İKV’DEN ANALİZ: YENİ SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA GÜNDEMİNİN TÜRKİYE, AB VE DÜNYA İÇİN ANLAMI
2000 yılının Eylül ayında toplanan BM Genel Kurulu’nda 140’ı aşan Devlet ve Hükümet Başkanının onayladığı Binyıl Bildirgesi ile 2015 yılının sonuna kadar uygulanması gereken küresel kalkınma hedefleri açıklanmıştı. Buna göre, 2015 yılına kadar aşırı yoksulluk ve açlığın yok edilmesi, her bireyin en az ilkokul seviyesinde eğitim alması, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması ve kadınların konumlarının güçlendirilmesi, çocuk ölümlerinin azaltılması, anne sağlığının iyileştirilmesi, HIV/AIDS, sıtma ve diğer hastalıklarla mücadele edilmesi, çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması, kalkınma için küresel ortaklığın geliştirilmesi amaçlanmıştı.
Bu yıl açıklanan BM’nin “Binyıl Kalkınma Hedefleri 2015 Raporu” hedeflere erişimde gelinen noktayı değerlendiriyor. Sonuçlara geçmeden önce, 2015 sonrası dönemi şekillendirecek yeni kalkınma gündemine bir göz atalım. BM’nin Binyıl Kalkınma Hedeflerinin devamı niteliğinde olan yeni hedefler “Değişen Dünyamız: Sürdürülebilir Kalkınma için 2030 Gündemi” başlığı altında 25-27 Eylül 2015 tarihlerinde New York’ta düzenlenen BM Zirvesi’nde kabul edildi. Yeni kalkınma gündemi, Binyıl Bildirgesi’nin genel çizgisinden çıkmayan çok daha kapsamlı ve genişletilmiş bir eylem planı niteliğinde. Yeni hedefler 2030 yılına kadar,
Yoksulluğun tüm dünyada sona erdirilmesi;
- Açlığın sona erdirilmesi, gıda güvenliği, beslenme ve sürdürülebilir tarımın temini;
- Her yaşta insana sağlıklı yaşam koşullarının temini;
- Herkes için kapsayıcı, eşit koşullarda eğitim ve hayat boyu öğrenme fırsatlarının sağlanması;
- Kadın ve kız çocuklarının güçlendirilmesi ve cinsiyet eşitliliğinin sağlanması;
- Su politikasında ve sağlık önlemlerinde sürdürülebilir yönetimin oluşturulması;
- Herkes için sürdürülebilir, modern, satın alınabilir ve güvenli enerjiye erişimin sağlanması;
- Herkes için sürdürülebilir ve kapsayıcı ekonomik büyüme, üretim tam istihdam ve yeterli iş imkanının sağlanması;
- Dirençli altyapıların oluşturulması, kapsayıcı ve sürdürülebilir sanayileşmenin ve yenilikçiliğin artırılması;
- Ülkeler arası eşitsizliğin azaltılması;
- Şehirlerin ve yaşam yerlerinin daha güvenli, yaşanabilir, kapsayıcı ve sürdürülebilir olması;
- Sürdürülebilir tüketim ve üretim modellerinin yaygınlaştırılması;
- İklim değişikliği ve etkileri ile mücadelede acil eyleme geçilmesi;
- Sürdürülebilir kalkınma için okyanusun, denizin ve deniz kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kullanılması;
- Sürdürülebilir orman yönetimi, çölleşme ile mücadelenin uygulanması, arazi bozulmasının ve biyoçeşitliliğin azaltılmasının durdurulması, karasal ekosistemin sürdürülebilir kullanılması;
- Sürdürülebilir kalkınma için kapsayıcı ve barışçıl toplumların oluşturulması, toplumun her düzeyinde etkili, sorumluluk sahibi ve kapsayıcı birimlerin kurulması ve herkes için adalete erişimin sağlanması;
- Sürdürülebilir kalkınma için küresel uygulamaların ve ortaklıkların canlandırılması üzerinde duruyor.
Küresel boyutta oldukça kapsamlı hedefler belirlendiğinin altını çizmek gerekir. Bu durumun hem fırsatları, hem de zorlukları beraberinde getireceği aşikâr. Nitekim eylem planının başlığından da anlaşıldığı gibi “küresel bir değişim”den bahsediliyor. Bu değişim, içinde sektörel, ekonomik, sosyal ve yaşamsal alanda bir kültürel değişimle bütünleşen bir yapıyı simgeleyecek.
BM raporuna gelince; raporun genel hatları 8 hedefte önemli iyileşmelerin yaşandığını gösteriyor. Rapora göre gelişmekte olan ülkelerde 1990 yılında yüzde 47 olan aşırı yoksulluk oranı, 2015 yılında yüzde 14’e ve aşırı yoksul olan insan sayısı ise aynı dönemde 19,2 milyardan 836 milyon kişiye düşerken, küresel boyutta ilköğretime katılım oranı 2015 yılında yüzde 91’e; kadınların istihdama katılım oranı yüzde 41’e; ulusal parlamentolardaki kadın oranı yüzde 90’a yükselmiş durumda. 5 yaş altında ölen çocuk sayısı 12,7 milyondan 6 milyona inerken, kızamık aşısı yapılan çocuk sayısı 2000 yılında yüzde 73 iken 2013 yılında yüzde 84’e yükselmiş durumda. Anne ölüm oranı küresel boyutta yüzde 45’e inerken; 2000-2013 yılları arasında, tüberkülozdan korunma yöntemlerinin gelişimi ile 37 milyon kişinin hayatı kurtarıldı; 1995-2013 yılları arasında HIV/AIDS hastalığına karşı 7,6 milyon kişi korundu. İçme suyuna erişen kişi sayısı 1990 yılında 2,3 milyar iken 2015 yılında bu sayı 4,2 milyara yükseldi. Ancak BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon bu iyimser tablonun gölgesinde kalmaması gereken bir nokta olan uluslararası kurumların etkinliğinin, yani küresel ortak eylem hedefinin önemli olduğunun altını çiziyor.
Ülkelerin farklı ekonomik ve sosyal politika yapılarının olduğu hatırlandığında, çevrenin korunması, sosyal hizmetler, adalet sistemleri, cinsiyet eşitsizliği, işsizlik, iklim değişikliği ile mücadele, eğitim ve siyasi alanlarındaki ulusal önceliklerin uyumlaştırılması çok karmaşık ve zorlu görünüyor.
Konunun AB için önemi ise ortada. AB, Paris Zirvesi öncesinde çevre koruma önceliklerini yeni gündem çerçevesinde detaylandırıp liderlik mesajını güçlendirmeye çalışacak. AB Çevre Konseyi toplantısında yeni sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin özellikle AB’nin çevre koruma politikasının iyileştirilmesi için önemli bir fırsat olabileceği mesajı verilmişti. Avrupa Komisyonunun Çevre, Denizcilik ve Balıkçılıktan Sorumlu Üyesi Karmenu Vella’nın “kötü politikalar kalkınma hedeflerine ulaşılmasını engelleyecektir” açıklaması da oldukça dikkat çekici.
Nitekim Avrupa Çevre Ajansı’nın son raporunda AB’nin çevre koruma alanındaki özellikle biyoçeşitlilik, su kaynaklarının verimli kullanılması ve iklim değişikliği gibi alanlardaki mevcut politikalarının değiştirilmesi gerektiği vurgulanmıştı. Döngüsel Ekonomi Paketi’nin (Circular Economy Package) revizyon sürecinin oldukça zorlu geçtiğini de hatırlatmak gerekiyor. Paket, AB genelinde atık yönetiminde köklü değişimler ve çevreci büyüme modelini öneriyor. Ancak paket bir süreliğine askıya alındı ve bu yıl sonunda yasal onay sürecinin netleşmesi gerekiyor.
Türkiye’nin özellikle iklim değişikliği ve çevre koruma politikalarındaki hedefleri kalkınma politikasıyla beraber yürütülüyor. Nitekim G20 Dönem Başkanlığı önceliklerinden biri olan “sürdürülebilirliğin desteklenmesi” çerçevesinde kalkınma en temel başlık olarak ön plana çıktı. Küresel ekonomide sürdürülebilirliği desteklemede kalkınma, enerji ve iklim değişikliği finansmanı başlıklarını vurgulayan Türkiye, uluslararası boyutta refah düzeyinin artırılmasına, yoksulluğun azaltılmasına ve düşük gelirli gelişmekte olan ülkelerde kalkınmanın desteklenmesine ağırlık vereceğini açıkladı. BM Zirvesi’nde konuşan Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, yeni kalkınma gündemine ilişkin açıklamalarında barış ve güvenlik olmadan sürdürülebilir kalkınmanın olamayacağını belirtirken, Türkiye’nin 967 milyon olan kalkınma yardımlarının 2014 yılında 3,5 milyar dolara çıkarıldığını vurguladı. Prof. Dr. Davutoğlu ayrıca sürdürülebilir kalkınmanın ulusal kalkınma politikalarına entegre edildiğini belirtti.
Bir diğer önemli gelişme Türkiye tarafından uzun süredir BM’ye sunulması beklenen emisyon azaltım hedefinin yüzde 21 olarak açıklanmasıydı. Ancak, Türkiye’nin özellikle kalkınma politikaları ve iklim değişikliği ile mücadelede belirlenen hedeflerinin “nasıl” çevreye duyarlı bir şekilde sürdürüleceği sorusunun cevabı niyet beyanında yer almadı. İklim değişikliğinin etkilerinin küresel ölçekte hissedildiği günümüzde, koyulan hedeflere ulaşılması için sürdürülebilir ve çevreye duyarlı politikaların tasarlanıp uygulanması tüm ülkeler açısından en önemli sınavlardan birini oluşturuyor.
Binyıl Kalkınma Hedefleri 2015 Raporu için: http://www.un.org/millenniumgoals/2015_MDG_Report/pdf/MDG%202015%20Summary%20web_english.pdf
2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri için: https://sustainabledevelopment.un.org/focussdgs.html
İlge KIVILCIM, İKV Uzmanı
HAKKIMIZDA
ARAŞTIRMA MERKEZİ
PROJELER
İLETİŞİM
Designed By: OrBiT