BREXIT VE AB ENTEGRASYONUNUN GELECEĞİ
Bugüne kadar hiçbir AB üyesi üyelikten ayrılmadığı için, Birleşik Krallık’ın AB üyeliğinden ayrılma süreci bir ilk olacaktır. Bu sürecin nasıl işleyeceği, AB ile Birleşik Krallık arasındaki müzakerelerin seyrine bağlıdır. Birleşik Krallık’ın AB ile yoğun ticari, ekonomik ve sosyal ilişkileri göz önünde bulundurulursa, üyelik sonrası dönem için iki taraf arasında yakın bir ilişki oluşturulması gerekecektir. Birleşik Krallık gibi siyasi ve ekonomik açıdan AB içindeki lider ülkelerden biri olan bir ülkenin AB’den ayrılmasının, AB’nin geleceği açısından önemli etkileri olacağı açıktır. AB bu süreçten, kendi içinde birliğini ve bütünlüğünü güçlendirerek de çıkabilir; ancak bu kararın diğer bazı AB ülkelerinin Birliğe olan bağlılığını olumsuz etkilemesi de önemli bir risk olarak AB’nin karşısında durmaktadır. Her durumda, AB ülkeleri arasındaki yüksek karşılıklı bağımlılık düzeyi, AB gibi kurumsal bir yapılanmayı zorunluluk hâline getirmektedir. Bu sürecin yakından izlenmesi, Türkiye gibi AB adayı bir ülke için son derece önemli olup, Türkiye’nin AB ile ilişkisi açısından sonuçlar çıkarmak mümkün olabilecektir.
Bu çerçevede İKV uzmanları tarafından hazırlanan yayın, değerlendirme notları ve analizler şu şekildedir:
İKV YAYINLARI
İKV uzmanları tarafından hazırlanan "Britanya Referandumu ve Sonrası: AB Entegrasyon Sürecinin Geleceği ve Türkiye" başlıklı yayında; Britanya’daki referandum sonrasında, Britanya’nın AB üyeliğinden ayrılma sürecini, bu sürecin siyasi, ekonomik, ticari etkilerini, AB’nin geleceği ve Türkiye açısından sonuçlarını irdelemektedir.
Yayının pdf versiyonuna buradan ulaşabilirsiniz.
İKV DEĞERLENDİRME NOTLARI VE ANALİZLER
BREXIT’IN BİR YILI: BİRLEŞİK KRALLIK, AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYEYE ETKİLERİ - ŞUBAT 2022
TÜRKİYE-BİRLEŞİK KRALLIK STA’SINA İLİŞKİN İNGİLİZCE DEĞERLENDİRME - HAZİRAN 2021
BREXIT SONRASI AB’Yİ BEKLEYEN SORUNLAR - MAYIS 2021
TÜRKİYE PERSPEKTİFİNDEN BREXIT: TARIM VE GIDA ÜRÜNLERİ TİCARETİNE DAİR ÖNGÖRÜLER - EYLÜL 2020
COVID-19 SALGINI GÖLGESİNDEKİ BREXIT SÜRECİ – MAYIS 2020
GÖZLER BREXIT’İN GIDA TİCARETİNDEKİ ETKİSİNDE: ODADAKİ FİL Mİ, YENİ BİR FIRSAT MI? - ŞUBAT 2019
BREXIT VE TRUMP ÇAĞINDA AB GÜVENLİK VE SAVUNMA POLİTİKALARI - MAYIS 2017
BRİTANYA REFERANDUMU SONRASI AVRUPADA YÜKSELEN AB ŞÜPHECİLİĞİ - ARALIK 2016
BREXIT VE SONRASI: AB VE BİRLEŞİK KRALLIK İÇİN GELECEK SENARYOLARI - TEMMUZ 2016
BREXIT SÜRECİNDE YAŞANAN GELİŞMELER
23 Haziran 2016 referandumunun ardından %48’e karşı %52 oyla Brexit lehine çıkan sonuçla Brexit’in kesinleşmesi ile birlikte AB ve Birleşik Krallık (BK), BK’nın AB’den çıkışını düzenleyecek bir anlaşma için yapılacak müzakere hazırlıklarına başladılar. Bu kapsamda Avrupa Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker Temmuz 2016’da Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılması konusunda AB ile yapılacak müzakerelerde AB heyetine Fransız muhafazakâr politikacı Michel Barnier’in liderlik etmesine karar verdi. Tecrübeli bir müzakereci ve pazarlıkçı olan ve geniş iletişim ağı ve iyi ilişkileri sayesinde BK ile yeni bir ortaklık kurmak konusunda başarılı olacağı beklentisiyle görevlendirilen Barnier’nin göreve başlayabilmesi için Lizbon Antlaşması’nın 50’nci Maddesi’ne bağlı olarak BK’nın AB’den ayrılma kararını AB Konseyi’ne bildirmesi gerekiyordu. Müzakereler ancak bu aşama sonrasında başlayabilecekti.
"Avrupa Birliği Yasası" olarak da adlandırılan Brexit yasa tasarısı Parlamentonun alt kanadı Avam Kamarasında başlayan komisyon görüşmelerinin ardından 9 Şubat tarihinde oya sunuldu. Parlamentoda yapılan oylamada, milletvekilleri büyük bir çoğunlukla hükümete ülkenin ABden ayrılma müzakerelerine başlama yetkisi verdi, ilgili yasa tasarısı Avam Kamarasındaki oylamada 122ye karşı 494 oyla kabul edildi. Yasa tasarısı daha sonra Parlamentonun üst kanadı olan Lordlar Kamarasına sunuldu. Yasa tasarısı Lordlar ve Avam Kamaraları arasında gidip geldikten sonra 13 Mart 2017 tarihinde genel kurulda oylamaya sunuldu.118e karşı 274 oyla tasarı kabul edildi. Tasarının onaylanmasıyla birlikte Başbakan Theresa May gerçekten de hızlı hareket ederek süreci başlattı. BK Başbakanı Theresa May tarafından imzalanan AB’den ayrılma mektubu 29 Mart 2017 tarihinde resmen AB Konsey Başkanı Donald Tusk’a sunuldu. Her şey takvime uygun şekilde ilerlerse, müzakerelerin iki yıl sürmesi ve Birleşik Krallık’ın Mart 2019’da birlikten ayrılması bekleniyordu. Kurala göre, iki yıl içinde anlaşmanın sağlanamaması ve AB Konseyi ve diğer Üye Devletlerin bu süreyi uzatma kararı almaması hâlinde, BK’nın AB üyeliği otomatik olarak sona eriyordu. 50’nci Madde ’ye göre, müzakere süreci boyunca BK, AB kurumları ve karar alma süreçlerine katılımını sürdürebiliyor ama AB Konseyi ve AB Liderler Zirvesi’nde AB’den ayrılma sürecine ilişkin tartışmalarda söz sahibi olamıyordu. Hukuki açıdan anlaşmanın yürürlüğe girmesine kadar BK’nın, AB’nin, Brexit ile ilgili konular dışındaki tüm faaliyetlerine katılabileceği belirtilmişti.
Bu aşamada müzakerelerin Ekim 2018’de sona ermesi, müzakerelerin iki yıl sürmesi ve Birleşik Krallıkın Mart 2019’da birlikten ayrılması bekleniyordu. Müzakerelerin iki yılda bitirilememesi durumunda tüm AB ülkelerinin rızasıyla müzakereler bir yıllığına uzatılabilecek, Birleşik Krallık’ın ve AB’nin iki yıl içinde bir anlaşma üzerinde uzlaşamaması ve tek bir AB ülkesinin bile müzakereleri uzatmama yönünde karar alması durumunda Birleşik Krallık AB ile hiçbir anlaşma yapamadan Birlik’ten ayrılacaktı. Barnier, Mart 2019 sonuna kadar tamamlanması gerekecek müzakerelerde bir anlaşmaya varılamamasının hiç kimsenin çıkarına olmayacağını da vurgulamıştı. BK ile müzakerelerin başarısının ilk şartının 27 AB üyesi hükümetin bir arada durmaları ve müzakerelerin şeffaflığı olduğunu ifade eden Barnier, ikinci şartın ise sayıları 4,5 milyonu bulan AB’deki İngilizlerin ve BK’da yaşayan AB vatandaşlarının gelecekleri konusunda belirsizliğin bir an önce ortadan kaldırılması olduğunu belirtmişti.
AB’den ayrılma sürecinin başlatılmasına yönelik yasanın görüşmeleri Avam Kamarasında başlarken BK Hükümeti de Brexit’e yönelik strateji belgesini yayımlamıştı. Strateji, AB ile müzakerelerde ulaşılması amaçlanan 12 hedeften oluşuyordu. Bu hedefler arasında İngiltere ve İrlanda arasındaki ortak seyahat alanını korumak, ortak pazardan çıkarak AB ile tarife dışı ticaret ve gümrük anlaşması yapmak, Avrupa’yla emniyet ve istihbarat paylaşımını sürdürmek ve İngiltere’deki AB vatandaşlarının göçmenlik haklarıyla, AB içindeki BK vatandaşlarının göçmenlik haklarını kontrol etmek bulunuyordu.
AB liderleri, Birleşik Krallık’ın katılmadığı özel bir zirvede bu ülkenin Birlik üyeliğinden ayrılmasına ilişkin genel hatları belirlemek ve müzakerelerdeki çizgisini netleştirmek için 29 Nisan 2017 tarihinde Brüksel’de bir araya geldi. Zirvede Birleşik Krallık’ın AB’den çıkış müzakerelerinin ana hatları belirlendi. Brexit konusunda AB’nin en önemli önceliklerinden birini müzakerelerde ortak bir cephe olarak hareket edebilmek oluşturuyordu. Zirvenin ana amaçlarından biri de bu ortak cephenin temellerini sağlam şekilde atabilmek oldu. Beklenenden kısa süren zirvede, liderler AB’nin müzakere ilkelerini içeren kılavuzu oy birliğiyle kabul etti. Kabul edilen kılavuzla, AB’nin Brexit stratejisi ilkeleri belirlendi. Müzakereler boyunca ABnin, bütün Üye Devletler için adil ve hakkaniyetli bir sonuç elde etmek için vatandaşlarının çıkarları doğrultusunda birlik ve beraberlik içinde hareket edeceği belirtilen metinde, ayrılık müzakerelerinin 29 Mart 2019’da sona ereceği kaydediliyordu. İlkelerde öncelikle, AB’nin Birleşik Krallık ile ticaret anlaşmasına ilişkin çalışma yapmaya hazır olduğu, ancak bunun ayrılıktan sonra tamamlanacağı ifade ediliyordu. Başka bir deyişle AB yetkilileri ve liderler, BK ile Brexit sonrası ticari ilişkilere dair müzakerelerin ancak Brexit müzakerelerinde gözle görülür ilerleme kaydettikten sonra başlayabileceğini belirtiyor, AB, müzakerelerde ilerleme kaydedilmeden herhangi bir ticaret anlaşması görüşmesine karşıyken, BK ikisinin aynı anda yürütülmesini istiyordu Hükümet, Avrupa ile kapsamlı bir serbest ticaret anlaşmasını hedefliyor. BK, söz hakkına sahip olmadığı bir AB’nin hazırladığı ortak pazara ilişkin düzenlemelerin bir parçası olmak istemiyordu. AB’nin ticari ve ekonomik düzenlemelerinden ve kısıtlamalarından muaf olmak istiyordu. Ayrıca mevcut AB ortak pazar düzenlemeleri, üye ülkelere münferit üçüncü ülkelerle karşılıklı serbest ticaret anlaşması imzalama hakkı tanımadığı için küresel ekonomik büyüme içerisindeki payını giderek artıran gelişmekte olan piyasa ekonomileriyle bağımsız karşılıklı serbest ticaret anlaşmaları imzalayabilmek istiyordu. BK, AB ile serbest ticaret anlaşması imzalamaması hâlinde, AB ile güvenlik konularında işbirliğini azaltabileceğinin sinyalini veriyor, Theresa May, Brüksel’e gönderdiği ayrılık mektubunda da AB ile ekonomi ve güvenlik işbirliğinde derin ve özel bir ortaklık istediklerini söylüyordu.
İlkeler, Birleşik Krallık AB vatandaşlarının hakları konusunda yeterli teminat verene kadar iki taraf arasında gelecekteki ilişkilerin görüşülmemesini öngörüyordu. AB BK’da yaşayan 3 milyon vatandaşının haklarının korunması için BK’dan daha fazla garanti istiyor, Birleşik Krallık hükümeti ise Brexit müzakerelerinde AB ülkelerinden bu ülkeye gelen göçmenlerin sayısının kontrol altına alınmasını hedefliyordu. AB’nin ilkeleri ayrıca, BK’nın AB’ye ne kadar borcu olduğu tespit edilene ve Birleşik Krallık ile İrlanda arasındaki sınır sorunu çözülene kadar iki taraf arasında gelecekteki ilişkilerin görüşülmemesini öngörüyordu.
Brexit referandumu sonrası Başbakan David Cameronın istifasının ardından göreve gelen May’in daha önce hep erken seçime gitmeyeceğini açıklamasına rağmen, 18 Nisan 2017 tarihinde sürpriz bir açıklama yaparak 8 Haziran için erken seçim ilan etmesinin nedenini muhalefet partilerinin Brexit müzakeresi sürecinde hükümetin AB karşısında elini zayıflatmasını engellemek olarak açıkladı. Theresa May’in liderliğindeki Muhafazakâr Parti mecliste çoğunluğu kaybetti. Bu sonuca göre Theresa May liderliğindeki Muhafazakâr Parti tek başına iktidar için gerekli 326 milletvekiline ulaşamadı. Sandık sonuçları, Birleşik Krallıkta bir koalisyon veya azınlık hükümeti ihtimaline işaret ediyordu. Muhafazakâr Parti’nin parlamentoda çoğunluğu sağlaması için başka bir partinin desteğini alması gerekiyor. 12 vekilliğe sahip olan Liberal Demokrat Parti’nin Başkanı Muhafazakâr Parti veya İşçi Partisi ile birlikte çalışmayacaklarını açıkladı. Kuzey İrlanda merkezli Demokratik Birlik Partisi’nin hükümet kurmak için Muhafazakâr Parti’ye destek vermesiyle hükümet kuruldu.
8 Haziran tarihinde gerçekleştirilen erken seçimlerden çok kısa bir süre sonra, 19 Haziran itibarıyla Birleşik Krallık AB ile Brexit müzakerelerine Brükselde başladı. Birleşik Krallık’ı Brexit Bakanı David Davis, AB’yi de Başmüzakereci Fransız Michel Barnier temsil ettiği müzakerelerin ilk turunda taraflar, öncelikler ve tarihler konusunda anlaşmaya vardı. Görüşmelerin ABnin istediği gibi sıralı bir şekilde yapılması ve ilk etapta vatandaş hakları, sınır durumu ve ayrılığın mali faturasını kapsayan geri çekilme, ardından ilişkilerin geleceği ve son olarak da geçiş döneminin ele alınmasını planladılar. Hatırlanacağı üzere AB, görüşmelerin geri çekilme, ilişkilerin geleceği ve geçiş dönemi olmak üzere üç aşamada ve sıralı bir şekilde yapılmasını önermişti. Birleşik Krallık ise özellikle geri çekilme ve ilişkilerin geleceği konuları başta olmak üzere tüm bu aşamaların paralel yürütülmesi gerektiğini savunuyordu. Bundan sonraki süreçte vatandaş hakları, finansal anlaşma, İrlanda gibi önemli konuların temel ilkeleri üzerinde anlaşmaya varılmasının ardından ise AB Konseyinin yeterli ilerleme kaydedildiğine karar vermesi durumunda iki taraf arasında gelecekteki ilişki, ticaret ve diğer konuların görüşülmesine geçilmesine karar verildi. Bir sonraki 17 Temmuz’da olmak üzere her ay bir hafta görüşme yapılması planlandı.
BK Başbakanı May’in ilk teklifi 22-23 Haziran tarihlerindeki AB Liderler Zirvesi’nde geldi ancak AB liderleri bunu yeterli bulmadı. AB liderleri Birleşik Krallık’ın önerisini "beklentilerin altında" şeklinde niteleyerek bu konuda Brexit görüşmelerinin uzun süreceğinin mesajını verdiler. May’in teklifine göre, Birleşik Krallık’ta beş yıl yasal şekilde ikamet eden AB üyesi 27 ülkenin vatandaşlarına "yerleşik statüsü" veriliyor, bu yeni statüyle Birleşik Krallıktaki AB vatandaşları oturum, çalışma, sağlık, eğitim ve diğer sosyal haklardan faydalanabiliyordu. Teklif, aynı haklar AB ülkelerinde yaşayan Birleşik Krallık vatandaşlarına da tanınırsa onaylanacaktı. Bu hakkın edinilmesi için gerekli beş yıl sürenin hangi tarihte başlayacağı ise müzakere edilmek üzere bırakılmıştı.
Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasındaki sınır da müzakerelerin zorlayıcı konularındandı. Seçim öncesinde diğer iki konuya kıyasla nispeten daha az zorlu geçmesi beklenen bu mesele de artık DUP’nin yeni hükümetin kurulmasında önemli rol oynayacak olmasından dolayı daha sıkıntılı bir hâl aldı. Hem AB hem de İngiliz hükümeti, Kuzey İrlanda ile İrlanda arasında sınırın yeniden çekilmesi ve pasaport kontrolü gibi düzenlemelerin sıkılaştırılmasını istemediklerini söylemişti. Ancak Brexit’in güçlü destekçilerinden biri olan DUP, Kuzey İrlanda’ya herhangi bir “özel statü” verilmesine karşı çıkıyordu.
Birleşik Krallık’ın AB’ye vermiş olduğu sözler karşılığında ödemesi gereken fatura da müzakerelerin bir diğer sıkı pazarlık konusu oldu. AB Londra’dan AB vatandaşlığından doğan tüm mali yükümlülüklerini yerine getirmesini istiyor. Birleşik Krallık’ın AB’den çıkışının mali boyutu ile ilgili şu ana kadar ortaya farklı rakamlar atıldı. AB, ilk etapta bu bedelin 60 milyar avro civarında olacağını söyledi. Ancak basında yer alan son haberlere göre bunun 100 milyar avroya kadar çıkabileceği belirtildi.
İlk turu haziran, ikinci turu temmuz ayında yapılan ve vatandaşlık hakları, mali anlaşma ve Kuzey İrlanda ile olan sınır hususlarını ele alınan müzakerelerin üçüncü turu 28-31 Ağustos 2017 tarihlerinde Brüksel’de gerçekleşti. Heyetler arası görüşmelerin 31 Ağustos 2017 tarihine kadar sürdüğü müzakereler verimli geçmiş olsa da önemli konularda somut ilerleme kaydedilemedi. Ancak AB tarafından elde edilen yakınlaşmayı güçlendirmek ve müzakereleri sürdürmek amacıyla çalışmalara devam edilmesi yönünde çağrıda bulunuldu. AB Başmüzakerecisi Michel Barnier’e, müzakerelerde bir sonraki aşamaya hazırlık olarak çalışmalara başlama görevi verildi. Müzakerelerin dördüncü turu eylül ve beşinci turu ekim aylarında yapıldıktan sonra Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılmasına ilişkin Brexit müzakerelerinin altıncı turu 9-10 Kasım 2017 tarihlerinde Belçikanın başkenti Brükselde gerçekleştirildi. Daha önce olduğu gibi müzakereleri, AB’nin Brexit Başmüzakerecisi Michel Barnier ve Birleşik Krallık Brexit Bakanı David Davis himayelerindeki teknik ekipler sürdürdü. Ancak yine geri çekilmeye dair temel başlıklarda bir ilerleme kaydedilemedi.
Bu arada Birleşik Krallık’ın, Birlik kanunlarıyla bütünleşmiş olan yasalarında önemli bir düzenleme yapması gerekiyordu. Birleşik Krallık 1972 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile üyelik anlaşması imzalamış; bu imzanın ardından Avrupa Toplulukları Yasası (ECA) isimli kanun yürürlüğe girmişti. Bu kanun, Birleşik Krallık’ın kendi hukuk sistemine Avrupa anlaşmalarını dâhil etmesini sağlamış; Avrupa kanunlarının Birleşik Krallık kanunları üzerinde önceliği kabul edilmişti. Bu kapsamda, Birleşik Krallık’ta yürürlükte olan yaklaşık 20 bin AB yasası bulunuyor. Brexit ile bu kanunun yürürlükten kalkacak olması, Birleşik Krallık’ın kısa zamanda bu boşluğu doldurmasını ve AB kanunlarını ulusal kanunlara dönüştürmesini gerekli kılıyordu.
Nitekim bu konudaki çalışmalarını sürdüren hükümet, Brexit sürecinin sonunda AB yasalarının Birleşik Krallık yasaları üzerindeki üstünlüğünü ortadan kaldıracak ve Birliğin mevzuatını ülkenin iç hukuku hâline getirecek yasa tasarısını 13 Temmuz 2017 tarihinde açıkladı. Büyük İptal Yasa Tasarısı (Great Repeal Bill) olarak adlandırılan düzenlemeyle, AB yasalarına iç hukuk karşısında üstünlük sağlayan ECA iptal edilmiş oluyor. Muhalefetteki İşçi Partisi ve Liberal Demokrat Parti, parlamentoyu devre dışı bırakacak bu uygulamaya karşı çıkıyordu.
AB’nin Brexit Başmüzakerecisi Michel Barnier altıncı tur görüşmelerinin ardından yaptığı açıklamada, Birleşik Krallık’tan aralık ayında yapılacak AB Liderler Zirvesi’ne kadar AB’den ayrılma koşullarını netleştirmesini istemişti. Aksi takdirde söz konusu zirvede, konuyla ilgili somut bir gelişme sağlanamayacağını kaydetmişti. Ancak beklenenin aksine taraflar, 8 Aralık 2017 tarihinde Brükselde bir araya gelerek ilişkilerin geleceğini belirleyecek müzakerelerin ikinci aşamasına geçme konusunda uzlaştıklarını açıkladı. Ardından 14-15 Aralık 2017 tarihlerinde Brüksel’de toplanan AB liderleri, Brexit müzakerelerinde ikinci aşamaya geçilmesini kabul etti. İkinci aşamada Birleşik Krallık ile AB arasındaki ilişkilerin gelecekte nasıl olacağının masaya yatırılması öngörülüyordu. Bu aşamada tarafların, gelecekte varılacak olan ticaret anlaşması ve geçiş sürecine dair uzlaşma sağlamaları gerekiyordu. Ele alınacak konular arasında güvenlik, terörle mücadele, çevre, eğitim ve araştırma bulunuyordu.
Müzakerelerin ikinci aşamasında AB ve Birleşik Krallık arasında bazı uzlaşmazlıklar devam etti. 6 Temmuz 2018 tarihinde Brexit müzakerelerinde AB ile gelecekteki ilişkilerin nasıl yürütüleceğine dair yapılan toplantıda anlaşmaya varan May kabinesi, Birlik ile daha uzlaşmacı ve mevcut ticari şartları büyük ölçüde muhafaza etmeyi hedefleyen bir yol haritası belirledi. "Sert Brexit" (hard Brexit) taraftarı olan cephede önce Brexit Bakanı David Davis ardından da Dışişleri Bakanı Boris Johnson Mayin politikalarına karşı çıkarak istifa etti. Birleşik Krallık’ın AB ile müzakere masasına hangi planla oturacağına dair ayrıntıları içeren yol haritası, malların serbest dolaşımı konusunda ilişkilerin korunmasını, ancak hizmet ve kişilerin serbest dolaşımına sınırlamalar getirilmesini öneriyordu.
17-18 Ekim 2018 tarihlerinde gerçekleşen AB Liderler Zirvesi’nde önemli gündem maddelerinin biri de çıkmaza giren Brexit meselesi idi. Brexit süreciyle ilgili yaşanan anlaşmazlıklara çözüm arandı. Geçiş sürecini uzatmayı teklif eden AB, İngiltere Başbakanı Mayden özellikle İrlanda sınırıyla ilgili çözüm önerisi bekliyordu. Nitekim son Liderler Zirve’sinde de Birleşik Krallık’ın ABden ayrılmasının ardından, söz konusu sınır üzerinden yapılacak ticaret ile ilgili görüş ayrılıkları giderilemedi. Zirve’de AB tarafından tıkanıklığın aşılması için, 31 Aralık 2020de tamamlanması öngörülen geçiş sürecinin bir yıl uzatılarak, bu süreç içerisinde, ticaret anlaşmasının koşullarının belirlenmesi için daha fazla zaman verilmesi gündeme getirildi.
13 Kasım 2018’de Brüksel ile Londra arasında sürdürülen zorlu Brexit müzakerelerinde uzlaşı sağlandığı haberinin ardından tarafların hazırladığı 585 sayfalık taslak metin, 28 Kasımda ABnin diğer üyeleri tarafından onaylanmıştı. Birleşik Krallıkın AB üyeliğini 29 Mart 2019’da sona erdirecek olan Londra ve Brüksel arasındaki anlaşmanın, Birleşik Krallık Parlamentosu ve AP tarafından da onaylanması gerekiyor. Birleşik Krallık Parlamentosunda anlaşmaya ilişkin oylamanın, görüşmelerin ardından 11 Aralıkta yapılması planlanıyordu. Ancak Başbakan Theresa May, kendisi açısından hezimetle sonuçlanmasına kesin gözüyle bakılan oylamayı erteleme kararı aldı. May, Anlaşmayı 15 Ocak 2019 tarihinde Parlamentoya sundu; ancak Anlaşma Avam Kamarası’nda 202 oya karşı 432 oyla reddedildi.
12 Mart tarihinde Avam Kamarasında yapılan oylamada Brexit Anlaşması yine 242ye karşı 391 oyla kabul edilmedi. Ocak ayında yapılan oylamada da 230 oy farkla Parlamentodan onay alamadı. AB’nin de özenle kaçınmaya çalıştığı anlaşmasız bir Brexit’i seçenek olarak görmediğini ortaya koyan Parlamento 14 Mart tarihinde ayrılık sürecinin ertelenmesini öngören hükümetin hazırladığı önergeyi ise kabul etti. Önerge 202’ye karşı 412 oyla kabul edildi.
Önce 29 Mart olarak belirlenen ardından da 12 Nisana çekilen Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılık tarihi yine ertelendi. AB liderleri son olarak Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılma sürecini 31 Ekim 2019’a kadar uzatma kararı aldı. Ülkedeki AB krizini fırsata çeviren aşırı sağ siyasetçi Nigel Farage, Brexit Partisi’ni kurdu ve peşinden yapılan AP seçimlerinde Muhafazakâr Parti tabanından önemli ölçüde oy almayı başardı. Muhafazakâr Parti’nin AP seçiminde 5’inci sıraya kadar düşmesi ve anlaşma metnini Parlamentodan geçirememiş olmasından ötürü üzerindeki baskı artan May, 24 Mayıs 2019 tarihinde parti liderliğinden istifa etti. Parti liderliği için başlayan mücadelede son ikiye kalan Johnson ve Jeremy Hunt, parti üyelerinin posta yoluyla oy kullandığı seçime girmişti. Yaklaşık bir aydır devam eden ve sonucunun da 24 Temmuz’da ilan edildiği oylamada Johnson 92 bin 153 oy alırken, rakibi mevcut Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt 46 bin 656 oyda kaldı. Böylece iktidardaki partinin liderlik koltuğuna oturan Johnson, aynı zamanda ülkenin yeni başbakanı olmaya hak kazandı.
Birleşik Krallık’ta Boris Johnsonın iktidardaki Muhafazakâr Parti’nin başına geçmesi ve başbakanlık koltuğuna oturmasının ardından çözmesi gereken ilk konu ülkenin ABden ayrılma sürecini yönetmek oldu. Johnson, May’in AB ile müzakere ettiği çıkış anlaşmasında ufak tefek değişikliklerle yetinmeyeceğini, bu anlaşmayı bir kenara atıp 31 Ekime kadar tümüyle yeni bir anlaşma yapmak istediğini de ayrıca ifade etti. AB ise, Boris Johnsonın, eski Birleşik Krallık Başbakanı Theresa May ile varılan anlaşmayı tekrar müzakereye açma isteğinin kabul edilemez buldu. Brexiti her koşulda 31 Ekimde tamamlamaktan yana ve gerekirse ABden anlaşma olmadan ayrılmakta kararlı olan Johnson, anlaşmasız da olsa Brexit’in gerçekleşmesini sağlamak ve parlamenterlerin olası bir müdahalesinin önüne geçmek için parlamentonun tatil edilmesini istemişti. Kraliçe Elizabeth’te, Başbakanı Boris Johnson’ın Brexit öncesi parlamentoyu tatile götürme talebine onay verdi. Böylece 3 Eylülde tatili biten parlamento eylülün ikinci haftasından 14 Ekim’e kadar da tatile girdi. Johnson’ın hamlesinin karşısında muhalefet ve Muhafazakâr Partiden istifa eden parlamenterler, anlaşmasız Brexit’i önlemeye dönük bir tasarıyı eylül ayının ilk haftasında parlamentoya getirmeyi başardılar. Avam Kamarasında 4 Eylül tarihinde yapılan oylamada anlaşmasız Brexiti engellemek için muhalefetin gündeme taşıdığı yasa tasarısı 299’a karşı 327 oyla kabul edildi. Muhalif milletvekilleri, aynı hafta içerisinde Johnsonın erken seçim önerisini de reddettiler. Tasarı son olarak 9 Eylül tarihinde Kraliçe tarafından da imzalandı ve böylece parlamento 14 Ekim’e kadar askıya alınmadan önce yasalaşmış oldu. Birleşik Krallık’ta muhalefetin anlaşmasız Brexit karşıtı yasayı meclisten geçirmesi ve erken seçim önerisinin de 3’te 2’lik çoğunluğa erişemeyerek reddedilmesi sonrası Başbakan Boris Johnson’ın hareket alanı iyice daraldı. AB’den üç ay uzatma istemesini öngören yasa teklifini Avam Kamarasından geçirmeyi başardı. Parlamentodaki oylamayı erteleyen önergenin kabulünden birkaç saat sonra, Başbakan Johnson AB’ye erteleme mektubu gönderdi ancak mektubun altına imzasını atmadı. Üye ülkeler de Brexit için Avam Kamarası tarafından istenen, Başbakan Johnson’ın da Brüksel’den imzasız bir mektupla talep ettiği 31 Ocak 2020 tarihi konusunda anlaştı. AB’nin Birleşik Krallık’a üç aylık ek süre vermesi özellikle Birleşik Krallık siyasetindeki olası sonuçları açısından önem taşıyor. Brüksel bu tarihe yeşil ışık yakarak 31 Ekim’de anlaşmasız bir Brexit’in önünü kesmiş oldu.
Johnson, 12 Aralık’ta erken seçime gidilmesini öngören önergeyi 28 Ekim tarihinde Parlamentoya sunarak milletvekillerine kabul ettirmeyi başardı. Yoğun tartışmaların ardından Birleşik Krallık Parlamentonun alt kanadı Avam Kamarasında 29 Ekim tarihinde yapılan oylamada 12 Aralık’ta erken seçimlere gidilmesi 20ye karşı 438 oyla kabul edildi. AB, Brexitin 31 Ocaka ertelenmesini kabul edince, ana muhalefetteki İşçi Partisinin lideri Jeremy Corbyn anlaşmasız çıkış ihtimalinin masadan kalktığını söyleyip hükümetin aralıkta seçim teklifini kabul etti. Muhalefetteki İşçi Partisinin de destek vermesi ile tasarının kabul edilmesi mümkün oldu.
Birleşik Krallık’ta 12 Aralık 2019 tarihindeki erken genel seçimleri Başbakan Boris Johnson liderliğindeki Muhafazakâr Parti’nin ilk sırada tamamlaması ile beraber Brexitin 31 Ocakta gerçekleşmesinin önünde engel kalmadı. Boris Johnson liderliğindeki Muhafazakârlar çoğunluğu elde ettiği için Birleşik Krallık ABden 31 Ocak 2020 tarihinde, üstelik Johnsonın tartışmalı anlaşmasının koşulları ile ayrılması ve ayrılık için Aralık 2020ye kadar sürecek bir geçiş süreci başlamış oldu. Elde ettiği zaferle Brexit karşıtları karşısında eli güçlenen Johnson, seçim sonrası Brexit anlaşmasını Parlamentoya getirmiş ve nihai olarak metnin tümü üzerinde yapılan oylamada Brexit anlaşmasına dair yasa tasarısı, 231’e karşı 330 oyla kabul edilmişti. Avam Kamarası’ndan onay alan tasarı, Parlamentonun üst kanadı Lordlar Kamarası’ndan ve Kraliçe 2’nci Elizabeth’ten de onay alarak yasalaştı.
Birleşik Krallık’taki Parlamento aşamasının tamamlanmasının ardından Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve AB Konseyi Başkanı Charles Michel de AP’nin onayına sunulacak olan Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılmasına ilişkin anlaşmayı imzaladı. Birleşik Krallık ile AB arasında varılan Brexit anlaşmasına göre, ülke 31 Aralık’a kadar fiilen Birliğin üyesi kalacak ancak siyasi karar mekanizmalarında yer almaması ancak bu arada geçiş döneminde taraflar kapsamlı bir serbest ticaret anlaşması imzalamak için müzakere yürütmeleri söz konusu oldu.
Başbakan Johnson’ın Parlamentodan da geçirdiği Brexit anlaşması, 31 Aralık 2020’ye kadar bir geçiş süreci de öngörüyordu. En önemlisi geçiş döneminde taraflar kapsamlı bir serbest ticaret anlaşması imzalamak için müzakere yürütecek taraflar arasında varılacak anlaşmanın yürürlüğe giriş tarihi 1 Ocak 2021 olacaktı. Birleşik Krallık’ın 31 Ocak 2020 tarihinde resmî olarak AB’den ayrılmasının ardından, AB ile kalıcı bir anlaşma için müzakerelere 2 Mart tarihinde başladı. İniş çıkışlı geçen bir müzakere süreci daha başlamış oldu.
Tarafların anlaşamamasının ve ileriye dönük belirsizliğin neredeyse normal bir durum hâline geldiği Brexit sürecinin bitmesine dört ay kala yeni bir gelişme, Brexit’i farklı bir boyuta taşıdı. Söz konusu gelişme Birleşik Krallık’ın Ocak 2020’de imzalamış olduğu ve AB’den ayrılmasının şartlarını düzenleyecek olan çıkış anlaşmasının -Withdrawal Agreement veya Brexit anlaşması olarak da anılan- bazı bölümlerini değiştiren bir yasa tasarısı-İç Piyasa Kanunu- hazırladığını açıkladığı haberiydi. İç Piyasa Kanunu Birleşik Krallık iç pazarının, yani İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda arasındaki ticaretin, Brexit’in gerçekleşmesinin ardından hangi kurallar tarafından düzenleneceğini belirlemeyi hedefliyordu. İç Piyasa Kanunu’nun Birleşik Krallık’a Brexit Anlaşması’nda yer alan bazı maddeleri tek taraflı olarak değiştirme imkânı tanıması, AB’nin ise Brexit Anlaşması’nın uluslararası bir anlaşma statüsünde olduğu ve maddelerinin tek taraflı olarak değiştirilemeyeceği konusunda ısrarcı olması nedeniyle olayın giderek daha fazla büyümesine neden oldu. Brexit sürecinde yeni bir engel olarak çıkan bu olaydan AB Başmüzakerecisi Michel Barnier’nin çabalarıyla yeniden müzakere masasına dönüldü.
22 Ekim 2020 itibarıyla başlayan yoğun görüşmeler sonucunda 24 Aralık 2020 tarihi Geçiş Dönemi’nin biteceği tarih olan 31 Aralık 2020 tarihinden tam da bir hafta önce AB ve Birleşik Krallık arasında bir anlaşmaya varıldığı yönündeki açıklama geldi. AB ile Birleşik Krallık arasında 660 milyar sterlin büyüklüğünde bir ticareti yönetecek olan anlaşma gerek AB gerekse BK tarafından bir anlaşmaya varılmış olmasından duyulan memnuniyetle karşılandı. Anlaşma maddeleri üç ana başlık altında toplanıyor. Her şeyden önce AB ile Birleşik Krallık arasında bir serbest ticaret anlaşmasının temellerini atmış oluyor. İkinci başlık vatandaşların güvenliğini korumaya yönelik yeni bir işbirliğinin oluşturulmasına yönelik. En son olarak da varılan anlaşmanın yönetişimi ve anlaşmazlık hâlinde başvurulacak mekanizmalar anlaşmanın kapsamında ele alınan konulardan.
28 Aralık’ta AB Konseyi Almanya Dönem Başkanlığı sözcüsü, AB Büyükelçileri’nin AB-BK Ticaret ve İşbirliği Anlaşması’nın 1 Ocak 2021 tarihinden itibaren geçici olarak uygulamaya koyulmasını oy birliğiyle onayladıkları yönünde açıklama yaptı. Ardından 30 Aralık 2020 Çarşamba sabahı Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve AB Konsey Başkanı Charles Michel, Brexit sonrası AB ile Birleşik Krallık arasındaki ticareti düzenleyecek olan AB-BK Ticaret ve İşbirliği Anlaşması’nı imzaladılar. Birleşik Krallık’ta ise aynı gün milletvekilleri anlaşmayı tartışmak ve oylamak üzere toplandılar. Birleşik Krallıkta ise aynı gün milletvekilleri anlaşmayı tartışmak ve oylamak üzere toplandılar. Önce Avam Kamarasında daha sonra Lordlar Kamarasında onaylanan anlaşma 30 Aralık’ı 31 Aralık’a bağlayan gece itibarıyla Birleşik Krallık’ta yasalaşmış oldu. Böylece 1 Ocak 2021 tarihinde AB-BK Ticaret ve İşbirliği Anlaşması’nın AP tarafından onaylanana kadar geçici olarak da olsa yürürlüğe girmesi sağlanmış oldu. AB-İngiltere Ticaret ve İşbirliği Anlaşması, 28 Nisan 2021 tarihinde, resmî olarak Avrupa Parlamentosu tarafından onaylandı ve 1 Mayıs 2021 tarihinde yürürlüğe girdi.
Ekim 2021’de Birleşik Krallık ve AB, Kuzey İrlanda konusunda yeni bir anlaşma üzerinde mutabık kaldı. Bu anlaşma, Kuzey İrlandadaki bazı işletmelerin ve sendikacıların Brexitin etkilerine ilişkin endişelerini gidermek üzere tasarlandı. 2022 yılına gelindiğinde ise balıkçılık, güvenlik ve veri yeterliliği konusunda anlaşma sağladılar. Ocak 2022’de Birleşik Krallık ve AB, her iki tarafın da Birleşik Krallık çevresindeki sularda bulunan balık stoklarına erişimini sağlamak üzere bir anlaşma imzaladı. Mart 2022’ye gelindiğinde taraflar, güvenlik iş birliği konusunda yeni bir anlaşma üzerinde anlaştı. Bu anlaşma ile her iki tarafın da terörle mücadele ve organize suçlar gibi güvenlik konularında iş birliğine devam edebilmesini sağlamak üzere oluşturuldu. Haziran 2022’de ise Birleşik Krallık ve AB, veri yeterliliği konusunda yeni bir anlaşma üzerinde anlaştı. Bu anlaşma, kişisel verilerin Birleşik Krallık ve AB arasında serbestçe akmaya devam etmesini sağlamak üzere tasarlandı.