İKV “AB İÇ PAZARINA ERİŞİM: AB’YE KATILIM VEYA ÜYE OLMAYAN DEVLETLER İÇİN ALTERNATİF MODELLER” BAŞLIKLI SEMİNER DÜZENLEDİ
İKV tarafından 12 Haziran 2015 tarihinde “Avrupa Birliği İç Pazarına Erişim: AB’ye Katılım veya Üye Olmayan Devletler için Alternatif Modeller” başlıklı bir seminer düzenledi. Seminerin açış konuşmasını yapan İKV Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Yeditepe Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu, AB ve Türkiye arasındaki Gümrük Birliği’nin 1996’da yürürlüğe girdiğini ve AB’ye katılımdan önceki aşamayı teşkil ettiğini belirterek, Gümrük Birliği’nin 20 yıl önce kurulmuş olmasına karşın halen Türkiye’nin üyelikten çok uzak olduğunu söyledi. Prof. Dr. Kabaalioğlu sanayi mallarının AB’de serbestçe dolaşabilirken Türk ihracatçılarının üye ülke topraklarına girebilmek için vize sorunu ile karşılaştıklarını belirtti. AB ve ABD arasında görüşülmekte olan TTYO Anlaşması müzakerelerine de değinen Kabaalioğlu, TTYO’nun henüz Birliğe üye olmayan Türkiye’yi bizzat etkileyeceğine işaret etti.
Prof. Dr. Kabaalioğlu’nun açış konuşması sonrasında Prof. Ruth Tobler İç Pazar ile alternatif modellerin ilişkisine değinen bir sunum yaptı. Prof. Tobler, AB İç Pazarı’nın şu anda 500 milyon kişinin yaşadığı ve çalıştığı bir piyasanın tamamını oluşturduğunu ve bu hali ile dünyanın en güçlü tek pazarı olduğunu söyledi. Bu pazara uyum için gerekli, birtakım aşamalardan bahseden Tobler bunları, AB’ye katılım, ortaklık, özel anlaşmalar (İsviçre örneğinde olduğu gibi) ve mikro devlet ilişkileri (Andora, Monako ve San Marino) olarak sıraladı. 1960’larda kurulduğunda İç Pazar’ın esas amacının ekonomik işbirliği yoluyla savaşı önlemek, barışı ve istikrarı sağlamak olduğunu söyleyen Tobler, tek Pazarın Roma Anlaşması’nda belirtilen ve AB birincil hukukunu da kuran dört özgürlük olan mallar, hizmetler, sermaye ve kişilerin serbest dolaşımını kapsadığını vurguladı. AB ikincil hukukunun karşılıklı olarak standartların tanınması ile oluşturulduğunu belirten Prof. Tobler, İç Pazar’a ilişkin bir diğer önemli aşamanın AB vatandaşlığının kurulması ile geliştiğini söyledi. Tobler, AB vatandaşlığı ile kişilerin üye ülkeler arasında sınır kontrolüne tabi olmadan seyahat edebildiğini ve bir üye ülkedeki AB vatandaşının diğer üye ülkede herhangi bir sınır kontrolü ve zorlukla karşılaşmadan yerleşebilme imkânı elde ettiğini belirtti. İç Pazar konusunda karşılaşılan güncel sorunlar hususunda Prof. Tobler, bölgesel ticaret bloklarında istisnalar hususunda DTÖ ilkeleri ve İç Pazar dışında kalanlar için dezavantajlar olduğunu söyledi.
Prof. Tobler, İç Pazarın 28 üye ülkeden oluşmakla beraber AB ile ilişkilerine göre çeşitli ülke gruplarının bulunduğunu söyleyerek bunları şu şekilde sıraladı: AB aday ülkeleri ve potansiyel aday ülkeler; EFTA üyesi ülkeler (İsviçre, Lihtenştayn, Norveç, İzlanda); Mikro Devletler (Andora, Monako, San Marino, Vatikan); Doğu Ortaklığı ülkeleri (Ukrayna, Moldova, Belarus, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan); AB ile özel ilişkisi olan diğer ülkeler (Rusya) ve AB ile kapsamlı ticaret anlaşması görüşmesi yapan ülkeler (ABD ve Kanada).
Günümüzün küreselleşen ekonomisinde, karşılıklı ekonomik bağımlılığın olmadığı hiçbir ülkenin bulunmadığını belirten Prof. Tobler, AB’nin İsviçre için olduğu gibi Türkiye için de büyük bir ekonomik ortak olduğunu ekledi. Türkiye ile AB arasında malların serbestçe dolaşımının mümkün olduğu halde hâlihazırda kişilerin ve hizmetlerin serbest dolaşımının sağlanamadığını da sözlerine ekledi. Yine de Türkiye ile AB arasında Türkiye-AB ortaklık hukuku çerçevesinde yeni kısıtlar getirilmesini yasaklayan standstill (hakların geriye götürülememesi) hükmünün hizmetlerin serbest dolaşımı konusunda daha fazla engele izin vermediğine işaret etti.
Prof. Tobler, AB ile ilişkiler konusunda Türkiye ve İsviçre kıyaslandığında iki farklı yaklaşımın olduğunu vurguladı. Türkiye’nin AET ile 1963’te ortaklık anlaşması imzaladığında İsviçre ile AB arasında böyle bir anlaşmanın olmadığının altını çizdi. Dahası İsviçre halkının çoğunluğunun AB’ye katılım konusunda isteksiz olduğunu fakat daha yakın ekonomik işbirliği konusunda daha destekleyici olduğunu, sonrasında, İsviçre Hükümeti’nin AB’ye katılımın İsviçre için stratejik bir amaç olduğunu ortaya koyması ile 1990’ların AB-İsviçre ilişkileri için bir dönüm noktası olduğunu ifade etti.
Prof. Tobler, 1992’de EFTA ve AET arasında imzalanan anlaşmanın AEA’ya (Avrupa Ekonomik Alanı) ön ayak olduğunu, ancak İsviçre’nin bu anlaşmayı onaylamadığını belirtti. Tobler, daha sonra İsviçre Hükümeti’nin AB ile ilişkilerinde “uzun vadede katılım” politikasına döndüğünü söyledi. Tobler, AEA’nın geniş kapsamlı ortaklık sağlamasına rağmen, AB vatandaşlığı, dış ticaret politikası gibi bazı karakteristik maddeleri içermediğini hatırlattı. Diğer bir deyişle AEA üyesi olup da AB üyesi olmayan ülkelerin DTÖ ile anlaşma yapmakta tam yetkiye sahip olduğunu belirtti. Prof. Tobler, AEA’nın kurumsal çerçevesinin AB hukukunun üstünlüğünü garanti eden AEA Konseyi ve AEA Ortak Komitesi tarafından sağlandığını ifade etti. Tobler, son zamanlarda AMS ülkelerini (Andora, Monako ve San Marino) AEA çatısı altına alma konusunda girişimlerin olduğunu da ekledi. Tobler, İsviçre ve AB arasındaki güncel anlaşmaların dış ilişkileri, KDV, para birimi, Schengen Anlaşması ve AB vatandaşlığını kapsamadığına işaret etti..
Prof. Tobler AB’ye katılım konusunda, temel meselenin egemenliğin paylaşılması olduğunun altını çizdi. İç Pazar’ın bütün üye ülkeler için ortak dış ekonomik politikalar (DTÖ’de bütün üye ülkeleri AB Delegasyonu’nun temsil etmesi gibi), ortak dolaylı vergi uygulanması (Direktif 2006/112), ortak para birimi (avro) gibi fayda ve yükümlülükleri beraberinde getirdiğine işaret etti. Prof. Tobler, AB’ye katılım ile bir üye ülkenin AB kurumsal yapısının tamamen parçası olduğunu belirtti. Prof. Tobler ayrıca, İngiltere’nin AB’den çekilme konusunda referanduma gitme politikasının zor bir müzakere durumu olduğunu söyledi.
AB ve ABD arasında süregelen TTYO görüşmelerine ilişkin olarak ise Prof. Tobler, TTYO’nun hayata geçmesi halinde bu anlaşmanın dünyadaki en büyük ticaret blokunun kuralacağını söyledi. Tobler, Türkiye gibi AB üyesi olmayan ülkelerin olası ayrımcılık ve dezavantajlardan ötürü endişelerini dile getirdiğini de belirtti ve Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği içerisinde olmasına karşın müzakere sürecinde karar alma ve karar oluşum süreçlerine dâhil olamazken (aynı durum EEA ülkeleri için de geçerli) İsviçre’nin kararların şekillendirilmesi sürecine dâhil olabildiğine işaret etti.
HAKKIMIZDA
ARAŞTIRMA MERKEZİ
PROJELER
İLETİŞİM
Designed By: OrBiT