İlki 13 Kasım 2015 tarihinde İstanbul’da, ikincisi 24 Kasım 2015 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen “Türkiye-AB İlişkilerinde Yeni Perspektifler” başlıklı toplantı serisinin üçüncüsü İKV ve Friedrich Naumann Vakfı işbirliğinde 18 Nisan 2016 tarihinde Akdeniz Üniversitesi’nde gerçekleştirildi.
Toplantıda, Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Şenol Kantarcı’nın açış konuşmasının ardından, İKV Uzman Yardımcısı Büşra Çatır 2013 yılından bu yana Avrupa Komisyonu İlerleme Raporlarına ilişkin yayımladığı “İlerlemenin Matematiği” ve “İlerlemenin Dili” başlıklı çalışmalarının özetlendiği bir sunum gerçekleştirdi. Sunumun ardından, İKV Proje Müdürü Çisel İleri’nin moderatörlüğünü yaptığı panel oturumunda, Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erhan Doğan, İKV Genel Sekreteri ve Yıldız Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyasal Bilgiler ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çiğdem Nas, Marmara Üniversitesi AB Enstitüsü AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Yonca Özer ve Hürriyet Daily News Köşe Yazarı Barçın Yinanç, Türkiye-AB ilişkilerinde son dönemde yaşanan gelişmelere ve Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğine ilişkin görüşlerini paylaştı.
Panel oturumunun ilk turunda, mülteci krizine ilişkin Türkiye ile AB arasındaki diyaloğun 29 Kasım 2015 tarihindeki Zirveden sonra güçlendiğini hatırlatan İKV Proje Müdürü Çisel İleri, katılımcılara Kasım 2015 tarihinden bu yana devam eden sürecin Türkiye-AB ilişkilerini nasıl etkileyeceğini sordu. Marmara Üniversitesi AB Enstitüsü AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Yonca Özer, Türkiye-AB ilişkilerinin mülteci krizi ekseninde nasıl etkileneceğine ilişkin olarak yaptığı değerlendirmede, son altı aydır yaşanan sürecin tartışmalara açık olduğunu ve Türkiye-AB ilişkilerinin esas yapısı düşünüldüğünde yaşanan sürecin eleştirilebileceğini belirtti. Türkiye’nin AB’ye aday bir ülke olduğunu ve bu stratejik hedeften uzaklaşılmaması gerektiğini vurgulayan Özer, konjonktürel gelişmelerin dayatmasıyla iki tarafın da sorunlara daha pragmatik yaklaştığını; ancak, ilişkilerin mümkün olduğu kadar katılım müzakereleri seviyesine çekilmesi gerektiğini ifade etti. Özer ilişkilerde son dönemde kazanılan ivmenin sürece katkısı olabileceğini hatırlatırken, Türkiye’nin özellikle 23’üncü ve 24’üncü başlıklar kapsamında ilerleme sağlamadan AB ile gerçek bir işbirliği sürdürmesinin mümkün olmayacağını belirtti.
Hürriyet Daily News Köşe Yazarı Barçın Yinanç, Türkiye ve AB arasında varılan mülteci krizine ilişkin anlaşmayı ve son gelişmeleri olumlu olarak değerlendirdiğini belirtirken, Türkiye-AB ilişkilerinin her zaman alışılagelenin dışında olduğunu ve Türkiye’nin adaylık sürecinin diğer aday ülkelerden farklı olduğunu ifade etti. Yinanç, bu nedenle mülteci krizine ilişkin anlaşmayı eleştirmek yerine, 2010 yılından beri herhangi bir ilerlemenin yaşanmadığı ilişkilerde canlanma sağladığı için olumlu olarak değerlendirilmesi gerektiğini sözlerine ekledi. Bu kapsamda, Yinanç Türk hükümetinin AB ile görüşmelerini yalnızca mali kaynak seviyesinde değil; aynı zamanda katılım sürecinin hızlandırılması yönünde ilerletmesinin de Türkiye’de AB sürecinin halen önemsendiğinin bir göstergesi olarak değerlendirdiğini belirtti.
Anlaşmanın eleştirilen noktalarından birinin Türkiye’deki insan hakları konusu olduğunu hatırlatan Yinanç, bu süreçte de daha önce gündeme gelmeyen bu konunun AB basınında ve kamuoyunda gündeme gelmesinin önemli olduğunu sözlerine ekledi. Yinanç aynı şekilde, söz konusu anlaşma sayesinde Türkiye’nin uluslararası standartlarda sığınmacı kabul eden bir ülke haline gelebileceğini ifade ederken, bu süreçte Türkiye-AB ilişkileri hızlı bir şekilde canlanmasa dahi bu anlaşma öncesinde olmadığı ölçüde bir diyaloğun kurulduğunu belirtti ve Türkiye’nin bu eleştiriler doğrultusunda doğru adımları atması gerektiğini vurguladı.
Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erhan Doğan ise Türkiye-AB ilişkilerindeki son gelişmelere ilişkin değerlendirmelerinde, bugünkü durumun 2015 yılının yaz aylarında çok büyük sayılarda kişinin Ege Denizi üzerinden AB’ye geçmeye çalışması sonucunda yaşandığını ve AB’nin bu geçişi önleyecek bir mekanizmaya sahip olmaması nedeniyle Türkiye’ye yöneldiğini ifade etti. Suriye’deki krize yönelik AB’nin Türk hükümeti ile işbirliğini en rasyonel seçenek olarak değerlendirdiğini hatırlatan Doğan, bunun da bir müzakere süreci ve karşılıklı talepler ile ilerlediğini belirtti. 2015 yılının yaz aylarında AB sınırlarına yönelik kontrolsüz göçün artması nedeniyle de bu sürecin hızlandığını belirten Doğan, sürecin uluslararası ilişkiler açısından değerlendirildiğinde rasyonel seçimler sonucunda ilerlediğini vurguladı.
Panel oturumunun moderatörlüğünü yapan İKV Proje Müdürü Çisel İleri tarafından yöneltilen Türk vatandaşlarına yönelik vize serbestliğinin ne kadar gerçekçi olduğuna ilişkin soruya yönelik söz konusu sürecin 2013 yılında Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması’nın imzalanmasıyla başladığını hatırlatan İKV Genel Sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas, Türkiye’nin vize serbestliğine ilişkin kriterleri yerine getirmesi için yalnızca bir ayının olduğunu belirtti. Mayıs 2016 tarihinde Avrupa Komisyonu tarafından Türkiye’nin bu alanda kaydettiği ilerlemeye ilişkin bir rapor daha yayımlanacağını ifade eden Nas, Türkiye’nin kriterleri yerine getirmesi durumunda Komisyon’un bir tüzük hazırlayacağını ve bunun nihai karar alıcılar olan Konsey ve AP’ye sunulacağını sözlerine ekledi. Nas, Konsey ve AP’nin söz konusu tüzüğü onaylaması durumunda da haziran ayı sonunda Türk vatandaşlarına yönelik vize serbestliğinin gerçekleşeceğini belirtirken, her ne kadar bu kadar kısa bir süre içinde bu değişikliklerin hayata geçirilmesi zor olsa da mülteci krizi nedeniyle ciddi bir şekilde sarsılan AB’nin kriterleri değerlendirirken daha toleranslı olmasının beklendiğini sözlerine ekledi.
Bu sürede pasaportların AB ile tam uyumlu olarak yenilenmesi, sınırların daha iyi korunması ve iade edilecek düzensiz göçmenlerin konaklayacağı bir sistemin oluşturulması gibi Türkiye’nin yerine getirmesi gereken kriterleri sıralayan Nas, tüm bu kriterlerin esasında Türkiye’nin AB standartlarına uyum düzeyini artıracak gelişmeler olduğunu vurguladı. Bu kapsamda Türkiye’nin bir transit göç ülkesi olarak gerekli kapasiteyi oluşturması gerektiğini belirten Nas, Türkiye’nin Soğuk Savaş döneminde Avrupa’nın güvenliği açısından oynadığı rolü bugün de Avrupa’nın düzensiz göçe karşı korunması açısından üstlendiğini sözlerine ekledi.
Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği ile ilgili beklentilerin tartışıldığı panel oturumunun ikinci turunda, Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erhan Doğan, Türkiye-AB ilişkilerinin kriz ve güvenlik risklerinin yüksek olduğu dönemlerde canlandığını hatırlatırken, AB’nin de günümüzde refah devletinin sürdürülebilirliği, Üye Devletler arasında eşitsizliklerin giderilememesi ve ulus-üstü yapının gereken noktaya ulaşamaması gibi çoklu krizlerle karşı karşıya olduğunu belirtti. AB’nin bugün yaşadığı krizlerden çıkabilmesi için Türkiye’nin varlığının AB açısından bir kazanım olabileceğini ifade eden Doğan, bu süreçte AB’nin kendini yeniden tanımlaması ve Türkiye’nin bu tanım içinde kendine bir yer bulması gerektiğini vurguladı. Türkiye’nin bu süreçte tartışmanın merkezinde mi yer alacağı; yoksa Avrupalıların kendi açısından yapacağı tanımlama süreci içinde mi yer alacağının oldukça önemli olduğunu hatırlatan Doğan, yeniden tanımlama sürecine Türkiye’nin aktif bir şekilde dâhil olması gerektiğini ve yapısal sorunlara bu şekilde bir cevap bulunabileceğini sözlerine ekledi.
Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğine ilişkin yaptığı değerlendirmede İKV Genel Sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas, Türkiye ile AB arasında karşılıklı bir bağımlılık olduğunu; ancak, Türkiye’nin AB’ye entegrasyonunun yönetilmesi için başlatılmış olan müzakere sürecinin blokajlar nedeniyle etkin bir şekilde işlemediğini belirtti. Bu sürecin geri kabul süreci ile hızlanabileceğini ifade eden Nas, müzakerelerin tıkanmasının aynı zamanda hem AB’nin genişleme sürecinden ziyade kendi iç sorunlarına odaklanması, hem de Türkiye’nin AB’den uzaklaşmasından kaynaklandığını sözlerine ekledi. İKV Genel Sekreteri Nas, öte yandan AB’nin günlük hayatımızda önemli etkileri olduğunu hatırlatırken, bunun en iyi örneklerinin Erasmus öğrenci değişim programı ve gıda güvenliği ile ilgili mevzuatın AB standartlarına göre yenilenmesi olduğunu ifade etti. Bu açıdan değerlendirildiğinde AB adaylığı sürecinin getirdiği kazanımların Türkiye açısından önemli olduğunu belirten Nas, üyelik için Türkiye’nin kendisini cazip bir aday ülke haline getirmesi gerektiğini ve üyelik sürecine paralel olarak devam eden Vize Serbestliği Diyaloğu ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesi süreçlerinin Türkiye’nin AB’ye daha fazla eklemlenmesine katkıda bulunacağını ifade etti. Nas, bu süreçte Türkiye’nin kendisini çıkarlar üzerinden değil; AB’nin bir parçası olarak tanımlamasının ve süreci üyelik müzakereleri üzerinden yönetmesinin önemli olduğunu sözlerine ekledi.
Hürriyet Daily News Köşe Yazarı Barçın Yinanç da AB’de yaşanacak gelişmelerin hem AB’nin hem de Türkiye’nin yapacağı tanımlamalara göre şekilleneceğini belirtirken, Türkiye’nin bu sürede sosyal ve toplumsal sorunlarına daha sağlıklı bir şekilde yaklaşması gerektiğini ifade etti. Benzer şekilde, değerler üzerinden değerlendirme yapıldığında bu değerlendirmenin din üzerinden değil; hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı gibi temel evrensel değerler üzerinden yapılması gerektiğini savunan Yinanç, coğrafi, siyasi ve ekonomik gerekçelerin Türkiye’nin AB ile ilişkilerini hiçbir zaman kesmeden devam ettirmesi gerektiğini gösterdiğini belirtti.
Son olarak, Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Marmara Üniversitesi AB Enstitüsü AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Yonca Özer, AB sürecinin geri dönülmez bir süreç olduğunu ve AB’ye yeni alternatif aramanın söz konusu olmadığını belirtti. Türkiye’nin AB ile ilişkilerini iyileştirmenin yollarını araması gerektiğini ifade eden Özer, bu bağlamda ilişkilerin ilerlemesinin Kıbrıs meselesi, AB reformlarına geri dönülmesi ve bu reformların gerçekleştirilmesi ile müzakere sürecinin canlandırılması gibi üç önemli konuya bağlı olduğunu belirtti. Özer, aynı zamanda bu sürecin ilerleyebilmesi için iki tarafın da siyasi iradeye sahip olması gerektiğini; ancak, siyasi iradenin zayıfladığı durumlarda sürecin canlandırılması için gerekli adımların tarafın Birliğe üye olmak isteyen Türkiye tarafından gelmesi gerektiğini sözlerine ekledi.