GÜNDEMDEN » 2020 » İKV ABBM, AVRUPA VİZYONU VE ÇOK DİLLİLİK BAŞLIKLI BİR WEBİNAR DÜZENLEDİ | İKV - İKTİSADİ KALKINMA VAKFI

Webinar kapsamındaki panelin moderatörlüğünü ve açış konuşmasını yapan İKV Genel Sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas İstanbul AB Bilgi Merkezi olarak Avrupa’da çok dillilik, kültürel çeşitlilik, yabancı dil öğrenmenin önemi, iki dillilik ve çok dilliğin kişilere yapacağı katkılar konularının ele alınması ve bu konularda farkındalık yaratmak amacıyla toplantıyı düzenlendiklerini belirtti. 26 Eylül’ün Avrupa Çok Dillilik ve aynı zamanda Türk Dil Bayramı olduğunu ifade eden Nas, Türk Dil Bayramı’nın ülkemizde 1932’den beri kutlandığını, Avrupa Diller Günü’nün de Avrupa Konseyi ve AB'nin organizasyonuyla dünyada 2001 yılından bu yana kutlandığına dikkat çekti. Günümüzde yabancı dil öğrenmenin sadece çocukların ve gençlerin eğitimi açısından değil herkes için önemli olduğunu, yabancı dil öğrenmenin hayat boyu öğrenme kapsamında önemine değindi. Nas, özellikle başka bir dil öğrenmenin kişiye getirdiği kültürel zenginlik, empati yapma yeteneği, farklı kültürleri karşılaştırarak kendi diline ve kültürüne daha iyi vakıf olma gibi birçok olumlu özelliği olduğunu ve Avrupa Konseyinin de dillerin önemini bu açılardan vurguladığını belirtti.

Birleşmiş Milletler’in (BM) verilerine göre dünyada yaklaşık 7000 dil ve büyük bir dilsel çeşitlilik bulunduğunu belirten Nas, Avrupa’daki dillerin ise dünyada var olan dillerin yaklaşık %3’ünü oluşturduğunu, dünyadaki dil çeşitliliğinin büyük bölümünün ise Asya ve Afrika’da olduğunu ifade etti.  Avrupa’da Germen, Roma ve Slav dilleri olmak üzere üç temel dil ailesinin bulunduğunu belirten Nas, bunun dışında Fince, Macarca, Türkçe gibi daha çok Ural Altay dillerine ait olan dil gruplarının da bulunduğunu belirtti. Dünya nüfusunun yaklaşık yarısının iki ya da çok dilli olduğunu kaydeden Nas, çok dillilik oranının oldukça fazla olduğuna dikkat çekti.

27 farklı ülkeyi bir araya getiren AB’nin de bu kültürel ve dil çeşitliliğini ön plana çıkardığını belirten Nas, günümüzde AB’de 24 resmi dil olduğunu ve AB kurumları toplantılarının ve bütün resmi belgelerin bu dillere çevrildiğini anlattı. AB’nin dayandığı temel ilkelerden birinin de çok dillilik olduğunu söyleyen Nas, Avrupa Temel Haklar Şartı’nda da her Avrupa vatandaşının AB kurumlarıyla olan ilişkilerinde kendi ana dilini kullanma hakkı olduğu ve herhangi bir yazışmada bireylerin karşı cevabı da kendi ana dilinde alma hakkına sahip olduğu belirterek, bu anlamda da dilsel çeşitliğin AB’nin en önemli özelliklerinden biri olduğunu vurguladı. Nas, AB’de entegrasyonunun ilerlemesi için Avrupa vatandaşlarının çok dilli olması ve farklı dilleri konuşabilmesinin de aslında çok önemli bir unsur oluşturduğuna dikkat çekti.

Günümüzde dijitalleşmenin artmasıyla İngilizcenin çok ön plana çıktığını belirten Nas, aslında AB’nin ilk kuruluşunda İngilizcenin resmi dillerden olmadığını ifade etti. O dönemde, AB’yi kuran devletlerin resmi dillerini kapsayan sadece dört dilin mevcut olduğunu 1973’te Birleşik Krallığın AB’ye üye olmasıyla birlikte İngilizcenin de resmi dillerden biri olarak kabul edildiğini belirtti.

Birleşik Krallığın AB’den ayrılmasıyla birlikte İngilizcenin resmi dillerden çıkarılmayacağını, Malta ve İrlanda’nın İngilizce dilini kullanmaları dolayısıyla İngilizcenin resmi diller kapsamından kalmaya devam edeceğini kaydetti. Nas ayrıca, İngilizcenin hâkimiyetinin yanında diğer dillerin de yaşaması ve tanınmasının Avrupa’da kültürel birikimin dil yoluyla aktarılması açısından oldukça önem taşıdığını belirtti. Çok dilliliğin yanı sıra, bireylerin kendini en iyi ifade ettiği dil olarak ana dilin de öneminin ortaya çıktığını belirten Nas, ana dilin bağlı olduğu kültürün de önemine işaret etti.

Panelin ilk konuşmacısı, Türkiye Konferans Tercümanları Derneği (TKTD) Başkanı Bahar Çotur, konferans tercümanlığı mesleğinin gelişimi, kurumsallaşma aşamaları ve derneğin faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Çotur, çok dilliliğin COVID-19 döneminde önem kazandığını ve dijitalleşme ile uzaktan çeviri imkânlarının kolaylaşmasının bunu destekleyerek çok dilliğinin daha iyi korunabilir bir değer haline gelmesine katkı sağlayacağını belirtti. Türkiye’de 1969’da kurulan TKTD’nin mesleğin ilk ve tek temsilcisi olduğunu belirten Çotur, 50 yıllık meslek camiasının çok istikrarlı bir şekilde çalışmalarına devam ettiğini belirtti ve Türkiye’de mesleği kuran ve başlatanlar, eğitim alıp devam edenler ve sonrasında eğitilmiş ve yetişmiş kuşak olmak üzere üç kuşağın birlikte bu mesleği sürdüklerini sözlerine ekledi. Çotur, hem dünyada hem de Türkiye’de konferans çevirmenleri olarak çok genç bir meslek örgütü yapısının olduğunu sözlerine ekledi.

Mesleğin uluslararası kurumlarından bahseden Çotur, Avrupa’da çeviriye ilişkin Avrupa Komisyonu Çeviri Genel Müdürlüğü, (SCIC) ve Uluslararası Konferans Çevirmenleri Derneği– (Association Internationale des Interprètes de Conférence - AIIC) olmak üzere iki temel kuruluş bulunduğunu belirtti. AIIC’nin çevirmenlerin çalışma koşullarını müzakere eden, onların haklarını ve sorumlulukların belirleyen ve yaymaya çalışan bir örgüt olduğunu, TKTD’nin Türkiye’de çevirmenleri temsil ederek karşılaşabilecekleri sorunlara ilişkin onlara destek olduğunu belirtti. 130 üyesi bulunan TKTD’nin üye sayısının az gibi görünse de Türkiye’de 250-300 kadar profesyonel konferans çevirmeninin olduğu düşünüldüğünde bunların yaklaşık yarısının TKTD’de olduğuna işaret etti. Çotur,  TKTD'nin 50’nci yılında yayımladığı ve AB Türkiye Delegasyonunun sponsor olarak katkıda bulunduğu “Bu Kulaklar Neler Duydu” başlıklı kitabı da tanıttı.

Mesleki eğitim konusuna da değinen Çotur, yüksek lisansta verilen eğitimin lisans düzeyinde de verilmesi gerektiğini belirtirken, öğrencilere TKDK’nin eğitim ilkelerine göre bölümlerin seçmeleri tavsiyesinde bulundu. Türkiye’de C dillerinin çok fazla işlevinin olmadığına dikkat çeken Çotur, çevirmenlere yardımcı olmak üzere çeviri yapılacak belgelerin önceden paylaşılabileceğini, çevirmenlerin konuşan kişinin okumasını değil, doğal konuşmasını tercih ettiğini sözlerine ekledi. Çevirmenlerin yaşadıkları zorluklara da değinen Çotur, pandemi süresince, ani şekilde haberdar olunan online toplantılarda çevirmenlerin bazen çok fazla hazırlık yapamadığını ve düşük ses kalitesi gibi teknik sorunlarla karşılaştıklarına dikkat çekti. Çotur, toplantı öncesi ve esansında aksilikler yaşanabilme ihtimaline karşı çevirmenlerin toplantılarda asla yalnız çalışmamaları gerektiğine, bununla birlikte bir saat ve daha kısa süreli toplantılarda tek başına çalışılabileceğine dikkat çekti. Bu mesleği seçmek isteyenlerin TKTD’nin sosyal medya hesapları ve web sitesini takip etmesini tavsiye eden Çotur, burada uluslararası toplantılar ve birçok bilgi ve haberin yer aldığını ifade ederek sözlerini noktaladı.

Panelin ikinci konuşmacısı, Boğaziçi Üniversitesi Çeviribilim Bölüm Başkanı Ebru Diriker, çok dillilik, anadilin önemi, bir dilde yetkinlik açısından A, B ve C dilleri, yabancı dil düzeyi konularını ele aldı.

Diriker Avrupa Konseyinin 1 numaralı tüzüğü ile 2001 yılından itibaren 26 Eylül’ü Avrupa Diller Günü olarak kutlamaya karar verdiğini ve bu tarihten itibaren Avrupa Komisyonu ile birlikte kutlandığını belirtti. Diriker ayrıca, Avrupa Konseyinde AB’nin 27 ülkesinin 24 resmi dilini kabul eden tek kurum olduğuna dikkat çekti.   

Diriker, AB’nin çok dilliği teşvik ettiğini ve vatandaşlarının 2-3 dile hâkim olmasını istediğini,  aynı zamanda ana dili de teşvik ettiğini ifade etti. İnsanların dünyayı anadili ile algıladıklarını belirten Diriker, diplomasi açıdan da devlet adamlarının konuşulan bir yabancı dili iyi bir seviyede bilseler bile bu dilde konuşmayı tercih etmediklerini ve en güçlü ve kendilerini en rahat ifade ettikleri ana dillerinde konuştuklarına dikkat çekti. AB’nin bireylerin çok dili olmasını teşvik ederken aynı zamanda her bir ülkenin dilini eşit statüye koyarak aslında ana dilin önemini ve halkların ana dilinin ne kadar önemli olduğunu vurguladığını belirtti.

Dil sınıflandırılmalarına değinen Diriker, A dilinin konferans çevirmeninin ana dili, eğitim aldığı ve akademik gelişme sağladığı dil olduğunu, B dilinin neredeyse ana dil kadar hâkim olunan dil ve az bir aksan ile konuşulan dil,  C dilinin ise genel olarak kişinin iyi anladığı ancak konuşurken yabancı olduğunun anlaşıldığı dil olarak nitelendirildiğini ifade etti. Konferans çevirmeni için ana dilin her şey olduğunu belirten Diriker, çevirmeninin diğer dillere de iyi bir şekilde hâkim olması gerektiğini sözlerine ekledi.

Diriker, çocukların yabancı dil eğitimine ilişkin olarak yaptığı açıklamalar ile çok dilliliğin bireye faydalı olduğunu ve gelişimine katkı sağladığını belirtti. Diriker, çok dilliğin faydalarına rağmen anne babanın ana dili bırakarak çocukla başka bir dilde konuşmasının hata olduğu vurgulayarak, ana dilin çocuğun gelişimini etkilediğini ve çok dilliğin doğal olduğu sürece yararlı olduğunu belirtti. Çeviri esnasında bir çevirmenin en zor görevinin dil farklılıklarının farkında olması ve bunlara çözüm üretmesi olduğuna dikkat çeken Diriker, ayrıca çeviri sırasında yaşanan zorluklardan birinin de başka bir dildeki deyimlerin çevrilmesinde yaşandığına değindi. Kelime bazında çeviri yapılmasının yanlış olduğunu belirten Diriker, bunun gerçek anlamı vermediğini, bu nedenle en yakın anlamın bulmaya çalışılarak çeviri yapmaya çalıştıklarını vurguladı.

Panelin üçüncü konuşmacısı Bilkent Üniversitesi Konferans Çevirmenliği Yüksek Lisans Programı Koordinatörü Ebru Kanık, konferans çevirmenliği eğitimi ve bu kapsamda AB’de konferans çevirmenliği eğitimi standartları ve uygulamaları hakkında bilgi verdi.

AB’nin 24 resmi dili olduğunu ifade eden Ebru Kanık, çok dilliliğin AB’nin kalbinde yer aldığını ve 24 dilin çevrildiği toplantılarda 552 dil kombinasyonunun ortaya çıktığını belirtti. Bunun çok büyük bir organizasyon olduğunu ifade eden Kanık, Avrupa Birliği Çeviri Genel Müdürlüğünün bu organizasyon işiyle ilgilendiğini ve 72 çeviri ekibi kurduğuna dikkat çekti. Genel eğilimin A dilinde olduğunu fakat B dilinin de kullanıldığını vurgulayan Kanık, ülkemizde konferans çevirmenliği yüksek lisans eğitiminin Boğaziçi Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi’nde verildiğini belirtti. AB tarafından 2 Mart 2006 tarihinde yapılan açıklama ile konferans çevirmeni yetiştirtilmesinin üye ve aday ülkelerin sorumluluğunda olduğunun belirtilmesi üzerine YÖK tarafından 6 Nisan 2006 tarihinde konferans çevirmeni kadrosu yetiştirilmesi çağrısı yapıldığını ifade eden Kanık, her iki programın da AB tarafından desteklendiğini söyledi. Yüksek lisans programı için mutlaka dil okumuş olmak gerekmediğini, dile hâkim olunduğu sürece yüksek lisans başvurusunun yapılabileceğini de kaydetti.

Kanık, konferans çevirmeni eğitimi almak isteyenlerin kendilerine kolay adapte olup olamadıklarını, sürekli farklı konularda çalışıp çalışmak istemediklerini, stres yönetimlerinin nasıl olduğunu ve en önemlisi nokta olarak açık görüşlü ve objektif olup olmadıklarını mutlaka sormaları gerektiğini önemle belirterek sözlerini noktaladı.

Söz konusu toplantıyı buradan izleyebilirsiniz.

https://www.ikv.org.tr/ikv.asp?id=4898