İKV BAŞKANI “YENİDEN CANLANAN TÜRKİYE AB TİCARİ İLİŞKİLERİ BAĞLAMINDA GÜMRÜK BİRLİĞİ” PANELİNDE KONUŞTU
İKV Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Cihad Vardan, 12 Haziran 2014 tarihinde Seta Vakfı tarafından düzenlenen “Yeniden Canlanan Türkiye AB Ticari İlişkileri Bağlamında Gümrük Birliği” panelinde konuştu. Dünya Bankası tarafından gümrük birliğinin güncellenmesi ve kapsamının genişletilmesine yönelik olarak hazırlanan raporun ardından düzenlenen panelde, Dünya Bankası Türkiye Direktörü Martin Reiser kısaca raporun temel bulgularını özetledi.
SETA tarafından düzenlenen paneli, SETA araştırmacısı ekonomist Prof. Dr. Erdal Tanas Karagöl yönetti. Reiser’den önce söz alan SETA Araştırmacısı Hatice Karahan, Türkiye’nin dış ticaret profilini ve bunun içinde AB’nin önemini rakamlarla ortaya koydu. Karahan, AB’deki büyümenin Türkiye’nin bu bölgeye olan ihracatını da olumlu etkilediğini, AB’deki talep artışının 2014’te Türkiye’nin ihracatını artırdığını belirtti. Gümrük birliğinin Türkiye’nin dış ticareti açısından yarattığı ivmeyi vurgulayan Karahan, gümrük birliğinin güncellenmesi için de içinde bulunduğumuz dönemin çok uygun olduğunu söyledi.
Dünya Bankası Türkiye Direktörü Martin Reiser, panelde Dünya Bankası’nın gümrük birliği raporunu gündeme getirdi. Reiser, konuşmasında gümrük birliğine ilişkin sorunlar ve çözüm önerilerinin yanı sıra gümrük birliğinin yarattığı kazanımların genişletilmesine değindi. Reiser, Türkiye’nin dış ticareti açısından AB ve gümrük birliğinin vazgeçilmez önemde olduğunu, gümrük birliğinin Türkiye’ye önemli faydalar sağladığını, AB pazarındaki rekabetin Türk sanayinin modernleşmesine ve gerek kalite ve gerekse fiyat açısından rekabet gücünü artırmasına, yani Türkiye fiyatları ile Avrupa kalitesini yakalamasına yol açtığını belirtti. Reiser rapor bulgularını özetlerken aşağıdaki noktalara dikkat çekti:
- Sanayi mallarında ticaretin hızla artmasına olanak sağlayan gümrük birliği eğer genişletilirse, aynı olumlu etki tarım ve hizmet sektörlerinde de sağlanabilir. Bunun olabilmesi için Türkiye’de tarımın kapsamlı bir reforma tabi tutulması ve hizmetlerde de Türkiye’nin AB ile ticari potansiyelini değerlendiremediği mali, hukuk, sağlık hizmetleri gibi alanlarda adımların atılması gerekmektedir.
- Gümrük birliği geçici bir süre için tasarlanmıştır çünkü tam üyeliğin zaten yakın bir zamanda gerçekleşeceği varsayılmıştır. Gümrük birliği içinde öngörülen danışma prosedürleri yeterince işletilememiştir. İki taraf da birbirinin gümrük birliği kapsamında neler yaptığından tam olarak haberdar olamamaktadır. Türkiye gümrük birliği ile ticaret politikasını AB’ye bağlamıştır. Ancak karar alma sürecinde temsil edilememektedir.
- Gümrük birliği tasarımındaki asimetrik yapı ve bunun yol açtığı sorunlar çözümlenmelidir. Bu olmadan gümrük birliğinin kapsamının genişletilmesi de düşünülemez.
- STA’lar, taşıma kotaları ve vize gibi sorunlar ile gümrük birliğinin hizmetler ve tarımı içine alacak şekilde kapsamının genişletilmesi konuları bir paket halinde ele alınmalı ve çözümlenmelidir. Bunun için iki tarafta da süreci ileriye götürecek yeteri kadar istek ve “rüzgar” bulunmaktadır.
Martin Reiser’den sonra söz alan, İKV yönetim kurulu başkanı Ömer Cihad Vardan iş dünyasının gümrük birliğine bakışını dile getirdi. Vardan, gümrük birliğinin bugüne kadar sağladığı faydalara değindi. Bunun yanında gümrük birliğinin yürürlüğe girdiği 1996’dan bu yana, dünya ticaretinde, AB ve Türkiye’de önemli değişimlerin de yaşandığını dile getiren Vardan, gümrük birliği düzenlemesinin bu gelişmelere uyum sağlaması ihtiyacına dikkat çekti. Vardan, gümrük birliği ilişkisi içinde olmasına rağmen, Türkiye’nin AB’nin imzaladığı STA’lara taraf olmadığı, bazı üçüncü ülkelerin gümrük birliği sayesinde Türkiye pazarına gümrüksüz bir şekilde erişirken, Türkiye’nin aynı avantajları sağlayamadığını belirti. Bunun yanında vizenin de önemli bir bariyer olmaya devam ettiğini, gümrük birliği içinde mallarını gümrüksüz satabilen sanayici ve iş adamlarının, AB ülkelerine giderken vize engeli ile karşılaşmalarının kabul edilemez olduğunu vurguladı. Vardan, gümrük birliği raporunu olumlu karşıladığını, rapordaki entegre ve bütüncül yaklaşımım sorunların çözümü ve gümrük birliğinin yeni alanlara genişletilmesi açısından doğru reçeteyi sunduğunu söyledi. Vardan, bu raporun gösterdiği yolun Türkiye ve AB yetkilileri tarafından izlenmesi, kısa zamanda gümrük birliğine ilişkin sorunların çözümlenmesi ve kapsamının genişletilmesi konusunda gerekli adımların atılmasını umduğunu belirtti.
Panelde son olarak söz alan Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) Danışmanı
Can Baydarol konunun hukuki boyutlarını belirttikten sonra özellikle taşımacılık sektörünün gümrük birliği kapsamında karşılaştığı sorunları dile getirdi. Baydarol bugün Türkiye’de yatırım yapan yaklaşık 15.000 AB firması olduğunu ve AB’ye yapılan ihracatın % 50’sinin de bu firmalar tarafından yapıldığını, AB ülkelerinin kamyonlara uyguladığı kotaların aslında AB ekonomisini vurduğunu ve AB firmalarını zarara uğrattığını vurguladı. Baydarol, Türkiye’nin aslında gümrük birliğine tam olarak giremediğini, sorunların da bundan kaynaklandığını söyledi. Türkiye’nin AB mevzuatına harmonize olması için öncelikle AB sistemine girmesi ve AB Adalet Divanı içtihadı şemsiyesi altında yer almasının gerektiğini belirtti. Türkiye’nin tam üye olmadığı için 3 temel eksikliğinin bulunduğunu belirten Baydarol bunları ortak bütçe, karar alma ve hukuk sitemi olarak sıraladı. Baydarol, kamyon şoförlerinin AB’ye mal taşırken turist vizesi ile giriş yaptıklarını, altı aylık vize ile ancak 90 gün kalabildiklerini ve geriye dönük sayma sistemi ile eğer bu altı ayın son 3 ayında bu 90 günü kullanmışlarsa 3 ay daha beklemeleri gerektiğini anlattı. Kamyon kotası ve benzeri uygulamaların gümrük vergisine eş etkili vergi olarak görülmesi gerektiğini ve serbest ticaret prensibine halel getirdiğini belirten Baydarol, Türk taşımacısının AB taşımacısına oranla sürece 800 avro dezavantajlı olarak başladığını vurguladı. Baydarol, gümrük birliğinin ele alınarak güncellenmesinin iki taraf arasında ilk etapta güven artırıcı bir unsur olarak ele alınması gerektiğini daha sonraki aşamalarda Ankara Anlaşması’nın bütünüyle de gözden geçirilebileceğini kaydetti.
İKV Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Cihad Vardan’ın paneldeki konuşmasının tam metni aşağıda sunulmaktadır:
Bugün burada 1 Ocak 1996’da yürürlüğe giren Türkiye ile AB arasındaki gümrük birliğinin geldiği nokta, bugünkü işleyişi ve geleceğine ilişkin görüşlerimizi paylaşmak üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz. Dolayısıyla, öncelikle ülkemiz adına oldukça önemli olduğunu düşündüğümüz ve biz iş dünyasını yakından ilgilendiren Gümrük Birliği konusunda bu toplantıyı düzenledikleri için SETA Vakfı yöneticilerine teşekkür ediyorum.
Bizler, İKV olarak, Dünya Bankasının bu bağlamda hazırlamış olduğu raporun da ileriye dönük olarak tartışmalara ışık tutacak nitelikte olduğunu ve bu konudaki önemli bir eksikliği giderdiğini düşünüyoruz. Gümrük Birliği’nin ekonomik etkileri, revize edilerek güncelleştirilmesi ve sorunların çözümüne yönelik iki tarafın da görüşlerini dikkate alan DB Raporu, esas itibariyle, bütüncül bir yaklaşım sunmaktadır. Bu bağlamda raporu hazırlayan DB yetkililerine teşekkür ederiz.
Müsaadenizle şimdi konuyla ilgili görüşlerimizi ve tespitlerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.
İlk olarak, GB’nin, başladığı dönemde ilişkiler adına "ileri ve yeni" bir adım olduğunu ifade etmeliyim. Türk iş dünyası da bunu böyle bilerek, daha doğrusu "sezerek", bazı korkularından sıyrılmış ve önyargısız bir şekilde GB'nin arkasında durmuştur. Bu noktada, GB'nin siyasi bir araç olarak, Türkiye'yi tam üyeliğe taşıyacağı düşüncesi de etkili olmuştur. Çünkü bunun tam üyelik öncesi son aşama olduğu ve 3-5 yıl içinde üyeliğin gerçekleşeceği öngörülmüştü. Ancak bugün itibariyle başlangıcından bu yana tam 18 yıl geçmiştir ve danışma ve ortak karar prosedürlerinin yetersizliği, GB ilişkisinin asimetrik olmasından kaynaklanan sorunların da kemikleşmesine neden olmuştur.
İkinci olarak, sorunlarına rağmen, GB’nin ticari entegrasyonu artırma anlamında iyi işlev gördüğünü söyleyebilirim. GB, Türkiye'yi gelmekte olan küreselleşme dalgasına hazırlamış, Türk sanayiinin ve dış ticaretinin bugünkü başarılarında da önemli bir rolü olmuştur.
GB, ayrıca Türk sanayiinin rekabet gücü, ekonomi hukukunun çağdaş normlara uyum sağlaması, Avrupa pazarına açılım ve ürün kalitesi ile çeşitliliğinin artırılması açısından da önemli bir itici faktör olmuştur. Üçüncü ülkelere karşı OGT uygulanması ise, sanayinin daha düşük maliyetlerle girdi teminine imkân sağlamıştır. Bu sayede firmalarımızın iç piyasada ve uluslararası pazarlarda rekabet güçleri artmış, küresel değer zincirlerine entegre olmaları kolaylaşmıştır.
Dolayısıyla biz iş dünyası olarak GB'nin bu yönlerinden ve ticari düzenlemeler anlamında getirdiği kolaylıklardan (sıfır gümrükle mal satma imkânı, kolay belge düzeni vb.) memnunuz. Bunların muhafaza edilmesi gerektiğine de inanıyoruz.
Öte yandan, bugün her iki tarafta da GB'den bazı şikâyetler olduğunu görüyoruz. DB raporu da bu yönleri çok güzel bir şekilde ortaya koymakta. STA'lar, vize konusu, kara taşımacılığındaki kotalar, sorun çözme mekanizmaları, diyalog mekanizmaları konularındaki şikâyetler aslında temelsiz değildir. Düzeltilmeleri de gerekir. Bunlara itirazımız yoktur, bürokrasilerimizin bu alanlarda çalışıp sorunlara ilişkin kalıcı çözümler getireceğine de inanıyoruz.
Ben GB'nin aksayan yönleri hakkında, önemine binaen ve bir iş adamı olarak ileriye dönük birkaç konudan bahsetmek istiyorum. Geçmişe dönüp GB'ni yeniden masaya yatırmaya karşı değilim ama bu egzersizi, eğer geçmişten ders alıp bu dersleri ileriye taşımak için yapıyorsak, daha anlamlı olacaktır diye düşünüyorum. Sonuçta müdebbir tüccarın bakış açısı budur. Bu bağlamda size aktarmak istediğim hususlar şunlardır:
1.GB ile elde edilen ticari avantajlarımız zaman içinde yıpranmış ve neredeyse yok olma noktasına gelmiştir. AB o zamandan bu yana, o kadar çok tercihli ticaret anlaşması yapmıştır ki, GB'nin ilk dönemlerindeki "biricik" (unique) durumumuz artık kalmamıştır. Aynı zamanda, bu süreç içinde dünya ticaretinde ve AB ticaret politikasında önemli değişimler meydana gelmiş ve gümrük birliği bu gelişmelerin gerisinde kalmıştır. Bir başka deyişle köprünün altından çok su akmıştır. Bugün AB’nin STA’lar kapsamında üçüncü ülkelere tarım, kamu alımları, hizmetler gibi alanlarda verdiği ve aldığı tavizler, gümrük birliğinin çok ötesine geçmiştir. Bakınız, bugün başka bir konuyu da tartışıyoruz. AB’nin geçtiğimiz yıl görüşmelerine başladığı ABD ile Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP), dünya ticaret ve ekonomisinde bir “game changer” yani oyunun kurallarını değiştiren bir süreç olarak adlandırılmaktadır. Bu anlaşma muhakkak ticari hayattaki bütün ezberleri bozacaktır. Sadece bu konu bile, Gümrük birliğinin güncellenmesinin ne büyük bir önem taşıdığını ve aciliyet oluşturduğunu göstermektedir.
2.İkinci olarak, GB'nin 21nci yüzyılın modern ekonomilerinde önemli yer tutan hizmetler sektörünü kapsamadığını görüyoruz. Gelişmiş ekonomilerin neredeyse üçte ikisini oluşturan hizmetler sektöründeki AB-Türkiye ilişkilerinin hala daha genel kurallarla düzenleniyor olması, bugün için kabul edilemez bir durum oluşturuyor. Dolayısıyla bizler de bu alanda neden bir "özel düzenlememiz" yok diye düşünüyoruz.
Hiç şüphesiz, GB’ne hizmetlerin de dâhil edilmesi, Türkiye ve AB’nin aralarındaki hizmet ticaret alanındaki mevcut potansiyeli değerlendirmeleri açısından büyük imkân sunacaktır. Ancak İKV’nin yaptığı çalışmalar kapsamında gözlemlendiği gibi, katılım müzakereleri için etki analizlerinin yürütülmesi ne kadar önemliyse, ticari müzakerelerde de kapsamlı araştırma ve etki analizlerinin yürütülmesi şarttır. Bu bağlamda, iş dünyasına bu yöndeki kapasitesini geliştirmek açısından önemli bir görev düşmektedir. Hazırlık ve müzakere süreçlerinde iş dünyasının, sektörlere ilişkin bilgi ve verilerini paylaşarak, görüşlerini bildirmeleri büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda İKV de hizmet ticareti dâhil olmak üzere iş dünyasının yeni nesil STA’lara ilişkin kapasitesini artırmak için bir STA bilgi ve kapasite merkezi oluşturma projesini uygulamaya koymuştur.
3.Üçüncü nokta tarım konusudur. Öyle ki, GB’nin tarım ürünlerini de kapsayacak şekilde genişletilmesi hususu detaylı bir çalışmayı gerektirmektedir. Öncelikle, böyle bir gelişme, Türkiye ve AB’nin aralarındaki tarım ürünleri ticareti alanındaki mevcut potansiyeli değerlendirmeleri açısından büyük imkân sunacaktır. Öte yandan, hem AB bünyesinde bu alandaki sübvansiyonlar, hem ülkemizdeki liberalizasyon çalışmaları, hem üretimdeki verim artırıcı faaliyetlerin desteklenmesi ve hem de bu çalışmaların ortaya çıkaracağı mali yük hepimizi düşündürmektedir.
Türkiye’nin, AB’nin bu en masraflı ve geniş kapsamlı politikasına uyum sağlaması, aynı zamanda sektörün gelişimi açısından büyük önem taşımaktadır. Ülkemizin tarımsal yapısında başta kırsal nüfus ve tarımsal işletme yapısı olmak üzere örgütlenme, destekleme politikası, teknoloji kullanımı, verimlilik, kalite ve standartlar açısından AB ile farklılıklar bulunmaktadır. Mevcut koşullarda tarım ürünleri ticaretinin serbestleşmesi durumunda, AB tarımı ile rekabet edilemediği için başta hayvancılık olmak üzere, yağlı tohumlar, hububat ve toplam tarımsal üretim değerinde genel olarak düşüş görülebilir. Dolayısıyla bu konuda özellikle müktesebatın uyumlu hale getirilmesi, tarımsal istatistik ve kayıtlar ile işletme yapılarının iyileştirilerek tarımın daha rekabetçi yapıya kavuşturulması gerekmektedir.
4.Her ne kadar GB'nin hala daha kullanılabilecek potansiyeli olduğu söyleniyorsa da, bence bu potansiyel bizim hayallerimizi karşılayacak düzeyde değildir. GB'nin içindeki pozitif hususlar kullanılmış, büyük ölçüde hayata geçirilmiştir. Bunun yanında gümrük birliğinin dayandığı Ortaklık Anlaşması’nın (Ankara Anlaşması) aşamalı olarak malların, işçilerin, hizmetlerin ve sermayenin dolaşımını içerdiğini eklemek gerekir. Ortaklık ilişkisinin bu hususları çeşitli nedenlerle hayata geçirilememiştir. Bugün insanların serbest dolaşımını engelleyen vize sorunu, malların serbest dolaşımını engelleyen kota benzeri uygulamalar, Türkiye açısından tarife dışı engel olarak ortaya çıkmaktadır.
Tam da bu sırada, özellikle Türk vatandaşlarını mağdur eden ve hiç şüphesiz, Türkiye-AB ilişkileri sürecinde en sorunlu alanların başında gelen vize konusuna değinmeden geçemeyeceğim.
Vize konusunda çok uzun süredir çalışan bir kurum olarak, öncelikle vize uygulamasının, AB hukukuna ve Türkiye-AB ortaklık hukukuna aykırı olduğunu vurgulamak isterim. Hukukun ötesinde, Türk insanları ve özellikle Türk iş adamları, vize alırken ciddi sıkıntılar ile karşı karşıya kalıyor. İstenilen belgelerin sayısı ve niteliğinden; vize başvurusunda ödenen ve standardı aşan ücretlere; konsolosluk veya aracı kurum personelinin tutumundan, talep edilen ve verilen vize arasındaki farka kadar birçok alanda ciddi sıkıntılar yaşanıyor.
Vize sorunu aslında gümrük birliği ile birebir ilişkilidir. Türk iş adamlarının ürettiği mallar, Gümrük Birliği aracılığıyla Avrupa’da serbest bir şekilde dolaşırken, bu ürünleri üreten iş insanlarımız maalesef vize engeli ile karşı karşıyadır. Verilse de vizenin kısa süreli olması, sınırdan geri çevirmeler, anlamsız ret gerekçeleri ile süreç, içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Bu ortamda iş insanlarımız ürettikleri, alın teri döktükleri ürünlerini Avrupa’da sergileyemiyor, tanıtamıyor ve pazarlayamıyor.
Hiç şüphesiz iş insanlarımızın karşı karşıya olduğu vize uygulaması, bir tarife dışı engeldir! Dünya Bankası’nın raporunda da bu açık bir şekilde dile getiriliyor. Hatta raporda İKV’nin yürütücüsü olduğu Vize Şikâyet Hattı Projesine de atıfta bulunuluyor. Bugün Türk iş insanları, çok daha fazla imkân olmasına rağmen, sadece vize sorunu nedeniyle Avrupa’ya yatırım yapmaktan; Avrupa ile ticaret yapmaktan çekiniyor. Türk vatandaşlarına vize uygulanmayan coğrafyalara yöneliyor. Bu hiç şüphesiz Türk sanayii kadar, Avrupa sanayiinin de kaybıdır. Bir an önce bu mantık dışı, hukuk dışı ve insanlık dışı uygulamaya son vermek gerekir. Bu konuda uzun süredir yapılan hukuki mücadele ve siyasi müzakereler sonunda, Türkiye, AB ile uzlaşma sağlayarak, 16 Aralık 2013 tarihinde geri kabul anlaşmasını imzaladı ve eş zamanlı olarak vize serbestliği diyaloğunu başlatmış oldu. Yürürlüğe girdiğinde AB tarafından gönderilen göçmenleri kabul edecek olan Türkiye’nin üzerine önemli yükler yüklüyor. Geri kabul edilen göçmenlerin konaklayacağı merkezlerden, sınırların güçlendirilmesi için yapılacak yatırımlara kadar bu sürecin ciddi mali, idari ve teknik boyutları olacak. Bu süreçte AB’nin Türkiye’ye destek sağlaması ve işbirliği içinde olunması büyük önem taşımaktadır.
16 Aralık tarihinde imzalanan geri kabul anlaşması ve başlayan vize serbestliği diyaloğunu İKV olarak desteklemekteyiz. Ancak artık daha fazla vakit kaybetmemeliyiz. Hem Türkiye, hem AB üzerine düşen görevleri eksiksiz yerine getirmeli ve sürecin uzamasına izin vermemelidir. Yeni süreçler ile Türk halkını oyalamak doğru bir tutum olmaz; bu öncelikle zaten 2004’e göre oldukça azalan AB üyeliğine kamuoyu desteğini daha da azaltır.
5.Son olarak, GB’nin, geçen yüzyılın, fabrika üretim döneminin anlaşması olduğunu ifade etmem lazım. Bu haliyle GB, 21inci yüzyılın üretim ve değer zinciri sistemlerine dar gelmektedir. Ufak tefek aksaklıkları giderilse de yine dar gelecektir. Bizce, aksaklıklar düzeltilmeden GB'ne yeni bir unsur eklenmemelidir. Çünkü bu yeni unsurlar da aynı hatalarla malûl olacaktır.
Hâlbuki Türkiye'nin hayalleri vardır, hedefleri vardır. En somut ve yakın olarak 2023 hedeflerini söyleyebilirim. GB bu haliyle ticaret alanında, Türkiye’yi hedeflerine taşıyacak yakıta ve güce sahip değildir. Bugün bize, GB’nin ilk başta oynadığı itici rolü oynayacak, ekonomik faaliyetlerimize ivme kazandıracak yeni bir atılım platformu, yeni bir tramplen lazımdır.
Şimdi belki "tam üyeliği mi kastediyorsunuz" diyeceksiniz. Tabii ki, tam üyeliğin bu günden yarına gerçekleşecek bir husus olmadığı biliyoruz. Ancak, müzakere sürecinin de istediğimiz hızda ve biçimde yürümediğini de biliyor ve yaşıyoruz. Türkiye açısından en ideal olan, tam üyelik müzakerelerinin hızlandırılması suretiyle gümrük birliğine ilişkin fasılların müzakere edilmesi ve üyeliğin yakın bir zamanda gerçekleştirilmesidir. Ancak bilinen sebeplerle bu konuda bir belirsizlik hâkim olmaya devam etmektedir. Dolayısıyla, iş dünyasının da önünü görebilmesi ve gerek özel sektörün gerekse kamunun geleceğe yönelik stratejilerini oluşturabilmesi için, bu sorunların çözümüne yönelik çalışmaların biran önce başlatılması gerekmektedir.
Kısacası, GB iyiydi, güzeldi, iyi çalıştı. Vefasızlık yapmıyoruz, ona gereken değeri veriyoruz, ama onu ekonomik ilişkilerimizin başköşesinde bu haliyle daha fazla tutamayız diye düşünüyoruz. Bize artık yenisi, daha iyisi, daha güzeli, daha güçlüsü lazım. GB'nin hatalarını düzeltelim, eksikliklerini tamamlayalım ama biraz da onun üstüne neyi koyacağımıza kafa yoralım.
Bu bağlamda, Ekonomi Bakanlığı’ndan haber aldığımız olumlu bir gelişmeye değinmek istiyorum. Türkiye ve AB, 2014 Mart ayında yapılan görüşmede; GB’nde yaşanan sorunlara çözüm bulunması, tarımda daha fazla liberalizasyona gidilmesi ve hizmet ticareti ile kamu alımlarında karşılıklı Pazar açılımı suretiyle “GB’nin derinleştirilmesi ve genişletilmesi’’ konusunda prensip kararına varmıştır. Taraflar bu konularda müzakerelerin başlatılması için bir yol haritası belirlemek üzere 28 Nisan 2014 tarihinde bir araya gelmişlerdir. DB’ın hazırladığı bu raporun da bu konuya destek olacağını düşünüyoruz. Zira bu raporda, GB kapsamının, hizmetler, kamu alımları ve tarım gibi alanlara genişletilmesinin AB ve Türkiye üzerinde yaratabileceği olası etkiler incelenmiş ve bu yönde olumlu görüş bildirilmiştir.
Sonuçta gerek gümrük birliğinin güncellenmesi, gerekse Türkiye’nin TTIP gibi süreçlerde yer alabilmesinin ülkemizin günümüzde karşı karşıya olduğu temel meselelerin başında geldiğini düşünüyoruz. Ayrıca bunun küresel değer zincirlerinde daha yüksek katma değer üreten bir ülke olmak, üst gelir grubuna geçmek, ileri teknoloji, marka, inovasyon ve eğitim alanlarında atılım yapmak gibi konularda Türkiye’ye ve dolaylı olarak da AB’ye önemli katkı sağlayacağı kanaatindeyiz.
Bu cümlelerle sözlerime son verirken, gümrük birliğine ilişkin sorunların çözümlenmesi ve kapsamının genişletilmesine yönelik sürecin yapıcı bir işbirliği ruhu içinde hızla sonuçlandırılacağını ümit ettiğimi ifade etmek isterim. Bu vesileyle davetleri için SETA Vakfı Yöneticilerine bir kez daha teşekkür eder, toplantının başarılı geçmesini dilerim.
HAKKIMIZDA
ARAŞTIRMA MERKEZİ
PROJELER
İLETİŞİM
Designed By: OrBiT