İKV`DEN ANALİZ: TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNDE MÜLTECİ KONUSUNDA İLERLEME BEKLENİRKEN, ÖZGÜRLÜKLER ALANINDA SORUNLAR DEVAM EDİYOR
Türkiye’nin AB sürecinde iki önemli gelişme son dönemde ön plana çıktı. Bunlardan ilkini Avrupa Komisyonu Birinci Başkan Yardımcısı Frans Timmermans’ın Türkiye’nin göçmen eylem planını uygulamada henüz yeterli çabayı göstermediği yönündeki tespitleri oluşturuyor. İkinci önemli gelişme ise, “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildirinin yayınlanması sonrasında, bildiriye imza atan bazı akademisyenlerin haklarında soruşturma başlatılması ve göz altına alınmaları üzerine AB’nin yaptığı açıklamalar oldu.
İki gelişme de ilişkilerin gidişatı açısından kritik öneme sahip iki konu ile ilgili: Mülteci akınının kontrol altına alınmasında işbirliği ve Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerindeki geri gidişinin önlenmesi. Son dönemdeki gelişmeler ve AB’nin bu gelişmeler karşısındaki tutumu ne yazık ki olumlu bir tablo çizmiyor. Türkiye’nin AB sürecinde kilit önemde bir yıl olacağını öngördüğümüz 2016 yılına girerken, bu şekilde bir uyumsuzluğun ortaya çıkması soru işaretlerine neden oluyor.
İlk olarak, Avrupa Komisyonu Birinci Başkan Yardımcısı Frans Timmermans’ın mülteci krizinin aşılmasına yönelik olarak Türkiye ile işbirliğiyle ilgili açıklamaları dikkat çekiciydi. Türkiye ile işbirliğine yönelik çalışmaların olumlu bir şekilde devam ettiğini söyleyen Timmermans, bunun yanında gelinen aşamanın tatmin edici olmaktan uzak olduğunu da belirtti. Türkiye’den geçerek Yunanistan ve Balkanlar üzerinden AB’ye geçmeye çalışan göçmen sayısında bir azalma olsa da, bunun kış koşullarına bağlı bir düşüş olduğu belirtilirken, Türkiye’nin AB’nin bu alandaki beklentilerini karşılaması için daha yapması gereken çok iş olduğu hatırlatıldı.
Yaptığı açıklamaların ardından Türkiye’ye gelen Timmermans, AB Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır ile de bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşme sonrasında yaptığı açıklamalarda Timmermans, Bakan Bozkır’ın yapıcı tavrının kendisini cesaretlendirdiğini belirtirken, Şubat ayında yapılacak AB Konseyi toplantısında konuyla ilgili olumlu bir rapor verebilmesi için Türkiye’den AB’ye geçen göçmen sayısında önemli ölçüde bir azalma görmeyi beklediğini ifade etti. Timmermans, Suriyelilere çalışma izni verilmesini olumlu bir gelişme olarak nitelendirirken, Suriyeli çocukların eğitimi, Suriyeli mültecilere sağlık hizmeti sağlanması, Türkiye üzerinden AB’ye geçen diğer ülke vatandaşlarının iadesi için söz konusu ülkelerle anlaşma imzalanması gibi konularda daha fazla yol katedilmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.
Timmermans’ın ziyareti ve açıklamaları, mülteci akınının önlenmesinde Türkiye’den olan yüksek beklentileri ortaya koyuyor. Bu çerçevede, özellikle Suriyeli göçmenlerin Türkiye’de kalmaları için gerekli ortamın oluşturulması, göçmen kaçakçılığı ile mücadele, Türkiye üzerinden geçiş yapan diğer ülke vatandaşlarının geri dönüşlerinin sağlanması, Haziran 2016’da yürürlüğe girmesi öngörülen Geri Kabul Anlaşması’nın etkin bir şekilde uygulanması için gerekli koşulların oluşturulması sürecin ilerlemesi için gerekli görülen koşulları oluşturuyor.
Timmermans’ın açıklamalarında bir nokta daha dikkat çekti. Timmermans, Avrupa Komisyonuna Türkiye ile müzakerelerin durdurulması çağrılarında bulunulduğunu, ancak Türkiye’de AB kriterleri ile uyumsuz uygulamaları düzeltmek için müzakerelerin devam etmesi gerektiğini düşündüğünü belirtti. Buradan da görülüyor ki, Türkiye’de özellikle ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü gibi alanlarda devam eden sorunlar, Türkiye’nin AB karşısındaki konumunu zayıflatıyor ve AB’den taleplerde bulunmasını zorlaştırıyor. Buna karşın, mülteci krizindeki kritik konumu Türkiye’nin oynadığı tek kart haline geliyor ve bu konuda AB’nin beklentilerini karşılama mecburiyetini dayatıyor.
Yazının başında belirttiğimiz ikinci gelişme, Türkiye’nin siyasi kriterler açısından AB’ye uyumu ile yakından ilgili. AB Dış İlişkiler sözcüsü Maja Kocijancic tarafından yapılan açıklamada, Güneydoğuda devam eden operasyonlar ile ilgili olarak bir grup akademisyen tarafından açıklanan bildiriye karşı atılan adımların son derece endişe verici olduğu, göz altına alınanlar serbest bırakılsa da, başlatılan soruşturmaların devam ettiği ifade ediliyor. Açıklamada, her türlü terör eylemi kınanırken, terörizme karşı mücadelenin insan hakları ve insani hukuk dahil olmak üzere uluslararası hukuk altındaki tüm yükümlülüklere saygı çerçevesinde yürütülmesi gereğinin altı çiziliyor. Sözcünün açıklamasında özellikle ifade özgürlüğü üzerinde duruluyor ve Kopenhag kriterleri arasında yer alan ifade özgürlüğünü tehdit eden bir ortamın var olduğu belirtiliyor. Son olarak, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan Avrupa standartlarına uygun şekilde mevzuatını uygulaması çağrısında bulunulurken, barış sürecinin Kürt sorununun çözümünde tek yol olduğu hatırlatılıyor.
Bu iki gelişme, Türkiye ve AB ilişkilerindeki devam eden bir ikilemi gözler önüne seriyor. Bir yanda, mülteci sorununda somutlaşan bir karşılıklı ihtiyaç söz konusu iken, bu ve benzeri alanlardaki karşılıklı bağımlılık tam entegrasyona yol açamıyor. Bunun altında da değerler ve standartlar açısından Türkiye’nin AB normlarına tam olarak uyum sağlayamaması yatıyor. Özellikle demokrasi ve insan haklarında AB çıpasının önemi hala devam ederken, Türkiye’nin tam entegrasyonu açısından değer ve normlarda uyumlaşma koşulu anahtar konumda olmaya devam ediyor.
HAKKIMIZDA
ARAŞTIRMA MERKEZİ
PROJELER
İLETİŞİM
Designed By: OrBiT