İKV`DEN ANALİZ: POLONYA İÇİN ALARM ZİLLERİ ÇALIYOR: AB DEĞERLERİ TEHDİT ALTINDA MI?

POLONYA İÇİN ALARM ZİLLERİ ÇALIYOR: AB DEĞERLERİ TEHDİT ALTINDA MI?

Doç. Dr. Çiğdem Nas, İKV Genel Sekreteri

Avrupa Komisyonu Birinci Başkan Yardımcısı’nın imzasıyla 23 Aralık 2015 günü Polonya Dışişleri Bakanı Witold Waszczykowski ve Adalet Bakanı Zbigniew Ziobro’ya gönderilen mektup ciddi bir soruna parmak basıyordu. Mektupta, Polonya Parlamentosu tarafından kabul edilen yeni Kanunun, ulusal Anayasa Mahkemesinin bütünlüğü, istikrarı ve düzgün işleyişini zayıflatabileceği uyarısında bulunulmuştu. Alman ARD televizyonu tarafından ifşa edilen mektupta Komisyon Başkan Yardımcısı, bu Kanunun Anayasa Mahkemesi üzerindeki etkileri tam olarak değerlendirilmeden, kabul edilmeyeceği veya en azından uygulamaya koyulmayacağını ümit ettiğini de ekliyordu. Timmermans ayrıca, Polonyalı yetkililerin Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu ile de yakından çalışmaları tavsiyesinde bulundu.

Kanun daha önce de, AB Konseyi Dönem Başkanı Lüksemburg Dışişleri Bakanı Jean Asselborn tarafından eleştirilmişti ve Anayasa Mahkemesi ile restleşme süreci ve sonrasında çıkarılan Kanunun kendisine diktatöryel rejimlere giden süreci hatırlattığını söylemişti. Anayasa Mahkemesinin zayıflatılmasının diğer mahkemelerin bağımsızlığını da etkileyeceğini söyleyen Dışişleri Bakanı, AB’nin Polonya’yı eleştirmesini yadırgayanların Avrupa’yı anlamadıklarını eklemişti.

Komisyon tarafından yargının bağımsızlığını zedeleyecek bir gelişme olarak görülen Kanun, muhafazakar Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) ve lideri Jaroslaw Kaczynski’nin Anayasa Mahkemesini kontrol etme ve bu şekilde kuvvetler ayrılığı ilkesini de ihlal edecek şekilde yargı denetiminden kurtulma girişimi olarak değerlendiriliyor. Kanunun Senato tarafından 30 gün içinde onaylanması gerekiyor. Söz konusu Kanunun, çoğunluk diktası önündeki en önemli güvencelerden olan Anayasa Mahkemesi’nin tamamen işlevsiz kalmasına yol açmasından korkuluyor. 

AB’nin Eleştirdiği Kanun Ne Getiriyor?

Polonya Parlamentosu’nun alt kanadı Sejm tarafından kabul edilen yeni Kanun ile karar almak için gereken basit çoğunluk yerine 2/3 çoğunluk şartı getiriliyor ve Mahkemenin karar vermesi için gereken üye yeter sayısı da 9’dan 13’e yükseltiliyor. Anayasa Mahkemesinin karar almasını zorlaştıran yeni düzenleme ayrıca Mahkemenin kendine yönlendirilen davalar hakkında karar vermesi için tanınan süreyi de 2 haftadan 3 veya 6 aya çıkararak, karar sürecinde önemli gecikmelere de yol açabilir.

Kanun PiS tarafından kurulan yeni hükümet ile Anayasa Mahkemesi arasındaki restleşmenin bir sonucu olarak Parlamento’ya getirildi. Ekimde işbaşına gelen yeni hükümet, önceki hükümet tarafından seçilen 5 yargıcın Anayasa Mahkemesi’ne atanmasını veto ederek, 5 farklı ismi atamıştı. Başbakan Szydlo’nun da arkasındaki isim olan PiS Lideri Kaczynski, Anayasa Mahkemesi’nin yasa yapma sürecini engelleyen bir “kafadarlar çetesi” olmakla ve muhalefete hizmet etmekle suçlamıştı.

Aralık başında, Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz da hükümet ve Mahkeme arasındaki restleşmeyi bir darbe olarak nitelemiş ve AP üyeleri Polonya’da hukukun üstünlüğü konusunda bir tartışma açmayı düşünmüşlerdi.

Bundan Sonra Ne Olacak?

Mektubu alan Polonya Dışişleri Bakanı Waszczykowski, Kanunun anayasaya uygunluğu ile ilgili olarak Venedik Komisyonu’nun görüşüne başvurdu. Mektubun diğer muhatabı olan Adalet Bakanı Ziobro da, konuyu netleştirmek için Komisyon Başkan Yardımcısı ile görüşmekten memnuniyet duyacağını ifade etti.

Strasbourg Merkezli Avrupa Konseyi’nin Venedik Komisyonu, diğer adıyla Hukuk Yoluyla Demokrasi için Avrupa Komisyonu (The European Commission for Democracy through Law) Konseyin anayasal konulardaki danışma organı olma özelliğini taşıyor. Venedik Komisyonu, üye devletlere bu konularda hukuki tavsiyelerde bulunuyor, geçiş sürecindeki ülkelere anayasal konularda görüş vererek, ortak bir anayasal mirasın pekiştirilmesine destek oluyor ve demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları konularında Avrupa standartları ile uyumlaşmaya yardımcı oluyor. 60 üyesi olan Komisyonun üyeleri arasında Avrupa Konseyi ülkeleri yanında Brezilya ve ABD gibi ülkeler de var. Komisyon’un Genel Kurul oturumlarına Avrupa Komisyonu ve AGİT de katılıyor.

Polonya’nın Venedik Komisyonu’nun konuyla ilgili görüşünü talep etmek için başvurması olumlu bir gelişme olarak nitelendirilebilir. Ancak, hükümetin, büyük ihtimalle Anayasa Mahkemesi’nin bağımsızlığını vurgulayacak ve söz konusu Kanunun değiştirilmesini tavsiye edecek olan görüşe uygun davranacağını öngörmek iyimserlik olur. Polonya’da Cumhurbaşkanı ve Başbakanı da yönlendiren etkili bir siyasetçi olan PiS Lideri Kaczynski, popülist ve radikal söylemleri ile tanınıyor ve AB karşıtı bir düşünce yapısına sahip.  Kaczyniski, AB’nin diğer problem çocuğu Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın da hayranı. 2005-7 yılları arasında ülkeyi yöneten PiS Partisinin yeniden hükümete gelmesi AB açısından bazı sorunlara işaret ediyor. Parti, göçmen kabulüne ve sera gazı emisyonlarının azaltılmasına karşı olan politikaları ile AB içinde bu konularda ortak görüş oluşturma çabalarını sekteye uğratmakta.

Ekonomik sorunlar, kamuoylarında AB karşıtlığı, Rusya’nın yayılmacı politikaları, mülteci krizi gibi birçok sorun ile baş etmekte zorlanan AB için, Birlik üyesi devletlerdeki aşırı sağ söylemlere kayış, AB değerlerinin güçlendirilmesi ve pekiştirilmesi açısından ciddi bir soruna işaret ediyor. AB’nin en önemli kazanımlarından olan “yumuşak gücü”, onu çevredeki ülkeler için cazip kılan değerlere, yüksek yaşam standartına ve özgürlüğe dayanıyor. AB içinde bu değerler ile çelişen Orban ve Kaczynski gibi liderlerin iş başına gelmesi, AB’nin temsil ettiği demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi ilkelerin de savunuculuğunu yapmasını zorlaştırmakta. “Kendi içinde dahi bu değerleri koruyamayan bir AB, nasıl olur da Türkiye gibi ülkelere ders verir?” sorusunu gündeme getiriyor. Oysa, bu değerlerin her zaman geçerli olduğu ve ne kadar zorlu sınavlardan geçse de, baskıya, otoriterliğe ve hukuksuzluğa yeğ olduğu unutulmamalı.

AB’nin Yaptırım Gücü Var mı?

AB, temel değerlerini ciddi bir şekilde ihlal eden üye devletlere karşı, üyelik haklarını askıya almaya kadar gidebilecek bir süreç başlatabilir. Avrupa Birliği Antlaşması’nın 7. Maddesi, AB’nin dayandığı ilkeleri ciddi bir şekilde ve sürekli olarak ihlal eden ülkelerin, üyelik haklarının askıya alınmasına imkan tanıyor. Bu mekanizmaya göre, AB üye devletlerinin 1/3ü veya Avrupa Komisyonu veya AP’nin önerisiyle, Konsey, 4/5 çoğunluk ile karar vererek ve AP’nin onayını aldıktan sonra, böyle bir ciddi ve sürekli ihlalin var olduğunu tespit edebilir ve söz konusu ülkeye karşı bazı tavsiyelerde bulunabilir. En son aşamada, bu mekanizma üyelik haklarının askıya alınmasına kadar gidebilir. Özellikle hukukun üstünlüğüne yönelik sistemsel tehlikeler söz konusu ise, öncelikle Komisyon ilgili üye devlet ile bu sorunun halline yönelik bir diyaloğa girer ve süreci yaptırım uygulanmasına gerek kalmadan çözümlemeye çalışır. 7. Maddede öngörülen ve işletilmesi oldukça zor olan önleme ve yaptırım mekanizmaları şimdiye kadar kullanılmadı ve Avusturya ve Macaristan gibi ülkelerde yaşanan sorunların siyasi baskı ve diyalog mekanizmaları ile giderilmesi hedeflendi. Polonya’nın durumunda da AB ve Avrupa Komisyonu sorunun yaptırım uygulanması aşamasına gelmeden halledilmesi taraftarı olacaktır.

 

 

2015

E-Bülten Kayıt

İKV KURUCU VE MÜTTEVELLİ KURUMLARI

© 2024 İKV Bütün Hakları Saklıdır.
Designed By: OrBiT