MAYIS

AB İLE UKRAYNA ARASINDAKİ VİZE SERBESTLİĞİ SÜRECİ İLERLİYOR

Avrupa Komisyonu 23 Mayıs 2014 tarihinde Ukrayna ile Vize Serbestisi Eylem Planı’nın uygulanmasına yönelik dördüncü raporunu kabul etti. Söz konusu raporda, Ukrayna’nın yasal, politik ve kurumsal çerçevenin oluşturulması için gereken koşulları ile vize diyaloğunun birinci aşama şartlarını yerine getirdiği belirtiliyor.

Bu gelişmeleri takiben, Avrupa Komisyonu’nun, söz konusu yasal, politik ve kurumsal çerçeveye ilişkin kuralların uygulanmasını takip edeceği vize serbestliği sürecinin ikinci aşaması başlamış olacak. Avrupa Komisyonu’nun vermiş olduğu bu karar aynı zamanda Ukrayna’ya 5 Mart 2014 tarihinde sunulan yardım paketi kapsamında da teslimi mümkün olan bir yardım olarak değerlendiriliyor.

Bu kapsamda bir açıklama yapan Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso, vize serbestliği sürecinde ikinci aşamaya gelinmesini öngören bu önerinin, Ukrayna tarafından geçtiğimiz aylarda hızla yapılan önemli yasal reformların AB tarafından onaylandığının görülmesi açısından son derece önemli olduğunu dile getirdi. Ukrayna’nın bu kapsamda atması gereken daha birçok adımın olduğuna dikkat çeken Barroso, her şeye rağmen, Ukraynalı yetkililer ile vatandaşların göstermiş olduğu azim ve kararlılık neticesinde AB ile daha yakın bir bağın oluşturulmasının, sanılanın aksine bir hayal değil, aksine iki taraf için de oldukça somut bir netice olduğunu ifade etti.

AB’nin İçişlerinden Sorumlu Komisyon Üyesi Cecilia Malmström ise yaptığı açıklamada, yapılan resmi değerlendirmeler neticesinde elde edilen sonuçların sevindirici olduğuna değinerek, Ukraynalı yetkilileri, AB ile vize serbestliği sürecinin ilk aşamasında göstermiş oldukları gayret ve özveri nedeniyle tebrik etti. 

AVRUPA KOMİSYONU ENERJİ GÜVENLİĞİNİ GÜÇLENDİRMEK İÇİN YENİ BİR STRATEJİ AÇIKLADI

Avrupa Komisyonu 28 Mayıs 2014 tarihinde yeni bir Avrupa Enerji Güvenliği Stratejisi önerisini açıkladı. Mevcut jeopolitik ortam ve Birliğin süregelen ithal enerji bağımlılığı dikkate alınarak hazırlanan stratejinin temellerini dış kaynaklı enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, enerji altyapının yenilenmesi, enerji iç pazarının tamamlanması ve enerji tasarrufu oluşturuyor. Stratejide enerji politikasına ilişkin ulusal kararların koordine edilmesi ihtiyacını ve dış ortaklarla müzakere ederken tek bir ses olarak konuşabilmenin öneminin altını çiziyor.

Konuyla ilgili açıklama yapan Komisyon Başkanı José Manuel Barroso 2009 yılındaki doğalgaz krizi sonrasında enerji güvenliğinin artırılması için önemli bir çaba gösterildiğini ancak son dönemde yaşanan Ukrayna krizinin AB’nin halen kırılgan yapısını koruduğuna işaret ettiğini belirtti. Komisyon tarafından hazırlanan yeni stratejinin AB liderlerince Haziran ayı içerisinde değerlendirileceğine dikkat çeken Barroso, enerji güvenliğini artırmanın tüm Birliğin ortak çıkarına olduğunu söyleyerek AB liderlerinin desteklerini beklediğini dile getirdi.

Bu kış doğalgaz arzında sıkıntı yaşanmaması için kapsamlı risk analizleri yapılmasını öneren Komisyon böylece enerji sisteminde enerji arzının kesilmesi riski ile ne derece baş edilebileceğini, buna dayanarak acil durum ve destek planlarının geliştirilmesini amaçlıyor. Orta ve uzun vadede ise Komisyon strateji belgesinde şunlar öneriliyor:

  • Enerji kesintilerinde hızla harekete geçilebilmesi için enerji iç pazarının ve eksik altyapı bağlantılarının tamamlanması. Komisyon tarafından Birliğin enerji güvenliği açısından kritik olduğu düşünülen 33 altyapı projesi belirlendi. Bunun yanında 2030 yılına kadar mevcut elektrik kapasitesinin inter konnektivitesinin yüzde 15’e çıkarılması öneriliyor.
  • Enerji arz kaynaklarının ve geçiş rotalarının çeşitlendirilmesi. 2013 yılı verilerine göre Birliğin tükettiği doğalgazın yüzde 39’u Rusya’dan, yüzde 33’ü Norveç’ten ve yüzde 22’si Kuzey Afrika’dan geliyor. AB yeni ülkeler ve bölgelerle işbirliğini geliştirmeyi hedefliyor. Örneğin Akdeniz Doğalgaz Merkezi’nin geliştirilmesiyle Güney Gaz Koridoru’nun genişletilmesi, LNG arzının artırılması.
  • Acil durum ve dayanışma mekanizmalarının geliştirilmesi ve kritik altyapının korunması.
  • AB içerisindeki enerji üretimin artırılması. Yenilenebilir kaynakların ve fosil yakıtların sürdürülebilir üretimi buna dâhildir.
  • Ulusal enerji politikalarının koordinasyonunun iyileştirilmesi, dış politika alanında tek ses olarak konuşulması. Komisyon’un üçüncü ülkelerle yapılan hükümetlerarası anlaşmaların ilk aşamalarına dahil olarak bunları enerji arz güvenliği açısından değerlendirmesi. Tüm bu tür anlaşmaların ve altyapı projelerinin AB düzenlemeleriyel uyumlu olup olmadığının Komisyon tarafından değerlendirilmesi.
  • Enerji teknolojilerinin geliştirilmesi.
  • Enerji verimliliğinin artırılması.

Komisyon tarafından hazırlanan Avrupa Enerji Güvenliği Stratejisi 26-27 Haziran 2014 tarihlerinde düzenlenecek AB Konseyi Zirve Toplantısı’nda devlet ve hükümet başkanlarınca değerlendirilecek.

Belgenin aslına http://ec.europa.eu/energy/doc/20140528_energy_security_communication.pdf adresinden ulaşılabilir.

INNOBAROMETER 2014 SONUÇLARI AÇIKLANDI

Avrupa Komisyonu, AB işletmelerindeki yenilikçi faaliyetlerin ticarileştirilmesinde kamu desteğinin rolünü anlamak için yapılan “Innobarometer 2014” anketinin sonuçlarını açıkladı.

Raporda şirketlerin çoğunluğunun ar-ge ve diğer yenilikçi uygulamalar için Ocak 2011’den sonra kamu mali desteği almadığı yer aldı. Bununla birlikte, şirketlerin ürün ve hizmetlerini ticarileştirmesi aşamasındaki en önemli engelin halen finansmana erişim olarak öne çıktığı belirtildi. Anket sonuçlarına göre şirketlerin yüzde 66’sı son üç yıl içerisinde en az bir yenilikçilik geliştirdiği ve şirketlerin yüzde 61’inde ise yenilikçi ürün ve hizmetlerin 2013 cirolarına yüzde 25 e varan katkıda bulunduğu ortaya kondu.

Anket ile ilgili açıklamalarda bulunan Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Antonio Tajani yenilikçiliğin AB’nin genel rekabet gücünün ve büyümesinin sürdürülmesinde ve geliştirilmesinde önemli bir rolü olduğunu vurgularken, bu konuda Üye Devletler ile işletmelerin yenilikçi ürünler için finansmana erişimini kolaylaştırmak adına sıkı işbirliği içinde çalışacaklarını ifade etti.

Yenilikçilik faaliyetlerinin durumunu, ticarileştirilmesinin önündeki engellerin tespitini ve kamu desteği rolünü tespit amacıyla gerçekleştirilen araştırmanın ana bulguları şu şekilde oluştu;

  • Yenilikçiliğe katkı yapan şirketler: Ocak 2011’den bugüne şirketlerin yüzde 66’sı en az bir yenilik geliştirdi. Yenilikçi ürünlerin ciroya etkisi: Şirketlerin yüzde 61’nde yenilikçi ürün ve hizmetler 2013 yılı cirosuna yüzde 25’e varan katkı sağladı.
  • Yenilikçi fikirlerin gelişmesindeki aktörler: Şirketlerin dörtte üçünden fazlası yöneticilerin (yüzde 87) ve çalışanların (yüzde 78) yenilikçi fikirlerin gelişmesine katkıda bulunduğunu belirtti.
  • Şirketlerin yüzde 91’inin Ocak 2011’den itibaren yenilikçilik konusunda kamu finasman desteği almadığı vurgulandı.
  • Kamu finansman desteği alan şirketlerin yüzde 67’si ise aldıkları desteğin önemli olmadığını belirtti.
  • Yenilikçi ve yenilikçi olmayan ürünlerin ticarileşmesindeki engeller: Şirketlerin yüzde 68’i finansal kaynak yetersizliğinin ürün ve hizmetlerin ticarileşmesindeki en büyük engel olduğunu ifade etti.
  • Ocak 2011’den bugüne şirketlerin yüzde 18’inin kamu ihalesi almayı başardığı ancak yenilikçi ürün ve hizmet satan şirketler için ise bu oranın yüzde 38 olduğu açıklandı.

AVRUPA KOMİSYONU, DİJİTAL GÜNDEM’E İLİŞKİN DEĞERLENDİRME RAPORUNU YAYIMLADI

Avrupa Komisyonu, 28 Mayıs 2014 tarihinde, Avrupa 2020 Stratejisi’nde önemli bir penceresini oluşturan Dijital Gündem’e ilişkin yıllık değerlendirme raporunu yayımladı. 2015’e kadar ulaşması hedeflenen 101 dijital eylemden şu ana kadar 95’ini gerçekleştirildiği veya üzerinde çalışılmakta olduğu açıklandı.

Genel tabloya bakıldığında, AB vatandaşlarının ve şirketlerinin giderek daha fazla çevrimiçi oldukları ve internet üzerinden daha fazla alışverişte bulundukları gözlemleniliyor. Geçtiğimiz son dönem içinde, vatandaşların ve şirketlerin dijital teknolojilerine karşı daha güven duydukları da ortaya çıktı. Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen, özellikle kırsal bölgelerinde yüksek hızda geniş bant erişim imkânlarından tam olarak yararlanılamadığı ve bu nedenle de dijital uçurumun artığı gözlemleniliyor. Bir diğer endişe konusu da, dijital becerine sahip olmayan bazı kesimlerin bilgi toplumunun dışında kalma risklerin artmasıdır. Avrupa Komisyonu’nun Dijital Stratejilerden Sorumlu Üyesi Neelie Kroes, da, Avrupa’da dijital okuma-yazma becerine sahip olmaya bir alt sınıfının oluşmasından endişe duyduğunu açıkladı.

Avrupa Komisyonu’nun değerlendirme raporunda belirttiği olumlu gelişmeler ise şu şekilde sıralamak mümkündür:

  • Haftada en az bir kere internet kullananlarının sayısı 2010 yılından bu yana yüzde 60’dan yüzde 72’ye yükseldi. AB’de düzenli olarak internet kullanan vatandaş sayısının en yüksek olduğu ülkelerin başına Yunanistan, Romanya, İrlanda, Çek Cumhuriyeti ve Hırvatistan geliyor.
  • İşsiz, eğitim düzeyi düşük ve yaşlı gruplarda internet kullanım oranı son dört yıl içinde yüzde 41’den yüzde 57’ye yükseldi.
  • AB’de yaşayan vatandaşlarının yüzde 20’sinin daha önce hiç internet kullanmadıkları tespit edildi. Ancak bu oranın dört yıl içinde üçte bir oranında düşmesi olumlu bir gelişmedir.
  • AB vatandaşlarının yüzde 47’sinin alışverişlerini internet üzerinden yatığı göz önünde tutulursa, 2015 yılında bu oranın hedeflenen yüzde 50’ye ulaşması olasılığın arttığı düşünülüyor.
  • Avrupalıların yüzde 100’ü geniş bant erişim imkânına sahipler.
  • 4G mobil geniş bant erişim imkânı bir yıl içinde yüzde 26’dan yüzde 59’a yükseldi.

Raporda, Avrupa Komisyonu’nca yeterince ilerleme kaydedilemeyen alanlar ise şu şekilde sıralamak mümkündür:

  • 250’den az çalışanı bulunan işletmelerin sadece yüzde 14’ü internet üzerinden satış gerçekleştiriyor.
  • Kırsal bölgelerdeki evlerin sadece yüzde 18’i yüksek hızlı geniş bant erişim imkânına sahip olduğu tespit edildi.
  • 2013 yılında e-Devlet hizmetlerinde ilerleme kaydedilmedi. Avrupalıların sadece yüzde 42’si bu hizmetlerde faydalandığı göz önünde tutulursa, 2015 yılına kadar hedeflen yüzde 50 oranın ulaşma ihtimali düşük olarak değerlendiriliyor.

AVRUPA KOMİSYONU, JAPONYA İLE STA MÜZAKERELERİNİN DEVAM ETMESİNİ DESTEKLİYOR

Mayıs 2011’de düzenlenen AB-Japonya Zirvesi’nde, AB ve Japonya arasında bir serbest ticaret anlaşması (STA) için hazırlıkların başlatılması kararı alınması üzerine, STA müzakereleri Nisan 2013’te başlamıştı. Bu kapsamda Avrupalı yetkililer, Japonya’dan demiryolu ve kentsel ulaşım konusunda bazı reformları müzakerelerin başladığı tarihten itibaren bir yıl içerisinde gerçekleştirmesini talep etmişti. Bu önlemlerin alınmaması halinde ise, Avrupa Komisyonu’nun müzakereleri askıya alabileceği belirtilmişti. Japonya’nın geçen yıl içinde demiryolu sektöründe reform gerçekleştirmesi ve AB için stratejik önem taşıyan bazı sektörlerde tarife dışı engelleri kaldırması, Avrupa Komisyonu tarafından olumlu karşılandı.

Avrupa Komisyonu’nun Mayıs 2014’te Ticaret Politika Komitesi’ne sunduğu raporda, bu önlemler olumlu bir gelişme olarak nitelendirilirken, bazı alanlarda Japonya’nın daha fazla ilerleme kaydetmesi gerektiği de vurgulanıyor. Bu bağlamda, özellikle “kei cars” olarak bilinen küçük arabaların tanıtımında alınan önlemler, demiryolu sektörü için uygulanan tedarik kuralları ve menşe kuralları olarak bilinen coğrafi işaretler alanlarında Japonya’nın daha fazla ilerleme kaydetmesi bekleniyor. Bu gelişmeler ışığında, Avrupa Komisyonu, AB’nin Japonya ile yürüttüğü STA müzakerelerinin devam etmesini desteklediğinin sinyallerini verdi. Ancak bu konuya ilişkin resmi kararının Haziran ayında AB üye ülkelerine danıştıktan sonra açıklanması bekleniliyor.

Bu gelişmelere ilişkin üye ülkelerin arasında yapılan ilk görüş alışverişinde ise, çoğu üye ülkeleri, raporu olumlu karşıladıklarını ve Japonya ile olan STA görüşmelerinin devam etmesini isteklerini belirtiler. Ancak, AB’nin dört üye ülkesi (Fransa, İspanya, İtalya ve Almanya) demiryolu sektörüne ilişkin kamu alımlarında Japonya’nın yeterince ilerleme kaydetmediği konusunda endişelerini dile getirdiler.

Söz konusu ülkeler özellikle şeffaflık ilkesinin dikkate alınmaması ve uygulamalarda ayrımcı önlemlerin bulunmasından şikâyetçi oldular. Bu tespitler doğrultusunda da, AB şirketlerinin Japonya’nın demiryolu pazarına verimli ve eşit şekilde erişip erişemediğini daha iyi değerlendirebilmek için en az iki yıllık bir izleme döneminin oluşturulması önerildi.

AVRUPA KOMİSYONU BAŞKANLIK YARIŞI HIZ KAZANDI

22-25 Mayıs 2014 tarihlerinde gerçekleştirilen AP seçimlerinin ardından, Avrupa Komisyonu Başkanlığı yarışı devam ediyor. AP bu seçimlerle birlikte ilk kez AB’nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu Başkanı seçiminde söz sahibi olacak. AP’de milletvekillerinin yarısından çoğunu oluşturan 376 rakamına ulaşan aday, Avrupa Komisyonu’nun yeni başkanı olmaya hak kazanacak. AP seçimlerinin ardından görev süreleri dolacak olan Avrupa Komisyonu Başkanı, AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi gibi koltuklara seçilecek kişilerin, öncelikle AB Konseyi tarafından aday gösterilmeleri; ardından AP’de çoğunluğun onayını almaları gerekiyor.

Bununla birlikte, AB Konsey Başkanlığı koltuğuna atanacak kişi Parlamento’nun onayına ihtiyaç duymuyor. Komisyon Başkanlığı ve diğer üst düzey AB makamları için liderler arasında başlayan istişarelerin Haziran sonuna dek sürmesi bekleniyor. AP seçimleri öncesinde partilerin başkan adaylarını belirlemesi ile başlayan Avrupa Komisyonu Başkanlığı seçim yarışı, seçimlerin ardından AB liderleri arasındaki pazarlıklar ile sürüyor. Halen Komisyon başkanlığını yürüten José Manuel Barroso’nun görev süresi Ekim ayı sonunda dolacak.

Lizbon Antlaşması’nın ilgili hükümleri, AP seçim sonuçlarına göre AB liderlerinin Komisyon Başkanı adayını belirlemelerini gerektiriyor. Bu çerçevede, seçimler öncesinde AP’de temsil edilen siyasi parti grupları Komisyon başkan adaylarını açıklamışlar ve seçmenlerin desteğini almak için kampanya yürütmüşlerdi. Seçimlerin ardından ortaya çıkan tablo ise, AB liderlerinin parti gruplarının gösterdiği Komisyon başkan adaylarını desteklemekten uzak olduklarını ve bu adaylar dışında bir aday gösterebileceklerini ortaya koydu. AP’de AB karşıtı partilerin temsil oranlarını artırmalarına karşın, AB yanlısı partiler hala çoğunluğu oluşturuyor. Bu nedenle, Avrupa Komisyonu Başkan adaylığı için en güçlü aday olarak AP seçimlerinde en yüksek oyu alan merkez sağ Avrupa Halk Partisi (EPP) başkan adayı olan Jean-Claude Junker gösteriliyor. Lüksemburg eski Başbakanı olan ve Avro Alanı Başkanlığını yürüten Junker ismi üzerinde, AB liderleri henüz bir uzlaşıya varabilmiş değiller.

27 Mayıs’ta AP seçim sonuçlarını değerlendirmek üzere gayri resmi bir toplantı gerçekleştiren liderler arasında Junker’in başkanlığı konusunda net bir karar alınmadı. AB Konsey Başkanı Herman Van Rompuy, “Junker dışında bir adayın da başkan olabileceğini” ima etti. Rompuy, AB liderleri ve AP’de kurulacak yeni siyasi parti grup liderleri ile görüşerek Komisyon Başkanlığı’nın belirlenmesi sürecinde uzlaşı sağlamaya çalışacak ve 26-27 Haziran tarihlerinde yapılacak zirvenin öncesinde AB liderlerine buna ilişkin olarak bir rapor sunacak. Almanya Başbakanı Angela Merkel, mensubu olduğu partinin (EPP) seçimlerden önce aday olarak gösterdiği Junker’i seçim sonuçları açıklandıktan bir süre sonra Komisyon Başkan adayı olarak desteklediğini açıkladı.

Buna karşın, Merkel en güçlü parti olmakla birlikte, AB Konsey’inde çoğunluğu sağlamak için EPP’nin Sosyalist parti grubunun desteğine ihtiyaç duyduğuna işaret etti ve AB üst düzey makamlarından en az birinin onlara teklif edilmesi gerektiğini söyledi. İngiltere Başbakanı David Cameron ise parti gruplarının ortak adaylarının tümüne ve dolayısıyla Junker’in Komisyon başkan adaylığına karşı çıkıyor. Ayrıca, İsveç, Macaristan ve bazı Baltık ülkeleri de Junker’in adaylığını desteklemiyor. Öte yandan 27 Mayıs’ta AB liderlerinin gayri resmi toplantısı öncesinde bir araya gelen AP’de grubu bulunan parti liderleri, seçimlerde en yüksek oyu alması nedeniyle EPP başkan adayı Jean-Claude Junker’in AB liderleri tarafından Komisyon başkanı adayı olarak gösterilmesine destek vereceklerini açıkladılar.

Hâlihazırda AP Başkanlığı görevini yürüten olan Martin Schulz, Junker üzerinde uzlaşılamaması halinde kendisinin Komisyon Başkan adayı olarak gösterilmesi gerektiğini kaydetti. AB liderlerinin toplantısının ardından bir açıklama yapan Sosyalistler ve Demokratlar (S&D) lideri Hannes Swoboda, Junker’in başkan adaylığının Sosyalist parti grubu tarafından desteklenmesine karşın, "kendi partisi EPP tarafından engellenmesinin komik olduğunu” kaydetti. Sonuç olarak, AB liderleri Avrupa Komisyonu Başkanlığı konusunda Junker dâhil, herhangi bir aday üzerinde uzlaşamadı. AB liderleri arasında başlayan pazarlıklar ve AP’deki siyasi parti grupları arasındaki tutum farklılığı nedeniyle, Avrupa Komisyonu Başkanlığı koltuğuna kimin oturacağı henüz netlik kazanmadı.

AB LİDERLERİ AP SEÇİMLERİNİN ARDINDAN BİR ARAYA GELDİ

22-25 Mayıs 2014 tarihlerinde gerçekleştirilen Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, AB genelinde yüzde 43,09’luk bir katılım oranı ile gerçekleşti. Katılım oranında 2009 yılına kıyasla yaklaşık 1 puanlık bir artış kaydedildi.

Yüzde 28,23’lük bir oy oranı ile AP seçimlerini ilk sırada tamamlayan Avrupa Halk Partisi (EPP) 212, yüzde 24,77 oranında oy alan Sosyalistler ve Demokratlar (S&D) Grubu 186, yüzde 9,32 oranında oy alan Avrupa İçin Liberaller ve Demokratlar İttifakı (ALDE) 70, oyların yüzde 7,32’sini alan Yeşiller ve Avrupa Hür İttifakı (Greens-EFA) 55, Avrupa Muhafazakârlar ve Reformcular Grubu (ECR) yüzde 5,86’lık bir oy oranı ile 44, Avrupa Birleşik Solu/Kuzey Yeşil Solu, Konfederal Grubu (GUE/NGL) yüzde 5,73’lük bir oy oranı ile 43 sandalye aldı. Avrupa Özgürlük ve Demokrasi Grubu (EFD) oyların 4,79’unu alarak 36 sandalye alırken, bağımsızlar ise yüzde 8,92’lik bir oy oranı ile 67 sandalyeye hak kazandı.

AP seçimlerinin ardından, AB liderleri 27 Mayıs 2014 tarihinde, AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy’un davetiyle gayri resmi bir akşam yemeğinde bir araya gelerek AB’nin önümüzdeki beş yıl içerisindeki öncelikleri konusunda fikir alışverişinde bulundular.

AB’ye şüpheyle yaklaşan kesimlerin oy oranını arttırdığı AP seçimlerinin ardından açıklamada bulunan Van Rompuy, AB devlet ve hükümet başkanları tarafından bu görüşmeleri AP’deki siyasi gruplar ve AB liderleri ile bu konudaki istişareleri yönetmekle görevlendirildiğini açıkladı. Van Rompuy, AB’nin gelecek beş yıl için belirleyeceği önceliklerden söz ederken, büyüme, rekabet gücü ve istihdam konularına olumlu ve geleceğe dönük bir gündemden bahsetti. AB Konseyi Başkanı’na göre AP seçimlerinin ardından odaklanılması gereken temel alanlar şu şekilde:

  • AB’nin bütünlüğünü korurken, daha iyi işleyen ve daha gelişmiş bir Ekonomik ve Parasal Birlik oluşturulması;
  • İklim değişikliğine karşı güçlü bir duruş ve Enerji Birliği konusunda kararlı adımlar;
  • Özgürlük, güvenlik ve adalet alanının güçlendirilmesi;
  • Güvenliğin sağlanması, düzensiz göç, suç ve yolsuzlukla mücadelenin yanı sıra temel özgürlüklerin garanti altına alınması;
  • AB’nin elindeki tüm araçları en iyi şekilde kullanarak dış ilişkilerde daha etkili bir aktör haline gelmesi.

AB’de “ortak bir akıl” oluşması gerektiğinden söz eden Van Rompuy, AB düzeyinde her şeyin Antlaşmalarda belirtildiği şekilde yerindelik ve orantılılık ilkesine bağlı yürütülmesi gerektiğine dikkat çekti. AB’nin öncelikleri konusundaki istişarelerin önümüzdeki haftalarda da devam etmesi ve Van Rompuy tarafından “stratejik gündem” başlıklı bir belgenin AB Liderler Zirvesi’ne sunulması bekleniyor.

Van Rompuy’un davetlisi olarak gayri resmi akşam yemeğine katılan AB liderlerinden İngiltere Başbakanı David Cameron, yaptığı açıklamada AB reformu çağrısında bulundu. AB’nin çok büyük, çok patronluk taslayan ve müdahaleci davranan bir hal aldığını ifade etti. İngiltere’de AB karşıtı İngiltere Bağımsızlık Partisi’nin (UKIP) AP seçimlerindeki yükselişi ile baskı altında kalan Cameron ayrıca, AB’nin müdahalesinin ancak gerekli olan alanlara yönelmesi gerektiğini kaydetti.

Almanya Şansölyesi Angela Merkel, AB’nin halkı ilgilendiren konularda çalışması ve beklenen cevapları vermesi gerektiğini ifade etti. Parlamento ile birlikte çalışarak çalışma programlarının temellerini atacaklarını belirten Merkel, gelecek beş yıllık dönemde Komisyon, Konsey ve Parlamento arasında özellikle rekabet gücü ve istihdam gibi konularda güçlü bir koordinasyona ve ortak çalışmaya gerek olacağını vurguladı.

AB devlet ve hükümet başkanları gayri resmi akşam yemeğine saatler kala toplanan AP Başkanlar Konferansı, AP seçimlerini önde tamamlayan EPP’nin Komisyon Başkanı adayı Jean-Claude Juncker’in diğer siyasi gruplarla görüşmelere başlaması için AB devlet ve hükümet başkanları tarafından görevlendirilmesini istedi. Antlaşmalara göre, devlet ve hükümet başkanları tarafından görevlendirilen Komisyon Başkanı adayının, bu göreve seçilebilmek için en az 376 AP üyesinin oyunu alması gerekiyor. Bu nedenle, özellikle ikinci en büyük grup olan S&D’nin desteğini almak önem taşıyor. S&D Başkanı Hannes Swoboda, Juncker’in çalışma programında özellikle istihdam yaratma ve büyüme konusunun yanı sıra göç ve entegrasyon politikası ile vergi kaçakçılığıyla mücadele alanında önceliklere yer vermesi gerektiğine dikkat çekiyor.

Buna karşılık, beklenenin aksine devlet ve hükümet başkanlarının gayri resmi akşam yemeğinde Komisyon Başkanlığı ile ilgili bir görevlendirme yapılmadı. Diplomatik kaynaklardan alınan bilgiye göre, İngiltere Başbakanı David Cameron ve Macaristan Başbakanı Victor Orban, Jean-Claude Juncker’in bu göreve getirilmesine daha federal yapıda bir AB’yi desteklediği gerekçesiyle karşı çıkıyor.

AB Bakanı Çavuşoğlu AP seçimlerini yorumladı

Kamu Başdenetçisi Mehmet Nihat Ömeroğlu’nu kabulü sırasında AP seçimlerinin sonuçları hakkında konuşan AB Bakanı ve Başmüzakereci Mevlüt Çavuşoğlu, AP seçimlerinde ırkçı partilere olan desteğin artması, AB karşıtı partilerin ve AB’nin mevcut yapısına karşı olanların güç kazandığı bir sonucun ortaya çıktığını belirtti. Çavuşoğlu, seçim sonuçlarının Türkiye’nin AB üyeliği ile bağlantılı bir şekilde değerlendirilmesinin bazı gerçeklerin görülmesine engel teşkil edeceğini belirtirken, seçim sonuçlarının AB’nin politikaları ve geleceği bağlamında değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekti.

Çavuşoğlu aşırı partilere zaman zaman yönelimler olabileceğini ve sonra durabileceğini, sonuçların kısa vadede sonuç doğurmasa da bir sinyal niteliğinde olduğunu kaydetti. Merkez partilerin takınacağı tutumun önemine dikkat çeken Çavuşoğlu, bunların AB değerlerini savunacak bir duruş göstermek yerine destek kazanmak için radikal partilerin söylem ve eylemlerine başvurmaya başladığını ifade etti.

Genişleme konusunda farklı tutumlar

AP’de yarışan Avrupa geneli partilerin seçim manifestoları incelendiğinde genişleme hakkında farklı görüşlere sahip oldukları görülüyor. EPP, AB’nin genişleme konusunda temkinli davranması gerektiğini savunarak, AB’nin kimliğini koruyan ve AB’nin yeni üyeleri hazmetme kapasitesini göz önünde bulunduran bir genişleme politikasını destekliyor. EPP’nin Avrupa Komisyonu Başkanlığı adayı Juncker, Batı Balkan ülkelerinin katılım müzakerelerine ara verilmesi seçeneğini göz önünde bulundurabileceğini belirtirken, Türkiye’nin üyeliğe hazır olmadığını iddia ederek, AB üyeliğinin yakın bir tarihte gerçekleşmesinin zor olduğunu belirtiyor.

Genişlemenin devam etmesi gerektiğini vurgulayan S&D, Birliğe katılmak isteyen ülkelerin AB’nin bazı temel hak ve değerlere tam anlamıyla bağlı olması gerektiğini savunuyor.

ALDE genişlemenin kilit öneme sahip bir dış politika ve güvenlik politikası aracı olduğunu vurguluyor. AB genişlemesine bağlı olduklarını kaydeden Yeşiller ise, AB’nin, üyelik şartlarını karşıladıkları sürece yeni ülkeleri kabul etmeye açık olması gerektiğinin altını çiziyor. Batı Balkan ülkelerinin AB üyeliğini destekleyen Yeşiller, Türkiye ile yürütülen katılım müzakerelerine hız kazandırılması gerektiğine dikkat çekiyor. Avrupa Solu, genişleme konusunda, Kürt meselesinin çözümünün Türkiye’nin üyeliği için bir önkoşul olması gerektiğini ve Kıbrıs meselesi konusunda Türkiye’nin uluslararası hukuka uygun davranması gerektiği şeklinde bir söyleme yer veriyor.

İKV’nin Avrupa Seçim sonuçlarına ilişkin değerlendirmesine ulaşmak için tıklayınız.

AB TEK BANKA ÇÖZÜMLEME FONUNA İLİŞKİN HÜKÜMETLERARASI ANLAŞMA İMZALANDI

İngiltere ve İsveç dışındaki 26 AB üyesi 21 Mayıs 2014 tarihinde AB bankacılık birliği ve bu kapsamda Tek Denetim Mekanizmasının önemli bir bileşeni olan tek banka çözümleme fonuna sağlanacak katkılara ilişkin anlaşmayı imzaladılar. Anlaşma, Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edilen, tek denetim fonu ve yönetim kurulunun oluşturulmasını sağlayan tek denetim mekanizmasının (SRM) kurulmasına ilişkin tüzüğü tamamlayıcı nitelikte bulunuyor.

SRM, ödeme güçlüğü içinde olan bankalara vergi mükelleflerine başvurmadan mali destek sağlanmasını amaçlıyor. Avrupa Komisyonu’nun İç Pazardan Sorumlu Üyesi Michael Barnier de söz konusu anlaşmanın üye ülkelerin bankacılık birliğine olan taahhütlerini yerine getirerek başarıya ulaştıklarını ortaya koyduğunu belirtti. İmzalanan hükümetlere arası anlaşmaya göre fon sekiz yıllık bir dönemde, bütün katılan üye ülkelerin kredi kurumlarının kapsam dâhilindeki mevduatının yüzde birine ulaşılmasını hedefliyor. Söz konusu tutarın 55 milyar avro dolayında olacağı tahmin ediliyor.

İmzalanan anlaşma uyarınca ulusal düzeyde toplanan mali katkılar bölümler halinde sekiz yıl içinde tek denetim fonuna aktarılacak. Ayrıca fonun ilk kuruluşunda köprü finansman yönetiminin de kullanılabileceği belirtildi. Bu finansman da ulusal kaynaklardan ya da Avrupa İstikrar mekanizmasından sağlanacak. Hükümetler arası anlaşma, banka birliğine dâhil olan üye ülkelerin onaylama araçlarını sınmasını takip eden ayın ilk günü yürürlüğe girecek. Anlaşmaya katılan ülkeler onay sürecinin SRM’nin 1 Ocak 2016 tarihinde tam olarak uygulamaya geçmesine imkân vermek amacıyla en kısa zamanda tamamlanacağını açıkladılar.

TRANSATLANTİK TİCARET VE YATIRIM ORTAKLIĞI İÇİN MÜZAKERELERİN BEŞİNCİ TURU TAMAMLANDI

AB ve ABD arasında öngörülen Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’nın (TTYO) müzakerelerinin beşinci turu 19 ve 23 Mayıs 2014 tarihleri arasında Arlington’da gerçekleştirildi. Bu turda, müzakereciler TTYO’nun önemli alt başlıklarını (mallar ve hizmetler, yatırım, düzenlemeye ilişkin hususlar, sağlık ve bitki sağlığı önlemleri, kamu alımları, fikri mülkiyet hakları, e-ticaret ve telekomünikasyon, sürdürülebilir kalkınma, KOBİ’ler, rekabet politikası, enerji ve hammaddeler) ele aldılar. Ayrıca, dördüncü turda olduğu gibi, müzakereciler bu turda da ilaçlar, kozmetik ürünler, tıbbi cihazlar, otomotiv ve kimya gibi birçok sektöre ilişkin düzenlemeleri incelemeye devam ettiler.

Pazar erişimi kapsamında, tarifelerin serbestleştirilmesi, hizmet ticareti ve kamu alımlarına ilişkin konular ağırlıklı olarak görüşüldü. Düzenlemelere ilişkin yapılan görüşmelerde, dördüncü müzakere turunda olduğu gibi, öncelikli olarak sağlık ve bitki sağlığına ilişkin önlemler ile ticaretin önündeki teknik engeller ele alındı. Kurallara ilişkin görüşmelerde, KOBİ’ler ve sürdürülebilir kalkınma (iş hukuku ve çevre standartları) öncelikli konuları oluşturdu. Müzakerelerde en zorlayıcı konuların başında GDO’lu ürünler, veri korunması, çevre standartları ve finansal hizmetler yer alıyor. Tüm bunların yanı sıra, Ukrayna ve Rusya arasında yaşanan gerginlik sonucunda enerji ve hammadde konularının da giderek müzakerelerde önem kazandığı dikkat çekiyor.

Müzakerelerin altıncı turunun Temmuz ayında gerçekleştirilmesi öngörülüyor. Tüm bu gelişmelerin yanı sıra, 15 Mayıs 2014 tarihinde düzenlenen Türkiye-ABD Ekonomik ve Ticari Stratejik İşbirliği toplantısına katılmak üzere Washington’a ziyarette bulunan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, bu vesileyle ABD Ticaret Bakanı Penny Pritzker ve ABD Ticaret Temsilcisi Michael Froman ile bir araya gelerek, TTYO anlaşmasında Türkiye’nin konumunu da ele aldılar. Bu görüşmeler sırasında, Babacan ve Zeybekci Türkiye’nin bu sürece dâhil olmasını istediklerini bir kez daha belirtiler. Görüşmelerin ardından Froman, Türkiye’yi bu müzakere süreci hakkında düzenli olarak bilgilendirecekleri konusunda taahhüt verdi.

ENERJİ GÜVENLİĞİ AB GÜNDEMİNDEKİ YERİNİ KORUYOR

Avrupa Komisyonu 21 Mayıs 2014 tarihinde düzenlediği “Avrupa Enerji Güvenliği Stratejisine Zemin Oluşturmak” isimli toplantıda Üye Devletlerin ve üye olmayan ülkelerin hükümet temsilcilerini, Avrupa’daki şirketlerin, düzenleyicilerin, birliklerin ve düşünce kuruluşlarının temsilcilerini, AB’nin enerji bağımlılığını düşürme yolları üzerinde görüş alışverişinde bulunmak üzere bir araya getirdi. Toplantıda elde edilen görüş ve bilgiler Komisyon’un 26-27 Haziran tarihlerinde düzenlenecek AB Konseyi Zirve Toplantısı’nda sunacağı Enerji Güvenliğine İlişkin Strateji isimli belgenin hazırlanmasında kullanılacak.

Toplantıda konuşan Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso, Ukrayna’daki gelişmeler neticesinde Avrupa’nın demir perdenin yıkılmasından bu yana ilk defa barış, istikrar ve güvenliğine tehdit oluşturan bir durumla karşı karşıya kaldığına dikkat çekti. Jeopolitiğin ‘Büyük Oyun’unun istenmeyen bir geri dönüş yaptığını belirten BarrosoAvrupa fikrinin farklı temellere dayandığını söyleyerek bazı aktörlerin eylemlerinin mantığını paylaşmadıklarını ifade etti. Mevcut durumu Birliğin çözüm yeteneği, kararlılığı be birlikteliği için bir sınav niteliğinde gören Barroso, gerçek bir Avrupa enerji politikası oluşturulması için daha ileri adımlar atılması gerektiğinin altını çizdi.

Bu adımların AB’nin refahı, gücü ve inandırıcılığı için hayati olduğu değerlendirmesinde bulunan Barroso’ya göre böylece Avrupa’daki işbirliği ve entegrasyonun bu tür zorlukların aşılması için en doğru yol olduğu da ispatlanacak. Konuşmasında AB’nin enerji bağımlılığına ilişkin verilere de yer veren Barroso, Birliğin hâlihazırda tükettiği enerjinin yüzde 53’ünü ithal ettiğini, bu oranın ham petrol için yüzde 90, doğal gaz için yüzde 66, katı yakıtlar içinse yüzde 42 olduğunu belirtti. Ancak Barroso’nun konuşmasında asıl dikkat çektiği husus, Baltık ve Doğu Avrupa gibi bazı daha az entegre bölgelerin tüm doğalgaz akışı için tek kaynak olarak Rusya’ya bağımlı olduğuydu.

Bugün AB’nin ithal enerji faturasının günde 1 milyar avrodan fazla olduğunu söyleyen Barroso sözlerine bu miktarın Avrupa’nın toplam ithalatının beşte birinden fazlası olduğunu belirterek devam etti. Enerji alanındaki bağımlılığı çift taraflı bir yola benzeten Komisyon Başkanı, Rusya’nın en cazip Pazar olan Avrupa’ya petrol ihracatının yüzde 80’ini ve doğalgaz ihracatının yüzde 70’ini gerçekleştirdiğini söyledi. AB ile enerji ticaretinden elde ettiği gelirin ülke bütçesi açısından son derece önemli olduğuna dikkat çeken Barroso, son dönemde enerjinin bir siyasi silah olarak istismar edilmemesi yönünde yaptıkları uyarıları hatırlatarak, bu şekilde davranmanın deneyenler için mutlaka geri tepeceğini vurguladı.

Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso ayrıca toplantının yapıldığı gün Rusya Devlet Başkanı Putin’e hitaben bir mektup göndererek, Birliğin Rusya, Ukrayna ve AB arasındaki üçlü görüşmeleri sürdürme arzusunda ve tüm taraflar için hızlı ve sürdürülebilir bir çözüm bulunmasına yardımcı olmaya hazır olduğunu ifade etti. Ancak 21 Mayıs tarihinde düzenlenen enerji güvenliğine ilişkin toplantı, Barroso’nun Rusya’ya yönelik uyarıları ve Rusya Devlet Başkanı Putin’e gönderdiği mektup ertesi gün açıklanan Rusya ile Çin arasındaki enerji anlaşmasının gölgesinde kaldı. Rusya ile Çin önümüzdeki 30 yılı kapsayacak ve 300 milyar avro değerinde doğalgaz ticareti konusunda uzlaşmaya vardılar. Anlaşmaya göre 2018 yılından itibaren Rusya Çin’e yılda ortalama 38 milyar metreküp doğalgaz iletecek. Varılan anlaşmanın Ukrayna krizi nedeniyle AB ve ABD tarafından uygulanan yaptırımlar karşısında Rusya’nın elini rahatlatacağı ifade ediliyor.

AP SEÇİMLERİNDE AB KARŞITI VE AŞIRI SAĞ PARTİLER OYLARINI ARTIRDI

Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri 22-25 Mayıs 2014 tarihlerinde yapıldı. Henüz resmi olarak açıklanmayan seçim sonuçlarına göre, merkezde yer alan sağ ve sol partilerin oy oranları düştü; AB karşıtı olan aşırı sağ ve radikal sol partilerin oyları ise arttı.

Açıklanan ilk sonuçlar, seçim öncesi yapılan öngörülere uygun şekilde aşırı sağ ve AB karşıtı partilerin oylarının yükseldiğine işaret ediyor. AP’de aşırı sağ partilerin temsil oranının artması, AB karşıtı Özgürlük ve Demokrasi grubunun sandalye sayısını koruması ve parlamentoda grubu bulunmayan AP milletvekillerinin sayısının çoğalması, Avrupa’da AB’ye şüpheyle bakan bloğun gücünü artırmayı sürdürdüğü anlamına geliyor.

AP’nin açıkladığı resmi olmayan sonuçlar şu şekilde:

  • 400 milyon Avrupalı seçmenin oy hakkında sahip olduğu seçimlere katılım oranı, bir önceki seçimlere göre binde bir oranında arttı ve yüzde 43,1 ile sınırlı kaldı. Bununla birlikte, AP seçimlerinde ilk kez seçimlere katılım oranı bir önceki seçimlere göre düşüş göstermedi.
  • Üç partinin oluşturduğu merkez sağ ve merkez sol partilerden oluşan AB yanlısı bloğun 2009 yılında yapılan AP seçimlerine göre yüze 10 civarında oy kaybına uğradı.
  • Merkezde yer alan üç partinin oy kaybına uğramasına karşın, 751 üyeli parlamentoda merkez sağ Avrupa Halk Partisi –Hıristiyan Demokratlar oyların yüzde 28’ini alarak 214 sandalye kazandı ancak bir önceki seçimlere göre 60 sandalye kaybetti.
  • Hıristiyan Demokrat grubu Sosyal Demokrat Grup ve Liberaller izledi. Sosyalistler yüzde 25,17 ile 189, Liberaller yüzde 8. 79 ile 66,  Yeşiller yüzde 6,13 ile 52 sandalye kazandı.
  • AB’ye şüpheyle bakan partiler Fransa’da aşırı sağcı Ulusal Cephe, İngiltere’de Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi, Belçika’da ayrılıkçı Yeni Flaman İttifakı, Yunanistan’da radikal sol ittifak Syriza en yüksek oy oranlarına ulaştılar.
  • Fransa’da AB ve göçmen karşıtı Ulusal Cephe, 2009 AP seçimlerinde aldığı yüzde 6 oy oranını, yüzde 25 seviyesine çıkardı.
  • İngiltere’de Avro karşıtı politikalarla tanınan Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (Ukip) yüzde 28’lik oy başarısı, ülkede ilk kez Muhafazakâr Parti ya da İşçi Partisi dışında bir ulusal partinin seçimlerde ilk sırada yer alması nedeniyle dikkat çekici olarak değerlendiriliyor.
  • AP seçimlerinde AB yanlısı partilerin en yüksek oy aldığı ülke Almanya oldu. Başbakan Angela Merkel’in lideri olduğu Hıristiyan Birlik Partileri yüzde 36 oy alarak birinci parti oldu.

AP seçimleri hakkında ilk değerlendirmesini yapan AB Bakanı ve Başmüzekereci Mevlüt Çavuşoğlu, “Artan ırkçılık, hoşgörüsüzlük ve AB karşıtlığı Avrupa Parlamentosu seçimlerine yansımaya başladı” dedi.

AP seçim sonuçlarına, http://www.results-elections2014.eu/en/election-results-2014.html adresinden ulaşılabilir.

AB VE UKRAYNA ARASINDA ORTAKLIK İLİŞKİLERİ GÜÇLENİYOR

Avrupa Komisyonu ve Ukrayna arasında 13 Mayıs 2014 tarihinde Brüksel’de ülkeye mali yardımı öngören bir anlaşma imzaladı. Anlaşma, AB ve Ukrayna arasında güçlenen siyasi ve ekonomik ortaklığa işaret ediyor. Rusya ile Batı arasında ilişkilerin gerginleştiği bir sırada imzalanan anlaşma, aynı zamanda Ukrayna’nın AB ile ekonomik bütünleşme sürecini güçlendirme yolunda her iki tarafın taahhütlerine sadık kaldığını gösteriyor. Ukrayna’da 25 Mayıs’ta yapılacak başkanlık seçimlerinin ardından, AB ve Ukrayna arasında serbest ticaret anlaşması ve Haziran ayında havacılık konusunda bir anlaşma imzalanması öngörülüyor. Avrupa Komisyonu, teamüller uyarınca, sadece AB üye devletlerinin hükümet başkanları ile bir araya geliyor. Bu nedenle, AB üyesi olmayan Ukrayna’nın hükümet üyeleri ile Avrupa Komisyon üyeleri arasında yapılan söz konusu toplantı, bir ilk olma özelliğini taşıyor.

Bu yönüyle, 13 Mayıs’ta yapılan toplantı ve imzalanan anlaşma, AB’nin Ukrayna’ya verdiği önemi gösteriyor. AB ve Ukrayna arasında yapılan toplantının ardından yapılan ortak yazılı açıklamada, anlaşmanın AB ve Ukrayna arasında siyasi ve ekonomik ortaklığın güçlendirilmesine dair ortak iradenin sonucu olduğu kaydedildi. Bilindiği gibi, Ukrayna ve AB arasında 21 Mart 2014 tarihinde imzalanan Ortaklık Anlaşması siyasi hükümleri kapsıyordu. Avrupa Komisyonu ve Ukrayna arasında imzalanan sözü geçen yeni anlaşma, 25 Mayıs’ta yapılması öngörülen başkanlık seçimlerinden önce AB’nin Ukrayna’da demokratik güçleri desteklemeyi ve Ukrayna hükümetinin ekonomik ve siyasi reformları üstlenmesi konusunda gereksinim duyduğu mali desteği sağlamayı amaçlıyor.

Buna göre, AB ve Ukrayna arasında ülkenin kısa vadeli açıklarını kapatmak amacıyla 355 milyon avro değerinde bir anlaşma ve 1.61 milyar avro’luk makro mali yardım (MFA II) programına dair mutabakat zaptı imzalandı. Avrupa Komisyonu ve Ukrayna Hükümeti arasındaki toplantıda ayrıca, Ukrayna Parlamentosu’nun ülkenin doğusunda ayrılıkçı gruplarla girilen çatışmaların araştırılması amacıyla özel bir komisyon kurulması kararı alındı. Donetsk ve Lugansk’ta yaşanan insani kayıpları araştıracak olan komisyon, ilk raporunu 15 Haziran tarihine dek parlamentoya sunacak.

AB ve Ukrayna arasında mevcut olan siyasi ortaklığın yeni başlıklar ile ilerlediğine işaret eden anlaşmanın ardından konuşan Ukrayna Başbakanı Arseniy Yatsenyuk, ülkede adil ve özgür bir seçim düzenlemek çabası içinde olduklarını kaydetti. Avrupa Komisyonu Başbakanı José Manuel Barosso, Ukrayna’da yapılacak seçimlerin uluslararası standartlara uygun olmasının gerektiğini kaydetti ve taraflara seçimlerde istikrarsızlık yaratmaması uyarısında bulundu. Barosso ayrıca, yaşanan son gelişmelerin “Rusya’nın çıkarına olmadığını” düşündüğünü söyledi. Ukrayna Başbakanı Yatsenyuk, ülkede istikrarı sağlamak adına Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) tarafından çizilen “yol haritasının” “Ukrayna liderliğinde yürütülen bir süreç olması gerektiğini” kaydetti. AGİT tarafından şekillenen plan, krizin çözülmesi için bir dizi üst düzey görüşme, silahsızlanma ve adil bir başkanlık seçimini öngörüyor.

12 Mayıs’ta AGİT tarafından yayımlanan bildiride, 17 Nisan’da Cenevre ‘de AB, ABD, Rusya ve Ukrayna arasında varılan uzlaşmanın AGİT’ in çizdiği yol haritasını destekleyici nitelikte olduğu açıklandı. Rusya ise AGİT tarafından Ukrayna’ya ilişkin olarak çizilen “yol haritasını” desteklediklerini ve en kısa sürede gerçekleşmesini umduklarını açıkladı. Rusya Dışişleri Bakanlığı, Ukrayna hükümetini ülkenin güney ve doğusunda operasyonlar dâhil olmak üzere şiddeti durdurmasının ve bölgeden paralı askerlerin çıkarılmasının gerektiğini vurguladı. Rusya, Ukrayna’nın siyasi tutukluları serbest bırakması ve operasyonları durdurması halinde, ülkedeki ayrılıkçı grupların buna iştirak edeceğini savundu. Açıklamada, AGİT yol haritasına uyulmasının Ukrayna’da ulusal düzeyde bir diyalog ortamı oluşturabileceği görüşü dile getirildi. Öte yandan Rus doğalgaz şirketi Gazprom, Haziran ayında Ukrayna’ya doğalgaz teslimatını sürmesi için ön ödeme yapılması gerekeceğini açıkladı.

Ukrayna, Gazprom’un tüm indirimleri iptal ettikten sonra doğalgaz metreküp fiyatını 485 dolara çıkarmasını kabul etmiyor ve bu kararın siyasi nitelikli olduğunu savunuyor. Yatsenyuk ayrıca, Rusya’nın Ukrayna’nın gaz şirketine el koyarak “2 milyar metreküp gazı çaldığını” iddia etti. Yatsenyuk, Ukrayna’nın Rusya’ya geçmiş borçlarını ödemek ve piyasa koşullarına uygun şekilde doğalgaz anlaşmasının revize edilmesi için Gazprom ile anlaşmaya hazır olduklarını söyledi ve bunun gerçekleşmemesi durumunda sorunu uluslararası yargıya taşıyacaklarını kaydetti. Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso ise enerji alanındaki sorunların kötüleştirilmesinin kimsenin çıkarına olmayacağını belirtti ve enerjinin siyasi bir araç olarak kullanılmaması değerlendirmesinde bulundu

. Rusya lideri Vladimir Putin, 15 Mayıs’ta Rusya ve Ukrayna arasındaki doğal gaz anlaşmazlığına ilişkin olarak Avrupa ülkelerine gönderdiği ikinci mektubunda, Avrupa Komisyonu’nun soruna “daha aktif bir şekilde katılması” çağrısında bulundu. Putin, Ukrayna’nın Rusya’ya yapması gereken ödemeler konusunda AB’nin “herhangi bir öneride bulunmadığına” dikkat çekti. AB, doğalgazının yüzde 25’ini Rusya’dan ithal ediliyor ve bu rakamın yarısı Ukrayna üzerinden transfer ediliyor. Bu nedenle AB, 2006 ve 2009 yıllarında Rusya-Ukrayna uzlaşmazlığında olduğu gibi, doğal gaz arzında yeni bir sorun yaşanmaması için çaba gösteriyor. Bu amaçla, Haziran ayında enerji arz güvenliği konusunda bir zirve yapılacak ve Avrupa Komisyonu konuya ilişkin olarak yeni öneriler sunacak. 

AVRUPA KOMİSYONU FİNANSAL REFORMLARA İLİŞKİN İLK GÖZDEN GEÇİRME RAPORUNU YAYIMLADI

Avrupa Komisyonu, AB’de finansal reformlara ilişkin düzenlemelerin büyük bölümünün kabul edilmesinin ardından, finansal düzenlemeler gündemine ilişkin ilk kapsamlı gözden geçirmesini yayımladı. Gözden geçirme raporu, reformların finansal sistemi nasıl daha güvenli ve sorumluluk sahibi yapacağını ortaya koyuyor. Bunun için de finansal istikrarın sağlanması, finansal hizmetler için tek pazarın derinleştirilip, etkinliğinin artırılmasının yanı sıra, piyasa bütünlüğü ve gizliliğinin geliştirilmesinin ne şekilde sağlanacağını değerlendiriyor. Raporda, tek tek düzenlemeler ve genel olarak reform gündemi ele alındığında, finansal reform gündeminin sağlayacağı faydaların getireceği maliyetlerden daha fazla olacağının beklendiği belirtiliyor.

Reform gündemindeki birçok düzenlemenin, bankacılıkta sermaye yeterliliği paketi ve türev araçlar piyasasında olduğu gibi pozitif sinerji yaratması bekleniyor. Finansal sistem halen değişiyor ve gelişiyor. Bu değişimin reformların uygulamaya girmesiyle sürmesi bekleniyor. Aşamalı bir süreç halindeki finansal reform gündeminin birçok düzenleme tasarısı yakın zamanda kabul edildi ve bir kısmı henüz yürürlüğe girmedi. Genel bir finansal değerlendirme henüz çok erken olmakla birlikte, bu ekonomik değerlendirme raporu nitel bir değerlendirmeyi içeriyor. Raporun, sistematik gözden geçirmeyi kapsayan uzun bir sürecin ve reformların gözden geçirmesinin başlangıcı olarak değerlendirilmesi gerekiyor. Söz konusu değerlendirme raporu, reformların, denetim kurumlarının ulaşamadıkları piyasaları gözden geçirmelerine imkân verdiğini ve bütün piyasa katılımcıları için şeffaflık sağladığının altını çiziyor.

Söz konusu reformların tüketiciler, KOBİ’ler ve bütün ekonominin yararına olarak, finansal piyasaların daha etkin çalışmasını sağladığı belirtiliyor. Reformlar aynı zamanda 2011’den beri yürürlükte olan Finansal Denetim Kurumları Sisteminin parçası olan, Avrupa Finansal Denetim Kurumları’nın faaliyetleri aracılığıyla tek pazarın derinleşmesini sağlıyor. Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso finansal hizmetler sektörünün AB’de yurttaşlar ve işadamları için önem taşıdığını ve ekonomik toparlanmaya katkı sağladığını belirtti. Vergi mükelleflerinin mali krizin önlenmesinin yükünü taşıdığını ve bunun karşılığında da finans piyasalarının görevini adil bir şekilde yapması ve olası bankacılık krizlerinin ülke borç krizi haline gelmesinin önlenmesini beklediklerine işaret etti.

Bunun için Avrupa Komisyonu’nun bankacılık sektörünün daha sorumlu hale gelmesi amacıyla 2008’den itibaren acil önlemler almaya başladığı ve o zamandan beri 40’ın üzerinde mevzuat tasarısı ortaya koyduklarını belirtti. Mevzuat tasarılarının zamanında kabul edilmesi sayesinde AB finansal piyasalarının halen daha güvenli ve bankaların risklerini daha sorumlu bir şekilde yönettiklerini ifade etti. Avrupa Komisyonu’nun İç Pazar ve Hizmetlerden Sorumlu Üyesi Michel Barnier de Avrupa Komisyonu’nun büyük ölçüde G20 taahhütlerine dayanarak finans sektörünün bütün olarak gözden geçirilmesi için oluşturulan planın uygulanması amacıyla dört yıldan dazla zamandır diğer AB kurumları ile çalıştığını belirtti.

AVRUPA EKONOMİK VE SOSYAL KOMİTESİ YENİ BİR EYLEM PLANI KABUL ETTİ

Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi “güçlü ve dayanışmaya dayalı bir Avrupa” için yeni bir eylem planı kabul etti. Söz konusu eylem planı üç ana başlıktan oluşuyor. Bunlar sırasıyla, “Ekonomik Birlik”, “Sosyal Birlik” ve “Demokratik ve Vatandaşlık Birliği”dir.

Ekonomik Birlik

Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi, AB’nin Ekonomik Birliği’ne doğru ilerlemesi gerektiğini savunuyor. Komite, bu hedef doğrultusunda, önümüzdeki beş yıl içinde Ekonomik ve Mali Birliğin oluşturulması için Avrupa kurumlarına çağrıda bulunuyor.

Bu kapsamda alınması öngörülen önlemler şunlardır:

  • Avrupa çapında yatırımların artırılması için çabaların birleştirilmesi;
  • Avro Alanı’nın borcunun ortak yönetime geçilmesi;
  • Maliye politikalarının koordinasyonunun güçlendirilmesi;
  • Mevduat sigorta garantileri ve Avrupa İstikrar Mekanizma aracılıyla banka sektörüne yönelik güvenin yeninden kazandırılması;
  • Ekonomik politika araçları arasındaki koordinasyonun sağlanılması;
  • Ulusal ve Avrupa bütçeleri arasındaki koordinasyonu sağlanarak, AB’nin tutarlı bütçe ve maliye birliğine doğru ilerleme sağlanılması;
  • Avrupa işsizlik sigorta sisteminin oluşturulması için çalışmaların hızlandırılması;
  • Girişimcilik ruhunun teşvik edilmesi ve şirketlerin kurulması ve korunmasında kolaylıkların sağlanması;
  • Sürdürülebilir kalkınma ilkesinin AB’nin çevre, ekonomi ve enerji politikalarının merkezinde tutulması;
  • Tüketici haklarının korunması ve güçlendirilmesi.

Sosyal Birlik

Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi, AB’de büyümeyi yeniden canlandırmak ve yeni istihdam imkânları yaratmak adına sosyal birlik olgusunun yeniden düşünülmesi ve böylelikle daha adıl bir Avrupa oluşturulmasını öneriyor.

Bu kapsamda alınması öngörülen önlemler şunlardır:

  • Tüm politika alanlarında sosyal uyum boyutuna odaklanılması;
  • Tüm paydaşlar ile birlikte yeni bir Avrupa sosyal gündeminin oluşturulması;
  • Çalışanların serbest dolaşımının garantilenmesi;
  • En düşük gelir için standartların belirlenmesi;
  • Gençlerin beklentilerini iyileştirilmesi;
  • Sosyal ortaklığının ve toplu sözleşme müzakerelerinin tarafsızlığının teşvik edilmesi;
  • Avrupa nezdinde çalışma standartlarına ilişkin önceliklerinin geliştirilmesi (özellikle çalışma hakları ve sağlık ve güvenliğe ilişkin hükümler);
  • Ayırım yapmadan herkese eşit imkânlarının sunulması;
  • Antlaşmalara sosyal ilerlemelere ilişkin bir protokol eklenmesi.

Demokratik ve Vatandaşlık Birliği

Ekonomik kriz Avrupa toplumlarının birbirine ne kadar bağlı olduğu gösterdiğini belirten Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi, AB’nin daha ileri demokrasiye geçişinin sağlanması ve bu sürece sivil katılımın artırılması gerektiği konusunda Avrupa kurumlarına çağrıda bulunuyor.

Bu kapsamda alınması öngörülen önlemler şunlardır:

  • Demokratik ve aktif vatandaşlığa dayalı Avrupa Sözleşmesi’nin AB tarafından düzenlenmesi;
  • AB Antlaşması’nın 11’inci maddesine uygun olarak, katılımcı demokrasi mekanizmalarının güçlendirilmesi;
  • Tüm Üye Devletleri’nin eğitim derslerinde (özellikle tarihi ve kültürel) AB’ye ilişkin derslerinin eklenmesi;
  • AB vatandaşlığın temel haklarına odaklanılması

Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi’nin kabul ettiği eylem planına ilişkin daha detaylı bilgilere http://www.eesc.europa.eu/resources/docs/qe-02-14-427-en-c.pdf internet adresinde ulaşılabilir.

AB DIŞİŞLERİ KONSEYİ TOPLANTISI GERÇEKLEŞTİRİLDİ

AB Dışişleri Konseyi Toplantısı 12 Mayıs 2014 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirildi. AB Dışişleri Konseyi Toplantısı’nda ele alınan başlıca gündem maddeleri Ukrayna’daki durum, Nijerya’da terör örgütü Boko Haram tarafından kaçırılan kız öğrenciler, Orta Doğu Barış Süreci ve Avrupa Komşuluk Politikası oldu. Ukrayna’nın toprak bütünlüğü, egemenliği ve bağımsızlığını tehlikeye atan 13 kişi ve iki şirket seyahat yasağı ve AB’deki mal varlıklarının dondurulmasından oluşan yaptırımlar kapsamına dâhil edildi. Ukrayna’daki durum Ukrayna’daki durum konusunu ele alan AB Dışişleri Bakanları, Ukrayna’nın doğusunda ve güneyinde istikrarı bozmaya yönelik çabalardan duydukları endişeyi ifade ettiler.

AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, AB’nin gayri meşru ve yasadışı referandumları tanımayacağını yineledi. Ashton, tüm tarafların diyaloğu, şiddetin ve provokasyonun son bulmasını merkezine alan ve 17 Nisan’da Cenevre’de varılan anlaşma sonucunda kabul edilen Cenevre Ortak Bildirisi’nin uygulanması konusuna yoğunlaşmaları gerektiğini kaydetti. AB Dışişleri Bakanları, Ukrayna’daki duruma ilişkin kabul ettikleri karar metninde, Ukrayna’daki devlet başkanlığı seçimlerinin özgür ve adil bir şekilde gerçekleştirilmesini desteklediklerini ifade etti.

Rusya Devlet Başkanı Putin’in son açıklamalarının not edildiği belirtilen karar metninde, 25 Mayıs’ta Ukrayna’da gerçekleştirilecek devlet başkanlığı seçimleri için Moskova’nın da desteğinin beklendiği kaydedildi. AB Dışişleri Bakanları, Ukrayna’daki durum ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü (AGİT) Özel Denetim Misyonu konusunda AGİT Dönem Başkanı Didier Burkhalter ile görüş alışverişinde bulundu. Ukrayna’daki duruma ilişkin karar metninde, AB’nin Ukrayna’ya polis ve hukukun üstünlüğü başta olmak üzere sivil güvenlik sektörü reformu alanında destek vermeye hazır olduğu belirtildi. Avrupa Dış İlişkiler Servisi (EEAS), Ukrayna için muhtemel bir sivil Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (OGDP) misyonu üzerinde çalışmakla görevlendirildi. Konsey toplantısında, Ukrayna’da yaşanan son olaylar ve gerilimin düşürülmesi yolunda hiçbir adımın atılmamış olması göz önünde bulundurularak, Ukrayna’nın toprak bütünlüğü, egemenliği ve bağımsızlığını tehlikeye atanlara yönelik mevcut yaptırımların genişletilmesine karar verildi.

Seyahat yasağı ve mal varlıklarının dondurulması için uygulanan kriterler genişletilerek, 13 kişi ve Kırım ile Sivastopol’deki iki şirket yaptırımlar kapsamına alındı. Böylece, Ukrayna’daki krizle ilgili yaptırımlar kapsamına alınan kişi sayısı 61’e ulaşmış oldu. AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanan listede yer alan isimler arasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e yakınlığıyla bilinen ve Kırım’ın siyasi entegrasyonundan sorumlu olan Viaçeslav Viktoroviç Volodin, Rus ordusunun hava kuvvetleri komutanlarından Vladimir Şamanov ve Duma'nın Anayasa Hukuku Komitesi Başkanı Vladimir Nikolaeviç Pligin bulunuyor. Bunlara ek olarak, Ukrayna’ya bağlı resmi binaların ayrılıkçıların kontrolü altına girmesinde rol oynayan isimler de yaptırımlar listesinde yer aldı. AB’nin listesindeki iki şirketin ise el konulan Chernomorneftegaz ile Feodosia olduğu belirtildi. Nijerya’da kaçırılan kız öğrenciler AB Dışişleri Bakanları tarafından Nijerya’daki terörist saldırılara ilişkin kabul edilen kararda, Nijerya’da yüzlerce sivilin öldürülmesinin ve 200’ü aşkın kız öğrencinin kaçırılmasının şiddetle kınandığı ifade edildi. Kız öğrencilerin derhal ve koşulsuz salıverilmesi, sorumluların ise adalete teslim edilmesi talebinde bulunuldu. Karar metninde ayrıca AB ve üye devletlerinin Nijerya’ya destek olmaya hazır olduğu ve 10 milyon avro tutarında yardımın Nijerya’ya terörle mücadele alanındaki çabalarında destek olmak üzere verileceği belirtildi. AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, Dışişleri Konseyi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, AB’nin cinsel saldırıların cezasın kalması kültürüne son verilmesi yolundaki çabalarını sürdüreceğini kaydetti ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin terör örgütü Boko Haram’a yönelik önlemler alma niyetine tam destek verdiklerini belirtti. Orta Doğu Barış Süreci Orta Doğu Barış Süreci kapsamındaki güncel durumu ele alan AB Dışişleri Bakanları, kabul edilen karar metninde, yaşanan son gelişmelerden duydukları endişeyi dile getirdi.

Kararda, AB’nin ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin çabalarına tam destek verdiği ve müzakere edilmiş iki devletli bir çözümün sorunun kalıcı çözümü için en iyi formül olduğu yinelenerek, ABD’nin çabalarına karşın taraflar arasında müzakerelerde ilerleme kaydedilmemesinden üzüntü duyulduğu ifade edildi. AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, Dışişleri Konseyi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, müzakerelerin sürdürülmesini tehlikeye atan son gelişmelerin derin endişe uyandırdığını ifade etti ve AB’nin müzakerelerin devam etmesinin en iyi ve tek yol olduğuna inandığının altını çizdi.

Tarafların bu birkaç haftayı, ortak zemin bulmak ve siyasi güçlerini toplamak için kullanıp ilerleyen haftalarda süreci sürdürerek gerekli cesur karaları almaya davet eden Yüksek Temsilci Ashton, taraflara itidal çağrısında bulundu. AB’nin Filistin’de Devlet Başkanı Abbas liderliğindeki uzlaşma sürecini desteklediğini kaydeden Ashton, kurulacak yeni hükümetin şiddete başvurmama ilkesine, iki devlet temelindeki çözüme ve İsrail-Filistin sorununa müzakere edilmiş barışçıl bir çözüm bulunmasına bağlı kalması gerektiğine dikkat çekti.

AB GENEL İŞLER KONSEYİ TOPLANTISI GERÇEKLEŞTİRİLDİ

AB Dış İlişkiler Konsey Toplantısı’nın ardından, AB Genel İşler Konseyi 13 Mayıs 2014 tarihinde toplandı. Toplantıda; ekonomik ve mali işler, genişleme, finans piyasaları, AB’nin sınır kontrolleri ve AB’nin üçüncü ülkelerle olan ilişkileri gibi konu başlıkları üzerinde kararlar alındı. Konsey’de ayrıca on ülkenin AB üyesi olduğu 2004 tarihli beşinci genişleme sürecinin 10’uncu yılı da anıldı.

Konsey’in sonuç belgesinde yer alan temel kararlar şu şekilde:

  • 26-27 Haziran 2014 tarihinde yapılması planlanan AB Liderler Zirvesi’nin taslak metni incelenerek; Zirve’de özgürlük, güvenlik ve adalet konuları dışında, ekonomik büyüme, istihdam, rekabetçilik, enerji, iklim değişikliği ve dış ilişkiler konulu gündem maddelerine üzerinde durulacağı belirlendi.
  • Ekonomik ve Mali İşler alanında, AB’nin mali piyasalarını şekillendiren yönergelerden biri olan “Finansal Araç Piyasaları” (Markets in Financial Instruments Directive-MiFID) Yönergesi’ni daha etkili kılacak yeni kararlar onaylandı.
  • Genişleme alanında, Karadağ ile AB arasında İstikrar ve Ortaklık Anlaşması’nın onaylanmasını içeren kararlar kabul edildi.
  • Adalet ve İç İşleri alanında, denizcilik faaliyetlerini ilgilendiren ve FRONTEX kapsamında dış deniz sularının kontrolünü ve gözetimini daha etkin kılacak yeni kurallar getirildi.
  • Üçüncü ülke vatandaşlarının AB’ye giriş ve ikamet koşullarını düzenleyen AB Yönergesi üzerinde de değişiklik önerisi kabul edildi. Özellikle çok-uluslu şirketlerin, AB’de faaliyette bulunan kurumlarına kalifiyeli çalışanlarının atanması kolaylaşacak.
  • Öte yandan daha önce Çek Cumhuriyeti Hükümeti’nin 5 Eylül 2011 tarihinde önerdiği AB Temel Haklar Şartı’nda değişiklik getirme önerisi de geri çekildi.

Konsey’de ayrıca Çin ve AB arasında gümrük alanında işbirliğini oluşturan 2005 tarihli “Gümrük ve İşbirliği Konularında Karşılıklı İdari Yardımlaşma Anlaşması” (Agreement on Cooperation and Mutual Administrative Asisstance in Customs Matters) iki tarafın söz konusu alanda ortak hareket etmesine olanak sağlayan önemli bir başlangıç niteliği taşıyor.

13 Mayıs 2014 tarihli Konsey kararlarında da bu süreci daha kapsamlı hale getiren yeni düzenlemeleri içeren yeni bir gümrük işbirliği anlaşması da imzalandı. Buna göre, gümrük alanındaki işbirliği potansiyelinin artırılmasına yönelik çalışmalar yürütülecek. AB-Çin arasındaki Ortaklık Stratejisi’nin 10’uncu yılının kutlandığı Kasım 2013 tarihinde gerçekleştirilen AB-Çin Zirvesi’nde gündeme getirilen 2020 Stratejik Planı dışında sürecin hızlı ilerlemesi adına 2014-2017 dönemini kapsayan yeni bir stratejik çerçeve de ön plana alındı.

AVRUPA KOMİSYONU 2013 REKABET POLİTİKASI RAPORUNU YAYIMLADI 

Avrupa Komisyonu tarafından yayınlanan 2013 yılı “Rekabet Politikası” raporu rekabet kurallarının etkin uygulanmasının AB çapında büyüme ve rekabetçiliğin artmasına yardımcı olduğunu ortaya koyuyor. Raporda Komisyonun 2013 yılında bu alandaki başlıca girişim ve faaliyetleri olarak şunlar ortaya konuyor. Raporda yer alan bazı tespitler ise şöyle:

  • Komisyon rekabet ihlallerinden kaynaklanan tazminat davaları açılmasını kolaylaştırmaya yönelik bir Yönerge teklifi hazırladı. Yönerge ile halen var olan rekabet ihlallerinden zarar görenlerin ulusal mahkemelerde tazminat davası açmalarının önündeki engellerin kaldırılması amaçlanıyor. Söz konusu Yönerge teklifi yakın zamanda Avrupa Parlamentosu tarafından da onaylandı.
  • Devlet yardımlarının modernizasyonu kapsamında Komisyonun önerisi üzerine bölgesel yardımlara ilişkin bir Kılavuz ile birisi devlet yardımlarının denetimi prosedürünü daha etkili hale getirmeye yönelik, diğeri bazı yeni devlet yardımları kategorilerinin bildirimden muaf tutulabilmesine imkan tanıyan iki Tüzük Konsey tarafından kabul edildi.
  • Komisyon şirketlerin üzerindeki bürokratik yükleri hafifletmek için şirket birleşme ve devralmalarının denetimini basitleştirmeye dönük kurallar kabul etti.
  • Komisyon 2013 yılında başta otomotiv, ilaç, bankacılık ve telekomünikasyon olmak üzere birçok sektörde ortaya çıkan kartelleşme ve rekabet ihlallerine karşı yürüttüğü soruşturmalarda yüksek para cezalarıyla sonuçlanan kararlar aldı.
  • Komisyon çeşitli ülkelerin rekabet otoriteleriyle rekabet kurallarının ve uygulamasının yakınlaştırılması amacıyla yürüttüğü rekabet politikası diyaloglarına devam etti. Komisyon İsviçre ile yaptıkları rekabet soruşturmalarına ilişkin iki rekabet otoritesi arasında bilgi değişimine imkân veren “ikinci nesil anlaşmalar” olarak adlandırılan bir işbirliği anlaşması imzaladı. Komisyon 2013 yılında ayrıca Hindistan rekabet otoritesi ile rekabet hukuku alanında işbirliğini öngören bir mutabakat zaptı imzaladı.

Rapora http://ec.europa.eu/competition/publications/annual_report/index.html adresinden ulaşılabilir.

22’NCİ AB-JAPONYA ZİRVESİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ

22’nci AB-Japonya Zirvesi, Japonya Başbakanı Shinzo Abe, AB Konsey Başkanı Herman Van Rompuy ve Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso’nun katılımıyla 7 Mayıs 2014 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirildi. AB ve Japon liderler Zirve’de, ekonomik ve siyasi ortaklık, komşuluk politikası ve Ukrayna’daki mevcut krizin yanı sıra güçlendirilmiş güvenlik ortaklığı ile bazı önemli küresel sorunları ele aldılar. Liderler ayrıca, taraflar arasındaki siyasi, küresel ve sektörel işbirliğini artıracak Stratejik Ortaklık Anlaşması’na olan bağlılıklarını bir kez daha teyit ettiler. Zirvede, AB ve Japonya arasında yürütülen STA müzakereleri bir diğer önemli gündem maddesini oluşturdu.

Pazara giriş ve tarife dışı engeller konularında yaşanan sorunlara rağmen, liderler, STA müzakerelerinde bugüne kadar kaydedilen ilerlemelerin olumlu olduğunu belirtiler. Öte yandan, müzakerelerin başlamasından bu yana kaydedilen ilerlemeleri ele alacak olan raporun, Avrupa Komisyonu tarafından AB Konseyi’ne Mayıs ayı içerisinde sunulacağı açıklandı. Zirve’de görüşülen bölgesel sorunlar kapsamında ise, Ukrayna’daki mevcut kriz ile Doğu Asya’daki denizyolu güvenliğinde ve açık denizlerde yapılan geçişlerde yaşanan sorunlar ele alındı. Bunlara ek olarak, liderler, iklim müzakereleri, küresel ekonomik durum ve G-20 kapsamındaki işbirliğini de görüştüler.

Zirve’de, liderler, Ar-Ge, yenilikçilik, enerji ve siber güvenlik alanlarında işbirliğinin güçlendirilmesine karar verdiler. Bu kapsamda, AB ve Japonya, örneğin, güvenli ve şeffaf bir siber alanın sağlanması için, AB-Japonya Siber Diyaloğu’nun başlatılacağı açıklandı. AB-Japonya Zirvesi vesilesiyle, AB’nin resmi istatistik kurumu Eurostat, 6 Mayıs 2014 tarihinde, AB ve Japonya arasındaki ticaret ilişkilerine ilişkin son verileri yayımladı. Bu istatistiklere göre, 2002 ve 2013 yılları arasında, Japonya’nın AB’nin ithalatındaki payı yüzde 7,9’dan yüzde 3,4 oranına, ihracatındaki payı ise yüzde 4,9’tan yüzde 3,1 oranına düştü. 2002 yılında, Japonya, AB’nin en önemli dördüncü ticaret ortağı konumundayken, 2013 yılında yedinci sıraya düştü.

9 MAYIS "AVRUPA GÜNÜ" KUTLANDI

Her sene 9 Mayıs’ta kutlanan, Avrupa’nın barış ve birlikteliğini simgeleyen Avrupa Günü, bu sene de büyük bir coşkuyla kutlandı. Bilindiği üzere, Fransız Dışişleri Bakanı Robert Schuman, 9 Mayıs 1950 tarihinde, bugünkü AB’nin yapı taşını oluşturan ve Avrupa'da barışçıl ilişkilerin kalıcı hale gelerek “daha sistematik ve organize bir Avrupa”nın kurulması emelini taşıyan “Schuman Bildirisi”ni sunmuştu. Bildirinin sunulmasından 35 yıl sonra 9 Mayıs’ın, “Avrupa Günü” olarak kutlanılmasına karar verilmişti.

Bu sene, Avrupa seçimlerinin yaklaştığı bugünlerde, AB kurumları, Avrupa Günü kutlamaları kapsamında kapılarını halka açarak, Strazburg, Lüksemburg ve Brüksel’de günün anlam ve önemini anlatan ve AB hakkında farkındalık yaratmayı amaçlayan çok sayıda aktiviteye imza attı. AB kurumlarının yanı sıra, AB Üye Devletleri’de kendi vatandaşlarına yönelik aktiviteler düzenlediler. Küresel düzeyde de kutlanan Avrupa Günü kapsamında, AB Delegasyonları, AB Üye Devletleri Büyükelçilikleri ile işbirliğinde “Dünyada Avrupa” teması çerçevesinde çeşitli etkinlikler düzenlediler.

Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso, Avrupa Günü’ne yönelik bir konuşma gerçekleştirdi. Kouşmasında, son dönemde AB kurumlarına olan desteğin azaldığına dikkat çeken Barroso, bu durumun önümüzdeki dönemde Avrupa bütünleşme süreci için büyük bir tehdit oluşturmasından endişe duyduğunu dile getirdi. Konuşmasında AB kurumlarının, sahip olduğu mevcut imkan ve kaynaklarla Avrupa vatandaşlarının ihtiyaçlarına cevap vermekte zorluk yaşadığının altını çizen Barroso, AB’deki “meşruiyet açığı”na da değindi ve AB kurumları ile Avrupa vatandaşları arasında oluşan mesafeden dolayı alınan kararların, vatandaşlar tarafından yeterli bulunmadığını belirtti.

Barroso, bu bağlamda, AB kurumları ile vatandaşları temsil eden ana akım partileri daha etkin bir işbirliğinin oluşturulması ve son yıllarda artış gösteren Avrupa şüpheciliği ve Avrupa fobisi ile mücadele için dafa fazla çaba sarfetmeleri gerektiğini açıkladı. Barroso ayrıca bu sorunların çözümüne yönelik Avrupa genelinde pozitif bir gündemin oluşturulmasının oldukça önemli olduğunu vurgulayarak, bu hedefte ortaya konulacak çabaların hem AB düzeyinde hem de ulusal düzeyde gerçekleşmesi gerektiğini ifade etti. Yüksek Temsilci ve Komisyon Başkan Yardımcısı Catherine Ashton ise 9 Mayıs Avrupa Günü’nün, mevcut anlaşmazlıkların çözülmesi ve AB’nin ortak bir gelecek oluşturduğunun hatırlanması açısından önemli bir fırsat olduğuna değinerek, Avrupa’nın demokratik yapısının korunması sorumluluğunun unutulmaması gerektiğine dikkat çekti.

AB’nin kendi değerlerini diğer ülkelere de sunmak istediğini belirten Ashton, bu kapsamda AB’nin ülkelerin karşılaştığı sorunlara karşı gereken desteği sağladığını, AB dış politikası sayesinde dünya genelinde diğer ülkelerin demokratikleşme süreçlerine yardımcı olduğunu hatırlattı. AB’nin barış ve istikrarın sağlanması gibi önemli bir misyonu olduğunu ifade eden Ashton, AB’nin diplomatik, kalkınma odaklı, gerek ekonomik gerekse askeri araçlarını kullanacak şekilde kapsamlı bir yaklaşım benimsediğini belirtti. Yaklaşan Avrupa seçimleri sebebiyle 2014 yılının Avrupa vatandaşları için ayrı bir önem taşıdıını belirten Ashton, bu yıl kutlanan Avrupa Günü’nün AB’nin geçmiş başarılarının hatırlanması ve AB’nin geleceğinin şekillenmesi, AB ve dünyada barışın ve refahın geliştirilmesi için önemli bir olduğunu vurguladı. Öte yandan, Avrupa Günü’ne ilişkin bir kutlama mesajı yayımlayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, AB’nin ortak değerler üzerine kurulu bir Birlik olduğunu vurguladı ve içinde bulunduğu zorlu süreçten çıkmasını sağlayack müktesebata sahip olduğunu belirtti. Bu bağlamda AB’nin kendi içine kapanmaktan ziyade dışa dönük ve genişleme politikası çerçevesinde hareket etmesi gerektiğini vurgulayan Gül, “Nitekim ortak değerler üzerine kurulu Avrupa Birliği, günümüzdeki konumuna içe kapanarak değil, dışa açılarak gelmiştir.

Genişleme, AB projesinin başarısında anahtar rol oynamıştır” ifadesini kullandı. Cumhurbaşkanı Gül, kutlama mesajında yaklaşan Avrupa seçimlerine de değinerek, bu seçimlerin AB’nin geleceği açısından kritik bir öneme sahip olduğunun altını çizdi ve seçimle göreve başlayacak olan yeni liderlerin AB’yi “uluslararası ekonomik ve siyasi gelişmelere uyarlayarak etkili bir küresel aktör haline getirebilecek stratejik vizyonu taşımaları”nın önemini vurguladı.

Mesajında Türkiye’nin AB üyelik perspektifine de değinen Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin AB’den beklentisinin üyelik müzakereleri sürecinin “ahde vefa” ilkesi çerçevesinde sonuna kadar yürütülmesi olduğunu ifade etti ve Türkiye’nin müzakere sürecini “gerçekçi bir yaklaşımla” ilerletmekte kararlı olduğunun altını çizdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yayımladığı Avrupa Günü mesajında, Türkiye’nin AB üyelik hedefine bağlılığının önemli bir göstergesi olan geniş kapsamlı reform sürecinin, Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde önemli ölçüde yol katetmesine ve bunun yanı sıra, AB norm ve standartları ile ekonomik ve siyasi kriterlere olan uyum seviyesinin artırılmasına olanak sağladığında dikkat çekti. 

Başbakan Erdoğan mesajında şunları kaydetti: “Ekonomik krizin de etkisiyle yabancı düşmanlığı, İslamofobi ve ırkçılığın artışı, AB’nin üzerinde yükseldiği temel haklar, çoğulculuk ve kültürel çeşitlilik gibi ortak değerleri yıpratmakta, Avrupa projesinin geleceğine ilişkin endişeler doğurmaktadır. Küresel barış ve istikrar açısından değerlerini ileriye taşıyan, uluslararası alanda etkin ve öncü rol oynayan Avrupa Birliği’ne her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. AB’ye güç katacak, birliğin ilke ve standartlarının daha geniş coğrafyalara ve kitlelere yayılmasını sağlayacak en önemli ilişkiler ağı Türkiye ile mevcuttur. Ülkemizin müzakere sürecinin dinamik ve sonuç odaklı yürütülmesinin hem AB hem Türkiye’nin çıkarına olacağını yineliyor, bu yılı ülkemizde ‘AB Yılı’ olarak gördüğümüzü vurgulayarak, vatandaşlarımızın ve tüm Avrupalıların 9 Mayıs Avrupa Günü’nü kutluyorum.”

AB Bakanı ve Başmüzakereci Mevlüt Çavuşoğlu ise 9 Mayıs Avrupa Günü mesajında Türkiye’nin AB katılım sürecini çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma yolunda önemli bir adım olarak değerlendirerek, Türkiye’nin stratejik bir hedef olan AB üyeliği yolunda kararlılıkla yürümeye devam edeceğini ifade etti. 

 

E-Bülten Kayıt

İKV KURUCU VE MÜTTEVELLİ KURUMLARI

© 2024 İKV Bütün Hakları Saklıdır.
Designed By: OrBiT