İKV`DEN ANALİZ: YUNANİSTAN BİR “CANLAR DEPOSU”NA DÖNERKEN; AB MÜLTECİ KRİZİNDE SON DURUM
YUNANİSTAN BİR “CANLAR DEPOSU”NA DÖNERKEN: AB MÜLTECİ KRİZİNDE SON DURUM
Çarşamba günü Yunanistan Başbakanı Çipras’tan bir imdat çığlığı geldi: “Yunanistan’ın daimi bir canlar deposu olmasına izin vermeyeceğiz”. “Bazı ülkelerin tek bir mülteci bile kabul etmeyip, sınırlarına duvarlar ve çitler dikmelerine tolere edemeyiz” diyen Çipras, Yunanistan’ın içinde bulunduğu zor duruma dikkat çekti. Yaşadığı derin ekonomik krizden çıkmaya çalışan Yunanistan bu kez de mülteci krizi sebebiyle yara aldı. Yunanistan’dan geçen göçmen rotası üzerindeki Makedonya, Macaristan ve Avusturya gibi ülkelerin sınır geçişlerine kısıtlama getirmesi, Yunanistan Makedonya sınırında yığılmalara yol açtı. Avusturya, Slovenya sınırında kabul ettiği iltica taleplerini günde 80 kişi ile sınırlarken, Makedonya sınırdan sadece Suriye ve Iraklıların geçişine izin veriyor. Makedonya geçtiğimiz Perşembe günü sınırdan geçişleri tamamen kapattı. Yine Avusturya’nın Batı Balkan ülkeleri ile bir toplantı gerçekleştirerek, mülteci akışını sınırlamaya yönelik planlar yapması ve bu toplantıya Yunanistan’ı davet etmemesine, Atina, Büyükelçisini geri çağırarak karşılık verdi. Yunanistan’ın acil durum ilan ederek, AB’nin doğrudan soruna müdahale etmesini talep etmesi gündemde. Bunun yanında Macaristan gibi bazı AB üyesi devletler kendi üzerlerine düşen kota uyarınca mülteci almaktan kaçınıyor. Macaristan Başbakanı Orban, 1294 mülteci almayı bile kabul etmemek için referandum düzenlemeyi düşünüyor.
Öte yandan, Türkiye ve Yunanistan arasındaki göçmen kaçakçılığı ve düzensiz geçişleri engellemek için NATO gemilerinin iki ülkenin karasularında devriye gezmesi kararı alındı. Almanya, Yunanistan ve Türkiye’nin önerileri üzerine alınan bu karar uyarınca Ege’de konuşlandırılan daimi deniz grubu keşif, denetim ve gözetim faaliyetlerine başladı. Görev gücünün göçmen taşıyan teknelere ancak kurtarma amacıyla müdahale etmesi öngörülürken, asıl işlevin Türk ve Yunan sahil muhafaza güçleri ve AB sınır ajansı Frontex’e bilgi sağlamak olduğu belirtiliyor.
Giderek içinden çıkılmaz bir hale gelen bu kaotik ortamda, tüm umutlar 7 Martta toplanması öngörülen AB-Türkiye Zirvesi’ne bağlanmış durumda. Diğer AB ülkeleri tarafından eleştirilen ve göç rotası üzerindeki bazı ülkeler tarafından, sınırları açıp tüm göçmen ve mültecileri göndermek ile tehdit edilen Almanya ve Şansölye Merkel Türkiye’den daha etkili bir işbirliği bekliyor. AB tarafından açıklanan rakamlara göre, Türkiye’den Yunanistan’a geçişlerin sayısı Ekim 2015’teki 215,000’ten, Ocak 2016’da yaklaşık 68.000’e düştü. Ancak kış koşullarına rağmen hala yüksek olan bu oran, Yunanistan’da yığılmalara yol açtı. AB açısından bu rakamın daha da aşağılara çekilmesi ve NATO görev gücü tarafından sağlanan bilgiler sayesinde geçiş yapan mültecilerin Türkiye’ye iade edilerek, AB üzerindeki baskının azaltılması hedefleniyor.
Suriye’deki savaştan kaçan sığınmacıların sayısının giderek artması ve bu kişilere Irak ve Afganistan’dan gelen göçmenlerin de eklenmesi, sorunun kısa vadeli önlemlerle çözümlenemeyeceğini ortaya koydu. 37.500 mülteci almayı kabul eden Avusturya Başbakanı Faymann, diğer AB üyesi devletlere de çağrıda bulunarak her ülkenin en az bu sayıda mülteci almayı kabul etmesi halinde toplamda 2 milyona yakın kişinin kabul edilmiş olacağını söyleyerek, sorunun en önemli çözüm noktalarından birine dikkat çekti. Gerçekten de, tüm AB üyesi devletlerin daha fazla sayıda sığınmacıya kapılarını açması, hem Türkiye ve Yunanistan üzerindeki baskıyı azaltır, hem de sınırlarda zor koşullarda bekleyen ve Ege’de yaşamlarını kaybeden mültecilerin trajik durumunu rahatlatır. Ancak gerek aşırı sağ partilerin tutumu, gerekse kamuoylarındaki göçmen karşıtı hava, bunun mümkün olmasını zorlaştırıyor. Avrupa Komisyonu’nun Göç, İçişleri ve Vatandaşlıktan Sorumlu Komiseri Dimitris Avramopoulos önümüzdeki 10 günün mülteci sorunu açısından kritik olduğuna dikkat çekti. Gerçekten de, eğer AB dayanışması galip gelmez ve AB-Türkiye Zirvesi’nden somut kararlar çıkmazsa, krizin boyutları daha da ciddi bir hale gelecek.
Türkiye açısından, ise 29 Kasım 2015 ortak eylem planının önemli bir parçasını oluşturan 3 milyar avronun kullanımının organize edilmesi ve AB’nin beklentilerinin karşılanması büyük önem taşıyor. AB ile uygulanmaya çalışılan bu uzlaşı çerçevesinde, Haziran 2016 tarihinde geri kabul anlaşmasının işlemeye başlaması öngörülmüştü. Ancak halen Türkiye’de bulunan 2,5 milyonu aşkın Suriyeli mülteciye iade edilecek yeni göçmenler de eklendiğinde, Türkiye’nin bu sorunun altından kalkması hiç de kolay değil. Bu koşullar altında, AB’nin söz verdiği Ekim 2016’da vizesiz Avrupa vaadi dahi Türkiye’nin üstleneceği yük düşünüldüğünde cazibesini yitiriyor. Türkiye ve AB’nin uygulanabilir bir plan üzerinde biraz daha çalışmaları ve AB tarafından yük paylaşımının daha da güçlendirilmesi gerekiyor.
Doç Dr. Çiğdem NAS, İKV Genel Sekreteri
HAKKIMIZDA
ARAŞTIRMA MERKEZİ
PROJELER
İLETİŞİM
Designed By: OrBiT