. Öte yandan, AB’nin tarihinde desteklediği en büyük insani yardım hamlesi olan Acil Sosyal Güvenlik Ağı (ESSN) projesinde de görüldüğü gibi, Türkiye ve AB arasında göç yönetimi işbirliği, diğer uluslararası aktörler sürece dâhil edildiğinde daha da yapısal bir boyuta taşınabiliyor. Dolayısıyla, Türkiye ve AB’nin dâhil olduğu çok taraflı işbirliklerinin diğer bölgeleri ve diğer göçmen kitlelerini içerecek şekilde artırılması, kurumsallaşmaya mutlaka ki katkı sağlayacak. Özellikle de bu yıl BM inisiyatifiyle çalışmaları sürdürülen Küresel Mülteci Mutabakatı, önemli bir fırsat.”
“İşbirliği Atmosferinin Korunması ve Artırılması için Vize Serbestliği Bir Fırsat”
İKV Başkanı Zeytinoğlu son olarak ise ilişkilerin her boyutunda olduğu gibi göç yönetimi alanında da karşılıklı iyi niyetin gerekliliğine dikkat çekti: “Türkiye-AB ilişkilerinin gerildiği dönemlerde AB kurumlarından, özellikle fonlarla ilgili olarak tehditkâr demeçler gelebiliyor. Göç alanındaki işbirliğinin iyi niyet ve insaniyete dayalı bir süreç olduğu unutulmamalı ve taraflar, birlikte çalışma/işbirliği atmosferini korumalıdır. Bu olumlu atmosferin korunması ve güçlendirilmesi için ise Türkiye-AB vize serbestliği diyaloğunun olumlu şekilde sonlanması en büyük fırsat.”
HAKKIMIZDA
ARAŞTIRMA MERKEZİ
PROJELER
İLETİŞİM
Designed By: OrBiT