HOLLANDA SEÇİM SONUÇLARINA İLİŞKİN BİLGİ NOTU
15 Mart Çarşamba günü gerçekleşen Hollanda genel seçimlerini Mark Rutte’nin lideri olduğu Halkların Özgürlük ve Demokrasi Partisi (VVD) kazandı. 2010 yılından beri ülkenin başbakanlık koltuğunda bulunan Rutte’nin partisi VVD, 150 milletvekilli parlamentoda 33 milletvekiline sahip oldu. Rutte seçim öncesi yaptığı açıklamalarda Hollanda’nın, Avrupa’da yükselişe geçen yanlış popülizmi durduran ilk ülke olacağını belirtmişti. Aşırı sağcı, İslam ve AB karşıtı Geert Wilders liderliğindeki Özgürlükler Partisi (PVV) 20 koltuk almış olsa da AB liderleri Hollanda seçim sonuçlarının aşırı sağ siyasetine karşı net bir zafer olduğunun altını çizdi.
Hollanda Genel Seçimi Neden Önemli?
Kayıtlı seçmen sayısının yaklaşık 12 milyon 700 bin olduğu Hollanda’nın Çarşamba günü gerçekleşen genel seçimlerde oy kullanma oranı diğer yılları geride bırakarak yüzde 82’ye ulaştı. Oy kullanma oranının artışında seçim öncesi oldukça tartışmalı ve tansiyonu yüksek bir ortamın oluşması özellikle de Wilders’in liderliğindeki radikal muhafazakâr partinin AB ve yabancı karşıtı kutuplaştırıcı söylemleri etkili oldu.
Partilerin popülist söylemlerinin damga vurduğu Hollanda genel seçimleri hem hazırlık dönemi hem de sonuçları itibariyle sadece Hollanda için değil aynı zamanda AB’nin geleceği için de önemli unsurlar içeriyor. 2017 yılında birçok Avrupa ülkesinde genel ve yerel seçimlerin olacağı düşünüldüğünde Hollanda genel seçimi AB vatandaşlarının, son zamanlarda yükselen AB şüpheciliği ve aşırı sağ eğilimlere nasıl bir tepki vereceğini göstermesi açısından tüm dünyanın merakla sonuçlarını beklediği bir seçim oldu. Brexit’in, memnuniyetsizlikleri ve milliyetçi söylemleri körüklediği bir ortamda zor günler geçiren AB, Hollanda seçimlerinde aşırı sağcı Wilders’in beklendiği kadar yüksek oranda oy alamamasıyla derin bir nefes aldı.
Seçim Sürecinde Öne Çıkan Konular
Dünya ve AB gündemini etkisi altına alan Britanya’nın Brexit kararı, Trump’ın ABD seçimlerini kazanması, Avrupa’da yükselen aşırı sağ dalga ve mülteci akını konuları Hollanda iç politikasını da ele geçirdi ve ekonomik kriz, sosyal sorunlar gibi geleneksel seçim konularının önüne geçti.
Uluslararası Af Örgütü bu yıl yayımladığı raporda dünyadaki siyasi söylemlerin popülizmin etrafında döndüğüne ve “biz ve öteki” algısını tetiklediğine dair tespitlerde bulundu. Aynı raporda, ABD’deki Trump zaferinin yükselen nefret ve ayrımcılık söylemlerinin en önemli göstergesi olduğu ve diğer birçok ülkenin siyasi ortamının da iç politikada kutuplaşmayı kışkırtacak şekilde ilerlediği belirtildi. Hollanda genel seçimleri de bu raporda yerini aldı ve söz konusu kutuplaştırıcı/dışlayıcı söylem beklenildiği gibi seçim dönemine damga vurdu.
Araştırma şirketlerinin çok sayıdaki kamuoyu anketleri, siyasi partilerin söylemlerinde yer eden aşırı sağcı ve göçmen karşıtı görüşlerin toplum nezdinde de yer bulduğunu gösteriyor. Araştırmalara katılanların çoğunluğu Hollanda norm ve değerlerinin yıprandığını ve tehdit altında olduğunu hissettiğini; bu tehdidin ana unsuru olarak göçmen ve sığınmacıları gördüğünü ifade etti. Bu bağlamda Hollandalı siyasi partilerin göçmenlerin sorunlarını bir uyum sorunu olarak değil bir güvenlik sorunu olarak ele aldığının altını çizmek gerekir.
Göçmen karşıtı görüşlerin Başbakan Rutte’nin partisi de dâhil olmak üzere siyasi partilerin çoğunluğunu etkisi altına aldığı bir ortamda Türk bakanların Türkiye’de gerçekleşecek referandum için miting düzenlemek istemeleri Hollanda’daki siyasi gerginliği tetikleyen diğer bir unsur oldu. Güvenlik gerekçesiyle Türk Bakanların Hollanda’da miting yapmasına izin verilmemesi iki ülke arasında önemli bir diplomatik krize neden oldu.
Seçim Sonuçları
Yukarıda bahsi geçen gergin siyasi ortamda seçime giren Hollanda, AB’nin yüzünü güldüren bir sonuçla seçimi atlattı ve radikal görüşlerin AB ülkelerinde lider olamayacağı mesajını verdi. Seçim döneminde “Hollanda’yı yeniden bağımsız bir ülke haline getirme” vaadinde bulunan İslam, göç ve AB karşıtı Wilders beklediği oy oranını alamamış dahi olsa bir önceki seçimlerde 15 olan milletvekili sayısını 20’ye çıkardı. Bununla birlikte 2012 erken seçiminde 41 koltuğa sahip olan Başbakan Rutte’nin partisi Çarşamba günkü seçimde sadece 33 koltuk alabildi.
Wilders’in partisini 19’ar milletvekili ile AB yanlısı Demokratlar 66 (D66) ve son zamanlarda İslam karşıtı söylemleriyle dikkat çeken Hristiyan Demokrat Parti (CDA) takip etti. Her iki parti de Özgürlük Partisi gibi 2012 seçimlerine göre oylarını artırdı. Bunun dışında Yeşil Sol (GL) önceki seçimlerde 4 olan milletvekili sayısını 14’e yükseltti. Aynı şekilde Sosyalist Parti (SP) de Çarşamba günkü seçimlerde 14 koltuk elde etti. 2012 yılında 38 milletvekiliyle ikinci parti olan İşçi Partisi (PvdA) ise sadece 9 milletvekili çıkararak gerilerde kaldı.
Nispi temsil sisteminin geçerli olduğu Hollanda’da tek partili Hükümet kurulabilmesi için, partinin 76 koltuğa sahip olması gerekiyor. Bu durumda önümüzdeki günlerde Hollanda’da koalisyonunun ne şekilde kurulacağı belli olacak. Wilders her türlü teklife açık olduğunu belirtse de Parlamentoda sandalye kazanan partiler Wilders’in yer aldığı bir koalisyonun içinde yer almak istemediklerini belirtti. Hükümette yer almasa bile muhalefete devam edeceğini belirten Wilders “Rutte benden henüz kurtulamadı” beyanında bulunarak sert bir muhalefet yürüteceğinin altını çizdi.
Aşırı sağ eğilimli, AB karşıtı partinin en çok oyu alan parti olmaması rahatlatıcı olsa da önceki seçime göre oylarını artırması, AB ve göçmen karşıtı görüşlerin toplumda güç kazanmaya başladığının bir göstergesi. AB liderlerinin AB’ye karşı olan memnuniyetsizlik ve mülteci akınıyla güçlenen tehdit algısıyla mücadelesi henüz bitmiş değil. Güçlenen bir muhalefet yapan aşırı sağ görüşler Hükümette yer almasalar bile AB karşıtlığının toplumda daha fazla yer etmesine ve sosyal sınıflar arası kutuplaşmaya neden olabilir ve politik gündemi şekillendirebilir. Bu sebeple AB liderlerinin buna hazırlıklı olması ve başta mülteci krizi ve AB politikalarına duyulan memnuniyetsizlik olmak üzere ayrımcılık ve nefret söylemini besleyen sorunların çözüm çalışmalarına hız kesmeden devam etmesi gerekiyor. Gelecek ay Fransa’da gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı seçimleri de popülist ve AB karşıtı görüşlerin AB’nin geleceğini ne anlamda şekillendireceğini gösteren diğer bir sınav olacak.
HAKKIMIZDA
ARAŞTIRMA MERKEZİ
PROJELER
İLETİŞİM
Designed By: OrBiT