İKV`DEN ANALİZ: "70 YILLIK BİRLEŞMİŞ MİLLETLER`İN BİRİNCİ İNSANİ ZİRVESİ"
Zirve Gündemi ve Sonuçlar
23-24 Mayıs 2016 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleşen Birleşmiş Milletler (BM) İnsani Zirvesi, 173 BM üye ülkesinden 55 devlet ve hükümet başkanları nezdinde katılımın yanı sıra yüzlerce özel sektör, sivil toplum temsilcisi ve akademisyenin katılımıyla gerçekleştirildi. Zirvede 132 yan etkinliğin yanı sıra 7 adet üst düzey oturum ve 15 özel oturum düzenlendi; çeşitli sergiler ile konuya ilişkin farkındalık mesajları katılımcılarla paylaşıldı.
Zirvede BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AB’yi temsilen Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Kristalina Georgieva, Komisyonun İnsani Yardım ve Kriz Yönetiminden Sorumlu Üyesi Christos Stylianides ve Uluslararası İşbirliği ve Kalkınmadan Sorumlu Üyesi Neven Mimica hazır bulundu.
Zirvenin büyük bir çoğunluğu, insan güvenliği ve hassasiyetlerinin korunmasına yönelik olarak gündeme alındı. BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, insani yardım konusunda ülkelerin daha fazla çaba göstermesi gerektiğini söylerken, zirvede küresel sorunların sona erdirilmesi için kesin bir dille siyasi liderliğin altı kalın çizgilerle çizildi. Bunun dışında kadınların toplumsal rolleri ve hakları, Ebola gibi bölgesel ve uluslararası sağlık tehditleri ile küresel sorunlardan en fazla etkilenebilecek ülkelere yönelik yardımlar, yayımlanan ek raporlar çerçevesinde ele alındı.
Son dönemde, Suriye’deki durum ile ülkelerini terk etmek zorunda kalan insanların hayatta kalma mücadeleleri ve bu durumun AB’ye yansımaları ile Zirve, ayrı bir önemle seyredildi. Zirvenin Türkiye’de olmasının da konuya ayrı anlam kattığı ortak kanı. Nitekim, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon ilk kez düzenlenen bu zirve için Türkiye’nin seçilmesinde bölgesel ve insani yardımların rol oynadığını belirtmişti.
Açılış konuşmalarından ziyade iki günlük zirvenin sonuç bildirgesine odaklanmakta fayda var. İstanbul’daki zirve öncesinde, 2015 yılında İsviçre’de Ekim ayında yapılan istişareler sonucunda “İnsanlığı Onarmak: Eylem Çağrısı Yapan Küresel Sesler” başlıklı bir rapor hazırlandı. Bu rapora paralel olarak son gün zirvede kabul edilen beş öncelik Başkanlık Metni (Metne buradan ulaşılabilir) ile sunuldu. Bu öncelikler; “çatışmaları önlemek ve sona erdirmek için siyasi liderlik”, “insan güvenliği”, “hiçbir insanın geride bırakılmaması”, “insanların yardıma muhtaç olmalarının önlenmesi” ve “insanlığa yatırım” olarak açıklandı. Bu rapora ek olarak İnsanlık Gündemi’nde (Metne buradan ulaşılabilir), belirlenen önceliklerin gerçekleştirilmesine yönelik bir çerçeve kamuoyuyla paylaşıldı.
Önemli bir not olarak, zirvenin önemli bir konusu olan insanlığa yatırım planlarına ilişkin, BM nezdinde Merkez Acil Müdahale Fonu’nun 1 milyar dolara yükseltilmesi konusunda anlaşmaya varıldığı da açıklandı. Bu konu daha önce BM Genel Sekreterliği tarafından dile getirilmişti.
2012 yılında Nobel Barış Ödülü’nü alan AB’nin mesajları da mülteci krizi etrafında önemli bir beklentiyle izlendi. Zirveye yönelik AB, 23 Mayıs’ta resmi bir açıklama yayımladı. AB tarafından yapılan resmi yazılı açıklamada, konuya ilişkin uluslararası platformlarda beş önceliğin öne çıkarılması gerektiği belirtildi. Bunlar yatırım esnekliği, etkili bir finansman aracı, Uluslararası İnsancıl Hukuku'na (International Humanitarian Law-IHL) uyum, krizlerin önlenmesi ve sonlandırılması ve kalkınma çalışmaları ile insani çalışmaların arasındaki boşluğun kapatılması olarak açıklandı. AB tarafı Zirve sırasında başlatılan “Büyük Pazarlık” adı altındaki (Grand Bargain) girişimi desteklediğini açıklarken, girişim ile beş yıl içinde en az 1 milyar doların insani eylemlere aktarılmasına sıcak bakıldığı belirtildi. AB tarafı ayrıca zirve kapsamında 500 milyon avro üzerinde bir yardımın, El Nino’nun neden olduğu gıda kıtlığı ile yüzleşen ülkelere aktarılacağını açıkladığını ekleyelim.
Hayaller ve Gerçekler: 1970’lere Uzanan Zirvenin Diğer Gündemi
BM, 70 yılı aşkın süredir uluslararası kriz ortamlarına ve küresel sorunlara çare aramada ilk akla gelen organizasyonların belki de ilki. Kurulduğu 1945 yılından itibaren pek çok bölgesel savaşlara, insani kriz ortamlarına, Çernobil ve Fukuşima gibi felaketlere, doğal afetlere, bölgesel sağlık ve güvenlik nedeniyle hayat mücadelesi veren ülkelerin varlığına tanıklık etmiş; etmeye devam eden uluslararası bir organizasyon. 1970’li yıllarla başlayan süreçte, dünya genelindeki sorunların boyut değiştirdiğini görüyoruz. Ancak sorunlara çözüm bulunmasında uluslararası toplumun sınıfta kaldığını da.
Bir konuya odaklı olmayan bu sorunlar, çok paydaşlı eylemleri zorunlu kılan bir ortamı gösterdi bizlere. 23-24 Mayıs 2016 tarihinde ilkinin İstanbul’da yapıldığı BM İnsani Zirvesi, tema itibarıyla insani konulara ve özellikle mülteci sorununa odaklı yapılan ilk uluslararası platform olarak yorumlanıyor. Özellikle Suriye’deki sorunlar ve insanların yerinden olmalarına neden olan iç karışıklıklar ve AB’ye yansımaları, zirvenin ister istemez mülteciler üzerine yoğunlaşılması algısını yarattı. Ancak İstanbul’daki zirvenin, sadece mülteci konulu düzenlenmediğini belirtmek gerekir: Diğer bir gündem maddeleri olan, iklim değişikliği ve sürdürülebilir kalkınma gibi konu başlıkları da zirvenin önemli başlıkları arasındaydı. Özellikle iklim değişikliğinin önemi ve bu küresel sorunun ülkelerin ekonomik, sosyal ve kalkınma politikalarına olduğu kadar insan yaşamının devamını tehlikeye soktuğu noktadaki etkileri önemle vurgulandı. Hatta insanların yerinden olmaları, kitlesel göçlerin bir diğer boyutunun iklim değişikliği odaklı olduğu hatırlatıldı.2015 yılına damgasını vuran yeni iklim rejimi olan Paris Anlaşması ile iklim değişikliği, zirvede ayrı bir noktada ele alındı. İklim değişikliğinin neden olduğu gıda ve sağlık problemleri, doğal afetler, tarımsal verimlilikte düşüş ve hatta güvenlik tehditleri ile karşı karşıya kalan oldukça fazla ülkenin olduğu vurgulandı.
Nitekim, bu yılın başında yapılan Dünya Ekonomik Forumu’nun son raporuna göre, küresel tehdit unsurlarının başında iklim değişikliği ile bağlantılı su kıtlığı ve kitlesel göçler geliyor. Forum kapsamında özel sektöre yönelik yapılan anket çalışmasının sonuçları da bu sonucu doğrular nitelikte. Anketin sonuçları yaklaşık 140 ülkenin cevapları ile şekillenirken, gelecek 10 yıl içinde iş yapmanın önündeki en büyük risk, 2015 ve 2016 yıllarında iklim değişikliği olarak ortaya çıkıyor. İşsizlik, enerji fiyatları ve mali krizlerle oluşan ekonomik riskler daha çok AB tarafından işaretlenirken, ankete ABD’den katılanlar daha çok siber tehditleri iş yapmanın önündeki en büyük engel olarak görüyor. Orta Asya ve Rusya’dan gelen cevaplar ise AB’ye benzer bir şekilde mali kriz ve işsizlik üzerine yoğunlaşıyor. Çevresel risklerin iş dünyası için en fazla tehdit olarak görüldüğü bölgeler ise Doğu Asya ve Pasifik. Bunun belki de en önemli sebebi, iklim değişikliğinden en çabuk etkilenen küçük ada ülkelerinin hala bu sorunla yüzleşiyor olması.
1970’li yıllara geri dönersek İsveç’te 1972 yılında yapılan belki de uluslararası ilk büyük zirve olan ve bugünün çevre-kalkınma gündemini şekillendiren “BM İnsan Çevresi” toplantısı aklımıza gelmeli. Sürdürülebilir kalkınma kavramı ilk kez 1987’deki Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun “Brundtland Raporu”nda yoksulluğun azaltılması ve doğal kaynakların korunması temeli ile dile getirilmişti. Toplantı, bugünün sürdürülebilir kalkınma ve çevre politikalarının önemli bir boyuta taşınmasını vurgulayan aslında ilk küresel toplantılardan biri. Aynı şekilde 1992 yılında Rio de Janeiro’daki “BM Çevre ve Kalkınma Konferansı” ile Gündem 21 ve Rio Bildirisi kapsamında kalkınma, insan sağlığı ve çevre gibi konuların uzun vadeli ana hatları çizilmişti. BM Binyıl Kalkınma Hedefleri de uluslararası ortak hedeflerin geniş özetini sergilemişti.
Görülüyor ki, mevcut süreçte yaşanan bölgesel ve uluslararası sorunların büyük bir bölümü 1970’li yıllara kadar uzanıyor. İstanbul Zirvesi’nde dile getirilen sorunların büyük çoğunluğunun da bu yıllara dayandığını görmek mümkün. Diğer bir ifade ile BM nezdinde küresel toplumun elini taşın altına koyduğunu söylemek güç. Zirvelerin içeriği gitgide çeşitleniyor; büyüyor ve çözüm yolları da zorlaşıyor.
Zirvenin Nerede Yapıldığı Değil; Küresel Eylemi Gerçekleştirmesi Önemli
Kapanış töreninde Cumhurbaşkanı Erdoğan, insan ve onurunu merkeze alan, insan güvenliği ile hassasiyetlerinin korunması temeline dayanan bir yaklaşımla hareket edilmesini vurguladı. Bir taraf lüks, israf ve şatafat içinde yaşarken, diğer tarafta milyonlarca insanın sefalet, yoksulluk ve açlık içinde hayata tutunmaya çalıştığını sözlerine ekleyen Erdoğan, Zirvenin bu konuda temel bir zihniyet değişimini getirmesi temennisinde bulundu. Sorunların çözüm yollarının aranması çalışmalarının da tek başına yeterli olmadığını belirten Erdoğan, güçlü eylemlere ihtiyaç duyulduğunu aktardı. Bu noktada “güçlü eylem” ifadesi oldukça önemli bir hususa işaret ediyor. Zirvenin nerede yapıldığı değil; zirve sonrasına yansıyacak güçlü siyasi irade ile şekillenecek küresel eylemlerin hayata geçirilmesi olacağı 1970’li yıllardan beri bilinen bir konu. Uluslararası toplumun sorumluluk ve ilke sahibi üyeleri tarafından ve tabii ki zirveye ev sahipliği yapan Türkiye tarafından sonuçların takipçisi olmak da ayrı bir değere sahip olacak.
İlge KIVILCIM, İKV Uzmanı
HAKKIMIZDA
ARAŞTIRMA MERKEZİ
PROJELER
İLETİŞİM
Designed By: OrBiT