İKV`DEN ANALİZ: DEUTSCHE BANK’IN DURUMU - YENİ BİR BANKACILIK KRİZİ KAPIDA MI?
Geçtiğimiz hafta Deutsche Bank hisselerinin son yılların en düşün seviyesine inmesi, bankanın geleceğine ilişkin piyasalarda uzun süredir devam eden endişeleri su yüzüne çıkardı. Endişeleri büyüten ise Deutsche Bank’ın mali zorluklarla baş edememesi halinde bunun Avrupa’daki tüm bankacılık sektörünü etkileyeceği ve 2008 krizinden daha derin bir ekonomik krizle karşı karşıya kalınabileceği.
Geçtiğimiz yıl temmuz ayından bu yana Deutsche Bank hisselerinin yüzde 65 oranında düşmesi, bu yılın başından itibaren yaklaşık 30 milyar avro olan bankanın piyasa değerinin 14,49 milyar avroya gerilemesi, Almanya’nın en büyük bankası için alarm zillerinin çalmasına neden oluyordu. Geçtiğimiz yıl temmuz ayında CEO olarak atanan John Cryan tarafından ekim ayında açıklanan 2020 Stratejisi’ne göre, banka Arjantin, Şili, Meksika, Peru, Uruguay, Danimarka, Finlandiya, Norveç, Malta ve Yeni Zelanda gibi ülkelerin bulunduğu, dünya genelinde 10 ülkedeki faaliyetlerine son vereceğini ve yaklaşık 35 bin kişinin işten çıkarılacağı duyuruldu. Bunun yanı sıra Deutsche Bank’ın Almanya’da 200’den fazla şubesini kapatacağı ve Postbank iştirakini satacağı açıklandı. Yüksek oranda işten çıkarmaların yanı sıra bu yıl haziran ayında açıklanan bir IMF raporunda “küresel bankacılık sistemine sistemik risk konusundaki en büyük katkı sağlayıcı” olarak tanımlanan bankanın kredi notu görünümü de Standard and Poor’s tarafından negatife çevrildi. ABD Merkez Bankası’nın stres testini geçen Deutsche Bank, AB’deki stresi testini ise kıl payı geçmeyi başardı.
Özetlemek gerekirse krizin nedenleri olarak; kötüleşen küresel ekonomik görünüm, negatif faiz oranlarının yanı sıra ABD makamlarıyla yaşanan sorunlar ve sermaye sıkıntıları görülüyor. Bilindiği gibi Deutsche Bank, ABD Adalet Bakanlığı ile 2005-2007 yıllarında gerçekleştirilen konut kredisine (mortgage) dayalı menkul kıymetler (Residential Mortgage-Backed Security - RMBS) faaliyetleri konusunda müzakere ediyordu. Banka son olarak, sorunlu kredilerden dolayı ABD’nin talep ettiği 14 milyar dolarlık uzlaşma bedelini ödemeyeceğini açıklamıştı.
Deutsche Bank Buzdağının Görünen Kısmı Olabilir mi?
Piyasalarda hâlihazırda sorulan soru ise “Deutsche Bank buzdağının görünen kısmı olabilir mi?” Deutsche Bank’ın Almanya’nın en büyük, dünyanın ise 6’ncı büyük özel bankası olması, bu banka ile ilgili mali endişeleri haklı çıkaracak nitelikteyken akıllara Avrupa’daki diğer bankaların durumunu getiriyor. Örneğin, Almanya’nın ikinci büyük bankası konumundaki Commerzbank’ın 2008 yılındaki küresel mali krizde milyarlarca avro zarar ettiği biliniyor. Yeniden yapılanmaya giden ve önümüzdeki üç yıl boyunca hisse senedi kâr payı ödemesi yapmayacağını açıklayan banka, 9.600 kişiyi işten çıkaracağını açıkladı. Bunun yanında çok sayıda şubesini, küçük ve orta büyüklükteki işletmelere yönelik bankacılık birimini kapatacağını duyurdu.
Öte yandan sorunun sadece Alman bankaları ile sınırlı olmadığı da görülüyor. Önümüzdeki günlerde Hollanda’nın en büyük bankası olan ING’nin de yeniden organizasyona gideceğine ve binlerce kişiyi işten çıkaracağına dair haberler yer alıyor. İtalyan bankalarının durumu da pek parlak gözükmüyor. Bu bankaların milyarlarca avroluk kredi borçları özellikle Avro Alanı ve AB ekonomisi için ciddi bir risk teşkil ediyor.
Görünen o ki Deutsche Bank güçlü bir kıvılcım olarak ortalığı kısa sürede yangın yerine çevirebilecek nitelikte. Özellikle 2008 küresel krizinden sonra pek çok bankanın yeniden yapılanmada geciktiğini de dikkate alırsak...
Hükümet Müdahalesi Gündemde mi?
Pek çok kişi krizin derinleşmesi halinde Alman hükümetinin duruma müdahale edeceğini düşünüyor. Alman gazetelerinde Federal Meclis’in (Bundestag) ve mali yetkililerin bir kurtarma planı üzerinde çalıştıkları yazılıyor. Hatta Alman Maliye Bakanlığı’nın bankaya ait bazı birimlerin başka bankalara satılmasını ve satış işlemlerinin devlet garantisi altında yapılmasını planladığı, AB ekonomi bürokratlarının da bunu desteklediği belirtiliyor.
Toplam 1,8 trilyon aktif değeri ile Almanya ekonomisinin yaklaşık yarısı büyüklüğünde olan bankaya, şimdilik bir müdahale olmayacağı ve yardım yapılmayacağı Almanya Başbakanı tarafından açıklandı. Her ne kadar sızan haberlerde Deutsche Bank CEO’su John Cryan’ın Başbakan Merkel ile gizlice kurtarma planının ayrıntılarını görüştüğü yer alsa da, Cryan da Merkel gibi bu haberleri yalanlayarak bankanın kendi kaynaklarının yeterli olduğunu belirtti.
AB açısından bakıldığında endişelerin çok da yersiz olmadığını söylemek gerekiyor. 2008 yılındaki küresel mali krizden son derece olumsuz etkilenen AB ekonomisinin, ekonomik toparlanmanın filizleri taze iken tekrar bir sarsıntıyı nasıl atlatacağı soru işaretlerini beraberinde getiriyor. Özellikle son yıllarda pek çok kriz ile sınanan AB’nin, son olarak mülteci krizi ve Brexit ile baş etmeye çalıştığı malum. En sağlam kale olarak görülen Almanya’nın sarsılması, Avro Alanı’nın geleceğini tehlikeye atacaktır. 2008 krizi sonrası AB ekonomi yönetiminde pek çok adım atıldığı, yeni izleme sistemleri ve kurumları kurulduğu malum. Tüm bunların ne derece yeterli olduğunu masaya yatırmanın zamanı gelmiş gibi duruyor.
Çisel İLERİ, İKV Araştırma Müdürü