ESKİ AB DÖNEM BAŞKANLIKLARI
Temmuz-Aralık 2024: Macaristan
![]() |
Macaristan, altı ay boyunca yürüteceği AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı 1 Temmuz 2024 tarihinde Belçika’dan devraldı. Macaristan’ın AB Bakanı János Bóka, 18 Haziran 2024 tarihinde düzenlediği basın toplantısında, Macaristan’ın dönem başkanlığı sürecinde yürüteceği politikaları “Avrupa'yı Yeniden Harika Yap” sloganıyla tanıttı. Macaristan’ın AB Konseyi Dönem Başkanlığı, yeni bir AP ve Komisyon yapısının oluşturulduğu geçiş dönemine denk geliyor. Dönem başkanlığının ana söylemi “Avrupa'da barış ve güvenliği garanti altına almak” olsa da en önemli önceliğin “kıtanın rekabet gücünü artırmaya” yönelik olduğu görülüyor.
Ülke Profili: Macaristan
İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan ilk demokratik seçimlerin yapıldığı 1990 yılına kadar komünist bir yönetim altında olan Macaristan, 1 Mayıs 2004 tarihinde AB üyesi oldu. 21 Aralık 2007 tarihinden beri Schengen Alanı’na dahil olan ancak Avro Alanı’nda yer almayan Macaristan, kendi para birimi olarak Forint’i (HUF) kullanıyor.
Orta Avrupa'da yer alan ve denize kıyısı olmayan Macaristan’ın komşu ülkeleri kuzeyde Slovakya ve Avusturya, doğuda Ukrayna ve Romanya, batıda Slovenya ve güneyde Hırvatistan ve Sırbistan olarak karşımıza çıkıyor. Nüfusu 10 milyon olan Macaristan’ın %60’ı Katolik, %25’i Protestan ve %3’ü Ortodoks olmakla beraber, ülkede küçük topluluklar halinde Müslüman ve Museviler de bulunuyor.
Ülkenin ekonomik durumuna bakıldığında, Macaristan’ın ihracata yönelik ve Avrupa tedarik zincirlerine oldukça entegre bir ekonomi olduğu görülüyor. Araç, elektronik ve makine ise Macaristan’ın uzmanlaştığı üretim alanları olarak karşımıza çıkıyor. Macaristan ithalat (%68,4) ve ihracatının (%78,4) çok büyük bir bölümünü AB üyesi ülkelerle gerçekleştiriyor. Rusya, Macaristan’ın ithalatında özellikle enerji konusunda ön plana çıkıyor. Bununla beraber Çin, giderek Macaristan’ın önemli bir ticaret ortağı haline geliyor.
12’nci Üçlü Dönem Başkanlığı
Macaristan bu görevi, İspanya ve Belçika ile birlikte oluşturduğu ve 18 aylık bir süreçten oluşan 12’nci Üçlü Dönem Başkanlığı kapsamında yürütecek. Macaristan AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nın 18 Haziran 2024’te açıklanan programında, Macaristan’ın uluslararası arenada olağanüstü gelişmelerin yaşandığı zorlu bir ortamda bu görevi devraldığı vurgulanıyor. Komşu bölgelerde yaşanan savaşlar, AB'nin küresel rakiplerinin giderek daha fazla gerisinde kalması, kırılgan güvenlik durumu, yasadışı göç, uluslararası tedarik zincirlerinin kırılganlığı, doğal afetler, iklim değişikliğinin etkileri ve demografik eğilimlerin etkisi nedeniyle Avrupa’nın karşı karşıya kaldığı ortak sorunlara dikkat çekiliyor.
Macaristan Dönem Başkanlığı Öncelikleri
Macaristan’ın AB Konseyi Dönem Başkanlığı kapsamında belirlediği yedi öncelik; “yeni Avrupa Rekabet Edebilirlik Mutabakatı”, “Avrupa savunma politikasının güçlendirilmesi” “tutarlı ve liyakate dayalı bir genişleme politikası”, “yasadışı göçün durdurulması”, “uyum politikasının geleceğinin şekillendirilmesi”, “çiftçi odaklı bir AB tarım politikası” ve “demografik zorlukların ele alınması” olarak karşımıza çıkıyor.
1) Yeni Avrupa Rekabet Edebilirlik Mutabakatı
Macaristan AB Konseyi Dönem Başkanlığı’na ilişkin yayımlanan programda yer alan ilk öncelik, AB’nin rekabet gücünün artırılması üzerineydi. Avrupa'nın küresel rakiplerinin gerisinde kaldığı ve çoklu krizlerin yaşandığı mevcut uluslararası sistemde; yüksek enflasyon, artan kamu borcu, yüksek enerji fiyatları, uluslararası tedarik zincirlerinin parçalanması, düşük verimlilik ve yavaş ekonomik büyüme gibi sorunların etkilerini ele almanın ve AB ekonomisini yeniden yukarı yönlü bir yörüngeye oturtmanın bütün üye ülkelerin ortak bir çıkarı olduğu kabul edildi. Bu bağlamda AB’nin ve üye ülkelerin üretkenliğini ve rekabet gücünü arttırmanın ve büyümeyi teşvik etmenin, Avrupa’nın geleceği için hayati bir önem taşıdığına dikkat çekildi.
Macaristan’ın Dönem Başkanlığı’ndaki temel amacının; teknolojiden bağımsız bir sanayi stratejisinin, Avrupa'da verimliliği arttırmaya yönelik bir sistemin, açık bir ekonomi ve uluslararası ekonomik iş birliğinin ve Avrupa'da güvence altına alınmış işler yaratan ve artan ücretler sunan esnek bir işgücü piyasasının geliştirilmesine katkıda bulunmak olduğu ifade edildi. Bu doğrultuda ekonomik kalkınmayı yeniden sağlama, sürdürülebilir büyüme için gerekli koşulları yaratma, Tek Pazar’ı derinleştirme, KOBİ’leri destekleme, ikiz dönüşümü teşvik etme ve istihdamın istikrarını artırma gibi amaçlara hizmet edecek bir Yeni Avrupa Rekabet Edebilirlik Mutabakatı’nın kabul edilmesi, Macaristan Dönem Başkanlığı’nın temel önceliği olacak.
- 2) Avrupa Savunma Politikasının Güçlendirilmesi
Programda, Avrupa’da ve dünya genelindeki yaşanan çatışmaların, AB’nin savunma kabiliyetini ve uluslararası kriz yönetimi kapasitesini ciddi bir şekilde geliştirmesi gerektiğini açıkça gösterdiği vurgulandı. Savunma politikasının, “ittifaklar ve iş birliğinin” ötesine geçmesi ve AB’nin “direncini” ve “harekete geçme kapasitesini” güçlendirerek kendi güvenliğini garanti altına alması gerektiğinin altı çizildi. Bu bağlamda Macaristan Dönem Başkanlığı, AB savunma politikasının ana hatlarını belirleyen Stratejik Pusula’nın uygulanmasının ötesinde, savunma inovasyonu ve üye ülkeler arasında savunma tedarikinde iş birliğinin geliştirilmesi gibi unsurları da kapsayacak şekilde “Avrupa Savunma Teknoloji ve Sanayi Temeli”nin (European Defence Technological and Industrial Base) güçlendirilmesine özel önem verecek.
- 3) Tutarlı ve Liyakate Dayalı Bir Genişleme Politikası
Genişlemenin AB’nin en başarılı politikalarından biri olduğunun kabul edildiği programda, bu başarıyı korumak için genişleme politikasının liyakate dayalı, dengeli ve güvenilir olmasını sağlamanın gerektiğinin altı çizildi. Bu başlık altında Rusya-Ukrayna savaşı patlak verdikten sonra AB genişleme gündeminin en tepesine yerleşen Ukrayna, Gürcistan ve Moldova gibi ülkelere yer verilmezken; Batı Balkan ülkelerinin entegrasyonunun AB’ye ekonomik, güvenlik ve jeopolitik fayda sağlayacağı ve Macaristan’ın bu ülkeleri AB-Batı Balkanlar Zirvesi ve Avrupa Siyasi Topluluğu çatısı altında istişarelere davet edeceği ifade edildi.
- 4) Yasa Dışı Göçün Durdurulması
Programda, Avrupa’nın son yıllarda karşı karşıya kaldığı “göç baskısının” sadece AB’nin değil, aynı zamanda Birlik’in dış sınırlarında yer alan üye ülkeler üzerinde de büyük bir yük oluşturduğuna dikkat çekildi. Bu soruna çözüm bulunabilmesi için AB’ye sınırı olan ülkelerin yanı sıra transit ülkelerle de daha yakın iş birliklerinin geliştirilmesi gerekeceği vurgulandı. Bu bağlamda Macaristan Dönem Başkanlığı’nın, ilgili üçüncü ülkelerle daha fazla iş birliği, daha etkili geri gönderme süreçleri ve iltica kurallarına yönelik yenilikçi çözümler de dâhil olmak üzere göçün dış boyutuna özel önem vereceğinin altı çizildi.
- 5) Uyum Politikasının Geleceğinin Şekillendirilmesi
AB vatandaşlarının dörtte birinden fazlasının Birlik’in ortalama gelişmişlik düzeyinin %75'ine ulaşamayan bölgelerde yaşadığının kabul edildiği programda, bu sorunun AB'nin rekabetçilik potansiyeline tam olarak ulaşmasına ve Tek Pazar'ın düzgün işleyişine engel olduğunun altı çizildi. Bu doğrultuda Macaristan Dönem Başkanlığı, demografik zorlukların ele alınmasının yanı sıra rekabet edebilirlik ve istihdamın teşvik edilmesindeki rolü de dâhil olmak üzere uyum politikasının geleceğine ilişkin üst düzey bir stratejik tartışma yürütmeyi hedefleyecek.
- 6) Çiftçi Odaklı Bir AB Tarım Politikası
Programda iklim değişikliğinin neden olduğu olağanüstü hava koşullarının, artan girdi maliyetlerinin, üçüncü ülkelerden artan ithalatın ve sert üretim kurallarının tarım sektörünün rekabet gücünü azalttığı kabul edildi. Gıda egemenliği ve gıda güvenliğinin uzun vadeli garantisinin, AB'nin stratejik özerkliğinin bir parçası olması gerektiği vurgulandı. Bu doğrultuda Macaristan Dönem Başkanlığı, rekabetçi, krize dayanıklı ve çiftçi dostu bir tarım sektörü için AB’nin 2027 sonrası tarım politikasının kurallarının oluşturulmasında yeni Komisyona rehberlik edecek.
- 7) Demografik Zorlukların Ele Alınması
Programda, Avrupa’nın hızla yaşlanması, sürdürülemez sosyal refah sistemleri ve işgücü açığı, tüm Avrupa'da uzun süredir devam eden ve giderek yoğunlaşan, acilen ve etkili bir şekilde ele alınması gereken öncelikli bir sorun olarak ön plana çıkartıldı. Bu sorunlar ile AB'nin rekabet gücü ve kamu maliyesinin sürdürülebilirliği arasında doğrudan bir bağ kuruldu. Bu bağlamda Macaristan Dönem Başkanlığı, üye ülkelerin yetkilerine “tam saygı göstererek”, bu sorunların çözümü için öneriler getirecek.
Türkiye’ye Özel Paragraf
Macaristan’ın AB Konseyi Dönem Başkanlığı’na dair yayımladığı programda, Türkiye’ye özel bir paragraf yer aldı. Türkiye’nin enerji güvenliği, genel bölgesel güvenlik ve yasadışı göçle mücadele gibi birçok alanda AB'nin vazgeçilmez bir ortağı olduğu vurgulandı. AB’nin Doğu Akdeniz'de istikrarlı ve güvenli bir ortamın yanı sıra Türkiye ile iş birliğine dayalı ve karşılıklı fayda sağlayan bir ilişkide stratejik çıkarının olduğu kabul edildi. Macaristan’ın GKRY ile kapsamlı çözüm müzakerelerinin yeniden başlatılmasına ve ilerletilmesine büyük önem verdiğinin altı çizildi. Amacının Türkiye'nin AB'ye yakınlaşmasını desteklemek olduğunu ifade eden Macaristan, diyaloğun teşvik edilmesi için Ortaklık Konseyi toplantıları ve üst düzey müzakerelerin yeniden başlatılması gerektiğini vurguladı. Paragrafta yer alan en önemli ifade ise Macaristan’ın “Türkiye'nin aday ülke statüsüne ilişkin olarak AB-Türkiye siyasi diyaloğunu ilerletmeye çalışacağına” yönelik beyanı oldu.
Macaristan Dönem Başkanlığı’nın internet sitesine buradan ulaşabilirsiniz.
Ocak-Haziran 2024: Belçika
![]() |
Belçika, 1 Ocak 2024 tarihinde, AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı İspanya’dan devraldı. İspanya, Belçika ve Macaristan’dan oluşan 12’nci Üçlü Dönem Başkanlığı kapsamında 2024 yılının ilk yarısında dönem başkanlığı görevini yürütecek olan Belçika, bu görevi 1 Temmuz 2024’e itibarıyla Macaristan’a devredecek. AB’nin kurucu ülkelerinden Belçika’nın 2024’te yürüteceği 13’üncü dönem başkanlığının mottosu “Koru, Güçlendir, Hazırlan” olarak belirlendi. 2024’ün ilk yarısında yaklaşık 2000 resmi ve 530’dan fazla gayrı resmi toplantıya ev sahipliği yapması beklenen Belçika’nın Başbakanı Alexander De Croo üzerinde durulacak temel konuları şu şekilde açıkladı:
Koru: AB vatandaşlarının ve sınırlarının korunmasının yanında demokratik değerlerin, hukukun üstünlüğünün Ukrayna’ya destek dahil birliğin savunulması.
Güçlendir: AB’nin küresel sahnede rekabet gücünün artırılmasının yanında iç ve dış zorluklar ve fırsatlar karşısında Avrupa’nın birliğinin ve dayanışmasının korunması, ileriye dönük bir vizyonla sürdürülebilir kalkınma ve çevre politikalarına yaklaşılması.
Hazırlan: AB’nin gelecekteki genişlemelerine, karşılaşacağı zorluk ve fırsatlara hazırlanmak, gelecekte işleyişini sürdürebilmesi için Birliğin içerisinde reforma duyulan ihtiyaç.
Belçika Dönem Başkanlığı’nın vizyonunu kısaca bütüncül, insanların ve AB’nin elde ettiği başarıların korunmasına odaklanan, ekonomisini, yapısını ve kabiliyetlerini güçlendiren ve proaktif olarak gelecekteki zorluk ve fırsatlara hazırlanan bir Birlik olarak tanımlamak mümkün. Zaten Belçika Başbakanı tarafından açıklanan dönem başkanlığının sloganı ve altı öncelikli konusu da karmaşık ve hızla değişen küresel siyaset alanında güvenli, güçlü ve daha dayanıklı bir Avrupa taahhüdünün izlerini taşıyor.
Geçmişteki dönem başkanlıkları tecrübelerinde Avrupa tarihinin önemli dönüm noktalarına tanıklık eden Belçika, 1958'de Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) kurulduğunda yeni Konsey'in dönem başkanlığını üstlenen ilk ülke oldu. 1961'de Belçika Dönem Başkanlığı Berlin Duvarı'nın inşası ile Avrupa'yı ikiye bölen Soğuk Savaş'ın karanlık atmosferine denk geldi. 1968'de AET'nin altı üye ülkesi kendi aralarındaki gümrük kısıtlamalarına son verdiğinde de Belçika dönem başkanıydı. 1987'de Erasmus öğrenci değişim programı Belçika'nın dönem başkanlığı sırasında başlatıldı. Bu program, Avrupa'nın gençleri arasında karşılıklı anlayışı ve iş birliğini teşvik etmek için önemli bir araç oldu. Eylül 2001’de Belçika Dönem Başkanlığı, dünyayı sarsan terör saldırılarının gölgesinde sürdü.
12’nci Üçlü Dönem Başkanlığı
Üçlü Dönem Başkanlığı sistemi 2009 Lizbon Antlaşması ile kabul edilmiş ve 2010’dan itibaren uygulanmaya başlamıştır. Belçika dönem başkanlığı görevini İspanya ve Macaristan ile birlikte 18 aylık bir süreçten oluşan 12’nci Üçlü Dönem Başkanlığı kapsamında yürütecek. Haziran 2023’te açıklanan Üçlü Dönem Başkanlığı Programı’nda, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle birlikte küresel belirsizliklerin iyiden iyiye arttığı bir jeopolitik ortamda, AB içindeki dayanışmanın ve AB dayanıklılığının pekiştirilmesinin önemine dikkat çekilmektedir. AB’nin stratejik otonomisinin güçlendirilmesi maksadıyla yeşil ve dijital dönüşümü de hızlandırarak AB’nin sanayi altyapısının kuvvetlendirilmesi ve yeniliklerin teşvik edilmesi; yeşil ve dijital dönüşüm gerçekleştirildiği sırada bu sürecin kapsayıcı ve adil bir şekilde sürdürülmesi; uluslararası ortaklıklarda, çok taraflı iş birliklerinde ve güvenliğin her alanında sağlanacak ilerlemelerle AB çıkarlarının etkili bir şekilde korunması, Üçlü Dönem Başkanlığı’nın öncelikleri olarak sıralanmaktadır.
Belçika Dönem Başkanlığı’nın Öncelikleri
1-Hukukun Üstünlüğü, Demokrasi ve Birliği Savunmak
Avrupa Birliği, temel haklar, hukukun üstünlüğü ve demokratik değerler üzerine kuruludur. Bu değerler, birlik, bireysel özgürlüklerin korunması, eşitlik ve ayrımcılık yapmama ve vatandaşların refahı için temel oluşturur. Belçika Dönem Başkanlığı'nın çalışmaları boyunca demokratik ilkeler, hukukun üstünlüğü ve temel hakları savunmak temel unsur olacaktır.
Başkanlık, özellikle gençlerin katılımına vurgu yaparak vatandaşların güçlendirilmesi ve dâhil edilmesine odaklanacaktır. Avrupa eğitim alanı, eğitim kalitesi, ömür boyu öğrenme, hareketlilik ve spor konularında çalışmalar yürütecektir. Medya özgürlüğünü ve çoğulculuğu güçlendirerek, kültür ve yaratıcı sektörlerin dijital dönüşümünü teşvik ederek ve kültür, miras ve Avrupa kimliği arasındaki bağlantıları derinleştirerek demokratik değerleri güçlendirmeyi hedeflemektedir. Bu bağlamda Belçika, farklı yönetim seviyelerinde iş birliği, yerindenlik ve orantılılık ilkelerine saygı göstererek çeşitli ihtiyaç ve zorluklara etkili bir şekilde yanıt verme imkânı sağlamayı amaçlamaktadır.
Belçika, AB’nin genişlemesinin Birliği daha güçlü hâle getireceğini düşünmektedir. Bu nedenle Başkanlık, aday ülkeleri Birliğe katılma çabalarında desteklemeyi taahhüt etmektedir. Aynı zamanda, gelecekteki yeni üyeleri göz önünde bulundurarak Birliğin politikalarını, kaynaklarını ve karar verme yapılarını hazırlamaya kritik önem atfetmektedir.
2-Rekabet Gücünü Artırmak
Değişen jeopolitik gerçekler ve yapay zekâ gibi yeni teknolojilerin hızla gelişmesi ışığında, AB uzun vadeli rekabet gücüne ve endüstri politikalarına öncelik vermelidir. AB, başta KOBİ'ler olmak üzere işletmeler için adil bir çalışma alanı sağlar ve onların hem Avrupa'da hem de global sahnede adil bir şekilde rekabet etmelerini mümkün kılar. Tutarlı, tahmin edilebilir ve basitleştirilmiş bir düzenleyici çerçeve kilit noktadır. AB, vatandaşları güçlendiren ve işletmelere fayda sağlayan sürdürülebilir, yenilikçi ve dayanıklı bir dijital ekosistemin yaratılmasında öncülük rolünü oynamalıdır.
Belçika Dönem Başkanlığı, AB'nin iç pazarını ve endüstriyel geleceğini güçlendirmek ve sermaye piyasaları birliğini ve enerji birliğini tamamlama çalışmalarına devam etmek için çalışacaktır. Bu doğrultuda Belçika, ekonomik güvenliği artırmaya, zararlı bağımlılıkları azaltmaya ve kritik sektörlerde teknolojik liderliği teşvik etmeye dikkat edecektir.
Başkanlık, araştırma, geliştirme ve inovasyonun rolünü artırarak, AB'nin önemli değer zincirlerinin dayanıklılığını ve rekabet gücünü artıran özel çözümlerin geliştirilmesinde ve ticarileştirilmesinde öncü olmayı hedeflemektedir. Geleceğe göre şekillendirilmiş, istihdam oranlarını artıran ve büyümeyi teşvik eden bir iş gücü piyasası için çalışacaktır. Hem kamu hem de özel yatırımların önemini vurgulayacaktır. Ayrıca, uyum politikasının uzun vadeli bir yatırım aracı, dönüşüm ve yakınsama için bir katalizör ve AB için bir çimento olarak önemini de vurgulayacaktır. Gıda üretimindeki özerkliğine özel önem gösterecektir. Başkanlık, AB'nin iç ve dış politikaları arasındaki tutarlılığa odaklanacaktır.
3-Yeşil ve Adil Bir Geçişi Takip Etmek
AB'nin iddialı dönüşüm gündemi, iklim değişikliği, biyoçeşitlilik kaybı ve kirlilik gibi üçlü krize acil olarak çözüm bulma ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Belçika Dönem Başkanlığı, kararlı ve bütünsel eylemin önemini vurgulamakta ve kimseyi geride bırakmama ilkesini benimsemektedir.
Yeşil Mutabakat'ı sürdürerek, enerji ve iklim geçişini önceliklerinin merkezine yerleştirecektir. İklim değişikliğine karşı hassasiyetleri azaltmak için Birlik’in döngüsel ekonomisini ve uyarlanabilirlik ve hazırlık kapasitelerini geliştirmeye çalışacaktır. Ayrıca sürdürülebilir su yönetimini de teşvik edecektir.
Jeopolitik ve aşırı iklim olayları, hızlandırılmış ve kapsayıcı bir enerji geçişine ihtiyaç olduğunu ortaya koymuştur. Bu geçiş, vatandaşlara ve şirketlere uygun fiyatlı enerji sağlamalı, güçlü ve güvenilir bir arz güvenliği temin etmeli ve iklim nötr hedefine katkıda bulunmalıdır. AB, enerji verimliliği potansiyelini tüm ekonomide kullanmalı ve yenilenebilir ve düşük karbonlu enerji kaynaklarının ve taşıyıcılarının geliştirilmesini hızla ilerletmelidir. Esnek, entegre bir Avrupa enerji ağı sağlamak için artan yatırımlar bu amaç için elzemdir.
4-Sosyal ve Sağlık Gündemini Güçlendirmek
Avrupa Sosyal Haklar Sütunu üzerine inşa edilen Belçika Dönem Başkanlığı, daha kapsayıcı, cinsiyet eşitliğini gözeten ve herkes için adil bir Avrupa toplumu oluşturmak üzere AB’yi iddialı bir sosyal gündemle donatmayı hedeflemektedir. Bu doğrultuda Belçika, tüm seviyelerde sosyal diyalogu güçlendirmeyi, adil iş gücü hareketliliğini, işyerinde ruh sağlığını ve sürdürülebilir sosyal korumaya erişimi desteklemeyi amaçlamaktadır. Belçika, Sosyal Yakınsama Çerçevesi'nin ilk uygulamasına ve sosyal yatırımların potansiyeline özel dikkat göstererek Avrupa Sömestri’nin sosyal boyutunu güçlendirmeyi ve sosyal ekonominin gelişmesine elverişli bir çerçeveyi teşvik etmeyi hedeflemektedir. Ayrıca herkes için makul ve erişilebilir konutlara erişimi garanti altına almak için siyasi eylemlerin artırılmasını savunacaktır.
Ek olarak, AB'nin krizlere hazırlık durumunu değerlendirmeyi destekleyecek, ilaç tedariki güvenliğini güçlendirecek ve AB'nin sağlık ve bakım personelini artırmak için strateji geliştirecektir. Başkanlık, vatandaşların uygun fiyatlı ilaçlara erişimini iyileştirmek için karşılanmayan tıbbi ihtiyaçları daha iyi ele almaya çalışacaktır.
5-İnsanları ve Sınırları Korumak
Belçika Dönem Başkanlığı, yeni Avrupa göç ve iltica paktı ile ilgili kalan tüm yasal dosyaları ele almayı hedeflemektedir. Pakt, Üye Devletler arasında sorumluluk ve dayanışma ruhu içinde güveni güçlendirecek, AB'ye gelen insanlara yasal netlik getirecek ve AB vatandaşlarına, değerlerimiz ve uluslararası hukukla uyumlu bir şekilde insani ve etkili göç yönetimi sağlayacaktır.
Belçika, göç ve iltica konusunun dış boyutunu güçlendirmek için çalışacak, özellikle de Afrikalı ortaklarla yakın çalışarak, uluslararası hukuka tam saygı göstererek, iki kıta arasında karşılıklı olarak faydalı bir ortaklık geliştirmeye yönelik çalışmalar yürütecektir.
Belçika, organize suçla mücadeleye, terörizmi ve şiddetli aşırıcılığı önlemeye ve AB'nin krizlere ve yeni ve hibrit zorluklara karşı dayanıklılığını güçlendirmeye özel önem verecektir. Belçika’ya göre AB vatandaşlarının güvenliğini sağlamak, Avrupa güvenliği ve savunmasında daha entegre bir Birlik yaklaşımını benimsemeyi gerektirir. Bu doğrultuda Başkanlığın odak noktası, bir Avrupa Savunma Sanayi Stratejisi geliştirme olasılığını araştırmak da dâhil olmak üzere, Avrupa savunma teknolojik ve endüstriyel tabanını güçlendirmek olacaktır.
6-Küresel bir Avrupa’yı Teşvik Etmek
Çok taraflı sistem ve kurallara dayalı uluslararası düzen, jeopolitik çatışmalar ve hatta Avrupa kıtasında açık savaşın tekrar başlaması gibi nedenlerle giderek daha fazla zorlanmaktadır. Bu gerçeğe uyum sağlamak için Belçika Dönem Başkanlığı, AB'nin dayanıklılığını ve özerkliğini güçlendirmek ve çıkarlarını ve değerlerini savunmak için yaptığı çalışmaları kararlı bir şekilde sürdürecektir.
Dış politika hedeflerine ulaşmak için AB, ekonomik, güvenlik ve savunma yeteneklerinin yanı sıra kalkınma ve insani yardım kapasitesini tam olarak harekete geçirmelidir. Bu, açık, sürdürülebilir ve iddialı bir ticaret politikasını da içermektedir. Söz konusu olgu, güçlendirilmiş, kurallara dayalı çok taraflı ticaret sistemini gerekli kılmaktadır. Bu doğrultuda, 2030 Gündemi'ne uygun olarak Belçika Dönem Başkanlığı, herkes için yenilikçi, dayanıklı, sürdürülebilir ve yüksek kaliteli sağlık hizmetlerine ve ürünlerine eşit erişimi sağlarken evrensel sağlık kapsamına ulaşmak için sağlık sistemlerinin güçlendirilmesini teşvik edecektir.
Belçika Dönem Başkanlığı’nın internet sitesine buradan ulaşabilirsiniz.
Temmuz-Aralık 2023: İspanya
![]() |
İspanya, 1 Temmuz 2023 tarihinde, AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı İsveç’ten devraldı.
İspanya, Belçika ve Macaristan’dan oluşan 12’nci Üçlü Dönem Başkanlığı kapsamında önümüzdeki altı aylık sürede dönem başkanlığı görevini ifa edecek olan İspanya, ilgili makamı 31 Aralık 2023 tarihinde Belçika’ya devredecek. 6-9 Haziran 2024 tarihlerinde yapılacak olan AP seçimleri öncesindeki son dönem başkanlığı olmasına istinaden İspanya’nın görevi esnasında etkin ve girişimci bir rol üstlenmesi, hâlihazırda AB’nin gündeminde olan konulara -göç ve iltica mutabakatı gibi- ilişkin yasama faaliyetlerinin başarıyla tamamlanabilmesi adına ciddi bir önem arz ediyor.
AB Konseyi Dönem Başkanlığı görevini beşinci kez üstlenen İspanya, AB üyesi olduktan üç sene sonra -1989 yılında- ilk kez olmak üzere; daha sonra sırasıyla 1995’te, 2002’de ve son olarak 2010’da dönem başkanlığını yürütmüştü. Bu tarihlerin hemen hepsi AB için kritik gelişmelerin yaşandığı dönemlerdi. Örneğin 1995’te Schengen Alanı yürürlüğe girdiğinde; 2002’de avronun dolaşıma girdiği ilk gün ve 2010’da Lizbon Antlaşması yürürlüğe girdikten bir ay sonra İspanya dönem başkanlığı görevindeydi.
Ülke Profili: İspanya
Parlamenter anayasal bir monarşi olan İspanya, yaklaşık 40 yıllık totaliter Franco rejiminin ardından 1970’lerin sonları ve 80’lerin başında demokrasiye geçiş süreci yaşadı. İspanya, gelişmişlik farkları nedeniyle mevcut üye ülkeler üzerinde yük oluşturacağı tartışmalarının ardından, 1986 yılında Portekiz ile birlikte AB üyesi oldu.
2020 verilerine göre nüfusu 47 milyon civarında olan İspanya, Latin Amerika başta olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinden göç alan bir ülke konumunda. Asya’dan, Sahraaltı Afrika’dan, Doğu Avrupa’dan ve Fas’tan gelen göçmenlerle beraber ülkede azalan doğum oranlarına rağmen nüfusun arttığı görülüyor.
Ülkenin resmî dili İspanyolca olmakla beraber, bölgesel olarak konuşulan Katalanca, Baskça gibi diller de konuşuldukları bölgelerde İspanyolca ile beraber resmî dil statüsünde kabul ediliyor.
Ülke nüfusunun %60’ı kendini Katolik Hristiyan olarak tanımlarken, çoğunluğunu Faslı ve diğer Afrika ülkelerinden gelen göçmenlerin oluşturduğu Müslüman toplumu ise ülke nüfusu içinde %4-5’lik bir paya sahip. %35 kadarlık bir kesim kendini herhangi bir dinin inananı olarak tanımlamıyor. İspanya, seküler bir devlet olması hasebiyle anayasal olarak kendisine bir devlet dini tanımlamıyor ve inanç özgürlüğünü garanti altına alıyor.
İspanya ekonomisine göz atıldığında ise en önemli sektörler olarak kamu, savunma, eğitim ve sağlık sektörleri ön plana çıkıyor. İspanya, ihracatının %61’ini, ithalatının ise %57’sini AB içinde gerçekleştiriyor. AB dışında yaptığı ticarette ise en önemli ticaret ortakları olarak Birleşik Krallık, ABD ve Çin göze çarpıyor.
AP’de İspanya’dan 59 vekil bulunuyor. Ayrıca, daha önce İspanya Dışişleri Bakanı olarak da görev yapan Joseph Borrell Fontelles şu an AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi ve Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı pozisyonunda bulunuyor.
12’nci Üçlü Dönem Başkanlığı
Üçlü Dönem Başkanlığı sistemi 2009 Lizbon Antlaşması ile kabul edilmiş ve 2010’dan itibaren işlemeye başlamıştı. İspanya ise dönem başkanlığı görevini Belçika ve Macaristan ile birlikte oluşturduğu ve 18 aylık bir süreçten oluşan 12’nci Üçlü Dönem Başkanlığı kapsamında yürütecek. Üçlü Dönem Başkanlığı’nın Haziran 2023’te açıklanan Üçlü Programı’nda, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle birlikte küresel belirsizliklerin iyiden iyiye arttığı bir jeopolitik ortamda, AB içindeki dayanışmanın ve AB dayanıklılığının pekiştirilmesinin önemine dikkat çekiliyor. AB’nin stratejik otonomisinin güçlendirilmesi maksadıyla yeşil ve dijital dönüşümü de hızlandırarak AB’nin sanayi altyapısının kuvvetlendirilmesi ve yeniliklerin teşvik edilmesi; yeşil ve dijital dönüşüm gerçekleştirildiği sırada bu sürecin kapsayıcı ve adil bir şekilde sürdürülmesi; uluslararası ortaklıklarda, çok taraflı iş birliklerinde ve güvenliğin her alanında sağlanacak ilerlemelerle AB çıkarlarının etkili bir şekilde korunması, Üçlü Dönem Başkanlığı’nın öncelikleri olarak sıralanıyor.
İspanya Dönem Başkanlığı Öncelikleri
1 Temmuz – 31 Aralık 2023 tarihleri arasında AB Konseyi Dönem Başkanlığı yapacak olan İspanya’nın Başbakanı Pedro Sánchez, 15 Haziran 2023 tarihinde ülkesindeki AB üye ülkelerinin büyükelçilerine hitaben yaptığı konuşmada dört öncelik belirlediklerini açıkladı.
1. AB’yi Yeniden Sanayileştirmek ve Stratejik Otonomisini Garanti Altına Almak
AB’yi yeniden sanayileştirmek ve stratejik otonomisini garanti altına almak olarak belirtilen ilk önceliğe göre, Avrupa’nın serbest ticaret sayesinde, ekonomik korumacılık yoluyla elde edilmesi mümkün olmayan bir refaha kavuştuğu ancak bu ekonomik açıklık politikasının enerji, sağlık ve dijital teknolojiler gibi bazı hayati sektörlerde yüksek oranda dışa bağımlılık yarattığı vurgulanıyor. Bu bağımlılığı azaltmak için ilgili sektörlerin AB üye ülkeleri içinde serpilip gelişmesine katkı sunmak ve Latin Amerika ve Karayipler başta olmak üzere farklı bölgelerden farklı ülkelerle yeni ortaklıklar kurularak tedarik zincirini kuvvetlendirmek için çalışılacağı ifade ediliyor. Ayrıca, İspanya Dönem Başkanlığı esnasında, AB’nin 2030 yılı itibarıyla ekonomik güvenliğini tam manasıyla sağlaması ve küresel liderliği elde etmesi için kapsamlı bir strateji açıklanacağı belirtiliyor.
2. Yeşil Dönüşüm ve Çevresel Uyumda İlerlemek
Açıklanan ikinci öncelik ise yeşil dönüşüme dair. Küresel iklim değişikliğiyle mücadele etmenin bir zorunluluk olmasının yanında enerji ve hammaddelere bağımlılığı azaltıp yeni istihdam yaratabilecek bir fırsat olarak da görülebileceği ifade edilirken, elektrik piyasasında reform, 55’e Uyum (Fit for 55) ve sürdürülebilir ürünlerle birlikte yenilenebilir ve yeşil enerji üretim tekniklerine dair çalışmalara ağırlık verileceği ifade ediliyor.
3. Sosyal ve Ekonomik Adaleti Teşvik Etmek
Açıklanan bir diğer öncelik ise sosyal ve ekonomik adaleti teşvik etme amacını taşıyor. Tüm AB vatandaşlarının, Birlik içerisinde oluşan refahtan mümkün olduğunca faydalanmasının gerekliliği vurgulanırken bunun gerçekleştirilmesi için İspanya’nın dönem başkanlığı sırasında önceleyeceği adımlar sıralanıyor. İşçilere, kadın ve çocuklara ve aynı zamanda engelli bireylere daha geniş toplumsal haklar sunularak hayatlarında iyileştirme sağlanması için çabaların artırılacağı ifade ediliyor. Ek olarak, kurumlar vergisi için tüm AB Üye Devletleri’nde geçerli olacak bir standart belirlenmesi; çok uluslu şirketlerin çeşitli yöntemlerle vergi kaçırmasıyla mücadele edilmesi; 2021-2027 Çokyıllı Mali Çerçevesi’nin uygun bir şekilde yeniden gözden geçirilmesi; şeffaflığın artırılması ve sürdürülebilir bir kamu maliyesi politikasıyla yeşil ve dijital dönüşümü birleştirmek gibi hususların İspanya tarafından gündeme getirileceğinin altı çiziliyor.
4. Avrupa’nın Birliğini Tahkim Etmek
İspanya Başbakanı tarafından açıklanan dönem başkanlığı önceliklerinden sonuncusu ise karmaşık ve zorlu bir dünyada, AB üye ülkeleri arasındaki birliği ve uyumu artırmak; bu amaca uygun araçlar geliştirip uygulamaya koymak ve zorluklarla bir ve beraber olarak başa çıkmak ana amacına hizmet ediyor. Buna göre, AB pazarında daha kapsamlı bir bütünleşme, bankacılık birliği ve sermaye piyasaları birliğinin tamamlanması, NextGenerationEU fonları gibi ortak araçların oluşturulup güçlendirilmesinin önemine dikkat çekiliyor. 8-9 Haziran 2023 Adalet ve İçişleri Konseyi toplantısında göç ve iltica politikaları üzerinde varılan mutabakatın yasalaşıp iş birliği içinde uygulanması; Ukrayna başta olmak üzere diğer komşuların desteklenmesinde eşgüdümün hâkim kılınması ve ortak Avrupalı kimliğinin ve değerlerinin pekiştirilmesinin, İspanya tarafından gözetileceği belirtiliyor.
İspanya’nın dönem başkanlığını üstlendiği temmuz ayının ilk günlerinde ise ülke kamuoyu, erken seçim gündemiyle meşgul durumda. Mayıs ayında gerçekleşen yerel seçimlerde, muhalefetteki sağ partilerin oylarının ciddi bir oranda yükseltmesi üzerine, İspanyol Sosyalist İşçi Partili Başbakan Pedro Sánchez, parlamentoyu feshederek erken seçim kararı aldığını açıkladı. Böylelikle aralık ayında yapılması planlanan genel seçimler, 23 Temmuz 2023 günü gerçekleştirilecek. Ülkedeki seçim gündeminin, İspanya’nın AB Dönem Başkanlığı sürecinde herhangi bir aksamaya neden olmayacağı Başbakan Pedro Sánchez ve diğer birçok İspanyol yetkili tarafından ifade edildi. Ancak, olası bir iktidar değişikliğinin, belirlenen öncelikler ve bu önceliklere yönelik atılacak adımlar hususunda nasıl bir etkisi olacağı da merak konusu olmaya devam ediyor. İspanya Başbakanı Pedro Sánchez’in AP’de yapacağı konuşmanın ve AP Başkanı Roberta Metsola ve AP’deki siyasi grup liderlerinin İspanya ziyaretinin süresiz bir şekilde ertelenmesi gibi gelişmeler, İspanya Dönem Başkanlığı’nın başarılı bir şekilde tamamlanma ihtimaline dair şüpheci yorumlar yapılmasına neden oluyor.
İspanya Dönem Başkanlığı’nın internet sitesine buradan ulaşabilirsiniz.
Ocak-Haziran 2023:İsveç
![]() |
İsveç, 1 Ocak 2023 tarihinde, AB Konseyi Dönem Başkanlığı'nı Çek Cumhuriyeti’nden devraldı. 2001 ve 2009’dan sonra dönem başkanlığını üçüncü kez yürütecek İsveç, Fransa ve Çek Cumhuriyeti’nden oluşan 11’inci Üçlü Dönem Başkanlığı’nın 18 aylık programını 30 Haziran 2023 tarihinde sonlandıracak.
İsveç’in AB Konseyi Dönem Başkanlığı hazırlıklarıyla ilgili olarak, Magdalena Andersson yönetimindeki eski Sosyal Demokrat hükümet, İsveç parlamentosu Rikstag’daki istişarelerin ardından Mayıs 2021’de İsveç Dönem Başkanlığı için genel bir yönelim belirlemişti. Beş odak alanından oluşan yönelim, AB’nin dünyadaki rolünü güçlendirirken AB vatandaşlarının güvenliğini sağlamayı, organize suçu durdurmayı, iklim geçişini hızlandırmayı, AB’nin rekabet edebilirliğini güçlendirmeyi ve AB’nin temel değerlerini korumayı içeriyordu. Eylül 2022’de yapılan genel seçim sonucunda göreve gelen yeni Başbakan Ulf Kristersson, 18 Ekim 2022 tarihinde yaptığı hükümet açıklamasında, dönem başkanlığının partiler arası hazırlıklarına atıfta bulunarak bu yönelimin devamlılığına işaret etti. Özellikle, AB vatandaşlarının güvenliği ve Ukrayna'ya ortak destek, enerji güvenliği, iklim geçişi ve Avrupa Tek Pazarı’nın rekabet gücünün ve dayanıklılığının artırılması ihtiyacı ile ilgili konuların altını çizdi.
Başbakan Kristersson, 14 Aralık 2022 tarihinde, İsveç Dönem Başkanlığı’nın önceliklerini ve çalışma programını yayımladı. Öncelikler ve çalışma programı, İsveç’in AB’de savunduğu geleneksel pozisyonlarını yansıtırken, Birliğin karşı karşıya olduğu mevcut ekonomik ve jeopolitik zorluklara yanıt veriyor.
Ülke Profili: İsveç
Kendisini oluşturan halklar arasında güçlü tarihi, kültürel ve dilsel bağları ile Kuzey Avrupa’nın bir alt bölgesi olan İskandinavya’da yer alan İsveç, 1 Ocak 1995 tarihinde, AB üyesi oldu. 25 Mart 2001 tarihinde Schengen Alanı'na katılan İsveç, 2003 yılında yapılan referandumda İsveç halkının çoğunluğunun “hayır” demesiyle Avro Alanı’na girmedi.
Üniter bir devlet yapısında olan İsveç’te, 20 şehir bulunuyor ve Stockholm ülkenin başkentliğini yapıyor. 349 üyeye sahip olan Rikstag İsveç’in yasama yetkisini elinde bulunduruyor ve ülke anayasal bir monarşi ve parlamenter bir demokrasiyle yönetiliyor.
10,5 milyon gibi oldukça ufak bir nüfusa ev sahipliği yapsa da İsveç; Avrupa’nın en büyük beşinci, AB’nin en büyük üçüncü ve İskandinavya’nın en büyük ülkesi olma namıyla güçlü ve önemli bir ülke olarak biliniyor.
2021 yılında yapılan bir araştırmada, İsveç nüfusunun yaklaşık beşte birinin göçmen kökenli olduğu açıklanırken, İsveç tarihi boyunca göç, ülkenin nüfus artışının önemli bir kaynağı olarak görülüyor. Resmî dili İsveçce olmakla birlikte İsveç Azınlık Dil Komitesi’nin Fince, Meänkieli, Romani, Sámi ve Yidiş dillerini 1999 yılında resmî azınlık diller olarak ilan etmesinin ardından çok dilli bir ülke olarak karşımıza çıkıyor.
2018 verilerine göre Hıristiyanlar, İsveç nüfusunun yaklaşık %64,3’ünü, diğer dinlere mensup ve herhangi bir kiliseye mensup olmayanlar ise nüfusun %33,5’ini oluşturuyor. Ülkedeki bu çeşitlilik ise ülkeye yönelik göç hareketlerinden kaynaklanıyor. İsveç nüfusunu oluşturan etnik yapılara bakıldığında, ülkede yaşayan yaklaşık iki milyon kişinin (%19,6) başka bir ülkede doğduğu görülüyor.
İsveç ekonomisine bakıldığında; kamu, savunma, eğitim, sağlık ve sosyal hizmetler, sanayi, toptan ve perakende ticaret, ulaşım/nakliye, turizm ve gıda önemli sektörler olarak karşımıza çıkıyor. İhracatının %52'sini ve ithalatının %68’ini Avrupa Tek Pazarı’ndan yapan İsveç, AB içi ticaretten önemli derecede faydalanıyor. Şu an AP’de 21 üyesi bulunan İsveç’in, Komisyona atadığı Ylva Johansson ise 2019’dan beri İçişlerinden Sorumlu Komisyon Üyesi olarak görev yapıyor.
11’inci Üçlü Dönem Başkanlığı
İsveç bu görevi, Fransa ve Çek Cumhuriyeti ile birlikte oluşturduğu ve 18 aylık bir süreçten oluşan 11’inci Üçlü Dönem Başkanlığı kapsamında yürütecek. Üçlü Dönem Başkanlığı’nın Aralık 2021’de açıklanan Üçlü Programı’nda, ana ekseninin “Avrupa vatandaşlarının özgürlüklerini korumak, sürdürülebilir yeşil büyüme ve dijital egemenlik ekseninde yeni bir büyüme modeli kurmak ve yeşil bir Avrupa inşa ederek Avrupa halklarının sağlığını muhafaza etmek” gibi ilkelerden oluşacağı açıklanmıştı. Ancak, AB gündeminin Şubat 2022’de Ukrayna’nın Rusya’yı işgali ve Avrupa’da yaşanan güvenlik endişesi ve enerji kriziyle şekillenmesinin ardından Fransa ve Çek Cumhuriyeti yayımladıkları önceliklerde, bu endişe ve krizlere odaklandı. Başbakan Kristersson’un, 14 Aralık 2022 tarihinde sunduğu İsveç Dönem Başkanlığı’nın öncelikleri ve programında da bu etki net bir şekilde görülüyor.
İsveç’in Dönem Başkanlığı’nın Öncelikleri
“Daha çevreci, daha güvenli ve daha özgür” sloganıyla Avrupa’da yaşanan savaşın ve ekonomik kargaşanın gölgesinde, yoğun bir yasama gündemiyle karşı karşıya kalan İsveç, AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı 1 Ocak 2023 tarihinde üstlendi. Yakın zamanda gerçekleşen hükümet değişikliği ve Üye Devletler arasında birliği sağlamanın tüm güçlüklerine rağmen, İsveç etkili bir dönem başkanlığı yürütmeyi hedefliyor. Ayrıca, İsveç’in, Ukrayna’daki savaş ve Avrupa’daki enflasyonla mücadele, enerji arzının güvence altına alınması ihtiyacıyla başa çıkmak gibi zorluklarla birlikte AB’nin önceliklerini yerine getirmesi gerekiyor.
1.Güvenlik – Birlik
İsveç, Rusya’ya olan coğrafi yakınlığı hem de NATO ile ilişkisi konusundaki tartışmalar nedeniyle Rusya’nın Ukrayna’daki savaşından en fazla etkilenen ülkelerden birisi oldu. Son 200 yıldır askerî olarak tarafsız ve bağlantısız kalan İsveç, ülke içinde yaşanan uzun ve hararetli tartışmaların ardından Mayıs 2022'de NATO üyeliği için başvuruda bulundu. Bu girişimle savunma ve güvenlik politikasında ciddi bir dönüşüm geçiren İsveç, dönem başkanlığı boyunca güvenliği bir öncelik olarak belirleyerek, Birliğin ve AB vatandaşlarının güvenliğini sağlamlaştırmayı hedefliyor. Bunun için de AB’nin ortaklarıyla mevcut güvenlik iş birliklerinin daha güçlü bir zemine oturtulması ve daha sağlam bir ortak Avrupa güvenlik ve savunma politikasının oluşturulmasını amaçlıyor. Ayrıca, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırganlığına karşı AB ortak tavrının ve eylemlerinin devam etmesini ve Stratejik Pusula ve diğer girişimlerin de hızlı bir şekilde uygulamaya geçirilmesini planlıyor. Ukrayna savaşı dışında; sınır ötesi organize suçlarla mücadele ve iç/dış tehditlerden korunma için sunulacak meşru taleplere yanıt vermeyi hedefliyor.
2.Dayanıklılık – Rekabet Gücü
İsveç Dönem Başkanlığı, Avrupa’nın dayanıklılığını ve rekabet gücünü artırmayı, büyüme ve refahın ön koşulu olarak görürken, bu iki konuyu iklim değişikliklerine karşı Avrupa’nın uyumlu bir geçişi gerçekleştirebilmesi için de kritik bir mesele olarak altını çiziyor.
İsveç, her ne kadar kısa vadeli öncelikleri zorunlu olarak Ukrayna’daki savaşın sonuçlarına kaymış olsa da ekonomik büyümeyi sürdürme, COVID-19 salgınında görüldüğü üzere krizler karşısında Tek Pazar’ı güçlendirerek daha dayanıklı hâle getirme ve derinleştirme ve küresel ticarette AB’nin küresel bir lider hâline getirme gibi uzun vadeli öncelikleri de hayata geçirmeye çalışacak. Bu bağlamda da AB’nin, tek taraflı bağımlılıklarını azaltmayı- Rus enerjisi ve Çin madenleri örneklerinde olduğu gibi- ve ticaret ortaklarını çeşitlendirmeyi planlıyor. Ayrıca, AB’nin yapacağı yeni ticaret anlaşmalarının, mevcut AB dijital düzenlemelerine uyumlu ve dijital hizmetleri de içerecek şekilde hazırlanmasını amaçlıyor.
3.Refah – Yeşil Enerjiye Geçiş
Yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğine yaptığı büyük yatırımlarla geleneksel olarak yeşil enerjinin savunucusu olan İsveç, Avrupa’nın petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtlar açısından Rus enerjisine olan bağımlılığını azaltmak için yenilenebilir ve daha yeşil enerji kaynaklarına doğru enerji dönüşümünü hızlandırmayı, yeşil hedefleri sürdüren ve mevcut enerji krizine yanıt veren bir enerji dönüşümünü gerçekleştirmeyi hedefliyor. Bu doğrultuda da enerji piyasası reformunu gerçekleştirmeyi, yüksek ve dalgalı enerji fiyatlarıyla mücadeleyi ve 55’e Uyum Paketi’ni hayata geçirip enerji geçişini hızlandırmayı planlıyor. Ayrıca, önce hareket eden kazanır mantığıyla yeşil sanayi ve teknolojiye geçişin, Avrupa refahının temelini oluşturan Tek Pazar’a ve döngüsel ekonomiye sunacağı katkının altını çiziyor.
4.Demokratik Değerler ve Hukukun Üstünlüğü – Temelimiz
Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve AB temel değer ve ilkeleri, İsveç için önem taşıyan konuların en başında geliyor. Çünkü İsveç, üye ülkelerde demokratik değerlerin ve hukukun üstünlüğünün ihlal edilmesini, temel değerlerin ve ortak çıkarların korunması ve sürdürülmesindeki en büyük engel olarak görüyor. Bu yüzden de NextGenerationEU kurtarma paketine ilişkin müzakereler sırasında İsveç, AB Antlaşması’nın 2’nci Maddesi’nde yer alan hukukun üstünlüğü ilkelerini ihlal edilmesi durumunda fon aktarılmasını önlemeye yönelik koşulluluk mekanizmasının getirilmesinin güçlü bir savunucusu olarak karşımıza çıkmıştı.
İsveç’in hem Üye Devletlerde hem de aday ülkelerde artan yolsuzluk faaliyetleri, zedelenen demokratik değerler ve ihlal edilen hukukun üstünlüğü karşısında endişeleri giderek artıyor. Geleneksel olarak AB genişlemesi ve Komşuluk Politikası’nı destekleyen İsveç’in Batı Balkanlar, Ukrayna ve Moldova’nın AB ile bütünleşme sürecinde bu endişeler etrafında hareket edeceği öngörülüyor.
Aşırı sağ ve Avrupa şüphecisi İsveç Demokratları’nın desteklediği merkez sağ Ilımlı Birlik Partisi tarafından kurulan bir hükümet ve NATO’ya üyelik perspektifi gibi bir arka bahçeye sahip olan İsveç, -bu dört önceliğin gölgesinde- Brüksel ve Lüksemburg’ta yaklaşık 2000 resmî toplantı ve İsveç’te de 150 kadar resmî/gayriresmî toplantı düzenlemeyi planlıyor.
1995 yılında AB’ye üye olmasından itibaren birçok politika alanında iz bırakan İsveç’in, hem Çek Cumhuriyeti Dönem Başkanlığı’ndan kalan hem de kendi programında yer alan yasama girişimleri için AB ülkeleri arasında geniş bir uzlaşı arayışında olacağı ve gerçek çözümler için pragmatizm çağrısında bulunacağı öngörülüyor. Özellikle İsveç; Göç ve İltica Paktı kapsamındaki dosyaların müzakerelerine öncelik vermenin yanı sıra, amiral gemi olarak gördükleri 55’e Uyum Paketi, DTÖ’nün reformu konusunda AB liderliği, ABD ile daha geniş ticari ilişkiler, üçüncü ülkelerle daha iddialı serbest ticaret anlaşmaları ve Tek Pazar Acil Durum Aracı’nın hayata geçirilmesi gibi gündemleri dönem başkanlığı boyunca gündeminin üst sıralarında tutacağı tahmin ediliyor.
Rusya’nın hem Ukrayna özelinde hem de Avrupa genelindeki saldırganlığına yönelik aktif ve birleşmiş bir AB tavrının sürmesini teşvik edecek olan İsveç Dönem Başkanlığı, ayrıca Ukrayna’nın yeniden inşası için daha fazla çabayı öne sürmeyi planlıyor.
AB’nin Doğu Ortaklığı ve Batı Balkan ülkeleriyle ilişkisinin güvenlik konularını da içerecek şekilde genişletilmesi ve derinleştirilmesinin yanında Doğu Akdeniz’de istikrarlı ve güvenli koşulların birlikte yaratılması için iş birliğini artırmak da dâhil Türkiye ile karşılıklı faydaya dayalı ilişkinin geliştirilmesinin İsveç’in gündeminin üst sıralarında olması bekleniyor.
İsveç Dönem Başkanlığı’nın internet sitesine buradan, sosyal medya hesabına ise buradan ulaşabilirsiniz.
Ocak-Haziran 2022:Fransa
![]() |
Fransa, AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı 1 Ocak 2022 tarihinde Slovenya’dan devraldı. Böylelikle 1 Ocak 2022 - 30 Haziran 2023 dönemini kapsayan 18 aylık üçlü dönem başkanlığı süreci de başladı. Fransa, Çekya ve İsveç’ten oluşan üçlü dönem başkanlığı programının ana eksenini Avrupa değerlerine bağlı kalarak, Avrupa vatandaşlarının özgürlüklerini korumak, sürdürülebilir yeşil büyüme ve dijital egemenlik ekseninde yeni bir büyüme modeli kurmak ve yeşil bir Avrupa inşa ederek Avrupa halklarının sağlığını koruyabilmek oluşturuyor.
AB’nin Kurucu Üyelerinden Biri Olan Fransa’nın Entegrasyon Serüveni
Hem AKÇT hem de AET’nin kuruluşunda imzacı ülkelerden biri olan Fransa, AET’nin yürürlüğe girdiği 1 Ocak 1958’den itibaren sürdürülen Konsey Başkanlığı görevini bu son devir-teslim ile 13’üncü kez üstlendi. Schuman deklarasyonu, Mitterand ve Sarkozy’nin cumhurbaşkanlıkları dönemlerinde Almanya ile kurulan yakın ilişkiler Fransa’nın Avrupa entegrasyonuna yön vermede ne derece güçlü ve önemli bir aktör olduğunun göstergeleri olarak sıralanabilir. Buna karşın Fransa’nın Avrupa entegrasyonunu gerilettiği veya başka bir aşamaya taşımak konusunda başarısız olduğu Avrupa Savunma Topluluğu ve Boş Koltuk Krizi gibi örnekler de mevcut.
Milenyumdan sonra üçüncü kez dönem başkanlığını üstlenen Fransa’nın diğer iki deneyimi, 2000 ve 2008 yıllarındadır. 2000 yılında Jacques Chirac’ın cumhurbaşkanlığında bu görevi üstlenen Fransa, 2004 genişlemesinden önceki ön hazırlıklardan biri olarak kabul edilen ve AB kurumlarının karar alma mekanizmasını düzenleyen Nice Antlaşması’nın müzakere sürecini kolaylaştırmıştır. Bununla birlikte, Avrupa Sosyal Modeli’ni hayata geçiren Lizbon Stratejisi’nin uygulamaya geçirilmesi aşamasında Fransa, AB Konseyi Başkanlığı ile büyük bir rol oynamıştır. Nicolas Sarkozy’nin cumhurbaşkanlığında gerçekleşen ikinci AB Konseyi Başkanlığı görevinde ise Fransa çözülmesi güç olan birçok sorunla karşı karşıya kalmıştır. Bunlara örnek olarak Lizbon Antlaşması’nın İrlanda tarafından veto edilmesi ve küresel kriz verilebilir. Yine bu dönemde 2004 ve 2007 yıllarında üye olan Doğu Avrupa ülke vatandaşlarının AB sınırları dâhilinde serbest dolaşımını sağlayacak düzenlemeleri hayata geçirirken genişlemeye dair şüpheci yaklaşımını sürdürmüştür. Türkiye’nin de üyesi olduğu Akdeniz için Birlik girişimi, Türkiye’nin üyelik sürecine alternatif bir ortaklık olarak yorumlanmıştır.
Fransa’nın Dönem Başkanlığı ve Öncelikleri
1 Ocak – 30 Haziran 2022 döneminde yürütülecek AB Konseyi Başkanlığı’nın internet sitesinde Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un 2017 yılında yaptığı ve “Sorbonne konuşması” olarak da bilinen açıklama kapsamında “egemenlik gündemi” konusuna özel bir yer ayrılıyor. Böylelikle Fransa, yaklaşık beş yıl öncesinde belirlediği aşağıdaki önerilerin uygulamaya geçirildiğini belirtirken bu önerilerin dönem başkanlığı süresince de takip edileceğini ve geliştirileceğini dile getiriyor:
- “Ekolojik dönüşüm” kapsamında gelinen noktada Avrupa’nın, bütçesinin üçte birini küresel ısınmayla mücadele için ayırması ve 2050 yılına kadar karbon-nötr ilk kıta olması,
- Telif hakkı reformu ve dijital platformlardaki terörist içeriklerin kaldırılmasına yönelik yasaların yürürlüğe koyulması,
- İşvereni tarafından geçici bir süreliğine başka bir AB Üye Devleti’ne çalışmaya gönderilen işçiler konusunda meydana gelen ücret ve şart farklılıklarının ortadan kaldırılması,
- Avrupa’nın ilk ortak askeri bütçesini belirlemesi, Avrupa Müdahale İnisiyatifi’nin kurulması, Fransa ve Almanya’nın tank ve savaş uçağı geliştirmek üzere güçlerini birleştirmesi,
- Avrupa’nın krizlerinin aşılması için önemli bir mekanizma olan kurtarma planının aşamalı ticari koruma araçlarıyla güçlendirilmesi.
Macron’un 9 Aralık 2021’de yaptığı açıklamadan hareketle, Fransa’nın AB Dönem Başkanlığı süresince üzerinde yoğunlaşacağı önceliklerin şu şekilde sıralanması mümkün:
- Egemen Avrupa hayalinin hayata geçirilmesi,
- Avrupa Sosyal Modeli ve AB bütçesinin sosyal politika bağlamında güncellenmesi,
- İklim öncelikli yeni ekonomik kalkınma modelinin uygulanması sürecinin hızlandırılması,
- Dijital dönüşümün yasal olarak desteklenmesi
Takip edilecek düzenleme ve belirlenen öncelikler kapsamında Fransa’nın uygulamaya geçireceği faaliyetler ise şu şekildedir:
- Schengen reformu, AB’nin egemenliğini ve rekabetçiliğini güçlendirecek önlemler,
- Avrupa Sosyal Modeli’nin güncellenmesi ve asgari ücret konusunda Üye Devletlerin tamamı için bağlayıcı olacak bir Avrupa mevzuatının oluşturulması,
- AB bütçe paylarının yeniden düzenlenmesi ve Maastricht kriterlerinin revize edilmesi,
- Küresel ısınmayla mücadele kapsamında karbon-nötr Avrupa hedefini hayata geçirmek için çalışmaların hızlandırılması,
- AB ve Avro Alanı için yeni bir büyüme ve yatırım modelinin geliştirilmesi,
- Dijital Pazarlar Yasası ve Dijital Hizmetler Yasası’nın yürürlüğe koyulması,
- Erasmus Programı’nın genişletilmesi,
- 27 üye ülkeden yüzlerce akademisyenin bir araya gelerek Avrupa gündemini ve Avrupa’nın geleceğini ilgilendiren her konuda aydınlatıcı tartışmalara sahne olacak bir Avrupa Akademisi girişiminin kurulması,
- Sağlık alanında Alzheimer gibi başat araştırma sahaları için ortak bir araştırma ajansının kurulması.
1- Egemen Bir Avrupa
Birinci öncelik alanı, egemenlik ve savunma bağlamında Schengen düzenlemesinin revizyonudur. Macron, bu düzenlemenin gerekçesini Avrupa’ya sığınma talebinde bulunan insanların sayısının artması olarak ifade ediyor. Dolayısıyla, sığınma hakkının muhtemel bir manipülasyonu ve insan kaçakçılığı ağlarının artmaya başlayan gücü bu düzenleme ile engellenmek isteniyor. Macron, bu sayede Schengen reformunun aynı zamanda Avrupa sınırlarının ve dolayısıyla Avrupa’nın egemenliğinin korunması anlamına geldiğini ima ediyor. Aynı zamanda Fransa, 1998 yılındaki St. Malo Zirvesi ve 1999 NATO Washington Zirvesi’nde ortaya atılan Berlin+ girişiminden itibaren altyapısını hazırladığı “stratejik özerklik” fikrini güçlendirecek hamleler yapmayı vaat ediyor. Bu kapsamda ekonomiden güvenliğe, dijitalleşmeden ticarete kadar birçok alanda özerkleşmek ve rekabet gücünü artırmak, Fransa AB Konseyi Başkanlığı’nın temel gündemlerinden birkaçı olacaktır. Ayrıca Fransa, Üye Devletleri savunma ve askeri alanlarda iş birliğini güçlendirmeleri için destekleyeceğini de ifade ediyor. Sınırda hayata geçirilmesi planlanan acil durum mekanizmasının Frontex ve gerektiğinde ulusal kolluk kuvvetleriyle iş birliği halinde işlemesi gerektiğinin de altını çiziyor.
2- Avrupa Sosyal Modeli’nin Güncellenmesi
İkinci öncelik, şaşırtıcı olmayan bir şekilde, sosyal politika alanına ilişkin yeni bir düzenleme takviminin oluşturulmasıdır. Sosyal politika alanında ilk dikkat çeken gündem, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in 2024 yılına kadar hayata geçirmeyi vaat ettiği AB asgari ücreti sistemi. Düzenleme, yasal bir asgari ücret mevzuatı olan ülkeleri ilgilendiriyor. Buna göre Üye Devletler, asgari ücret kapsamında adil ve insana yakışır yaşam koşullarını sunmakla mükellef olacaklar. AP ve AB Konseyi, bu düzenleme için tutumunu belirlemekle birlikte müzakere trafiği için Fransa Dönem Başkanlığı’nı bekliyordu. Bunun yanı sıra Fransa, Maastricht kriterlerinden “bütçe açığı prosedürünü” değiştirmeyi planlıyor. Bütçe açığının GSYH’nin %3’ünü geçmesini önlemek için belirlenen bu prosedürü “modası geçmiş” olmakla eleştiren Macron, COVID-19 salgını sonrası toparlanma sürecinin hızlandırılması için yeniden düzenlenmesini destekliyor.
3- İklim Değişikliği Gündemi
Fransa, AB’nin 2050 yılına kadar karbon-nötr bir kıta olma hedefine ulaşmak için kabul ettiği Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması’nın uygulamaya geçirilme sürecini hızlandırmayı amaçlıyor. Bunun yanında ormansızlaşma ile mücadele kapsamında ormansızlaşmaya neden olan ürünlerin ithalatını yasaklamayı programına dâhil ediyor.
4- Dijitalleşme Doğrultusunda Mevzuat Düzenlemeleri
Özetle “Avrupa’yı bir dijital güce dönüştürmek” olarak da ifade edilebilecek olan dijital gündeme dair hedefler, aynı zamanda dijital egemenlik ve dijital bağımsızlık hedeflerini de içeriyor. Bu hedefler, stratejik özerklik fikrinin dijital boyutunu oluşturuyor. Avrupa Komisyonunun öngördüğü yatırım planlarının yanında 15 Aralık 2020 tarihinde yayımlanan Dijital Pazarlar Yasası ve Dijital Hizmetler Yasası’nın müzakere edilerek yürürlüğe sokulması planlanıyor. Çevrimiçi platformlarda rekabeti düzenlemeyi ve ihlalleri önlemeyi amaçlayan Dijital Pazarlar Yasası ile AB, piyasada yerleşik konumdaki büyük şirketlerin, diğer bir ifadeyle eşik bekçilerinin (gatekeeper), rekabet hâlinde oldukları diğer şirketlerden aldıkları verileri artık kullanamayacakları ve çevrimiçi piyasalarda tekelleşmelerinin önüne geçileceği bir mekanizmayı sunuyor. Dijital Hizmetler Yasası ile ise nefret söyleminden taklit mallara kadar birçok illegal içeriğin dijital platformlardan kaldırılması, her bir Üye Devlet tarafından bir “Dijital Hizmetler Koordinatörü” atanması ve aksi takdirde ihlal eden kullanıcılara para cezalarının uygulanması amaçlanıyor.
5- AB’nin İç ve Dış Politikası Bağlamında Fransa Dönem Başkanlığı’nın Pozisyonu
Macron, Avrupa egemenliğine vurgu yaparken diğer yandan da, demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi değerler etrafında Avrupa vatandaşlarının korunması hedefinin altını çiziyor. Bu bağlamda, AB gündemini 2021 yılında oldukça meşgul eden hukukun üstünlüğü ilkesinin müzakereye açık olamayacağını belirtiyor. Konunun aktörlerinden biri olan Macaristan Başbakanı Viktor Orbán hakkında Macron, “Avrupa için birlikte çalışmalıyız” diye bir beyanda bulundu. İkinci olarak, Fransa’nın demokratik enstrümanları hem nicelik hem de nitelik anlamında geliştirme hedefi de mevcut. Örneğin, AB liderlerinin vatandaşlarla gerçekleştirmeye başladığı Avrupa’nın Geleceği Konferansları’nın devamlılığının sağlanması ve baharda tamamlanarak elde edilen çıktıların AB paydaşlarıyla paylaşılması Fransa Dönem Başkanlığı’nda gerçekleşecek.
Bu öncelik altındaki üçüncü bir konu başlığı genişleme perspektifi. Fransa, geleneksel olarak Avrupa bütünleşmesine genişlemeci bir bakış açısından çok derinleşmeci bir çizgide yaklaşıyor. Nitekim AB Konseyi Başkanlığı’nın resmi web sitesinde Batı Balkanlar ile ilgili sadece stratejik ortaklık ekseninde bir yorumda bulunmakla birlikte, Türkiye hakkında tek bir ifade geçmiyor. Bu anlamda Türkiye açısından üyelik sürecinde bir gelişme yaşanacağını beklemek hayal ürünü iken, odağın vize serbestisi ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesi gibi teknik alanlara yönlendirilmesi daha elverişli görünüyor. Dış politikada ise Macron, Afrika ile yeni bir ekonomik ve mali mutabakatın kurulacağı imasında bulunuyor. Buna ek olarak, ABD ile güvenlik temelli ilişkileri sürdürmek, fakat savunma bağlamında özerkliğini elde etmek isteyen AB açısından Fransa’nın Dönem Başkanlığı önemli gelişmelere açık. Pasifik ekseninde ise Çin’e karşı hem teknolojik hem de askeri alanda rekabet gücünü artırmak için çaba sarf eden Fransa’nın bu politikasını önümüzdeki altı aylık süreçte Avrupa gündemi için taze tutacağı da beklentiler arasında. Son olarak, 10 ve 24 Nisan 2022 tarihlerinde gerçekleştirilecek Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarının hem politika önceliklerini hem de Türkiye ile ilişkileri doğrudan etkileyeceğini öngörmek mümkün.
Fransa Dönem Başkanlığı’nın internet sitesine buradan ulaşmak mümkün.
Temmuz-Aralık 2022:Çek Cumhuriyeti
![]() |
2022 yılının ikinci yarısında AB Dönem Başkanlığını üstlenecek olan Çek Cumhuriyeti, görevi 1 Temmuz’da Fransa’dan devraldı. 10 Haziran 2018 tarihinde AB Dönem Başkanlığı için yol haritasını belirleyen bir hükümet kararını kabul ederek hazırlıklara başlayan Prag yönetimi, 2009 yılının ilk yarısındaki Dönem Başkanlığından sonra AB Konseyi Başkanlığını ikinci kez devralıyor. Hâliyle Andrej Babiš hükümetinin başlattığı hazırlıkları, geçtiğimiz yıl seçimleri kazanan Petr Fiala hükümeti tamamladı ve böylelikle Çek Cumhuriyeti’nin Dönem Başkanlığındaki liderliğini üstlendi. Çek Cumhuriyeti, bu şekilde Fransa’dan sonra altı ay boyunca AB politikalarının oluşturulması sürecine liderlik edecek.
Ülke Profili: Çek Cumhuriyeti
Çek Cumhuriyeti, Orta Avrupa bölgesinde yer alıyor. Çekoslovakya’nın Çek Cumhuriyeti ve Slovakya şeklinde bölünmesinden sonra 1993 yılında kuruldu. Prag şehri, 13 vilayetten oluşan ülkenin başkentliğini yapıyor. 3 Temmuz 2016 tarihinde alınan resmi bir kararla Çek Cumhuriyeti adı Çekya olarak değiştirilse de eski isminin resmi olarak hala kullanıldığı görülüyor. Çok partili parlamenter sisteme sahip olan ülkede Temsilciler Meclisi’nde 200, Senato’da 81 vekil bulunuyor. 10,7 milyon nüfusa sahip olan Çek Cumhuriyeti’nin nüfusunun ise %94,2’si gibi büyük bir çoğunluğu Çeklerden oluşuyor. Çeklerin dışında Slovaklar, Almanlar ve Lehler nüfus içindeki küçük azınlıkları oluşturuyor. Nüfusunun %60 gibi büyük bir çoğunluğu ateist olduğunu beyan ederken Çek Cumhuriyeti bu oranla Estonya’dan sonra AB içindeki en büyük ateist nüfusu barındıran ülke olarak ön plana çıkıyor.
1 Mayıs 2004 tarihindeki büyük genişlemede AB üyesi olan Çek Cumhuriyeti, 21 Aralık 2007 tarihinde Schengen bölgesine dahil oldu. Çek Cumhuriyeti’nin 2020 yılı itibariyle ise ekonomik büyüklüğü 245 milyar dolara ulaşmış durumda. Ekonomik faaliyetlerinin büyük çoğunluğunu ise AB içi ticaret oluşturuyor. Öyle ki Çek Cumhuriyeti’nin ihracatının %80’ini AB üyesi ülkelere yaptığı görülüyor. AB ülkeleri arasında ise Almanya %33, Slovakya %8 ve Polonya %6 ile önde geliyor. İthalatının ise %73’ü AB Üye Devletleri’nden karşılanıyor. Burada da Almanya %28’le, Polonya %9’la ve Hollanda %7 ile önde gelen AB ülkelerini oluşturuyor. Günümüzde Avrupa Parlamentosu’nda 21 vekili bulunan Çek Cumhuriyeti, Avrupa Komisyonu’na Değerler ve Şeffaflıktan Sorumlu Başkan Yardımcısı olarak Vera Jourová’yı aday gösterdi.
11’inci Üçlü Dönem Başkanlığı
Çek Cumhuriyeti bu görevi Fransa ve İsveç ile birlikte oluşturduğu 11’inci Üçlü Dönem Başkanlığı kapsamında yürütecek. Söz konusu Üçlü Dönem Başkanlığı programının ana ekseninin “Avrupa vatandaşlarının özgürlüklerini korumak, sürdürülebilir yeşil büyüme ve dijital egemenlik ekseninde yeni bir büyüme modeli kurmak ve yeşil bir Avrupa inşa ederek Avrupa halklarının sağlığını muhafaza etmek” gibi ilkelerden oluşacağı açıklanmıştı. Rusya’nın şubat ayında Ukrayna’ya müdahale etmesi, AB’nin gündemini güvenlik perspektifli bir hâle getirirken, Fransa ve İsveç ile birlikte üçlü programa imza atmasına rağmen Prag yönetiminin de kendi ilkelerini güvenlik perspektifinden yeniden şekillendirmesine yol açtı. EURACTIV haber sitesinin 8 Haziran’da sızdırdığı taslak bildiriye göre ise Çek Cumhuriyeti Dönem Başkanlığı süresince beş başlığa öncelik verileceği açıklandı. Bunlar; Ukrayna krizinin yönetimi ve mülteci krizi, enerji güvenliğinin sağlanması, Avrupa’nın savunma ve siber güvenlik yeteneklerinin güçlendirilmesi, Avrupa ekonomisi ve demokratik kurumların dayanıklılığı. 15 Haziran tarihinde 14. yüzyıla ait Hrzánsky Sarayı’nda açıklanan AB Dönem Başkanlığı bildirisine göz atıldığında, daha önceden sızdırılan bu önceliklerin doğru olduğu görüldü
Çek Cumhuriyeti Dönem Başkanlığının sloganının “Bir görev olarak Avrupa: Yeniden düşün, yeniden inşa et, yeniden güçlendir” (Europe as a task: rethink, rebuild, repower) olacağı söyleniyordu. 15 Haziran’daki toplantıda bu slogan da resmiyet kazandı. 1996 yılında Çek Devlet Başkanı Václav Havel’in, Şarlman ödül töreninde yaptığı “Bir Görev Olarak Avrupa” başlıklı konuşmadan esinlenilerek oluşturulan sloganda, Avrupa’nın önündeki görevlerin dikkatli ve kapsamlı bir şekilde düşünülmesi gerektiği vurgulanıyor. Tüm bu slogan, öncelikler ve logo tasarımı ile Çek Cumhuriyeti, AB Dönem Başkanlığını söz konusu slogan ve önceliklerle “bir görev çağrısı olarak” gördüğünü tüm Avrupa kamuoyuna ilan etmiş oldu.
Çek Cumhuriyeti Dönem Başkanlığının Öncelikleri
Prag yönetimi, 1 Temmuz-31 Aralık tarihleri arasında sürdüreceği AB Dönem Başkanlığı süresince çeşitli öncelikler belirlemiş durumda. 15 Haziran’da yayımlanan Dönem Başkanlığı bildirisinde bu önceliklerin kapsamlı bir şekilde kamuoyu ile paylaşıldığı görülüyor. Rusya’nın Ukrayna’da yürüttüğü savaşın ve bu savaşın Avrupa kıtasında sebep olduğu krizlerin etkisiyle Dönem Başkanlığı önceliklerine “güvenlik” konusunun damga vurduğu görülüyor. Bu kapsamda Ukrayna konusu ayrı bir başlık olarak ele alınırken, enerji, savunma, siber güvenlik, demokratik hakların korunması gibi konu başlıklarının ön plana çıktığı görülüyor.
1- Ukrayna Krizi: Mülteci Krizini Yönetme ve Savaş Sonrası Ukrayna’nın İnşası
24 Şubat tarihinden itibaren Avrupa’nın gündemine yerleşen Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi, Çek Cumhuriyeti’nin Dönem Başkanlığında da AB gündeminin en sıcak konu başlıklarından biri olacak. Söz konusu öncelik ise Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımların artırılarak sürdürülmesi ve Ukrayna’ya AB ülkeleri tarafından verilen askerî ve siyasi desteğin devam ettirilmesini içeriyor. Ayrıca sürdürülen çatışmaların bir sonucu olarak AB kapılarına akın eden Ukraynalı mültecilerin durumu da Çek Cumhuriyeti’nin Dönem Başkanlığı süresince ele alınacak sorunlardan biri olarak açıklandı.
Bu kapsamda Ukraynalı mültecilere ev sahipliği yapan Üye Devletlerin AB fonlarından yararlanmalarını sağlamanın yanı sıra insani krizi yönetmek için gerekli adımların atılması da öncelikli politika olarak belirlenmiş durumda. Son olarak Ukrayna’nın AB üyeliği konusunda Birlik içinde fikir birliğine varılması ve savaş sonrası Ukrayna’nın yeniden inşası da dahil olmak üzere birçok konuda aktif bir tutum sergileneceğinin altı çiziliyor.
2- Enerji Güvenliğinin Sağlanması
Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi, AB’nin enerji güvenliği tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Özellikle Brüksel’de Rus petrol ve doğal gazına yönelik yaptırım kararı alınması çabaları, AB içinde Rusya’ya enerji açısından bağımlı olan çeşitli ülkelerin itirazlarına ve Birlik içinde ayrışmalara yol açtı. Bu sebeple Çek Cumhuriyeti Dönem Başkanlığı süresince AB’nin enerji güvenliğinin sağlanması konusu başlıca odak noktalarından biri olacak. “AB, güvenliğini doğrudan tehdit eden ülkelere hayati derecede bağımlı olamaz ve bu nedenle Rus gazı, petrolü ve kömürüne olan bağımlılığını kırmalıdır” ifadelerinin kullanıldığı Dönem Başkanlığı bildirisinde, REPowerEU programının uygulanmasının hızlandırılacağı, düşük emisyonlu ve yenilenebilir enerjiye yatırım yaparak enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi gerektiği vurgulanıyor. Ayrıca Prag yönetimi tarafından, doğal gaz fiyatlarının artışı kaynaklı oluşabilecek sosyal ve ekonomik etkilerin azaltılması için de çeşitli araçların oluşturularak devreye alınacağı belirtiliyor.
3- Avrupa’nın Savunma ve Siber Güvenlik Yeteneklerini Güçlendirme
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un kişisel çabalarıyla Fransa Dönem Başkanlığı esnasında AB’nin savunma ve güvenlik alanındaki otonomisinin artırılmasını hedefleyen Stratejik Pusula ile ilgili önemli gelişmeler yaşanmış ve çeşitli adımlar atılmıştı. Mart ayındaki liderler zirvesinde konuyla ilgili önemli kararlar alınmış, AB’nin özerkliğinin artırılması amacıyla liderler Stratejik Pusula başlıklı belgeyi onaylamışlardı. Çek Cumhuriyeti Dönem Başkanlığı süresince Stratejik Pusula konusunda atılacak adımlar da hâliyle merak konusu oldu.
Bu kapsamda AB’nin 2030 yılı askerî stratejisini oluşturan Stratejik Pusula belgesinin uygulanmasının desteklendiği ve Avrupa’nın savunma ve güvenlik yeteneklerini geliştirmeye kararlı olunduğu belirtildi. Bu yeteneklerin ise “NATO çatısı altında Avrupa dışı ortaklarla da iş birliği yaparak gerçekleştirileceği” özellikle vurgulandı. Stratejik Pusula belgesinde bu kapsamda yabancı ülkelerin bilgi manipülasyonunu ve müdahalesini ele almak ve bunlara karşı koymak için çeşitli araçların üretileceği altı çizilen bir nokta olmuştu. Belgede yer alan ve dezenformasyon, dış müdahale ve siber uzaydaki kesintiler gibi hibrit tehditlere karşı koymak için bir araç olarak düşünülen AB Hibrit Araç Kutusu’nun (EU Hybrid Toolbox) geliştirilmesi konusundaki adımların da hızlandırılacağı açıklandı.
4- Avrupa Ekonomisini Sağlamlaştırma
Ekonomi önceliğinin de özellikle küresel çapta yaşanan enflasyon dalgalarıyla doğrudan bağlantılı olarak ön plana çıktığı görülüyor. COVID-19 salgınının akabinde Rusya’nın Ukrayna’da yürüttüğü savaş, küresel tedarik zincirlerinin ciddi şekilde bozulmasına ve enerji fiyatlarının rekor seviyelerde artmasına yol açtı. Bu durum AB başta olmak üzere tüm ülkeleri sıkı para politikalarını benimsemelerine ve artan fiyatlarla kapsamlı şekilde mücadele etmelerine sebep oldu. Çek Cumhuriyeti Dönem Başkanlığı esnasında da bu sorunlarla mücadelenin öncelikli konu başlıkları olacağı belirtildi. Bu kapsamda Avusturya, Yeni Zelanda, Şili gibi demokratik ülkelerle ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi çağrısı yapılırken, yerel kapasitenin teşvik edilmesi amacıyla stratejik teknolojilerde rekabetin artırılması gerektiği vurgulandı.
5-Demokratik Kurumları Sağlamlaştırma
Demokratik değerler konusu da Çek Cumhuriyeti Dönem Başkanlığının son öncelikli alanlarından biri olacak. Prag yönetimi bu konuda AB içindeki demokratik değerlerin ve hukukun üstünlüğünün sürdürülmesi açısından özellikle “siyasi partilerin finansmanının şeffaf hâle getirilmesi, kitle iletişim araçlarının bağımsız olması ve vatandaşlarla açık bir diyalog kurulması” gibi hedefler belirlemiş durumda. Ayrıca Çek Cumhuriyeti Dönem Başkanlığı süresince dijital ortamlarda da vatandaşların temel hak ve özgürlüklere saygı gösterilmesinin hedefleneceğinin, bunu sağlamak için de küresel standartların insan merkezli bir yaklaşımı öncelemesi için çaba sarf edeceğinin altı çiziliyor. Yapay zeka gibi teknolojilerin ortaya çıkmasında AB’nin önde olduğu, küresel standartların belirlenmesinde söz sahibi olabileceği fırsatının kullanılması gerektiği de belirtiliyor.
Tüm bu önceliklerin gölgesinde Çek Cumhuriyeti Dönem Başkanlığının genel amacının, AB’nin güvenlik ve refahı için koşulların oluşturulmasına mümkün olduğunca katkıda bulunmak olduğu belirtiliyor. Bunu yaparken de Avrupa değerleri olan özgürlük, sosyal adalet, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ve çevresel sorumluluk gibi ilkelerin merkeze alınması gerektiği vurgulanıyor. Savunma ve güvenlik konularında da AB’nin, NATO ile birlikte güvenliği sağlamaya ve Avrupa ekonomisinin dayanıklılığı ile rekabet gücünü korumaya odaklanması gerektiği yeniden hatırlatılıyor. ABD başta olmak üzere Avrupa kıtası dışındaki diğer demokratik devletlerle birlikte, temel değerleri, insan haklarını, özgür yaşam tarzını ve liberal demokrasiyi savunan “stratejik bir topluluğun” temelinin oluşturulması gerektiğinin altı çiziliyor.
Çek Cumhuriyeti Dönem Başkanlığı’nın internet sitesine buradan, sosyal medya hesabına ise buradan ulaşabilirsiniz.
Temmuz-Aralık 2021:Slovenya
Slovenya, 1 Temmuz 2021 tarihinde AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı devraldı. Slovenya, üstlendiği altı aylık dönem başkanlığında çalışma programını AB liderlerinin Mayıs 2019’da kabul ettiği 2019-2024 AB Stratejik Gündemi’nin etrafında şekillendirirken, kendinden önceki dönem başkanlıklarında da olduğu gibi, COVID-19 pandemisinin getirdiği yeni şartları da göz önünde bulunduracak. Bununla birlikte, 31 Aralık 2021’de sona erecek olan Slovenya AB Konseyi Dönem Başkanlığı, Almanya-Portekiz-Slovenya üçlü dönem başkanlığının da son halkasını oluşturuyor.
Bağımsızlığının 30’uncu Yılında Slovenya’nın AB Yolculuğu
Bu yıl ikinci kez AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı yürütecek olan Slovenya, daha önce 1 Ocak 2008 tarihinde altı aylık AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı üstlendi. Çok özel bir dönemde ilk defa bu görevi üstelenen Slovenya, Lizbon Antlaşması’nın yürütülmesi için hazırlıklar yapmış, Kosova’nın bağımsızlığını ilan etmesiyle de Batı Balkanlar’da istikrarsızlığı önlemek için çalışmalarda bulunmuştu. Bununla birlikte, AB-ABD Zirvesi’ne ev sahipliği yapmış ve Karadeniz Sinerjisi’ni (Blacksea Synergy) uygulamaya başlamıştı.
2021 yılı Slovenya için özel bir yıl zira 2021’de yalnızca AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı yürütmekle kalmıyor, aynı zamanda bağımsızlığının 30’uncu yılını da kutluyor. Kurulduğu 1918 yılından beri Yugoslavya adlı çokuluslu bir devletin parçası olan Slovenya, Yugoslavya’nın 1991 yılında dağılmasıyla bağımsızlığına kavuşarak Slovenya hâline geldi. AB macerası 1993 yılında yapılan “İş Birliği Anlaşması” ile başlayan Slovenya, 1998 yılında AB üyelik müzakerelerine başlayarak nihayet 2004 yılında AB’ye yeni üye olan on ülkeden biri oldu. Slovenya, 2007 yılında avro para birimini kullanmaya başladı ve yine aynı yıl Schengen Alanı’nın bir parçası oldu.
Slovenya AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nın Öncelikleri
Slovenya’nın altı aylık AB Konseyi Dönem Başkanlığı döneminde gözeteceği çalışma programı, “Birlikte, Dirençli. Avrupa.” sloganı altında dört önceliğe dayanıyor:
1. AB’nin dirençliliği, iyileşmesi ve özerkliği:
COVID-19 pandemisinin yarattığı geniş çaplı sağlık krizinde üye ülkelerin kendi başlarına karşılık verme dürtüsüne yenilerek krizle başa çıkmada başarısız olması, AB nezdinde kolektif çabalar verilmesinin önemini ortaya koydu. Bu nedenle Slovenya, AB’nin dirençliliğinin güçlendirilmesini başlıca önceliklerinden biri hâline getirdi.
Slovenya, COVID-19 pandemisinin yarattığı sağlık krizinden yola çıkarak dönem başkanlığı boyunca AB vatandaşlarının sağlığını korumak amacıyla bir “Avrupa Sağlık Birliği” kurmaya odaklanmayı, AB’nin bu konudaki rolünü güçlendirmeyi ve gerekli araçları edinmeyi hedefliyor. Aynı zamanda AB’nin stratejik özerkliğini güçlendirerek tıbbi ürünler ve cihazlara erişim ile araştırma, geliştirme ve üretime olanak sağlamak için kapasitesini iyileştirmesini amaçlıyor.
COVID-19 pandemisinin sosyoekonomik sonuçlarını hafifletmek amacıyla Yeni Nesil AB ve Kurtarma ve Dayanıklılık Aracı’nın verimli bir şekilde uygulanması da Slovenya Dönem Başkanlığı’nın başlıca önceliklerinden. COVID-19 pandemisinde çıkarılan dersler doğrultusunda Slovenya, AB’nin tüm faaliyetlerinde ileride ortaya çıkabilecek farklı zorluklarla da başa çıkmaya hazırlıklı hâle gelmesi için çalışacak. Bu açıdan, AB’de siber dirençliliğin güçlendirilmesi ile yeşil ve dijital dönüşümlerin hızlandırılması özellikle vurgulanıyor.
Slovenya AB Konseyi Dönem Başkanlığı, yeşil ve dijital dönüşümleri kapsayan ikiz dönüşümleri hızlandırarak yeni istihdamlar yaratmayı, toplum ve çevre sağlığının dirençliliğini güçlendirmeyi amaçlıyor. Yeşil dönüşüm kapsamında 2050’ye kadar iklim nötr ve 2030’a kadar emisyonlarını %55 azaltmış bir AB’ye adanan dönem başkanlığında, bu hedeflerin kanunen bağlayıcı olacak şekilde AB mevzuatına geçirilmesi için çalışılacağının taahhüdü veriliyor. Slovenya’nın AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nda gerçekleşecek olan COP26’da, ayrıca AB’nin kararlılığının gösterilmesi ve dünyanın geri kalanının eylem almaları gerektiği konusunda ikna edilmesi planlanıyor. Dijital dönüşüm kapsamında ise dijital platformların kullanılmasına yönelik yeni standartların ortaya koyulması için dijital hizmetler ve pazarlarda gelişme kaydedilmesi için çalışılacağı belirtiliyor. Yapay zekânın etik biçimde kullanımı ve büyük verinin mevcudiyeti konularında atılacak adımlarla AB’nin dijital bağımsızlığı için çalışılması da taahhüt ediliyor.
2. Avrupa’nın Geleceği Konferansı:
AB’nin son yıllarda karşı karşıya kaldığı zorluklar, AB’nin ortak geleceğinin daha kapsamlı bir şekilde tartışılması gerektiğini gözler önüne serdi. 9 Mayıs 2021’de başlayan ve bir yıl boyunca AB vatandaşlarının AB’nin geleceğine yönelik beklentilerini tartışabileceği bir platform oluşturan Avrupa’nın Geleceği Konferansı’nın, Slovenya AB Dönem Başkanlığı’nın özel bir ilgiyle takip edeceği bir öncelik olması bekleniyor.
3. Avrupalı yaşamın, hukukun üstünlüğünün ve herkes için eşit kriterlerin Birliği:
AB’nin ortak kimliğinin ve toplumlarının temelini oluşturan değerler olduğunu belirten Avrupa Birliği Antlaşması’nın 2’nci maddesinin ışığında, Slovenya, ortak bir Avrupa değeri olan hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesi konusuna odaklanmayı taahhüt ediyor. Slovenya, AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı üstlendiği süre boyunca, AB’nin her yerinde kapsayıcı tartışmalar aracılığıyla üye ülkelerin birbirlerinin tecrübelerinden öğrenebileceği bir hukukun üstünlüğü kültürü yaratmayı teşvik edeceğini açıklıyor.
Diğer yandan, AB’deki negatif demografik eğilimlere dikkat çekilmesi ve bu durumun ele alınması bu önceliğin bir parçası olarak göze çarpıyor.
4. Komşu ülkelerinde güvenlik ve istikrarı sağlayabilme kapasitesine sahip olan inandırıcı ve güvenli bir AB:
Slovenya’nın Dönem Başkanlığı süresince, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi’nin önderliğinde, transatlantik ilişkilerin güçlendirilmesi için adımlar atılması planlanıyor. Böylece ortak ilkeler, değerler ve çıkarlar temelinde ABD ve NATO ile yakın iş birliğine girilmesiyle, AB’nin uluslararası topluluklar nezdinde konumunun güçlendirilmesi hedefleniyor.
Diğer yandan, Slovenya AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nda Batı Balkanların Avrupa içindeki geleceğine ve AB genişleme sürecinin inandırıcı bir şekilde devam ettirilmesine özel olarak dikkat çekiliyor. Buna göre, bölgedeki ülkelerinin ekonomilerinin iyileştirilmesi, sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak için yeşil ve dijital dönüşümlerin hayata geçirilmesi ve bölge ile bağlantısallığın artırılması için çalışması amaçlanıyor. Bölgenin dirençliliğinin artırılması ve gençler için pozitif bir gelecek inşa edilmesi için de sonbaharda Slovenya’da AB-Batı Balkanlar Zirvesi’nin gerçekleştirilmesi planlanıyor.
Diğer yandan, AB’nin güvenliğinin güçlendirilmesinin Slovenya’nın en büyük önceliklerinden biri olması bekleniyor. Buna göre, gelecekte ortaya çıkabilecek meydan okumalara hazırlıklı ve tam anlamıyla işlevini yerine getiren daha güçlü ve dayanıklı bir Schengen Alanı’nın inşa edilmesi bu çabaların merkezinde yer alacak.
Son olarak, göç baskılarını verimli bir şekilde yönetebilmek adına Slovenya, “Yeni Göç ve İltica Paktı”na ilişkin müzakerelerde ilerlemek ve AB’nin göçün dışsal boyutlarındaki rolünü güçlendirmek için çalışmayı hedefliyor.
Slovenya’nın 1 Temmuz- 31 Aralık 2021 tarihleri arasında yürüteceği AB Konseyi Başkanlığı’na ilişkin detaylar için https://slovenian-presidency.consilium.europa.eu/en/ adresini takip edebilirsiniz.
Ocak-Haziran 2021:Portekiz
“Artık Adil, Yeşil ve Dijital Toparlanma Zamanı”: Portekiz, AB Konseyi Başkanlığı’nı Devraldı
1 Ocak 2021 tarihinde AB Konseyi Başkanlığı’nı Almanya’dan devralan Portekiz, 6 aylık ajandasını Avrupa Komisyonunun öncelikleri paralelinde şekillendirdi.
Almanya’nın 1 Temmuz-31 Aralık 2020 tarihleri arasında yürüttüğü AB Konseyi Dönem Başkanlığı, yeni bir trio dönemini de başlatmıştı. 18 ayı kapsayan öncelikler çerçevesinde birbirini tamamlayacak politikalar yürütmeyi taahhüt eden 3 üye ülkenin oluşturduğu dönemin liderliği, 1 Ocak 2021 itibarıyla Portekiz’e geçti. 2020’nin başında Portekiz Dışişleri Bakanı Augusto Santos Silva, 1986 yılından bu yana dördüncü kez üstlenilecek AB Konseyi Başkanlığı’na dair önceliklerin entegrasyon projesinin karşılaştığı zorluklar temelinde şekillendirildiğini açıklamıştı. Ancak Mart ayı itibarıyla koronavirüs pandemisinin çok yönlü etkilerini her zerresine kadar hisseden AB’nin öncelikleri ve gündemi de bu krizin çevresinde yeniden şekillendi. Bu kapsamda ilk kez üstlendiği Başkanlığın yarısını COVID-19 pandemisinin yarattığı panik dalgasını yönetmekle geçiren Hırvatistan’ın ardından Almanya, dönem başkanlığı koltuğunda koronavirüs ile mücadelenin eklemlendiği bütçe tartışmalarına yön vermek için çabaladı. Bu konuda önemli kazanımlar elde eden Almanya, devamında Başkanlığı devralacaklara da rehberlik etmiş oldu. Bu doğrultuda koronavirüs çerçevesinde önceliklerini güncel duruma adapte etmek zorunda kalan Portekiz, AB’nin geleceğini şekillendirme döneminde kritik rol oynayan bir aktör olarak konumlanacak.
Portekiz Dönem Başkanlığı’nın Vurguladıkları ve 3 Önceliğin Alt Başlıkları
1 Ocak-30 Haziran 2021 tarihleri arasında yürüteceği Konsey Başkanlığı’nda Portekiz, 3 temel öncelik çerçevesinde 5 faaliyet alanı belirledi. Buna göre Portekiz’in öne çıkardığı ve aktif rol almak istediği öncelikler şu şekilde sıralanıyor:
1-İklim hedefleri ve dijital dönüşüm paralelinde şekillenen COVID-19 sonrası toparlanma dönemini teşvik etmek,
2-İklim odaklı ve dijital dönüşümlerin adil ve kapsayıcı olmasını sağlamak amacıyla AB’nin sosyal sütununu hayata geçirmek,
3-AB’nin stratejik bağımsızlığını güçlendirmek.
Brexit, 2021-2027 bütçesi, COVID-19 ve Yeşil Düzen eksenindeki çok yönlü tartışmalarla geçen dönemin ardından AB’nin pek çok konuda karar verdiği bir dönemde AB Konseyi Başkanlığı görevini devralan Portekiz, söz konusu kararların hayata geçirilme aşamasında rol oynama şansına sahip olacak. Bu kapsamda 3 başlık altında belirlediği temel önceliklerini beş faaliyet kapsamında detaylandıran Portekiz’in Ursula von der Leyen Komisyonu öncelikleri ve ajandası paralelinde ilerletmek istediği görülüyor.
Faaliyet planlarını sırasıyla:
-Avrupa’nın toparlanma, uyum ve değerlerini teşvik etmek,
-İklim hedeflerinde AB’yi küresel liderliğe getirmek,
-Bireylere ve kurumlara hizmet edecek dijital dönüşümü hızlandırmak,
-Sosyal Avrupa modelini güçlendirmek ve teşvik etmek,
-Küresel aktör olarak AB’nin gücünü pekiştirmek olarak kurgulayan Portekiz’in iç ve dış AB politikasındaki yenilenmeleri 2021 yılının ilk yarısında hızlandırma amacı taşıdığını da söylemek mümkün.
Portekiz’in AB Yolculuğu ve Entegrasyon Projesine Katmak İstedikleri
1974 yılında General Antonio Spinola’nın önderliğinde başlatılan Karanfil Devrimi sonucunda faşist Salazar rejimi devrilerek ülkede yarı başkanlığa dayalı demokratik bir hükümet sistemi oluşturuldu. 2 Aralık 1976 tarihinde kabul edilen 296 maddelik Portekiz Cumhuriyeti Anayasası, hükümet sistemini demokratik cumhuriyet olarak tanımladı.
1 Ocak 1986 tarihinde İspanya ile beraber AB üyesi olan Portekiz, oluşturulduğu ilk günden itibaren (1 Ocak 1999) Avro Alanı’nın içinde yer aldı ve 26 Mart 1995 tarihinde de Schengen Alanı’na katıldı. AB nüfusunun yüzde 2’sini oluşturan ülke, AP’de 21 sandalye ile temsil ediliyor. Ursula von der Leyen Komisyonu’nda Uyum ve Reformlardan Sorumlu Komisyon Üyeliği Portekizli Elisa Ferreia tarafından yürütülüyor. Bu bağlamda Portekiz’in 2019-2024 yılları arasında görev yapacak Komisyon içerisinde AB’nin geleceğini şekillendiren yenilenmelerde söz sahibi olmak istediğini ortaya koyuyor. 2021 AB Konseyi Başkanlığı’nı da bu temel doğrultusunda şekillendiren Portekiz, bu motivasyonuna koronavirüsle mücadeleyi de ekleyerek yoluna devam etmeyi planlıyor.
Şimdiye kadar 1992, 2000 ve 2007 yıllarında olmak üzere toplam üç kez dönüşümlü AB Konseyi Başkanlığı görevini üstlenen ülke, önümüzdeki 6 ay boyunca Birliğin hem iç politikasında hem de Transatlantik ilişkileri başta olmak üzere dış politikasında etkili adımlar atmak için kolları sıvadı. Dolayısıyla Portekiz AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nın AB’nin kendi içindeki reformlarına odaklanacağını ve özellikle Trump döneminde zarar gören ABD-AB ilişkilerini onarmak için çabalayacağını söyleyebiliriz.
- Dayanıklı Avrupa: Avrupa’nın toparlanma, uyum ve değerlerini teşvik etmek
Üç temel önceliğin ilk faaliyet alanı olarak belirtilen bu alt başlık, kapsamlı bir şekilde koronavirüsle mücadele odağındaki AB bütçesinin hedeflerinin tamamlanacağını ortaya koyuyor. Aynı zamanda AB’nin dışa olan bağımlılığını azaltmasının önemine vurgu yapılırken; ticaret, gıda güvenliği ve KOBİ’lerin konularının COVID-19 pandemisinin ardından yeniden gözden geçirilmesi ve güçlendirilmesi gerektiği belirtiliyor. Birliğin temel değerlerinin korunmasının yanı sıra Yeni Göç ve Sığınma Paktı çerçevesinde göç politikalarının da insan haklarını koruyan bir doğaya kavuşması için çalışmalar sürdürüleceği vurgulanıyor.
- Yeşil Avrupa: İklim hedeflerinde AB’yi küresel liderliğe getirmek
Avrupa Yeşil Düzeni’nin hedeflerini benimseyen bu alt başlık ile Portekiz, dönem başkanlığı döneminde Birliğin ilk İklim Yasası’nın onaylanması için çabalayacağını da taahhüt ediyor. “2050 Karbon Nötr Avrupa” gayesinin gerçekleşmesi için döngüsel ekonominin tüm alt sektörlerde benimsenmesi için gereken değişimleri hızlandırmak istenen bu dönemde Ortak Tarım Politikası ve Ortak Balıkçılık Politikası’ndaki dönüşümlere öncelik verileceğinin altı çiziliyor.
- Dijital Avrupa: Bireylere ve kurumlara hizmet edecek dijital dönüşümü hızlandırmak
Komisyonun “Dijital 10 Yıl” hedefi çerçevesinde dijitalleşmeyi dönem başkanlığı faaliyetlerine eklemleyen Portekiz, bu sayede Birliğin geleceğine dair tüm gayelerin gerçeğe dönüşmesinde dijitalleşmenin olmazsa olmaz bir unsur olduğunu da yeniden hatırlatıyor. Fikri mülkiyet, sanayi, adalet, ulaşım, ekolojik üretim, sağlık, araştırma ve İnovasyon başta olmak üzere çok farklı politika alanına doğrudan dokunan dijital araçlar, bu alanlardaki ilerlemenin de anahtarı olarak konumlanıyor.
- Sosyal Avrupa: Sosyal Avrupa modelini güçlendirmek ve teşvik etmek
Juncker Komisyonu’nun AB literatürüne kazandırdığı “sosyal politikalar sütunu”, von der Leyen Komisyonu’nun 6 önceliğinden biri olarak konumlanırken; Portekiz’in de özellikle öne çıkarmak istediği bir politika alanı olarak öne çıkıyor. Mayıs ayında “Avrupa Sosyal Haklar Sütunu” temalı bir Zirve’nin Porto şehrinde düzenlenmesi hatta Zirve çıktısı olarak konuya yönelik bir eylem planının kabul edilmesi planlanıyor. Vurgulanan tüm reform fikirlerinin ve faaliyet ajandalarının “hiç kimseyi geride bırakmadan” gerçekleşmesinin önemine dikkat çeken Portekiz, bu bağlamda sosyal politikaların güç kazanmasının ve yaşanacak değişimlerin çıktılarından tüm vatandaşların adil ve eşit şekilde faydalanmasının önünü açıyor.
- Küresel Avrupa: Küresel aktör olarak AB’nin gücünü pekiştirmek
Başta Birleşik Krallık ve ABD olmak üzere üçüncü ülkeler ile olan ilişkilerin güçlendirilmesi ve iletişim kanallarının sağlıklı ve şeffaf şekilde çalışabilmesine önem veren Portekiz, AB’nin küresel aktör olarak konumunu pekiştirmek istiyor. Bu başlığın altında ayrıca “Akdeniz ülkeleriyle olan ilişkilerin iyileştirilmesi” hedefinin yer alması, Türkiye ile olan gerilimlerin çözülmesi konusunda adımlar atılacağına dair de olumlu bir sinyal olarak algılanabilir. Ancak bu anlamdaki amaçların “komşular ve üçüncü ülkeler ile ilişkiler” çerçevesinde çizilmesi, Portekiz Dönem Başkanlığı’nın Türkiye’nin katılım müzakereleri çerçevesinde bir önceliğe sahip olmadığını gösteriyor. Öte yandan 6’ncı AB-Afrika Zirvesi için iş birliğini pekiştirme adına hazırlıklar yapacağını taahhüt eden Portekiz, Mayıs ayında Porto’da Hindistan-AB Zirvesi düzenlemek istediğini de ortaya koyuyor.
Portekiz’in 1 Ocak- 30 Haziran 2021 tarihleri arasında yürüteceği AB Konseyi Başkanlığı’na ilişkin detaylar için https://www.2021portugal.eu/en/ adresini takip edebilirsiniz.
Temmuz-Aralık 2020:Almanya
AB’nin altı kurucu ülkesinden biri ve bugün Birliğin lokomotifi konumunda olan Almanya, 1 Temmuz 2020 tarihinden itibaren altı ay boyunca yürüteceği AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı Hırvatistan’dan devraldı. Almanya, AB Dönem Başkanlığı boyunca aynı zamanda, 2021 yılından itibaren 6'şar ay süreyle bu görevi üstlenecek olan Portekiz ve Slovenya ile birlikte Trio-Üçlü Başkanlık Sistemi'nin de bir parçası olarak görev yapacak. Buna göre, dönem başkanlığı görev süresi resmi olarak 6 aylık bir dönemi kapsamakta, fakat fiilen 18 aylık bir sürece tekabül etmekte. Bu sistemde üç ülke yoğun iş yükünü ve sorumlulukları paylaşıyor.
Almanya Dönem Başkanlığı Öncelikleri
30 Haziran 2020 tarihinde resmi olarak dönem başkanlığının önceliklerini açıklayan Almanya programını ‘’Avrupa’nın İyileşmesi için Birlik’’ mottosu ile birlikte 6 temel ilke üzerine inşa etti:
- Uzun vadede koronavirüs krizini aşmak ve ekonominin toparlanmasını sağlamak
- Daha güçlü ve yenilikçi bir Avrupa
- Adil bir Avrupa
- Sürdürülebilir bir Avrupa
- Güvenlik ve ortak değerler Avrupası
- Dünyada güçlü bir Avrupa
Bu ilkelerin başında, kuşkusuz hem küresel gündemin hem de AB gündeminin birinci önceliği haline gelen koronavirüs salgınıyla mücadele geliyor. AB Dönem Başkanlığı’nı üstlenen Almanya, AB ülkelerinin koronavirüs krizinden birlikte, sahip olduğu kaynakları paylaşarak, dayanışma göstererek ve koordine olmuş bir biçimde çıkmasını hedefliyor. Almanya ayrıca, sürdürülebilir bir ekonomiye geçişin Avrupa Yeşil Anlaşması’na dayandırılmasını ve dijital dönüşümün bunda merkezi bir rol oynamasını taahhüt ediyor.
Almanya aynı zamanda, COVID-19 ile mücadelede iç pazarın güçlendirilmesini ekonomik olarak toparlanmanın anahtarı olarak görüyor. Bu amaçla, Çok Yıllı Mali Çerçeve ile Avrupa kıtasının geleceğine yatırım yapılarak, uzun vadeli bir iyileşme programının desteklenmesi isteniyor. AB yapısal fonları, COVID-19 salgınının ekonomik ve sosyal etkisini azaltmada önemli unsurlar olarak görülüyor ve salgından etkilenen bölgelerde kalkınmanın teşvik edilmesi hedefleniyor.
Avrupa'da ekonomik toparlanmanın ancak Avrupalı şirketlerin durumunun iyileştirilmesiyle mümkün olacağından yola çıkarak şirketlerin esnekliklerinin ve rekabet güçlerinin arttırılması amaçlanıyor. AB'nin gelecekteki zorluklara karşı daha iyi mücadele edebilmesi için birlikte çalışmasının önemi ve COVID-19 salgınından gerekli derslerin çıkarılması gerektiği vurgulanıyor. Almanya, AB kriz yönetiminin geliştirilmesi için gayret sarf edeceğini belirtiyor.
Almanya Dönem Başkanlığı'nın ikinci ilkesi olarak daha güçlü ve yenilikçi bir Avrupa hedefleniyor. Koronavirüs salgınının AB politikaları, ekonomisi ve toplumu üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için tüm ülkelerin bu alanda birlikte çalışması gerekiyor. Almanya, dijital ve teknoloji egemenliğini ve rekabet gücünü şekillendirerek yenilikçi bir Avrupa'nın yaratılmasını amaçlıyor. Özellikle önde gelen dijital teknolojilerde uluslararası uzmanlığın AB’de hızla geliştirilmesinin üzerinde duruluyor.
Sosyal uyum, sosyal güvenlik ve dayanışma gibi konuların adil bir Avrupa'nın temel direkleri olduğu ve COVID-19 salgınının birçok Avrupalı için günlük yaşamda kalıcı kesintilere ve artan eşitsizliklere yol açtığı vurgulanıyor. Almanya, krizin sosyal etkisiyle başa çıkmaya, sosyal uyumu sürdürmeye ve Avrupa'daki gençlerin toplumsal yaşama ve işgücüne katılımını desteklemeyi ve güçlendirmeyi amaçlıyor. Buna ek olarak, kuşaklar arası dayanışmayı teşvik etmek ve özellikle kriz zamanlarında savunmasız olan çocukları ve yaşlıları korumanın önemine değiniliyor.
Adil bir Avrupa'yı şekillendirmenin uzun vadeli bir görev olduğu ve ekolojik, dijital ve demografik değişim sürecinde Avrupa’daki sosyal güvenlikle ilgili sorunların artacağı ifade ediliyor. Almanya, dönem başkanlığı süresinde cinsiyet eşitliğinin sağlamasında ilerleme kaydetmek, engelli insanların ihtiyaçlarını değerlendirmek ve aktif sivil toplumu teşvik etmek istiyor.
Almanya bir diğer öncelik olarak, COVID-19 salgınının ekonomik ve sosyal sonuçlarını sürdürülebilir ve kapsayıcı bir şekilde yönetmek ve yine sürdürülebilir bir ekonomiye geçişi şekillendirmeye yardımcı olmak istiyor. Bunun öncelikleri iddialı bir iklim, çevre ve biyolojik çeşitliliği koruma politikası, BM Sürdürülebilir Kalkınma 2030 Gündemi ve sürdürülebilir tarımdan oluşuyor. Almanya Dönem Başkanlığı ayrıca, AB ve üye ülkelerin iklim diplomasisi, sürdürülebilirlik ve Avrupa değerleri için uluslararası alanda iddialı ve aktif aktörler olarak hareket etmelerini sağlamaya çalışacak.
Avrupa’yı değerler topluluğu olarak güçlendirmeyi hedefleyen Almanya aynı zamanda, güvenlik ve göç konularındaki kilit sorulara Avrupa’nın bu konudaki ortaklarıyla yakın işbirliği içerisinde hareket ederek gerçekçi cevaplar bulmayı amaçlıyor. Asıl hedef ise Avrupa’nın, kökenleri veya inançları ne olursa olsun tüm insanların özgür ve güvenli hissedebilecekleri bir yer olarak kalmaya devam etmesini sağlamak. Bunun yanında, sığınma ve göç politikasında iddialı reformların yapılması planlanıyor.
Almanya Dönem Başkanlığı’nın altıncı hedefi ortaklığa ve kurallara dayalı uluslararası düzen için dünyada güçlü bir Avrupa oluşturulması. Birleşik, sorumlu ve güçlü bir Avrupa dış politikası için çalışmayı amaçlayan Almanya, Avrupalıların ancak birlikte oldukları takdirde uluslararası zorluklarla etkin bir şekilde mücadele edebileceğine ve ortak değerleri savunabileceğine inanıyor.
Almanya AB Dönem Başkanlığı ve Türkiye
Almanya dönem başkanlığı programında, halefi Hırvatistan’ın aksine Türkiye’nin bir aday ülke, Avrupa’nın önemli bir ortağı olduğu ifadesinin kullanılmasından kaçınıldığı görülüyor. Önce AB içerisindeki koronavirüs krizinin ve olumsuz etkilerinin yönetilmesi, dijital dönüşümün sağlanması ve aslında AB’nin giderek geriye düşen rekabet gücünün artırılması, küresel olarak daha güçlü bir aktör haline getirilmesine odaklanan program genişleme politikasına da oldukça sınırlı yer veriyor. Ancak Batı Balkan ülkelerine sürecinize ket vurmayacağız mesajı verilirken, bunun yanında küresel aktör olarak güçlenmeyi hedefleyen Avrupa’nın Çin, Rusya, ASEAN, Latin Amerika ilişkilerine yer verirken, öte yandan Türkiye’den bir kere bile bahsedilmemesi oldukça düşündürücü.
Türkiye açısından bakıldığında ise Türk kökenli Alman vatandaşları da dâhil olmak üzere toplam 3 milyonluk Türk toplumunun yaşadığı Almanya’nın dönem başkanlığı oldukça önemli. Kısaca özetlemek gerekirse Türkiye-AB ilişkileri Haziran 2016’dan beri katılım müzakereleri sürecinde yeni bir faslın açılmaması ve Gümrük Birliği’nin revize edilmesine ilişkin görüşmelerin başlatılmamasından dolayı fiilen donmuş halde. Ayrıca, Libya’daki durum ve Doğu Akdeniz’de enerji kaynaklarının aranması konusunda taraflar arasındaki görüş farklılıkları henüz giderilmiş değil. Türkiye ile AB arasındaki mülteci uzlaşının işleyişindeki görüş ayrılıkları da taraflar arasında gerilimi artıran hususlar arasında. Bu ortamda dönem başkanlığını devralan Almanya’dan beklenti en azından Gümrük Birliği’nin modernizasyonu müzakerelerinin başlatılması için adım atılmasıydı.
Almanya Dönem Başkanlığı sırasında Avrupa’nın Geleceği Konferansı da başlayacak. AB’nin geleceğinin Türkiye’nin katkılarıyla şekillendirilmesi gerektiği konusunda Türkiye’nin ısrarcı olması gerekiyor. Bunu Türkiye-AB ilişkilerinde aşılamayan sorunların, giderek sayısı artan kırılma noktalarının, gerginliklerin ve söz dalaşının yerine daha olumlu bir gündem ortaya koyma fırsatı olarak değerlendirmek, Türkiye’nin ve AB’nin birlikte hareket edip daha güçlü bir etki yaratabileceklerini göstermek hem ülkemiz hem de dönem başkanı Almanya açısından önemli.
Almanya'nın AB Konseyi Dönem Başkanlığı’na ilişkin daha ayrıntılı bilgiye buradan ulaşılabilir.
Ocak-Haziran 2020: Hırvatistan
En Genç Üye AB’nin Sürücü Koltuğunda: Hırvatistan AB Dönem Başkanlığı
AB’nin en genç üyesi Hırvatistan, AB üyeliğinden altı buçuk yıl sonra, 1 Ocak 2020 tarihinde AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı ilk kez üstlendi. Hırvatistan’ın 1 Ocak-30 Haziran 2020 tarihleri arasında yürüteceği AB Konseyi Dönem Başkanlığı, Romanya-Finlandiya-Hırvatistan Üçlü Dönem Başkanlığı’nın da son halkasını oluşturuyor.
Çok uzak olmayan geçmişte kanlı bir savaşa sahne olan Hırvatistan, geçmişiyle yüzleşmesini gerektiren bir dönüşümün ve maliyetli reformların ardından 3 Ekim 2005’te Türkiye ile aynı tarihte başladığı zorlu katılım müzakereleri maratonunu tamamlayarak 1 Temmuz 2013 tarihinde AB’nin 28’inci üyesi oldu. Hırvatistan, 2004 yılında AB üyesi olan Slovenya’dan sonra eski Yugoslavya’nın küllerinden yükselerek AB üyesi olan ikinci ülke, İstikrar ve Ortaklık Süreci (Stabilisation and Association Process –SAP) kapsamındaki Batı Balkan ülkelerinden ise AB üyesi ilk ülke olma özelliğine sahip.
AB üyeliğinden sonra AB ile derin şekilde bütünleşmeyi hedef olarak belirleyen Hırvatistan’ın şimdiki önceliği, Schengen Alanı’na ve Avro Alanı’na katılım. Merkez sağ görüşlü Andrej Plenkovic liderliğindeki Zagreb hükümetinin, 2024’e kadar önce Schengen Alanı’na daha sonra da Avro Alanı’na dahil olma yönünde aktif politikalar izlediği görülüyor. Ortak para birimi Avro’ya geçişin ön aşaması olarak nitelendirilen Avrupa Döviz Kuru Mekanizması II (ERM II) kapsamına dahil olmak için Temmuz 2019’da resmen başvuruda bulunan Hırvatistan’ın, ERM II’de iki yıl kaldıktan sonra en erken 2023’te Avro Alanı’na dahil olabileceği tahmin ediliyor. Gerekli koşulları karşılayarak Avrupa Komisyonu’ndan Schengen Alanı’na dahil olabilmek üzere Ekim 2019’da yeşil ışık almayı başaran Hırvatistan’ın Schengen Alanı’na katılabilmesi için şimdi AB Konseyi’nin onayını alması gerekiyor.
Son dönemde aşırı sağ ve milliyetçi söylemin güç kazanması zaman zaman da komşuları Bosna-Hersek, Sırbistan ve AB üyesi Slovenya ile süregelen sorunlarla gündeme gelen Hırvatistan’da halk, cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turu için 22 Aralık 2019 tarihinde sandıklara gitti. Cumhurbaşkanlığı için yarışan 11 adaydan hiçbirinin oy çokluğunu elde edemediği seçim, ikinci tura kaldı. Hırvatistan’ın AB Dönem Başkanlığı’nın ilk haftasında, 5 Ocak’ta gerçekleşecek ikinci turun, merkez sağ görüşlü iktidar partisi Hırvat Demokratik Birliği’nin (HDZ) adayı mevcut Cumhurbaşkanı Kolinda-Grabar Kitarovic ile muhalefetteki Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) adayı eski Başbakan Zoran Milanovic arasında sıkı bir mücadeleye sahne olması bekleniyor.
AB Gündemindeki Öncelikli Konular
10 yıl önce yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması’yla daimi AB Konseyi Başkanlığı ve AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği makamlarının oluşturulması ve üçlü dönem başkanlıkları uygulaması ile Dönem Başkanlığı’nın etkisi ve AB gündemini belirlemedeki rolü görece azalmış olsa da, AB Dönem Başkanlığı, Hırvatistan’a önceliklerini AB platformuna taşıma ve AB’deki görünürlüğünü artırma fırsatı sunuyor.
AB’nin en genç üyesi Hırvatistan, AB kurumlarının yönetiminin değiştiği son derece kritik bir dönemde AB Konseyi Başkanlığı’nı üstleniyor. Hırvatistan’ın; Ursula von der Leyen başkanlığındaki yeni Avrupa Komisyonu’nun ve AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in görevi devralmasından yalnızca bir ay sonra başlayan Dönem Başkanlığı, AB kurumlarında geçiş ve adaptasyon sürecine rastlıyor. Hırvatistan’ı bekleyen zorluklardan en önemlisi Brexit süreci. Birleşik Krallık’ta 12 Aralık’ta gerçekleşen ve bazı çevrelerce “ikinci bir Brexit referandumu” olarak görülen genel seçimde Boris Johnson başkanlığındaki Muhafazakâr Parti’nin ezici bir zafer kazanması, Brexit’in kaçınılmaz olduğunu ortaya koydu. Mevcut Brexit takvimi uyarınca Hırvatistan’ın AB Dönem Başkanlığı'ndaki ilk ayı sona ererken Brexit’e tanıklık etmesi öngörülüyor. Bunu takip eden süreçte, 2020’nin ilk yarısı boyunca Birleşik Krallık ile AB arasında yeni ilişki modeline ilişkin müzakerelerin AB’nin siyasi gündemini belirleyen en önemli konu olması bekleniyor.
Hırvatistan Dönem Başkanlığı’nın gündemindeki en önemli dosyalardan bir diğeri ise AB’nin uzun vadeli bütçesi yani 2021-2027 Çok Yıllı Mali Çerçevesi olacak. Hırvatistan, 17 doğu ve güney Avrupa ülkesinden oluşan ve bölgesel kalkınmaya ayrılan fon seviyesinin korunması gerektiğini savunan, AB bütçesi müzakerelerindeki en güçlü kamplardan biri konumundaki “Uyumun Dostları” grubunda yer alıyor. 2020 yılının ikinci yarısına Almanya’nın Dönem Başkanlığı’na uzayacağı düşünülen çetin bütçe müzakerelerinde AB Dönem Başkanı Hırvatistan’a büyük sorumluluk düşüyor. Hırvatistan Başbakanı Andrej Plenkovic’e göre, uzun dönem AB bütçesi üzerinde bir an önce anlaşılması AB programlarının aksamaması için büyük önem taşıyor.
Zagreb’in Öncelikleri
“Zorlu bir dünyada güçlü bir Avrupa” yaratma mottosuyla yola çıkan Zagreb, 2020 yılının ilk yarısında yürüteceği AB Dönem Başkanlığı boyunca “Geliştiren, birleştiren, koruyan ve (küresel arenada) etkili bir Avrupa” öncelikleri doğrultusunda çalışmayı hedef olarak belirlemiş durumda.
“Geliştiren bir Avrupa” önceliği kapsamında, Hırvatistan Dönem Başkanlığı AB’de ekonomik kalkınmanın yanında iklim değişikliği ve demografik zorluklara odaklanmayı planlıyor. “Birleştiren bir Avrupa” önceliği kapsamında, Hırvatistan Dönem Başkanlığı’nın odağında ulaştırma, enerji ve dijital altyapı ile bağlantıların iyileştirilmesi kadar eğitim, kültür ve spor aracılığıyla toplumlar arası ilişkilerin de güçlendirilmesi yer alıyor. AB’nin hukukun üstünlüğü ve demokrasi gibi ortak değerlere dayalı bir özgürlük, güvenlik ve adalet alanı haline gelmesini “Koruyan bir Avrupa” önceliğinin merkezine yerleştiren Hırvatistan Dönem Başkanlığı, iç güvenliğin ve dış sınırların etkin şekilde korunmasını; siber güvenlik tehditlerine karşı dayanıklılığın artırılmasını; göç ve sığınma politikalarının sürdürülebilir hale getirilmesini hedefliyor. “Daha etkili bir Avrupa” önceliğiyle ise AB’nin güçlü bir küresel aktör olabilmesi için gerekli kabiliyetlere ulaşabilmesi amaçlanıyor.
Hırvatistan’ın odağındaki konulardan biri Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un vetosu nedeniyle yeni bir krize sürüklenen genişleme politikası olacak. Batı Balkanlar, Hırvatistan AB Dönem Başkanlığı’nın gündeminde özel bir yere sahip. Batı Balkanlarda reformların sürdürülmesi ve bölgesel işbirliği girişimlerine hız verilmesi; AB perspektifine ve önceden belirlenen kriterlerin karşılanmasına dayalı etkili ve inandırıcı bir genişleme politikasının sürdürülmesi Hırvatistan Dönem Başkanlığı’nın hedefleri arasında yer alıyor.
Hırvatistan’ın başkenti Zagreb’de Mayıs 2020’de toplanması beklenen AB-Batı Balkanlar Zirvesi’nin, Hırvatistan Dönem Başkanlığı’nın takvimindeki en önemli etkinlik olacağını şimdiden söylemek mümkün. Hatırlanacağı üzere, 17-18 Ekim 2019 tarihli AB Zirvesi’nde Macron’un Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ile katılım müzakerelerine başlanmasına onay vermemesi üzerine, konunun 2020 yılında Zagreb’de gerçekleşecek AB-Batı Balkanlar Zirvesi öncesinde yeniden ele alınması kararlaştırılmıştı. Zagreb Zirvesi, Batı Balkan ülkelerinin AB perspektifinin ilk kez telaffuz edildiği tarihi Selanik Zirvesi’nden 15 yıl sonra, Bulgaristan’ın AB Dönem Başkanlığı sırasında 2018 yılında Sofya’da toplanan AB-Batı Balkanlar Zirvesi’nin devamı niteliğinde olacak. AB perspektifi Selanik Zirvesi'nde ortaya koyulan ülkelerden Hırvatistan'ın, AB üyeliğine yükselerek AB-Batı Balkanlar Zirvesi'ne ev sahipliği yapacak olması, sembolik önem taşıyor.
Hırvatistan’ın 2020 yılının ilk yarısı boyunca sürdüreceği dönem başkanlığı sırasında Batı Balkanların AB ile bütünleşme sürecinin hızlandırılması konusunda öncülük etmesi ve somut adımlar atılmasını sağlaması yönünde beklenti büyük. Buna karşın Macron’un genişleme politikasının metodolojisinde değişikliğe gidilmesi konusundaki önerisiyle genişleme konusundaki tartışmalar yeni bir boyut kazanırken, Hırvatistan Dönem Başkanlığı’nın yaratabileceği farkın AB’deki siyasi gerçekliğin kısıtlarında kalacağını unutmamak gerekiyor.
Hırvatistan AB Dönem Başkanlığı ve Türkiye
Hırvatistan, AB Dönem Başkanlığı’nı devralırken Türkiye-AB ilişkilerinin bakıldığında, genel durumunun pek de iç açıcı olmadığı görülüyor. Hırvatistan ile Türkiye’nin AB katılım müzakerelerine başlamasından 15 yıl sonra, Türkiye’nin müzakere süreci siyasi engellemelerin ve AB’nin Kıbrıs konusunda yaptığı stratejik hatanın esiri oldu. İlişkilerin temel çerçevesi olması gereken katılım müzakereleri süreci bir süredir işlerliğini kaybetmiş durumda. Haziran 2016’dan beri yeni bir faslın açılmadığı katılım müzakereleri süreci, blokajlar nedeniyle açmaza girdi. 2018 yılından bu yana AB Konseyi kararlarında “mevcut durumda müzakerelerde yeni bir faslın açılması veya kapanması öngörülmemektedir” ifadeleriyle yer bulan bu tahlil, müzakere sürecine yönelik kısa vadede umutları azaltıyor.
İlişkilere kısa vadede rahatlama ve ivme kazandırma potansiyeli bulunan alanlardan Gümrük Birliği’nin güncellenmesi süreci de Almanya’nın başını çektiği bazı ülkelerin getirdiği siyasi koşulluluk nedeniyle daha başlamadan tıkanmış durumda. Türkiye-AB mülteci uzlaşısı kapsamında Haziran 2016’da gerçekleşmesi öngörülen vize serbestliği süreci ise halen sonuçlanabilmiş değil. Bunların ötesinde, AB’nin, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki terörist unsurlara karşı başlattığı Barış Pınarı Harekâtı’na yönelik kınama kararı ve Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon arama çalışmaları karşısında “üye ülke dayanışması” altında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tezlerini destekleyerek Türkiye’ye yönelik bir dizi kısıtlayıcı önlem kabul etmesiyle tırmanan gerginlik, 2020’de de sürecek gibi duruyor. İlk etapta Türkiye-AB Kapsamlı Havacılık Anlaşması müzakerelerinin askıya alınması, en üst düzey karar alma mekanizması olan Ortaklık Konseyi Toplantılarına ve üst düzey diyalog toplantılarına ara verilmesi gibi önemlerle başlayan yaptırımların, Doğu Akdeniz’de hidrokarbon sondajıyla ilgili kişi ve kuruluşlara yönelik yaptırım çerçevesi belirlenmesiyle sürmesi, yaptırımların devamının gelebileceğini gösteriyor. Bu olumsuz tabloya rağmen iki taraf arasındaki müşterek çıkar alanları, Türkiye-AB ilişkilerinde “yeni bir pozitif gündemin” yaratılmasını zorunlu kılıyor.
Türkiye ile dostane ilişkilere sahip Hırvatistan’ın AB Dönem Başkanlığı’nı üstlenmesi olumlu bir gelişme olarak nitelendirilebilir. Türkiye’nin Hırvatistan’ı ilk tanıyan ülkeler arasında yer aldığı ve 2009 yılında NATO’ya katılımına da destek verdiği biliniyor. AB Dönem Başkanlığı’na haftalar kala Hırvatistan Dış ve Avrupa İşleri Bakanı Gordan Grlic Radman’ın Ankara’ya gerçekleştirdiği çalışma ziyareti, Hırvatistan’ın Dönem Başkanlığı sırasında Türkiye-AB ilişkilerinde üsteleneceği role ilişkin de önemli ipuçları verdi. Türkiye’nin AB aday ülkesi ve stratejik bir ortak olarak öneminin bilincinde olan Hırvatistan, dönem başkanlığı boyunca Türkiye’ye destek verme ve çok iyi bir dost ve arabulucu rolü üstlenme taahhüdünde bulunuyor. AB Dönem Başkanlığı boyunca Türkiye ile AB arasındaki diyaloğun iyileştirilmesi için çalışma sözü veren Zagreb, Türkiye’nin müzakerelerinde fasılların açılması konusunda gelişme bekliyor.
Temmuz-Aralık 2019: Finlandiya
Romanya, 1 Ocak-30 Haziran 2019 tarihleri arasında yürüttüğü AB Konseyi Dönem Başkanlığı görevini, 1 Temmuz itibarıyla Finlandiya’ya devretti. 31 Aralık 2019 tarihine kadar sürecek görevi kapsamında Finlandiya, kendisinden önceki dönem başkanı Romanya ve kendisinden sonraki dönem başkanı Hırvatistan ile oluşan üçlü dönem başkanlığının (trio) ikinci ülkesi. Bilindiği üzere trio kapsamında art arda dönem başkanı olan üç ülke, belirledikleri genel öncelikleri doğrultusunda kendi dönem başkanlıklarına ilişkin özel öncelikler koyuyor.
Romanya-Finlandiya-Hırvatistan trio’sunun Brexit sürecinin sorunsuz bir şekilde tamamlanması ve 2021-2027 dönemi Çok Yıllı Mali Çerçevesi’nin tamamlanması gibi öncelikleri mevcut. Ayrıca Romanya-Finlandiya-Hırvatistan trio’su; ortak değerler, sürdürülebilir büyüme ve güvenlik gibi alanlara da önem atfediyor. 1 Ocak 2019-30 Haziran 2020 dönemi için üç ülkenin belirlediği tematik alanlar ise istihdam, büyüme, rekabetçilik için Birlik, tüm vatandaşlarını koruyan ve güçlendiren Birlik, ileri görüşlü iklim politikası ile Enerji Birliği, güçlü küresel bir aktör olarak AB ile özgürlüklerin, güvenliğin ve adaletin Birliği.
Finlandiya’nın Yol Haritası: Ortak Değerler, Rekabet, İklim ve Güvenlik
Üçüncü kez AB Konseyi Dönem Başkanlığı görevini yürütecek olan Finlandiya daha önce Temmuz-Aralık 1999 ve Temmuz-Aralık 2006 dönemlerinde bu görevi üstlenmişti. 14 Nisan 2019 tarihinde sandığa giden Finlandiya’da seçimlerden yaklaşık iki ay sonra 6 Haziran’da Sosyal Demokrat Parti’nin Genel Başkanı Antti Rinne’nin başkanlığında göreve başlayan beş ortaklı -Merkez Parti, Yeşiller, Sol İttifak ve İsveç Halkının Partisi- koalisyon hükümeti, AB Konseyi Dönem Başkanlığı önceliklerini Haziran ayının son günlerinde kamuoyu ile paylaştı. “Sürdürülebilir Avrupa–sürdürülebilir gelecek” başlığı ile paylaşılan programa göre Finlandiya’nın benimseyeceği öncelikler; ortak değerleri ve hukukun üstünlüğünü güçlendirmek, AB’yi daha rekabetçi ve sosyal açıdan kapsayıcı hale getirmek, iklim eyleminde AB’nin küresel lider olarak pozisyonunu güçlendirmek ve vatandaşların güvenliğini kapsamlı olarak korumak.
Ayrıca 20-21 Haziran 2019 tarihlerinde gerçekleşen AB Liderler Zirvesi’nin çıktısı olan 2019-2024 döneminde Birliğin eylemlerine ve politikalarına yol gösterecek AB Stratejik Gündemi’nin de Finlandiya’nın AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nda onaylanması bekleniyor. İlk kez 9 Mayıs 2019 tarihindeki Sibiu Zirvesi’nde liderlerin ele aldığı AB Stratejik Gündemi; vatandaşları ve özgürlükleri korumak; güçlü ve canlı bir ekonomik temel geliştirmek; iklim nötr, yeşil, adil ve sosyal bir Avrupa inşa etmek ve Avrupa’nın çıkarlarını ve değerlerini dünya sahnesinde desteklemek olmak üzere dört önceliğe sahip. AB Stratejik Gündemi’nin Konseyin günlük rutinine entegre edilmesinde görev alacak ilk ülke de bu durumda Finlandiya olacak.
-Ortak Değerleri ve Hukukun Üstünlüğünü Güçlendirmek:
1 Temmuz-31 Aralık 2019 tarihleri arasında yürüteceği AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nın ilk önceliği olan ortak değerleri ve hukukun üstünlüğünü güçlendirmek kapsamında Finlandiya, AB’nin bir değerler birliği ülküsüne dayandığını hatırlatıyor ve bu değerlerin insan onuru, özgürlük, demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü ve insan hakları olduğunu vurguluyor. Konseyde hukukun üstünlüğüne ilişkin süreçlerin iyileştirilmesine özen gösterileceği ve AB fonlarından yararlanmanın bu ilkeye uyum koşuluna bağlanması için yürütülen çalışmalara devam edileceği ifade ediliyor. Birliğin tüm politika alanlarında eşitliği ve kapsayıcılığı artırmaya yönelik adım atması gerektiğinin altı çiziliyor. Eşitsizliklerin ciddi boyutlarda beşeri ve ekonomik kayıplara yol açma riski taşıdığının bilincinde olan Finlandiya, bu kapsamda cinsiyet eşitliğini de dönem başkanlığı politikalarının vazgeçilmez bir parçası yapacağını ileri sürmekten geri kalmıyor.
-AB’yi Daha Rekabetçi ve Sosyal Açıdan Kapsayıcı Hale Getirmek:
Finlandiya’nın dönem başkanlığı görevindeki ikinci önceliği olan AB’yi daha rekabetçi ve sosyal açıdan kapsayıcı hale getirmek; kapsayıcı ve gelecek odaklı Tek Pazar, kapsayıcı büyümenin temeli olarak görülen refah ve vasıflar, iddialı, açık ve kurallara dayanan ticaret politikası ve kapsayıcı ekonomik birlik olmak üzere dört alt önceliğe ayrılmış durumda. Küresel ticaretteki gerilimler, Brexit ve siyasi arenada artmakta olan belirsizliklere dikkat çeken Finlandiya; AB’nin verimliliğini ve rekabet gücünü artırmak için birçok zorluğa göğüs germesi gerektiğinin farkında. 15 trilyon avro hacmindeki GSYH’ye, 500 milyon tüketiciye ve 21 milyon KOBİ’ye kucak açan Tek Pazar’ı kurallara dayanan ve en güncel standartlarla donatılmış hale getirmenin AB’nin rekabet gücünü artıracağı vurgulanıyor. Sosyal Haklar Sütunu, istihdam koşulları ve sosyal güvenlik kuralları gibi doğrudan vatandaşların hayatına dokunan alanlara özel önem atfedileceğinin belirtildiği Finlandiya’nın AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nda hizmet sektörüne de dikkat çekiliyor. Yeni teknolojilerin, dijitalleşmenin, farklı iş modellerinin ve değer zincirlerinin giderek önem kazandığı günümüzde, sınır ötesi hizmet ticaretindeki engellerin kaldırılmasının ve özellikle dijital hizmet ticaretinin teşvikinin önemine vurgu yapılıyor.
Daha rekabetçi ve sosyal açıdan kapsayıcı AB önceliğinin ikinci alt başlığı olan kapsayıcı büyümenin temeli olarak görülen refah ve vasıflar altında Finlandiya, ilk olarak Birliğin karşılaştığı vasıflı işçi azlığı sorununa dikkat çekiyor. Bireylerin refahını artırmak ile üretimlerine ivme kazandırmak arasında doğru orantılı bir ilişki olduğunun bilincinden hareketle Finlandiya’nın AB Konseyi Dönem Başkanlığı programında eğitime de özel bir yer ayrılmış durumda. Bu kapsamda Erasmus programına daha fazla odaklanmak gerektiği ve Avrupa üniversitelerini güçlendirerek bir “süper üniversite” modeli yaratmanın elzem olduğu kaydediliyor. Vasıflı işçi sayısını artırmak için ayrıca işgücü piyasasına yönelik düzenlemelerin, göçmen politikalarının ve kadınların istihdam koşullarının bilinçli bir yaklaşımla hazırlanması gerektiği, bunun yanında iş-özel hayat dengesinin de iyileştirilmesinin büyük önem arz ettiği ifade ediliyor.
Daha rekabetçi ve sosyal açıdan kapsayıcı AB önceliğinin üçüncü alt başlığı olan iddialı, açık ve kurallara dayanan ticaret politikası önceliği kapsamında Finlandiya, küresel ticaret sahnesinde artmakta olan belirsizliğe ve gerginliğe parmak bastıktan sonra AB’nin çok taraflı ve kurallara dayanan ticaret sistemini savunması gerektiğinin altını çiziyor. Dünyadaki en büyük ticaret bloğu olan AB’nin rekabet gücünü iddialı, serbest ve kurallara dayanan bir ticaret politikasının artıracağının ifade edildiği öncelik kapsamında ayrıca DTÖ’nün modernizasyonu ve ihtilafların halli mekanizmasının iyileştirilmesi ihtiyaçları da hatırlatılıyor. Finlandiya’nın AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nda Birliğin ticaret müzakerelerine devam edileceği, bu kapsamda Komisyon Başkanı Jean-Claude Juncker ile ABD Başkanı Donald Trump arasında 25 Temmuz 2018’de Transatlantik ilişkilerdeki gerginliği azaltmak amacıyla varılan mutabakat neticesinde yürütülen görüşmelerin hız kesmeden sürdürüleceği kaydediliyor. Çin ile olan ticari ilişkilerin daha dengeli bir düzlemde yürütüleceği de Finlandiya’nın Dönem Başkanlığı programının satır aralarında yerini alıyor. Daha rekabetçi ve sosyal açıdan kapsayıcı AB önceliğinin son alt başlığı olan kapsayıcı ekonomik birlik kapsamında ise sürdürülebilir finansman, sermaye piyasalarındaki risklerin çeşitlendirilmesi, dijital vergilendirme, vergi kaçakçılığı ve terörist finansmanı gibi konuklara atıfta bulunuluyor.
-İklim Eyleminde AB’nin Küresel Lider Olarak Pozisyonunu Güçlendirmek:
Finlandiya’nın üçüncü kez üstlendiği AB Konseyi Dönem Başkanlığı görevinin önceliklerinden üçüncüsü olan iklim eyleminde AB’nin küresel lider olarak pozisyonunu güçlendirmek kapsamında Birliğin Paris Anlaşması taahhütlerine olan bağlılığının altı çiziliyor. Üye Devletlerin 2030 yılı için olan Ulusal Katkı Beyanlarını (Nationally Determined Contributions–NDC) en kısa zamanda tamamlamaları gerektiğinin hatırlatıldığı Finlandiya’nın AB Konseyi Dönem Başkanlığı programında ayrıca iklim politikasının tüm sektörlere entegre edilmesi, sera gazı emisyonlarının azaltılmasında döngüsel ekonominin rolü, atık yönetimi ve plastik kullanımının düşürülmesi gibi konulara dikkat çekiliyor.
-Vatandaşların Güvenliğini Kapsamlı Olarak Korumak:
Finlandiya’nın AB Konseyi Dönem Başkanlığı önceliklerinin sonuncusu olan vatandaşların güvenliğini kapsamlı olarak korumak başlığı altında diplomasi, kriz yönetimi, ticaret politikası ve kalkınma yardımları gibi araçlar vasıtasıyla Birliğin sınırlarının içinde ve dışında artmakta olan güvenlik tehditleri karşısında Avrupalı vatandaşların korunmasına ilişkin adımlar atılması taahhüt ediliyor. Finlandiya Dönem Başkanlığı’nın son önceliğinin alt başlıkları altında yer alan güçlü, birleşik ve etkili bir AB dış eylemi kapsamında 2021-2027 Çok Yıllı Mali Çerçeve döneminde AB’nin dış eylem finansmanında reformlara gitmenin elzem olduğu ifade ediliyor. Küresel yönetişimde önemli görevler üstlenen AB’nin, BM esaslı kurallara dayanan sistemin sürdürülebilirliği için taşın altına elini her zamankinden daha çok koyması gerektiğinin altı çiziliyor. Finlandiya Dönem Başkanlığı’nın bu öncelik altında bir diğer hassasiyetinin ise daha eşitlikçi, karşılıklı fayda sağlayan ve kapsamlı bir AB-Afrika ortaklığı yürütmek olduğu ifade ediliyor. Bu öncelik altında ayrıca ABD, Çin ve Rusya ile olan ilişkilerin yanı sıra Doğu Ortaklığı’na da değiniliyor. Birliğin Batı Balkanlar’a yönelik genişleme perspektifinin Finlandiya Dönem Başkanlığı’nda da devam edeceği, Türkiye’nin ise aday ülke olarak AB’nin birçok alanda önemli bir ortağı olarak kalmayı sürdüreceği Finlandiya Dönem Başkanlığı programının belki de en dikkat çekici kısmı.
Vatandaşların güvenliğini kapsamlı olarak korumak önceliğinin bir diğer alt başlığı olan Avrupa’yı korumak ve güvenlik ile savunma alanlarında iş birliği yaparak güvenliği ve savunmayı sağlamak kapsamında PESCO ve Avrupa Savunma Fonu gibi oluşumların Üye Devletlerin birlik ve beraberliğini pekiştirdiği ifade ediliyor. Bir diğer öncelik alanı olan hibrid ve siber tehditler karşısında direnç inşa etmek altında ise siber saldırılar, seçimlere müdahale, dezenformasyon kampanyaları gibi problemlere dikkat çekiliyor. Bu tehditlerin AB’nin politika yapım süreçlerinden Üye Devletlerin arasındaki birlik ve beraberliğe kadar pek çok önemli alanda büyük zararlara yol açabileceği ifade ediliyor. AB ile NATO arasındaki iş birliğinin hibrid tehditler ile mücadelede başat aktör görevi gördüğüne dikkat çekilen Finlandiya’nın AB Konseyi Dönem Başkanlığı programında ayrıca bu tehditler karşısındaki farkındalığı ve dayanıklılığı artırmak amacıyla farklı seviyelerde senaryo bazlı politika tartışmaları düzenleyeceği açıklanıyor. Siber tehditler noktasında ise yaklaşmakta olan 5G yeni nesil internet teknolojisinin sınırsız imkânın yanı sıra güvenlik açığı risklerini de beraberinde getirebileceğine dikkat çekiliyor.
Ayrıntılı şekilde ele alınan bu dört öncelik alanının dışında Finlandiya’nın 1 Temmuz-31 Aralık 2019 tarihleri arasında yürüteceği AB Konseyi Dönem Başkanlığı boyunca üzerine eğileceği diğer konular ise göçün kapsamlı yönetimi ve 2021-2027 dönemi Çok Yıllı Mali Çerçevesi’nde AB’nin önceliklerinin uygulanması olacak. Finlandiya’nın AB Konseyi Dönem Başkanlığı’na ilişkin daha ayrıntılı bilgiye https://eu2019.fi/en/frontpage adresinden ulaşılabilir.
Ocak-Haziran 2019: Romanya
Romanya AB üyesi olduğu 2007 yılından bu yana ilk defa 1 Ocak - 30 Haziran 2019 tarihlerinde AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı üstlenecek. Mottosunu “Uyum, paylaşılan bir AB değeri” olarak belirleyen Romanya Dönem Başkanlığı AB üçlü dönem başkanlığında da yeni bir dönem başlatıyor. Bilindiği gibi trio olarak adlandırılan bu yapıda ardarda üç dönem başkanı ülke ortak genel öncelikler belirleyip bunlara göre de kendi önceliklerini şekillendiriyorlar. Nitekim Romanya’dan sonra AB dönem başkanlığı görevini 2019’un ikinci yarısında Finlandiya, 2020’nin ilk yarısında ise Hırvatistan üstlenecek.
Romanya’nın Öncelikleri
Başbakan Viorica Dancila “Bugün Romanya’nın faydalandığı demokrasi, ekonomik büyüme ve güvenlik AB yolumuzun aşikâr sonuçlarıdır. Bu bizim bağlı olduğumuz ve geri döndürülemez bir seçimdir. Biz Avrupa’yız. Avrupa’nın geleceği bizim geleceğimiz, aynı zamanda daha iyi be güvenli bir dünyaya yapacağımız katkı demek” sözleriyle ülkesinin AB Dönem Başkanlığı’na verdiği önemi vurguladı. Bu görevi ilk defa üstlenen Romanya tarafından 2019’un ilk altı ayında belirlenen dört öncelik şu şekilde sıralanıyor:
1. Uyum Avrupası
- Rekabetçilik, kalkınmadaki farklılıklar, istihdam ve sosyal haklar
- Yenilikçilik ve dijitalleşme
- Bağlayıcılık, iklim ve sürdürülebilirlik
2. Daha güvenli bir Avrupa
- İç güvenlik, terör ve suçla mücadele
- Etkili dış sınır yönetimi
- İyi işleyen Schengen Alanı
- Siber güvenlik
3. Daha güçlü bir küresel aktör olarak Avrupa
- Batı Balkan genişlemesi
- AB savunma yetkinlikleri (PESCO, EDF, CARD)
- AB’nin doğu komşuluk bölgesinde tutarlılık ve etkili olma
- Çok taraflılık
4. Ortak değerlerin Avrupası
- Demokrasi, özgürlük, insan hakları ve insan onuruna saygı
- Dayanışma, eşit fırsatlar, cinsiyet eşitliği ve sosyal adalet
- Irkçılık, yabancı düşmanlığı, antisemitizm, toleranssızlık ve popülizmle mücadele
Romanya’nın bu öncelikler kapsamında harekete geçmesi için ise aslında 6 aydan daha kısa zamanı olacak. Şöyle ki bu görevi ilk defa üstlenen Romanya Dönem Başkanlığı hem mayıs ayındaki AP seçimlerine hem de Brexit’e şahitlik edecek. Öte yandan 2021-2027 dönemi AB’nin uzun vadeli bütçesinin tartışmalarını da unutmamak gerekiyor.
Her ülke gibi Romanya da dönem başkanlığına kendi damgasını vuracak bir konu belirlemiş durumda: dijital dönüşüm. Aslında Romanya’nın teknoloji konusunda iyi bir düzeyde olduğu ve bu alana yoğunlaştığı pek bilinmiyor. Şöyle ki tüm AB içerisinde en hızlı internet hizmetine sahip ülke Romanya. AB fonlarından, hükümet ve yerel yönetimlerin desteğinden oldukça faydalanan ve hızla gelişen bir start-up kültürü bulunuyor. Hatta Avrupa Start-up Zirvesi’ne de ev sahipliği yapacak. 2017’de %6,7 olarak gerçekleşen yüksek büyüme oranı ve teknoloji konusunda hevesli genç nüfusu ile bazı kişilerce AB’nin “silikon vadisi” olarak adlandırılan Romanya’da 2018 yılında fizik alanında Nobel ödülünü kazanan Fransız bilim insanı Gérard Mourou da kapsamlı bir proje yürütüyor. Romanya tüm bu gelişen ve güçlenen yönlerini AB Dönem Başkanlığı’nı fırsat bilerek kendi lehine özellikle ülkenin tanıtımı için kullanacak gibi görünüyor.
Türkiye’nin iyi ilişkilerinin olduğu Romanya’nın Başbakanı Viorica Dancila‘nın ekim ayında ülkemize gerçekleştirdiği resmi ziyarette ülkemizin AB üyeliğine destek verdiklerini açıklaması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da Romanya’nın AB Dönem Başkanlığı’nın Türkiye için fırsat olduğunu belirtmesi önemliydi. Ancak Romanya’nın açıklanan önceliklerine baktığımızda, kendi öncüllerinde olduğu gibi Batı Balkanların AB üyelik sürecine ağırlık verildiği görülüyor.
Romanya Dönem Başkanlığı ile ilgili daha detaylı bilgiye resmi internet sitesi olan http://www.romania2019.eu/ adresinden ulaşılabilir.
Temmuz-Aralık 2018:Avusturya
![]() |
“Koruyan Avrupa” mottosuyla yola çıkan yeni AB Dönem Başkanı’nın öncelikleri arasında güvenlik, yasadışı göçle mücadele, dijitalleşme ve istikrar vurgusu dikkat çekiyor.
30 Haziran 2018 tarihinde Avusturya’nın Schladming isimli kasabasında AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov ve Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz’un katılımıyla düzenlenen sembolik törenle Avusturya AB Dönem Başkanlığı görevini Bulgaristan’dan devraldı. Yeni dönem başkanı Avusturya’nın Başbakanı Sebastian Kurz törende yaptığı konuşmada bunun büyük bir onur, aynı zamanda da büyük bir sorumluluk olduğunu ifade ederken uluslararası ortamın güç koşullarına da dikkat çekti. Bilindiği gibi AB üyesi her ülke altı aylık süre için AB Dönem Başkanlığı görevini üstleniyor ve AB’nin dümenine geçtiği bu süre zarfında Birliğin hâlihazırda belli olan önceliklerine kendi dokunuşunu da ekliyor.
Nitekim 1 Temmuz itibarıyla AB Dönem Başkanlığı görevini üstlenen Avusturya da mottosunu “koruyan Avrupa” olarak benimseyerek, temel önceliklerini şu şekilde sıraladı:
- Güvenlik ve yasadışı göç ile mücadele
- Dijitalleşme yoluyla refahın ve rekabet gücünün korunması
- Avrupa’nın komşu bölgelerinde istikrar-Batı Balkanlar ve Güneydoğu Avrupa’ya yönelik AB yaklaşımı
Dönem başkanı sıfatıyla kendi rolünü tarafsız bir aracı olarak tanımlayan Avusturya, AB’nin tam ortasında yer alan coğrafi konumundan da esinlenerek köprü vazifesini sürdüreceğini ve AB içerisindeki birliğe katkı sağlamaya devam edeceğini açıkladı.
Aslında tam da Başbakan Kurz’un ifade ettiği gibi 2018’in ikinci yarısına bakıldığında AB gündeminin oldukça yoğun olduğu ve dönem başkanı olarak Avusturya’yı zorlu bir sürecin beklediği görülüyor. Bir yandan üç temel öncelik esasında şekillenen dönem başkanlığı programını uygulamak için çalışacak olan Avusturya’nın Brexit, 2020 sonrası için AB bütçesi, ABD’deki gelişmeler ve giderek bozulan Transatlantik ilişkiler, AB’nin Rusya ile ilişkileri gibi konularla da uğraşması gerekecek.
Koruyan Avrupa ve Avusturya’nın Öncelikleri
Avusturya’nın seçtiği “Koruyan Avrupa” mottosu önümüzdeki altı ay için hazırlanan programı en doğru biçimde özetliyor. İktidarda Avusturya Halk Partisi (ÖVP) ile aşırı sağcı ve AB karşıtı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) koalisyonunun olduğu Avusturya, dönem başkanlığı için hazırladığı iddialı programında göç meselesine güvenlik penceresinden, dijitalleşme gibi AB gündeminde son yıllarda öne çıkan konuya refahın ve rekabet gücünün korunması açısından bakarken, AB genişlemesini Batı Balkan ülkeleriyle sınırlı tutuyor.
Avusturya Dönem Başkanlığı’nın üç temel önceliği arasında şaşırtıcı olmayan biçimde güvenlik ve yasadışı göçle mücadele öne çıkıyor. Hatırlanacağı üzere Avusturya AB Dönem Başkanlığını devralmadan birkaç gün önce gerçekleşen AB Zirvesi’nde en tartışmalı konulardan biri göç olmuş, ülkeler arasında nihai uzlaşı oldukça güç sağlanmıştı. AB liderleri tarafından Akdeniz kıyısı boyunca maliyetlerini tüm AB ülkelerinin üstleneceği yeni göç merkezleri oluşturulması, Dublin İltica Sistemi’nin korunması ve zorunlu kota sisteminden vazgeçilmesi konularında görüş birliğine varılmıştı. Zirveden sadece iki gün sonra AB’nin direksiyonuna geçen Avusturya is AB vatandaşlarını korumanın en önemli önceliği olacağını belirtirken, göç politikasında bir paradigma değişikliğine ihtiyaç olduğunu, bu nedenle AB’nin dış sınırlarının korunmasına odaklanması gerektiğini vurguluyor. Bunun için de Avusturya FRONTEX’in güçlendirilmesi, özellikle mültecilerin geri gönderilmesi sürecinde üçüncü ülkelerle daha yakın bir işbirliği, AB’ye göç etmeden önce korunmaya muhtaç olanlara yardım edilmesini öngörüyor. Asıl dikkat çeken madde ise Avusturya’nın 20 Eylül 2018 tarihinde Salzburg’da göç konusunda gayrı resmi bir zirvede tüm bu konuları ele almayı planlaması.
Güvenlik konusunda ise Avusturya Üye Devletlerin güvenlik birimleri arasında etkin işbirliği ve bilgi paylaşımının geliştirilmesini ve terör tehditlerine ile artan radikalleşmeye karşı mücadele öne çıkarken siyasi İslam karşıtı stratejiler ve Avrupa stili İslam’ın gelişmesi için tartışmaların başlatılması önerisi dikkat çekiyor.
Bilindiği gibi dijitalleşme ve Batı Balkanlar Avusturya’dan önce Bulgaristan Dönem Başkanlığı’nın da öncelikleri arasında yer alıyordu. Avusturya’nın dijitalleşme konusundaki yaklaşımı ise gelecekte AB ekonomisinin rekabet gücünün ve sürdürülebilirliğinin korunabilmesi için dijital dönüşüme ilişkin akıllı politikalar izlenmesi gerektiği fikri etrafında şekilleniyor. Bu çerçevede Avusturya modern ve dengeli bir düzenleyici çerçeve oluşturmayı, Dijital Tek Pazar’ın tamamlanması, dijital iş modelleri ve hizmetler için koşulların iyileştirilmesi ve kamu yönetiminin modernize edilmesi önerilerini getiriyor.
Son olarak Avusturya Dönem Başkanlığı Avrupa’ya komşu bölgelerde istikrar önceliği kapsamında ekonomi, güvenlik, ortak tarih ve kültürel miras açısından “Avrupa’nın parçası” olarak gördüğü Batı Balkanlar ve Güneydoğu Avrupa’nın AB ile bütünleşme sürecine desteğini ortaya koyuyor.
Avusturya Dönem Başkanlığı ve Türkiye
Avusturya Dönem Başkanlığı’nın 70 sayfadan oluşan ve önümüzdeki altı aydaki hedeflerini ve önceliklerini ortaya koyan programında Rusya’dan ASEAN ülkelerine, Karayiplerden Libya ve Yemen’e, Afrika’dan Latin Amerika ülkelerine kadar pek çok ülke ve bölge ile ilişkilerin geliştirilmesine atıf yapılırken, hâlihazırda AB katılım müzakereleri sürecindeki Türkiye’den hiç bahsedilmemesi oldukça dikkat çekici. Hatırlanacağı üzere Avusturya Başbakanı Kurz mart ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile AB kurumlarının başkanlarını bir araya getiren Varna Zirvesi öncesinde Türkiye’yi Kopenhag kriterlerini artık uygulamamakla itham etmiş ve müzakerelerin sonlandırılması çağrısında bulunmuştu. Son olarak Lüksemburg’daki AB Genel İşler Konseyi toplantısında Avusturya Dışişleri Bakanı Karin Kneissl ülkesinin Türkiye’yi AB’ye üye olabilecek bir aday olarak görmediğini açıklamıştı. Avusturya’nın bu tutumu karşısında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Avusturya Dönem Başkanlığı’nda olumlu adımlar atılacağını düşünmediğini ve yeni müzakere fasılları açılmasını da beklemediğini ifade etti.
Avusturya Dönem Başkanlığı’nın resmi internet sitesine buradan ulaşabilirsiniz.
Ocak-Haziran 2018:Bulgaristan
|
2007 yılında Romanya ile birlikte AB üyesi olan Bulgaristan, 1 Ocak-30 Haziran 2018 tarihleri arasında AB Konseyi dönem başkanlığını üstlenecek. AB Konseyinde 18 aylık dönemlerle belirlenen ana başlıklarda, üç üye ülke altı ay üstlendikleri başkanlık görevlerinde işbirliği içinde çalışıyor ve buna Trio adı veriliyor. İçinde bulunduğumuz üçlü başkanlık dönemini başlatan Estonya’dan sonra başkanlığı devralan Bulgaristan, 1 Temmuz 2018’de yerini Avusturya’ya bırakacak. 20 Haziran 2017’de açıklanan resmi Trio Programı’na göre, 18 ay boyunca yakın işbirliğiyle çalışacak olan Estonya, Bulgaristan ve Avusturya’nın güvenlik, AB sınırlarının güçlendirilmesi, ekonomik büyüme ve rekabetçilik odaklı politikalar benimsemesi kararlaştırıldı.
1946 yılından 1990’a kadar Bulgar Komünist Partisi (BKP) tarafından yönetilen ülkede, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından bir gün sonra, yani 10 Kasım 1989 tarihinde komünizm sona erdi. Tek parti lideri Todor Jivkov’un görevden alınmasının ardından çok partili döneme geçen Bulgaristan, Sovyet etkisinden çıktığı 1990 yılında AB üyeliğine başvurdu. Aynı yıl 10 ve 17 Haziran tarihlerinde ilk kez demokratik seçimler yapıldı ve Bulgaristan, uzun yıllar devam edecek olan bir demokratikleşme sürecine girdi. Birçok Balkan ülkesinden farklı olarak, ülkede barışçıl bir demokratikleşme dönemi yaşanırken; 29 Mart 2004 tarihinde NATO, 1 Ocak 2007 tarihinde ise AB üyeliği gerçekleştirildi. Bu anlamda yaşadığı sosyo-ekonomik ve politik sorunlara rağmen ülke, küresel dinamiklere hızlı bir şekilde adapte olduğunu gösterdi.
Henüz Avro ve Schengen Alanları içerisinde yer almayan Bulgaristan’ın, önümüzdeki yıllarda Avro Alanı’nın 20’nci üyesi olabileceği konuşuluyor. Ancak oldukça yüksek yolsuzluk ve organize suç oranlarına sahip Bulgaristan, AB’nin en yoksul ülkesi. Bu yönüyle Avrupa bütünleşmesinin en önemli başarılarından biri olan Avro Alanı’nda yer almaya hazır olmadığı dile getiriliyor. Polonya ve Macaristan örneklerinde olduğu gibi; AB’nin temel değerleriyle çelişen Üye Devletler, Birlik içinde sorunlar yaratmaya devam ederken, Bulgaristan’ın Avro Alanı’na dâhil edilmesi bu sorunlara yenilerini ekleyebilir.
Bununla birlikte demokratikleşme süreciyle paralel ilerleyen AB’ye uyum süreci, ülkenin yıllar içerisinde gelişen Avrupa perspektifini ve Birliğin temel değerlerini benimseme isteğini yansıtıyor. Nitekim Bulgaristan, gurur duyduğu Avrupalı kimliğini milli değerlerinin de bir parçası haline getiriyor. Bu sebeple ilk kez üstlendiği dönemsel AB Konseyi başkanlığında Bulgaristan, geleceğine odaklanan AB için etkili adımlar atmak istiyor. Bu bağlamda kendi tarihsel ve kültürel değerlerini, Birliğin değerleriyle özdeşleştirerek ülkenin milli sloganını AB Konseyi dönem başkanlığı sloganı haline getirdi: “Birlikten kuvvet doğar.” 27 üyeli AB’nin geleceği üzerine kabul edilen Bratislava Yol Haritası ile Roma Deklarasyonu’ndaki vaatlere olan bağlılığının altını çizen Bulgaristan, dönem başkanlığı için dört öncelik alanı belirlediğini açıkladı: Avrupa’nın geleceği; güvenlik ve istikrar; Batı Balkanlar ve dijital ekonomi.
Geleceğini Arayan Avrupa için Öncelikler
Programında Avrupa’nın güvenlik, dayanışma ve istikrar ihtiyacı olduğunu vurgulayan Bulgaristan, bu amaçlar için çalışacağını dile getiriyor. Programda önceki yıllara damga vuran mülteci krizi ve terör saldırıları nedeniyle Avrupa güvenliğinin “hassas” olduğuna dikkat çekiliyor. Diğer yandan vatandaşlara AB’nin bir refah merkezi olduğunu yeniden hatırlatmak için istikrarlı bir Birliğin en önemli şartlardan biri olduğu dile getiriliyor. Son olarak Üye Devletler arasındaki dayanışmanın gerekliliği üzerinde duran Bulgaristan, yaşanılan tüm zorlukların ve krizlerin üstesinden tek başına değil, bir Birlik olarak gelindiğini belirtiyor. Bulgaristan’ın üzerinde durduğu Avrupa’nın geleceğindeki üç temel unsurun karşılanmasının anahtarı; üye ülkelerin ortak karar alma, rekabet edebilirlik ve uyum kapasitelerini geliştirmesi.
-Avrupa’nın geleceği ve genç nüfus
Avrupa’nın en genç demokrasilerinden olan Bulgaristan, AB Konseyi dönem başkanlığı için belirlediği ilk öncelik alanı kapsamında Avrupa’nın geleceğini iki temel olgu üzerine kuruyor: ekonomik büyüme ve sosyal bütünleşme. Yüksek borç oranı ve düşük maaş gibi sorunların hâlâ devam ettiği AB’de, aynı zamanda yeni istihdam alanları yaratılıyor, yatırımlar artıyor ve kamu maliyesi güçleniyor. Bu öncelik alanında sorunlarla mücadele etmek için Ekonomik ve Parasal Birliğin (EPB) güçlendirilmesi ve derinleştirilmesi gerektiği üzerinde duruluyor.
-Güvenlik ve istikrar
Güvenlik ve göç politikaları odağındaki ikinci öncelik alanı, güçlü ve bütünleşmiş bir AB’de geri kabul ve sığınma politikalarında uzun döneme yayılacak çözümler getirmeyi amaçlıyor. Avrupalıların AB’ye olan güvenlerini tazelemesi için Avrupa kıtasında güven ve istikrar ortamının yeniden oluşturulmasının birincil koşul olduğunu belirten Bulgaristan, sınır güvenliğini güçlendirmenin önemine dikkat çekiyor. Ek olarak bir Güvenlik Birliği oluşturulması ve yeni imzalanan Kalıcı Yapılandırılmış İşbirliği Savunma Anlaşması'nın (PESCO) en kısa zamanda uygulanması konularında çalışmalar yapılacağı belirtiliyor.
-Batı Balkanlar
Batı Balkanlardaki Avrupa perspektifini güçlendirmeyi hedefleyen öncelik alanı, gerçekçi olmayan beklentiler yaratmak yerine somut sonuçlar elde edilmesini amaçlıyor. AB üyesi ülkeler ile Batı Balkanlar arasında ulaşım, enerji, eğitim ve Dijital Pazar konularındaki bağların artırılması noktasında Bulgaristan, Batı Balkan ülkelerinde geniş bantlı internet kullanımının artırılması veya dolaşım ücretlerinin aşamalı azaltılması gibi inisiyatifler alıyor. Bu yönüyle Batı Balkan ülkelerine jeopolitik ve ekonomik destek verilmesinin, başkanlık döneminde hız kazanacağı belirtiliyor.
-Dijital ekonomi
Bulgaristan başkanlığının dördüncü öncelik alanı olan dijital ekonomi, aynı zamanda Estonya-Bulgaristan ve Avusturya Trio’sunun genel programındaki ana başlıklardan birisi. Elektronik iletişim, sınır ötesi hizmetlerin sağlanması, siber güvenlik, fikri mülkiyet hakları ve Dijital Tek Pazar alt başlıklarına sahip söz konusu öncelik alanı, Bulgaristan’ın altı aylık ajandasında ayrıcalıklı bir önem taşıyor. Bu konuda rekabetçi, esnek ve başarılı bir Avrupa’nın inşasında genç nüfusun eğitilmesi gerektiğine dikkat çekiliyor. Çağın gereksinimlerine daha hızlı ayak uydurmak eğitim sisteminin geliştirilmesi ve yenilenmesinin olmazsa olmazlardan biri olduğu belirtiliyor.
AB için Yeni Bir Yıl, Yeni Umutlar
AB şüpheciliği ve popülizmle mücadele içinde geçen 2017’nin ardından, 2018’in AB geleceği adına daha umutlu ve somut adımların atıldığı bir yıl olması bekleniyor. Bütünleşmenin hangi yönde evrileceği üzerine tartışmaların devam ettiği bir süreçte, AB Konseyi dönem başkanlığını üstlenen Bulgaristan’ın, Avrupa’nın geleceği üzerine öncelikler belirlemesi bu nedenle tesadüf değil. Bütünleşmenin geleceği konusunda büyük bir heyecan yaşayan Bulgaristan, Birliğin üye ülkelere sağladığı somut ve sembolik kazanımların kısa dönemli ulusal çıkarların üstünde olduğu vurgusunu yapıyor.
Göç ve İslam karşıtlığı ekseninde güvenlik ve ekonomi konularındaki endişelere sahip üye ülkelerin Avrupa bütünleşmesine olan güvenlerinin tazelenmesi ihtiyacının devam ettiğini söylemek gerekiyor. Üye Devletlerde hem iktidarda hem de muhalefette yer alan popülist ve korumacı görüşler, AB liderleri için engel teşkil edecek olsa da Macron örneğinde olduğu gibi, genç ve dinamik AB yanlısı seslerin giderek yükseliyor olması umut verici.
Türkiye-AB ilişkilerine baktığımızda da Geri Kabul Anlaşması, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestisi konularında yoğunlaşan ikili ilişkiler, 2017’deki seçimlerin de etkisiyle oldukça gergin geçti. Türkiye’nin AB üyeliğine olumlu yaklaşan Bulgaristan’ın AB Konseyi dönem başkanlığı sürecinde bu anlamda Türkiye-AB ilişkilerinde olumlu bir havanın eseceği düşünülüyor.
Bulgaristan’ın 1 Ocak-30 Haziran 2018 AB Konseyi dönem başkanlığı öncelikleri ve altı aylık ajandası hakkında daha detaylı bilgilere buradan ulaşılabilir.
Temmuz-Aralık 2017:Estonya
![]() |
1 Temmuz 2017 tarihinde AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı Malta’dan devralan Estonya, bu görevini ilk kez üstleniyor. Estonya’nın bu görevi üstlenmesiyle beraber yeni bir üçlü Başkanlık dönemine de geçilmiş oldu. Brexit ile beraber Birleşik Krallık’ın AB Konseyi Dönem Başkanlığı iptal edilerek, sıradaki üye ülke olan Estonya, görev sürecini 31 Aralık 2017 tarihinde tamamlayacaktır.
ÖNÜMÜZDEKİ ÜÇ BAŞKANLIK: ESTONYA, BULGARİSTAN VE AVUSTURYA
1,3 milyon nüfusu ile AB’nin nüfus bakımından en küçük ülkelerinden biri olan Estonya, 1 Temmuz 2017 tarihinde AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı Malta’dan devraldı. Brexit ile beraber Birleşik Krallık’ın 1 Temmuz-31 Aralık 2017 tarihleri arasında yürüteceği dönem başkanlığı listeden çıkarılmış, söz konusu tarihlerde dönem başkanlığının Estonya’ya geçmesi karara bağlanmıştı.
2004 yılında AB üyesi, 1 Ocak 2011 tarihinde Avro Alanı’nın 17’nci ülkesi olan ve Schengen Alanı içinde yer alan Estonya, dönem başkanlığını ilk kez üstleniyor. Özellikle 19 Haziran’da başlayan Brexit müzakereleri, AB’de aşırı sağın yükselişi, bazı üye ülkelerdeki kritik seçimler sonrası ve küresel sorunların devam ettiği dönemde, altı aylık görev sürecinde Estonya’nın gündemi yoğun. Almanya seçimleri ve Birliğin ekonomik, sosyal ve siyasi açıdan dönüşüme giren yapısı nedeniyle de Estonya’dan beklentiler yüksek.
Estonya’nın bu görevi üstlenmesiyle beraber yeni bir üçlü başkanlık dönemine (Trio) de geçildi. Estonya’nın altı aylık dönem başkanlığı ile başlayan yeni Trio dönemi sırasıyla Bulgaristan ve Avusturya ile devam edecek.
ESTONYA’NIN AB KONSEYİ DÖNEM BAŞKANLIĞI ÖNCELİKLERİ
Estonya’nın AB Konseyi Dönem Başkanlığı sürecinde benimsenen önceliklerinin; ülkenin “AB politikası” olarak açıklanan ve 2015-2019 dönemini kapsayan çalışma programı çerçevesinde hazırlandığı belirtiliyor. Buna göre Estonya’nın öncelikleri;
- Açık ve yenilikçi bir Avrupa ekonomisi,
- Güvenli ve emniyetli bir Avrupa,
- Dijital bir Avrupa ve verilerin serbest dolaşımı,
- Kapsayıcı ve sürdürülebilir bir Avrupa olarak belirlenmiş bulunuyor.
Dönem başkanlığının sloganı ise “Denge Yoluyla Birlik” (Unity hrough Balance). Bu hususta, günümüzün küresel sorunların çözümünde Birlik içinde var olan ortak değerler etrafında bir araya gelmenin ve bu değerleri korumanın altı çiziliyor. Bu ortak değerlerin korunması adına diğer ülke ekonomileriyle mal-hizmet ticareti, sermaye ve emek hareketlerinin serbest olduğu açık bir ekonomi ve toplum yapısının temin edilmesinin yanı sıra güvenli ve istikrarlı bir Birlik’in sürdürülebilir kılınmasına katkı sağlamak amaçlanıyor. Güvenlik ve savunma politikalarında daha fazla işbirliği, Dijital Tek Pazar, Enerji Birliği, Döngüsel Ekonomi Paketi gibi özel sektörün ve tüketicilerin tercihleri ile İç Pazar’ın işleyişini köklü değiştiren strateji planlara yönelik çalışmalar öncelikler arasında gösteriliyor.
Açık ve Yenilikçi Bir Avrupa Ekonomisi
Estonya’nın AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nın önceliklerinin başında bilgiye dayalı büyümeyi ve rekabeti destekleyen yeni iş imkanlarının yaratılması yer alıyor. Bu noktada Birliğin temel işleyişini sağlayan dört özgürlüğün korunmasına önem verilecek. Ayrıca ticaret konularındaki müzakerelerin ilerletilmesi, AB genelinde iş yapma potansiyelinin artırılması, hizmet sunumunun sağlanması, bankacılık sektöründe istikrarın sağlanması, Enerji Birliği kapsamında tüm tüketicilerin güçlendirilmesi, elektrik iç pazarının oluşturulması ve vergi kaçırmanın önlenmesi ile daha adil ve rekabetçi bir pazar yapısının sağlanması hedefleniyor.
Güvenli ve Emniyetli bir Avrupa
Güvenli ve emniyetli bir Avrupa için; 500 milyon vatandaşın her türlü güvenliğinin sağlanması ile Birlik içinde refah, barış ve istikrarın temin edilmesine yönelik çalışmaların yapılması planlanıyor. Bu hususta; organize suçlar ve terörizmle mücadele konularında işbirliğinin artırılması, ileri düzeydeki bilgi sistemlerinin kullanılmasıyla iç güvenliğin güçlendirilmesi ve AB’nin dış sınırlarının daha etkin korunması hedefleniyor. Mülteci krizinin çözümüne yönelik çalışmaların devamını sağlamak, Ortak Avrupa İltica Sistemi’nin (Common European Asylum System) reformunu tamamlamak, Doğu Ortaklığı ilişkilerini güçlendirmek, savunma harcamalarını artırmak ve bu noktada AB-NATO ortaklığını güçlendirmek en temel hedefler arasında gösteriliyor.
Dijital bir Avrupa ve Verilerin Serbest Dolaşımı
Dönem Başkanlığının diğer öncelikleri arasında; tüketiciye, özel sektöre ve hükümetlere teknoloji alanındaki ilerlemelerden faydalanmaları için yapılacak çalışmalar geliyor. Tüm tüketicilerin, üreticilerin ve iş dünyasının yararlanacağı sınır-ötesi e-ticaret ve e-hizmetlerin geliştirilmesi, modern ve güvenli elektronik iletişim araçlarına erişimin sağlanması, yenilikçi hizmetlerin yaratılması ve kamu alanında sınır-ötesi dijital hizmetlerin günlük hayatta daha kolay kullanılabilir hale getirilmesi belirlenen hedefler arasında sunuluyor.
Kapsayıcı ve Sürdürülebilir bir Avrupa
Son olarak yüksek kalitede eğitimin ve iş imkanlarının sağlanmasının yanı sıra kalkınma politikası konusunda ülke becerilerinin artırılması için eşit koşulların ve fırsatların yaratılmasına ağırlık verilmesi bekleniyor. Sürdürülebilir bir Avrupa’nın teminatı için çevrenin korunması en temel konular arasında yer alıyor. AB genelinde işgücü hareketliliğinde ve kişilerin serbest dolaşımı alanında mevcut kuralların iyileştirilmesi amaçlanıyor. Bu noktada, sosyal içerme ve işgücü piyasasında eşit şartların sağlanması öncelikli çalışma alanlarını oluşturuyor.
TÜRKİYE’NİN MÜZAKERE SÜRECİNE ETKİSİ
Estonya, Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyen ülkelerden biridir. Türkiye ve Estonya arasında gerçekleştirilen resmi ziyaretlerde her iki taraf, ekonomik ve siyasi ilişkilerin artırılması gerektiğini açıklıyor. Estonya, her fırsatta özellikle Doğu Ortaklığı ve Birliğin geniş politikasında daha fazla işbirliğinden yana tavır sergiliyor. Dolayısıyla altı aylık başkanlık döneminde, AB’nin Türkiye ile olan müzakere sürecinin canlandırılması beklentisi önem taşıyor.
Genel özette, Türkiye-AB ilişkilerinde yeni fasılların müzakerelere açılması, vize serbestisi, mülteci anlaşması, Gümrük Birliği'nin modernizasyonu ve diğer alanlarda daha fazla işbirliği içinde olunması ihtiyacı güncelliğini koruyor. Avrupa Komisyonunun Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn 28 Haziran 2017 tarihinde açıklamasında, mülteci krizinin çözümünde Türkiye’ye aktarılan yardımların devam edeceğini ve temmuzda Türkiye’ye geleceğini açıkladı. Bu yıl nisan ayında Malta’da gerçekleştirilen Gymnich toplantısına, AB ile yürütülen katılım müzakerelerinde Türkiye ile yola devam edileceğinin açıklanması ilişkilerin gidişatı açısından son derece önemliydi. Ayrıca sonuncusu 13 Haziran 2017 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen ve ilişkilere ayrı bir anlam katan siyasi diyalog toplantılarının devam ettirilmesi de ilişkilerde güven tazelemek adına önemli diyaloglardan biri. İlişkilerdeki umut verici gelişmelere gölge düşürülmemesi adına her iki tarafa da büyük görev düşüyor.
Estonya AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nın tüm etkinliklerine ve program detaylarına www.eu2017.ee resmi internet adresinden ulaşılabilir.
Ocak-Haziran 2017:Malta
1 Ocak 2017 tarihinde Malta, AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı Slovakya’dan devraldı. 2004 yılında AB üyesi olan, 2007 yılında Schengen Bölgesi’ne entegre olan ve 2008 yılında ise Avro Alanı’na dâhil olan Malta, ilk kez AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı yürütme görevini üstleniyor. AB’nin en küçük ülkesi olan 420 bin nüfuslu Malta, Kuzey Afrika’dan AB’ye giden göç akınlarında önemli bir transit ülke konumunda. Malta’nın en önemli gelir kalemlerini turizm, ticaret ve finans hizmetleri oluşturuyor. Konsey Dönem başkanlıkları arasında koordinasyon sağlamak amacıyla Lizbon Antlaşması ile oluşturulan Trio /Üçlü ise Başkanlık, Hollanda, Slovakya ve Malta’dan oluşuyor. Malta 30 Haziran 2017 tarihine kadar yürüteceği AB Konsey Başkanlığını Estonya’ya devredecek.
Malta’nın AB Konseyi Dönem Başkanlığı öncelikleri şu alanlarda gerçekleşecek:
- Göç Krizi
- Tek Pazar
- Güvenlik
- Sosyal Kapsayıcılık
- AB’nin Komşuları
- Denizcilik
Malta Dönem Başkanlığın Öncelikleri
Malta’nın AB Konseyi Dönem Başkanlığı süresince öncelikli çalışma alanlarından birinin, AB’nin, halen devam eden göç krizinden ötürü atacağı adımlar olması bekleniyor. Bu çerçevede özellikle Ortak Avrupa İltica Sisteminin güçlendirilmesi ve 160 bin kişinin yeniden yerleştirilmesine ilişkin kuralların daha iyi bir şekilde uygulanmasını sağlamayı düşünüyor. Göç alanına Malta’nın bütünsel bir yaklaşımla yaklaşması ve bu şekilde hem iç hem dış boyutlarının da ele alınması bekleniyor. Buna ek olarak Malta’nın Göçe İlişkin Valetta Zirvesi sırasında kabul edilen kuralların pekiştirilmesi ve Afrika’da sürdürülebilir yatırım amacı ile Avrupa Dış Yatırım Planına ilişkin çalışmaların tamamlanması öngörülüyor.
AB Tek Pazarı bir başarı hikâyesi olmasına rağmen, söz konusu pazarın işleyişine ilişkin önemli sorunların olduğu biliniyor. Bu bağlamda, Malta hükümeti, Avrupa çapında roaming ücretlerin ortadan kalkmasını hedefliyor. Ayrıca, Sermaye Piyasalar Birliği çerçevesinde yürütülecek eylemlerin KOBİ’lerin geliştirilmesi ve büyüme ve istihdam için atılacak adımlar bu alanda Malta’nın kilit önceliklerini oluşturuyor. Diğer bir önemli öncelik ise tüm AB vatandaşları için özellikle kriz dönemlerinde enerji ikmal güvenliğinin güçlendirilmesidir.
Güvenlik alanında ise AB’de son bir yılda meydana gelen terör olaylarından sonra teröre karşı mücadelenin pekiştirilmesi hedefleniyor. Bu doğrultuda dördüncü kara para aklama ile mücadele yönergesine ilişkin yürütülen çalışmaların devam etmesinden söz ediliyor. AB’nin dış sınırlarında güvenliğin güçlendirilmesiyle beraber üçüncü ülke vatandaşlarının giriş ve çıkışlarına ilişkin AB çapında bir kayıt sisteminin de yürürlüğe geçmesi hedefleniyor. Buna ek olarak Eurojust’in yönetişiminin düzeltilmesi de bu alanda Malta’nın öncelikler arasında yer alıyor.
Malta Dönem Başkanlığının dördüncü öncelik alanını oluşturan Sosyal Kapsayıcılık başlığı altında ise kadınların iş pazarına katılımlarının geliştirilmesi öngörülüyor. Bu çerçevede Malta, borsada endeksli şirketlerin CEO’ları arasındaki cinsiyet eşitliliğine ilişkin bir yönergeyi önermeyi öngörüyor. Bu alandaki diğer bir öncelik ise Komisyon’un LGBT haklarına ilişkin yol haritasındaki eylemlerin masaya yatırılması için bakanlar düzeyinde bir konferansın düzenlenmesi olarak öngörülüyor.
AB’nin komşuları ile de yakından ilgilenen Malta’nın, bu alanda çeşitli öncelikleri bulunuyor. Coğrafi konumundan ötürü, Libya’da istikrarlılığın pekiştirilmesi, Tunus’ta demokratikleşme sürecinin güçlendirilmesi ve böylelikle AB’nin güneyine daha fazla odaklanmayı hedefliyor. Buna ek olarak İsrail ve Filistin arasındaki barış sürecine AB bünyesinde ve uluslararası çapta gösterilen çabalara da destek vermesi, halen devam eden Suriye krizine kalıcı bir sonucun bulunması da Akdeniz bölgesindeki hedeflerinin arasında yer alıyor. Rusya ile ilişkilere de değinen Malta, bu alanda küresel ve bölgesel konularda taraflar arası işbirliğinin sağlanmasını ancak Ukrayna’nın da uluslararası hukuk çerçevesinde desteklemesini öngörüyor.
Malta’nın öncelikli alanlarından sonuncusunu oluşturan denizcilik alanında ise, AB’nin önümüzdeki dönemde deniz ve okyanuslara olan bağımlılığının artacağı ve bunun için AB Entegre Deniz Politikası çerçevesinde denizcilik sektörünün sürdürülebilirliği ile gelişimin devam etmesinin önem arz ettiği ifade ediliyor. Bu kapsamda Malta’nın ajandasında uluslararası okyanus yönetişiminin olacağı ve bu alanda AB’nin daha uyumlu, kapsamlı ve etkin bir politika belirlemesi hedefleniyor. Buna ek olarak 2017 yılının başında ise üye ülkeler ve komşulara ilişkin bir Batı Akdeniz Havza Girişiminin başlatılması öngörülüyor.
Bu önceliklerin dışında Malta’nın dönem başkanlığında gündeme gelmesi beklenen diğer bir konu Brexit. Mart 2017’de Londra’nın AB’den ayrılmak için başvuruda bulunması halinde, Malta Dönem Başkanlığı Sorumlusu Malta Başbakanı Joseph Muscat’nın müzakerelerin düzenlenmesinde görev alacağı ifade ediliyor. Malta Dönem Başkanlığında yapılacak ilk Zirve toplantısının tarihi de açıklandı. Buna göre, AB liderleri 3 Şubat’ta Valetta’da gayrıresmi bir Zirve toplantısında bir araya gelecek. Britanya’nın davetli olmadığı bu toplantıda, Brexit sonrasında AB’nin geleceği konuşulacak.
Malta Dönem Başkanlığı ve Türkiye
Malta Dönem Başkanlığında Türkiye-AB ilişkileri açısından mülteci krizi konusunda sağlanan uzlaşmanın devamı ile Gümrük Birliği’nin güncelleşmesini öngören müzakerelerin başlanması en önemli gündem maddelerini oluşturacağı dile getiriliyor. Taraflar arasında Mart 2016’da varılan mutabakatın devam edeceği ve pekiştirilmesi için yeni alanların inceleneceği ifade ediliyor. Buna ek olarak Kıbrıs sorunun çözümünün kolaylaştırmak için Malta’nın gerekli adımlara atacağı ve bu alanda da Türkiye ile istişare halinde olacağına işaret ediliyor.
Temmuz-Aralık 2016: Slovakya
SLOVAKYA AB KONSEYİ DÖNEM BAŞKANLIĞI’NI DEVRALDI
1 Temmuz 2016 tarihinde Slovakya, AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı Hollanda’dan devraldı. 2004 yılında AB üyesi olan, 2007 yılında Schengen Bölgesi’ne entegre olan ve 2009 yılında ise Avro Alanı’na dâhil olan Slovakya, ilk kez AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı yürütme görevini üstleniyor.
Slovakya’nın AB Konseyi Dönem Başkanlığı önceliklileri ise şu şekilde:
• Ekonomik anlamda güçlü bir Avrupa
• Modern Tek Pazar
• Sürdürülebilir Göç ve Sığınma Politikası
• Küresel aktör olarak Avrupa
Slovakya’nın AB Konseyi Dönem Başkanlığı süresince öncelikli çalışma alanlarından birinin, AB’nin, dünya çapında rekabet gücünü artırması için Ekonomik ve Parasal Birliğin derinleştirilmesine yönelik atacağı adımlar olması bekleniyor. Bu dönemde AB’nin sürdürülebilir ekonomik büyümeyi desteklemek ve yeni istihdam imkânlarını yaratmak için yatırımları teşvik edici girişimlere ağırlık vermesi öngörülüyor. Öte yandan, 2017 yılının bütçesine ilişkin görüşmeler ve Sermaye Piyasaları Birliği konusu da Slovakya’nın ekonomi gündemini oluşturuyor.
AB Tek Pazarı’nın bir başarı hikâyesi olmasına rağmen, söz konusu pazarın işleyişine ilişkin önemli sorunların olduğu biliniyor. Bu bağlamda, Slovak hükümeti, AB’nin Dijital Tek Pazar oluşturma hedefi doğrultusunda, dijital ekonominin önündeki engellerin kaldırılmasına, e-hizmetlerin yaygınlaştırılmasına, pazara erişimin kolaylaştırılmasına, tüketicilerin korunması ve güçlendirilmesine yönelik çalışmalara ağırlık vereceğini açıkladı. Tek Pazar çerçevesinde ayrıca Enerji Birliği’nin oluşturulması da öncelikler arasında yer alıyor. Enerji Birliği ile enerji arz güvenliğinin ve AB’nin bu alandaki rekabet gücünün artırılması amaçlanıyor.
Günümüzde Türkiye ve AB arasındaki ilişkilerde önemli bir konuma sahip göç konusuna ilişkin olarak, Slovakya’nın AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nda, AB’nin dış sınırlarının korunması çalışmalarının yürütülmesi öngörülüyor. Nitekim, sınır güvenliğini artıran ve aynı zamanda yeni ve modern teknolojilerin kullanımıyla Schengen ülkelerine giriş prosedürlerini kolaylaştıran ve hızlandıran “Akıllı Sınırlar Paketi”nin hayata geçirilmesi gündemde olacak.
Üçüncü ülkeler ile dış ilişkilerin geliştirilmesi önceliği etrafında AB’nin küresel aktör konumunun güçlendirilmesi hedefleniyor. Bu kapsamda, özellikle başta AB için kilit ekonomik ortakları olmak üzere üçüncü ülkeler ile ticari ilişkilerin geliştirilmesi öncelikler arasında yer alıyor.
Slovak hükümeti komşu bölgelerde istikrar, refah ve demokrasi değerlerinin yaygınlaştırılmasına yönelik çabalarına devam edeceğini açıkladı. Bu amaca yönelik genişleme politikasının oynadığı önemli rolün altı çiziliyor.
Britanya’da yapılan AB referandumunda ayrılık kararının çıkmasının ardından Slovakya, kritik bir dönemde görevi üstleniyor. Bu sürecin iyi yönetilmesi, Slovakya açısından önemli bir sınav olacak. Bu bağlamda, 16 Eylül 2016 tarihinde Bratislava’da düzenlenecek gayri resmi AB Zirvesi’nde İngiltere’nin AB’den çıkması durumu çerçevesinde AB’nin geleceği ele alınacak.
Slovakya’nın AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nın resmi sitesine buradan ulaşılabilir.
Ocak- Haziran 2016: Hollanda
1 Ocak 2016 tarihinde Hollanda, AB Dönem Başkanlığını Lüksemburg’dan devraldı. On ikinci kez dönem başkanlığını üstlenecek olan Hollanda’nın altı ay süreyle, Liderler Zirverleri ve AB Dışişleri Konseyi haricinde bütün Konsey toplantılarını yönetmesi ve Konsey gündemini belirlemesi öngörülüyor. Hollanda Dönem Başkanlığı, on sekiz ay sürecek olan Hollanda, Slovakya, Malta “Üçlü Programı”nın (Trio) ilk ayağını oluşturuyor. AB’nin bir anlamda önümüzdeki 18 aylık süreçteki gündemini yansıtan Hollanda, Slovakya Malta Üçlü Programı’nın (Trio) temel önceliklerini büyüme ve rekabet edebilirlik; istihdam; Enerji Birliği; özgürlük, güvenlik ve adalet; AB’nin küresel aktör olarak rolünün geliştirilmesi; vatandaşların salahiyeti ve güvenliği oluşturuyor.
Hollanda Dönem Başkanlığı’nın Öncelikleri
Avrupa entegrasyon projesinin temelini oluşturan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun kurucuları arasında yer alan Hollanda, AB’nin kurumsal tarihi boyunca, Birliğin hukuki temellerini oluşturan toplantılara ev sahipliği yaptı. 2016’nın Ocak ayında başlayan Dönem Başkanlığı boyunca da Hollanda, AB’nin temellerine vurgu yapmayı ve bu temellerin değerini ön plana çıkarmayı amaçlıyor.
Büyüme ve istihdam ile AB vatandaşlığını vurgulamak ve vatandaşların karar alma süreçlerine etkisini artırmak amacıyla sivil toplumun AB sistemine daha etkin şekilde dahil edilmesi, Hollanda Dönem Başkanlığı’nda büyük ölçüde gündemde olacak. Hollanda’nın dört önceliğini, Schengen sisteminin tartışmaya açıldığı bir dönemde:
- Göç ve uluslararası güvenlik;
- Büyüme ve istihdam için inovasyon;
- İleriye dönük enerji ve iklim politikaları
- Güçlü bir ekonomi birliği oluşturuyor.
Bu önceliklerin gündemde olduğu, müzakere ve istişare edileceği pek çok AB düzeyinde etkinliğin Brüksel ile birlikte, Amsterdam ve Lahey’de gerçekleşmesi planlandı. Hollanda Dönem Başkanlığı’nda bakanlar düzeyinde gerçekleşecek toplantıların bir bölümünün Amsterdam Denizcilik Müzesi’nde, diğer yetkililerin toplantılarının tarihi Amsterdam Limanında gerçekleşmesi bekleniyor. Sivil toplumun Dönem Başkanlığı sürecine katılımının artırılabilmesine yönelik olarak ise, Başkanlık yerleşkesinde bir ziyaretçi merkezi oluşturuldu.
Temmuz-Aralık 2015: Lüksemburg
10 yıl aradan sonra Lüksemburg, 1 Temmuz 2015 tarihinde AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı devraldı. Altı aylık dönem başkanlığı, yeni bir kurumsal denge oluşturan Lizbon Antlaşması sonrasında bu ülkenin ilk dönem başkanlığı olacak. Ayrıca Lüksemburg, İtalya ve Letonya’nın ardından, üçlü Başkanlık sisteminin de sonuncusunu oluşturuyor.
DÖNEM BAŞKANLIĞI ÖNCELİKLERİ
Lüksemburg Dönem Başkanlığı’nın ana ilkeleri şu şekilde belirlenmiş durumda:
- Vatandaşların sesine kulak veren;
- İşletmeleri destekleyen;
- Avrupa’nın çıkarları doğrultusunda ortaklar ve kurumlarla işbirliğinde içinde çalışan bir Dönem Başkanlığı.
Avrupa Komisyonu’nun teklifi üzerine Daha İyi Hukuki Düzenlemeler (Better Regulations) için kurumlararası anlaşmanın güncellenmesi vatandaş çıkarlarının ve ihtiyaçlarının dikkate alınarak mevzuatın güvencesini verilmesi gereken kurumlar arası işbirliğinin daha iyi olmasına imkân sağlanması öngörülüyor. Bu amaçla Lüksemburg Dönem Başkanlığı, bu anlaşma için müzakereleri ileri seviyeye taşımanın yollarını aramayı hedefliyor.
Lüksemburg Dönem Başkanlığı’nın programı, 26-27 Haziran 2014 tarihlerinde AB Konseyi tarafından sonraki 5 yıl için AB’nin temel önceliklerini ortaya koyan Stratejik Plan çerçevesinde belirlendi. Söz konusu plan, Komisyon Başkanı’nın Yönlendirici İlkeleri, Komisyonun yıllık çalışma planı ve İtalya-Letonya-Lüksemburg’dan oluşan Üçlü Başkanlığın çalışmaları göz önünde bulundurularak oluşturuldu.
Lüksemburg Dönem Başkanlığı’nın öncelikleri ise yedi temel başlıkta sınıflandırılıyor:
- Büyüme ve istihdamı artırmak için yatırımı teşvik etmek;
- AB sosyal boyutunun derinleştirilmesi;
- Göçü yönetmek, özgürlük, yargı ve güvenlik alanlarını birleştirmek;
- Dijital Pazar boyutuna odaklanarak ortak pazarı gözden geçirmek;
- Avrupa’nın rekabet gücünü küresel ve şeffaf bir çerçeveye oturtmak;
- Sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etmek;
- Dünyada AB’nin konumunu güçlendirmek.
LÜKSEMBURG DÖNEM BAŞKANLIĞI VE TÜRKİYE
Lüksemburg Dönem Başkanlığı, Türkiye’nin müzakere sürecini diğer aday ülkelerle beraber ele alırken Dönem Başkanlığı programında, Türkiye, Karadağ ve Sırbistan ile müzakerelerde gerekli şartlar yerine getirilmesi halinde yeni fasılların açılabileceği dile getiriliyor.
Lüksemburg, Türkiye’nin üyeliğine sıcak bakan ülkeler arasında bulunuyor. 2013’te Lüksemburg tarafından Türkiye’ye gerçekleştirilen ziyarette Grandük Henri, ikili ilişkilerin geliştirilmesi ve Türkiye-AB katılım müzakerelerinde de daha ileri bir aşamaya geçilmesi için destek verdiklerini açıklamıştı. Yine 2014’te de Lüksemburg Dışişleri Bakanı Jean Asselborn, Türkiye’nin adaylık sürecini desteklerini, 2015 Dönem Başkanlığı’nda bunun için gerekli adımları atacaklarının altını çizmişti. Kasım 2014’te Lüksemburg Dışişleri Bakanı Jean Asselborn’un verdiği bir demeçte ise, Lüksemburg hükümetinin geçmiş yıllarda Türkiye ile üç faslın açılmasını denediğini açıklamıştı. Asselborn, net bir dille Lüksemburg Dönem Başkanlığı sırasında Türkiye ile yeni fasılların açılması için girişimlerde bulunacaklarını açıklamıştı. Dönem Başkanlığı süresince Türkiye’nin göç yönetimi ve enerji alanlarındaki rolü dışında, yaşanan ekonomik kriz sürecindeki rolünün de konuşulması muhtemel görünüyor.
Lüksemburg AB Dönem Başkanlığı'nın ana teması, öncelikleri ve Türkiye’nin üyelik müzakerelerine ilişkin bakış açısını mercek altına alan ve İKV Uzman Yardımcısı Deniz Servantie tarafından hazırlanan “Lüksemburg AB Dönem Başkanlığını Devraldı” başlıklı Değerlendirme Notu'na buradan ulaşılabilir.
Temmuz-Aralık 2014: İtalya
İtalya, 1 Temmuz 2014 tarihinde Yunanistan’dan devralarak, 12’nci kez dönem başkanlığı görevini üstlendi. İtalya’nın AB Dönem Başkanlığı’nın öncelikleri; ekonomik ve mali krizin üstesinden gelerek ekonomik büyümenin canlandırılması ve yeni istihdam imkânlarının yaratılması; vatandaşların temel haklarının güçlendirilmesi ve Avrupa’nın hızla değişen uluslararası ortama ayak uydurmasının sağlanması olarak belirlendi.
İstihdam ve ekonomik büyüme
İtalya’nın AB Dönem Başkanlığı’nda, AB temel politikalarının merkezinde büyüme ve istihdamı tutarak, üye ülkelerinde yapısal reformları teşvik edecek ekonomik çerçevenin oluşturulması hedefleniyor. Bu girişimler kapsamında, “Avrupa Rönesans” ile Avrupa, sanayinin önemini yeniden keşfedilmesi için KOBİ’lerin gelişmeleri ve iş yapma ortamının iyileştirilmesi konuları öncelik teşkil ediyor. Bu dönemde, enerji ve iklim politikalarına da büyük önem verileceği anlaşılıyor. Enerji alanında örneğin, AB’nin enerjide tedarik yollarının çeşitlendirilmesi ve enerji güvenliğinin sağlanmasına yönelik önlemler alınması öngörülüyor. İtalya, bu kapsamda Ekim 2014’te düzenlenecek AB Zirvesi’nde iklim ve enerji alanlarında yeni bir anlaşmaya varılması için çalışacağını açıkladı.
İtalya’nın AB Dönem Başkanlığı’nın diğer öncelikleri arasında Avrupa Ekonomik ve Parasal Birliği’nin güçlendirilmesi ve derinleştirilmesi; eğitim ve öğretim sistemlerinin iş pazarına entegrasyonun kolaylaştırılması ve başta Horizon 2020 Programı ile Avrupa Yapısal ve Yatırım fonları aracılığıyla araştırma ve yenilikçiliğin teşvik edilmesi yer alıyor. İtalya’nın AB Dönem Başkanlığı’nda dijital tek pazarının tamamlanması için çalışmalarının hızlandırılması öngörülüyor. Bu önlemler ile birlikte, Avrupa 2020 Stratejisi’ni yeniden canlandırarak, akılı, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyümeye destek verilmesi hedefleniyor. Bu bağlamda, İtalya’nın AB Dönem Başkanlığı’nın süresince söz konusu stratejinin etkinliğini artırmak amacıyla açık bir forumun düzenlenmesi planlandığı açıklandı.
Avrupa vatandaşlarıyla yakınlaşma: demokrasi, haklar ve özgürlük
İtalya’nın AB Dönem Başkanlığı esnasında, AB kurumlarında yer alan temsilcilerin görev değişiminde önemli gelişmelere sahne olması söz konusu. Bunlar sırasıyla; yeni seçilen Avrupa Parlamentosu’nun Temmuz ayında, Avrupa Komisyonu’nun yeni üyelerinin ve AB’nin yeni Yüksek Temsilcisi’nin ise Kasım ayında göreve başlamaları ve AB Zirvesi’nin liderliğinin 1 Aralık 2014 tarihinden itibaren yeni bir Başkan tarafından devralınmasıdır. Bu Dönem Başkanlığı’nda, İtalya, söz konusu geçiş döneminin kolaylaştırılması için büyük özen göstereceği düşünülüyor. Bu dönemde, AB’de yönetişim sürecinde de iyileştirme yolları aranacağı açıklandı. Bu kapsamda daha çok demokrasi, hesap verebilirlik, şeffaflık sağlanmasıyla, AB kurumlarının AB vatandaşlarıyla daha çok yakınlaştırılması amaçlanıyor.
İtalya’nın AB Dönem Başkanlığı’nda özellikle temel hakların korunması ve bu kapsamda kişisel verilerin korunmasına yönelik yürütülen çalışmalarda ilerleme kaydedilmesi ümit ediliyor. Bunun yanı sıra, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması ve ayrımcılık yapmama ilkesinin uygulanmasına yönelik önlemlerin alınmaya devam edileceği açıklandı.
İtalya’nın AB Dönem Başkanlığı’nda göç ile sığınma politikalarda AB’nin daha aktif bir rol üstlenmesi hususuna önem veriliyor. Bu bağlamda, AB nezdinde bir göç politikasının oluşturulması hedefleniliyor. Bu kapsamda öngörülen çalışmalar arasında örneğin Avrupa’da daha entegre sınır kontrol sisteminin geliştirilmesi yer alıyor.
AB’nin dış politikasında yeni bir ivme
İtalya’nın AB Dönem Başkanlığı’nda Güney Akdeniz bölgesinin AB’nin Dış Politikası çerçevesinde daha ön plana çıkartılmak istendiği anlaşılıyor. AB’nin özellikle Kuzey Afrika ve Orta Doğu bölgelerinde yaşanan geçiş dönemine destek verilmesi öngörülüyor.
İtalya’nın AB Dönem Başkanlığı, komşuluk politikası çerçevesinde Gürcistan, Moldova ve Ukrayna ile imzalanan Ortaklık Anlaşmaları’nın uygulamaya koyulmasına öncelik tanıyacağını belirtti. Bununla birlikte, İtalya’nın AB Dönem Başkanlığı’nda stratejik önem taşıyan genişleme politikası kapsamında ise Batı Balkanlar ile katılım müzakerelerin desteklenmesi ve Türkiye ile olan müzakerelerin yeninden canlandırılması konuları öncelikler arasında yer alıyor.
AB’nin dış ticaret politikası kapsamında ise, AB’nin stratejik ortakları ve gelişmekte olan ekonomiler ile ikili ticaret ve yatırım müzakerelerinin tamamlanmasına yönelik çalışmaların devam etmesi söz konusu. Asya ülkeleri ile yürütülen serbest ticaret anlaşmaları ve ABD ile yürütülen Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı müzakerelerinin desteklenmesi öncelik teşkil ediyor.
İtalya’nın AB Dönem Başkanlığı’nda ayrıca, siber suç ile daha etkin mücadele edilmesi, AB Denizcilik Güvenlik Stratejisi’nin uygulanması, 2015 sonrası Kalkınma Gündemi için ortak bir pozisyon hazırlanması gibi önceliklere de yer veriliyor.
İtalya’nın AB Dönem Başkanlığı’nın resmi sitesine http://italia2014.eu/en adreslerinden ulaşılabilir.
Ocak-Haziran 2014: Yunanistan
Yıllardır ekonomik ve finansal krizle mücadele eden ve dış yardımla ayakta durmaya çalışan Yunanistan, Avrupa Birliği (AB) Dönem Başkanlığı’nı 1 Ocak 2014 tarihinde Litvanya’dan devraldı. AB üyelik sürecinde beşinci kez AB Dönem Başkanlığı’nı yürütecek olan Yunanistan’ın 30 Haziran 2014 tarihinde dönem başkanlığını İtalya’ya devredecek olmasıyla da, 1 Ocak 2013 tarihinde İrlanda ile başlayan, Litvanya ve Yunanistan’ın da dâhil olduğu “Üçlü Program” (Trio) sona ermiş oldu.
Bilindiği üzere, “Üçlü Program” (Trio) ilk olarak Aralık 2011 tarihinde başlatıldı. Söz konusu program, üçlü dönem başkanlıkları çerçevesinde belirlenen ekonomik büyüme ve istikrar, iş imkânlarının artırılması ve kolaylaştırılması, Tek Pazar’ın derinleştirilmesi ve mali istikrar reformlarının artırılması gibi önceliklerin gerçekleştirilmesi bakımından başkanlık eden AB Üye Devletleri’ne ciddi sorumluluklar getirmekte. Öte yandan, Mayıs 2014 tarihinde yapılacak olan Avrupa Parlamentosu seçimlerinin Yunanistan’ın dönem başkanlığı dönemine denk gelmesi de “Üçlü Program”ın (Trio) kalan altı aylık sürecini ve Yunanistan’ın başkanlık performansını daha da önemli kılmakta.
AB’nin önemli bir geçiş süreci yaşadığı bir dönemde AB Dönem Başkanlığı’nı üstlenen Yunanistan için bu görev, hiç şüphesiz 2009’dan bu yana ekonomik kriz ile mücadele eden AB’nin tekrar ayağa kalkması açısından hem çok önemli hem de zorlu olacak. Başladığı günden bugüne ciddi boyutlara ulaşan ekonomik kriz, finansal istikrarın sağlanması ve kamu maliyesinin sağlamlaştırılması için sınırlayıcı olarak nitelendirilebilecek mali politikaların uygulanmasını gündeme getirdi.
Ekonomik ve finansal krizin sebep olduğu iktisadi durgunluk ve artan işsizlik oranları, AB vatandaşlarının büyük bir kısmının AB kurumlarına olan güvenini sarsmakla beraber, bu kurumların etkin bir ekonomi politikası benimsemesi ve uygulaması bakımından kredibilitelerinin artmasına neden oldu. Bununla birlikte, krizden doğrudan etkilenen ülkelerin başında yer alan Yunanistan’da uygulanan katı mali politikalar sebebiyle ülkenin sosyal bütünlüğü de ciddi oranda zarar gördü. Bu gelişmeler ışığında AB Dönem Başkanlığı, Yunanistan’a ekonomik krizden ötürü zarar görmüş imajını düzeltmek ve inanırlılığını yeniden perçinlemek için büyük bir fırsat sunuyor.
Öte yandan, Birlik genelinde refahın ve istikrarın tekrar sağlanması için AB’nin, Ekonomik ve Parasal Birliğin derinleştirilmesi kapsamında ortak paranın korunması, piyasalardaki durgunluğun giderilmesi ve büyümenin teşvik edilmesi kapsamında işsizlikle mücadele için gerekli adımları atması büyük önem taşıyor. Söz konusu gereksinimler doğrultusunda, büyümeyi hedefleyen politikaların geliştirilmesi, işsizlikle mücadele, ekonomik ve sosyal uyumu destekleyici reformlar, Ekonomik ve Parasal Birliğin derinleştirilmesi ile birlikte genişleme politikaları, Yunanistan’ın dönem başkanlığı süresince irdeleyeceği temel konuların başında yer alıyor. Bunun yanı sıra, Mayıs ayında gerçekleşecek olan Avrupa Parlamentosu seçimleri de Yunanistan Dönem Başkanlığı’nın rotasını belirleyen bir diğer önemli faktör olarak belirtiliyor.
Söz konusu önceliklerin gerçekleştirilmesi için Yunanistan’ın ele alacağı konular şöyle sıralanabilir:
- AB vatandaşlarının gündelik sorunlarının, endişelerinin ve güvensizliklerinin çözümüne yönelik politikaların ve girişimlerin desteklenmesi yoluyla Birlik genelinde kentsel ve topluluk sorumluluklarının geliştirilmesi; mali kalkınmanın desteklenmesi; istihdam, uyum ve güvenliğin sağlanması; AB’nin ortak değerler barındıran bir topluluk olarak korunması, güçlendirilmesi ve geliştirilmesi;
- Avro Alanı’nda var olan eksiklikleri gidermeye yönelik politika ve eylemlerin geliştirilmesi yoluyla Ekonomik ve Parasal Birliğin derinleştirilmesi; parasal birliğin rücu edilemezliğinin sağlam ve sürdürülebilir bir temele dayalı olarak korunması; Avrupa bütünleşme projesinin kurucu taşlarından biri olan avronun korunması ve bu kapsamda yeni bankacılık birliğinin oluşturulması;
- AB’nin demokratik meşruiyetinin ve mesuliyetinin, AB Üye Devletleri arasında bütünlüğün ve dayanışmanın sağlanması yoluyla desteklenmesi ve Avrupa demokrasisinin adım adım sağlamlaştırılması; vatandaşlık haklarının genişletilmesi.
Eylem planı çerçevesinde, Yunanistan’ın AB Dönem Başkanlığı programı önceliklerinin başında yer alan ekonomik büyümenin yanı sıra öne çıkan gündem başlıkları arasında sosyal adalet ile ilgili düzenlemeler ve kaçak göç ile mücadele konuları yer alıyor. Bununla birlikte, başta Yunanistan olmak üzere birçok AB Üye Devleti’nin de etkilendiği ekonomik ve finansal krizin bir yansıması olan bankalar sorununa ilişkin olarak, Yunanistan’ın, yeni denetleme mekanizmalarının geliştirilmesi ve uygulanması kapsamında oluşturulan Ortak Çözüm Mekanizması’nın kesinleşmesi için gereken adımları atması bekleniyor. Bu kapsamda Yunanistan, dönem başkanlığı programına bağlı olarak belirlediği eylem planı dört alanı kapsıyor. Bu alanlar:
- Büyüme ve istihdam
- AB-Avro Alanı entegrasyonunun daha ileri bir aşamaya götürülmesi
- Göç ve sınır kontrolü
- Denizcilik politikası olarak belirlendi.
Yunanistan’da 2014 yılında piyasalardaki durgunluğun sona ereceği ve ekonominin yeniden büyüme göstereceği tahminleri yapılırken, Yunanistan, altı ay süresince takip edeceği programı, “lüks olmayan, işlevsel ve hedef odaklı” olarak nitelendirdi. Ancak, Yunanistan’ın içinde bulunduğu ekonomik durum sebebiyle bazı AB Üye Devletlerinin, Yunanistan’ın dönem başkanlığı performansına şüphe ile yaklaştığı belirtiliyor. Yunanistan’ın son dönemdeki ekonomik performansıyla ilgili olarak açıklama yapan Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras ise, “durgunluk kısır döngüsünü sona erdirdik. 2014’te yeni reformlar dalgası başlayacak. Yanlış ve haksızlıklar oldu ancak, bunları düzeltme imkânları mevcut” açıklamasında bulundu.
Son olarak, Yunanistan’ın daha önce AB’nin genişlemesi için destek vereceğini açıklamasına rağmen, genişleme politikalarının dönem başkanlığı öncelikleri arasında yer almaması gözlerden kaçmadı. Her ne kadar Yunanistan daha önce, Türkiye’nin AB ile üyelik müzakerelerinin devam ettirilmesi konusunda olumlu görüş beyan etse de, dönem başkanlığı süresince genişleme politikasını öncelikleri arasında sıralamadığı için, bu durumdan önümüzdeki altı aylık dönemde Türkiye’nin AB ile katılım sürecinin ne yönde etkileneceği belirsizliğini koruyor.
Yunanistan AB Dönem Başkanlığı resmi sitesine http://gr2014.eu/ adresinden ulaşılabilir.
Daha detaylı bilgiler için buraya lütfen tıklayınız.
Temmuz-Aralık 2013: Litvanya
Litvanya Avrupa Birliği (AB) Konseyi Dönem Başkanlığı’nı 1 Temmuz 2013 tarihinde İrlanda’dan devraldı. Litvanya’nın AB üyelik sürecindeki ilk AB dönem başkanlığını yürütecek olması önemli bir gelişme olarak nitelendirilebilir. Öte yandan ülkenin Dönem Başkanlığı’nı, Mayıs 2014 tarihinde yapılacak Avrupa Parlamento seçimleri tarihine yakın bir tarihte devralması da önümüzdeki altı aylık süreç için öngörülen öncelikleri ve ülke performansını önemli hale getiriyor.
Bunun ötesinde, 1 Ocak 2013 tarihinde İrlanda Dönem Başkanlığı ile başlayan ve Yunanistan’ın Dönem Başkanlığı’nın 30 Haziran 2014 tarihinde bitmesiyle sonlanacak olan “Üçlü Program” (Trio) Aralık 2011 tarihinde Brüksel’de başlatılmıştı. Program genel olarak üç dönem başkanlığına; AB’nin ekonomik büyümesinde, iş imkânlarının kolaylaştırılmasında, Tek Pazar’ın derinleştirilmesinde, mali istikrar reformlarının arttırılmasında ve Avrupa Ekonomik ve Parasal Birliği’nin güçlendirilmesinde önemli sorumluluklar yüklüyor. Bu bağlamda Litvanya bu programın ikinci durağı niteliğinde.
Bakıldığında ülkenin yeni dönem için öngördüğü planların, AB’nin önümüzdeki yıllarda şekillendirmesi planlanan konu başlıklarının pek çoğuna paralel olduğu görülmekte. Diğer taraftan, Rusya-AB ilişkilerini yakından ilgilendirecek bazı politika alanlarının da gündeme alınması söz konusu olabilecek. Örneğin enerji güvenliği, AB’nin Doğu ortaklarıyla olan ilişkileri ve sınır kontrollerinin geliştirilmesi gibi alanlarda öncelikler ön plana alınmakta. Litvanya’nın Cumhurbaşkanı Dalia Grybauskaite’nin 20 Haziran 2013 tarihindeki mesajında, Sovyetler Birliği etkisinden çoktan uzaklaşmış bir Litvanya örneği gösterilmiştir. Bu sürecin bir parçası olan özgürlük mücadelesinde ülkenin yaşadığı köklü değişimler, bugünlere nasıl gelindiğinin en büyük kanıtı olarak gösterilmiştir. Nitekim 1990 yılından itibaren başlayan değişim rüzgârları ülkeyi AB üyelik sürecine kadar götürmüştür.
Bilindiği gibi 2013 yılı AB vatandaşlığının 20’nci yılı olarak kutlanıyor. Bu yılın önemine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Grybauskaite, 2004 yılında gelen AB üyeliği statüsüyle, tüm Birlik vatandaşlarının ortak çıkarları için çalışacaklarına dair taahhütlerinin, altı aylık dönem başkanlığı süresinde de belirgin bir şekilde devam edeceğini belirtmiş; benzer bir açıklama Litvanya Dışişleri Bakanı Linas Antanas Linkevicius tarafından da dile getirilmiştir. Linkevicius, AB’nin geleceğine ilişkin reformların yanında AB vatandaşlarının çıkarlarının korunmasını önemsediklerini kaydetmiştir.
Litvanya Dönem Başkanlığı boyunca karşılaşılacak önemli gündem maddeleri arasında ayrıca AB’nin ekonomik krize karşı daha güçlü durabilmesi için geliştirmesi gereken çeşitli reformlar ve yasal düzenlemeler de öne çıkacak. Yeni dönem bütçenin onaylanması ve Tek Pazar’ın tamamlanması için hazırlanan eylem planlarının geliştirilmesi de dönem başkanlığının önemli öncelikleri arasında yer alıyor. Bu bağlamda, Litvanya Dönem Başkanlığı’nın öncelikli başlıkları daha;
- Güvenilir
- Büyüyen
- Açık bir AB yaratma olarak açıklanmıştır.
Daha güvenilir bir AB için Litvanya’nın çalışmaları, AB’nin ekonomi politikasındaki güven ortamının sağlanmasına yönelik olacak. Bankacılık Birliği ve mali reformlara yönelik mevzuatın esas olarak incelenecek konular arasında olduğu vurgulanıyor. Ayrıca 2014 – 2020 bütçesinin onaylanması ön planda tutulacak.
Daha çok büyüyen bir AB için, Avrupa 2020 ve Avrupa Sömestri’ne ağırlık vererek, büyümenin ve işsizliğin azaltılmasında ana etkenlerinden biri olan Tek Pazar’ın derinleştirilmesine ve uyumlaştırılmasına ağırlık verilecek. Tek Pazar’ın tamamlanması ekonomik kriz ile mücadelesi kapsamında AB’nin önemli gündem maddeleri arasında yer alan Birinci Tek Pazar Eylem Planı’nın (Single Market Act I) hedeflerinin tamamlanması ve İkinci Eylem Planı (Single Market Act II) çerçevesinde belirlenen öncelikli eylemlerin geliştirilmesi için çalışmalar sürdürülecek. Bu bağlamda, AB gündeminde yer alan ve ikinci eylem planında öngörülen ulaşım ve enerji ağları, serbest dolaşım imkânları, dijital gündem, sosyal girişimcilik ve tüketici güveninin oluşturulması için çalışmalar yürütülecek.
Litvanya’ya göre daha açık bir AB için ise, ülkenin çalışmaları güvenlik konuları yönünde olacak. Altı aylık dönemde Doğu ortaklıkları kapsamında ilişkilerin geliştirilmesine devam edilecek. Bu hususta Kasım 2013 tarihinde Doğu Ortaklık Zirvesi yapılması planlanıyor. Ayrıca genişleme sürecine destek verilecek.
Başkanlık Dönemi boyunca başta ABD, Japonya ve Kanada olmak üzere serbest ticaret anlaşmaları ve stratejik ortaklıklar gündeme alınacak. AB’nin yeni küresel güvenlik problemlerine karşı daha iyi cevap verebilmesi adına kurulacak işbirlikleri üzerinden, Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası’nın güçlendirilmesi hedeflenmekte. Özellikle savunma politikalarına koordineli bir yaklaşım getirilmesi için çalışmalar yürütülecek.
Enerji güvenliği konusu ülkenin dönem başkanlığının önemli gündem maddelerinden biri. AB enerji politikalarının dış boyutunun koordine edilmesi ve AB’de enerji pazarının tamamlanması da öncelikler arasında.
Litvanya Dönem Başkanlığı’nın resmi internet sitesine http://www.eu2013.lt/en/ adresinden ulaşılabilir.
Litvanya Dönem Başkanlığı ve Türkiye-AB İlişkileri
Litvanya, Türkiye’nin AB üyeliğine sıcak bakan ülke konumunu sürdürmektedir. Bu tutumunun dönem başkanlığı ve sonrasında da devam edeceği taahhütleri verilmektedir. Dolayısıyla Litvanya Dönem Başkanlığı’nın Türkiye’nin müzakere sürecine olumlu yansımaları olması bekleniyor.
Özellikle, 25 Haziran 2013 tarihinde gerçekleşen Genel İşler Konseyi kararı neticesinde 22’nci başlığın açılması tarihinin Litvanya Dönem Başkanlığı Dönemi’nde gerçekleşebilmesi gündemdeki yerini koruyor. Şu an itibariyle resmi anlamda açılmasa da, Ekim 2013 tarihinde yayınlanacak Avrupa Komisyonu’nun Türkiye İlerleme Raporu’ndan sonra toplanması beklenen Hükümetlerarası Konferans’ta başlığın açılmasının netleşmesi, hem Türkiye hem Litvanya hükümeti tarafından arzu edilen bir durumdur.
4 Nisan 2013 tarihinde Litvanya-Türkiye İş Forumu kapsamında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ülkeye gerçekleştirdiği resmi ziyaretinde, Litvanya’nın Dönem Başkanlığı boyunca, Türkiye’nin AB ile müzakere sürecini olumlu etkileyecek her gelişmenin arkasında yer almak istediklerini ve Türkiye’nin AB’ye entegrasyon süreci ve üyelik statüsünün elde edilmesi konusunda Litvanyalı yetkililerden gelen desteğin daim olacağı ülkenin Cumhurbaşkanı Grybauskaite tarafından bir kez daha dile getirilmişti.
Litvanya Dışişleri Bakanı Linas Antanas Linkevicius’nun AB Konseyi’nde dönem başkanlığını devralması sonrasında gerçekleştirdiği basın toplantısında ise, Türkiye ile 22’nci fasıl dışında yeni bir fasıl üzerine de müzakerelerin başlatılmasını istediklerini açıklamıştır. Gündeme alınması istenilen bu başlıklar 23 ve 24’üncü başlıklar olarak ifade edilmiştir. Ayrıca Bakan Linkevicius, ülkenin dönem başkanlığı sırasında ABD ile serbest ticaret anlaşmasının imzalanması durumunda, bu durumun Türkiye açısından sorun yaratmaması için çalışacaklarını vurgulamıştır.
Türkiye ve Litvanya arasında 1930 tarihli dostluk anlaşması da bulunuyor.
Daha detaylı bilgiler için buraya lütfen tıklayınız.
Ocak-Haziran 2013: İrlanda
İrlanda’nın Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri ve Ticaret Bakanı Eamon Gilmore ve AB İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Lucinda Creighton 17 Aralık 2012 tarihinde gerçekleşen basın toplantısında İrlanda’nın 1 Ocak 2013 tarihinde 6 aylık bir süre için devralacağı AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nın önceliklerini tanıttılar.
İrlanda’nın 7’nci kez üstleneceği AB dönem başkanlığı, İrlanda’nın AET/AB’ye üyeliğinin 40’ıncı yılına denk gelmesi bakımından sembolik öneme sahip. İrlanda’nın AB dönem başkanlığını üstlenmesiyle, ilk kez kurtarma fonu alan bir Üye Devlet AB Dönem Başkanlığı’nı üstlenmiş olacak.
İrlanda’nın AB dönem başkanlığının teması olarak seçtiği üç anahtar kelime istikrar, istihdam ve büyüme (“Stability, Jobs and Growth”). İrlanda Dönem Başkanlığı’nın sloganı ise “İrlanda 2013: İstikrar için. İstihdam için. Büyüme için.” olarak belirlendi. İrlanda Dönem Başkanlığı’nın nihai öncelikleri ve programı 2013 yılı Ocak ayının başında açıklanacak.
AB’de istikrarın sağlanması ve bunun istihdam yaratmaya ve büyümeye dönüştürülebilmesi İrlanda’nın en önemli önceliğini oluşturuyor. Önceliklerinden birini “kalıcı insan merkezli büyüme” olarak belirleyen İrlanda dönem başkanlığına göre, istihdam yaratmayı teşvik eden büyümenin hızlandırılması AB’nin acilen ele alması gereken en önemli öncelik alanını oluşturuyor. Bu nedenle, İrlanda Dönem Başkanlığı, başta Avrupa Sömestri olmak üzere AB’nin yeni ekonomik yönetişim önlemlerinin uygulanması ve büyüme için gerekli şartların sağlanması için AB ile Üye Devletlerin birlikte çalışmasına odaklanacak. Dönem Başkanlığı ayrıca, Bankacılık Birliği ve finansal hizmetler alanındaki reformlara odaklanarak finansal sektöre duyulan güvenin yeniden tesis edilebilmesine yoğunlaşacak.
İrlanda Dönem Başkanlığı, Genç İstihdamı ve Gençlik Garantisi tekliflerinde ilerleme sağlanmasıyla AB genelinde kritik düzeydeki genç nüfus işsizliğinin üstesinden gelinmesi için çalışacak. İrlanda Dönem Başkanlığı, AB genelinde “Avrupa Vatandaşlar Yılı” olarak kutlanacak 2013 yılında, AB genelinde serbest dolaşımın teşvik edilmesi ve işçi haklarının korunmasına yönelik bir dizi girişimde ilerleme sağlamayı planlıyor.
İrlanda Dönem Başkanlığı “istihdam dostu büyümeye ve Avrupa’nın kaynaklarına yatırım” önceliği kapsamında, 1’inci Tek Pazar Yasası kapsamındaki önlemlere öncelik verecek ve 2’nci Tek Pazar teklifinin geliştirilmesi için çalışacak. İrlanda, siber güvenliğin artırılması, e-imza/e-kimlik tespiti, veri koruması, yüksek hızda internet ve internete erişim gibi önlemlerin geliştirilmesiyle dijital ekonominin güçlendirilmesine yoğunlaşacak. Büyümeyi destekleyecek telekomünikasyon, enerji ve ulaştırma altyapılarının birleştirilmesi için önem arz eden Avrupa’yı Birleştirme Tesisi’ne de öncelik verilecek. İrlanda Dönem Başkanlığı, Avrupa ekonomisinin bel kemiği olarak nitelendirilen ve 87 milyon kişiye istihdam sağlayan KOBİ’lerin kredilere erişiminin kolaylaştırılması, devlet ihalelerinde fırsatlar sağlanması ve araştırmaya yönelik fonlar verilmesine yönelik önlemlere ağırlık verecek.
2014-2020 mali dönemi AB Çok Yıllı Mali Çerçevesi’nin üzerinde anlaşma sağlanması, Üye Devletler ve Avrupa Parlamentosu ile Ortak Tarım Politikası’nın reformu, Ufuk 2020 araştırma ve yenilikçilik çerçevesi ve uyum fonları gibi programlar başta olmak üzere AB’de güçlü ekonomik büyümeye ve sosyal uyumun sağlanmasına katkıda bulunabilecek programlarda işbirliği yapmayı taahhüt ediyor. İrlanda Dönem Başkanlığı ayrıca, Avrupa’nın doğal kaynaklarının tüm potansiyelinin ortaya çıkarılmasına odaklanacak. Bu kapsamda su kaynaklarına yönelik “Mavi Büyüme” teklifi de büyük önem taşıyor. İrlanda ayrıca, akıllı ve sürdürülebilir büyüme için bir motor görevi görecek Yeşil Ekonomi gündeminin uygulanmasına da öncelik verecek. “Avrupa ve Dünya: Ortaklarla kazan-kazan taahhütleri” önceliği kapsamında AB’nin dünya sahnesinde etkili bir aktör olması gerektiğini savunan İrlanda Dönem Başkanlığı, AB genişlemesinin sürdürülmesi ve dönem başkanlığının AB’nin komşularıyla ilişkilerinin geliştirilmesinde AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi’ne destek olma taahhüdünde bulunuyor.
İrlanda Dönem Başkanlığını “genişleme taraftarı” olarak nitelendiren AB İşleri Bakanı Creighton genişleme sürecine hız vermek istediklerini kaydetti. Creighton, ayrıca, İrlanda’nın İzlanda ve Karadağ’ın katılım müzakerelerinde ilerleme kaydetmek, Türkiye ile durma noktasına gelmiş olan katılım müzakerelerini yeniden başlatmak ve Batı Balkan ülkelerinin AB ile bütünleşme sürecini ilerletmek istediğini belirtti. İrlanda, ayrıca başta kıtlıkla ve iklim değişikliğiyle mücadele çabaları olmak üzere kalkınma ve insanı yardım politikalarının ve AB ile Birleşmiş Milletler arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesine odaklanacak.
İrlanda Dönem Başkanlığı, ayrıca üçüncü ülkelerle ticari ilişkilerin geliştirilmesi ve yeni pazarlar bulunması yoluyla Avrupalı şirketler için daha çok fırsat yaratılması ile büyümenin ve istihdamın artırılması için çalışacak. İrlanda Dışişleri ve Ticaret Bakanı Gilmore, İrlanda Dönem Başkanlığı’nın ABD, Japonya, Singapur ve Kanada ile imzalayacağı serbest ticaret anlaşmalarının AB’deki büyümeyi yüzde 2 oranında artıracağını kaydetti.
Daha detaylı bilgiler için buraya lütfen tıklayınız
Temmuz-Aralık 2012: Güney Kıbrıs Rum Yönetimi
1 Mayıs 2004 tarihinde Avrupa Birliği’ne Türkiye’nin tüm itirazlarına rağmen tüm Kıbrıs’ı temsilen üye olan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) 1 Temmuz 2012 tarihinde Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı’nı Danimarka’dan devraldı. Danimarka’nın AB Dönem Başkanlığı’nı GKRY’ye devretmesiyle en son 30 Haziran 2010 tarihinde Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı başlığı açılmış olan Türkiye-AB müzakerelerinde herhangi bir başlık açılmayan dördüncü AB dönem başkanlığı da sona ermiş oldu.
Bilindiği gibi GKRY 25 Haziran 2012 tarihinde içinde bulunduğu ekonomik krizden çıkabilmek için Avrupa Birliği’nin destek mekanizmasına başvurmuş, alacağı mali desteğe karşılık başta merkez bankası olmak üzere tüm finansal kurumlarını AB denetimi altına sokmayı kabul etmişti. Böylelikle GKRY, aynı zamanda içinde bulunduğu ekonomik kriz nedeniyle başvurduğu AB destek mekanizmasının denetimi altında AB Dönem Başkanlığı’nı devralan ilk AB üyesi olarak da tarihe geçmiş oldu. AB’nin en küçük üçüncü ekonomisi konumunda olan GKRY’nin 8 ila 10 Milyar Avro tutarında yardıma ihtiyacı olduğu belirtiliyor. Bu da 17,3 Milyar Avro’luk GKRY ekonomisinin yarısını teşkil etmekte.
GKRY, Türkçe olarak da hazırlanan dönem başkanlığı resmi web sitesinde önceliklerini
- Daha etkin ve sürdürülebilir bir Avrupa;
- Gelişime önem veren, daha verimli bir ekonomiye sahip bir Avrupa;
- Dayanışma ve sosyal uyum ile vatandaşlarına daha çok anlam ifade eden bir Avrupa;
- Dünyaya ve komşularına daha yakın bir Avrupa olarak açıkladı.
GKRY’nin AB destek mekanizmasının denetimi altındayken dönem başkanlığı yapacak olması ve Türkiye'yle ilişkileri nedeniyle objektif bir dönem başkanlığı yapma kapasitesine yönelik tartışmalar da AB kurum ve çevrelerinde yoğunluk kazandı. GKRY Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas ile Brüksel’de bir araya gelen Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso, GKRY Dönem Başkanlığı’nın Türkiye’yi AB’den uzaklaştıracağına ilişkin endişelerin giderilemediğini belirtti. GKRY’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz ve siyasi belirsizliğin etkin bir dönem başkanlığı yürütme ihtimalini azalttığını da vurgulayan Barroso, GKRY’ye verilen siyasi ve mali desteğin sınırsız ve koşulsuz olmadığının da altını çizdi.
Hatırlanacağı gibi, gerek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, gerek Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve gerekse AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Kıbrıs sorununun çözülmemesi halinde GKRY’nin tek taraflı olarak üstleneceği AB Konseyi Dönem Başkanlığı ile ilişkilerin dondurulacağı açıklamasında bulunmuşlar ve Türkiye’nin GKRY’nin başkanlık edeceği hiçbir toplantı ya da oturuma katılmayacağını beyan etmişlerdi. Başbakan Tayyip Erdoğan 12 Haziran 2012 tarihinde tüm bakanlıklar ve genel müdürlüklere gönderdiği bir genelgeyle GKRY’nin 1 Temmuz 2012 tarihinde başlayacağı dönem başkanlığını duyurmuş ve Türk siyasetçi ve bürokratların söz konusu ülkenin başkanlık edeceği hiçbir toplantıya katılmamasını tekrar hatırlatmıştı.
GKRY Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas ise ülkesinin dönem başkanlığını ulusal çıkarları için kullanmayacakları taahhüdünde bulunmuş, AB’nin öncelik ve ihtiyaçlarına hizmet edeceklerini belirtmişti. Türkiye’nin AB üyeliğine koşullu olarak destek verdiğinin de altını çizen Hristofyas, ülkesinin dönem başkanlığının Kıbrıs sorununun çözümüne katkı sağlayacağını da öne sürmüştü.
Tüm bunlar, GKRY’nin 31 Aralık 2012 tarihine kadar sürecek olan AB Konseyi Dönem Başkanlığı süresinde, Türkiye’nin AB Konseyi Dönem Başkanlığı ile irtibat kurmayacağına işaret ediyor. Ancak, gerek Türk yetkililerin gerekse, Avrupa Birliği yetkililerinin yaptığı açıklamalar ışığında önümüzdeki altı aylık süreçte Türkiye-AB ilişkilerinde büyük bir değişiklik olmayacağını anlıyoruz. Bu süreçte, AB Konseyi Dönem Başkanlığı ile ilişki kurulmazken, diğer AB kurumlarıyla ilişkilerin normal seyrinde devam etmesi bekleniyor. Bu bağlamda, Türkiye-AB ilişkilerine yeni bir ivme kazandırmak amacıyla 17 Mayıs’ta resmen başlatılan ve enerjiden dış politikaya geniş bir yelpazede artırılmış işbirliğini öngören Pozitif Gündem kapsamındaki çalışmaların bu süreçte de devam etmesi bekleniyor.
AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış dönem başkanlığı ile bir araya gelmelerinin ancak iki koşulda olabileceğini belirtmişti: yeni bir başlığın müzakereye açılması ve Ortaklık Konseyi toplantıları. Hatırlanacağı gibi, 30 Haziran 2012 tarihinden bu yana Türkiye’nin AB ile yürüttüğü katılım müzakerelerinde yeni bir başlık açılmadı. Başlıkların yarıdan fazlası, AB Konseyi’nin ve bazı üye devletlerin tek yanlı vetoları sebebiyle bloke edilmiş durumda. Bu durumda açılabilecek üç başlık bulunuyor: Kamu Alımları, Sosyal Politika ve İstihdam ile Rekabet. Fransa’da Cumhurbaşkanlığı görevine Türkiye’nin AB üyeliğine selefi Sarkozy kadar karşı olmayan Hollande’ın gelmesi ile, Sarkozy döneminde bloklanan beş başlık üzerindeki vetonun kalkması gündeme geldi. Ancak, GKRY’nin dönem başkanlığı süresince yeni bir başlığın açılması olası görünmüyor. Şu ana kadar dört dönem başkanlığı, herhangi bir başlık açılmadan geçtiği için bu durum, durma noktasına gelmiş olan müzakere sürecinde büyük bir değişiklik teşkil etmiyor.
Ancak, GKRY dönem başkanlığı süresince Türkiye ile yeni bir başlık açılması söz konusu olması halinde, Türkiye’nin başlığın açılmasını bir sonraki dönem başkanlığına (İrlanda Dönem Başkanlığı) erteleyeceği belirtiliyor. En son Ortaklık Konseyi Toplantısı’nın ise, Haziran ayında Danimarka Dönem Başkanlığı sırasında gerçekleştiği için GKRY Dönem Başkanlığı sırasında bir Ortaklık Konseyi toplantısı yapılması olasılığı bulunmamakta.
Daha detaylı bilgi için buraya lütfen tıklayınız.
Ocak-Haziran 2012: Danimarka
AB üyesi olduğu 1 Ocak 1973’ten bu yana 7’nci kez Dönem Başkanlığı’nı devralan Danimarka, 1 Ocak 2012 ve 30 Haziran 2012 tarihleri arasında yürüteceği başkanlığının önceliklerini “Daha Sorumlu bir Avrupa”, “Daha Dinamik bir Avrupa”, “Daha Yeşil bir Avrupa” ve “Daha Güvenli bir Avrupa” hedefleri üzerine kurmuş durumda.
“Daha Sorumlu bir Avrupa” hedefi, ekonomik kriz ile mücadele eden Avrupa’nın sorunlarını çözmeye yönelik. AB Dönem Başkanı Danimarka, 8-9 Aralık 2011 tarihinde AB Liderler Zirvesi’nde iktisadi istikrarı sağlamak amacıyla mali disiplini artırmaya ilişkin alınan kararlarının uygulanması gerektiğine dikkat çekiyor. Bu çerçevede Danimarka Dönem Başkanlığı, istikrarın ve büyümenin sağlanması, yeni iş imkânlarının yaratılması gibi alanlarda çalışacak.
Yine Zirve kararları ile bağlantılı olarak, Avrupa piyasalarına kaybettiği güveni geri kazandırmak amacıyla Danimarka, kamu mali yönetiminin yeniden yapılandırılması alanında gerçekleştirilecek reformları takip edecek. Zirve kararlarından bağımsız, “Daha Sorumlu bir Avrupa” hedefi ile ilgili olarak AB Dönem Başkanı Danimarka, altı aylık görev süresi boyunca ekonomik yönetişimi güçlendirmeyi ve böylelikle ileride olabilecek krizlerin önüne geçmeyi hedefliyor.
Danimarka, “Daha Dinamik bir Avrupa” hedefi çerçevesinde ise, büyümenin canlandırılması ve Avrupa çapında istihdamın artırılmasını amaçlıyor. Bu kapsamda, Avrupa Tek Pazarı’nın keşfedilmemiş potansiyelleri ortaya çıkartılırken (özellikle yeni dijital çağın sunduğu fırsatlardan yararlanılarak), yaratıcı işletme modellerinin oluşturulması, sürdürülebilir ve yeşil büyümenin temini ile araştırma ve inovasyonun teşvik edilmesi alanlarına öncelik verilecek.
AB Dönem Başkanı Danimarka, bir yandan ekonomik dinamizmi canlandırmaya çalışırken, diğer taraftan çalışan haklarının korunması ve daha fazla güvence altına alınması hususuna da önem veriyor. Ekonomide dinamizm başlığı altında, özellikle yeni ticaret alanlarının oluşturulmasına ve ticari dinamizmin artırılmasına da büyük önem veriliyor. Bu çerçevede Danimarka, özellikle Dünya Ticaret Örgütü ile sürmekte olan müzakerelere ek olarak, Japonya, Çin, Kanada ve Tunus gibi ülkeler ile AB arasında ikili ticaret anlaşmalarının imzalanmasına çalışacak.
“Daha Yeşil bir Avrupa” hedefi çerçevesinde Danimarka, AB çapında yeşil ve sürdürülebilir büyümenin teşvik edilmesini sağlayacak proaktif bir gündem takip edecek. Burada amaç, var olan kaynakların ve enerjinin daha az kullanılarak, sürdürülebilir bir büyümenin yakalanması. Son yıllarda AB’nin enerji ve iklim politikaları alanlarında küresel çapta oynadığı öncü rolün, ileriki dönemlerde de yeni girişimler ile güçlendirilmesi hedefleniyor.
Bu çerçevede temel önceliği, Avrupa’da kaynak ve enerji verimliliğinin artırılmasını sağlayacak önlemlerin kabul edilmesi oluşturuyor. Bu kapsamda Danimarka Yedinci Çevre Hareket Eylem programı ve 2050 yılına kadar geçerli olacak, daha fazla yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanıldığı ve enerji verimliliğini temel alan bir Avrupa enerji politikasının oluşturulması alanlarında öncülük etmeyi planlıyor. AB Dönem Başkanı Danimarka’nın bu başlık altındaki bir diğer hedefi ise, enerji, iklim ve çevre politikalarını, Ortak Tarım Politikası, Ortak Balıkçılık Politikası, Ortak Taşıma Politikası ve Tek Pazar gibi diğer AB politikaları ile daha uyumlu hale getirmek.
Danimarka, “Daha Güvenli bir Avrupa” hedefi kapsamında, küreselleşen dünyada, Avrupa vatandaşlarının güvenliğinin temin edilmesi ve sınırlar arası sorunların çözümünün önem kazanması ile birlikte başta uluslararası suçlar ve terör ile mücadele olmak üzere, daha güvenli bir Avrupa için çeşitli alanlarda çalışmalar yürütecek.
Avrupa’da güvenliğin önemli boyutlarından biri olan yasadışı göç ile mücadele de Danimarka’nın temel öncelikleri arasında yer alıyor. Bu çerçevede düzgün ve etkin işleyen bir Ortak Avrupa Göç Sistemi’nin oluşturulması, Schengen Alanı’na dâhil olan üye ülkeler arasında işbirliğinin geliştirilmesi ve Avrupa’nın dış sınırlarında güvenliğin artırılması hedefleniyor. Danimarka’nın AB’nin adalet ve içişleri politikalarına katılmama kararı olmasına rağmen Dönem Başkanlığı, bu alandaki işbirliğinin sağlanmasına çalışacak.
Danimarka AB güvenlik ve savunma politikasına katılmadığı için bu alan ile ilgili başkanlık bir sonraki dönem başkanı olan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) tarafından yerine getirilecek. Türkiye GKRY’yi tanımadığı için GKRY’nin başkanlık ettiği toplantılara katılmayacak ancak dış politika ve güvenlik alanında AB ile temaslar AB Ortak Dış Politika ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton ile yürütülecek.
Danimarka’nın AB Bakanlar Konseyi başkanlığını devraldığı bu dönemde AB’nin aslında en büyük önceliği Avro Alanı’nda yaşanan krizi atlatmak ve daha güçlü bir ekonomik ve parasal birliğin temellerini atmak konusunda yoğunlaşıyor. Danimarka ise Avro Alanı’nın bir üyesi değil. Bu durum Danimarka’nın Avro Alanı’na yönelik olarak alınacak kararlarda etkin olmasını engelleyebilir.
Danimarka Başbakanı ve Avrupa İşleri Bakanı, Danimarka’nın bu süreçte 17 üyeli Avro Alanı ile 27 üyeli AB arasında bir ayrışma ortaya çıkmaması ve bütünlüğün muhafaza edilmesine önem vereceğini bildirdi. Başbakan Helle Thorning-Schmidt şöyle bir açıklamada bulundu: “Gelecek altı ay içinde, Avrupa’nın doğru yönde küçük fakat önemli bir adım atmasını sağlama olasılığımız var.” Avrupa İşleri Bakanı Wammen ise Danimarka’nın dönem başkanlığında en büyük önceliğin Avro Alanı içindeki ülkeler ile dışarıdaki ülkeleri birleştirmek olduğunu ifade etti.
AB’nin yeni üyelerin katılımı ile genişlemesi konusunda ise Danimarka Avrupa İşleri Bakanı Wammen, Türkiye ve İzlanda ile müzakerelere devam edileceğini, Haziran’da Karadağ ile müzakerelere başlanmasının planlandığını ve AB Konseyi’nin kararına göre Şubat ayında Sırbistan’a aday statüsü tanımasının olası olduğunu belirtti.
Bilindiği üzere, AB Konseyi’nin sekiz başlığı askıya almasından ve Fransa ve GKRY’nin tek taraflı blokajlarından sonra, Türkiye’nin AB ile müzakereye açabileceği üç başlık bulunuyor. En az bir başlığın müzakerelere açılması Danimarka Başkanlığı’nda mümkün olabilir. Bunun yanında Temmuz ayında GKRY’nin AB dönem başkanlığını devralması öncesinde Kıbrıs’ta devam eden müzakerelerde sonuç alınması Türkiye’nin müzakere sürecinin önünü açabilir. Bu konuda AB’nin alacağı destekleyici tavır ve GKRY’nin AB Türkiye ilişkilerini rehin almasına engel olunması büyük önem taşıyor.
Daha detaylı bilgiler için lütfen buraya lütfen tıklayınız.
Temmuz-Aralık 2011: Polonya
1 Temmuz 2011 tarihinde AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı Macaristan’dan devralacak olan Polonya’nın, bu görevi sürdüreceği 6 aylık süre için belirlediği öncelik programı 31 Mayıs’ta Polonya Hükümeti tarafından başkent Varşova’da kabul edildi. Öncelikler, ekonomik büyüme, AB’nin enerji, gıda ve askeri güvenliğinin geliştirilmesi ile Avrupa’nın açıklığının/şeffaflığının savunulması olmak üzere üç temel başlık altında toplanıyor.
AB ülkelerinin içinde bulunduğu ekonomik durum göz önünde bulundurularak dönem başkanlığının ilk öncelik maddesi ekonomiye ayrılmış. Polonya, dönem başkanlığı süresince, elektronik pazarı da içine alacak şekilde iç pazarı geliştirerek ekonomik büyümeyi artırmayı, daha rekabetçi bir Avrupa yaratılmasını hedefleyecek. Polonya, ekonomik yönetişimin güçlendirilmesi sonrasında, önümüzdeki on yıllarda ekonomik kalkınmanın uygun bir seviyeye taşınmasını ve AB vatandaşlarının refahını garanti edecek yeni bir ekonomik büyüme modeli ortaya atmanın zamanı olduğunu düşünüyor.
Polonya’ya göre, müzakerelerine bu dönem başkanlığında başlanacak 2014-2020 yıllarını kapsayan çok yıllı çerçeve programı Avrupa’da sürdürülebilir ekonomik büyümeyi destekleyecek bir proaktif araç olacak şekilde dizayn edilmeli. Bu bağlamdaki öncelikler arasında öne çıkan diğer unsurlar da, uyum politikasının geliştirilmesi ve ulusal düzeydeki e-ticaret düzenlemelerinin uyumlaştırılması çalışmalarına başlanması.
Polonya Dönem Başkanlığının ikinci öncelik maddesi, enerji ve gıda güvenliği ile askeri güvenlik üzerine yoğunlaşıyor. Polonya, dönem başkanlığı süresinde, AB’nin dış enerji politikasının temel hatlarının oluşturulmasını hedefliyor. Bu konuya ilişkin olarak Polonya hükümeti, Birliğin, temel üretici ve tüketiciler ve transit devletlerle enerji kaynaklarına ilişkin pozisyonunun güçlendirilebileceği inancını taşıyor. Ortak Tarım Politikası’nda (OTP) gerçekleştirilecek reformların Avrupa’nın gıda güvenliğini geliştireceği öne sürülüyor.
Reformlarla birlikte, OTP’nin gıda güvenliğini ve kırsal kalkınmayı göz önünde bulunduracak şekilde pazar odaklı olması gerektiğine ve dönem başkanlığı süresince bu amaç çerçevesinde çalışılacağına vurgu yapılıyor. Dış güvenliğe ilişkin olarak da özellikle AB’nin dış sınırlarının korunması üzerinde duruluyor. Kriz durumlarında (şu anda Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da olduğu gibi) Üye Devletlerin desteklenmesi suretiyle, Frontex’in daha etkin hale getirilmesi hedefleniyor. Askeri alanda ise Polonya Dönem Başkanlığı’nın temel öncelikleri AB’nin askeri ve sivil kapasitesinin güçlendirilmesi ve AB-NATO diyaloğunun konsolide edilmesi olarak açıklanıyor.
Polonya, üçüncü öncelik maddesinde de daha çok aday ülkelerle ilişkilerle komşuluk politikasına yoğunlaşıyor. Polonya Dönem Başkanlığı’nda Hırvatistan’la sürdürülen katılım müzakerelerinin sonlandırılması ve Katılım Antlaşması’nın imzalanması hedefleniyor. Dönem Başkanlığı programında Türkiye’ye ilişkin olarak ise, Türkiye'nin katılım müzakerelerinin devamını desteklemek için her fırsatın kullanılacağı belirtiliyor.
İzlanda ile yürütülen üyelik müzakerelerinde kayda değer bir gelişme sağlanması ve Batı Balkan ülkelerinin isteklerinin desteklenmesi de öncelikler arasında yer alıyor. AB’nin doğu ortaklarıyla yürüttüğü ortaklık ve serbest ticaret anlaşmaları müzakerelerinde ilerleme kaydedilmesi de öncelikler arasında. Eğer mümkün olabilirse Ukrayna ve Moldova ile müzakerelerin sonuçlandırılması hedefleniyor. Doğu komşularına yönelik vize serbestisine ilişkin anahtar siyasi kararların Eylül ayında Varşova’da gerçekleştirilmesi planlanan zirvede alınması umut ediliyor. Güney komşularıyla ilgili olarak da, demokrasiye geçiş ve sosyoekonomik reformların gerçekleştirilmesi yönündeki desteklerin sürdürüleceği belirtiliyor.
2011 yılı AB Konseyi Dönem Başkanlığı için önemli bir yıl. 1 Ocak 2011’de dönem başkanlığı görevini Belçika’dan devralan ülke Macaristan olmuştu; Temmuz ayı başında Macaristan’dan bu görevi devralacak ülke de Polonya olacak; böylece 2011 yılı boyunca AB Konseyi Dönem Başkanlığı -eski Doğu Bloğu ülkesi- iki Orta Avrupa ülkesi tarafından yürütülmüş olacak. Polonya Dönem Başkanlığı’nı ilginç kılan bir başka durum da ülkede Ekim ayında gerçekleştirilecek seçimler. Seçim öncesi dönemde hükümetin iç politika dinamiklerine yoğunlaşıp AB’yi ikinci plana atmasından endişe ediliyor.
Daha detaylı bilgiler için lütfen buraya lütfen tıklayınız.
Ocak-Haziran 2011: Macaristan
Macaristan 1 Ocak 2011’den itibaren Avrupa Birliği Dönem Başkanlığını Belçika’dan devraldı. Altı ay boyunca AB dönem başkanlığını yürütecek olan Macaristan, önceliklerini de açıkladı. Tarımdan enerjiye, göçten insan haklarına kadar birçok konu yeni dönem başkanlığının gündeminde olacak. İnsan temelli ve Avrupa vatandaşlarına hizmetin ana tema olduğu öncelikler dört başlık altında toplanıyor:
1. Büyüme, istihdam ve sosyal katılım
Avrupa ekonomisinin toparlanmasının temel amaç olduğu bu öncelik başlığında ekonomik koordinasyonun güçlendirilmesi ve yeni araçların uygulamaya koyulması gerektiği belirtiliyor. Avro Alanı’nda ekonomi yönetimi önemli gündem maddelerinden biri olacak. Bu amaçla mali disiplinin güçlendirilmesi, İstikrar ve Büyüme Paktı çerçevesinde yaptırımların gözden geçirilmesi, kamu açıklarının dikkatle değerlendirilmesi ve makroekonomik denetim mekanizmasının oluşturulması önem taşıyor. Ekonomi yönetimine ilişkin mevcut mevzuat tasarılarının kabul edilmesinin yanı sıra 2013’e kadar sürekli bir istikrar mekanizmasının oluşturulmasına imkan verecek olan Lizbon Antlaşması’nda sınırlı değişiklik çalışmalarının Macaristan Dönem Başkanlığı sonuna kadar gerçekleştirileceği belirtiliyor. Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso da Macaristan’ın AB’nin ekonomi alanında atacağı önemli adımlarda büyük sorumluluklar üstleneceğini belirtti. Macaristan, Avro Alanı üyesi değil, ancak AB üyesi bir ülke olarak ve AB Dönem Başkanı sıfatıyla bu ülkeyi önemli görevler bekliyor.
Avrupa 2020 stratejisinin birbirini destekleyen üç hedefi olan, istihdamın artırılması, rekabet gücünün geliştirilmesi ve sosyal katılımın sağlanmasında ortak araç olduğu vurgulanıyor. Temel hedeflerden olan, yeni işlerin yaratılmasının, dijital ekonomi, inovasyon ve kaynakların etkin kullanıldığı daha çevreci yaklaşımları destekleyecek şekilde gerçekleştirilmesi amaçlanıyor. Diğer yandan Macaristan Dönem Başkanlığı, çocuk yoksulluğu ve Roman vatandaşların sosyal katılımının sağlanmasına önem veriyor.
Başka bir öncelik konusu da, Tek Pazar’ın günün değişen koşulları ile yeni ekonomik ve teknik gelişmelere uygun olarak yeniden gözden geçirilerek “Tek Pazar Sözleşmesi”nin kabul edilmesi. Ekonomik yönetişim alanında işbirliği, finansal piyasaların denetiminin artırılması, 2020 Stratejisinin işleyebilmesi de piyasaların tam anlamıyla bütünleşmesine bağlı. Bu kapsamda rekabet gücü ve istihdamda büyük rol oynayan KOBİ’lere yönelik olan Küçük İşletmeler Yasası’nın revize edilmesi, Avrupa patentinin oluşturulması önem taşıyor. Finansal piyasaların istikrarı ve öngörülebilirliğinin sağlanarak, global krizlerin önlenmesi için mali sistemin denetimi ve gözetimi de öncelikler arasında bulunuyor.
2. Daha güçlü bir Avrupa’nın kurulması ve geleceğin korunması
Macaristan dönem Başkanlığı, AB’nin geleceğinin üç önemli politika üzerinden şekilleneceğini belirtiyor. Bunlar, Ortak Tarım Politikası ve Uyum Politikasının revizyonu, ortak bir enerji politikası yaratılması. Gelecek Çok Yıllı Mali çerçevenin de bu önceliklere göre şekillendirilmesi gerekiyor. Dönem Başkanlığı, söz konusu politikalara yönelik tartışma ve çalışmaları başlatmayı planlıyor. Ortak Tarım Politikası kapsamında yüksek kaliteli ve güvenli gıdanın temininin yanı sıra, tarım arazilerinin kırsal yaşamın korunması önem teşkil ediyor.
Etkin bir ortak enerji politikasının oluşturulmasının Birliğin yeni politika alanlarından biri olduğu açıklanırken enerji güvenliğinin sağlanmasının AB için çözümlenmesi gereken önemli bir konu olduğu belirtiliyor. Macaristan Avrupa 2020 Stratejisi’nin de önceliklerinden olan, enerji verimliliği ve buna ilişkin eylem planı üzerinde çalışmaya kararlı görünüyor. Ortak enerji piyasasının yaratılması, bunun için gerekli altyapının kurulması, finansman yöntemleri üzerinde uzlaşılması, dış piyasalarla ilişkilerde ortak hareket edilmesi, enerji tedarikçileri ve kanallarının çeşitlendirilmesi, üzerinde durulacak konular olarak altı çiziliyor. Ortak enerji piyasası 4 Şubat’ta toplanacak özel bir AB zirvesinde ele alınacak.
Sürdürülebilir çevre yönetimi ve iklim değişikliğine karşı mücadele kapsamında AB’nin öncü rolünü devam ettirmesi gerektiği, bu kapsamda Macaristan Dönem Başkanlığı’nın Aralık 2010’da yapılan Cancun Zirvesi kararlarının AB tarafından uygulanması ve gelecek zirve için çalışmaların geliştirilmesinde kararlı olduğu açıklanıyor.
Bölgesel uyumun güçlendirilmesi ve rekabet gücünün artırılmasında makro boyutta bölgesel işbirliği şekillerinin önemli rol oynadığı gerçeğinden hareketle, Avrupa Danube Bölgesi Stratejisinin uygulanması önceliklerden biri olacak.
3. Vatandaşlarına yakın bir Avrupa
Macaristan Dönem Başkanlığı, Birliğin vatandaşlarına daha yakın olması için çalışacak. Avrupa vatandaşlarının kamu güvenliği ve bu bağlamda yasal hakların uygulanması ve yasal güvenlik temel eylem alanlarından biri olacak. Stockholm Programı kapsamında adalet ve içişleri alanında işbirliği sağlanacak. Vatandaşların haklarının korunması önemli bir öncelik alanı olarak geçiyor. Bu bağlamda suç mağdurlarının tazmini konusu gündemde olacak. Organize suçlar ve siber suçlar diğer önemli konu. Göç akımlarının daha iyi yönetilmesi ve göçmenlerin uyumu ele alınacak önde gelen konular arasında bulunuyor. Ortak Avrupa sığınma sisteminin kurulmasına ilişkin mevzuat tasarı çalışmaları sürdürülecek. Macaristan özellikle nüfusunun yaklaşık yüzde 4’ünü oluşturan Roman azınlığın bölgede dışlanma sorununu ele alarak, söz konusu vatandaşların topluma entegrasyonu konusunu ile yakından ilgileniyor ve bu konuyu da dönem başkanlığı gündemine taşıyacak.
Diğer yandan, Lizbon Antlaşması’nın yürürlüğe girmesiyle AB’de insan haklarının korunmasını garanti altına alan Temel Haklar Sözleşmesi’nin uygulanmasına ilişkin ilk değerlendirme çalışması yapılacak. Ayrıca, Lizbon Antlaşması ile AB’de ortaya koyulan Avrupa Vatandaş Girişimi’nin uygulanmasına ilişkin mevzuat düzenlemelerinin hızla kabul edilmesi de Dönem Başkanlığı’nın önemli bir önceliği olacak.
AB’nin vatandaşlarına yönelik en somut başarılarından biri olan, sınırların kaldırıldığı Schengen Alanı’na, Romanya ve Bulgaristan gerekli koşulları yerine getirdikleri takdirde 2011’in ilk yarısında dahil edilecek. 2011’de AB’de “Gönüllülük” yılı ilan edildiğinden, Macaristan Dönem Başkanlığı da bu alanda faaliyetlerle söz konusu girişimi destekleyeceğini açıkladı.
Diğer yandan, kültürel mirasın korunması da bir öncelik olacak. “Çeşitlilik içinde birlik” sloganı ve Avrupa 2020 Stratejisi kapsamında bu alanda çalışmalar yürütülecek.
4. Sağduyulu genişleme ve global yaklaşım
Macaristan Dönem Başkanlığı genişleme sürecinin devam ettirilmesini destekleyeceklerini açıkladı. Hırvatistan’la üyelik müzakerelerinde son aşamaya gelinmesi itibariyle müzakerelerin sonuçlanmasından önce söz konusu ülkenin katılıma ilişkin bütün koşulları yerine getirmesinin önem taşıdığı, diğer yandan da sonucun gereksiz yere uzatılmaması gerektiği belirtiliyor. Batı Balkanların AB ile bütünleşmesi sürecine devam edileceği, üye ülkelerin Makedonya ile müzakerelerin başlamasına karar vermeleri halinde Macaristan’ın bu konuda gerekli başkanlık görevlerini yerine getireceği ifade ediliyor. Türkiye’ye ilişkin olarak ise müzakere sürecinde ivmenin korunmasının önem taşıdığına işaret ediliyor. İzlanda ile müzakerelere de başlanacağı açıklandı. Macaristan Dışişleri Bakanı Janos Martonyi de Türkiye’ye yönelik yaptığı açıklamada AB-Türkiye müzakere sürecinin ilerlemesi için ellerinden geleni yapacaklarını belirterek, Rekabet başlığının da kısa sürede açılmasını planlandıklarını söyledi.
Macaristan Dönem Başkanlığı öncelikleri arasında AB’nin global bir aktör olarak Lizbon Antlaşması’nın AB’nin dış ortaklara karşı konumunu güçlendirdiği ifade edilerek Dönem Başkanlığı’nın Avrupa Dış Eylem Servisi’nin kısa zamanda operasyonel hale gelmesi için çalışacağı belirtiliyor. AB Komşuluk politikası kapsamında Macaristan Dönem Başkanlığı, ülkenin coğrafi konumu dolayısıyla, AB’nin Doğu komşularına karşı politikasına katkıda bulunabileceğini belirtiyor. Bu kapsamda Dönem Başkanlığı, AB ve altı ülkesinin (Ukrayna, Gürcistan, Ermenistan, Azarbeycan, Moldavya ve Belarus) Mayıs 2011’de toplanacağı, ikinci Doğu Ortaklığı Zirvesi’ne ev sahipliği yapacak.
Daha detaylı bilgiler için lütfen buraya lütfen tıklayınız
Temmuz-Aralık 2010: Belçika
Belçika 1 Temmuz 2010 günü itibariyle Avrupa Birliği Konseyi Dönem Başkanlığı’nı geçtiğimiz 6 ay boyunca bu görevi yürüten İspanya’dan devraldı. Bilindiği üzere 2010 Ocak ayı ile 2011 Temmuz ayı arasındaki 18 aylık dönemde üçlü dönem başkanlığı İspanya, Belçika ve Macaristan tarafından yerine getirilecek. Belçika’nın bu görevi devralması pek çok açıdan önem taşıyor.
Durumu AB açısından incelediğimizde, 1 Aralık 2009 tarihinde yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması’nın uygulanması açısından bu dönem ayrı bir öneme sahip. Zira 2007 yılı başından itibaren de facto olarak uygulansa da Üçlü Başkanlık Sistemi’nin AB antlaşmalarına girmesi Lizbon’la oldu. Lizbon Antlaşması’nın ilgili maddelerinde üye ülkeler tarafından oy birliğiyle 2,5 yıllık bir süre için bir AB Konseyi Başkanı’nın atanmasının yanı sıra, altı aylık dönem başkanlığı sisteminin, üç üye ülkenin 18 aylık bir başkanlık takımı oluşturması ile değiştirilmesi hükmü de yer alıyor.
Üçlü dönem başkanlığındaki kilit unsur 18 aylık zaman zarfında bu görevi yürütecek ülkelerin bu süre için hazırlanan ortak bir gündeme sahip olmaları. AB Konseyi Başkanı ve AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi makamlarının oluşturulmasıyla yetki ve görev çerçevesinde kurumsal mekanizmada önemli değişikliklere gidildiği gerçeği de göz önünde bulundurulduğunda, sistemin bu şekliyle istenildiği gibi işleyip işleyemeyeceği de içinde bulunduğumuz dönemde daha iyi anlaşılacak. İşte tam da bu sebeple bu dönem AB için kritik öneme sahip.
Durum dönem başkanlığını yürütecek ülke olan Belçika açısından değerlendirildiğinde ise karşımıza bambaşka bir tablo çıkıyor. Belçika Başbakanı Yves Leterme’in 22 Nisan’da üçüncü kez istifasını sunmasını takiben 13 Haziran’da bu ülkede genel seçimler gerçekleştirilmiş, ayrılıkçı Yeni Flaman İttifakı seçimlerde en çok oyu alan parti olmuştu. Seçimlerde ilk sırayı ayrılıkçı söylemine rağmen Yeni Flaman İttifakı’nın alması, ikinci sırada ise Sosyalistlerin yer alması belli başlı fikir uyuşmazlıkları sebebiyle muhtemel bir koalisyon hükümetinin ne kadarlık bir süre zarfında kurulabileceği olgusunu daha da belirsiz kılıyor.
Tam da böyle bir dönemde dönem başkanlığını devralan Belçika’nın bu görevi layıkıyla yerine getirip getiremeyeceği uzun süredir tartışılmaya devam ediyor. Eylül ayında kurulması beklenen yeni hükümetin göreve başlamasına kadar başbakanlık görevini yürütecek olan Yves Leterme her fırsatta Belçika’nın içinde bulunduğu şartların AB Konseyi Dönem Başkanlığı’na ve başkanlık programına halel getirmeyeceğini garanti ediyor. Buna ilaveten, Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso da Belçika’ya olan desteğini yineliyor fakat tüm bunlar zihinlerdeki soru işaretlerinin tamamıyla giderilmesini sağlayabilmiş değil.
16 Haziran’da Belçika’da kabul edilen Dönem Başkanlığı Programı 25 Haziran’da basına tanıtıldı. Dönem başkanlığının öncelikleri 6 ana başlık altında toplanıyor. İlk öncelik doğal olarak, krizden çıkışı ve yeniden ekonomik büyümenin sağlanmasını hedefliyor. Belçika, dönem başkanlığında, finans sektörünün denetimini güçlendirecek yasal düzenlemelere özel önem atfetmeye çalışacak. Öncelikler listesinde ikinci sırada sosyal gelişimin teşviki ile yoksulluk ve sosyal dışlanmayla mücadele geliyor. Belçika’nın AB Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Olivier Chastel ülkesinin dönem başkanlığı öncelikleri ile ilgili bir konuşma yaptığı COSAC’ta bu konuya ilişkin yaptığı açıklamada, Belçika Dönem Başkanlığı’nın, İstihdam ve Büyüme için Avrupa 2020 Stratejisi hedefleri çerçevesinde yeni Avrupa istihdam stratejisinin uygulanacağı ilk dönem olacağını belirtti. Üçüncü öncelik daha ziyade iklim ve çevre sorunlarına ilişkin müzakereleri ilgilendiriyor. Bu çerçevede özellikle Cancún ve Nagoya’da gerçekleştirilecek konferans hazırlıklarına atıfta bulunuluyor. Özgürlük, adalet ve güvenlik politikaları Belçika Dönem Başkanlığı’nın dördüncü öncelik alanı. Yargı alanında işbirliğine de özel önem atfedileceği belirtiliyor. Beşinci öncelik maddesi de Avrupa Birliği’nin dış ilişkilerdeki küresel etkinliğinin artırılmasına yönelik. Olivier Chastel özellikle Lizbon Antlaşması’nın bu alanda bir kırılma noktası teşkil edebileceğini belirtiyor.
Belçika’nın, dönem başkanlığı sırasındaki son öncelik maddesi de 1 Aralık 2009 tarihinde yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması’nın tam olarak uygulanabilir kılınmasını sağlamak. Belçika’nın bu dönem içinde AB kurumları ile uyum içinde çalışma çabası içinde olacağı belirtiliyor. 25 Haziran’da gerçekleştirilen toplantıda Leterme, aday ülkelere tarih verilmesinden çok genişleme sürecinin niteliğine önem atfettiklerini vurguladı. Belçika Dışişleri Bakanı Vanackere de Türkiye’nin gerekli kriterleri karşılaması durumunda, yeni fasılların açılması suretiyle Türkiye ile müzakereleri ilerletmeye çalışacaklarının altını çizdi.
Daha detaylı bilgi için buraya lütfen tıklayınız.
Ocak-Haziran 2010: İspanya
İspanya, Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı görevini 1 Ocak 2010 itibariyle İsveç’ten devraldı. Bu görevi dördüncü kez üstlenecek olan İspanya (1989, 1995, 2002, 2010), Lizbon Antlaşması’nın 1 Aralık 2009 tarihi itibariyle yürürlüğe girmesi sonucu uygulanacak ilk üçlü Başkanlık sisteminin de (İspanya – Belçika – Macaristan) ilk halkası olacak. Başbakan José Luis Rodríguez Zapatero’nun deyişiyle Avrupa Birliği için bir “dönüşüm” sürecinin yaşanacağı dönemde Lizbon Stratejisi’nin 2010 sonrası için yenilenmesi de bu dönüşüm sürecinin en önemli parçalarından biri olarak algılanabilir. İspanya Dışişleri Bakanı Miguel Angel Moratinos’un ve Avrupa Birliği’nden Sorumlu Devlet Bakanı Diego López Garrido’nun açıklamaları uyarınca, Başkanlık öncelikleri dört ana başlıkta sıralanıyor:
- Lizbon Antlaşması’nın Uygulanması: Lizbon Antlaşması’nın yürürlüğe girmesi ile birlikte ilk defa seçilen AB Konseyi Başkanı ve Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi ile İspanya Dönem Başkanlığı’nın uyum içinde çalışacağı özellikle vurgulandı. Buna ek olarak Avrupa Parlamenterleri’nin sayısının artırılması (4’ü İspanya’ya ait olmak üzere 18 yeni koltuk,); “Avrupa Birliği Vatandaşların Girişimi”ni kuran tüzüğün üzerinde çalışılması ve Birlik olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olma görüşmelerinin başlatılması yine öncelikler arasında yer aldı. Üye devletlerin birbirine her türlü felakette (doğal ya da insan kaynaklı) destek olmasını sağlayacak bir sistem kurulması gereksinimi de dile getirildi. Lizbon Antlaşması’nın etkin bir biçimde uygulanması, tüm Avrupa Birliği kurumlarının ortak hedefi olarak sürekli deklare ediliyor. İkinci defa seçilen Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso başta olmak üzere, konunun önceliği sıklıkla gündeme getiriliyor.
- Ekonomik İyileşme: İspanya Dönem Başkanlığı hem Avrupa Birliği’nin krizden çıktığını göstermek hem de önümüzdeki yıllarda da bağlayıcı olabilecek hedefler geliştirmek üzere yola çıktıklarını açıkladı. 2020 Stratejisi olarak adlandırılan hedefler Mart 2010’da genel hatlarıyla açıklanacak. İklim değişikliği ile mücadele edilmesi ve Avrupa Sosyal Modeli’nin desteklenmesi de öncelikler arasında yer alıyor.
Krizle birlikte çok ciddi bir gündem maddesi halini alan Avrupa’nın finansal sisteminin denetlenmesi ve enerji eylem planı hazırlanması da bu başlık altında ele alınan öncelikler olarak sıralanabilir. Son aylarda gündeme gelen devlet yardımlarının boyutu tartışmaları da Üye Devletler tarafından karara bağlanması gereken bir konu olarak önemini koruyor.
- Avrupa Birliği’nin Küresel Güç Haline Gelmesi: İspanya, Dönem Başkanlığı süresince AB’nin küresel güç olma yolundaki hedefine istinaden çeşitli zirveler düzenliyor. Örneğin, “Akdeniz için Birlik” Zirvesi 5–7 Haziran 2010 tarihlerinde Barselona’da gerçekleştirilecek. Ancak, AB’nin küresel güç olma hedefi, 7–18 Aralık 2009 tarihlerinde Kopenhag’da düzenlenen İklim Zirvesi sonrası darbe almış gibi görünüyor. Liderlerin en temel konularda bile uzlaşı sağlayamaması ve gerekli kararlılığı ortaya koyamaması çok önemli bir küresel liderlik fırsatının kaçırıldığı şeklinde yorumlandı.
Başkanlık, Avrupa Birliği’nin genişleme sürecine ilişkin yorumlarda da bulundu. Hırvatistan ile müzakerelerin başarı ile tamamlanmasının, İzlanda ve Makedonya (Yunanistan ile arasındaki sorunları çözüp) ile müzakerelere başlanmasının ve Türkiye ile müzakerelerde yeni fasıllar açılarak sürecin ilerlemesinin sağlanmasının umulduğu dile getirildi.
- AB Vatandaşlarına Yönelik Politikalar: İspanya Dışişleri Bakanı Moratinos, Avrupa projesinin vatandaşlar olmadan asla tamamlanamayacağını vurgulayarak; Başkanlığın başta cinsiyet eşitliği, kadınlara yönelik şiddetin engellenmesi, “Vatandaşların Girişimi”nin kurulması ve Stockholm Programı’nın uygulanması olmak üzere AB vatandaşlarının haklarını iyileştirecek her türlü girişimi destekleyeceğini ifade etti.
Öte yandan İspanya, Dönem Başkanlığı esnasında, yeni Başkanlık ve Yüksek Temsilcilik görevleri ile sorumluluk paylaşımının uzun vadeli bir bakış açısı çerçevesinde yapılması; ekonomik ve finansal krizden ciddi anlamda etkilenen ve işsizlik problemleri nedeniyle vatandaşları tarafından varlığı sorgulanan Birliğin önümüzdeki yıllarda bu durumu tekrar yaşamaması için gereken önlemlerin alınması ve Genişleme stratejisinin tutarlı bir şekilde sürdürülmesi gibi sorunlarla karşı karşıya kalacak. İspanya gibi 1986’dan beri Birlik içinde yer alan ve bu görevi dördüncü kez üstlenen bir ülkenin nasıl bir performans sergileyeceği uluslararası çevreler için tam bir merak konusu. Avrupa Birliği’nin küresel bir güç olarak algılanması da kurumların ve makamların uyum içinde çalışmasıyla yakından ilişkili. Bu noktada Dönem Başkanlığı’nın nasıl bir görüntü çizeceğini tüm dünya ilgiyle takip edecek.
Başta da belirttiğimiz gibi, Lizbon Antlaşması’nın sonucunda ortaya çıkan üçlü başkanlık sisteminin nasıl işleyeceği, üç ülke tarafından belirlenen programa sadakat ve önceliklerde devamlılık ilkesinin uygulamaları da gözlem altında olacak. Kurumsal tartışmalardan sıyrılan bir Avrupa Birliği tutarlı bir genişleme stratejisi ve komşuluk politikası çerçevesinde küresel kararlarda rol oynama yolunda daha cesur adımlar atabilir.
Dönem Başkanlığı ile ilgili her türlü bilgiye aşağıdaki bağlantıdan ulaşılabilir: http://www.eu2010.es/en/index.html
İspanya-Belçika-Macaristan Üçlü Dönem Başkanlığı süresince uygulanacak 18 aylık AB Konseyi programına ise aşağıdaki bağlantıdan ulaşılabilir: http://register.consilium.europa.eu/pdf/en/09/st17/st17696.en09.pdf
Daha detaylı bilgi için buraya lütfen tıklayınız.