Geçtiğimiz haftalarda Almanya ve Avusturya yetkili makamlarının, Macaristan üzerinden AB’ye giriş yapan Suriyeli göçmenleri, giriş yaptıkları ilk ülke olan Macaristan’a geri göndermeyeceklerini açıklamasının ardından Suriyeli göçmenler meselesi yeni bir boyut kazandı. Almanya ve Avusturya’nın göçmenlere sınırlarını açmasıyla birlikte, bir saat içerisinde iki bin kadar Suriyeli göçmen, Avusturya’ya giriş yaptı. AB’deki bir takım siyasi çevreler, Almanya ve Avusturya’nın Suriyeli göçmenlere sınırlarını açmasının, AB’nin sınır kontrol sistemini oluşturan Schengen Düzenlemelerine ve mülteci politikalarını düzenleyen Dublin Sistemine aykırı olduğunu öne sürdü.
Devam eden süreçte, Almanya ve Avusturya, 13 ve 16 Eylül 2015 tarihlerinde tekrardan sınırlarında kontrole başladı. İki ülkenin tekrardan sınırlarında kontrole başlamasına ilişkin olarak Avrupa Komisyonu, 15 Eylül 2015 tarihinde bir basın açıklamasında bulundu. Yapılan açıklamada, bu iki ülkenin sınırlarını korumaya yönelik aldıkları önlemlerin Schengen Düzenlemelerine uygun olduğu belirtildi.
Almanya ve Avusturya’nın göçmen akınıyla başa çıkamaması, AB çapında kapsamlı ve etkin bir çözümün acilen ortaya koyulması gerektiğini gösterdi. Dolayısıyla, Yunanistan, İtalya ve Macaristan’da bulunan 120 bin sığınmacının diğer AB ülkelerine dağıtılmasına yönelik etkin bir mekanizmanın kurulması, AB kurumlarının en öncelikli gündemi haline geldi. 17 Eylül 2015 tarihinde AP Genel Kurulu’nda 120 bin sığınmacının dağıtılmasına ilişkin Avrupa Komisyonu’nun 9 Eylül’de öne sürdüğü teklifin acil gündemle değerlendirildiği toplantıda, teklif 372 oyla kabul edildi. Toplam 160 bin sığınmacının yeniden yerleştirilmesine yönelik mekanizma, 22 Eylül 2015 tarihinde AB İçişleri Bakanları Konseyi ve 23 Eylül 2015 tarihinde ise 28 AB ülkesinin liderleri tarafından görüşüldü. AP Başkanı Martin Schulz, AP’deki oturumda yaptığı açıklamada, 23 Eylül tarihli toplantının başkanlığını üstlenecek Xavier Bettel’e, Suriye’ye komşu ülkeler; Lübnan, Türkiye ve Ürdün’e acil kaynak aktarılması gerektiğini tavsiye eden bir mektup yazacağını belirtmişti.
120 bin sığınmacının yeniden yerleştirilmesine yönelik mekanizma, 22 Eylül 2015 tarihinde AB İçişleri Bakanları Konseyi ve 23 Eylül 2015 tarihinde ise 28 AB ülkesinin liderleri tarafından görüşüldü. 120 bin sığınmacının yeniden yerleştirilmesini kabul eden AB liderleri, kurulması öngörülen mekanizmaya ilişkin son kararın Ekim ayında gerçekleşecek Liderler Zirvesinde netleşeceğini belirtti. Öte yandan AB liderleri, Türkiye, Lübnan ve Ürdün’de Suriyeliler için kurulan kamplara sağlanan mali yardımın artırılması konusunda hemfikir oldu. Zirvede son olarak, göçmen krizine ilişkin, Türkiye ile AB arasındaki işbirliğinin artırılması gündeme geldi. Özellikle Almanya Şansölyesi Angela Merkel, Türkiye ile işbirliğini, gündemin üst sıralarına taşıyan isimlerin başında geliyor.
Öte yandan, başta Macaristan olmak üzere, Doğu Avrupa ülkeleri, 120 bin sığınmacının AB’de dağıtılmasına ilişkin kota sistemine sert bir şekilde karşı çıkıyor. Macaristan, son dönemde sınır kontrolüne yönelik tedbirlerini artırmış durumda. Bilindiği üzere, Macar sınır kontrol birimlerinin, sınırı geçmeye çalışan sığınmacılara göz yaşartıcı gaz ve tazyikli su ile müdahalesi ve komşu ülkelerle sınırına dikenli tel örgü çekmesi, BM ve AB tarafından sert tepkilere neden olmuştu. Macaristan Başbakanı Viktor Orbán’ın göçmen karşıtı politikaları göz önüne alındığında, yakın dönemde bölgede göçmenlere yönelik olumlu bir politikaya geçiş yapılmasını beklemek zor.
Göç hareketliliğine ilişkin verilerin toplanmaya başlandığı 2008 yılından bu yana ilk defa bir ay içerisinde 100 binden fazla mültecinin, AB’ye giriş yapmaya çalıştığı güncel konjonktürde, kısa vadede göçmenlerin AB’deki toplumsal yapıya ve istihdama katılımı ve kültürel entegrasyonuna yönelik adımlar görülmüyor. Dolayısıyla, Avrupa Komisyonu’nun 120 bin kişinin yerleştirilmesine ilişkin öne sürdüğü mekanizmayla eş zamanlı olarak, temel hak ve özgürlükleri garanti altına alan tedbirlerin de kısa vadede gündeme alınması gerekiyor. Bu noktada kısa vadede iki konu büyük öneme haiz.
İlk olarak, Dublin Sistemine ve AİHS’nin 3’üncü maddesine göre, göçmenlerin düzensiz yollarla ilk giriş yaptığı AB ülkelerinin, göçmenlerin kayıt veya gözaltına alındıkları süre boyunca işkence veya insanlık dışı muameleye maruz kalmamalarını sağlaması gerekiyor. Öte yandan, göçmenlerin böyle bir muameleye maruz kalacakları bir ülkeye geçişlerinin de ilk girişin yapıldığı AB ülkeleri tarafından engellenmesi gerekiyor. AİHM’nin “MSS-Belçika ve Yunanistan” (2011) ve “Saadi-İtalya” (2008) gibi emsal kararlarında görüldüğü üzere bu alanda ihlaller mevcut. Dolayısıyla AB ülkelerinin tel örgülerdense, sınır kontrolünde temel hak ve özgürlükleri her daim gözeten mekanizmaları tesisi büyük önem taşıyor.
İkinci olarak, AB’nin sınırlarını koruyabilmesi için Türkiye gibi geçiş ülkelerinin de AB ile sınırlarını etkin şekilde koruyabilmesi gerekiyor. Türkiye ile AB arasındaki sınırların, Türkiye tarafından daha etkin şekilde korunabilmesi için ise Türkiye’nin daha etkin entegre ve koordineli sınır kontrol mekanizmaları oluşturması ve AB ile anlık veri paylaşımını sağlayabilecek hukuki düzenlemeleri hayata geçirmesi gerekiyor. Diğer yandan, AB’nin de Türkiye ile daha etkin bir işbirliği tesis etmesi ve Türkiye ile ortak soruna karşı yük paylaşımına gitmesi gerekiyor. Nihayetinde göçmen krizi, AB için kişilerin serbest dolaşımı ve Schengen sisteminin geleceği için büyük önem taşırken, Türkiye için de Vize Serbestliği Diyaloğu’nun geleceği için en önemli gündem maddelerinden biri. AB için giderek daha kritik bir sorun olan göçmen konusu, Türkiye ile ilişkilerde önümüzdeki yıllarda da önemini koruyacak. Geri kabul anlaşmasının uygulanması iki taraf arasında etkin işbirliği ve yük paylaşımını gerektiriyor.
Ahmet CERAN, İKV Uzman Yardımcısı