İKV ABBM, KADIN HAKLARI VE CİNSİYET EŞİTLİĞİNİ ELE ALDI

İKV AB Bilgi Merkezi, 28 Mart 2018 tarihinde, Okan Üniversitesi işbirliğinde Avrupa Birliği Üyelik Sürecinde Kadın Hakları ve Cinsiyet Eşitliği başlıklı bir panel düzenledi. Açış konuşmasını İKV Strateji ve İş Geliştirme Müdürü M. Gökhan Kilit’in yaptığı panel, öğleden önce iki oturum ve öğleden sonra bir çalıştay şeklinde gerçekleşti. Moderatörlüğünü İKV Genel Sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas’ın üstlendiği sabah oturumlarında panelistler Okan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Zeynep Alemdar, Oxfam Türkiye Direktörü Meryem Aslan, Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) Yönetim Kurulu Üyesi Itır Aykut, Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bertil Emrah Oder, Sosyal Demokrasi Vakfından Dr. Ece Öztan ve İstanbul Üniversitesi’nden Doç. Dr. Sevgi Uçan Çubukçu’ydu.

Panelin başlangıcında İKV Genel Sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas kadın konusunun AB’nin bir parçası olduğunu ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin tüm AB politikalarının içinde var olduğunu belirtti. 26 Mart 2018 tarihinde AB Konseyi Dönem Başkanı Bulgaristan’ın ev sahipliğinde Varna’da düzenlenen Türkiye-AB Zirvesi’nde tarafların ılımlı bir ortamda bir araya geldiğini dile getiren Doç. Dr. Çiğdem Nas, Türkiye’nin özgürlük ve temel haklar gibi alanlarda AB’ye yaklaşma çabası içinde olduğunu ifade etti. Bu sebeple kadınların özgürlüğünü kazanmasının çok önemli olduğunun altını çizdi ve sözü birinci oturumun ilk panelisti Okan Üniversitesi’nden Doç. Dr. Zeynep Alemdar’a verdi. Toplumsal cinsiyet eşitliğine AB bağlamında bakmak gerektiğini belirterek sözlerine başlayan Zeynep Alemdar, Lizbon Antlaşması’nın 3’ncü Maddesi’nde ve Avrupa Sosyal Haklar Sözleşmesi’nde yer alan toplumsal cinsiyet eşitliğinin AB’nin kendi ana dokümanlarının bir parçası olduğunu ifade etti. “Eşit işe eşit ücret” prensibi üzerinden şekillenen kadın haklarının son 10 yılda mülteci krizi, Suriyeli kadınlar ve BM sürdürülebilir kalkınma hedefleri gibi değişik perspektiflerle yoğrulduğunun altını çizdi. AB’nin git gide daha çok gündemine girmeye başlayan toplumsal cinsiyet eşitliğinin dış politikada güvenlik alanında yer alan kadınlarla pekiştiğini dile getirdi. Bu noktada eskiden kadınların ekonomiye katılımının daha çok ele alındığını ve öne çıkan konunun bu olduğunu hatırlatan Zeynep Alemdar, artık kadınların AB’de dış politikaya katılmalarının da Türkiye için iyi örnek mahiyeti taşıdığını vurguladı.

Sözlerine Türkiye’deki kadın temsiline ilişkin sayısal verilerle devam eden Doç. Dr. Zeynep Alemdar, siyasete katılım noktasında TBMM’de 2010 yılı öncesinde yüzde 10 olan kadın oranının bugün yüzde 14’e ulaştığını açıkladı. TBMM’nin komisyonlarında kadınlara bütçe ya da mali konularda çok fazla yer verilmediğini, ancak sivil toplum gibi alanların halen kadın egemen özelliğini sürdürdüğünü ifade etti. Devletin içinde karar alma mekanizmalarında kadınların azlığından yakınan Zeynep Alemdar, Türkiye’de sadece iki tane kadın valinin ve üç tane kadın büyükşehir belediye başkanının olduğunu; kamuda her ne kadar yüzde 37 gibi çok da kötü olmayan bir kadın istihdamı olsa da bu oranın yönetici düzeyinde yüzde 11’e düştüğünü açıkladı. Aynı şekilde 245 büyükelçiden 45’inin yani sadece yüzde 18’inin kadınlardan oluştuğunu ifade eden Alemdar’ın konuşmasından da anlaşılacağı üzere kariyer basamaklarının üst katlarına çıkıldığında Türkiye’de kadın temsili ne yazık ki azalıyor.

Birinci oturumun ikinci panelisti Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bertil Emrah Oder, “Türkiye-AB İlişkilerinde Kadınlar İçin Biçimsel Eşitlik-Gerçek Eşitsizlik İkilemi” başlıklı bir konuşma yaptı. 1 Ocak 1996 tarihinden itibaren yürürlükte olan Türkiye-AB Gümrük Birliği kapsamında siyasal katılım odaklı reformlar yapıldığını belirten Prof. Dr. Oder, 2001 yılında Cumhuriyet Dönemi’nden bu yana en büyük anayasal dönüşümün yaşandığını ifade etti. Söz konusu yılda Medeni Kanun’a aile içinde kadın-erkek eşitliğini güçlendiren yeni düzenlemeler getirildiğini hatırlatan Bertil Emrah Oder, 2004 yılındaki anayasa değişikliğine de değinerek sadece hukuksal değil eylemli eşitliğin getirilerek devlete eşitliği eyleme dönüştürme yükümlülüğü verildiğini belirtti. 1924 ve 1961 anayasaları cinsiyet nötr olmasa da 2004 yılına kadar bu denli önemli bir toplumsal cinsiyet eşitliği vurgusu bulunmadığını belirten Oder, konuşmasının devamında 2004 yılından sonra olanlara değindi. AB açısından da önemli bir dönemin kapılarının aralandığı bu süreçte AB Temel Haklar Şartı’nın kurucu anlaşmalara eklemlendiğini ve 2011 yılında kadına yönelik şiddet ile aile içi şiddetin önlenmesi ile ilgili İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye’nin aktif katılımıyla imzalandığını hatırlattı. Bu sözleşmeyi ilk onaylayan ülkenin Türkiye olduğu, Balkanlarda ülkemizin kadın-erkek eşitliğiyle ilgili rol model olarak alındığı, TBMM’de 2009 yılında Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulduğu konuşmada öne çıkan diğer noktalardı.

AB’nin 2004 yılından sonraki toplumsal cinsiyet eşitliği alanında yaptıklarına ilişkin Prof. Dr. Bertil Emrah Oder, yoğunluklu olarak istihdam ve kadınların ekonomik yaşama katılımıyla ilgili düzenlemelerin hayata geçirildiğini, sosyal politika ve siyasal katılımda aynı yoğunluğun hissedilemediğini dile getirdi. Yine de bu dönemde kadına karşı şiddete kayıtsız kalmayan AB’nin, şiddet mağduru haklarına ilişkin hukuksal bağlayıcılığı olan, faillerle mağdurların göz göze gelmesini önlemeye kadar uzanan geniş bir yelpazeyi kapsayan bir yönergeyi benimsediği bilgisini paylaştı. Tekrar Türkiye’ye dönerek idari pratiklerdeki kanuna uymama eğiliminin ve yargısal tutumlardaki direnişin altını çizen Oder, kanunların kimi zaman gerektiği gibi değil de kişisel veya kültürel tutum doğrultusunda uygulandığını ifade etti. Prof. Dr. Bertil Emrah Oder sözlerine, yargı ve temel haklarla ilgili olan 23’üncü ve 24’üncü fasılların açılmasıyla ilgili Türkiye’nin AB ile yaşadığı zorlukları hatırlatarak son verdi.

Birinci oturumun son panelisti İstanbul Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nden Doç. Dr. Sevgi Uçan Çubukçu, Türkiye-AB hattında toplumsal cinsiyet eşitliği meselesiyle ilgili süreci ele alan bir konuşma yaptı. Türkiye’deki kadın hareketlerine değinen Çubukçu, 1980 ve 1990’lı yılların bu hareketlerdeki ilk dalga, 2000’lerin ise ikinci dalga olduğunu ifade etti. Her ne kadar Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerde hâkim olan retorik zaman zaman fazlasıyla sertleşse de toplumsal cinsiyet eşitliğinin bu ilişkiden olumlu etkilenen bir olgu olduğunu ve AB’nin taşıdığı demokratik toplum ideali ile Türkiye’deki kadın hareketlerinin taleplerinin örtüştüğünü vurguladı. Türkiye’deki Avrupalılaşma fikrinin demokratikleşme, insan hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği için öneminin altını kalın bir şekilde çizen Doç. Dr. Sevgi Uçan Çubukçu, aslında ulus devlet kurulma sürecinde Türkiye’nin temelinde eşitlik olduğunu dile getirdi. Cumhuriyet tarihindeki Türkiye modernleşmesinin de kadın-erkek eşitliği vaadiyle başladığını, ancak bunun biçimselde kalarak kamu ve özel hayata uygulanamadığını üzülerek ifade eden Çubukçu, fiili eşitliğin gelemeyişini eleştirdi. Halen mevzuatların uygulamaya geçirilmesinde eksiklikler olduğu ve özel alanda kadın ezilmişliğinin özellikle 1970’li yıllardan itibaren daha çok gün yüzüne çıktığı bir ülke için AB’nin fiili eşitliği sağlamada Üye Devletlerde gösterdiği çabanın aynısını aday ülkelerde de göstermesi gerektiği belirtildi. Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği için ciddi zihniyet dönüşümlerine ihtiyaç olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Sevgi Uçan Çubukçu, bu konuya toplumsal bütünlük içerisinde, sadece kadınların meselesi olarak değil tüm toplumu ilgilendiren bir perspektifle ve sürdürülebilirlik ekseninde yaklaşılması gerektiğini hatırlatarak sözlerine son verdi.

İkinci oturum yeniden İKV Genel Sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas moderatörlüğünde başladı. Bu oturumun ilk konuşmacısı Sosyal Demokrasi Vakfından Dr. Ece Öztan, aile ve iş piyasası konusundaki dinamikleri ele alan “Kadın Emeği ve Eşitlik” başlıklı bir sunum yaptı. ABD’li araştırmacı Esping Andersen’in kadın-erkek eşitliğini “tamamlanmamış devrim” olarak nitelediğini söyleyerek sözlerine başlayan Öztan, artık eşitliğin eski popülaritesinin olmadığını, çünkü her şeyin “post”unun çıktığını ifade etti. Bu noktada iki tane görüşün olduğunu açıklayan Dr. Ece Öztan, ilk görüşe göre Sanayi 4.0 ve dijitalleşme ile hiçbir kötü işi insanların yapmayacağına ve kadın-erkek eşitsizliğinin kalmayacağına inanılırken, ikinci görüşün bu kadar olumlu olmadığını ifade etti. Bütün dünyada annelik üzerine yoğunlaşan bir söylem olduğunu, ancak bunun da göçmen anneler ya da yalnız yaşayan anneler gibi bütünleşik alanlarda açığa çıktığını belirten Ece Öztan, spesifik bir biçimde anti-feminizm ya da toplumsal cinsiyet eşitliğinin ele alınmamasından yakındı. Devamında Türkiye’deki hane halkı ve kadın istihdamına ilişkin istatistikleri paylaşan Dr. Ece Öztan, ortalama hane halkı büyüklüğünde azalma eğilimi olduğunu, 2008’de dört kişi olan ortalamanın 2017 itibarıyla 3,4 kişiye düştüğünü; ayrıca nüfusun yüzde 17,5’inin yalnız ya da çekirdek aile bulunmayan hanelerde yaşadığını açıkladı. Kadınların daha az doğum yaptığı ve 20 ila 24 yaş aralığı olan ilk çocuk doğurma yaşının 25-29 yaş aralığına kaydığını belirten Öztan, bunların eşitlik için önemli adımlar olduğunun altını çizdi. Ancak yine de kadınların ev işlerinin büyük bir kısmını üstlenmeye devam ettiği, emekli aylıklarının çok düşük olması sebebiyle “yaşlı kadın sorunu”nun yaşandığı da Dr. Ece Öztan’ın sunumunun satır aralarında yer alan diğer çarpıcı bilgilerdi. Ece Öztan eşitlik paradigması üzerine konumlandırdığı sunumunu, 15-24 yaş arası ne okuyan ne de çalışan (NEET) yani istihdamda ya da eğitimde yer almayan kadınların oranının yüzde 34 olduğu gerçeğiyle sonlandırdı.       

İkinci oturumun ikinci panelisti KAGİDER Yönetim Kurulu Üyesi Itır Aykut, konuşmasına kurumunu tanıtarak başladı. Yurt içindeki ve dışındaki her türlü platformda kadının güçlenmesini savunduklarını ve sadece 8 Mart Dünya Kadınlar Günü sebebiyle mart ayında bu konunun ele alınmaması gerektiğini belirten Aykut, her ne kadar birtakım yasal mevzuatla esnek çalışma gibi ilerici adımlar yürürlüğe girmiş olsa da emek piyasasında halen önyargılar olduğunun altını çizdi. Öyle ki bir kadın iş başvurusu yaptığında işverenlerin bugün bile kadınların evlenip çocuk doğurmaları ihtimalini düşünerek, kadın istihdamına sıcak bakmayabildiklerini üzülerek ifade etti. KAGİDER’in bu alanda 3E hedefinin bulunduğunu ve bunların sırasıyla education (eğitim), employment (istihdam) ve entrepreneurship (girişimcilik) olduğunu ifade eden Aykut, Türkiye’de ilköğretimden terk oranının yüzde 13,5 olduğunu ve bunların büyük bir kısmının kız çocuklarından oluştuğunu da açıkladı. Kadınların yüzde 28,7’sinin istihdam edildiği tarım sektöründe halen yüzde 93 gibi çok yüksek bir oranla kayıt dışılığın devam ettiği, hizmetlerde durumun biraz daha iyi olduğu ve Türkiye’deki kadınların yüzde 53’ünün bu alanda çalıştığı bilgisini paylaştı. KAGİDER’in bugüne kadar Dünya Bankası, Anne-Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) ve Danone gibi kuruluşlarla yürüttüğü ortak çalışmalara ve projelere de değinen Itır Aykut, annelerin çalışma hayatına geri dönmesinde devletin iki yaşından büyük çocuklara ücretsiz kreş imkânı sağlamasının çok büyük önem taşıyacağını ifade ederek sözlerini noktaladı.

İkinci oturumun son panelisti Oxfam Türkiye Direktörü Meryem Aslan sözlerine önceki panelistlerin konuşmalarını ve sunuşlarını özetleyerek başladı. Devamında uluslararası çerçevelerden, Türkiye’nin ilk kabul eden ülkeler arasında yer aldığı 1948 yılında imzalanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nden, 1950 yılındaki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden, 1985 yılında Türkiye tarafından imzalanan BM’nin Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nden (CEDAW), 1995 yılındaki Pekin Deklarasyonu ve Eylem Planı’ndan ve İstanbul Sözleşmesi’nden bahsetti. Meryem Aslan, Türkiye’nin AB ile ya da AB olmaksızın toplumsal cinsiyet eşitliği taahhütleri olduğunu ve bu çok taraflı taahhütlerin çok taraflı stratejileri beraberinde getirdiğini ifade etti. Son yıllarda BM’nin sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin çok sık gündeme geldiğini ve söz konusu 17 hedeften birinin de toplumsal cinsiyet eşitliği olduğunu hatırlatan Aslan, Türkiye’nin G20 üyeliğine de atıfta bulunarak bu bağlamda da taahhütlerini masaya yatırdı. Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayımlanan Kadın-Erkek Eşitliği Raporu’nda 144 ülke arasından Türkiye’nin 131’inci olduğunu katılımcıların bir kez daha dikkatine sunan Aslan, Türkiye’nin sadece AB’den değil tüm dünyadan kadın-erkek eşitliği konusunda alacağı dersler olduğu çıkarımını yaptı. Meryem Aslan sözlerine Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği alanında ilerleme kaydedilmesinin siyasi katılım ve altyapıya yatırım yapar gibi çocuk/yaşlı bakım hizmetlerine de yatırım yaparak mümkün olabileceğini dile getirerek son verdi. Panelin öğleden sonraki “AB Üyelik Sürecinde Kadın Haklarını İyileştirmek ve Cinsiyet Eşitliğini Sağlamak için Politika Önerileri” başlıklı çalıştayında sabahki oturumlar katılımcılar tarafından ele alındı ve uygulama çalışması yapılarak, Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak amacıyla politika önerileri saptanmaya çalışıldı.  

 

2018

E-Bülten Kayıt

İKV KURUCU VE MÜTTEVELLİ KURUMLARI

© 2024 İKV Bütün Hakları Saklıdır.
Designed By: OrBiT