KARMA İSTİŞARE KOMİTESİ İZMİR’DE TOPLANDI

Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi (KİK), 33. ortak toplantısını 19-20 Haziran 2014 tarihlerinde, İzmir Swissôtel Büyük Efes’te gerçekleştirdi. Toplantıya, komite üyeleri yanında AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Stefano Manservisi, EESC Dış İlişkiler Başkanı José María Zufiaur ve Avrupa Birliği Bakanlığı görevlileri de katıldı.

Soma’daki faciada yaşamını yitiren 301 maden işçisi anısına saygı duruşuyla açılan toplantı, Türkiye - AB KİK Eş Başkanları Bendevi Palandöken ve Cveto Stantic, EUROCHAMBRES Başkan Yardımcısı ve TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Stefano Manservisi ve EESC Dış İlişkiler Başkanı José María Zufiaur’un açılış konuşmalarıyla başladı.

Açılış oturumunun ardından, 'İnsan Hakları ve Hukukun Üstünlüğünü Korumada Ombudsman’ın Rolü, Türk Vatandaşları İçin Vize Liberalizasyonu Bakış Açısı ve Akdeniz Bölgesi Genel Stratejisi' konulu oturumlar yapıldı. Toplantının ikinci gününde ise 'AB - ABD Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP)' konulu oturum yapıldı ve ortak bildiri yayımlandı.

TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu: “Avrupa’nın güvenliği ve huzuru, ancak ‘genişlemeyle’ mümkün olabilir”

Açılış oturumunda konuşan EUROCHAMBRES Başkan Yardımcısı ve TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, ekonomik krizin, tüm dünyada olduğu gibi, Avrupa ekonomilerini de derinden etkilediğini belirterek, “Ama Avrupa Birliği bu krizden bir fırsat çıkarmayı bildi. Ekonomik ve mali sistemdeki sorunları tespit ederek, yeni düzenlemeleri hayata geçirdi. Yeni kuralları ve denetim mekanizmalarını devreye soktu. Yani AB, ekonomi yönetimini yeniden tasarladı” dedi.

AB’nin geleceği ve olası şoklara direnci açısından yeni düzenlemelerin son derece olumlu olduğunu ifade eden Hisarcıklıoğlu, krizin ve ortaya konulan reçetenin acısını Avrupa kamuoyunun derinden hissettiğini, bunun çok farklı ve ciddi yansımaları olduğunu söyledi. Hisarcıklıoğlu, kriz sürecinin, birçok üye devletin siyasi iktidar yapılarında ciddi değişikliğe neden olduğunu vurgulayarak, “Bu gelişmelerin AB kurumlarındaki etkisini Parlamento seçimlerinde de gördük. Son seçimlerde, Avrupa idealine şüpheyle bakanların gözle görülür başarılarına şahit olduk. AB kurumlarında yapılacak yeni görevlendirmelerle, bunun etkisini daha yakından hissedeceğiz” şeklinde konuştu. Bütün bu gelişmelere bağlı olarak, AB’de bir “genişleme yorgunluğu” gördüklerine dikkat çeken TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, genişleme karşıtlarının kamuoyunda giderek daha fazla öne çıktığını, genişleme karşıtı söylemler giderek basında daha fazla yer bulduğunu ifade etti.

 “Önümüzdeki sürece bu gerçeği bilerek hazırlık yapmalıyız” diyen Hisarcıklıoğlu şöyle devam etti: “İşte tam da bu yüzden, biz, genişleme için her zamankinden çok daha istekli ve gayretli olmak zorundayız. Avrupa Parlamentosu’nda hala, güvenebileceğimiz, Avrupa yanlısı ciddi bir çoğunluk var. Bu çoğunluk Avrupa için büyük bir fırsattır. Zira Avrupa Kıtasında, barış, güvenlik ve refahın tesisi için “genişleme süreci” hala en mantıklı araçtır. Ekonomik ve siyasi reform yapmak isteyen ülkeler için de AB hala en önemli çıpadır. Yani hem Avrupa’nın hem de bölgemizdeki coğrafyanın huzur ve zenginliği için, AB’nin genişleme sürecinde daha kararlı durması gerekiyor. Ukrayna’daki gelişmeler bu gerçeği hepimize göstermiştir. AB bu gelişmelere duyarsız kalamaz. Avrupa’nın güvenliği ve huzuru, ancak “genişlemeyle”, yani AB standartlarının bütün çevre ülkelere yerleşmesi ile mümkün olabilir. Bu nedenle Avrupa Birliği’nin kapsamlı bir stratejisi geliştirmesi gerekiyor. AB’nin küresel sistemdeki ağırlığını arttırabilmesinin yolu da genişleme politikasıdır. Zira genişleme süreci, AB ekonomisi için yeni bir enerji olacaktır. AB ekonomisinin böyle bir enerjiye, tazelenmeye ihtiyacı var”.

Küresel krizden bu yana, Avrupa Birliği’nde 5 milyon kişinin işini kaybettiğini belirten TOBB Başkanı, Avrupa ekonomisinin uzun süre krizin etkisini atlatamadığını, ama aynı süreç içinde Türkiye’de özel sektör olarak tam 4 milyondan fazla kişiye istihdam sağladıklarını söyledi. Hisarcıklıoğlu, batıda ekonomik kriz, kuzey ve güneyde derin siyasi krizler olmasına rağmen son dört senede, Türkiye ekonomisini her yıl ortalama yüzde 6 büyüttüklerini vurgulayarak, “İşte biz yeni enerji derken bunu kastediyoruz. Biz AB ile bütünleşmek, bu enerjiyi AB bünyesi içinde kullanmak istiyoruz” dedi.

Türkiye ve Balkanlara dönük genişleme stratejisinin korunması ve ileri götürülmesi gerektiğine dikkat çeken TOBB Başkanı, “Kriterleri tümüyle yerine getirebilen her Avrupa ülkesi için, AB üyeliği açık olmalıdır. AB, tüm Avrupa ülkeleri için, tam üyeliğe imkan sağlayacak pozitif gündem geliştirmelidir. Bu yaklaşım, Avrupa’nın ve AB değerlerinin güvenirliği konusudur. Elbette ortaklık anlaşmaları ve iddialı ticaret anlaşmaları entegrasyon için önemli araçlardır. Ancak, bu anlaşmalar, katılım sürecinin yerini alamaz. Bu anlaşmalar ülkeler için bir bekleme odası haline dönüşmemelidir. Koşulları yerine getiren ülkelere entegrasyon yolunda kapıları açılmalıdır. Bu yaklaşım, reformları gerçekleştiren ülkelere teşvik ve destek olacaktır. Aksi uygulamalar yeni reformların yapılması konusunda isteksizliğe neden olmaktadır. Kamuoyundaki AB idealini zayıflatma, AB’yi bir hedef olmaktan uzaklaştırmaktadır. Özellikle yıllardır çözülemeyen bazı sorunlar AB üyelik hedefini zayıflatmaktadır” şeklinde konuştu.

Salı günü Ankara’da Stefan Füle ile yaptıkları toplantıda gündeme getirdikleri sorunlara değinen TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, “Gümrük Birliği Türkiye için de AB için de başarılı olmuştur. Sonuçları itibariyle hepimiz kazandık ve kazanıyoruz. Ancak, aradan geçen süre içinde bazı sorunlar etkisini giderek daha fazla hissettiriyor. Bu sorunlar, Dünya Bankası raporunda açıkça ortaya konuluyor. Türk vatandaşlarına uygulanan vize, Türkiye-AB Ortaklık ilişkisine aykırı olduğu gibi, Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliği'nin aksayan yönüdür. Vize konusu Türkiye ekonomisinin gelişmişlik düzeyiyle bağdaşmıyor. Türkiye’nin AB’ye bakışı ve AB değerleri ile de bağdaşmıyor. Vizelerin kaldırılması, yeni reformlara kamuoyu desteği için çok önemli bir teşvik unsurudur. Biz bu konunun somut şekilde ele alınmasını bekliyoruz. Aynı şekilde, taşıma kotaları ve serbest ticaret anlaşmalarında yaşanan sorunlar da Gümrük Birliği'nin sağlıklı işleyişine engeldir. Özellikle AB-ABD Ticaret ve Yatırım Ortaklığı müzakerelerinin dışında kalmak da Türkiye için ciddi endişe kaynağıdır. Bu konulardaki sorunları aşmamız hem Türkiye, hem AB’ye yeni bir ivme kazandıracaktır“ dedi.

Genişleme sürecini yeniden canlandırmak için hep birlikte çalışmak zorunda olduklarını ifade eden Hisarcıklıoğlu şunları kaydetti: “Genişleme, özellikle de genişlemenin avantajları AB ve aday ülke vatandaşlarına iyi anlatılmalıdır. Genişlemeye dönük endişeler, iletişim boyutuyla ele alınmalıdır. Bunu yapmak aslında Hükümetlerin görevidir. Ancak, bu görevin yerine getirilmesinde biz sosyal ve ekonomik çevrelerin çok önemli katkıları olmalıdır. Zira, entegrasyonun faydalarını ilk hissedenler, biz sosyal ve ekonomik çevrelerin temsilcileriyiz.

Biz sosyal taraflar, başlangıcından itibaren Avrupa entegrasyonunun en büyük savunucularıyız. Sosyal tarafların görüş ve tavırları, güvenilir ve uygulanabilir AB politikaları için her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. Biz TOBB olarak her zaman bu bilinç ve bu sorumlulukla hareket ettik. Tabanımız olan Türk iş dünyası da AB üyeliğini en çok destekleyen kesimdir. Başkan Yardımcısı olduğum EUROCHAMBRES ile birlikte yaptığımız iki ankette, Türkiye’de iş dünyasının AB üyeliğine destek oranının % 75 olduğunu gördük. Bu, Türkiye ortalamasının üzerinde bir destektir.

Aynı şekilde, AB üyesi ülkeler iş dünyasının da Türkiye’nin AB üyeliğine inandığını görüyoruz. Ankete katılan AB şirketlerinin % 88’i Türkiye’nin AB üyesi olacağına inanıyor. Bu rakamlar bize şunu gösteriyor. İş dünyaları entegrasyona ve Türkiye’nin AB üyeliğine hazır ve istekli. Biz de buradaki istek ve enerjiyi üyelik sürece yön verecek somut adımlara dönüştürüyoruz. Bu kapsamda sorunlu bir alanda çok önemli bir adım attık.

Bir ilki gerçekleştirdik. TOBB, Kıbrıs Türk Ticaret Odası, Kıbrıs Ticaret ve Sanayi Odası ve Yunanistan Ticaret Sanayi Odaları Birliği olarak Lefkoşa’da bir araya geldik. Lefkoşa Ekonomi Forumu’nu kurduk. Önümüzdeki dönemde, çözüm kapsamında somut projeleri hayata geçireceğiz. İş dünyası olarak çözümün önemli bir parçası olacağız. Biz atmamız gereken adımların, yapmamız gereken reformların farkındayız. Bunları da yapacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Avrupalı dostlarımızdan da bu süreçte bizim haklı taleplerimizi yerine getirmelerini ve genişleme konusunda daha kararlı durmalarını bekliyorum.”

AB – Türkiye KİK Eş Başkanı Palandöken: “KİK çalışmalarında geride bıraktığımız dönemde önemli mesafeler kat ettik”

AB – Türkiye KİK Eş Başkanı ve TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken de Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinde KİK çalışmalarında önemli mesafeler kaydettiklerini söyledi. Bu süreçte AB’ye üyelik kriterlerini yerine getirmek için önemli adımlar atıldığını kaydeden Bendevi Palandöken, “Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinde ikili ilişkilerimizin en önemli unsurlarından biri olan KİK çalışmalarında geride bıraktığımız dönemde önemli mesafeler kat ettik. Bu süreçte ülkemiz de AB’ye üyelik kriterlerini yerine getirmek için önemli adımlar attı. Ülkemiz için AB süreci, demokratik, sosyal, ekonomik, kazanımlarla taçlanırken, kimi zaman da vize, kota, serbest ticaret anlaşmaları, veto gibi siyasi ve ekonomik sorunlarla tıkandı. İşte biz gerek Türkiye, gerek AB kanadı KİK üyeleri olarak çalışmalarımızda bu sorunların çözümüne katkı sağlayacak adımları ele aldık, mevcut durumu değerlendirdik ve pozitif bir yaklaşımla diyalog ortamını geliştirmeyi hedefledik” dedi.

Gelinen noktada yaptıkları çalışmaları da değerlendiren Palandöken, “Şunu büyük bir gurur ve onurla söylüyorum ki; başta vize sorunu olmak üzere, sorunların çözümünde ve hatta uzun bir süreden sonra fasılların tekrar görüşmeye açılması gibi pek çok konuda atılan karşılıklı adımlarda KİK çalışmalarının sağladığı katkı yadsınamaz. Bizler iki tarafın sivil toplumunun sesiyiz. Siyasetten arınmış olarak halkların dilini konuşuyoruz. Nitekim, AB’ye katılım süresinde; Türkiye demokrasisini daha ileri taşımak; ekonomik dönüşüm sürecini tamamlayarak, süreci üyelik ile sonuçlandırmak bizim için nihai hedeftir” diye konuştu.

AB’nin temelini ekonomik birliğin oluşturduğunu herkesin bildiğini de anlatan Bendevi Palandöken, “O halde; siyasi birliğe giden en önemli adımı da ekonomik birlik oluşturmaktadır. Malların serbest dolaşımda olduğu, ancak bu malların ticaretini yapanların önüne vize engellerinin konulduğu bir ortamda, rekabetin korunduğundan, serbest ticaret yapıldığından ve dolayısıyla ekonomik birliğin sağlanacağından söz edilemez. O nedenle vize konusunda atılacak her adım, sürecin önündeki engelleri ortadan kaldırabileceği gibi, coğrafya olarak birbirine çok yakın ve tarihsel bağlarla bağlı AB ve Türkiye’yi birbirine yakınlaştıracaktır. Sorunların aşılması için karşılıklı atılan adımlar, bir bütün ve beraber olmamızı sağlayacaktır” dedi.

Türkiye AB KİK AB Kanadı Başkanı Cveto Stantic: “Kıbrıs’ın birleşmesi Türkiye - AB ilişkileri açısından gelecek için önemli bir başarı olacak”

Türkiye AB Karma İstişare Komitesi AB Kanadı Başkanı Cveto Stantic ise konuşmasında AB Bakanı ve Başmüzakereci Mevlüt Çavuşoğlu’nun toplantıya katılmamasından üzüntü duyduğunu belirtti. Komitenin Vize sorunun çözümünde önemli bir aşamaya gelindiğini, geri kabul anlaşmasının imzalanmasıyla bu konuda bir takım sonuçların alınmaya başlanacağını düşündüklerini ifade etti. Stavic, Kıbrıs sorununun çözümü konusundaki gelişmelerin umut verici olduğuna da dikkat çekerek, Kıbrıs’ın birleşmesinin Türkiye - AB ilişkileri açısından gelecek için önemli bir başarı olacağını kaydetti.

AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Manservisi: “Türkiye ve AB’nin birbirlerine her zamankinden daha fazla ihtiyacı var”

Toplantının açılış oturumunda konuşan AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Stefano Manservisi, Türkiye’nin AB ile ekonomik entegrasyonunun zirvede olduğu bir dönemin yaşandığını ancak tam bu dönemde “bu kadar yakın çalışmanın anlamı var mı?” diyenlerin sesinin yükseldiğini kaydetti. Bu kesimlerin çoğunlukta olmadığını ancak Türkiye ve AB ortak hedeflerini sorguladığını anlatan Manservisi, bunun siyaseten normal karşılanması gerektiğini ancak verilerin entegrasyonun iki taraf için de zorunlu olduğunu gösterdiğini ifade etti. “Gerçekte o kadar yüksek düzeyde bir bütünleşme içindeyiz ki küreselleşme bize öylesine dönüşüm zorunluluğu dayatıyor ki Türkiye ve AB’nin birbirlerine her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. Hem ortak çıkarlarını hem kendi çıkarlarını ortak çalışmalarla korumak zorundalar” diyen Manservisi, Türkiye’nin ekonomik performansına ve entegrasyon sayesinde sağlanan ekonomik gelişmelere dikkati çekti.

Gümrük Birliği’nin ekonomik gelişimin yanında reformları da tetiklediğini, bu sayede belli kurumlara daha fazla demokrasi ve özgürlüğün geldiğini anlatan Manservisi, şunları kaydetti:

“Elbette kırılganlığını koruyan kurumlar var. Mesela bugün yargının gittikçe azalan bağımsızlığı ve özellikle artan müdahaleler kapsamında endişelerimizi sunuyoruz. Yaptıklarımızı ileri götürmenin yolu daha yakın ortaklıkla, reformların sürdürülmesiyle mümkündür. Bu da bir kere daha, fazlasına ihtiyacımız olduğunu gösteriyor. Geleceğe yönelik birlikte çalışmaya devam etmeliyiz. Mevcut ekonomik modelimiz tamamen entegre. AB’de yapısal reformlar gündemde, daha rekabetçi hale gelinmesi gerekiyor. Türkiye’nin kendi ekonomik başarısını dayandırdığı modelde de bazı değişim ihtiyacı sinyalleri geliyor.”

Dünya Bankası’nın Gümrük Birliği ile ilgili yayınladığı raporda bu sürecin tarım, hizmetler ve kamu alımları alanlarıyla genişletilmesi gerektiğine vurgu yapıldığına dikkat çeken Manservisi, diğer yandan da AB’nin ikili serbest ticaret anlaşmalarıyla ilgili görüşmelerinin gündemde olduğuna dikkat çekti. AB’nin 1990′lı yıllarda ikili STA yapmadığını, çok taraflı anlaşmaları tercih ettiğini ancak Dünya Ticaret Örgütü’ndeki blokajlar ve AB düşüncesine karşı akımların ikili anlaşmaları gündeme taşıdığını ifade eden Manservisi, şöyle konuştu:

“Türk iş dünyası ve hükümeti haklı. Türkiye olarak biz zorda kalıyoruz. Bu anlaşmalara hiç dahlimiz olmadan sonuçlarına katlanıyoruz’ diyor. Bunu ben de söylüyorum. Bu mekanizmalar sonsuza kadar böyle gidemez. Buna çözüm bulunması şart. Çözüm de kolay değil çünkü çok fazla kurumsal karışıklık ve mekanizmanın devreye girmesi gerekiyor. ‘Üçüncü taraflar Türkiye ile müzakere etsin’ diyoruz, ama burada da endişeler ortaya çıkıyor. Çünkü, hem bizimle müzakere edip hem Türk piyasasına girmek onların avantajına. Türkiye’nin adil bir söz hakkı olması için çalışıyoruz, adil bir pozisyon bulunması için çözüm üretilmesi gerekiyor. Burada çözümleri bir sırayla ele almak lazım. Gümrük Birliği’nin genişletilmesi herkesin çıkarlarına uygundur. Bu olmadığında herkes kaybedecek. Bu bağlamda da Türkiye’nin STA’larda söz hakkı olması lazım. Sıralama böyle olmalı. Terse çevrildiğinde siyasi katılıklar da getirir. Çözümleri bu sırayla bulmamız buna esneklik getirecektir”

Manservisi, üyelik sürecinde 19′uncu başlığın açılmasının konuşulduğunu, bu süreçte sendikaların da sürece katılmasının önemli olduğunu ifade etti.

“Eğer sendikalar sosyal diyaloğun bir parçasıysa endüstriyel ilişkilerde büyüme olacaktır. Burada bir süreç var. Bütün tarafların bu sürecin parçası olması gerekiyor. Türkiye uzun yıllardan beri ‘ekonomik büyüme, sosyal diyalog olmasa da olur’ diyen ülkelerden uzaklaştı” diyen Manservisi, Soma trajedisinin çok kritik olduğunu, İtalya’da da geçmişte benzeri kazaların yaşandığını, bunların engellenmesi için iyi bir kanunun yanı sıra ILO standartlarında denetim ve sendikaların ekonomik sürece katılımının sağlanması gerektiğini dile getirdi.

19. müzakere başlığının açılması ve AB kanunlarının Türkiye’de nasıl uygulanacağının tartışılması için gelecek bir kaç ayın iyi değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen Manservisi, “Türkiye, bir eylem planı üzerinde durmalı, açılış kriterlerini yerine getirmeli. AB tarafı ise yeterince esnek davranıp gerçek çıkarın müzakerede olduğunu görmeli. Üyelik müzakerelerini yürütmek kriterlere bakıp kutulara çek işareti atmak değildir. Karşılıklı olarak yılın sonuna kadar başlığın açılması için elimizden geleni yapmalıyız. Bu başlık sayesinde pozitif bir atılım kaydedebiliriz.”

Bu başlığın AB Konseyi tarafından bloke edilmediğine dikkat çeken Manservisi, Türkiye AB Karma İstişare Komitesi’nin de bu konuda hırslı hedefler koyması, açık mesajlar vermesi, sesini yükseltmesi gerektiğini ve AB ve Türkiye yönetimlerini bu konuda çaba sarf etmeye çağırmasını istediklerini sözlerine ekledi.

İKV Genel Sekreteri Nas: “Geri kabul ve vize serbestisine ilişkin yeni başlayan süreçte AB ve Türkiye’nin ortak çalışması gerekiyor”

Toplantıda İKV genel sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas, “Türk Vatandaşları için Vize Liberalizasyonu” konulu bir sunum gerçekleştirdi. Sunumda İKV Genel Sekreteri AB ülkeleri arasında ilk olarak Almanya’nın 1980’de Türk vatandaşları için vize uygulamasını başlattığını, daha sonra Fransa, Belçika gibi diğer AB ülkelerinin de vize şartını getirdiğini, Schengen Alanı’nın oluşması ile vizenin AB boyutu aldığını ve 2001 tarihli Tüzük ile Türk vatandaşlarının AB Schengen alanına girerken vize bulundurması gereken ülkeler listesine girdiğini anlattı. Vizenin ekonomik, hukuki ve insani boyutlarına değinen Nas, İKV’nin TOBB ve ECAS ile gerçekleştirdiği “Vize Şikayet Hattı” projesinin bulgularını sunarak, vize prosedüründen kaynaklanan sorunların bir dökümünü katılımcılarla paylaştı. Çiğdem Nas, daha sonra 16 Aralık 2013 tarihinde Türkiye-AB geri kabul anlaşmasının imzalanması ve vize serbestisi yol haritasının kabul edilmesi ile yeni bir sürecin başladığını belirtti ve bu süreçte Türkiye’nin geri kabul anlaşmasının uygulanması ve yol haritasında öngörülen belge güvenliği, göç ve sınır yönetimi, kamu düzeni ve güvenliği ve temel haklar alanlarındaki şartları yerine getirmesi gerektiğini ekledi. Son olarak, İKV genel sekreteri tüm bu şartların yerine getirilmesinde AB’nin desteği ve yük paylaşımının önemli olduğunu ve AB’nin de vize serbestisi konusunda adil davranarak, süreci ertelememesi gerektiğini vurguladı.

Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ortaklık ilişkisinin temelini oluşturan Ankara Anlaşması’nın 27. maddesi gereğince 1995 yılında oluşturulan Komite, Türk ve AB Ekonomik ve Sosyal Komite işçi-işveren ve çeşitli menfaat gruplarını temsilen, her bir taraftan 18’er üyeden oluşuyor. Yılda iki kez toplanan Komite’nin biri Türk ve diğeri de AB tarafından olmak üzere iki eşbaşkanı bulunuyor. Türk tarafı Eşbaşkanlığı, TESK Başkanı Bendevi Palandöken tarafından yürütülüyor. Karma İstişare Komitesi'nin görevi, AB ile Türkiye arasında karşılıklı anlayış ve bilgilendirme seviyesini yükseltmek ve iki tarafın yarar sağlayacağı fırsatları artırmaktır. Bu kapsamda Karma İstişare Komitesi, Ortaklık Konseyi'ne sunmak amacıyla görüş hazırlar. Bağlayıcı olmayan bu görüşler Karma İstişare Komitesi'nin Türk ve AB delegasyonu üyelerinin ayrı ayrı oy çokluğu ile alınır.

2014

E-Bülten Kayıt

İKV KURUCU VE MÜTTEVELLİ KURUMLARI

© 2024 İKV Bütün Hakları Saklıdır.
Designed By: OrBiT