TÜRKİYE’NİN AVRUPA VE BÖLGE MERKEZİ OLARAK ROLÜ, İKV SEMİNERİNDE ELE ALINDI

Türkiye’nin enerji, finans, lojistik ve iletişim, üretim ve hizmetler alanlarında Avrupa ve bölge merkezi rolü ve potansiyeli, 5-6 Şubat 2016 tarihlerinde İKV tarafından gerçekleştirilen seminerde ele alındı. Barselona Uluslararası İlişkiler Merkezi (CIDOB) ve Avrupa Ekonomik İşbirliği Ligi (ELEC) ile işbirliğinde La Caixa Vakfı’nın desteğiyle düzenlenen seminere çok sayıda uzman, yabancı delegasyon mensubu, akademisyen ve iş dünyası temsilcisi katıldı.

Gasòliba: “Türkiye, Akdeniz ve AB için önemli bir ülke konumunda”

Seminerin açılış konuşmaları; CIDOB ve ELEC Başkanı Carles A. Gasòliba, İKV Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Hansjörg Haber ile AB Bakanlığı Müsteşarı Büyükelçi Rauf Engin Soysal tarafından gerçekleştirildi.

CIDOB ve ELEC Başkanı Carles A. Gasòliba açış konuşmasında, ELEC’in kuruluş amacı ve faaliyetleri hakkında katılımcılara bilgi verdi. Konuşmasında Türkiye’nin pek çok alanda Akdeniz Bölgesi’nde önemli bir role sahip olduğunu belirten Gasòliba,  Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinde yaşanan olumlu gelişmelere değindi ve Türkiye’nin Akdeniz Bölgesi için olduğu kadar AB ile olan ilişkilerde de önemli bir konumda olan bir ülke olduğunu vurguladı.

Zeytinoğlu: “Türkiye ancak modernleşme ve demokratikleşme yolunda ilerleyerek etkili bir merkez olabilir”

İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, açış konuşmasında, Türkiye’nin son on yılda gösterdiği güçlü ekonomik performansa değindi.  Türkiye ekonomisinin 2002-2014 döneminde yıllık ortalama yüzde 4,7’lik büyüme sergilediğini kaydeden Zeytinoğlu, bu süreçte AB çıpasının Türkiye’de siyasi ve ekonomik reformlar için itici güç olduğuna dikkat çekti. 1980’lerde başlayan özelleştirme ve piyasada serbestleşmenin hız kazandığını, 2001 krizi sonrasında ise finans sisteminin güçlendirilmesi yönünde önemli reformlar gerçekleştirildiğini kaydetti.

Türkiye-AB Gümrük Birliği’nin, Türkiye’nin ürün yelpazesini ve ticari ilişkilerini geliştirilmesi açısından önemli bir basamak olduğunu ifade eden İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Gümrük Birliği sayesinde Türkiye’nin rekabet gücünü ve üretim kapasitesini artırdığını belirtti.  Zeytinoğlu, finans, lojistik, enerji ve iletişim altyapılarının hızlıca gelişmesiyle Türkiye’nin ekonomik büyüme ve modernizasyonu hızlandırıldığını, AB üyelik perspektifinin, Türkiye’nin Avrupa üretim, iletişim, lojistik ve finans ağlarına entegrasyonuna katkıda bulunduğunu kaydetti. Zeytinoğlu, bu dönüşüm süreci sayesinde Avrupa’nın 8’inci, dünyanın 18’inci en büyük ekonomisi haline gelen Türkiye’nin dünya ekonomisinde önemli bir oyuncu olduğunun altını çizdi. Bu süreçte Türkiye’nin birçok alanda potansiyelini geliştirdiğine değinen Zeytinoğlu, hızlı ilerlemenin aynı zamanda zorluklar dolu olduğunu belirterek, ekonomi, demokratik haklar ve hukukun üstünlüğü alanında yapılması gerekenler bulunduğunu kaydetti. Son dönemde Türkiye’nin üyelik sürecinde yaşanan durgunluğun AB’nin kredibilitesinin zayıflamasına yol açtığını belirten Zeytinoğlu, mülteci kriziyle Türkiye-AB ilişkilerinin yeniden canlandırılmasıyla AB üyelik perspektifinin ekonomik ve siyasi reformlar için itici güç olması temennisinde bulundu ve Türkiye’nin ancak modernleşme ve demokratikleşme yolunda ilerleyerek bölgede ve Avrupa’da etkili bir merkeze dönüşebileceğinin altını çizdi.

Haber: “Türkiye, enerji pazarlarına yakınlık ve yenilenebilir enerji potansiyeli ile bölgesel merkez olma yolunda”

AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Hansjörg Haber, açış konuşmasında Türkiye’nin, enerji, lojistik, finans ve hizmetler alanlarında merkez olabilme potansiyelini değerlendirdi. Bu bağlamda, Büyükelçi Haber, enerji pazarlarına yakınlığı ve yenilenebilir enerji potansiyeli açısından Türkiye’nin bölgesel enerji merkezine dönüşmesi için iyi bir pozisyonda olduğunu belirtti. Ancak Türkiye’nin enerji transferini sağlayacak uygun fiziki altyapıların geliştirilmesine ihtiyaç duyulduğuna da dikkat çekti.

Büyükelçi Haber, İstanbul’un ayrıca finans merkezine dönüşme potansiyeli olduğunu vurguladı. Ancak bunun için Türkiye’de özellikle öngörülebilirliği artırma açısından yasal düzenlemelerin iyileştirilmesi ve özel mahkemelerin oluşturulması gerektiğine işaret etti.

Altyapı ve lojistik alanlarda, Türkiye’nin geçtiğimiz yıllarda Marmaray, üçüncü köprü ve üçüncü havalimanı projeleri gibi önemli yatırımlarda bulunduğunu belirten AB Türkiye Delegasyonu Başkanı, Türkiye’nin bilgi ve iletişim teknolojileri açısından önemli bir pazara dönüştüğüne dikkat çekti. Ancak tüm bu olumlu gelişmelere karşın, Türkiye’de daha istikrarlı bir yasal çerçeve oluşturulması, eğitim ve öğretimin desteklenmesi, bağlantıların sağlanması, yenilikçilik alanında işbirliğinin teşvik edilmesi gibi önlemlerin alınması gerektiğini de vurguladı.

Türkiye’nin üretim ve hizmet merkezi olarak değerlendirmesinde, birçok yabancı şirketin, İstanbul’u bölgesel merkez olarak kullanmakta olduğuna dikkat çeken AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Haber, Türkiye’de özellikle otomotiv ve ilaç sektörlerinin ön plana çıktığını ifade etti. Ancak Türkiye’nin daha kaliteli iş gücü ve yenilikçi hizmetlere odaklanmasının büyük önem taşıdığı mesajını da dile getirdi.

Soysal: “Türkiye, Avrupa Projesi’nin tam kalbinde yer almakta”

AB Bakanlığı Müsteşarı Büyükelçi Rauf Engin Soysal açış konuşmasında, Avrupa Projesi’nin geleceği açısından ciddi bir süreçten geçildiğini ve bölgesel ve küresel gelişmelerin Türkiye’nin konumunu, hedeflerini ve geniş bir coğrafyada ülke olarak taşıdığı anlamın değerini öne çıkardığını ifade etti. Büyükelçi Soysal bu noktada, geleceğin ortak inşasında Türkiye ve AB’nin birbirine geçmişte olduğundan çok daha fazla ihtiyaç duyduğunu belirtti. Büyükelçi Soysal, Türkiye’nin devam eden AB’ye üyelik müzakerelerinin, bu tür sınamalara karşı en çarpıcı mesajı yansıttığını ve uzman kadrosu ile İKV’nin bu süreci yakından takip ettiğini belirterek, sürece katkılarından dolayı İKV’ye teşekkürlerini iletti.

Büyükelçi Soysal, 29 Kasım 2015 tarihli Türkiye-AB Zirvesi’nin ilişkilere olumlu yansımasıyla, önümüzdeki dönemde Türkiye-AB birlikteliğinin potansiyelini daha da zenginleştireceğini ve etki sahasını genişleteceğini belirtti. Türkiye’nin AB üyelik hedefinin konjonktürel değil, stratejik ve kalıcı bir yaklaşımın ürünü olduğunu belirten Büyükelçi Soysal, Türkiye’nin Avrupa’nın geleceği boyutunda Avrupa Projesi’nin tam kalbinde yerleştiğini ve vazgeçilmez bir aktörü olduğunu vurguladı. NATO üyesi, Avrupa Konseyi kurucu üyesi ve AB ile müzakere yürüten aday ülke konumunun, Türkiye’nin ayrıcalıklı konumunu pekiştiren unsurlar olduğunu belirten Büyükelçi Soysal, AB’nin geleceğinde yer alan risklerin ve fırsatların birlikte iyi değerlendirilmesi gerektiğini sözlerine ekledi. 

Avrupa Komisyonunun önümüzdeki beş yıl için belirlediği on öncelik içinde Türkiye’nin AB’ye büyük bir katma değer yaratacağını belirten Büyükelçi Soysal, Türkiye’nin özellikle enerji, finans, lojistik, altyapı, üretim ve hizmet merkezi olarak ciddi bir potansiyele sahip olduğunun altını çizdi.

Büyükelçi Soysal, Türkiye ekonomisinin küresel belirsizliklere rağmen yüzde 4 oranında büyüdüğünü hatırlattı ve G20, OECD ve AB üye ülkeleri arasında ise en hızlı büyüyen 4’üncü ekonomi olduğunu belirtti. 14 Aralık 2015 tarihinde 17 No’lu Ekonomik ve Parasal Politika faslının müzakerelere açılmasını da, bu ekonomik başarının bir teyidi olarak yorumladı. Ayrıca Türkiye’nin, AB’nin enerji kaynaklarını çeşitlendirmede ve enerji güvenliğinin temininde önemli bir konumda olduğunu aktaran Büyükelçi Soysal, Enerji faslının AB için de öncelikli olduğunu kaydetti.

Türkiye’nin her daim değerler Avrupası’ndan yana tavır sergilediğini vurgulayan Büyükelçi Soysal, Türkiye’nin AB’ye yönelik stratejik hedefinde “reform”, “dönüşüm” ve “iletişim” olmak üzere üç sözcüğün altını çizdiğini belirterek, bu vizyonun temelinde demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının korunması hususlarının öne çıktığını vurguladı. Türkiye’nin mülteci krizinde, cömert ve ilkeli bir Avrupa’nın nasıl olması gerektiğini tek başına gösterebildiğini belirten Büyükelçi Soysal, Türkiye’yi çağı yaşayan en büyük laboratuvar olarak nitelendirdi.

Türkiye’nin de dahil olduğu bir TTIP’in ise “insan odaklı” bir transatlantik algısına hizmet edeceğini ve Türkiye’nin bu noktada Avrupa-Atlantik boyutuna verdiği desteği hatırlattı. Türkiye’nin, Avrupa Projesi’ne verdiği desteğin daim olduğunu belirten Büyükelçi Soysal, güçlü bir gelecek vizyonunun “Güçlü Avrupa, Güçlü Türkiye” olduğunu ifade etti.

Bir Enerji Merkezi olarak Türkiye

Seminerin İKV Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu’nun başkanlığında düzenlenen birinci oturumunda, Türkiye’nin bir enerji merkezi olarak taşıdığı potansiyel ele alındı.

Oturumun ilk konuşmacısı L'Observatoire Méditerranéen de l'Energie’den (OME) Dr. Sohbet Karbuz, enerji merkezi kavramını açıkladı. Geçiş ülkesi (transit country) ile merkez ülke (hub) arasındaki farkları değerlendiren Karbuz, bir ülkenin doğalgaz merkezi olabilmesinin olmazsa olmazlarını; saydam ve serbest bir gaz piyasası, siyasi irade, piyasa kültürü ve likidite olarak sıraladı. AB’nin doğalgazda Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmasının kolay olmayacağı değerlendirmesinde bulunan Karbuz, AB ile Türkiye’nin çevresinde gaz üretimini artırıp tedarikçi konumuna geçebilecek ülkeler olduğunu belirtti ve bunları; yaptırımların kaldırılmasıyla İran, Irak, GKRY ve İsrail olarak sıraladı. 65 ila 100 milyar metreküp doğalgazın Türkiye üzerinden AB’ye nakledilebileceğini belirten Karbuz, Rus doğalgazına olan bağımlığın bu şekilde azaltılabileceğini kaydetti. Karbuz, Türkiye’deki gaz piyasasının karşı karşıya kaldığı zorlukları; Rusya’ya bağımlılık, mevsimsel arz-talep dengesizliği, depolama sorunu, Botaş’ın piyasadaki ağırlığını koruması ile satış fiyatında liberalizasyona geçilememesi olarak sıraladı ve yeni yasal ve düzenleyici çerçeveye ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Karbuz, doğalgaz piyasasında önemli değişiklikler yaşandığına dikkat çekti ve gaz piyasasının da petrol piyasası gibi liberalleştiğini söyledi. Türkiye’de gaz piyasasına yönelik reformların hızlandırılması gerektiğini ifade etti.

Oturumda Karbuz’dan sonra söz alan Aygaz Doğalgaz Toptan Satış Genel Müdürü Rıdvan Uçar, ticaret merkezi ve geçiş merkezi kavramları arasındaki farkları ele aldı ve mevcut durumun Türkiye için bir karar anına işaret ettiğini belirtti. Uçar, Türkiye’nin kendiliğinden bir geçiş merkezi olabileceğini kaydederken büyük bir gaz tüketicisi olması, üreticilere yakınlığı ve finansal güce sahip olması nedeniyle Türkiye’nin ticaret merkezi olmayı hedeflemesi gerektiğini ve bunun için yapması gerekenler olduğunu vurguladı. Özel sektör olarak ticaret merkezi olmak dışında bir seçenek görmedikleri ve köprü tanımlamasına karşı çıktıkları mesajını veren Uçar, Türkiye’nin gelecekte AB’nin temin güvenliği sorununu çözmek için bir ticaret merkezi olması gerektiğini belirtti.

Oturumun son konuşmacısı Akdeniz için Birlik (UfM) Enerji Bölümü’nden Olgu Okumuş ise UfM çerçevesinde enerji platformları oluşturulması konusunda bilgi verdi. Okumuş, enerji platformlarının projeler ile finansman olanakları arasında bir köprü oluşturduğunu kaydetti.

Bir Finans Merkezi Olarak Türkiye

Türkiye’nin finans merkezi olarak konumunun ele alındığı oturumun başkanlığını yapan TEPAV Ticaret Araştırmaları Merkezi Direktörü Emekli Büyükelçi Bozkurt Aran, ilk üç sırayı Londra, New York ve Hong Kong’un aldığı Global Finans Merkezleri sıralamasında İstanbul’un dünyada 84 ülkede arasında 47’inci olduğunu belirtti. Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ile Borsa İstanbul arasında stratejik ortaklık anlaşması imzalandığını ve EBRD’nin Borsa İstanbul’un sermayesinin yüzde 10’unu satın aldığını hatırlatan Aran, bu ve benzeri örneklerin İstanbul’un finans merkezi olarak potansiyelini ortaya koyduğuna işaret etti.

Oturumun ilk konuşmacısı Radobank Baş Ekonomisti Fabian Briegel ise konuşmasında, Türkiye’nin, tarihi ve ticari bağlarla Avrupa ile Orta Doğu, Asya ve Avrasya arasında köprü ve çalkantılı bölgede bir istikrar unsuru olduğuna dikkat çekti. Türkiye’nin sermaye piyasalarının iç ve dış piyasalarda büyüme potansiyeline sahip olduğunu, ancak yüksek oranda dış fonlara bağımlı olduğunu belirtti. Briegel, Türkiye’nin hisse senedi piyasasının ise henüz hacminin küçük olduğuna, sınırlı yatırımcı tabanı bulunduğuna ve kamu fonlarının ağırlıklı olduğuna işaret etti. Türkiye’nin makroekonomik durumunun birtakım sorunları ve aynı zamanda fırsatları da barındırdığını belirtti. Yabancı sermayenin ülkeye çekilebilmesinde makroekonomik istikrarın önemine değinen Briegel, para biriminin yabancı para birimlerinin dalgalanmalarından etkilendiğine dikkat çekti. İç piyasada tasarrufların oranının düşük olması nedeniyle yabancı sermaye bağımlılığını azaltmak amacıyla tasarrufların artırılması gerektiğini de vurguladı. Cari işlemler açığının düşürülmesinin finans merkezi olma potansiyelini artıracağına işaret etti.

İspanya merkezli finans kuruluşu BBVA Grup Yükselen Ekonomiler Baş Ekonomisti Álvaro Ortiz, İstanbul’un Londra gibi büyük bir finans merkezi olmamasına karşın Türkiye’de finans sektörünün yapısının güçlü ve önemli bir potansiyele sahip olduğuna işaret etti. Türk finans sektörünü 2007-2009 döneminde küresel finansal kriz ve AB borç krizinde ayakta kalmasının önemli bir gösterge olduğuna işaret eden Ortiz, finans merkezi olmak için gerekli diğer faktörler üzerinde de durdu ve iş yapma ortamı ile adalet sistemi açısından bazı eksiklikler bulunduğuna işaret etti. Ortiz, Türkiye’nin bölgede diğer ülkelerin siyasi ortamını kontrol altına almayacağını ancak finans merkezi olarak önemi bir potansiyelinin bulunduğunu ve bunu geliştirmesi gerektiğine dikkat çekerek, Türkiye için bunun bölgede bir fırsat olacağını ve küresel olarak da Türkiye’ye bu açıdan büyük ilgi bulunduğunu belirtti.

İKV Yönetim Kurulu Üyesi, TEB Yönetim Kurulu Başkanı ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Eski Başkanı Yavuz Canevi ise konuşmasında İstanbul Finans Merkezi’ne ilişkin başlangıcından günümüze kadar meydana gelen gelişmeler ve yapılan çalışmaları anlattı. 2007’de çalışmalarına başlanan İstanbul Finans Merkezi için önce Bankalar Birliği’nin Hükümete bir rapor sunduğunu, Deloitte Danışmanlık Şirketi ile birlikte fizibilite ve yol haritası çalışmaları sonucunda İstanbul Finans Merkezi Eylem Planı’nın oluşturulduğu ve gelinen aşamada Plan kapsamında öngörülen faaliyetlerin yüzde 80’inin gerçekleştirildiğine işaret etti.  Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin hem gelişmesi hem de İstanbul Finans Merkezi olma yolunda ilerlemesi açısından önem verilmesi gereken hususları belirten Canevi, bunları AB ile uyum sürecinin devam ettirilmesi, reform sürecinin canlandırılması ve hızlandırılması olarak sıraladı. Türkiye’nin önemli bir potansiyeli ekonomik ve finansal bulunduğuna işaret eden Canevi başarının öngörülebilirlik ve rekabet edebilirlik ile sağlanabileceğinin altını çizdi.

Bir Altyapı, Komünikasyon ve Lojistik Merkezi olarak Türkiye

Seminerin ikinci gününde Bir Altyapı, Komünikasyon ve Lojistik Merkezi olarak Türkiye oturumunun başkanlığı İKV Genel Sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas tarafından gerçekleştirilirken UfM Genel Sekreter Yardımcısı Büyükelçi Yiğit Alpogan ve Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Evren Bingöl görüşlerini katılımcılarla paylaştı.

UfM Genel Sekreter Yardımcısı Büyükelçi Yiğit Alpogan sunumunda, katılımcılara UfM’nin tarihsel kuruluş süreci, kurumsal yapısı, faaliyetleri, misyonu ve hedefleri konusunda bilgi verdi. Alpogan, 28’i AB üyesi 43 ülkeyi bir araya getiren UfM’nin başlıca amacının bölge çapında projeler geliştirmek olduğunu ve özetle örgütün finansal mühendislik gerçekleştirdiğinin altını çizdi. Projelerde UfM etiketinin önemine dikkat çeken Alpogan, 5 milyar avro değerinde 37 proje gerçekleştirdiklerini, bunların 19’unun tamamlandığını kaydetti. Projelerin ekonomik kalkınmadan sosyal ve toplamsal işlere, yüksek eğitim ve araştırmadan su ve çevre konularına, ulaştırmadan enerji ve iklim değişikliğine çok sayıda alanı kapsadığını belirten Alpogan, ulaştırma alanında yürütülmekte olan projelerin Akdeniz coğrafyasında yeni Ro-Ro hatları açılmasını kapsadığını belirterek, İzmir-Bari, Bari-Tunus ve Beyrut-Porto Torres hatlarının önümüzdeki dönemde faaliyete geçirilmesinin öngörüldüğünü belirtti.

Büyükelçi Alpogan’dan sonra söz alan UND İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Evren Bingöl, katılımcılara UND’nin faaliyetleri ve Türkiye’nin lojistik alanındaki mevcut konumuna ilişkin bilgi verdi. Bingöl, Türkiye’nin, Dünya Bankası’nın Küresel Lojistik Performans Endeksi’nde 160 ülke arasında 39’uncu sıradayken 2014 yılında 30’uncu sıraya yükseldiğini belirtti. Türkiye ile AB arasında karayolu taşımacılığında transit kotaları, sınırlarda uzun bekleme süreleri ve ayrımcı uygulamalar gibi sorunlar bulunduğuna dikkat çeken Bingöl, kota sorunun taşımacılık sektörünün en ciddi sorunu olduğunun altını çizdi. Taşımacılık kotalarının Türkiye-AB ticaretine toplam maliyetinin 3,5 milyar avro olduğunu belirten Bingöl, Türkiye’nin AB’ye gerçekleştirilen ihracatının yüzde 50’sinin AB sermayeli firmalar tarafından gerçekleştirildiğini ve kota kısıtlamalarının tüm taraflara zarar verdiğini vurguladı. Bingöl, konunun Gümrük Birliği’nin revizyonu sürecinde hizmetler başlığı altında ele alınmasının uzun sürebileceğini belirtti ve UND olarak kota sorununun sürecin paralelinde alınması gerektiğini düşündüklerini belirtti.

Bir Üretim ve Hizmet Merkezi olarak Türkiye

Seminerin “Bir Üretim ve Hizmet Merkezi olarak Türkiye” başlıklı son oturumunda Portekiz Dışişleri eski Bakanı Antonio Martins da Cruz, TEPAV Ticaret Çalışmaları Merkezi Direktörü Emekli Büyükelçi Bozkurt Aran ve İKV Brüksel Temsilcisi Haluk Nuray, CIDOB Araştırma Koordinatörü Eduard Soler i Lecha moderatörlüğünde birer konuşma gerçekleştirdi. Oturumun açış konuşmasını yapan Soler i Lecha, seminerin önceki oturumlarına atıfta bulunarak Türkiye’nin bir üretim ve hizmet merkezi olabilmesi için aynı zamanda enerji arz güvenliğinin sağlanması, iyi işleyen bir finansal sistem ve altyapının olması gerektiğini ve bu süreçlerin birbirleriyle paralel olarak ilerlediğini belirtti.

Portekiz Dışişleri eski Bakanı Martins da Cruz konuşmasında, Akdeniz’in değişen jeostratejik dinamikleri çerçevesinde Türkiye’nin bölgedeki rolünün öneminin bir kez daha öne çıktığını vurguladı. Türkiye’nin bir üretim ve hizmet merkezi olabilmesi için siyasi iradenin tek başına yeterli olmayacağını belirten Martins da Cruz, merkez ülkelerin belirli bir alanda piyasanın ve fiyatların en azından bir kısmını kontrol etmesi gerektiğini ve bu nedenle komşu ülkelerde meydana gelen sorunlara çözüm üretme kapasitesine sahip olması gerektiğini belirtti.

TEPAV Ticaret Çalışmaları Merkezi Direktörü Emekli Büyükelçi Bozkurt Aran konuşmasında, Türkiye’de ekonomik dönüşümün hızlı kentleşme, küreselleşme ve sanayileşme ile 2001 ekonomik krizinin ardından istikrarın sağlanması ve normalleşme süreçleri ile yaşandığını belirtti. Ekonomik dönüşüm ile Türkiye’nin sanayileşme kapasitesinin yanı sıra toplam ihracatının ve ürün kalitesinin arttığını belirten Aran, Türkiye’nin böylece İtalya ve Çin arasındaki en büyük üretim merkezi haline geldiğini ifade etti. Aran konuşmasında son olarak, günümüzde neredeyse tüm komşu ülkelerin ticaret ortakları arasında ilk sıralarda yer alan Türkiye’nin gelecek dönemde, coğrafi konumunun avantajlarını kullanarak küresel değer zincirinde yer almak için yeni girişimlerde bulunması gerektiğinin altını çizdi.

Bozkurt Aran’ın ardından söz alan İKV Brüksel Temsilcisi Haluk Nuray ise konuşmasında, Türkiye’nin 1990’lı yıllarda üretim merkezi olma yolunda önemli adımlar attığını belirtirken, bu özelliğin 2000’li yılların ortalarından itibaren yıpranmaya başladığını ve gelişme hızının yavaşladığını ifade etti. 1990’larda yaşanan değişimin Gümrük Birliği ile sağlandığını vurgulayan Nuray, bugünkü kapsamıyla Gümrük Birliği’nin Türk ekonomisinin yüzde 20’sini etkilediğini ve ekonomik faaliyetlerin tamamını kapsayacak ve hizmetler, tarım ve kamu alımlarını da içerecek şekilde modernize edilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
 

Semirde gerçekleştirilen sunumların bir kısmına aşağıdan ulaşabililirsiniz:

 

2016

E-Bülten Kayıt

İKV KURUCU VE MÜTTEVELLİ KURUMLARI

© 2024 İKV Bütün Hakları Saklıdır.
Designed By: OrBiT