İKV VE İPM VARNA’DAKİ TÜRKİYE-AB BULUŞMASINI MASAYA YATIRDI
Bulgaristan’ın Varna kentinde yapılan Türkiye-AB Liderler Zirvesi, Türkiye’nin önde gelen sivil toplum kuruluşları ve bu konuda çalışan akademisyenler tarafından masaya yatırıldı. İKV ve İstanbul Politikalar Merkezi–Sabancı Üniversitesi–Stiftung Mercator Girişimi’nin ortaklığıyla gerçekleştirilen panelde, söz konusu zirvenin olası etkileri ve Türkiye’nin bundan sonra izlemesi gereken yol haritası ele alındı. İKV Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Zeytinoğlu’nun açış konuşmasını yaptığı panele; İPM Direktörü Prof. Dr. Fuat Keyman, İKV Genel Sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas, TEPAV AB Çalışmaları Merkezi Direktörü Nilgün Arısan Eralp ile İPM Araştırma ve Akademik İlişkiler Koordinatörü Doç. Dr. Senem Aydın-Düzgit konuşmacı olarak katıldı.
Panelin açış konuşmasını yapan İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, “AB, Türkiye olarak bizlerin hiçbir zaman ihmal edemeyeceği bir oluşum. İhracatımızın yarıya yakınını yaptığımız, üyeliğine aday olduğumuz AB, bir yönetişim sistemi ve reform çıpası olmanın yanında, sosyal ve ekonomik bir model olarak da önemini koruyor. Türkiye de aynı şekilde AB için güvenlik, enerji tedariki, göç yönetimi, terörle mücadele gibi farklı ve stratejik alanlarda vazgeçilmez bir ülke ve ortak. Bu koşullar ilişkilerin ileriye götürülmesini zorunlu kılıyor.” dedi. Zeytinoğlu, Türkiye’nin AB katılım müzakerelerindeki tıkanıklık sebebiyle, ilişkilerin ilerleyebileceği üç önemli alanı ise “vize serbestliği, mülteci işbirliği ve Gümrük Birliği’nin modernizasyonu” olarak sıraladı. Bu zirve toplantısının karşılıklı olarak Türkiye ve AB’nin birbirlerini daha iyi anlamaları ve ilişkilerin onarılmasında önemli bir adım olarak görülebileceğini belirten İKV Başkanı Zeytinoğlu, “Bundan sonra adım adım ilişkileri yeniden inşa etmek ve müzakerelerin yeniden başlamasının mümkün olacağı noktaya getirmek gerekiyor. Türkiye’nin AB perspektifinin yeniden canlandırılması, demokrasi, hukuk, hak ve özgürlükler alanında ilerlemenin sağlanması ekonomiden siyasete kadar her alanda olumlu bir ivme yaratacaktır” ifadelerini kullandı.
Devamında sözü alan İKV Genel Sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas Türkiye ile AB’nin birbirinden vazgeçmediğini ve yeniden denemeye razı olduğunu; ancak somut adımlar atılması gerektiğine dikkat çekti. Nas, zirvede, Türkiye ve AB’nin karşılıklı diyaloğu devam ettirme ve birlikte çalışma niyetinde olması ve olumlu yapıcı mesajların verilmesinin önemli olduğunun altını çizdi. Zirvede iki tarafın da birbirinden beklentilerini ve pozisyonlarını ortaya koyduğunu söyleyen Nas, “Artık Türkiye ve AB’nin güçlü ve müreffeh Avrupa’yı inşa etmesi için Türkiye’nin AB’nin geleceğinde yer alması için niyetini ortaya koyması ve reform çabalarına ağırlık vermesi gerekiyor” dedi. Türkiye-AB ilişkilerindeki “yapıcı muğlaklık” adı verilen durumun sona erdiği yorumunda bulunan İKV Genel Sekreteri, gelinen noktada konuların bütün ağırlığıyla önümüzde durduğunu ifade etti. Bu bağlamda sorunların ertelenemeyecek durumda olduklarına vurgu yapan Doç. Dr. Nas, uluslararası ilişkilerdeki saflar netleşirken Türkiye-AB ilişkilerinin netlik kazanması gerektiğini dile getirdi.
TEPAV AB Çalışmaları Merkezi Direktörü Nilgün Arısan Eralp ise panelde şu görüşleri dile getirdi:
“Varna‘da gerçekleştirilen görüşmeden herhangi bir karar çıkması beklenmiyordu. Fransa ve Almanya ile olduğu gibi çıkar bazında ilerleyen ikili ilişkiler maalesef AB ilişkilerine yansımıyor; çünkü ikili ilişkiler ekonomik kazançlar doğrultusunda ilerlerken AB ile olan ilişkilerin aynı zamanda normlar çerçevesinde gelişmesi bekleniyor. Bu zirvenin yapılmasındaki asıl amaç da iki taraf arasında diyaloğun devam ettiği izlenimini vermekti. Türkiye açısından bu diyaloğu devam ettirmekteki en büyük motivasyon ekonomik çıkarları korumak ve geliştirmek olmaktadır. Türkiye‘nin ihracat gelirlerini korumak ve cari açığını azaltmak için AB‘nin partnerliğine ihtiyacı vardır. AB‘nin Türkiye ile ilişkileri korumak istemesindeki en önemli sebep ise sığınmacılarla ilgili ortaklığın devam ettirilmesi. Ayrıca Ortadoğu‘daki artan sorunlar nedeniyle AB, güvenlik alanında da Türkiye‘nin ortaklığına ihtiyaç duymaktadır.”
İPM Araştırma ve Akademik İlişkiler Koordinatörü Doç. Dr. Senem Aydın-Düzgit ise panelde şu noktalara dikkat çekti:
“Zirve müzakerelerin dondurulmasının şu anda söz konusu olmadığı mesajını verdi. Bunun söylenmesi önemli; çünkü ilişkilerin askıya alınması durumunda, bu ilişkilerin tekrar canlandırılması için tüm üye ülkelerin oybirliğine ihtiyaç duyulacaktı. Vize ve gümrük birliği meselelerinin ise Almanya gibi bazı üye ülkelerin önderliğiyle çözülebileceği görüşü var. Günümüzde Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler ikili anlaşmalar üzerinden yönetiliyor. Buna paralel olarak çok taraflılık siyaseti bırakıldı. Bu çok taraflı siyaset sadece Türkiye ve AB ile ilişkilerinde değil uluslararası alanda da daha yaygın hale geldi. AB‘nin kendi içerisinde de bu tarz bir siyaset gözlemliyoruz. Bunun yanında, vize serbestisi konusunda fırsat penceresinin kaçtığı gibi bir algı da var. Doğu Akdeniz‘deki gelişmeler de ilişkilerin normallik kazanması açısından oldukça önemli. Ama Kıbrıs meselesi ile ilgili olarak kısa veya orta vadede bir çözüm beklenmiyor. Ancak, Doğu Akdeniz‘deki sorunlar çok fazla aktörü içerdiği için orada da sorunların ikili ilişkiler bazında çözülmesi oldukça zor. Ayrıca, NATO‘nun geleceğinin sorgulandığı dönemde, AB bölgesi ile Türkiye ilişkilerinin nasıl olacağı oldukça önemli.”
Son olarak sözü alan İPM Direktörü Prof. Dr. Fuat Keyman AB sürecinin devam etmesi için liderler düzeyindeki zirvelerin yanı sıra sivil toplum kuruluşları ve kamuoyunun da bu sürece dâhil edilmesi gerektiğine dikkat çekti. Keyman, zirve ile ilgili şu değerlendirmeyi yaptı:
“Komisyon Başkanı Juncker‘in ‘Türkiye ile ilgili katılım sürecinin garantörü benim ve Türkiye bizim için çok önemli bir stratejik ortak’ sözleri esasında Türkiye-AB ilişkilerinin bugün karşı karşıya olduğu ikilemi ve sorunu açık olarak ortaya koyuyor. Bir taraftan, AB karar vericileri Türkiye’yi AB’nin tam üyesi olarak görmediklerini ima ediyorlar, diğer taraftan, yaşadığımız küresel ve bölgesel çalkantıların ve güvenlik risklerinin zorlamasıyla, Türkiye’ye vazgeçilemeyecek ve kendileri için çok faydalı bir stratejik ortak veya tampon ülke olarak yaklaşıyorlar. Örneğin, Türkiye 3,2 milyon Suriyeli mülteciyi kabul ederek AB mülteci krizinin çözümüne büyük katkı sağladı. Aynı şekilde DEAŞ’a ve teröre karşı mücadelede de Türkiye Avrupa’nın güvenliğine önemli katkılar veriyor. Ek olarak, Türkiye ile AB arasında çok önemli ekonomik işbirliği ve karşılıklı bağımlılık söz konusu. O yüzden de Türkiye-AB ilişkilerinin yeniden canlanması, Türkiye’nin stratejik ortak mı yoksa AB’nin üye ülkesi mi soruları arasında sıkışmış durumda.”
Prof. Dr. Keyman, stratejik ortalıkla üyelik arasındaki bu sıkışmanın çözüme kavuşması için, Gümrük Birliği modernizasyonunun inşa edilmesinden vize serbestliğine kadar olumlu adımların atılmasının önemini vurguladı. Bu adımların başarılı olması için sadece liderler düzeyinde yukarıdan aşağıya bir diyaloğun değil aynı zamanda sivil toplum ve düşünce kuruluşlarının çalışmalarını dikkate almak temelinde aşağıdan yukarıya doğru çalışmaların yapılması gerektiğini belirtti. Keyman, ek olarak, 15 Temmuz darbe girişimine karşı devletini yeniden inşa etme sürecinde olan ve Afrin’de ciddi bir başarı elde eden Türkiye’de artık olağanüstü durumun kaldırılması ve demokratik reformların yapılması döneminin de başlayabileceğini söyledi.