İKTİSADİ KALKINMA VAKFI

Türkiye’nin AB Uzmanı
ANA SAYFA » GÜNDEMDEN » 2016 » İKV’DEN ANALİZ: BREXİT TARTIŞMALARI VE AB’NİN GELECEĞİ
13 Haziran 2016

İKV’DEN ANALİZ: BREXİT TARTIŞMALARI VE AB’NİN GELECEĞİ

BREXİT TARTIŞMALARI VE AB’NİN GELECEĞİ

İngiltere’nin AB’den ayrılması anlamına gelen Britanya ve exit (çıkış) kelimelerinin birleşiminden oluşan ‘Brexit’ kavramı bir süredir AB gündemini meşgul eden konuların başında geliyor. İngiltere, AB’den çıkış için referandum tarihini 23 Haziran 2016 olarak belirledi. Söz konusu referandum, muhtemelen, İngilizlerin yakın tarihlerinde verecekleri en önemli siyasi karar olacak. Zira Brexit’in kabul edilmesi halinde hem İngiliz iç siyasetini hem de AB’nin uluslararası sistemdeki yerini derinden etkileyebilecek kapsamlı değişiklikler meydana gelmesi öngörülüyor. Bu analiz, Brexit ile ilgili bilinmesi gereken temel tartışmaları; referandumun sonuçlarının hem İngiliz siyasetine hem de AB’ ye olası etkilerini incelemeyi amaçlıyor. Bunun için öncelikle İngiltere’nin AB ile ilişkisinin kısa bir tarihsel arka planına bakmakta fayda var.

İngiltere’nin AB ile İlişkisi ve Brexit’in Arka Planı

İngiltere’nin AB ile ilişkisi, başından beri sorunlu bir model olageldi. Zira İngilizler, geçmişten bu yana, bir yandan Avrupa içerisinde yer alıp kıtanın geleceğinde söz sahibi olmaya çabalarken diğer taraftan da üzerine titredikleri “ulusal egemenlik” haklarından taviz vermemeye gayret gösterdi. Winston Churchill’in 1953 yılında ifade ettiği gibi, pek çok İngiliz siyasi eliti, İngiltere-AB ilişkilerini tarif ederken “Onlarlayız ancak onlardan değiliz” demeyi tercih etmişti. AB üyesi diğer ülkeler de İngiltere’nin Birliğin gücüne yaptığı önemli katkıyı göz önünde bulundurarak Londra’nın taleplerine karşı uzlaşmacı çözümler üretmeye çalıştı. Bu hassas dengede İngiltere, AB için hep ‘bir ayağı içeride, diğer ayağı dışarıda bir aktör’ idi. Örneğin İngiltere, bütünleşme projesinin iki önemli sütunu olan Avro ve Schengen Alanlarına dâhil olmadı. Dolayısıyla, türlü aksaklıklara rağmen bu zorlu ittifak sürdürülebildi. Ancak 2008 küresel ekonomik krizi ve takip eden gelişmeler, söz konusu dengesizlik dengesinde önemli bir kırılma yarattı.

2008 kriziyle birlikte AB, kısa süre içerisinde ‘çoklu kriz sarmalı’ ile baş başa kaldı. İlk olarak Avro krizi, AB içindeki dayanışma ruhunu büyük ölçüde olumsuz etkiledi. Ekonomik krizle etkin mücadele edemeyen AB, ekonomik büyüme problemleri yaşamaya başladı. Bilindiği üzere 2010-2014 yılları arasında Avro Alanı sadece yüzde 0,7 oranında büyüyebilmişti. İngiltere ise aynı dönemde Avro Alanı ortalamasının 2,5 katı oranında büyümeyi başarmıştı. Bu nedenle İngiliz kamuoyu ve siyasiler, AB’yi gittikçe artan oranda, refah dağıtmaktan ziyade sorun üreten bir blok olarak algılamaya başladı.

İkincisi, on binlerce mültecinin kontrolsüz şekilde Avrupa kapılarını zorlaması, hâlihazırda Birlik içerisinde serbest dolaşım ve yerleşim hakkı konularında tereddüt eden İngilizler açısından yeni kaygılara neden oldu. İngiltere’nin diğer üye ülkelerden gelenlere yönelik devlet yardımlarını kesmeyi ve bu kişilerin çalışmasına ilişkin kısıtlamalar getirmeyi gündeme aldığı bir dönemde ortaya çıkan mülteci krizi, sadece AB’yi paralize etmedi; aynı zamanda İngiltere’deki Avrupa-şüpheci fay hattını hareketlendirdi. Son olarak ise AB’nin başta Ukrayna ve Suriye krizleri olmak üzere, uluslararası ilişkilerde giderek artan oranda etkisi azalan bir aktöre dönüşmesi İngilizlerin keskin eleştirisini tetikledi.

Bu ortamda İngilizler, o kadim soruyla tekrar yüzleşti: AB, zorlukla devrettiği egemenliğin karşılığını ekonomi, güvenlik ve dış politika alanlarında İngiltere’ye geri verebiliyor mu? Eğer böyle değilse, “İngiltere’yi daha özgür, zengin ve adil bir ülke hâline getirmeye hizmet etmeyen” AB düzenlemelerine İngilizleri mecbur kılan nedir?

Bütün bu tartışmalar devam ederken İngiltere Başbakanı David Cameron’un liderliğindeki Muhafazakâr Parti, 23 Haziran 2016 tarihinde İngiltere’nin AB üyeliği kaderini çizecek bir referandum düzenlemeye karar verdi. Siyasi partiler de kampanya süreci boyunca öne çıkaracakları temel argümanları belirlemiş durumda. Ülkenin AB’de kalması ya da AB’den ayrılmasına ilişkin saflar ve ittifaklar da netlik kazandı. Bu noktadan itibaren referandum sonucunu, tarafların, İngiltere kamuoyunuikna etme kapasitesi ve bu eksende kullandıkları argümanların kalitesi belirleyecek.  Başta Başbakan Cameron olmak üzere siyasi yelpazenin sağ ve solundaki önemli bir kesim için her türlü soruna rağmen Birlikte kalmak, İngiltere için alternatifleriyle kıyaslandığında “olabilecekler içerisinde en iyi seçeneğe” işaret ediyor. Cameron'ın kabinesindeki 5 bakan dışındaki 16 bakan ülkenin AB'de kalması gerektiğini savunuyor. Ana muhalefetteki İşçi Partisi de ülkenin AB üyeliğinin devam etmesinden yana.

Ülkenin AB'de kalmasından yana olanlar, üyeliğin özellikle ekonomik ve ticari faydalarına dikkati çekiyor. İngiltere, toplam ihracatının yaklaşık yüzde 45'ini, toplam ithalatının ise yaklaşık yüzde 54'ünü AB ülkeleri ile yapıyor ve yaklaşık 2 milyon AB vatandaşı İngiltere'de çalışıyor. Ayrıca, İngiltere'nin birlikten ayrılması halinde uluslararası etkinliğinin azalacağı ve ülkedeki güvenlik tehdidinin artacağı savunuluyor. Sonuç olarak, Brexit’in kabul edilmesi, hem İngiliz iç siyaseti hem İngiltere’nin AB’deki konumu hem de AB’nin uluslararası sistemdeki yeri açısından derin etkiler yaratacak. Sonucun İngiltere’ye ve AB’ye ne gibi yansımaları olacağı düşünüldüğünde akla şu tespitler geliyor.

Referandumun Olası Sonuçları ve İngiltere’ye Etkileri

Her şeyden önce, İngiltere’nin AB’den ayrılması ülkenin kendi bütünlüğünü tehdit ediyor. İskoçya, AB içerisinde kalınmasından yana. 2014 yılında yapılan referandumda İskoçyalılar her ne kadar yüzde 55 civarında bir oy oranıyla İngiltere’den ayrılmama kararı verdilerse de ülkenin AB’den ayrılması hâlinde bir kez daha referanduma gitmeyi ve AB’de kalmak için İngiltere’den ayrılmayı ciddi bir tercih olarak gündemlerinde tutuyorlar. İspanya’da Katalonya’nın bu kararı almış olduğunu  hatırlatmakta fayda var. Federalizmin değişik örneklerinin bulunduğu diğer Avrupa ülkelerinde de benzer eğilimlerin artması mümkün.

Bununla beraber bazı ekonomistler AB’den ayrılması hâlinde İngiltere’nin ekonomik bir felaket yaşayacağını düşünüyor. İngiltere’nin ticari partnerleri incelendiğinde, toplam ticaret hacmine göre 2003 yılından beri ilk sırada Almanya bulunuyor. Diğer bir AB üyesi olan Hollanda ise listede ABD’den sonra üçüncü sırayı almış durumda. İngiltere’nin yoğunlukla ticaret yaptığı diğer ülkeler ise listede genellik dört ve beşinci sırada bulunan Fransa ve Belçika.

Referandum sonucunda ayrılık kararı çıkması durumunda, İngiltere’nin ekonomik gelişimine devam edebilmesi için AB üyesi ülkelerle karşılıklı ticaret anlaşmaları yapması gerekecek. Tabi bu durum, bugünden yarına tamamlanacak kadar kolay bir süreç olmayacaktır. Karşılıklı çıkarlar gözetilerek yeni pazarlıkların yapılması ve ticari anlaşmaların tamamlanıp dış ticaret hacminin bugünkü seviyelere gelmesi uzun bir süre alabilir. Buradan da anlaşılacağı üzere, İngiltere’nin AB’den çıkmasının hem ülke ekonomisini sarsacağını hem de henüz düzelememiş olan AB ekonomisine sekte vurabileceğini öngörmek mümkün.

Referandumun Olası Sonuçları ve AB’ye Etkileri

İngiltere’nin AB üyeliğinden ayrılmasının etkileri, AB için İngiltere’ye kıyasla daha büyük olabilir. Böyle bir karar, birçok AB ülkesinin benzer yöntemlere başvurmasına yol açabilir. Kamuoyu araştırmaları zaten birçok ülkede referandum yoluyla, halkın bu konudaki kararının bir kez daha yoklanması eğiliminin arttığını gösteriyor. Danimarka, İsveç ve bazı Orta Avrupa ülke vatandaşlarının, AB’de umduklarını bulamamanın yarattığı hayal kırıklığı nedeniyle bu referandumlarda AB’den ayrılma kararlarını birbiri ardına verebileceklerinden korkuluyor. Avrupa’da mülteci krizinin, artan yabancı düşmanlığının, terör tehdidinin ve ırkçılığın yarattığı aşırı sağcı ve milliyetçi akımların etkisindeki siyasi partilerin adedi ve başarı grafiği yükseliyor. Bu durum, AB aleyhtarlığının da kısa zamanda yaygınlaşmasına yol açma eğilimi taşıyor.

ABD ile AB arasında müzakereleri sürmekte olan TTIP, İngiltere’nin AB’den ayrılması halinde önemli bir darbe alabilir. Bilindiği üzere İngiltere, bu anlaşmanın bir an önce sonuçlandırılması için en büyük gayreti gösteren üye ülkeler arasında yer alıyor. Dolayısıyla İngiltere’nin AB’den ayrılmasının, müzakerelerin dinamizmini düşürmesi ihtimali öne çıkarken; Birlik, önemli bir üyesini kaybetmenin yarattığı olumsuzluklarla uğraşırken zaten Almanya ve Fransa’nın çok da hevesli olmadığı TTIP’yi öncelikli bir konu olarak görmekten vazgeçebilir.

İngiltere, AB’nin güvenlik ve dış politika oluşumunda kilit bir katılımcı. Bu nedenle olası bir ayrılık, AB’nin mevcut krizlerine bir yenisini eklemenin yanı sıra, Birliğin kolektif dış politika kapasitesini azaltma riski taşıyor. Uluslararası sorumlulukları itibarıyla oldukça ön planda bulunan ve diplomatik, askerî, kalkınma ve benzeri alanlarda dış politika kaynaklarına erişimi olan İngiltere’nin kolektif bir AB güvenlik ve dış politikası oluşumuna ve inisiyatiflerine olumlu veya olumsuz katkısı çok önemli.

Sonuç

Referandum sonucunun 23 Haziran akşamı sandıkların kapanmasının ardından 24 Haziran sabahı belli olması bekleniyor. Sonuç ne olursa olsun, İngiltere’deki referandumun, AB‘de yeni bir dönemi başlatacağını belirtmek mümkün. Referandumun sonunda İngiltere AB’de kalma kararı alsa dahi, referandum sonunda ‘evet’ oylarıyla ‘hayır’ oylarının birbirine çok yakın oranlarda olmasının yaratacağı kutuplaşmanın, hem İngiltere’de hem de AB içerisinde yeni bir akım yaratması ve AB’nin geleceği ile ilgili yeni arayışların hız kazanması bekleniyor. Sonuç, İngiltere'nin AB'den çıkması yönünde olursa, bunun hemen olması öngörülmüyor. İngiltere'nin AB'den ayrılmasının en az 2 yıl süreceği, bu süre içerisinde de İngiltere'nin AB kurallarına uymaya devam edeceğinin altı çizilmeli.

Emre ATAÇ, İKV Uzman Yardımcısı