GÜNDEMDEN » 2015 » İKV`DEN ANALİZ: YUNANİSTAN ERKEN SEÇİM YOLUNDA,"ÜÇÜNCÜ KURTARMA PAKETİ VE SİYASİ KRİZ" | İKV - İKTİSADİ KALKINMA VAKFI

Yunanistan’da bir türlü çözüme ulaşılamayan borç sorunu uzun soluklu bir siyasi krize dönüşmüş durumda. Yunanistan’da merkez sol ve sağ partilerin kriz ile ilişkilendirilmesi, Yunan halkını alternatif arayışlara iterken, ocak ayında yapılan seçimler sonucunda, Radikal Sol koalisyon Syriza’nın lideri Tsipras hükümeti kurmakla görevlendirilmişti. Gelinen yeni aşamada, halkın umut bağladığı Tsipras’ın da kreditörlere karşı koyamadığı ve kurtarma paketinin koşulu olarak öne sürülen önlemleri almayı kabul ettiği görüldü. Yunanistan ile Avro Grubu, Avrupa Merkez Bankası (AMB) ve Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) oluşan kreditör kurumlar arasında 13 Temmuz 2015 tarihinde anlaşmaya varılan Üçüncü Kurtarma Paketi, Yunan Parlamentosu, Avro Grubu Maliye Bakanları ve bazı Avro Alanı ülkelerinin ulusal parlamentoları tarafından onaylanmasının ardından yürürlüğe girdi. 86 milyar avroluk Üçüncü Kurtarma Paketi’nin ilk bölümünün Yunanistan’a verilmesiyle Yunanistan AMB’ye olan 3,2 milyar avro tutarındaki borç ödemesini, 20 Ağustos 2015 tarihinde gerçekleştirdi.

Hatırlanacağı üzere, 5 Temmuz 2015 tarihli referandumda Yunan halkının yüzde 62’si kreditör kurumlarla görüşülen yeni kurtarma paketinin koşullarına “hayır” demişti. Referandum sonrasında Başbakan Alexis Tsipras’ın ağır koşullar içeren Üçüncü Kurtarma Paketi’ni kabul etmesi, Syriza’nın seçmen tabanında büyük hayal kırıklığına neden olurken, Başbakan Tsipras, göreve geldiği ocak ayından bu yana kreditör kurumlarla yürütülen borç görüşmelerinde seçim öncesindeki vaatlerinin aksine, kreditörlerin sunduğu koşulları kabul etmesi nedeniyle partisi tarafından eleştiriliyordu. Parti içindeki anlaşmazlıklar, referandumun ardından Maliye Bakanı Yanis Varoufakis’in istifasını açıklamasıyla daha büyüdü. Tsipras’ın, Brüksel bürokrasisinin sınırlarını zorlayan tavırları ve görüşmelerdeki taviz vermez tutumuyla dikkat çeken Varoufakis’i saf dışı bırakarak anlaşmaya zemin hazırladığına ilişkin kanı güçlendi.

14 Ağustos 2015 tarihinde Yunan Parlamentosu’nda kurtarma paketine ilişkin yapılan oylamada çıkan 64 “hayır” oyunun 31’inin Syriza milletvekilleri tarafından verilmesi de parti içinde Tsipras’a karşı büyüyen tepkiyi kanıtlar nitelikte. Üçüncü Kurtarma Paketi’nin 64 “hayır” ve 11 “çekimser” oya karşı 222 “evet” oyuyla kabul edildiği oylamada, kendi partisinin desteğini kaybeden Tsipras’ın muhalefet partilerinin desteğini alması gerekti. Tsipras kendisine yöneltilen eleştirilerle ilgili, “hayatta kalma veya intihar etme” seçenekleriyle karşı karşıya olduklarını belirtirken, kurtarma paketinin şartlarının Yunanistan’ın mevcut durumda elde edebileceği en iyi seçenek olduğunun altını çizdi. Tsipras’ın “hayatta kalma veya intihar etme” olarak özetlediği iki seçenek, 2010 yılında Yunanistan’ın ilk kurtarma paketinin altında imzası olan, dönemin Başbakanı George Papandreou’nun kurtarma paketi talebini “kurtuluş ile çöküş arasındaki basit seçim” olarak adlandırmasını akıllara getirdi.

20 Ağustos 2015 tarihinde Başbakan Tsipras ulusal bir kanalda yaptığı konuşmada, istifa ettiğini ve erken seçime gidileceğini açıkladı. Tsipras böylece, Yunanistan’da son altı yılda beşincisi gerçekleştirilecek genel seçimi ilan etmiş oldu. Yaptığı açıklamada 25 Ocak seçimlerinin verdiği siyasi yetkinin sona erdiğini belirten Tsipras, hükümet programına devam edebilmek için Yunan halkının onayının alınmasının ahlaki ve siyasi bir sorumluluk olduğunun altını çizdi. Tsipras’ın istifa ve erken seçim kararı, 26 Ocak seçimleri öncesindeki kurtarma paketi karşıtı söyleminin tam tersini yansıtan, yeni kurtarma paketi yanlısı tutumuna ilişkin halkın desteğini almak istemesinden kaynaklanıyor. Tsipras, Yunan halkının çoğunluğunun desteğini almayı başarabilirse, Yunan halkının Avro Alanı içinde kalmak için Üçüncü Kurtarma Paketi’ne onay verdiğini savunarak, yeni kemer sıkma politikalarını daha güçlü bir hükümetle birlikte yürürlüğe koyacak.

Tsipras’ın erken seçim kararının Yunanistan’daki siyasi istikrarsızlığı tetiklediği tartışılsa da, Brüksel’den gelen mesajlar kararın şaşırtıcı olmadığı yönünde. Sürecin kritik aktörlerinden biri olan Avro Grubu Başkanı Jeroen Dijsselbloem yaptığı açıklamada, Yunanistan’ın Avro Alanı’na olan bağlılığının önemini vurgularken, erken seçim kararının kurtarma paketinin uygulanmasında gecikmeye neden olmaması gerektiğini belirtti. Öte yandan, Avrupa Komisyonu Sözcüsü Annika Breidthardt yaptığı basın açıklamasında, Tsipras’ın istifa ve erken seçim kararının Komisyon için “sürpriz olmadığını” söyledi. Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’in Kabine Şefi Martin Selmayr ise erken seçimin Tsipras’ın Yunan halkı adına imzaladığı kurtarma paketine ilişkin desteğin artırılması için önemli bir alternatif olabileceğini belirtti.

Tsipras’ın istifa kararının ardından Yunan siyasetinde yaşanan bir diğer önemli gelişme ise 25 Syriza milletvekilinin istifa ederek yeni bir parti kurması oldu. İstifa eden milletvekillerinin yaptığı ortak açıklamada, Tsipras tarafından imzalanan kurtarma paketini desteklemedikleri ve Syriza’nın radikal sol programını devam ettirmek amacıyla yeni kurulan Halk Partisi’ne (Leiki Anotita) katıldıkları belirtildi. Yunanistan’ın Avro Alanı’ndan ayrılmasını ve eski para birimi drahmiye geri dönmesini savunan Syriza’nın eski Enerji Bakanı Panagiotis Lafazanis liderliğinde kurulan Halk Partisi, bütçe kesintilerinin ve vergi oranlarının artırılmasının ekonomik toparlanma için sürdürülebilir olmadığını savunuyor.

Genel seçimde ve referandumda Yunan halkının desteğini alan Tsipras’ın 20 Eylül 2015 tarihinde gerçekleşecek erken seçimde tek başına iktidar olup olamayacağı henüz bilinmiyor. Ancak, Tsipras’ın yeni dönemde bir koalisyon hükümetine başbakan olmak istemediğini açıklaması, Syriza’nın tek başına iktidar olacağına dair umutlu olduğunu gösteriyor. Öte yandan, 24 Temmuz 2015 tarihinde yayımlanan anket sonuçlarına göre Syriza yüzde 33,6 oy oranıyla birinci olurken, Tsipras’ın istifasının ardından yapılan anket sonuçlarına göre destek oranı yüzde 23’e düştü. Yeni Demokrasi Partisi’ne verilen destek oranının yüzde 19,5 olduğu göz önüne alındığında, iki parti arasındaki oy farkının giderek azaldığı görülüyor. Anket sonuçlarının belki de en önemli göstergesi kararsızların yüzde 25,5 ile seçmenler arasında en büyük bölümü oluşturması. Dolayısıyla kararsızların seçim sonucunu etkileyecek en önemli faktör olduğunu unutmamak gerekiyor. Erken seçimin bir ay gibi kısa bir süre sonra gerçekleştirilecek olması, Syriza’nın kararsız seçmen tarafından en iyi alternatif olarak görülmesini sağlayarak, Tsipras’ın umutlarını doğru çıkaracak bir fırsata dönüşebilir.

Gelinen noktada, 19 ülkeden oluşan bir ortak para birimi alanında, ekonomi ve maliye politikaları arasında uyum sağlanmasının ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Bir üye ülkenin Avro Alanı’na dâhil olma kararını vermesi, sadece bir defaya mahsus olarak Maastricht kriterleri dediğimiz uyum kriterlerini yerine getirmesi ile sınırlı bir sürece adım atması anlamına gelmiyor. Bundan çok daha kapsamlı bir yeni dönemi ifade eden Avro Alanı’na dâhil olma süreci, söz konusu AB üyesi devletlerin ekonomi ve maliye politikalarını AB kriterleri doğrultusunda sonuçlar verecek şekilde uyumlaştırmalarını gerektiriyor. Yani ülkelerin tüm politika yapım süreçlerini ve siyasetlerini, Avro Alanı’na dâhil bir ülke olarak yeniden tasarlamalarını ve Avro Alanı’nın kuralları ile uyumlu hale getirmelerini zorunlu kılıyor. AB, daha önce muğlak olan ortak yönetişim kurallarını güçlendirerek, bu yönde olumlu adımlar attı. Artık dengeli bütçe açıklarının ve kamu borcunun kontrol altına alınması gibi kritik konularda Avrupa Komisyonu, Adalet Divanı ve Avrupa Merkez Bankası gibi uluslarüstü kurumlar yetki sahibi olarak, ulusal politikaları denetleyebiliyor ve bütçeleri gözden geçiriyor.

Bu yeni düzenlemeler, ulusal egemenlik anlayışı açısından son derece kapsamlı bir dönüşüme işaret etmekte. Avro Alanı’na giren ülkeler, ekonomi ve maliye politikalarında münhasır karar alma ve politika oluşturma yetkilerini uluslarüstü düzeyde yeniden tanımlıyor. Tüm bu süreç elbette ki, ulusal siyaseti de derinden etkilemekte. Bu yeni dönemde atılan adımların mutlaka seçmenler nezdinde de kabul edilebilir olması demokratik meşruiyet açısından büyük önem taşıyor. Ekonomik ve parasal birlik kurallarına uyum sağlayabilmek için zor önlemler alan hükümetler bu önlemleri gerekçelendirmek ve halkı ikna etmek hususunda sıkıntı yaşıyor. Kemer sıkma dediğimiz bu önlemler orta ve alt gelir gruplarını özellikle zorlarken ve sermaye sahipleri de yatırımlarını ülke dışına çıkarma yollarını ararken, hükümetlerin mutlaka gelecek için olumlu beklentilere zemin hazırlayacak politikaları da gündeme getirmesi gerekiyor. Aksi takdirde, bu siyasi krizlerin birbirini takip etmesi kaçınılmaz olacak.

AB üyesi hükümetlerin ve özellikle Avro Alanı’ndaki ülkelerin, kendi seçmenleri nezdinde yaşadıkları sıkıntılara mutlaka AB nezdinde çözümler bulunması gerektiği de ortada. Yunanistan’ın sorunlarına, tek başına Yunan hükümetleri çare bulamayacaktır. Ortak bir yönetişim alanı içinde olan ülkelerin ekonomik büyüme, borç yükü gibi sıkıntıları sadece kurtarma paketleri ile çözümlenemez. Bu önlemlere ek olarak, Tek Pazar ve tek para esasında örgütlenen Avrupa ekonomisi için de ortak üretim, dağıtım gibi ekonomi politikalarının makro düzeyde, ama yerel düzeyin çıkarlarını koruyacak şekilde planlanması AB’nin çözümlenmesi gereken en çetrefil meseleleri arasında yer alıyor.

Büşra ÇATIR, İKV Uzman Yardımcısı

https://www.ikv.org.tr/ikv.asp?id=1051