İKV`DEN ANALİZ: SIRBİSTAN’A AB YOLUNDA HIRVATİSTAN VETOSU
Ocak 2014’te AB ile katılım müzakerelerine başlayan, geçtiğimiz Aralık ayında ise müzakere sürecinde ilk iki faslı açan Sırbistan, müzakere sürecinde komşusu ve AB’nin en genç üyesi Hırvatistan’ın blokajıyla karşı karşıya kaldı. Sırbistan, Haziran 2016’da yargı ve temel haklar ile adalet özgürlük ve güvenlik konularını kapsayan 23 ve 24’üncü fasılları müzakereye açmaya hazırlanırken Hırvatistan, 7 Nisan 2016 tarihinde toplanan AB Konseyi çalışma grubu toplantısında, 23’üncü faslın müzakereye açılmasına karşı çıktı.
23’üncü ve 24’üncü fasıllar, Komisyonun 2012 yılında benimsediği “yeni yaklaşım”, ve 2014 yılında ortaya koyduğu “temel konuların öncelikli olarak ele alınması” (fundamentals first) ilkesi doğrultusunda müzakere sürecinin kalbinde yer alıyor. Öyle ki genişleme politikasının modus operandi’si bu iki faslın katılım müzakerelerinin erken safhasında açılması, bu alanlardaki gelişmelerin tüm süreç boyunca yakından takip edilmesi ve katılım müzakerelerinde en son kapatılması üzerine kurulu. Hatta Komisyona göre, bu alanlarda yaşanan gelişmeler, katılım müzakerelerinin genel hızı açısından belirleyici öneme sahip. Bunun ötesinde, yolsuzluk, örgütlü suçlar, yargı sisteminin bağımsızlığı ve azınlık hakları konularının Batı Balkan coğrafyasındaki ülkelerde en sorunlu alanların başında gelmesi de, 23’üncü ve 24’üncü faslın açılmasının acil kılan diğer faktörler. Sırbistan özelinde, Kosova ile ilişkilerin normalleştirilmesini kapsayan 35’inci fasıl ile 23’üncü ve 24’üncü fasıllarda kaydedilen gelişmelerin, katılım müzakerelerinin genel hızını belirleyeceği de Komisyon tarafından açıkça ortaya koyuluyor.
Zagreb- Belgrad Hattında Gerginlik
Zagreb’in 23’ncü faslın açılmasını veto etmede gösterdiği gerekçeler; Sırbistan’daki Hırvat azınlığa yapılan muamele, Lahey’deki Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTY) ile işbirliği ve Sırp mahkemelerin Eski Yugoslavya’nın diğer kesimlerinde işlenen savaş suçlarına ilişkin yetkilerini ilgilendiriyor. Zagreb’in 23’üncü fasıl üzerindeki blokajını kaldırması için öne sürdüğü üç talep ise Sırbistan’daki Hırvat azınlığın haklarının korunması, Sırbistan’ın ICTY ile tam işbirliği yapması ve Sırp mahkemelere Eski Yugoslavya’da işlenen savaş suçları için mevcut sınırları dışında yargılama yetkisi tanıyan 2003 tarihli yasanın iptal edilmesi.
Sırbistan’daki Hırvatların hakları konusunda, Zagreb özellikle Sırbistan’da yaşayan Hırvat azınlığın parlamentoda temsilinin sağlanması üzerinde duruyor. ICTY ile işbirliği konusunda Zagreb, Belgrad’ın, Hırvatistan ve Bosna-Hersek’te insanlığa karşı suç ve savaş suçu işlediği iddialarıyla yargılanan (ancak 31 Mart 2016 tarihinde hakkında tartışmalı şekilde beraat kararı verilen) Vojislav Šešelj’in Lahey’de duruşmada hazır bulunması konusunda yeteri kadar baskı yapmadığını savunuyor. Savaş suçları yasası konusunda ise Hırvatistan, Sırbistan’ın tüm Eski Yugoslavya topraklarında adeta “mini bir Lahey mahkemesi” (yani ICTY) rolü üstlenmeye çalıştığını iddia ediyor.
Söz konusu taleplerin 23’üncü fasıl ile ilişkili, AB standartlarına uygun ve meşru talepler olduğunu savunan Zagreb, Belgrad’ın üyeliğini sekteye uğrattığı yönündeki iddialara da karşı çıkıyor. Hırvatistan Cumhurbaşkanı Kolinda Grabar-Kitarovic’e göre, “bu, blokaj değil, AB kriterlerine uyum meselesi”. Zagreb’in talepleri karşısında hazırlıksız yakalanan Belgrad içinse bunlar, katılım müzakereleri sürecinden bağımsız olarak ele alınması gereken ikili konular.
Sırbistan’da 24 Nisan 2016 tarihinde gerçekleşecek seçimler öncesinde Belgrad-Zagreb hattında yaşanan gerginlik, seçimlerde, Šešelj’in başkanı olduğu Sırp Radikal Partisi gibi aşırı milliyetçi partilerin elinin güçlenmesine, Başbakan Aleksandar Vucic’in kan kaybetmesine yol açabilir. Sırbistan’ı 2020 yılına kadar AB üyeliğine taşımayı hedefleyen reformları kabul etmede kararlı olduğunu ortaya koyan Vucic’in seçimlerde yenilgi almasının, AB’nin de çıkarlarıyla örtüşmeyeceği açık.
Bunun yanında, 23’üncü fasıl konusunda yaşanan anlaşmazlık, son dönemde Zagreb-Belgrad hattında yaşanan ilk sorun değil. Mülteci krizinin yarattığı baskı nedeniyle Eylül 2015’te Hırvatistan ve Sırbistan arasında bir ticaret savaşının eşiğinden dönüldüğünü ve birkaç hafta önce ICTY’nin Šešelj kararının da ilişkilerin gerilmesinde rol oynadığını belirtmek gerekiyor.
Vetolar ve Déjà vu Hissi
Özellikle komşusu Slovenya’nın vetosu nedeniyle AB üyelik sürecinde aksaklıklarla karşılaşmış olduğu varsayıldığında Hırvatistan’ın, Sırbistan’ın katılım müzakerelerinde veto kartını oynamasının pek de centilmence bir hareket olmadığı görülüyor. Hırvatistan’ın AB üyelik süreci, önce Piran Koyu’na ilişkin sınır anlaşmazlığını, daha sonra Eski Yugoslavya’da miras kalan Ljubljanska Banka’nın borcuna ilişkin anlaşmazlığı gerekçe gösteren Ljubljana’nın engeline takılmıştı. Hırvatistan, Ekim 2011’de katılım müzakerelerini tamamlayıp AB’nin 28’inci üyesi olmaya hak kazandığında, ikili anlaşmazlıkları komşularının AB üyelik sürecini sekteye uğratmama sözü vermişti. Hırvatistan, kendi deneyimlerinden aldığı dersle verdiği bu sözü de çabuk unutmuşa benziyor. AB’nin en genç üyesi Hırvatistan’ın üyelikten sadece üç yıl sonra komşusu Sırbistan’ın katılım müzakerelerinin henüz başında veto kartını kullanması, diğer AB başkentlerinde eleştirilmesine yol açtı ve marjinalleşmesine zemin hazırladı. Buna karşılık AB’nin veya diğer üye ülkelerin bu gibi adımlar karşısında bir yaptırım gücü bulunmuyor. Genişleme sürecinde oybirliğine dayalı karar alma süreci değişmedikçe vetoların süreceğini öngörmek ise zor değil.
Üye Devletlerin, AB üyeliğini, ikili anlaşmazlıklarda AB’nin bekleme odasındaki komşularından taviz elde etmek veya iç siyasette puan toplamak için kullanmaları, yeni bir uygulama değil. AB genişleme politikasının yakın geçmişine bakıldığında bunun birçok örneğini görmek mümkün. Türkiye’nin bizzat tecrübe ettiği gibi Kıbrıs meselesi bağlamında katılım müzakerelerinin altı faslı GKRY’nin 2009 tarihli tek yanlı deklarasyonuyla askıya alınmış durumda. 2007 yılında Türkiye’nin üyeliğine karşıtlığıyla bilinen Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin de iç siyasette puan toplama kaygısıyla beş fasılda müzakereleri engellediği halen hafızalarda. İsim sorununu bahane eden AB üyesi komşusu Yunanistan’ın vetosu nedeniyle 2009 yılından bu yana Komisyonun olumlu görüş bildirmesine rağmen halen katılım müzakerelerine başlayamamış olan Makedonya ise bir diğer örnek… Tüm bunlar hafızlardayken Zagreb’in Sırbistan’ın katılım müzakerelerinde iki faslı askıya alması, bir déjà vu hissi yaratıyor. Buna rağmen, Batı Balkan ülkeleri arasında bu gibi restleşmelerin başlaması, AB için tehlikeli bir oyuna işaret ediyor. Batı Balkan ülkeleri arasındaki sınırların birçok noktada tartışmalı olması, Eski Yugoslavya’dan miras kalan çok sayıda çözüme kavuşturulmamış konu, uzlaşı ve iyi niyet faktörünün ortadan kalkması halinde AB üyelik sürecinde yaşanabilecek benzer sıkıntıların habercisi. AB ise bu gibi konuların ele alınması için doğru mekanizmalara sahip değil. Her ne kadar Merkel öncülüğünde 2014’te hayata geçirilen Berlin Süreci kapsamında, Batı Balkan ülkeleri, geçtiğimiz yıl aralarındaki sorunları komşularının AB ile bütünleşme süreçlerini aksatmak için kullanmama sözü verse de Hırvatistan’ın vetosu, bunların yalnızca kâğıt üzerinde kaldığı izlenimini veriyor.
Yeliz ŞAHİN, İKV Uzmanı
HAKKIMIZDA
ARAŞTIRMA MERKEZİ
PROJELER
İLETİŞİM
Designed By: OrBiT