İKV`DEN ANALİZ: AB’NİN KENARINDA BATI BALKANLAR,"VİYANA ZİRVESİ’NİN ARDINDAN"

AB üyesi olmayı bekleyen altı Batı Balkan ülkesinin liderleri ile Almanya, Fransa, İtalya, Avusturya, Slovenya ve Hırvatistan’ın liderleri ve üst düzey AB yetkilileri, 27 Ağustos 2015 tarihinde Batı Balkan ülkelerinin AB ile bütünleşme sürecini ele almak üzere Avusturya’nın başkenti Viyana’da düzenlenen İkinci Batı Balkanlar Zirvesi’nde bir araya geldi. Söz konusu Zirve, 2014 yılında Almanya’nın öncülüğünde başlatılan ve AB’nin Batı Balkanların üyelik perspektifine bağlılığının bir göstergesi niteliğinde olan “Berlin Süreci” kapsamında, beş yıl süreyle düzenlenecek zirvelerin ikinci halkasını oluşturuyor. Bu kapsamdaki zirvelerden ilki, 28 Ağustos 2014 tarihinde Berlin’de gerçekleştirilmişti.

Altyapı, yol bağlantıları, enerji ağları, bölgesel işbirliği ve gençlik konularına odaklanması beklenen Zirve, Batı Balkan ülkelerini de yakından ilgilendiren AB’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana karşı karşıya kaldığı en ciddi mülteci krizinin gölgesinde gerçekleşti. Batı Balkanlar, AB üye ülkelerine ulaşmak isteyen göçmenlerin en sık kullandıkları geçiş güzergâhlarından birini oluşturuyor. AB Sınır Güvenliği Ajansı Frontex’in verilerine göre, Makedonya, Sırbistan, Bosna-Hersek, Karadağ, Arnavutluk ve Kosova üzerinden AB topraklarına geçiş yapan göçmenlerin sayısı Ocak-Temmuz 2014 dönemine kıyasla yaklaşık 8 kat artarak bu yılın aynı döneminde 100 bin kişiyi aştı. Ekonomik ve siyasi açıdan kırılgan nitelikteki Batı Balkan ülkeleri arasında özellikle Makedonya ve Sırbistan son dönemde artan düzensiz göç basıklarına dayanmakta zorlanıyor. Zirveden iki gün önce, 25 Ağustos 2015 tarihinde, AB’nin, söz konusu iki ülkeye 1,5 milyon avro tutarında insani yardım vereceğini açıklamasına karşın, Sırbistan Dışişleri Bakanı Ivica Dacic’e göre maddi yardım mülteci krizinin ele alınması için tek başına yeterli değil. Zirvenin sonunda kabul edilen bildiride, AB’nin Batı Balkan ülkeleri ile düzensiz göç baskısına karşı dayanışma içerisinde bulunduğu mesajı verildi. Bunun bölge ülkeleri ile göç ve sınır güvenliği konularında daha fazla iş birliği ile desteklenmesi ise AB’nin mülteci krizini yönetmekteki başarısı açısından belirleyici olacak.

Viyana Zirvesi’nin arifesinde, AB arabuluculuğunda sürdürülen üst düzey Belgrad-Priştine diyaloğu kapsamında Sırbistan ile Kosova arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesinde dönüm noktası olan dört önemli anlaşmanın imzalanması, Zirve’nin gündemini belirleyen gelişmelerden bir diğeriydi. Bilindiği üzere, Ocak 2014 tarihinde katılım müzakerelerine başlayan Sırbistan’ın müzakerelerde ilerleme kaydetmesi, 2008 yılında ülkeden ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Kosova ile ilişkilerini normalleştirmesine bağlı. Sırbistan’ın katılım müzakerelerinde, Kosova ile ilişkilerin normalleştirilmesi, “Diğer Konular” başlıklı 35’inci fasıl kapsamında ele alınıyor ve Belgrad’ın bu konudaki performansı, en az Avrupa Komisyonunun “yeni yaklaşım” doğrultusunda öncelik verdiği yargı ve temel haklar ile adalet, özgürlük ve güvenlik konularını kapsayan 23’üncü ve 24’üncü fasıllar kadar önem taşıyor. Belgrad-Priştine diyaloğu kapsamında varılan anlaşmalar, AB’nin çok yakında Sırbistan’ın katılım müzakerelerinde ilk fasılların açılmasına yeşil ışık yakabileceği yönündeki beklentiyi güçlendirdi.

Belgrad-Priştine diyaloğu kapsamında varılan dört anlaşma, Priştine yönetimini tanımayan etnik Sırpların çoğunlukta olduğu Kosova’nın kuzeyindeki illerin yönetiminin Sırp çoğunluklu belediyeler birliği çatısı altında toplanmasına ilişkin esasları ortaya koymakla birlikte Kosova’ya uluslararası telefon kodu verilmesini ve Mitroviça Köprüsü’ne 2011 yılında etnik Sırplarca yerleştirilen barikatların kaldırılarak serbest dolaşımın sağlanmasını öngörüyor. Taraflar arasında Sırp çoğunluklu belediyeler birliğinin yetkilerine ilişkin yorum farklılıkları kısa sürede su yüzüne çıksa da varılan anlaşma, AB ile bütünleşme perspektifinin, bölgede en hassas konuların çözüme kavuşturulması konusunda işlerliğini koruduğunu gösteriyor ve bölgedeki diğer ülkelere de bölgesel işbirliği konusunda olumlu sinyal gönderiyor.

Batı Balkan ülkelerinin aralarındaki ikili anlaşmazlıkları birbirlerinin AB ile bütünleşme sürecini sekteye uğratmak için kullanmama taahhüdünde bulunmaları, Viyana Zirvesi’nde öne çıkan konular arasında yer aldı. Bunun yanı sıra taraflar, ikili anlaşmazlıkların çözümünde kaydedilen gelişmeleri 2016 yılında Paris’te düzenlenecek olan Üçüncü Batı Balkanlar Zirvesi’nde değerlendirme sözü verdi. AB üyelik sürecinde ikili anlaşmazlıkların baskı aracı olarak kullanılması oldukça yaygın bir uygulama. Batı Balkan ülkelerinden Hırvatistan’ın AB üyelik sürecinin 2004 yılında AB üyesi olan Slovenya ile yaşadığı anlaşmazlıklar nedeniyle sekteye uğradığı halen hafızalarda. Batı Balkan ülkelerinin, aralarındaki ikili anlaşmazlıkları, AB üyelik sürecinde birbirileri lehinde kullanmama kararı alması, bir iyi niyet beyanı olarak önem taşıyor. Zirve kapsamında Karadağ, Kosova ve Bosna-Hersek ile sınır anlaşmalarının imzalanması da, ikili anlaşmazlıkların çözümünde önemli bir adım teşkil ediyor.

Zirve Sonuç Bildirgesi’nde ayrıca, Batı Balkanlarda kalıcı uzlaşının sağlanması için somut adımlar atılması, bölge ülkelerinde önemli eksikliklerin bulunduğu hukukun üstünlüğü, yönetişim ve kamu idaresi konularındaki reformların hızlandırılması ile yolsuzluk ve örgütlü suçlarla mücadele alanındaki çabaların artırılması gerektiğine dikkat çekildi. Bildirge’de, Batı Balkan halkları arasında etkileşim ve iş birliğine katkıda bulunmak üzere Bölgesel Gençlik İş Birliği Ofisi’nin kurulmasına karar verildi. Bunun yanında 600 milyon avro tutarında 10 enerji ve altyapı projesinin hayata geçirilmesi için bölgeye 200 milyon avro finansman aktarılacağı açıklandı.

Batı Balkan ülkelerine AB üyelik perspektifi sunulan 2003 tarihli Selanik Zirvesi’nden 12 yıl sonra, genişlemenin “poster çocuğu” Hırvatistan’ın 2013 yılında Birliğe üye olmasının ardından Batı Balkanlarda genişleme sürecinin hız kestiği görüşü hüküm sürüyor. Avrupa projesinin başarısını sınayan Avro Alanı krizinin etkilerinin sürmesi ve genişleme yorgunluğuna ilişkin tartışmalar, genişlemenin AB’nin öncelikler listesinde alt sıralara gerilediği izlenimini yaratıyor. Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’in görev süresi boyunca yeni bir genişlemenin gerçekleşmeyeceği yönündeki söylemi de bu yöndeki görüşleri güçlendirir nitelikte. “Avrupa’nın barut fıçısı” olarak anılan ve yirmi yıl önce kanlı savaşlara sahne olan bölgede bugün istikrarın hüküm sürmesi, AB ile bütünleşme perspektifinin ve AB’nin yumuşak gücünün sonucu. Buna karşılık, Eski Yugoslavya’dan miras kalan ikili anlaşmazlıklar, tartışmalı sınırlar, yaygın yolsuzluk, tamamlanmamış demokratik kurumlar, kırılgan ekonomik durum, yüksek işsizlik oranları gibi birçok farklı sınama ile karşı karşıya bulunan Batı Balkan coğrafyasında istikrarın sürmesi ve bölge ülkelerinin AB’nin yörüngesinden uzaklaşmaması, AB üyelik perspektifinin canlı tutulmasına bağlı. Genişleme sürecinin durduğu izleniminin hâkim olduğu mevcut durumda, bölge ülkelerinin AB üyelik perspektifinin gerçekçi olduğunun ve gerekli reformları gerçekleştirmeleri halinde AB ile daha yakın ilişkiler, nihayetinde de AB üyeliği ile ödüllendirilecekleri taahhüdünün yinelenmesi açısından Almanya Başbakanı Merkel’in ortaya koyduğu Berlin Süreci gibi girişimler önem taşıyor.

Yeliz ŞAHİN, İKV Uzmanı

2015

E-Bülten Kayıt

İKV KURUCU VE MÜTTEVELLİ KURUMLARI

© 2024 İKV Bütün Hakları Saklıdır.
Designed By: OrBiT